2007'den Bugüne 92,259 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



İletişim ve Doğrucu Davut İletişimin Özellikleri
MAKALE #2055 © Yazan Psk.Mine AKTAŞ | Yayın Aralık 2008 | 10,624 Okuyucu
İLETİŞİM VE DOĞRUCU DAVUT İLETİŞİMİN ÖZELLİKLERİ
İletişim, duygu, düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılmasıdır.

Etkileşimin olduğu her yerde iletişim ve iletişimin olduğu her yerde de etkileşim vardır. Bu iki olgu birbirlerinin vazgeçilmez parçalarıdır.

Etkileşim içerisinde olduğumuz nesneler de canlılar da, iletişim dünyamıza girerler. Nesneler iletişimlerimizde yer alan araçlardır, canlılar ise iletişimlerimizin hedefini oluştururlar. Örneğin bir şair sevgilisine aşkını anlatırken şiirinde kadeh, şal, fildişi tarak, gül gibi nesneleri kullanarak, bu nesneler aracılığıyla duygularındaki zenginliği göstermeyi amaçlayabilir.

İnsanlararası iletişimler temel olarak duygu ve düşünce alışverişini yürütme düzenleridir. Burada ana öğe “anlatmak”tır. İletişimi kuran ve başlatan kişi kendisini, duygu ve düşünce dünyasını, ilişkilerini, ilişkilerinin kendisindeki karşılıklarını açıklamak ve karşısındakine iletmek ister. Kişilerin anlatma eylemlerinin iletişim açısından amacı “anlaşılmak” tır.

İletişimin amacı kendini, kendi bildiklerini/düşündüklerini veya kendi hissettiklerini anlatmak olduğunda mesajın hazırlanması ve iletilmesi farklı bir özellik kazanır. Kişinin kendini değerlendirmesi ve kendini karşısındakine doğru anlatmak için özel bir çaba göstermesi gerekir. Duyduğumuz veya okuduğumuz bir şeyi anlatırken çoğu zaman zorlanmadan bize iletildiği gibi veya biraz değiştirerek anlatırız. Kendimize ait bir şeyi anlatırken başlangıç noktasını seçmek bu kadar kolay değildir.

İfade etmeye başlamadan önce kişinin kendini tanımaya çalışması gerekir. Dinleyicinin özelliklerini de dikkate alarak benlik tanımının yapılması çok yararlı olacaktır. Kendini tanıma/tanımlama yöntemi olarak kişinin kendine sorular sorması veya bir yakınının kendisi hakkındaki gözlem ve görüşlerini alması mümkündür.

Kendini ifade etme sürecinde, dinleyicinin kim olduğuna ve özelliklerine göre, kişinin doğru benliğini seçmesi/belirlemesi oldukça önemlidir. Bunun için dinleyici ile geçmiş yaşantılar, dinleyiciye ilişkin tutumlar ve dinleyicinin kimliğine (benliğine) ilişkin bilgilere ulaşılması yararlı olur.

Kendine ilişkin olarak ifade edilecek duygu ve düşüncelerden emin olmak gerekir. Kendi davranışlarını ve duygularını gözlemek veya fikirleri sorgulamak yöntemlerine başvurulabilir.
Bir anlatım planı belirlenmelidir. Anlatılmak istenen ve istenmeyen konu başlıkları belirlenmeli, anlatılmak istenenler bir anlatım planı içinde düzenlenmelidir. Konunun sınırlarının doğru çizilmesi dinleyicinin anlamasını kolaylaştıracaktır.

Doğal olarak dinleyicinin ilgisini çeken bir konu seçilmeli veya dinleyicinin ilgisini çekecek bir sunum yapılmalıdır. Dinleyicide peşin yargı ve tepkilere yol açacak konulardan kesinlikle kaçınılmalıdır.

Mümkünse bir çok konu değil, bir tek konu yeteri kadar ayrıntılı olarak sunulmalıdır. Konu örnekler, ortak yaşantılar (gerçekler) gibi kanıtlarla desteklenmelidir.

İletişimde anlaşmaya zemin hazırlayacak ve anlaşmayı kolaylaştıracak bazı özellikler vardır. Bu özellikler şunlardır:

1- İletişimde İlk Dakika (Başlangıç) Önemlidir

Karşı karşıya gelen iki kişi arasındaki ilk etkileşim, iletişim sürecinin önemli bir belirleyicisidir. Bu etkiyi yaratan faktörler, karşılaşılan beden dilinden, kullandığı kelimelere ve kişinin taşıdığı bütün aksesuarlardan içinde bulunduğu fizik ortam nesnelerine kadar geniş bir dağılım gösterir. İşte bütün bu faktörlerin bileşkesi “algılayan kişinin” değerlerinde bir yer bulur ve o çerçeve içerisin de yorumlanır. Algılayanın kişisel özellikleri ve toplumsal normları ile kalıplaşmış olan yargılar, etkileşim verilerine bağlı olarak iletişimin ilk anında bir “karar” verdirir ve insan karşısındaki kişiye zihninde bir etiket yapıştırır. Bu karar olumlu veya olumsuz olabilir.

