2007'den Bugüne 92,307 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,976 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Çocuklarda Sık Görülen Uyum ve Davranış Bozuklukları .
MAKALE #19943 © Yazan Uzm.Psk.Çiçek TARLA | Yayın Ekim 2018 | 8,686 Okuyucu
ÇOCUKLARDA SIK GÖRÜLEN UYUM VE DAVRANIŞ BOZUKLUKLAR

Çocuklar her yeni gelişim dönemine geçtiklerinde yeni beceriler kazanırlar ve bu beceriler, beraberinde çözülmesi gereken sorunları da getirir. Çocukların gelişim döneminde karşılaşılan bu sorunlar doğal ve geçicidir. Ancak çocuk bu dönemlerde sorunlarının çözümünde çevresel engellerle karşılaşırsa yada çevresindeki yetişkinlerin yanlış tutum ve davranışlarına maruz kalırsa dönemsel (olağan, geçici) diye nitelenen bu sorunların çözümü sonraki gelişim dönemlerine ve çocuğun ileri yaşlarına ertelenir. Bu durumda ileri döneme ertelenen sorunlar da uyum ve davranış bozuklukları olarak adlandırılır.
Uyum ve davranış bozuklukları ailenin baskıcı, aşırı disiplinli, aşırı koruyucu, alaycı, aşağılayıcı gibi yanlış tutumlarına, ve yangın, deprem, travmatik olaylar, aile içi şiddet, her türlü istismar, ölüm ve boşanmalar gibi olumsuz çevresel faktörlerle gelişebilir.
Örneğin: Sosyal-duygusal gelişimi gereği, çocuğun yaşıtlarıyla oyun oynaması, sosyalleşmesi gerektiği bir yaşta sürekli yalnız kalması ve sosyalleşmesinin engellenmesi çocuğun ileri dönemde içine kapanık bir kişilik özelliği geliştirmesine neden olabilir.
Çocuklarda sık görülen uyum ve davranış bozuklukları aşağıdaki gibi sıralanır.
• Fobiler ve korkular, (Okul korkusu)
• Yeme bozuklukları ve iştahsızlık,
• Uyku bozuklukları,
• Mastürbasyon,
• İçe-kapanıklık
• Aşırı hareketlilik,
• Aşırı İnatçılık
• Parmak emme,
• Psikolojik Kökenli kekemelik,
• Tırnak yeme,
• Altını ıslatma (Enuresis) ve dışkı kaçırma (Enkopresis)
• Yalan söyleme,
• Çalma
• Saldırganlık,
• Küfür
• Tikler
• Saç yolma (Trikotillomani)

UYUM BOZUKLUĞU İLE NORMAL DAVRANIŞI AYIRT EDEBİLMEK GEREKİR.

Bazen çocuğun normal gelişimsel dönem davranışları uyum bozukluğu olarak düşünülebilir. Onun için bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir. Bu ölçütler;

1. Yaşa Uygunluk
Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır.Çocuklarda davranış problemlerinden bahsetmek için ebeveynlerin öncelikle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi bilmesi gerekir. Anne-babaların çocuğun hangi yaşta karşılaştığı sorunların normal, kısa süreli ve geçici olduğunu tespit edebilmesi için bu konularda bilinçli ve dikkatli davranması gerekmektedir Ancak belirli kriterleri göz önünde bulundurarak, bir uzmana başvurmaları gerekip gerekmediğini tespit edebilirler.
Örneğin: Alt ıslatma davranışını ele alalım; 2-3 yaşında tuvalet eğitimini almış olan bir çocuğun, ilk 1-1.5 yıl içerisinde zaman zaman altını ıslatması normaldir. İlk yıllarda çocuk kaslarını kontrol etmekte güçlük çekecektir. Tuvalet eğitimini takip eden gece ve gündüzlerde görülen, alt ıslatma davranışı normal kabul edilebilir, 5 ve 6 yaşından sonra alt ıslatma davranışı sıklıkla devam ediyorsa çocukta bir uyum bozukluğu davranışı endişesi kabul edilebilir..
2-5 yaş: Huysuzluk, istenen şeyi yapmama, dikkat çekme arzusu, aşırı hareketlilik, aşrı duygusallık ve yalan söyleme gelişimsel döneme ait davranışlardır.
6-10 yaş: Huysuzluk, aşırı hareketlilik, aşırı duyarlılık, yalan, okul başarısızlığı, kıskançlık gelişimsel döneme ait olarak düşünülür.
Çocuklarda 5 -6 yaşından önce söylenenler yalan olarak kabul edilmez. Çünkü bu yaş dönemindeki çocukların inanılmaz bir hayal dünyaları vardır ve gerçekle gerçek olmayanı ayırt edemezler.
11-14 yaş: Huysuzluk, aşırı duyarlılık, kıskançlık ve okul başarısızlığı gelişimsel dönem davranışları dır.
15-18 yaş: Okul başarısızlığı, okuldan kaçma, içki ve sigara alışkanlığı da gelişimsel döneme ait olduğu düşünülür.
Buna bakarak 18 yaşındaki bir gencin sigara içmesi döneme özgü bir davranış olarak kabul edilirken 8 yaşındaki bir çocuğun sigara içmesi sapan bir davranıştır.

2. Yoğunluk
Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesindeki ikinci ölçüt yoğunluktur. Örneğin, tuvalet eğitimi almış olan çocuğun 3-4 yaşından sonrada ara sıra altını ıslatması normaldir.Ancak her gece ıslatması , davranış bozukluğuna girer.

3. Süreklilik
Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı bir biçimde ve uzun zaman devam ettirmesidir.

4. Cinsel Rol Beklentileri
Erkek ve kız çocukların cinsel rollerine göre davranmadığı durumlardır.

HATALI ANA-BABA TUTUMLARININ UYUM VE DAVRANIŞ BOZUKLUĞUNA ETKİLERİ.
Uyum ve davranış bozuklukları hatalı anne- baba tutumlarına bağlı olarak çıkabilir.. Ya da hatalı anne-baba tutumları nedeniyle tırmanarak artar.
0-6 yaş , çocuğunuzun en önemli dönemi olduğunu asla unutmayın. Tüm davranış bozukluklarının temeli bu dönemde atılır. Bu nedenle bu dönemde ebeveynler tutumlarına dikkat etmelidir.
Bazı anne-babalar, çocuklarının belirli davranışları bilinçli olarak yaptıklarını düşünerek çocuğa kızar ve baskı altına almaya çalışır. Oysa çocukların çok büyük bir çoğunluğu, bilinçli olarak bu davranışları sergilemez. Çevrelerine bir mesaj vermek için, yani rahatsız olduklarını ifade etmek için yaparlar. Anne-babalar, sorunu gidermek için davranışı yapan çocuğu küçük düşürücü, olumsuz ve suçlayıcı tavır sergilerler. Bazı aileler ceza yöntemlerine hatta şiddete bile başvurmaktadırlar. .
Ailelerin, baskıcı tutumları sorunu artırmaktan başka bir işe yaramaz.
Bazı aileler ise, sorunu kendi haline bırakıp kendiliğinden geçmesini beklerler. Zaman içinde kendiliğinden geçen sorunlar yukarıda sözünü ettiğimiz normal gelişim dönemine ait sorunlardır. Oysa uyum ve davranış bozuklukları kendiliğinden geçmez. Mutlaka bu bozukluğun altında yatan sebeplerin ortadan kaldırılması gerekir.
Alt ıslatma davranışı olan, üç ve altı yaşında iki çocuğu ele alalım: üç yaşındaki çocuğun sorunu 6 ay içerisinde kendiliğinden geçebilir. Çünkü bu yaştaki görülen bu davranış bozukluğu normaldir. Ancak altı yaşındaki çocuğun davranışı kendiliğinden geçmez. Çünkü bu bir uyum bozukluğudur.
Uyum bozukluğu olarak ortaya çıkan davranışlar kendiliğinden geçmiş gibi görülse de ileri yaşlarda yeni bir sorun olarak ya da tekrarlanarak karşımıza çıkar. Örneğin: Parmak emme davranışı okul yıllarında, tırnak yeme veya özgüven eksikliği olarak belirebilir
Çocukların koşullar her ne olursa olsun anne ve babası tarafından kabul edildiğini ve sevildiğini hissetmeye ihtiyaçları vardır.

