2007'den Bugüne 92,309 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Obsesif Kompulsif Bozukluk Tanısı Alan Bireylerin Aileleri ve Sosyal Çevrelerindeki Bilişsel Süreçler
MAKALE #19889 © Yazan Uzm.Psk.Gülcihan AGAEVA | Yayın Ekim 2018 | 3,603 Okuyucu
OBSESSİVE – COMPULSİVE INDIVIDUALS’ FAMİLİES AND THEİR COGNİTİVE PROCESSES IN THEİR SOCİAL ENVIRONMENT

Gülcihan AGAEVA

İstanbul Esenyurt Üniversity, Social Sciences Institute Ph. D Program Project, January 2016
Supervisor: Prof. Dr. İbrahim BALCIOĞLU


ABSTRACT
Study obsessive - compulsive personality disorder personality disorder, the effects of this by taking a subject, refers to the characteristics and the processes that take place in individuals diagnosed as personality disorder.
Families with obsessive-compulsive personality disorder on the subject of the interaction they develop with their children in the face of has been mentioned.

1. GİRİŞ

Obsesif – kompulsif bozukluk, bireyde çeşitli sosyal sorunlara neden olan istenmeden gelen, tekrarlayıcı düşünce yapılarını sergileyen bunun yanı sıra hayal ve dürtülerle bireyin hayatına etki eden bir kişilik bozukluğu türüdür. Günümüzde sıklıkla rastlanmak olan obsesif-kompulsif bozukluk obsesyonlara tepki olarak ya da kesin olarak yapması gereken kurallara karşı kendini alıkoyamadığı bir ruh hali içinde bireyin kendini bulması bunun karşılığında tekrarlayıcı davranışlar sergilemesine neden olan psikiyatrik rahatsızlık olarak da nitelendirilmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre obsesif – kompulsif bozukluğun, bireylerin işlevselliğini olumsuz olarak etkileyen fiziksel ve ruhsal hastalıklar içerisinde ilk on içinde yer alması, son yıllarda da bu bozukluğa ilginin artmasına neden olmuştur.
Toplumsal düzlemde çoğu zaman bazı psikolojik rahatsızlıkların ön plana çıkması, dönemsel olarak dikkat edilen rahatsızlığın daha fazla kişide seyir etmesine neden olmaktadır. Kişiler kendi ruhsal örüntüleri ile farklı kişilerin duygu durumlarını karşılaştırmaya meyilli konumdadır. Fakat obsesif – kompulsif bozukluk gibi psikiyatrik rahatsızlıklar için bu durum sıklıkla belirtilememektedir.
Obsesif - kompulsif bozukluk çoğunlukla içsel ve dışsal yaşantıları değerlendirme biçiminin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bir kişinin, yaşantısına ait bir olay veya düşünceyi obsesyon boyutuna taşıması ilgili rahatsızlık için uygun ortamın oluşması anlamına gelmektedir.
Bu bağlamda bu düşünce yapısını ortaya koyacak bazı teoriler oluşturulmuştur. Bunlarda ön planda olanlar; düşünce – eylem füzyonu, düşünce baskılaması, metakognisyonlar gibi devam etmektedir.
Özellikle üzerinde durulan konu, bir yaşantının değerlendirilmesinde veya şekillenmesinde erken dönem çocukluk tecrübeleri etkin rol oynamaktadır. Bu nedenledir ki ailelerin inançları, davranışları çocuk üzerinde ileri ki yaşantısına taşıyacağı önemli etkiler doğurmaktadır.
Süreçler bağlamında, son dönemlerde sıklıkla tanısı koyulmakta olan obsesif- kompulsif kişilik bozukluğu için ailelerin sevgi eksikliğini gidermeleri gerekmektedir, ana kaynak olarak erken dönem çocukluk evresinin işaret ediliyor olması büyük önem taşımaktadır.

2. KİŞİLİK BOZUKLUKLARI

Kişilik bozuklukları hakkında genel yargılar olmasının yanı sıra şu şekilde tanımlanmaktadır, uzun dönemli, şiddetli ve direnç gösterir özellikte davranış kalıpları ile örüntüye sahip zihinsel bozukluklardır. Bu şekilde tanımlanmış olan kişilik bozuklukları, kişilerin günlük hayatlarında takıntılı, sıkılgan, kontrol bağımlısı veya değişken bir hal içinde olmalarına sebep olmaktadır.
Kişilik bozukluklarının tanımlanması ve kategorize edilmesinde zorluk yaşanmaktadır, karakter algısı ile karışıklık gösterebilmektedir. Genellikle kişilik bozuklukları için kalıtsal yapı sergiledikleri bilinmekle birlikte, çevresel faktörlerin de etkisi yadsınamayacak ölçüdedir.
Birey sosyal bir canlı olduğundan dolayı, toplumsal değer yargıları örf ve adetler de kişilik yapısına etki etmektedir. Çoğu durumda toplumların kültürel yapıları bazı kişilik bozukluklarını daha fazla tetikleyici özellik içermektedir.
Bireyde rastlanacak bir durumun kişilik bozukluğu şeklinde nitelendirilebilmesi için kişisel veya sosyal yaşamında, yaşamını önemli ölçüde zorlaştıracak bir davranış düzeni tespit etmek gerekmektedir.
Kişilik bozuklukları, kişinin bireysel hayatını sıkıntıya sokmaktadır, sadece sosyal hatta sıkıntılar da yaşanabilir veya her iki ortamda da birey uyum sorunları ile karşılaşabilir. Bu bağlamda kişilik bozukluğunun analizi, teşhis ve tedavisi devreye girmektedir.
Kişilik bozukluklarının birçok çeşidi bulunmaktadır fakat hepsi için ortak payda dış dünyanın taleplerini ve sınırlamalarını doğru şekilde karşılayamamaktır. Bu durum kişinin öncelikli olarak ailesi tarafından fark edilmektedir. Günümüzde yaygın bir psikiyatrik rahatsızlık haline gelen kişilik bozukluğu türleri için sadece beşte bir oranında yardım aldıkları tespit edilmiştir. Yardım alan kişilerinin oranının düşük olma sebebi durumlarının farkında olmamaları ve kabul etmemeleri olarak belirtilebilir.

Kişilik bozukluğu tanısı alan bireyler çoğunlukla durumu kabullenememekte ayrıca kendi düşünce ve davranışları için başkalarını suçlar bir tavır içinde bulunmaktadırlar. Kişilik bozukluğu tanısı alan bireyler için uygulanan tedavi metodu psikoterapidir, daha ağır tablolarda psikiyatristler tarafından ilaç kullanma da tercih edilmektedir.