“Duruşundan hiç hoşlanmadım”, “Bakışını sevmedim”, “Bir görüşte kanım ısındı ”, “İlk gördüğümde vuruldum”, “Ben onu gördüğüm an işe yaramaz olduğunu anlamıştım” gibi değerlendirmeler, o kişi ile gelişecek iletişimin temelini oluşturur. Yalnız bu kararlarımız her zaman böylesine açık ve bilinçli olmayabilir. Kişi bunları bilinç düzeyine çıkarsa da çıkarmasa da, ilk algılarımızın oluşturdıığu yargının biçimimizde ve o kişiye değerde önemli bir rol oynadığı bilinir.

2- İletişim Bilgi Alışverişi Değildir

İnsanlararası iletişim sadece bir bilgi alışverişi değildir. Duygu ve düşüncelerin bir bilgi olarak aktarılmasındaki eylemler ve bu eylemlerin biçimi iletişimin özünü yapılandırır. Bu iletişimin evrensel yönüdür. Bilgiyi veriş biçimi, bir başka deyişle, sözlerin bedendeki karşılıkları, iletişimi değerlendirmemizde ikinci önemli noktadır. İletişimde bilgilenmek ve öğrenmek “anlamak” değildir. Örneğin çocuğunuz veya arkadaşınızla yapacağınız bir konuşmada — doğru iletişim kurmaya yardımcı öğelerden olan — beden dilini değerlendirmezseniz onun o gün neler yaptığını öğrenebilirsiniz, ama neler yaşadığını anlayamazsınız İletişimin ana amacı anlayarak kavramaktır. Kelimelerin sözlük anlamlarını ya da sizde çağrıştırdıkları anlamları, karşımızdaki kişinin eylem biçimleri ile birlikte değerlendirmek doğru iletişime imkan verir. Kendimizden farklı olabilecek bir dünyanın anlamlarını tanımaya açık olabildiğimiz oranda,karşımızdaki insanın dünyasını kavramaya yönelebiliriz. Bu konuda en önemli yardımcımız karşımızdakinin kavramlara yüklediği anlamı, onun eylemleri ile anlamaya hazır olmamızdır

Örneğin; eşiniz sorduğunuz bir soruya kapıdan çıkarken cevap veriyorsa, onun bu soruyla ilgili enerjisinin, sizi dinlemek ve bir sohbete başlamak yönün de olmadığından emin olabilirsiniz. Ya da “Bu ceketin başka rengi yok mu?” diye soran bir müşterinin sırtı satıcıya, yüzü de kapıya dönükse, o büyük bir olasılıkla artık alışveriş yapacak potansiyel bir müşteri olmaktan çıkmıştır.

3- iletişim Kişiye Değil Kişiyle Yapılır

İletişim başka bir kişiyle birlikte yapılandırılan bir süreçtir. iletişim, onu oluşturan bireylerden birinin aktif oluşu, diğerinin ise bu eylemi seyredişi ile kurulamaz. Eğer alıcı kişi hazır değilse, iletişim yolu tıkanır. Böyle bir ilişki; düşün düğümüz anlamda doğru ve sağlıklı bir anlama ve anlaşma doğurmaz.

Örneğin, sekreterine veya yardımcısına kızan ve yapılan geçmiş hataları gündeme getiren bir yönetici, karşısındaki kişiden bir cevap almıyorsa, büyük bir ihtimalle karşısındaki kişi, yöneticinin haksız olduğunu, öfkesinin yersiz olduğunu düşünmektedir. Buna karşılık, yönetici düşüncesini ve öfkesini ortaya koyduğu için, bundan böyle benzeri bir hatayla karşılaşmayacağını düşünmektedir. Bu tür olaylar öğretmenle öğrenciler arasında, anne-babayla çocuklar arasında sık sık gerçekleşmektedir.

Mesajları verenin duygu ve düşünceleri, iletişim sürecinin herhangi bir ye rinde sözü edilen konunun tamamen dışındaki duygu ve düşüncelerle kesilebilir.