PROBLEM DAVRANIŞLARLA ÇOCUK ÇEVRESİNE BİR ÇEŞİT MESAJ VERİR:

Çocuklar, oyun grubuna katılma, arkadaşlık ilişkilerini başlatma ve sürdürme gibi sosyal ortamlarda etkileşimde bulunurken olumlu davranış örneklerini bilemedikleri bu gibi durumlarda problem davranışlar sergileyebilmektedir. Ebeveynlerin bu noktada iyi bir gözlemci olmaları problem davranışların üstesinden gelebilmek açısından önem taşımaktadır.
Çocuklar ayrıca dikkat çekmek, kızgınlıklarını belli etmek, aileyle uyumlu olmak, cezadan kaçmak, arkadaş kazanmak ve ailedeki bir davranışı model aldıkları için de problem davranışları sergilemeye başlarlar.

--Dikkat Çekmek: Çocuk önemsendiğini görmek ister. Çocuklar ebeveynleri tarafından önemsenmediklerini ya da yeterince ilgi görmediklerini düşündüklerini hissettiklerinde farklı davranış şekilleri ile dikkat çekmek isteyebilirler. Öfke nöbetleri bu davranışlardan birisidir.

--Kıskançlık tan kaynaklanan Kızgınlığını Belli Etmek İçin: Kardeşin doğumuyla birlikte çocuklar kendilerinin eskisi kadar ya da küçük kardeşi kadar sevilmediği düşüncesine kapılabilirler. Kardeşinin anne ve babası tarafından sevilmesine övülmesine katlanamadıkları için hem kendi kızgınlıklarını belli etmek hem de ebeveynlerini kızdıracak davranışlarda bulunurlar.

--Ailenin Beklentilerine Uygun Davranışlar Gösterebilmek İçin: Ebeveynlerin okuldaki yüksek akademik başarı beklentisi çocukların olumsuz davranış sergilemelerine neden olabilmektedir. Çocuklar ebeveynlerinin yüksek akademik beklentilerini karşılamak için kopya çekmek gibi olumsuz davranışlara yönelebilirler. Okul öncesi dönemde ise çocuk ebeveyninin kendisi ile ilgili mükemmellik beklentisini karşılamak için ya da olumsuz davranışları gizlemek amacıyla yalan söyleyebilir.

--Cezadan Kaçmak İçin: Davranışlarından dolayı sık sık cezalandırılan çocuk ceza almamak için yalan söylemeyi tercih edebilir.
Arkadaş ortamında dikkat çekmek İçin: Kendisine güveni olmayan bazı çocuklar arkadaşlarının hoşuna gidecek bazı şeyleri onlara verdiklerinde arkadaşları tarafından daha çok sevgi göreceklerini düşünürler. Arkadaşlık kurmak ya da olan arkadaşlıklarını devam ettirmek için ebeveynin cüzdanından izinsiz aldıkları paralarla hediyeler alarak arkadaşlarına götürürler.

--Aileyi Model Aldıkları İçin: Aile içerisinde ebeveynlerin gösterdikleri olumsuz davranış örnekleri çocuklar tarafından model alınarak uygulanır. Vurma, itme, yalan söyleme, farklı durumlara karşı geliştirilen korku ve kaygı vb. davranışları çocuk aile bireylerinden model alarak da öğrenebilir Anne ve baba arasındaki anlaşmazlıklar ve bu anlaşmazlıkların çocuklara yansıtılması da çocuklarda, parmak emme, tırnak yeme, çalma, saldırganlık, okul korkusu, kıskançlık, altını ıslatma gibi davranış problemlerinin oluşmasına neden olabilmektedir.

Çocukta Problem Davranışlarla Nasıl Baş edilir?

Çocuğun tüm davranışlarının bir nedeni vardır. Eğer çocuk gereksinimlerini uygun yollarla elde edemiyorsa o zaman istediğini elde etmek için farklı yollar dener. Problem davranışların kaynağını ararken, çocuğun bu davranışı neden ve ne kadar sıklıkla yaptığının gözlenmesi gerekmektedir. Bu aşamada ebeveynlerin oldukça dikkatli olmaları gerekmektedir.
• Ebeveyn olarak çocuk dan beklentileriniz oldukça fazla mı? Beklentilerinizi çocukla konuştunuz mu?
• Çocuğa sevginizi doğru iletebiliyor musunuz? Çocuğunuz sizin tarafınızdan ne kadar çok sevildiğini biliyor mu?
• Disiplin yöntemleriniz ne kadar tutarlı? Çocuk duygularını özgürce ifade edebiliyor mu? Ebeveyn olarak buna izin veriyor musunuz?

Ebeveynler bu soruları objektif olarak cevap verebilmeli ve bu noktada varsa eksikliklerini gidermeye çalışmalıdır. Bu aşamadan sonra problem davranış üzerine yoğunlaşarak çözüm aramalıdırlar. Çözüm arayışı aşamasında öncelikle;
• Problemin çıkış nedenini tespit etmek
• İlgili konulardaki kurallar hakkında çocukları bilgilendirmek
• Aynı problem davranışı ortaya çıkarabilecek yeni nedenleri saptamak ve önlem almak gerekmektedir .
• Empati gibi faktörleri yaşam biçimi haline getirilmelidir

Ayrıca dikkat edilmesi gereken durumlar ise;

• Çocuğunuza yetenek ve becerilerine uygun sorumluluklar verin. Kendisine güvenildiğini, önem verildiğini hissettirin.
• Çocuklarınız sizin dediğinizi değil yaptığınızı yapar. Bu nedenle çocuğunuza iyi model olun.
• Çocuğunuzu başkalarının yanında kesinlikle eleştirmeyin ve kıyaslamayın!
• Çocuğunuzu sportif faaliyetlere yönlendirin. Çocuğunuzun olumlu özelliklerini görmesine yardımcı olun.
• Çocuğunuza karşı demokratik bir tutum sergileyin. Çocuğunuzun sizden farklı bir kişiliğe sahip olduğunu unutmayın ve onun fikirlerine önem verin.
• Çocuğun önünde asla yıkıcı tartışmalar yapmayın. Taraf tutmasını istemeyin ve beklemeyin. Olumsuz duygularınızı çocuğunuza yöneltmeyin.
• Kurallı, kararlı ve tutarlı olun. Çocuğunuzun olur olmaz bütün isteklerini yerine getirmeyin. Bu tarz tutumlar çocukta telafisi zor uyumsuzluklara ve bozukluklara yol açabilir.
• Çocuğunuzda dikkatinizi çeken ve gelişim dönemine uygun olmayan davranışları varsa mutlaka bir uzmana başvurun. Davranış bozukluklarında erken teşhis önemlidir. Bu nedenle dikkatli olun.

KORKULAR ve FOBİ

Çocuklarda çok sık rastlanan duygu bozukluklarıdır. Korku , aslında duygu olarak normaldir ve her yaşta bilinmeyene, tehlike ve tehdit oluşturan her şeye karşı gösterilen bir tepkidir.Ancak korkunun aşırısı ve fobi düzeyinde olması sorun yaratır.
Çocuklar da, Kazalar, yangın, deprem, hastalıklar, izlediği bir film, okul sorunları, anne ya da baba ayrılığı, yalnız kalma, terk edilme, kaybolma, cezalandırılma gibi durumlar korkuya yol açabilir. Daha önce herhangi bir olumsuzluk yaşamış çocuklarda korku daha kolay gelişebilmektedir.
Bebeklikte ve küçük yaş gruplarında yüksek sese, yabancılara ve ani gürültülere karşı gösterilen korku, çocuk büyüdükçe daha belirgin ve somut kavramlara yönelik gösterilir.
Korkunun oluşmasında en temel faktör ise ebeveynlerin yanlış tutumları ve çocuk eğitiminde korkuyu kullanarak disiplin uygulamaya çalışmalarıdır. ‘’eğer beni üzersen, başkasının annesi olurum’’, ’’yanımdan ayrılırsan seni başkaları kaçırır’’, ’’dediğimi yapmazsan seni sevmem’’ gibi sözler çok sık rastladığımız türde konuşmalardır. Açık biçimde tehdit içerirler ve çocuk da bu tehdidi doğru olarak algılar. Terk edilme, sevgisiz kalma, annesinin bırakıp gitmesi gibi düşünceler korkuyu başlatır.
Ayrıca aşırı koruyucu ailelerde yetişen çocukların da sorunlar karşısında , başa çıkma becerilerini yeterince geliştiremediklerinden dolayı içe-kapanma davranışları gösterirler.Bu nedenden dolayı da korku fazladır.
Korku yaşayan çocuğun duygularını hafife almamak gerekir.. Korktuğu için eleştirilen ya da alay edilen çocuk giderek daha çok ürkek davranacak ve farklı davranış bozuklukları geliştirecektir. O nedenle korkan çocuğun üzerine gidilmemeli ve onunla sakin bir tavırla konuşmaya çalışılmalı, duygularının ciddiye aldığı ve anlaşıldığı hissettirilmelidir.