2.1. Obsesif - Kompulsif Bozukluk

Obsesif - kompulsif bozukluk obsesyon ve kompulsiyonları içeren bir kaygı bozukluğudur. Zihinde tekrarlayan düşünce, dürtü veya imgeler obsesyon; obsesyonlar sonucu oluşan motor davranışlar ise kompulsiyon olarak nitelendirilmektedir. Obsesyon, istem dışı oluşan bireyin kendisini tedirgin hissetmesine neden olan, bilinç örüntüleri ile uzaklaştırılamayan ve yinelenen hareketler bütünüdür. Kompulsiyon ise saplantılı düşünceler karşısında tekrarlanan ve engellenemeyen istem dışı hareketlerdir.
Kişi saplantılarının aklına gelmemesi ya da zorla hareketleri yapmamak için kendini zorlamaktadır, fakat zorladıkça istenmeyen düşünceler yine tekrarlamaya başlayacaktır kişi bu tekrarlar içinde bir yapı geliştirmeye başlamaktadır (Öztürk, 2004).
Sıklıkla karşılaşılan obsesyon, toplum için de birçok bireyde bulunmaktadır, kişilerin kişilik bozukluklarına tanı koymanın zorluk sebebi noktada başlamaktadır. sık rastlanan obsesyonlar içinde, kendine veya bir başkasına zarar verme korkusu, mikrop veya kir bulaşması, zehirlenme gibi korkuların takıntı haline gelmesi bulunmaktadır.
Genel olarak bu tarz obsesif düşüncelere sahip olan bireylerin değer sistemlerinde bu tarz özellikler bulunmamaktadır. Çocuğunu çok seven ve ona asla zarar vermeyecek bir annenin çocuğuna zarar vermekten korkması gibi bir düşünce obsesyon için bir örnek teşkil etmektedir.
Ritüel olarak ifade edilen kompulsiyonlar genellikle görülür biçimde yapılan davranışlar ya da zihinsel süreçte örtülü bir şekilde devam etmektedir. En sık rastlanan kompulsiyon aşırı temizlik yapma halidir.
Kompulsiyonlar çok zaman alabilir ve kişilerin sosyal ya da mesleki hayatını sekteye uğratabilir. Kişiler kompulsiyonları yapmak istemeseler ya da onlara karşı koymaya çalışsalar bile yaşadıkları kaygıyı azaltmak için onlara başvurmak zorunda kalırlar (Birliği, 2001).
Günümüzde sıklıkla rastlanan obsesif – kompulsif bozukluk anksiyete bozuklukları arasında yer almaktadır, DSM-III-R ‘dede bu şekilde yer almaktadır. Ayrıca tanı kriterleri için çeşitli maddelerin bireyde yer alması gerekmektedir, obsesyon ya da kompulsiyonun varlığı, tespit edilmelidir.
Obsesyonun geniş hali ile tanımı yapılması gerekirse, çoğunlukla istemeden gelen, bireyi uygunsuz bir pozisyon içine sokan sosyal hayatında rahatlıkla diğer insanlar tarafından fark edilen anksiyete ve yinelenen düşünce ve hareketler şeklinde özetlenebilir.

Bir diğer taraftan bireyin düşünce yapısı içinde düşünceler, dürtüler ve düşlemler içinde olması, bunlar için aşırı üzüntü hali içinde yer alması da obsesyonun nedenleri arasındadır.
Obsesif – kompulsif kişilik bozuklukları için tanı ölçütlerinden diğeri de kompulsiyonun olmasıdır. Kişilerin obsesyona tepki olarak geliştirdikleri ve kendilerini yapmaktan alıkoyamadıkları yinelenen davranışlar olarak bilinmektedir. Kompulsiyonlar, bireyler de genel olarak sıkıntıdan kurtulmak için tekrarlanan hareketlerdir, günah işlediğini düşüncesini obsesyonel bir hale sokan bireyin ara vermeden dua etmesi kompulsiyona bir örnektir. Çocuklar haricinde, obsesif – kompulsif tanısı alan bireylerde bazı dönemlerde yaptıkları hareketler anlamsız gelmeye başlar ama bu durum uzun sürmez ve eski haline geri gelir.
Obsesyon ve kompulsiyon sıkıntıya neden olur, zamanın boşa harcanmasına neden olur, bireyin günlük hayatına devam etmesine engel olur, toplumsallaşma sürecinde aksaklıklar yaşanmasına neden olmaktadır.
Obsesif – kompulsif tanı ölçütleri açısından ICD-10 ve DSM- IV tanı ve sınıflandırma sistemleri arasında, genelde uyumlu olmasına karşın, bazı farklılıklar da bulunmaktadır (M, 2003);
-ICD-10, belirtilerin en azından iki hafta boyunca sürmesini gerekli görürken, DSM- IV’te süre için gereklilik bulunmamaktadır
-DSM-IV o an içinde bulunulan tablo için iç görünün olmasını gerekli bulmazken, öykü de belli bir düzeyde iç görünün bulunmasını gerekli görmektedir.
-ICD-10 ise “en az bir obsesyon veya kompulsiyonun içinde bulunulan anda aşırı ya da mantıksız olduğunun farkında olmasını” gerekli görmektedir.
-ICD- 10’da “en azından bir obsesyon yada kompulsiyona başarılı bir biçimde direnç gösterilmemesi” şartını ararken DSM-IV’ te bu tür bir gereklilik tanımlanmamıştır.
-ICD-10 ‘da “en azından bir obsesyon ya da kompulsiyona başarılı bir biçimde direnç gösterilmemesi ” şartı aranırken, DSM-IV’ de bu tür bir gereklilik aranmamıştır.
-ICDD-10 ‘da haz veren deneyimlerin obsesyon ya da kompulsiyon olarak tanımlanamayacağını belirten bir ölçüt bulunmamaktadır. DSM-IV ise haz veren etkinlikler için genel bir dışlama ölçütü getirmemektedir.
-ICD-10 sistemi içinde, zihinsel kompulsiyonlar için ayrı bir yer bulunmamaktadır.
-ICD-10’ da DSM-IV’ teki iç görüsü zayıf olan tip biçiminde bir ayrım yoktur ve beş alt tip tanımlanmıştır.
Yukarıda belirtildiği şekli ile tanı ölçütleri arasında değişiklikler bulunmaktadır. Fakat üzerinde çalışılan konu değişiklik göstermemektedir asıl amaç obsesif- kompulsif kişilik bozukluğuna doğru teşhis ve tedaviyi yapabilmektir.

2.2. Paranoid Kişilik Bozukluğu

Paranoid kişilik bozukluğunu açıklamak için kullanılması gerek en önemli tanımlayıcı kelimeler, şüphecilik, güvensizlik ve aşırı duyarlılıktır. DSM-III’ te yer alan üç temel kriterde bu şekildedir, şüphecilik ve güvensizlik, aşırı duyarlılık ve kısıtlı duygulanım. DSM-III-R’ ye eklenerek paranoid kişilik bozukluğu için yedi kriter oluşturulmuştur. Bu kriterlerden sadece dört tanesi tanı koymak yeterlilik göstermektedir (Morris, 2002).
Paranoid kişilik bozukluğu en net hali ile güvensizlik ve şüphecilikle açıklanmaktadır, bireyin net bir dayanağı olmaksızın sürekli olarak dışarıdan zarar göreceğini düşünmesi, sömürüleceği düşüncesine sahip olması, paranoid kişilik bozukluğunun en önemli özelliğidir.
Kendilerine yapılan herhangi bir davranışta karşı tarafa kin tutma, hemen saldırıya geçme, başkalarına anlatacağından korktuğu için, kendisi ile ilgili konuları kimseye anlatmama paranoid kişilik bozukluğunun önde gelen özellikleri arasında yer almaktadır (E.Geçtan, 1997).
Paranoid kişilik bozukluğu tanısı ala bireylerde süreklilik bulunmadığı tespit edilmiştir, genel olarak yaşadıkları anı algıladıkları, diğer kişiler ile aralarında kalıcı dostluklar oluşturamamaktadırlar.
Bu durumu tetikleyen en önemli etken güvensizliktir. Yapılan çalışmalar, şizofreni ile paranoid kişilik bozukluğu arasında genetik ilişki olduğunu ortaya koymuştur. Genetik faktörler oldukça güçlü bir etken olarak görülmekle birlikte yapılan çalışmalar, genetik faktörler dışında erken dönemdeki olumsuz yaşantıların, ihmal ve istismar edilmenin etkili olduğu bilinmektedir (A.Sağduyu, 2003).
Psikodinamik açıdan Freud düşünce tarzı ile açıklanmaya çalışılan paranoid kişilik bozukluğu için gizli homoseksüelite ile açıklanmaya çalışılmıştır. Gizli düşüncelerin açığa çıkmasından endişelenen birey bunları bir tehdit gibi algılayarak paranoid kişilik bozukluğunu tetikleyecek bir ruh haline girmektedir.