Örneğin bir çocuğun aklı oyuncaklarında olduğu ya da onlarla oynadığı bir sırada ona yemek yemenin veya ders çalışmanın yararlarından söz etmeye başlarsanız sizi dinliyormuş gibi gözükebilir. Ancak bir süre sonra sizin anlattıklarınızla hiç ilgisi olmayan ve çoğunlukla oynadığı oyunla ilgili bambaşka bir soru sorabilir. Bu durumda anne veya baba büyük ihtimalle bir gerginlik yaşar, kızgınlığını dile getirir ve iletişim kesilir. Çocuğu ile konuşmaya gayret eden anne veya babanın iletişimin kesilmesini önlemek için kızgınlığını kontrol edebilmesi, konuşmayı farklı bir açıdan sürdürmeyi ve iletişimi yeniden başlatmayı denemesi yararlı olur.

Kısacası iletişimden söz edebilmek için ortak bir platformda buluşmaya gerek vardır. Bu ortak platformda en az iki kişi, ortak paylaşım içinde iletişimi sür dürebilir. Yoksa — telefon veya telsizle yapılan iletişimde olduğu gibi — kişiler den biri hattan çıkarsa iletişim sürdürülemez. İnsanların fizik varlıklarıyla aynı ortamda bir arada olmaları iletişim içinde oldukları anlamına gelmez. İletişim süreci mesajı veren ve alanların iletişimde aktif rol almalarıyla devam eder. Aynı ortamda birbirlerine sırtını dönmüş iki kişi arasında da bir iletişim söz konusudur. Ancak bu anlamaya ve anlaşmaya dönük bir iletişim olmayıp, birbirini reddetmeye dönük bir iletişimdir.

4. İletişim Bir Bütündür

İletişimi kelimeler, etler, gözler gibi bütünlüğünden soyutlayarak ve süreçteki bir kesite bakarak değerlendirmeye çalışmak bizi yanıltabilir. Sözsüz iletişim işaretlerini veya sözlü iletişim içeriğini tek tek değerlendirerek sonuçlara varmak yanıltıcı olabilir.
Örneğin ellerin bir masaya dayanması veya bir sandalyeye ters oturmak, sözsüz iletişimimiz açısından bir destek aramak ve güvensizlik işareti olarak yorumlanır ama bu durum bazen bedenimizi dinlendirmek ihtiyacından da kaynaklanabilir. Benzer şekilde ayakta duran birinin, bacaklarını birbirine dolaması, güvensizlik ve gerginlik işareti olabileceği gibi, soğukta üşümek veya çok sıkışıp tuvalet arayışı içinde olmak anlamına da gelebilir. Bu durumların göz ardı edil meleri iletişim değerlendirilmelerinde bizi yanılgıya götürür.

İletişim biçimindeki bütün özellikler ve iletişim süreci, iletişimin birbirinden ayrılmayan parçalarıdır.
İletişim ayni zamanda;
* Ne söyleyeceğimizi bilmek,
* Bunu ne zaman söylemenin daha uygun olacağına,
* Nerede söylemenin doğru olduğuna karar vermek,
* En iyi nasıl söyleneceğini düşünmek,
* Olayları basitçe anlatabilmek,
* Akıcı bir dille ve karsımızdaki kişiyle göz kontağı kurarak konuşabilmek,
* Dikkati yoğunlaştırmak ve verdiğimiz mesajların alınıp alınmadığını fark edebilmektir.
******İletişimde temel ilke kabul etmedir. Başkasını olduğu gibi kabul etmek, onu gerçekten sevmektir. Kabul edildiğini hissetmek, sevildiğini de hissetmektir. Ancak "kabul etme" kavramı, karsımızdakinin söylediği her şeyi onaylama, ileri sürdüğü fikirlere katılma veya tüm yorumlarını kabullenmeyle karıştırılmamalıdır. Burada sözü edilen; düşünce, fikir ya da yorumlarda tümüyle zıt kutuplarda bile yer alsak, karsımızdakinin duygularını anlama ve saygı gösterme çabasıdır. Kişiyi söyledikleri, düşündükleri ve hissettikleriyle birlikte bir birey olarak kabul etmek, onun bireyselliğine, farklılığına ve tekliğine saygı göstermek, söylediği her şeyi kendi değer sistemimizde onaylamamızı ve kabullenmemizi gerektirmiyor. Kendimiz için yanlış bulsak bile, her insanin kendine özgü olusunu yadsımadan, onu kendimize uydurma çabasına girmememiz onu kabul ettiğimiz anlamını taşır. Voltaire'in dediği gibi "söylediklerini kabul edemem, ama konuşma hakkini ölene kadar desteklerim"...