KAYGI

Kaygı , gerginlik ve endişe halidir. Çocuk, pek çok yeni duruma karşı kaygı duygularıyla yaklaşır. Çocuğun yaşadığı kaygıya başka bozukluklar da eşlik edebilir. Yoğun kaygı durumu yaşayan bir çocuk, aynı zamanda tırnağını yiyebilir, saldırganlaşabilir ya da içine kapanabilir. .
Ebeveynlerin yanlış tutumları çocuktaki kaygıyı oluşturan en önemli etken olarak göze çarpar. Okul çağı çocuklarında görülen kaygı, çocuğun okul başarısını etkileyen bir öneme sahiptir. Aileler de genellikle çocuktaki kaygı bozukluğunu okul hayatının başlamasından sonra ortaya çıkan başarı düşüklüğü ile fark ederler. Özellikle okula yeni başlayan çocuklarda görülen okul sendromu da bu tip bir kaygı bozukluğu olarak düşünülmelidir.
Yoğun kaygı duyguları yaşayan çocuk, ilgi ve yeteneğinin olduğu konularda desteklenerek kendisine olan güveni arttırılarak, bu olumsuz duygu durumuyla başa çıkma becerisini geliştirmesine katkıda bulunulmalıdır. Genel olarak kaygı, çocuklar da çok zorlayıcıdır ve mutlaka psikolojik destek ve yardım alınmalıdır.

YEMEK SORUNU

Sağlıklı gelişmenin ilk şartı yeterli ve dengeli beslenmedir. Çocuğun sağlıklı büyümesinde düzenli beslenmenin rolü büyüktür. Yemek konusunda sorun yaratmayan çocuk iyi gelişir, ailesi tarafından kolay çocuk olarak nitelendirilir. Yeterli gıda alamayan, düzenli yemeyen, yemek seçen, yemeklerden sonra kusma nöbeti geçiren sağlıklı gelişemez, ailesi tarafından problem çocuk olarak değerlendirilir.
Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, yemek sorunu çok nadir hallerde bedensel bir nedene bağlanabilmektedir.
Genellikle üzerine fazla düşülen, yemek olayına aşırı hassasiyet gösterilen ve çocuğun sağlığı ile gereğinden çok ilgilenilen ailelerde, çocuğun yemek yememesi yaygın bir sorundur.
Yine yemek konusunda aşırı katı davranılan evlerde, endişeli ve huzursuz annelerin çocuklarında, yemek sorununa çok sık rastlanmaktadır.
Kararlı bir disiplin uygulamayı başaramayan, şantaj ve tehdidi eğitim aracı olarak kullanan ailelerde de beslenme olayı başlı başına bir sorundur.
Çocuğuna aşırı derecede düşkün olan anneler, çocuğunun büyüdüğünü dikkate almaz, bebek muamelesi yapar ve kendi kendine yemesini engeller.
Çocuğunun sağlığı konusunda gereksiz şekilde endişelenen anneler, çocuk yeterli gıdayı alamaz korkusuyla ona püreler ile, hatta biberonla beslerler, çocuk kendi başına yiyebilecek durumda olsa da kendileri beslemeyi tercih ederler.
Çocuğun eğitiminde tutarsız bir disiplin uygulayan ailelerle, aşırı katı ve otoriter bir tutum içinde olanlar, çocuğun düzenli yemesini ve her gıdayı almasını isterken çocuğa baskı yapar, yemek konusunu ailenin en önemli sorunu haline getirirler.Bu aileler çocuklarını hırpalar, döver, aç bırakırlar, böylece çocuğa düzenli yeme alışkanlığını kazandıracaklarını zannederler.
Bazı aileler de yemekten başka hiçbir sorunu önemsemez, bütün ilgi ve dikkatlerini çocuğun beslenmesi üzerinde yoğunlaştırırlar. Bu ailelerde çocuğun yemek yemesi için rüşvet, tehdit ve pazarlık, en sık başvurulan çözümlerdir.
Sözü geçen bu ailelerde, annesinin hassasiyetini fark eden çocuk, saatinde yemez, yeme olayını saatlerce sürdürür, bazı yiyecekleri reddeder, her yemekte oyun veya video ister, her yemekten sonra bir ödül bekler.
Beslenme işini olay haline getirmekle çocuk, sanki açığa vuramadığı bazı duyguları dile getirmeyi başarır. Bu duygular; endişeli bir anneyi cezalandırma, ilgisiz bir babanın dikkatini çekme, aşırı otoriter bir anneye karşı gelme, ailenin ilgisini kıskanılan kardeşten kendine doğru çekme olarak ele alınabilir.
Burada yapılması gereken; öncelikle çocukta bir sağlık sorununun olup olmadığını araştırmak, fizyolojik bir bozukluk olmadığı takdirde, bu sorunun nedenini ailede veya çocuğun yakın çevresinde aramaktır. Sorunun nedenini keşfettikten sonra da, nedeni ve sorunu ortadan kaldırmaktır.
Sonuç olarak; Aslında bu tip şikayetlerin birçoğu ailelerin çocuğun yeterli miktarda yemek yemediği şeklindeki yanlış inançlarından kaynaklanmakta ve gerçek anlamda sorun yaşanmaktadır. Bu bir tür kısır döngüdür. Aileler çocuğa zorla yemek yedirmek istemekte, buna karşın çocuk bu zorlamayı reddederek, yemek yemez. Durum yine ebeveynlerin yanlış tutumlarından kaynaklanan bir probleme dönüşür. Çocuğunun peşinde kaşıkla koşuşturan, zorla ve tabak tabak yemek yedirmeye çalışan bir anne bu tip bir bozukluğa zemin hazırladığını da bilmelidir.
Sağlıklı ve doğru davranışlar belirlemiş bir ailede bazı öğünler az yemek yedi diye hiçbir çocuk beslenme sorunu yaşamaz. Önemli olan çocuğun ne kadar yediği değil, ne tür gıdalarla beslendiğidir..
İştahsızlık ya da yeme bozukluğu sorunu yaşayan çocukları bir süre kendi haline bırakmak yararlı olur. En doğru yöntem ise konuşabilen, kendini ifade edebilen bir çocuğa, ne yiyeceği ve ne kadar yiyeceği konusunda seçenekler sunarak, karar hakkı tanımaktır. Biz yetişkinlerin bir tabak yemek kavramı çocuklar açısından zorlayıcıdır.Bir kaç kaşık yemeğin yeterli olacağı,önemli olanın değişik tatlardan ve gıdalardan almasının sağlanması olduğu unutulmamalıdır.