2.3. Şizotipal Kişilik Bozukluğu

Şizotipal kişilik bozukluğu tanısı en zor olan kişilik bozukluğu türüdür, sebebi diğer kişilik bozukluğu özellikleri ile benzerlik göstermektedir. Şizotipal kişilik bozukluğunda korku ve yalnızlık çeken kişilerde sıklıkla karşılaşıldığı yapılan çalışmalar da tespit edilmiştir. şizotipal kişilik bozukluğunun tanı kriterleri bazı noktalara dayanmaktadır, geri çekilme eğilimi, açıkça gösterilemeyen agresyon, duygulanımsal donukluk ve otistik düşüncedir.
Bu bağlamda şizotipal kişilik bozukluğu tanısı alan bireyler, kişiler arası ilişkilerinde duygularını net şekilde ifade edememektedir. Güvensizlik hali üzerine sosyal ilişkiler kurulamayacağı için şizotipal kişilik bozukluğu tanısı alan bireylerin yalnız olma durumları sıklıkla karşılaşılan durumlardır. Şizotipal kişilik bozukluğu tanısı alan bireyler herhangi bir sosyal bir uğraşı bile kendi kendine yapmayı tercih etmektedirler.
Şizotipal kişiler yoksunluklarının doyumsuz olduğunun farkındalardır, bu doyumsuzluğunun diğer kişilere zarar verebileceğini ya da diğerlerinin vermek zorunda olduğu her şeyi alabilecekleri düşüncesine yol açar.
Bunun yanında, duygusal ihtiyaç/destek aradıkları diğerleri tarafından tüketilmekten ya da zarar görmekten kaygı duymaktadırlar, kaygı kavramı şizotipal kişilik bozukluğunun temelini oluşturmaktadır. Şizotipal kişilik bozukluğu teşhisi alan bireyler için yakınlık kurmadıkları yönünde değerlendirmeler yapılsa da yakınlık kurmak isteyip kuramadıkları yönünde izlenimler de bulunmaktadır.

2.4. Histrionik Kişilik Bozukluğu

Histrionik kişilik bozukluğu histeri kelimesinden gelmektedir, sevgiden uzak kalan histrionik kişilik bozukluğu tanısı alan bireyler için anksiyete kaçınılmaz durumdadır. Sevgi nesnesinden ayrı kaldığında çok yoğun bir anksiyete yaşayan Histrionik Kişilik Bozukluğu için sıklıkla kadınlara tanı konmaktadır ve bunun nedeninin psikodinamik etmenlerden çok, toplumdaki cinsiyet rollerinden kaynaklandığı düşünülmektedir (Geçtan, 1997).
Toplumsal yapıda var olan cinsiyet rollerinin özellikle kadın üzerinde oluşturmuş olduğu baskı sebebi ile kadınlarda daha sıklıkla görüldüğü bilinmektedir. Histrionik cinsel yönden ayartıcı davranışları yalnızca ilgi duyduğu kişi ile sınırlı kalmayarak tüm ilişkilerine yansımaktadır.

2.5. Borderline Kişilik Bozukluğu

Borderline kişilik bozukluğu, yüksek oranda intihar gibi kendine zarar verme davranışı ile ilişkili olan, kişinin bilişsel işlevlerinde birtakım çarpıtmaların bulunması, durağan olmayan yoğun ilişkiler yaşaması gibi belirtileri içerir. Ek olarak, yalnız kalmayı önlemek için her türlü girişimde bulunurken diğer taraftan sık tartışmalar, tekrarlayan ayrılıklar yaşanması, başkalarında korku ve öfkeye neden olacak davranışlara sahip olma durumudur (Y.Akvardar, 2007).
Borderline kişilik bozukluğunda, kişinin kişilik örüntüsü psikodinamik yaklaşım ile açıklanmak istenmiştir bu bağlamda, kişi self ve objeyi ayırt edebiliyorken, ayrılma- birleşme evresinde takılı kalmış durumdadır. Bu nedenledir ki terk edilme korkusu içinde yaşamaktadır.
Normalde ayrılma- birleşme evresinde çocuk, annenin imgesini içselleştirerek onun, etrafında bulunmadığı zamanlarda da kendini güvende hisseder. Bu duruma karşılık borderline kişi, kendisi ve annesine ilişkin tutarlılığı ve sürekliliği olan imgeler geliştirilememesi sonucunda benlik ve anne imgesi ya tam iyidir ya da tam kötüdür, arası bulunmamaktadır. Bu iki uçta gidip gelme hali yetişkin yaşamda devam eder, borderline kişi olumsuzluk karşısında ya dış dünyaya yansıtır ya da kendine zarar vereceğini düşünmektedir (Geçtan, 1997).

3. KİŞİLİK BOZUKLUKLARININ BİREYLERDE GÖRÜLME ORANLARI

Kişilik bozukluklarının çocukluk döneminden itibaren kümülatif olarak taşınarak günlük yaşantıyı olumsuz etkileyecek düzeyde varlığını gösterdiği bilinmektedir. Toplumsal yapının da bünyesinde bir kişilik ve buna bağlı kişilik bozukluğu örüntüleri bulunmaktadır öyle ki toplumsal açıdan paranoid ve obsesif - kompulsif kişilik özelliklerine sahip olma bireyler üzerinde aynı etkilerin görülmesine neden olmaktadır.
Bunun yanı sıra kişiler kendi kişilik özelliklerine ait bozukluktan çoğu durumda şikâyetçi bir tavır içinde bulunmaktadırlar, bu durum sıklıkla kadınlarda izlenen bir durum olma özelliği göstermektedir.
Bağımlı kişilik bozukluğunun obsesif - kompulsif kişilik bozukluğu gibi olumlu biçimde algılanması toplumsal beklentilerin ve değer yargılarının bu durumu destekler nitelikte olması ile bağlantılıdır, içinde bulunduğumuz toplumda bireysellik bencillik olarak yorumlanmaktadır (Öğrük, 2010).
Bireylerde toplumsal baskının ve algıların farklılık göstermesine göre şekillenen kişilik örüntüleri beraberinde kişilik bozukluklarını getirmektedir. Toplumsal baskının özellikle ülkemizde yoğun şekilde kadınlar üzerinde kurulan kontrol mekanizmaları ile sağlanması takıntı sahibi bireylerin oluşmasına neden olmaktadır.
DSM’ye göre Şizoid kişilik bozukluk, antisosyal kişilik bozukluk, obsesif – kompulsif kişilik bozukluğu ve narsistik kişilik bozukluğu tanısı sıklıkla erkeklere konulmaktadır, borderline kişilik bozukluk ile histrionik kişilik bozukluk tanısı sıklıkla kadınlara konulduğu belirtilmiştir.
Cinsiyet kişilik bozukluğu için cinsiyet önem taşımaktadır, hem kişinin kendi yaşantısı içinde kendi sosyal ortamında görmüş olduğu tavır ve davranış örüntüleri açısından hem de toplumsal yapıda kendi üzerinde hissetmiş olduğu baskı açısından, kişilik bozuklukları konusunda bir belirteç konumundadır.
Kişilik bozukluklarının bireylerde görülme sıklıkları cinsiyete göre değişiklik göstermesinin yanında, tüm kişilik bozukları toplum tarafından uzaklaştırılma eğilimi içinde yer almaktadır. Toplum içinde her bireyde farklı kişilik bozukluğu örüntüleri bulunmasının yanı sıra, bu durum toplumdan itilme gibi bir eğilimi beraberinde getirmektedir.
Yalnızca toplum tarafından olmamakla birlikte, ruh sağlığı alanında çalışan uzman kişilerin bile kişilik bozukluklarına ön yargı ile yaklaştığı görülmektedir. Profesyonel örneklemle yapılmış olan bir çalışmada borderline kişilik bozukluğunun depresif ve anksiyete bozukluklarından daha fazla sosyal mesafeye tabi tutulduğu ve şizofreniden daha tehlikeli olarak algılandığı bulgulanmıştır.