İletişim mesajlarını biraz daha ayrıntılı incelersek, insanın kendi kültüründen kopmasının ne kadar zor olduğunu görürüz. İletişimde vericinin mesaja yüklediği anlam içinde, kendi kültürünün dünyayı algılayış biçim ve o kişiye ait bireysel bütünlük vardır. İnsanın bireysel ihtiyaçlarını ifade biçimi, içinde yaşadığı ailenin ve toplumun değerleri ile etkileşim içindedir.

Örneğin, bir Türk taksi şoförünün müşteri ile kurduğu ilişki ile Japon taksi şoförünün kurduğu ilişki farklıdır. Büyük çoğunlukla, Türk taksi şoförü atak, konuşkan ve samimi; diğeri ise çekingen, suskun ve mesafelidir.

İnsanın biyolojik temele dayanan evrensel kökeninin gelişimsel ortaklığı ile tekniğin sağladığı imkanlar birleşince iletişim biçimlerinin hızla değişeceği düşünülebilir. Bu yaklaşım bir ölçüde geçerli olmakla birlikte, söz konusu değişiklikler büyük ölçüde yüzeysel değişikliklerdir. Çünkü kültürün ana yapısını oluş turan zihinsel süreçler oldukça yavaş değişir.

DOĞRUCU DAVUT

Sözlerin ve Seslerin ötesinde : BEDEN DİLİ

Bölgeler

Bölge, kişinin kendi vücudunun uzantısıymış gibi benimsediği bir alan veya boşluktur. Her birimizin çitlerle çevrili evi, arabasının içi, yatak odası veya sandalyesi vardır. Vücudun etrafındaki bu boşluğa müdahale edildiğinde insanların tepkileri nasıldır?

Kişisel Alan

Çoğu hayvanın vücudunun etrafında kendi kişisel alanları olarak sahip çıktıkları belli bir boşluk vardır. Bu boşluğun büyüklüğü temelde hayvanın yetiştiği alanın ne kadar sıkışık olduğuyla ilişkilidir. Afrika'nın uzak bölgelerinde yetişen bir aslanın bölgesindeki boşluk, o bölgedeki aslan popülasyonunun yoğunluğuna bağlı olarak elli kilometre veya üzerinde bir çapa sahip olabilir. Öte yandan esaret altında yetiştirilen bir aslanın kişisel alanı sıkışık koşulların doğal bir sonucu olarak sadece birkaç metrelik bir büyüklüğe sahip olabilir.
Diğer hayvanlar gibi insanın da kendisiyle taşıdığı portatif bir 'HAVA KABARCIĞI' vardır ve bu kabarcığın büyüklüğü yetiştiği bölgedeki nüfus yoğunluğuyla ilişkilidir. O halde bu kişisel bölge mesafesi kültürel olarak belirlenir. Japonlar gibi bazı kültürler kalabalığa alışıkken bazı başka kültürler 'geniş açık alanlara' alışıktırları ve mesafeyi korumayı severler.

Bölge mesafeleri

1 Mahrem Bölge

Kişiler bu bölgeyi kendi mallarıymış gibi benimsedikleri için tüm bölgeler arasında en önemli olanı "mahrem bölge"dir. Sadece kişiye duygusal olarak yakın olanların bu bölgeye girmesine izin verilir. Mahrem bölge içerisinde bir de sadece fiziksel temas sırasında girilebilen ve vücuttan uzaklığı 15 cm olan bir alt-bölge vardır. Bu da yakın mahrem bölgedir.

2 Kişisel Bölge

Bu bölge kokteyllerde, ofis partilerinde, sosyal etkinliklerde ve arkada toplantılarında başkalarıyla aramızdaki mesafedir.

3 Sosyal Bölge

Yabancılarla, örneğin evimizde tamirat yapan tesisatçı veya doğramacı, postacı, bakkal, işyerindeki yeni eleman ve çok iyi tanımadığımız kimselerle aramızdaki mesafedir .

4 Ortak Bölge

Kalabalık bir gruba hitap ettiğimizde paylaştığımız mesafe ortak bölgedir

Bölge mesafelerinin pratik uygulaması

Normal olarak mahrem bölgemize başka birisi aşağıdaki iki nedenle girer. Birincisi yakın bir akraba veya arkadaştır ya da bize cinsel olarak yaklaşmaya çalışmaktadır. İkincisi ise karşımızdakinin saldırgan olması ve bize saldırmak üzere olmasıdır. Kişisel ve sosyal bölgelerimize yabancıların girmesine dayansak da bir yabancının mahrem bölgemize girmesi vücudumuzda fizyolojik değişikliklere neden olur. Kalp kanı daha hızlı pompalar, adrenalin salgısı yoğunlaşır ve olası bir 'kaç veya saldır' durumuna hazırlık yapılırken beyin ve kaslara daha fazla kan gider.