UYKU SORUNU

Çocuğun sağlıklı büyümesinde, dengeli beslenmenin rolü ne kadar büyükse, düzenli uykunun önemi de o kadar büyüktür. Belli saatlerde, belli sürelerde uyumayı öğrenmek, belli saatlerde belli miktarda yemeyi öğrenmek gibi, okul öncesi dönemde kazanılması gereken alışkanlıklardandır. Zamanında uyuyan, uykuya giderken olay çıkarmayan, uyuduktan sonra sık sık uyanmayan çocuk rahat büyür ve sağlıklı gelişir. Oysa uykusu düzensiz olan, gece geç saatlere kadar yatmamakta direnen, yetişkini saatlerce yatağının başında esir tutan, uyuduktan kısa bir süre sonra uyanan geceyi anne-baba yatağında geçiren çocuk, ailesi için problem çocuktur. Çocuğun akşamları vaktinde uyumaması, anne ile babanın baş başa kalacakları sırada onları huzursuz etmesi, geceleri anne-baba yatağını paylaşması, çoğu zaman evde sorun yaratır, bu sorun çoğunlukla anneyi yorar, zaman zaman da anne-baba ilişkilerini zedeler.
Uyku sorunu olan çocukların incelenmesi göstermiştir ki, bu sorun nadir hallerde bedensel veya nörolojik bir nedenden kaynaklanmakta, pek çok vaka da uyku bozukluğu psikolojik nedenlerden kaynaklanmaktadır.
Psikolojik kökenli uyku bozuklukları, çocuğun üzerine fazla düşülen veya çocuğa yeterli ilgi gösterilmeyen evlerde, uyku konusunda aşırı titiz, katı ve otoriter olan ailelerde yaygındır.
Yine kalabalık ve gürültülü ortamlarda, anne-baba geçimsizliğinin yoğun olduğu evlerde, kardeş kıskançlığının görüldüğü ailelerde, uyku sorununa sıklıkla rastlanmaktadır.
Bazı çocuklar karanlıktan ve yalnızlıktan korkarlar, bu çocuklar akşam uyku saati gelince huysuzlaşmaya başlarlar. Yalnız yatmak istemezler, uyuyuncaya kadar yanlarında birini ararlar, yanlarındaki kişi odayı terk eder etmez uyanırlar. Bazı çocuklar uykuya daldıktan bir süre sonra ağlayarak uyanırlar, gördükleri kabusun etkisinde kalırlar, tekrar uyumakta güçlük çekerler. Bu durum karşısında bazı aileler çocuğu sallayarak veya kucakta dolaştırarak uyutur, uyuması için her kaprisine göz yumarlar, böylece çocuğun uyku alışkanlığını kazanmasını engellerler.
Aileler, çocuğun karanlık veya yalnızlıktan korktuğunu kabullenmez ve uyku konusunda çocuğa baskı yaparlar ise çocuğun ürkekliğini ve tedirginliğini pekiştirmiş, uyku alışkanlığını da kazandıramamış olurlar.
Oysa uyuyamayan çocuğu anlayışla ele alıp, uyuyamama nedenini araştırarak, onu yalnız uyumaya alıştırmak için çaba harcamak gerekir.,
Uzmanlara göre, geceleri uyuma konusunda güçlük çıkaran çocuklar, genelde asabi, öfkeli ve hırçın çocuklardır, gündüzleri de huzursuz ve aşırı hareketlidirler. Bu çocuklarda büyük bir enerji vardır, bunlar yorulmak bilmezler, yorulsalar da dinlenmeye ihtiyaç duymazlar, bu çocukların yoruldukça uykuları kaçar. Bunlar ya anne-babanın yatmasını beklerler, ya da beklenmedik bir anda bir köşede uyuyakalırlar, ancak uykuları kısa süreli ve huzursuzdur.
Genellikle, uyku bozukluklarında temel etken çocuğun güven ihtiyacıdır. Kendini güvensiz hisseden çocuk düzenli uykuya geçemez. Anne babayla beraber uyumak ister. Küçük yaş gruplarında çok sık olarak görülür ve bir ölçüde normal karşılanmalıdır.
Anne babasının yanında uyumaya alışan çocuk bunu alışkanlık haline getirmişse bu alışkanlığı kırmak bazen çok zor olabilir. Anne babasının yanında uyuyan çocuk uyuduktan sonra her seferinde kendi yatağına götürülmelidir. Yorucu olsa da kararlı olduğunuzu göstermenin başka bir yolu yoktur.
Ancak çocuğun sevgi ve güven ihtiyacı karşılanmadan çözüme ulaşmak imkansızdır.. Sevildiğini ve yalnız kalmayacağını bilmek çocuk için en önemli şeydir.

MASTÜRBASYON

Mastürbasyon, ailede endişe, heyecan hatta panik yaratan bir davranıştır. Küçük çocuk tesadüfen keşfettiği bu davranıştan zevk aldığını görünce, bunu sürdürür. Eğer çocuk aileden tepki görmezse, bu davranış zaman içinde kaybolur veya azalma gösterir. Eğer ailenin tepkisi büyük olursa, çocuk bu davranışı gizlice sürdürme yoluna gider. Gizli yaptığı bu davranış bir yandan ona zevk verirken, öte yandan onda korku ve suçluluk duygusunun doğmasına neden olabilir.
Kendi cinselliğini keşfetmeye başlayan çocuk, genellikle cinsel organı ile oynama şeklinde (kendi kendini tatmin etme) mastürbasyon yapar. Yaklaşık olarak en sık görüldüğü dönem 3-6 yaşlardır. Sıklıkla çocuğun kendi vücudunu incelemeye başladığı bir dönemdir ve zevk aldığını fark etmesiyle bu davranışı sık sık yapmaya başlar.
Bir yere sürtünerek, ya da oyuncaklarını kendi bedenine sürterek rahatlamaya çalışır. Bu davranışı yalnız kaldığı zamanlarda yapmakla birlikte bazen toplum içinde de yapabilir. . Bazı çocuklar sadece uykuya dalmadan önce mastürbasyon yaparken, bazıları masal dinlerken , televizyon seyrederken bu davranışı yaparlar. Bazı çocuklar ise özellikle sıkıntılı oldukları anlarda ve gerilimlerini gidermek için bu davranışa başvururlar .
Mastürbasyon hiçbir sorunu olmayan çocuklarda görülebildiği gibi, sıkıntılı, ürkek, güvensiz ve endişeli çocuklarda da sıklıkla görülebilir. Araştırma bulguları mastürbasyonun, yalnız büyüyen çocuklarda, sevgi ve ilgiden yoksun büyüyenler de, aşırı disiplinin egemen olduğu evlerde, ailenin cinsel konulara aşırı duyarlı olduğu evlerde daha çok görüldüğünü ortaya koymuştur
Erkek çocuklarda kızlardan daha çok görülür.Mastürbasyonu engellemek amacıyla çocuğu azarlamak veya şiddet uygulamak, onunla alay etmek, korkutmak, kaçınılması gereken davranışlardır.. Bu davranışlar zaten endişeli olan çocuğun daha huzursuz olmasına yol açar ve kendisinde var olan suçluluk duygusunu pekiştirir . mastürbasyonun yapma davranışının artmasını da tetikler.
Çocuğun kendi bedeniyle ilgilenmesi, kendini keşfetmeye çalışması anormal bir durum değildir. Ancak davranışın sıklığı ve yapıldığı ortam önemlidir. Böyle bir olaya tanık olan ebeveynler, kızmak ve bağırmak yerine önce görmezden gelmeye çalışmalıdır. Eğer herkesin içinde yapmaya başlamışsa bunu yalnızken ve odasında yapabileceği söylenmelidir. Ayrıca bu davranıştan ötürü çocuk ayıplanmamalı, alay edilmemelidir. Çocuğun ilgisini çekecek farklı uğraşlar yaratılmalı ve etkinlikler konusunda çocuk teşvik edilmelidir.