3.1. Cinsiyete Göre Dağılım

Kişilik bozuklukları toplumsal yapıdan hareketle bireylerin kendilerini toplum içinde tanımlamaları bağlamında çocukluk dönemleri ile ilişkili olarak gelişen örüntüler olarak bilinmektedir. Çeşitli kişilik bozukluklarının bireylerde cinsiyete görülme oranları farklılık göstermektedir.
Paranoid, şizoid, şizotipal kişilik bozuklukları kadınlarda daha sık rastlanılan kişilik bozukluğu türü olduğu tespit edilmiştir. antisosyal, borderline, histrionik, narsistik kişilik bozukluğu türleri erkekledrin sıklıkla tanı aldığı tespit edilmiştir. çekingen, obsesif-kompulsif, bağımlı kişilik bozuklukları hem kadınlarda hem erkeklerde sıklıkla görülmektedir (Öğrük, 2010).
Kişilik bozukluklarının cinsiyete göre dağılımı toplumsal farklılıklar da göz önünde bulundurularak yapılması gereken bir konudur, kadının ve erkeğin toplar arasında farklılıklar gösterdiği bilinmektedir. Bu bağlamda ülkemiz özelinde kadınlar üzerinde kurulan baskıcı yapı nedeni ile paranoid, şizoid ve şizotipal kişilik bozukluklarının kadınlarda sıklıkla görülmesi açıklayıcı olmaktadır.

4. OBSESİF-KOMPULSİF BOZUKLUK

Obsesyonlar, kişinin mantıksız olduğunu bilmesine veya kabullenmesine rağmen, inatçı ve zorlayıcı, tekrarlayıcı biçimde zihnine gelen, sıkıntı ve rahatsızlık oluşturduğu halde kişinin düşünmekten kendisini alamadığı düşünsel yaşantılardır. Kişi bu düşüncelerin gerçekle uyuşup uyuşmadığını çoğu zaman fark eder ve bunları dikkate almamaya, bastırmaya çalışır fakat eylemde bunu sağlayamayarak başarısız olmaktadır (Balsak, 2010).
Freud ve diğer psikanalistler 20 yy. başlarında obsesif - kompulsif kişilik bozukluğu için kuram ve tedavi yöntemi geliştirmişlerdir. Obsesif - kompulsif bozukluk, obsesyon ve kompulsiyon kelimelerinin kavramsal anlamda bütünleşmesi sonucunda doğmuş bir kişilik bozuklu türüdür.
Obsesyon ve kompulsiyon terimleri, ilk analizciler tarafından hem belirli semptomatik ve patolojik davranışları hem de kişilik bozukluğu türünü tanımlamak için kullanılmıştır, bu nedenle kimi durumlarda karışıklar yaşanmıştır (Beck, 2001).
DSM-III-R’de tanı ölçütleri; aşınmış, yıpranmış veya eskimiş değersiz şeyleri atamama, aşırı vicdanlı davranma gibi bazı temel özellikler sıralanmıştır. Obsesif – kompulsif kişiler değişiklik konusunda kesin hatları olan insanlar oldukları için hayal güçleri de sınırlıdır.
Çevrelerinde olacak herhangi bir değişiklik obsesif- kompulsif kişiler için çok zor kabullenilecek olaylar olarak açıklanabilmektedir. İnsanların esnekliklerin küçümseyerek karşılamaktadırlar, diğer insanları saçmalamakla suçlamaktadırlar bunun yanı sıra kendilerini sağduyulu ve gerçekçi olarak nitelendirmektedirler (Geçtan, 1997).
Freud’da göre obsesif - kompulsif kişilik bozukluğu tanısı alan bireyler, anal dönemde saplanma yaşamış ve kontrolün kaybolması korkusu ile hayatını devam ettirmiş kişiler olarak nitelendirilmektedir. Fakat ilerleyen dönemlerde yapılan çalışmalar anal dönemden ziyada kendine değer verme, bağımlılık eğilimleri ve kızgınlığın denetimi arasındaki ilişkileri, iş veya aile ilişkilerini dengelemek yerine bu ilişkilerin ilişki bölümüne odaklanılmıştır.
Çocukluk döneminde aile onayı ve sevgi ihtiyacı yeterinde karşılanmadığı durumlarda kişiler ailesine yönelik güçlü bir öfke duygusu taşımaya başlamıştır (Geçtan, 1997). Bu bağlamda çocukluk döneminde aile tarafından onay alabiliyor olmak ilerleyen dönemler açısından büyük önem taşımaktadır.
Obsesif – kompulsif kişilik bozukluğunun fizyolojik ve genetik nedenleri de bulunmaktadır, obsesyonlar ve kompulsiyonların genel olarak anksiyete bozuklukları ile bağlantılı olan merkezi sinir sistemine etki ettiği yönünde çalışmalar bulunmaktadır. Türkiye’de yaygınlık oranı %19 şeklinde açıklanmıştır (A.Özçetin, 2008).