ÇEKİNGENLİK -İçe dönüklük

Bazı çocuklar yaşıtları ile ilişki kurmada zorlanırlar, arkadaşla birlikte olmaktansa yalnız olmayı tercih ederler, yaşıtlarından çekinir bazı hallerde kendilerinden küçüklerle bir araya gelirler. Bazı hallerde de annelerinin eteğinden ayrılmaz, büyük anneleri hatta babaları ile yalnız kalmaktan kaçınırlar. Bu çocuklar çekingen (içe dönük), utangaç, kapalı ve sessizdirler.
Çekingenlik, utangaçlık ve kaygı gibi problem davranışlar, korku, gerginlik, mutsuzluk, huzursuzluk gibi karmaşık hisleri (anksiyete) içeren duygusal bir problem durumudur.
Araştırma bulgularına göre, bazı çekingen çocuklar da, güvensizlik ve huzursuzluk, bazılarında gizli saldırganlık görülebilir. Bu çocuklar arkadaş grubu veya okul ortamı içinde olduklarında, oyuna katılmak isteseler de, kendilerinde bu cesareti bulamazlar. Mutlaka birisi onları, elinden tutup oyuna sokmalıdır, oyuna girdikten sonra da mutlu oldukları dikkati çeker. Bu çocukları sosyalleştirmek için, öncelikle annelerinden kopmalarına yardım etmek, sonra bir arkadaşla birlikte olmalarına fırsat vermek, daha sonra da bir arkadaş ya da faaliyet grubuna girmelerini sağlamak gerekir. Başarılı ve mutlu olabilecekleri bir alanın keşfedilmesi onları huzurlu kılar.
Utangaçlık yeni sosyal durumlara uyum sağlama sürecinde geçici olarak ortaya çıktığında normal görülmektedir. Çocuk tanımadığı bireylerle etkileşimde bulunma deneyimlerini arttırdığı zaman utangaçlık da gittikçe azalmaktadır.
Ancak sosyal beceri eksikliği ya da kendine güvenin zayıf olmasına bağlı olarak ortaya çıkan aşırı derece utangaçlık, çocuğun “utangaç” olarak etiketlendiği zaman problem olarak görülmektedir Zamanla çocuk bu etiketi kendisi de içselleştirerek, sosyal ortamlardan rahatsızlık duymaya, kendisi ile ilişkili aşırı derecede olumsuz düşünceler geliştirerek utangaç sıfatına uygun davranışlar göstermeye başlamaktadır.
Çocuğun aşırı ilgi gördüğü, eleştirildiği yada baskı altında olduğu ortamlarda çocuk kendine olan güvenini kaybeder. Sürekli kontrol edildiğinden ve her hareketinde bir yanlış bulunacağından korkan çocuk çevresiyle olan ilişkilerini olabilecek en az düzeye indirger. Yanlış yapmamak için sessiz kalmayı tercih eder. Aşırı kontrolcü, otoriter ailelerin çocuklarında çok sık rastlanan bu davranış şeklidir.
Demokratik, çocuğa söz hakkı tanıyan ailelerde yetişen çocukların son derece güvenli, hakkını arayabilen, saygı gören ve başkalarına da saygı gösteren çocuklar olduğu bilinmelidir. O nedenle yaşı kaç olursa olsun çocuğun duygularını ve düşündüklerini ifade etmesine fırsat verilmeli, çocuk ciddiye alınmalıdır. Onun ebeveynlerinden bağımsız bir kişilik geliştirdiği ve farklı bir birey olduğu göz ardı edilmemelidir.

AŞIRI HAREKETLİLİK ( HİPERAKTİVİTE)

Bazı çocuklar devamlı hareket halindedirler. Yerlerinde duramaz, sabırsız, telaşlı, sıkıntılı ve huzursuzdurlar. Sık sık ağlama ve öfke krizleri geçirirler. Bu çocuklarda bitmek tükenmek bilinmeyen bir enerji vardır. Kolay yorulmazlar, yorulsalar da yaşıtlarından daha az uyku ve dinlenmeye ihtiyaç duyarlar. Bu çocuklar çevrelerini sürekli rahatsız ederler, fazla konuşurlar, ortalığı karıştırırlar, anne ve babalarını davranışları ile tedirgin ederler.
Aşırı hareketli olan bu çocuklarda, dikkat süresinin çok kısa olduğu bilinir. Bu çocukların dikkatlerini ders ve oyunlarda, çabuk dağıldığı görülür.
Dürtüsellik, yani dürtülerini kontrol edememe, sabırlı olamamak, isteğini erteleyememek de bu çocukların belirgin özelliğidir. Bu çocuklarda davranış bozuklukları görülebildiği gibi, zaman zaman duygusal sorunlar da, sosyal uyum güçlüğü de görülebilir. Çabuk ağlama, ani parlamalar, arkadaş edinememe, sürekli kavga çıkarma, küfür ve yalanla ilgi çekmeye çalışma, devamlı tedirgin ve mutsuz olma, Ani ve beklenmedik hareketler, yerinde olmayan uygunsuz davranışlar, tehlikeyi kestirememe şeklinde cesaret gösterileri, bu çocuklarda sık rastlanan sorunlardır.
Hiperaktivite, erken fark edilerek gerekli önlemler alınması gereken ciddi bir durumdur.. Uzmanlara göre, aşırı hareketliliğin nörolojik bir bozukluktan kaynaklanmadığı durumlar da temel sebep, baskıcı, aşırı kontrolcü, mükemmeliyetçi ebeveyn tutumlarıdır. Çocuk, aile ortamında kendini ifade etme imkanı bulamadığında ve her şeyi çok planlı, programlı olarak yapması beklendiğinde bu şekilde tepki gösterir.
Bu çocuklara sahip ailelere önerilebilecek davranışlar, çocuklara iyi niyet ve anlayışla yaklaşmak, olumsuz eleştiri yaklaşımını tercih etmemek, kısıtlama ve cezalandırmaya yer vermemek, iyi davranışı ödüllendirmek; benimsenmesi gereken davranışlardır. Ayrıca bu çocukları başıboş bırakmamak, onlara kararlı ve dengeli bir disiplin uygulamalıdır. Çocuklara enerjilerini özelliklerine en uygun biçimde harcama fırsatı vermek ve başarılı olabilecekleri faaliyetlere yönlendirmek gerekir. Tutarlı bir disiplinin uygulanmadığı, sınırların belirgin olmadığı, çocuğun her istediğinin yapıldığı ailelerde de çocuğun hareketliliğinin kontrol edilemediği görülür.
Bazen bu çocuklar kendine ve başkalarına yönelik saldırgan davranışlar gösterebilirler. Özellikle, yaşı küçük çocuklar kendini kontrol etme becerisi kazanamadıklarından ve tehlikelerin farkında olmadıklarından dolayı can yakıcı sonuçlara neden olabilirler Bu gibi durumlarda acil olarak tedavi ve terapiye başlanmalıdır.

PARMAK EMME

Çocuklar 1.5 yaş civarı parmak emme davranışını yoğun olarak yapmalarına karşı 3- 4 yaş sonlarına doğru bu alışkanlığı bırakmaları beklenir. İlk aylarda doğal bir davranış olarak kabul edilen parmak emme, daha sonra uyumsuzluk belirtisi olarak nitelendirilir
Genellikle bebeklerin çoğu parmaklarını ve özellikle baş parmaklarını emmektedirler. Bu davranışın çok fazla yapılmasının nedeni, parmak emmeyi bebeklerin anne karnında öğrenmiş olması ve doğduklarında bu davranışa aşina olmalarıdır.
Bazı çocuklar sadece uykuya giderken, Bazı bebek ve çocuklar ise diş çıkartırken veya utanıp sıkıldığı zaman parmağını emmektedir .Bazıları ise gün boyunca parmak emerler. Gün boyunca parmak emenler, televizyon seyrederken, kendilerine masal anlatırken veya kitap okunurken kendilerini bu davranışa kaptırırlar. Özellikle sıkıntılı ve kaygılı olduklarında, azarlandıklarında veya üzüntülü olduklarında bu davranışa sığınırlar.
Başlangıçta tesadüfen keşfedilen veya zevk verdiği için yapılan parmak emme, zamanla alışkanlık haline gelir. Hele anne-baba, çocuğunu parmak emerken her yakaladığında yapmaması için uyarır, azarlar, bebekleştiğini söylerse, onunla alay ederse, bu alışkanlık iyice yerleşir. Aile böyle bir davranış ile karşılaştığı zaman gayet sakin ve sabırlı bir tavır sergileyerek çocuğu sürekli uyarmaktan kaçınmalı ayrıca olayı önemsemez görünmek de davranışın sona ermesinde etkili olabilir.
Parmak emmek çocuk açısından gelişimsel bir gerilemeye işaret eder ve buna neden olan etkenin kaynağını doğru saptamak gerekir .Aileye katılan bir kardeş, anne baba ayrılığı ya da kaybı, çevre değişiklikleri, korku ve güvensizlik duyguları çocukta böyle bir bozukluğu ortaya çıkarabilir. Çocuk bebek gibi davranarak kaybettiğini düşündüğü ilgiyi tekrar üzerine çekmek ister..
Okul öncesi veya okul çağında olsun, parmağını emen çocuğa yapılan uyarılar hiçbir fayda göstermez ve çocuk ısrarla parmağını emmeye devam edebilir.Bu durumda çocukla konuşmak ve bu davranışın bebeklere özgü bir hareket olduğunu, kendisinin büyüdüğünü söylemek v.s davranışın bırakılmasın da etkili olmaz. Çocukta sevgi ya da ilgi ihtiyacı giderilmediği sürece parmağımı emmeye devam edebilir. Çocukta gerginliğe yol açan etkenler saptanıp doğru bir tavır geliştirilirse ancak zaman içinde giderek azalacak ve ortadan kalkacaktır.

KONUŞMA BOZUKLUĞU – Kekemelik

Psikolojik Kökenli kekemelik:
Kekemelik, sözlü anlatım sırasında konuşmadaki akıcılığın fark edilebilir biçimde aksamasıdır. Organik bir rahatsızlığın olmaması halinde bu tarz bir bozukluk psikolojik kökenli olarak değerlendirilir. Genellikle heyecan, korku, utanma ve gerginlik durumlarında ortaya çıkan bir sorundur.Konuşmada bozukluk, tekrarlamalar ve takılmalarla kendini gösterir ve yaklaşık olarak 3-4 yaş civarında başlar. Ancak net olarak kekemelik tablosu 5-6 yaşlarda kesinlik kazanır.
Bebeklik döneminde çocuğun anlamadığını düşünerek onunla konuşmamak, onu saatlerce beşiğinde yalnız ve sesli uyarıcıdan yoksun bırakmak, ya da çok gürültülü bir ortamda yetiştirmek, ana dilini tam öğrenmeden onunla ikinci bir dil konuşmak, çocukta konuşma güçlüklerine neden olabilecek hatalardır
Küçük yaşlardaki kekemeliğin nedeni çocuklardaki düşünme ve konuşma hızını ayarlayamadığından da kaynaklanır. Konuşmayı yeni öğrenen çocuk, kendini istediği kadar hızlı ifade edemez, aklına birden fazla kelime gelir, hangisini seçeceğini bilemez, ya da kendini ifade edecek kelimeleri hatırlayamaz, heyecanlanır, tutulur, tekler,kelimelere takılır.. Çocuğun düzgün konuşmadığını gören anne-baba, müdahale eder, sabırsızlanır veya endişelenir ise, geçici olması muhtemel olan kekemelik çocukta yer eder.
Kekemeliğin bir sorun olarak ortaya çıkmasındaki en önemli etken yetersiz sevgi, ilgidir. Ancak bununla beraber bazı travmatik durumlar, kazalar, aşırı korkular da kekemeliğe yol açabilmektedir. Bir kardeşin doğması, anne-babanın boşanması, ailede dramatik bir olayın yaşanması, çocuğun evde şiddetli bir kavgaya tanık olması, onu korkutan bir olay, atlatılan bir tehlike, kaza yangın, ameliyat yada yüze ani olarak alınan bir darbe, tokat kekemeliğe yol açabilir.
Bazen de çocuk kekeme olan bir bireyi taklit edebilir. Özellikle yeni konuşmaya başlayan çocuklarda görülebilir. Kendi dil gelişimini henüz yeni yeni oluşturmaya başlayan çocuk doğru konuşmanın nasıl olabileceği konusunda bocalayabilir ve eğer yakın çevresinde kekeme birisi varsa onu model alabilir.
Kekemelikte ebeveynlerin tutumu çok önemlidir. Çocuğun konuşmasını olduğu gibi kabullenmek gerekir. Çocuğun konuşmasına çok fazla takılmamak üzerinde çok fazla durmamak , çocuğu sürekli uyarmamak, ona konuşma fırsatı vermek, çocuğa karşı sabırlı olmak, konuşurken sözünü kesmemek ya da kelimeyi onun yerine tamamlamamak gerekir.
Şaka amacıyla bile olsa asla çocuk kekemeliği ile alay konusu edilmemeli, durum normal karşılanmalıdır. Özellikle bu konu üzerinde durulması sorunu daha da büyütebilir.
Kekemelik sadece konuşmaya özel bir bozukluktur. Bu nedenle çocuğun diğer bütün faaliyetlerde normal bir biçimde desteklenmesi büyük önem taşır. O konuşma konusunda sorun yaşamakla birlikte görevlerini yerine getirme konusunda sorumluluk almakta sorun yaşamaz. Yapabildiği her şeyde takdir edilmeli, onaylanmalıdır. Çocuk belli bir yaşa gelip de kekemeliğinden şikayet ediyor ve bundan kurtulmak istiyorsa, bir konuşma uzmanına başvurulmalıdır.

TIRNAK YEME

Bu tip bir bozukluk genellikle 3 ya da 4 yaş civarı görülür. Daha küçük çocuklarda sık rastlanan bir durum değildir. Güvensizlik duygusunun bir yansıması olarak düşünülmelidir. Aşırı baskı görerek büyüyen çocuklarda sıklıkla görülür. Aynı şekilde sürekli azarlanan, yetersiz ilgi ve sevgi ortamında eleştirilen çocuk yaşadığı gerginliği tırnak yiyerek ortaya koyar.
Uzmanlar tırnak yemeyi bir saldırganlık belirtisi, kişinin kendine yönelik bir saldırganlığı olarak da değerlendirirler. Çoğunlukla sıkıntılı, içe dönük, güvensiz, ruhsal gerginlik içinde olan bireylerde daha sık görüldüğünü ileri sürerler. Bazen de sıkıntı, stres, yorgunluk ve üzüntü, problemsiz çocuklarda da bu davranışa yol açabilir. Bir evde tırnak yiyen bir olumsuz model anne veya babanın olması sonucu çocuk da bu davranışı sergileyebilir. Ortalama 3-4 yaşlarına kadar aileler bu davranışı görmezden gelip altında yatan sebepleri araştırılmalıdır ve çözüm buna göre oluşturulmalıdır.

TUVALET SORUNU

Çocuklarda görülen alt ıslatma en yaygın sorun olarak gösterilebilir. Çocuklarda 2-3 yaşından önce tam anlamıyla tuvalet alışkanlığının yerleşmemiş olmasının sebebi kas kontrolünün yeni yeni oturmaya başlamış olmasıdır. Doğru ve tutarlı bir tuvalet eğitiminin ardından çocuğun kendini kontrol becerisini kazanması 4 yaşa kadar sürebilir. Ancak 4 yaş ve sonrasında alt ıslatmanın ara sıra olması olağandır , ancak sık sık ve sürekli olması davranış bozukluğu olarak değerlendirilir.
Alt ıslatmanın türü ve sıklığı ne olursa olsun, bunun nedenleri araştırılmalıdır. Genellikle bu nedenler; bedensel ve psikolojik olmak üzere iki grupta toplanabilir.
Böbrek ve idrar yollarındaki rahatsızlıklar ve iltihaplanmalar, tiroid ve hipofiz yetersizlikleri, gece gelen epilepsi nöbetleri ve sinir sisteminin gelişimini engelleyen nörolojik bozukluklar, alt ıslatmanın bedensel nedenlerindendir.Tıp uzmanlarına göre fizyolojik nedenler primer enuresiste daha etkili olduğu ifade edilir.
Şiddetli heyecanlar, korkular, okula başlama nedeniyle anneden kopma gibi duygusal şoklarla, bir kardeşin doğumu, anne baba geçimsizliği, aileden aşırı veya yetersiz ilgi görme yanlış başlanmış tuvalet eğitimi, ebeveynlerin yanlış tutumları gibi durumlar da alt ıslatmaya yol açabilen psikolojik nedenlerdendir. Küçük yaşlarda görülen alt ıslatmalar da genellikle tedavi uygulanmaz. Ancak okul çağındaki çocukta böyle bir sorun varsa önce fiziksel bir sorun olup olmadığı araştırılmalıdır. Bu yönde ortaya çıkabilecek sorunlar ortadan kaldırıldıktan sonra işin psikolojik kısmıyla ilgilenilebilir. Genellikle fizyolojik sorun yok edilince alt ıslatma da kendiliğinden biter. Bazı durumlarda sadece alışkanlıklardan dolayı alt ıslatma bir süre daha devam edebilir.
Bir uyum ve davranış bozukluğu olarak bakıldığında bu sorun da tıpkı diğer bozukluklar gibi aile içi iletişim eksikliği, baskıcı ya da aşırı kontrolcü tutumlar sonucu ortaya çıkmaktadır. O nedenle bozukluğa yol açan etken saptanarak erken tedavi yoluna gidilmesi büyük önem taşımaktadır.