4.1. Obsesif- Kompulsif Bozukluğun Özellikleri

Ülkemizde obsesif - kompulsif bozukluğun genel popülasyondaki yaygınlığı %3-%10 arasında bulunmaktadır (Şahin, 2009). Obsesif – kompulsif kişilik bozukluğuna ait temel özellik mükemmeliyetçi bir yapı sergilemeleridir, mükemmeliyetçiliğe bağlı olarak düzen ve kurallar ile yaşamaktan çevrelerinde bulunan insanlarında bu kurallara uyum sağlamalarını talep etmekten kendilerini uzak tutamamaktadırlar.
Obsesif - kompulsif kişilik bozukluğunun önemli özellikleri arasında yıkılmaz kuralların asla esneklik göstermemesi bulunmaktadır. Kendileri açısından ayrıntıların büyük önemi bulunmaktadır, çevrelerinde bulunan insanlara göre küçük detay olabilecek veya önemsenmeyecek bir durum obsesif - kompulsifler için çok önem taşıyan bir konu haline getirilebilir.
İlgili kişilik bozukluğu tanısı alan bireyler nesneleri biriktirme eğilimde bulunmaktadırlar, bir değeri olmasa bile nesnelerden kopamamak gibi bir takıntılı halleri bulunmaktadır. Bu özellik konusunda çocukluk döneminde yeterinde onaylanmamış bireylerin nesneleri biriktirme eğilimi içinde kendi kendilerini önemli bir statüye getirmeye çalıştıkları belirtilmektedir.
Obsesif - kompulsif tanısı alan bireyler için para harcamak da kısıtlı davranışlar arasında yer almaktadır, kendilerini güvende hissetmek istedikleri önemli konuların başında para gelmektedir.
Obsesif - kompulsif tanısı alan bireyler sosyal hayatta iş kolik olarak adlandırılmaktadır, genellikle büyük bilgisayar firmaları çalışanlarının obsesif olmasından çekinmemektedir çünkü işleri konusunda takıntılı şekilde mükemmel olma arzuları firmaların maksimum fayda sağlamalarını gerçekleştirmektedir. İlgili kişilik bozukluğu tanısı alan bireyler kendilerini işe adayarak çalışmaktadırlar.
Takıntılı bir ruh hali içinde bulunan tanı alan bireyler için sosyal hayatlarında yaşadıkları durumları yorumlamak kendi bilişsel süreçleri kapsamında sorunlara neden olmaktadır.
Obsesif - kompulsif kişilik bozukluğu tanısı alan bireylerde sıklıkla görülmekte olan obsesyonlar arasında, bulaşma obsesyonu, kuşku obsesyonu, saldırganlık obsesyonu, cinsel obsesyonlar, biriktirme obsesyonu, dini obsesyonlar, simetri obsesyonu, somatik obsesyonlar görülmektedir.
Bulaşma obsesyonu için görülmeyecek küçüklükle bulunan mikroplara karşı aşırı hassasiyet geliştirmek ile kendini göstermektedir. Bulaşma obsesyonuna sahip kişilerin toplu taşıma araçlarına binememe gibi durumları olmaktadır, sürekli olarak ellerini yıkama isteği içinde oldukları gözlenmektedir. Bu kişiler el sıkışmaktan, öpüşmekten kaçınmaktadır. Bunun yanı sıra sürekli olarak hastalıklardan kaçma eğilim içinde olmaktadırlar
Kuşku obsesyonu taşıyan bireylerde emin olmama durumu bulunmaktadır. Sosyal hayatta karşılaşılabilen her türlü basit konu hakkında kuşku içinde bulunan bu kişiler diğer kişiler ile iletişim kuramamaktadırlar. Her konuya kuşku ile yaklaşmaktadırlar, söylenenlere inanamamaları ve sadece kendilerine inanmaları en sık gözlenen özellikleri arasında bulunmaktadır. Kuşku obsesyonunun en belirgin özelliği kapıları veya ocağı sıklıkla kontrol etme defalarca kontrol etmeden emin olamama hali olarak tanımlanmaktadır.
Saldırganlık obsesyonu için kişinin kendisine yakın çevresine veya tanımadığı kişilere zarar verme korkusu içinde olma ve utanılacak bir şey yapma korkusu içinde yaşamak hali olarak tanımlanmaktadır. Kişilerin bıçak gibi sivri uçlu eşyalara dokunamaması, sevdiği insanlarla yalız kalmaktan çekinmesi gibi şekilde kendini göstermektedir.
Cinsel obsesyonlar, ayıplanacak şekilde, yakın çevresi veya uygunsuz şekilde cinsel düşünce ve dürtülere sahip olma olarak yorumlanmaktadır. Cinsel obsesyonların tanısının koyulabilmesi zorluk göstermektedir ancak saldırganlık duyguları ile birleşmesi ile kendini ortaya çıkarmaktadır.
Biriktirme obsesyonu, başka bir kişi için maddi ve manevi bir değeri olmayan nesnelerin biriktirilmesi üzerine şekillenmiş bir obsesyon şeklidir ayrıca gelecekte ihtiyaç duyulması kaygısı ile nesneleri atamama hali de biriktirme obsesyonunun kapsamı dahilindedir.
Dini obsesyonlar, dinsizlik ile düşüncelere sahip olma korkusuna sahip olmaktır, dini açıdan bir yanlışlık yaparak ceza alma kaygısının yoğun şekilde hissedilmesine neden olmaktadır.
Simetri düzen obsesyonu her şeyin kişinin belirlediği şekilde bulunmasını istemesi şeklinde oluşmaktadır, simetri obsesyonu için kişinin kalabalık yerlerde bulunamaması gözlenmektedir çünkü kalabalık yerlerde olabilecek bir düzensizlik kişide önüne geçirilemez bir düzeltme arzusu içine girmesine neden olmaktadır.

4.2. Obsesif - Kompulsif Tanısı Alan Bireylerde Bilişsel Süreçler

Bilişsel süreçler bağlamında sadece nesneleri algılamamaktayız, sosyal birer varlık olan insan çevresinde gelişen olayları ve iletişim halinde olunan insanları da kavrayarak anlamaya çalışmaktadır. Sosyal psikologlar tarafından sosyal algı olarak belirtilmiş olan bu konu obsesif - kompulsif kişilik bozukluğu tanısı alan bireylerde farklılıklar göstermektedir.
Bilindiği gibi bilişsel açıdan OKB içsel ya da dışsal yaşantıları değerlendirme biçiminin sonucu olarak oluşur. Yani kişi için rahatsızlık yaratan bir olay, düşünce ya da emosyonun yorumlanma biçimi onun obsesyona dönüşümünde temel mekanizmadır.
Obsesif – kompulsif kişilik bozukluğu tanısı alan bireylerde mükemmeliyetçilik duygusu yüksek düzeyde bulunmaktadır, kendi bilişsel süreçlerinde mükemmeliyetçiliği normal boyutlar olduğunu düşünen obsesif - kompulsif tanısı alan bireyler sosyal çevrelerini rahatsız edecek oranda düzgün ve düzen isteği içinde bulunmaktadırlar.
Herhangi bir konuda esneklik göstermedikleri için kendi bilişsel süreçlerinde bu durumu disiplin ve kendilerine saygı şeklinde yorumlamaktadırlar fakat esneklik gösteremedikleri bir gerçeklik bulunmaktadır, kendi oluşturdukları düzenin herhangi bir şekilde bozulması onlar için hayatın parçalanacağı anlamına gelmektedir, bu nedenle esneklikten kaçınmaktadırlar.
Sıklıkla erkeklerde tanısı ile karşılaşılan obsesif - kompulsif kişilik bozukluğu bilişsel olarak takıntıların yoğun yaşandığı, düzen ve temizlik gibi konuların çok sık ve kontrolsüz boyutlarda tekrarlanması şeklinde sosyal hayatı etkiler niteliktedirler. Sosyal çevrelerinden sıklıkla zarar göreceği düşüncesi içinde olan obsesif - kompulsif tanısı alan bireylerin yakın ilişkilerden kaçınmak istemelerindeki bilişsel süreç bu şekilde açıklanmaktadır.
Obsesif - kompulsif tanısı alan birey için kendi koymuş olduğu kurallara uymak bir kanun niteliğindedir, kendisinin uyduğu bu kurallara çevresindeki insanlarında uymasını beklemektedirler.
Genetik yatkınlığın obsesif – kompulsif kişilik bozukluklarında önemli bir yere sahip olduğu tespit edilmiştir. İkiz çocuklarda, aile geçmişinde obsesif - kompulsif tanısı alan bireylerin olması diğer aile bireylerinde de bu rahatsızlığın olma olasılığını doğurmaktadır. Kalıtım yolu ile aile bireyleri arasında devam eden obsesif - kompulsif kişilik bozukluğu aynı dürtü ve takıntılarla seyretmektedir. Aile üyeleri arasında temizlik ile ilgili veya dini bir duruma olan geliştirilmiş takıntıların diğer aile bireyinde de aynı şekilde devam etmektedir.
Bu durum için obsesyonun öğrenilen bir durum olup olmadığını ortaya koymaktadır. Takıntıların öğrenilen bir durum olması muhtemel temellere dayanmaktadır, çocukluk döneminde ailesi tarafından onaylanmamış bir çocuk için sürekli temizlik yapan bir anne modeli, ilerleyen dönemlerde çocuğun sevgi açığını temizlik ile özdeşleştiğini ve bu şekilde bir obsesyon geliştirmiş olduğu bilinmektedir.
Obsesif - kompulsif kişilik bozukluğu oluşumu ve tedavisi için önemli olan kişinin istikrarlı bir şekilde tedavisine devam etmesi gerekmektedir fakat yapılan çalışmalar tedavinin sadece %50’sinde tam alamı ile gelişme olduğu gözlenmiştir. Obsesif - kompulsif kişilik bozukluğunun en bilinen özelliği anlamları yanlış yorumlanması bulunmaktadır.
Toplumsal yapıda yaşanan olumsuzluklar ile başa çıkmada zorlanan obsesif-kompulsif tanısı alan bireyler için kendi yaptıkları normal ve doğru iken çevreden aldıkları eleştirileri anlamlandırmakta zorluk çekmektedirler. Kişi obsesif - kompulsif kişilik bozukluğu sebebi ile oluşmakta olan düşünce ve dürtüler kapsamında kendisini baskılamaya çalışmaktadır, farklı bir düşünce örüntüsü ile bu durumun içinden çıkmaya çalışmaktadır fakat bu caba çoğu durumda başarısızlık olarak sonuçlanmaktadır. Psikolojik rahatsızlıklar ile ilgili birçok durumda başarı oranı %50 şeklinde tespit edilmiştir.
Psikolojik durumların başarılı olmasının birçok bileşeni bulunmaktadır, psikolojik profesyonel yardım, çevresel faktörler ve aile olarak tedavi aşamalarını sağlamak gerekmektedir fakat birçok kişilik bozukluğu tanısı alan bireyin tedavi sürecinde bazı eksiklikler yaşanmasından dolayı tam anlamı ile bir başarı sağlanmamaktadır.
Ülkemizde kişilik bozuklukları ile ilgili tanı oranı oldukça düşük seviyelerde devam etmektedir (Birliği, 2001), kişilerin mevcut rahatsızları ile ilgili kendilerinde bir rahatsızlık duymaması ve beraberinde çevrelerinde ki yakın sosyal çevreleri tarafından da normal algılanmaları mevcut sorunların içinden çıkılmayacak aşamalara gelmesine neden olmaktadır.
Bu bağlamda yapılması gereken çalışmalar arasında bilinçlenme ve psikolojik süreçlere önem verilmesi gerekmektedir. Ailelerin geçmişinde yaşanmış bir psikolojik örüntü bulunuyor ise bunu dikkate alarak çocuklarını bu şekilde takip etmeleri gerekmektedir. Kişilerin obsesif - kompulsif tanısı alması çoğu durumda ailelerinde bulunan bir obsesif -kompulsif kişiden kaynaklanmaktadır.