Dışkı kaçırma da alt ıslatma gibi tuvalet alışkanlığını kazanmamış olan çocuklarda görülen, ailelerin kabus olarak nitelendirdiği bir başka sorundur. Bu probleminde ortalama 3-4 yaşlarına çözülmüş olması gerekmektedir. Yoksa sapan bir davranış kabul edebiliriz. Altına ıslatmaya oranla daha az karşılaştığımız bir davranıştır.
Araştırmalara göre, dışkı kaçırma, annenin aşırı baskısı ve titizliği, yanlış tuvalet eğitimi ve çatışmalı bir aile ortamı bozukluğu ortaya çıkaran etkenler arasında yer alır. İlgi eksikliği ve gerginlikler de tetikleyen nedenler olarak gösterilebilir. Alt ıslatmaya yol açan bedensel ve psikolojik nedenlerin, dışkı kaçırmada da etken oldukları gözlemlenmektedir..Bu bozukluk genellikle aileleri de en zorlayan davranış bozukluklarından biri olarak değerlendirilmektedir. Çocuk iki tür dışkı problemi yaşayabilir. Uzunca bir süre dışkısını tutup sonra birdenbire boşaltır, ya da dışkısını hiç tutamayıp kontrol dışı olarak altına kaçırır. Her iki halde de öncelikle çocuğun yaşadığı iç çatışmaların ortadan kaldırılması yönünde bazı tedavi yolları benimsenir.
Altını ıslatan veya dışkı kaçıran çocuğu alay, tehdit, azar ve dayak gibi yöntemlerle eğitmek ne kadar hatalı ise, aşırı koruma, acıma, aşırı ilgi gösterme, bebek muamelesi yapma gibi yöntemlerle eğitmek de o kadar hatalıdır.
Görüldüğü gibi bütün uyum ve davranış bozukluklarında en önemli faktör çocuğun ailesiyle ya da çevresiyle yaşadığı çatışmalardır. Çok ilgili aileler, ya da ilgisiz aileler de benzer sorunları yaşayabilmektedir. İlgisiz kalmak kadar dengesiz ve tutarsız ebeveyn tutumları da bir çok problemi tetikler.Anne-babaların anlayışlı, sabırlı ve kararlı yaklaşımları çocukların birçok sorununa çözüm olabilir.

YALAN SÖYLEME

Okul öncesi dönemin ilk yıllarında olağan karşılanabilir. Çünkü çocuk gerçek ile hayal dünyasındaki olayları ayırt edebilecek bilişsel gelişime sahip değildir ve hayal dünyasını kullanarak yaratıcı zekasını harekete geçirdiği düşünülür. Ancak 5-6 yaşlarına gelindiğinde çocuk artık gerçek ile hayal arasındaki farkı ayırt etmeye başlamaktadır. Bu dönemde çok sık yalan söyleme davranışı gerçekleşiyorsa bu dikkate alınması gereken bir durumdur .
Uzmanlara göre çocuk, 6 – 7 yaştan sonra yalan söylemeye başlar. Yalanlar daha çok çocukçadır ve bir çok çocuk yalan söyleyebilir..
Zeka düzeyleri bakımından karşılaştırıldığında daha düşük zekaya sahip çocukların gerçekle ilgisi olmayan yalanlar söyledikleri ancak normal veya daha yüksek zeka düzeyine sahip çocukların gerçeğe yakın yalanlar söyledikleri ve ayrıntılarla süsledikleri görülmüştür..
Eğer alışkanlık haline gelmiş bir yalan söyleme davranışı varsa bir davranış bozukluğundan söz edilebilir. Yalan söylemenin altında aslında çocuğun sevdiği insanları üzmekten, hayal kırıklığına uğratmaktan korkması ya da onların eleştirilerinden kaçınmak, cezalandırılmak dan, yada kendisine kızgınlık dan kaçınma gibi nedenler yatar.
Ayrıca, çevresinde yalan söyleyen ve bu yolla bazı avantajlar elde eden insanları gören çocuk taklit yoluyla yalan söylemeyi öğrenir. Ebeveynler de zaman zaman yalan söyleyerek çocuğa olumsuz örnek oluşturmaktadır. Örneğin; telefon eden bir tanıdığımıza ‘’evde yokum ‘’dedirtiriz ya da ‘‘bu olanları annene ya da babana söyleme’’ deriz.
Yalan söylemek, kolaylıkla engellenecek bir davranış değildir. Öncelikle, ebeveynlerin örnek olması ve çocuklarında görmek istemedikleri davranışları yapmamaları önemlidir. Aşırı tepki göstermek, kızmak, cezalandırmak çocuğu yalandan uzaklaştırmak yerine, daha çok yalana iter. Çocuğun yalan söylemesinin altında yatan nedenler bir uzman yardımıyla saptanarak ve yakın aile bireylerinin işbirliğiyle çözüme gidilebilir.

İZİNSİZ EŞYA ALMA:

Okul öncesi dönemde çocuklar kendilerine ait olmayan her hangi bir eşyanın izinsiz alınmaması gerektiğine ilişkin bilgiye sahip değildirler. İstedikleri bir eşyaya sahip olabilmek için istemenin yeterli olduğunu düşünürler. Bu nedenle isterler ve kimin olduğuna bakmaksızın alırlar.
Mülkiyet hakkı , sahiplik ve başkalarına saygı sonradan kazanılan , öğrenilen değerlerdendir. Doğuştan getirilen nitelikler değildir. 5-6 yaşlara kadar bu soyut kavramları bilmeyen çocuklarda çalma olayını bildiğimiz çalma eylemi olarak değerlendiremeyiz. Çocuk başkasının ve kendisinin olanı net olarak ayırt edemeyebilir. Ancak beş-altı yaşlarından sonra izinsiz alma davranışının ya da alışkanlık haline gelmiş bir çalma davranışının dikkate alınması gerekmektedir .
Ailede saygı görmeyen, kendi özel alanına müdahale edilen çocuklar başkalarına karşı da böyle davranırlar.
Kendi odası, eşyaları, kendine ait bir dolabı olması çocukta kendisinin ve başkasının kavramlarını öğrenmesinde çok etkilidir. Ayrıca, bir başkasını eşyasını sormadan ya da izin almadan kullanmaya kalkan çocuğa bu eşyaları niçin kullanmaması gerektiği bunların kime ait oldukları net olarak açıklanmalıdır. Bu eşyaların başkalarının olduğu ve sadece izin verildiği zaman ödünç olarak alabileceği anlatılmalıdır.
Küçük yaşlarda konunun üzerine ciddi olarak eğilmek gelecekte ortaya çıkacak pek çok sorunun önüne geçer. Çalma bir uyum ve davranış bozukluğu olarak kabul edilmeli ancak yaş aralığı doğru saptanmalıdır. 7 – 8 yaşlarında itibaren çocuğa düzenli olarak harçlık verilmesi, ihtiyaçlarını ve isteklerini kendi başına giderme yönünde desteklenmesi çocuğun odasına, eşyalarına, özel alanına ve öncelikle çocuğun kendisine saygı gösterilmesi temel faktördür.

SALDIRGANLIK

Saldırganlık olarak da adlandırılan başkalarına zarar verme davranışı, çocuklarda sık karşılaşılan bir davranış bozukluğudur. Aslında saldırganlık insanın yapısında bir güdü olarak vardır. Bir tür savunma mekanizmasıdır. Tehlikelere karşı korunmak ancak bu yolla mümkün olur. Fakat ortada hayatın devamını tehdit eden bir tehlike yokken toplumsal ya da kişisel uyumu bozacak şekilde ortaya çıkan saldırganlık güdüsü, uyum ve davranış bozukluğu olarak kabul edilir.
Bu duygunun kontrol altında tutulabilmesi önemlidir. Saldırganlık çocuklarda da doğuştan itibaren görülür. Bebeklerde bile öfke nöbetleri olarak fark edilebilir. Yabancılara karşı çocukların sergilediği vurma davranışı da buradan kaynaklanmaktadır. Küçük çocuklarda genellikle fiziksel saldırganlık görülürken yaş büyüdükçe sözel saldırganlık daha fazla öne çıkar. Yine baskı altında büyüyen ve öz güveni düşük olan çocuklarda sıklıkla görülür. Aynı şekilde yaptığı eylem engellendiğinde çocuktaki saldırgan davranışlarda artma izlenebilir.

Saldırganlık ikiye ayrılır. İçe yönelen ve dışa yönelen saldırganlık şeklinde. İçe dönük saldırgan davranışlar varsa çocuk kendisine zarar verebilir, ya da dışa dönük saldırgan davranışlar gösteriyorsa çevresindekilere zarar verebilir.

Ebeveynin tutumlarına bağlı olarak da çocuklarda saldırgan davranışlar gelişebilmektedir. Aile içindeki iletişim sorunları, ilgi ve sevgi yoksunluğu, Çocuğun başka çocuklarla kıyaslanması, ebeveynin saldırgan davranış örnekleri sergilemesi, çocuğun sık sık cezalandırılması ya da engellenmesi , dürtü kontrolündeki problemler, cinsel, fiziksel ya da psikolojik şiddet görme durumunda saldırganlık karşı tepki olarak ortaya çıkabilir.
Ayrıca, Aile bazı durumlarda saldırgan davranışı desteklemektedir. Örneğin erkek çocuğunun kavga etmesine değil dayak atıp atmamasına odaklanan bir baba tutumu bu yanlışın en güzel örneğidir
Öncelikle ailenin kendi içinde tutarlı, saygılı ve güven verici bir yapı oluşturması gerekir. saldırgan davranışlar gösteren çocukların enerjisini boşaltabileceği etkinliklere yönlendirilmesi yararlıdır. Ebeveynin çocuğa hem bedensel hem de zihinsel olarak kaldırabileceği sorumluluklar vermesi; grup çalışmalarına teşvik etmesi, çocuğun gösterdiği olumlu davranışlar karşısında övmesi, olumsuz eleştirileri azaltması ve çocuğa sevildiğini hissettirmesi saldırgan davranışlarla başa çıkmada önem taşımaktadır
Saldırganlık karşısında anne babaların da dikkat etmesi gereken durumlar vardır,
Anne ve baba çocuğa rol model olmalıdır. Evde babasının annesine şiddet uyguladığını gören çocukta çevresindeki bir kişiye hatta en yakınlarından kardeşine şiddet uygulayabilir.
Çocuğa sergilediği davranışın yanlışlarını anlatın. Ona yaptığı yanlışı göstermeye çalışın. Eğer ki çocuk gerginse çocuğa mola tekniğini uygulayın ve çocuğun sakinleşmesini saplayın. (Mola tekniğinde çocuk gergin ortamdan uzaklaştırılarak sakin bir ortama götürülür)
Çocuğun olumlu davranışlarını elinizden geldiğince pekiştirin. Bunun her zaman somut bir pekiştirecek olması gerekmez. Olumlu bir davranışı yaptığında ona bir aferin demeniz bile onun için atılan büyük bir adımdır.
Çocuğunuzu evinize hapsetmeyin.. Güvenli bir ortamda bırakın çocuğunuz dışarıda oynasın, arkadaşları ile eğlensin. Enerjisini en sağlıklı böyle atacaktır.
Çocukla iletişim kurduğunuz zaman ben dilini kullanmaya dikkat edin.
Çocukların bu davranışlarına sebep olan faktörlerden biri de teknolojik aletlerdir.. Çocuk olumsuz bir davranışı da izleyerek öğrenir ve bünyesine alır. Şiddet içerikli programlar izleyen çocuk şiddete başvurabilir.
Eğer ki çocuğun sergilemiş olduğu saldırganlık çevresindeki insanların güvenliğini tehdit etmiyorsa bu davranışın üzerinde çok durulmamalıdır.

TİK

Vücudun bazı organlarında istem dışı olarak meydana gelen kasılmalar tik olarak adlandırılırlar. Genel olarak yüz ve boyun kaslarında görülürler. Tikler genellikle iç çatışmaları dışa atmak için kullanılan bir yoldur. Mesela çocuk boynunu her oynattığında iç yaşamdaki bir çatışmadan kurtulma çabası içerisinde olabilir. Göz kırpma, başın sallanması, dudak kenarlarında çekilme, omuzların ya da başın oynaması, kaş kaldırma türü hareketlerle tipik olarak kendini gösterir
Psikolojik faktörlerin dışında gerçekten o organa özgü fizyolojik bir rahatsızlık sonucu da oluşabilir. Görme bozuklukları sonucu gelişen göz kırpma gibi tikler olabilir. Ya da boyun ağrısı benzer şekilde boyun ve omuz oynatma davranışının yerleşmesine yol açabilir.
Tike sebep olan etmenlerden biri de taklittir. Bildiğimiz üzere çocuklarda 18 aylık olana kadar ertelenmiş taklit görülmektedir. Çocuklar pek çok şeyi model alma ve taklit yoluyla öğrendiklerinden yakın çevrelerindeki insanların, özellikle aile bireylerinin ve öğretmenlerinin davranışlarını, konuşmalarını taklit ederler . Yani çocuk bir yerde gördüğü bir davranışı başka bir zaman aniden sergileyebilir. Bir süre sonra da alışkanlık haline gelmiş davranışlar olarak yerleşir.

Erkek çocuklarda tik daha sık olarak görülmektedir.
Tüm bunların dışında çocuklarda görülen tiklerin en belirgin nedeni kaygı, endişe, korku ve gerginliktir. Çocuğun yaşadığı çevre, anne ve babasıyla olan ilişkileri, çocuğun kişilik özellikleri ve duygusal durumu ortaya çıkan tiklerde belirleyici rol oynar. Ayrıca mükemmeliyetçi ailelerin çocuklarında da sıklıkla tikler görülebilir. Sınırlarının üzerinde bir zorlanma, başkalarıyla kıyaslanma, sürekli eleştirilme ve aşağılanma davranışlarıyla muhatap olan çocuk tiklerle yaşadığı gerginliği dışa vurmaktadır.
Herhangi bir bedensel sorundan kaynaklanmayan, psikolojik kökenli olduğu düşünülen tiklerin tedavisinde mutlaka bir uzman desteği almak gerekir. Terapiler, özellikle oyun terapileri ve büyük yaş çocuklarında grup terapileri etkili sonuçlar vermektedir. Çocuğun tikleri üzerinde durulmaması, çocuğun ilgisinin başka yerlere yönlendirilmesi, bir faaliyet yönünde desteklenmesi ve güven duygusunun oluşturulması önemli faydalar sağlar.

SAÇ YOLMA, SAÇ YEME:

Genellikle kız çocuklarında ve küçük yaşlarda görülür. Bir tür tik davranışıdır. Gerginlik hisseden, baskı altındaki çocuklar olumsuz duygu durumundan kurtulmak amacıyla sıklıkla bu tip davranışlar sergilerler. Bir tür kaçınma davranışıdır diyebiliriz. Temel nedeninin anne ve çocuk arasında duygusal bağın eksikliği olduğu düşünülmektedir. Kendini ifade konusunda yetersiz kalan çocuklar bu yolla yaşadıkları gerginliği bastırmak isterler. Davranışın ardındaki etken doğru belirlenmeli ve ihtiyaca göre davranış oluşturulmalıdır. Özellikle anneyle kurulamayan sağlıklı iletişim eksikliği giderildiğinde davranış bozukluğu da bir süre sonra ortadan kalkacaktır.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Çocuklarda Sık Görülen Uyum ve Davranış Bozuklukları ." başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Çiçek TARLA'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Çiçek TARLA'nın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     2 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Çiçek TARLA Fotoğraf
Uzm.Psk.Çiçek TARLA
İzmir (Online hizmet de veriyor)
Uzman Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi13 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Çiçek TARLA'nın Makaleleri
► Çocuklarda Davranış Bozuklukları Psk.Selin ALKIŞ AYTEN
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,976 uzman makalesi arasında 'Çocuklarda Sık Görülen Uyum ve Davranış Bozuklukları .' başlığıyla benzeşen toplam 24 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


10:28
Top