4.3. Obsesif - Kompulsif Tanısı Alan Bireylerde Ailesel Özellikler

Obsesif - kompulsif kişilik bozukluğu genetik ve fizyolojik yatkınlığa başlı şekilde de gelişebilen bir bilişsel süreçler bütünüdür. Obsesif - kompulsif tanısı alan bireylerin ailelerinde de psikopatolojilerin yer aldığı yapılan araştırmalarda tespit edilmiştir. obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu tanısı alan bireylerin anne, baba ve yakın akrabalarında obsesif kişilik ve obsesif - kompulsif başta olmak üzere belirgin psikopatolojiler bulunmaktadır.
Obsesif - kompulsif tanısı alan bireylerin anne ve babalarını inceleyen çalışmalarda hastalardaki obsesif - kompulsif belirtilerin anne ya da babalarında ki belirtilerle benzerlik göstermediği bulunmuş, obsesif - kompulsif belirtilerin öğrenme veya örnek almaya bağlı olarak ortaya çıktığı tespit edilmiştir (Köroğlu, 2007)
Ailesel süreçlerde bireyin öğrenerek obsesif - kompulsif olduğu durumlarda ailenin özellikleri arasında özellikle inanç kavramının ön planda yer aldığı bilinmektedir.
Yoğunlaşmış şekilde dini kalıplar içinde yer alan ailelerin bilişsel süreçlerinde çocukları ile aralarında sevgi bağının yoğun olduğu fakat bunu çocuğa aktarımı esnasında kopmalar yaşandığı belirtilmektedir. Yaşanan bu sevgi kopmaları çocuklarda güvensizlik duygusunu beslemektedir.
Obsesif - kompulsif tanısı alan bireylerin ailelerinde abartılmış sorumluluk duygusu, kontrol isteği ve çocuğun her zaman kısıtlanma ile karşılaşması söz konusudur.
Bu durum özellikle ülkemizde farklı şekillerde yorumlamaktadır, ailelerin çocukları üzerinde kurmak istedikleri kontrol mekanizmaları olumlu şekilde algılanmaktadır fakat bu durum çocuğun güvensizlik duygusunu pekiştirerek farklı düzen ve takıntılar geliştirmesine kendini, kendi koyduğu katı kurallar ile tanımlamaya çalışmasına neden olmaktadır.
Kişiler obsesyon ya da kompulsiyonların aşırı ya da anlamsız olduğunu kabul etmektedir, obsesyon ya da kompulsiyon belirgin bir sıkıntıya yol açtığında günlük işlerin aksamasına neden olduğunda psikolojik yardıma başvurulmaktadır. Bu durum toplumsal alanda ki psikolojik rahatsızlıklara bakış açısında ki yüzeysellikten ileri gelmektedir.
Kişilerin bu bağlamda tedavi aşamasında geç kalması, dönüşümü güç durumlara neden olmaktadır. Kişi kendi içinde yaşamış olduğu obsesif - kompulsif kişilik bozukluğuna ait takıntı ile devam problemlerin gündelik yaşama dahil etmeye çalıştığında sosyal yaşamdan da soyutlanmaktadır. Bu bağlamda obsesif - kompulsif kişilik bozukluğu çoğu durumda beraberinde asosyal kişilik örüntüsünü doğurmaktadır.
Çeşitli kişilik bozukluklarında istenmeden gelen dürtü ve takıntılar, belirgin anksiyete ya da sıkıntıya neden olan yineleyici ve sürekli düşünceler ve dürtüler haline gelmektedir. Düşünceler ve dürtüler sadece yaşam kalitesini bozmakla kalmamaktadır, kişinin toplum tarafından dışlanmasına da neden olmaktadır.
Kişi obsesif - kompulsif kişilik bozukluğu sebebi ile oluşmakta olan düşünce ve dürtüler kapsamında kendisini baskılamaya çalışmaktadır, farklı bir düşünce örüntüsü ile bu durumun içinden çıkmaya çalışmaktadır fakat bu caba beraberinde farklı bir takıntıya sebep olmaktadır.
Bu bağlamda ailesel özelliklerin önem kazandığı bilinmektedir, obsesif - kompulsif kişilik bozukluğu tanısı alan bireylerin düşünce ve dürtülerinin kendi zihnine ait bir oyun olduğunu düşünmektedir (R, 1996). Davranışlar veya zihinsel eylemler sıkıntıdan kurtulmaya ya da var olan sıkıntıyı azaltmaya yönelik çalışmalardır fakat psikolojik destek alınmadan bu düşünce ve yapılanmalardan sıyrılmak mümkün olmamaktadır.
Çocuklar haricinde obsesif – kompulsif tanısı alan bireyler kompulsiyonların anlamsız olduğunu düşünmekte ve kabul etmektedirler. Çocuklar için durum farklılık göstermektedir çünkü henüz çocukluk çağında yapılan davranışlar tanımlanamamaktadır ve anlamlandırılamamaktadır.
Obsesif - kompulsif kişilik bozukluğu alan bireylerde farklı bir eksen bozukluğu bulunuyor ise kompulsiyonların da seyri değişmektedir. Örnek olarak yeme bozukluğu bir bireyde obsesif - kompulsif tanısı da verilmiş olabilir. Bu tarz durumlar obsesif - kompulsif kişilik bozukluğunun takıntılarını veya dürtülerini arttırır nitelik kazanmaktadır.
Obsesyonların kişilerin mantıksız davranış şekillerini mantıklı bir şekilde algılamalarına neden olmaktadır, toplumumuzda obsesif - kompulsif kişilik bozukluğuna ait takıntılar evham gibi yorumlanmaktadır. Kişileri toplum tarafından farklı değerlendirilmesi, rahatsızlıklarının ötelenmesine neden olmaktadır.
Ailesel özelliklerin obsesif - kompulsif kişilik bozukluğunda büyük bir etki alanı bulunmaktadır, ailede de bulunan obsesif - kompulsif kişilik bozukluğu çocuklara yansımaktadır. Etkisizleştirme adı altında uygulanan nötralizasyon, obsesyon karşında ortaya çıkan suçluluk duygusunu ortadan kaldırmak için geliştirilmiştir.
Kompulsiyonlar yoğun sıkıntı veren obsesyonların etkisini azaltmak veya nötralize etmek için kişinin kendisini yapmak zorunda hissettiği, gereksiz olduğunu bilmesine rağmen yapmaktan alıkoyamadığı açık davranışlar veya gizli zihinsel eylemler olarak tanımlanmaktadır. Bu davranışlar katı ve değiştirilmesi zor davranış örüntüleridir (GS, 1993).
Obsesif – kompulsif kişilik bozukluğu ergenlik döneminde ya da yetişkin yaşamın başında başlamaktadır, yapılan davranışların doğru şekilde yorumlanmaması ile içinden çıkılamaz bir durumu beraberinde getirmektedir. Obsesif - kompulsif kişilik bozukluğun en sk görüldüğü yaşlar 20’li yaşlardır. Bu durum erkekler ve kadınlar arasında farklılık göstermektedir, erkeklerde erken dönemde yansımaya başlarken, kadınlar kendilerini toplum içinde daha kolay silebildikleri için geç dönemlerde kendini göstermeye başlamaktadır.


5.SONUÇ

Obsesif - kompulsif kişilik bozukluğu belirgin şekilde anksiyete şeklinde sosyal sıkıntılara neden olan, tekrarlanan düşünce ve takıntıların bütünü olarak nitelendirilmektedir. Kişinin çeşitli obsesyonlar içinde bulunması ve bunun karşılığında kendisine uymak zorunda hissettiği katı kuralları dayatması ile devam eden psikolojik bir süreç olarak nitelendirilmektedir.
Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre obsesif - kompulsif bireylerin işlevselliğini olumsuz olarak etkileyen fiziksel ve ruhsal hastalıklar içerisinde ilk onuncu sırada yer almaktadır. Bu nedenler son dönemlerde obsesif - kompulsif kişilik bozukluğuna ilgi artmış ve çeşitli araştırmalar yapılmıştır.
Yaşantıyı değerlendirme biçimlerini yönlendiren ve şekillendiren süreçlerin oluşumu erken dönem çocukluk tecrübeleri ile ilişkili olabilmektedir. Bu açıdan ailenin davranışları, inançları çocuk üzerinden belirgin etkilere neden olmaktadır. Obsesif - kompulsif kişilik bozukluğu tanısı alan bireylerde ailesel özellikler içinde anne veya baba tarafından sürekli olarak kısıtlanma, koruma adı altında kontrol etme durumlarının bulunması, bireyin ilgili kişilik bozukluğuna yatkınlığını arttırmaktadır.
Obsesyon olarak adlandırılan ve kişilerin kendi istekleri haricinde sürekli olarak akıllarına gelen mantığın dışında ki düşünce ve dürtüler olarak tanımlanmaktadır. Bu dürtüler tekrarlanarak anksiyete ortaya çıkarmaya başladığında kişinin kendisi veya sosyal çevresi durumun farkına varmaya başlamaktadır, obsesif - kompulsif tanısı alan bireyler önceki dönemlerde sosyal çevreleri tarafından düzenli, çalışkan şeklinde ifade edilebilirler çünkü kontrolden çıkma aşamasına gelinmeden önce kişi kendini dengede tutabilmektedir.
Sıklıkla obsesif - kompulsif tanısı alan bireyler obsesyonlarını bir zihin ürünü olarak nitelendirmektedirler. Toplumumuzda obsesyon evham şeklinde ifade edilerek önemsenmemektedir.
Kompulsiyonlar için kişinin obsesyonuna yanıt olarak kendisinin oluşturmuş olduğu kural ve kendisini zorlayıcı davranışlar şeklinde nitelendirilmektedir. Bu davranış örüntülerini törensel kavramı ile nitelemek mümkündür çünkü obsesif - kompulsif tanısı alan bireyler için yapılmazsa tüm hayatının dağılacağı algısı oluşmaktadır.
Kompulsiyonlara eşlik eden anksiyeteyi gidermek korku yaratan durumu etkisizleştirmek çoğu durumda mümkün olmamaktadır. Bireylerde hem obsesyon hem de kompulsiyon belirtileri bulunabilmektedir, belirtilen özellikler kapsamında tek tek özellikleri taşıyan hastalarda bulunmaktadır.
Süreçler bağlamında, son dönemlerde sıklıkla tanısı koyulmakta olan obsesif- kompulsif kişilik bozukluğu için ailelerin sevgi eksikliğini gidermeleri gerekmektedir, ana kaynak olarak erken dönem çocukluk evresinin işaret ediliyor olması büyük önem taşımaktadır. Fark edilerek tanının konması ve tedavi sürecinin başlaması oldukça uzun zaman dilimlerine yayılmaktadır bu bağlamda birçok obsesif - kompulsif tanısı almış birey ya kendilerine ya da çevrelerine zarar verme aşamasına gelebilmektedir.
Obsesif - kompulsif tanısı alan bireyler için para harcamak da kısıtlı davranışlar arasında yer almaktadır, kendilerini güvende hissetmek istedikleri önemli konuların başında para gelmektedir (Tolin, 2003). Bu bağlamda toplum tarafından farklı şekillerde etiketlenen obsesif - kompulsif tanısı alan bireyler sosyal hayatla sıklıkla ilişkilerini kesmektedirler.
Toplum tarafından algılanan obsesif - kompulsif kişilik bozukluğu farklılık göstermektedir, bu şekilde bulunan kişiler için daha çok düzenli veya takıntılı şeklinde bir yargı bulunmaktadır. Bilişsel açıdan obsesif - kompulsif kişilik bozukluğu içsel veya dışsal yaşantıları değerlendirme sonucu oluşmuştur. Kişi için rahatsızlık yaratan bir olay, düşünceyi yorumlama biçimi obsesyonun oluşmasında temel nedenler arasında yer almaktadır.
Düşünce ve eylem, düşünceyi baskılamaktadır bir yaşantının değerlendirilmesi çocukluk döneminden itibaren oluşmaktadır, bu bağlamda çocukluk döneminde aile içinde yeterli sevgi ve onaylama görmeyen çocuk kendisini tanımlama aşamasında boşluklar yaşamaktadır. Bu durum ilerleyen dönemlerde obsesyona neden olmaktadır.
Bu açıdan aile davranışları özellikle uyuma yönelik olmayan ailenin davranışları yönlendiren çocukta yanlış inanışların gelişmesine neden olmaktadır. Çocuk ailesel bağlarda kopukluk yaşamasından ötürü, sosyal hayat ile bağlantıyı doğru kuramamaktadır. Çalışmamız aile ile obsesif - kompulsif kişilik bozukluğu arasındaki bağlantıya dikkat çekmektedir.
Çeşitli kişilik tanımlamaları gerçekleştirilirken, toplumsal yapıdan bağımsız bir tanımlamanın sağlanmayacağı bilgisine ulaşılmıştır. Kişi toplumsal bir varlıktır ve kendisini bir toplum içinde var ederek tanımlar. Kişilik bozuklukları, kişilerin dâhil oldukları topluma uyum sağlayamama, içinde bulundukları toplumun kodlarını taşıyan kültürden sapmalar göstermesi olarak tanımlanmaktadır. Bu bağlamda kişilik bozukluklarının en belirgin özelliği uyumsuz, kural dışı davranışların varlığıdır. Kişilik özellikleri, ancak esneklikten yoksun ve uyumu bozucu olduğunda ve işlevsellikte belirgin bir bozulmaya ya da öznel bir sıkıntıya neden olduğunda kişilik bozuklukları oluşur.
Obsesif - kompulsif kişilik bozukluğu için geliştirilmiş bilişsel süreçler kapsamında istenmeyen zorlayıcı düşünceler ve imgelerin evrensel bir dürtü mekanizması ile geliştiği yargısına varılmıştır. Bu durum makro boyutta evrenin dayattıkları mikro alanda toplumun ve topluma bağlı olarak aile sonrasında da kişinin kendi kendisine oluşturmuş olduğu baskı mekanizmaları kapsamaktadır.
Sonuç itibarı ile kişinin zorlayıcı düşünce, imge ve dürtülerinin anlamını en üst düzeyde yorumlayarak bunlara bağlı bir hayat geliştirmesi obsesif - kompulsif kişilik bozukluğunun önemli bir yapı taşını oluşturması anlamına gelmektedir. Bu durum aile özelinde de tetiklendiğinde kişi için yaşadığı obsesyonlar ve kompulsiyonlar terk edilemez ve değiştirilemez gerçekler haline gelmektedirler.
Toplumsal yapıda psikolojik rahatsızlıklar hakkında bilinçlenerek yakın çevrede yaşanan bir psikolojik durumu normalleştirmemek çok önemli bir konudur, bu duruma istinaden duyarlı olabilmek beraberinde erken bir tedavinin başlamasını sağlayabilmektedir.
Kişinin kendini algılaması büyük bir önem taşımaktadır, gençler üzerinde görülen kişilik bozuklukları çoğu durumda farklı tanımlanmaktadır. Belirtilerin henüz yeni başladığı dönemlerde, genç bir bireyin kendi içinde bulunduğu yaş dönemi ile ilgili yapısal hareketler yakın çevresi tarafından normal karşılanabilmektedir.
Toplumsal anlamda dışlanma veya kabul görmeme, kişinin diğerlerinden soyutlanmasına ve var olan semptomların daha kötüleşmesine neden olmaktadır. Bu nedenle olumsuz tutumlara yol açan algılara yönelik çalışmalar, önleme anlamında büyük bir öneme sahiptir.
Obsesif - kompulsif kişilik bozuklukları ileri yaşlara kadar devam eden bir hastalık türüdür, fark edilmesi hastalığın seyrinde yaşanan olumsuzluklara göre farklılık göstermektedir. En bilinen özellikleri arasında göz teması kurmamaları gelmektedir, farklı insanların yanında kendilerini güvende hissetmezler, sorulan sorulara kısa cevaplar vermektedirler.
Genel olarak erkek olan şizoid kişilik bozukluğuna sahip bireyler evlenmemektedir, kadınlar ise evlilik yapar fakat edilgen bir yapıda evliliğini devam ettirmektedir. Toplumsal yapıda kadının rolü ve algılanma şekilleri farklılıklar göstermektedir. Bu açıdan da bakıldığında kadının baskılanması ve toplumdan silinmesi meydana gelmektedir
En geniş hatları ile kişilik bozuklukları kişinin kültürel yapıda yaşadığı uyumsuzluklar olarak tanımlama yapılabilmektedir. Kültürel yapının bireyden beklentileri ve çoğu zaman dayatmaları bulunmaktadır. Fakat kişi kültürel yapının beklentilerine cevap veremez, sapmalar yaşayarak işlevsellikte bozulma yollarına girmiş ise kişilik bozukluğu bulunmaktadır.
Obsesif - kompulsif kişilik bozukluğu tanısı alan bireylerde yaşanan takıntı ve kendini durduramama durumu toplumsal yapıda farklı şekillerde yorumlanıyor olması kişilerin tanılarının gecikmesine ve bunun beraberinde de sosyal hayattan soyutlanmalarına neden olmaktadır, özellikle ülkemizde bu tarz ihmal veya gecikmelere sıklıkla rastlanmaktadır.

KAYNAKÇA

A.Özçetin. (2008). Deprem Sonucu Gelişen Travma Sonrası Stres Bozukluğu ile Kişilik Bozuklukları Arasındaki İlişki. Düzce Tıp Fakültesi Dergisi, 8-18.
A.Sağduyu, T. E. (2003). Şizofreni Olan Hastaların Yakınlarının Şizofreniye Yönelik Tutumları. Türk Psikiyatri Dergisi, 14-25.
Balsak, F. (2010). Obsesif-kompulsif Bozukluk Tanısı Alan Lise Öğrencilerinin Annelerinde Bilişsel Süreçler. Obsesif-kompulsif Bozukluk Tanısı Alan Lise Öğrencilerinin Annelerinde Bilişsel Süreçler. Van: Yüzüncü Yıl Ünniversitesi.
Beck, J. (2001). Bilişsel Terapi: Temel İlkeler ve Ötesi. Türk Psikologlar Derneği Yayınları, 22.
Birliği, A. P. (2001). Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı, Psikiyatride Hastalıkların Tanımlanması ve Sınıflandırılması. Ankara: Hekimler Yayın Birliği.
E.Geçtan. (1997). Psikodinamik Psikiyatri ve Normaldışı Davranışlar. İstanbul: Remzi Kitapevi.
GS, S. (1993). Treatment of obsessive compulsive disorder. Guilford press, 34-48.
Köroğlu, E. (2007). Psikiyatri Temek Kitabı. İstanbul: Nobel Yayınları.
M, D. (2003). Obsesif- Kompulsif Bozukluğun Bilişsel ve Davranışçı Tedavisi. 3P Dergisi, 55-58.
Morris, C. (2002). Psikolojiyi Anlamak :Psikolojiye Giriş. Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları.
Öğrük, G. (2010). Özel Bir Örneklemde Kişilik Bozukluklarının Yaygınlığı ve Algılanması. Özel Bir Örneklemde Kişilik Bozukluklarının Yaygınlığı ve Algılanması. Aydın: Adnan Menderes Üniversitesi .
Öztürk, O. (2004). Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. Ankara: Nobel Tıp Kitapevi.
R, S. (1996). Thought-action fusion in obsessive. J Anxiety Disord, 379–391.
Şahin, D. (2009). Kişilik Bozuklukları. Klinik Gelişim, 45-55.
Tolin, D. (2003). Relaitonship between obsessive. Cognitive Therapy and Research (s. 657-669). Genova: Cognitive Therapy and Research.
Y.Akvardar. (2007). Kişilik Bozuklukları Psikiyatri Temel Kitabı. Ankara: Hekimler Yayın Birliği.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Obsesif Kompulsif Bozukluk Tanısı Alan Bireylerin Aileleri ve Sosyal Çevrelerindeki Bilişsel Süreçler" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Gülcihan AGAEVA'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Gülcihan AGAEVA'nın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Gülcihan AGAEVA Fotoğraf
Uzm.Psk.Gülcihan AGAEVA
İçel (Mersin)
Uzman Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Gülcihan AGAEVA'nın Makaleleri
► Obsesif Kompulsif Bozukluk Psk.Dnş.Müjgan SONUÇ
► Obsesif Kompulsif Bozukluk (Okb) Psk.Şeyma ALTINEL
► Obsesif Kompulsif Bozukluk Psk.Semiha KARA
► Obsesif Kompulsif Bozukluk Psk.Arzu BEYRİBEY
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'Obsesif Kompulsif Bozukluk Tanısı Alan Bireylerin Aileleri ve Sosyal Çevrelerindeki Bilişsel Süreçler' başlığıyla benzeşen toplam 20 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Panik Bozukluğu Aralık 2018
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


01:47
Top