Konserler, sinema, asansörler, tren veya otobüslerin kalabalık olması başka kişilerin mahrem bölgelerine girilmesini kaçınılmaz kılar. Batı kültürlerinde insanların sıkışık bir asansör veya toplu taşıma aracı gibi kalabalık ortamlarda katı bir şekilde uydukları bir dizi kazılı olmayan kural vardır.

* Tanıdığınız birisi dahil olmak üzere kimseyle konuşmamalısınız.
* Asla başkalarıyla göz teması kurmamalısınız.
* 'Poker suratı' takınmalısınız, duygularınızı belli etmemelisiniz.
* Elinizde kitap veya gazete varsa ona gömülmüş görünmelisiniz.
* Kalabalık ne kadar fazlaysa o kadar az hareket edebilirsiniz.
* Asansörlerde başınızın üzerindeki kat numaralarını seyretmek zorundasınız.

***** Neden Beden Dili?
1. Başkaları üzerinde olumlu bir etki yaratarak amacımıza ulaşmak.
2. Karşımızdakileri daha iyi anlayarak etkili bir iletişim kurmak.
3. Kendi beden hareketlerimizi denetleyerek, sosyal ortamlara daha çabuk uyum sağlamak.
4. Başkalarının gerçekte ne söylemek istediğini anlamak.

Bazen bir hareket bin söze bedeldir. Bir kişiyle iletişim kurduğumuzda söylediklerimiz ne kadar önemli ise hareketlerimizle o kişide bıraktığımız intiba da o kadar önemlidir. El, kol hareketleri, mimikler, dokunma, vücut pozisyonu... İş yaşamında başarılı olmak isteyen kişi, iletişim kurduğu kişilerin sadece söylediklerini değil, yüzü, eli, kolu ve bedeniyle yaptıklarını da duymalıdır.

İletişimde önemli olan ilk dakikalardır

Karşı karşıya gelen iki insan arasındaki ilk dakikalar, iletişim sürecinin önemli bir belirleyicisidir. Bu etkiyi yaratan en önemli faktör, karşılaşılan kişinin BEDEN DİLİ'dir. Sözkonusu faktörleri, kullanılan kelimelere ve kişinin taşıdığı bütün aksesuarlardan içinde bulunduğu ortamdaki nesnelere kadar genişletebiliriz. Karar olumlu ya da olumsuz olabilir; "duruşundan hoşlanmadım", "bakışını sevmedim"....

İletişim sadece bilgi alış-verişi değildir

Bilgiyi veriş biçimi, sözlerin bedendeki ifadesi (gülen bir yüz) iletişimi değerlendirmemizde ikinci önemli bir noktadır.

İletişimde bilgilenmek ve kavramak, anlamak değildir. İletişimin ana amacı anlayarak kavramaktır. Karşınızdaki kişinin ne istediğini kavrar ancak ne yaşadığını anlayamazsınız.

***Bir mesajın toplam etkisi incelendiğinde, kişilerin birebir kurdukları iletişimde %7-10 kelimelerin, %30-38 ses tonunun ve %55-60 da beden dilinin etkili olduğu ortaya çıkmıştır.

Vücut dilini, sessiz bir film seyrederken ya da televizyonun sesini kapattığımızda aldığımız bir mesaj olarak da görebiliriz. Vücut dili iletişimde kullanılan sözcükler kadar önemlidir. Çoğu zaman davranışlar ve jestler iletişimin temelini oluşturur. Söylediklerimizi gerçek içerik ve anlamlarını ortaya koyar. Bunlar, düşünce ve duyguları destekleyen, onları somutlaştıran hareketlerdir.

+ *****Sohbet sırasında saç düzeltme, başı sallama, kolları kapama gibi işaret ve hareketlerimiz; iletmek üzere programladığımız bir mesajımız olduğunu ya da bu mesajı vermek için hazırlık yaptığımızı gösterir.

+*****Yüzümüzün aldığı çeşitli ifadeler, heyecanımızı, neşemizi, irkildiğimizi, utandığımızı, tiksindiğimizi, kızgınlığımız veya korkularımızı ortaya koyar.
********+El sıkışma şeklimizden, ayakta durma veya oturma pozisyonlarımıza kadar pek çok vücut hareketi, içinde bulunduğumuz ruhsal durumları, amaç ve isteklerimizi ortaya koyan göstergelerdir


***İnsanın Kendine Teması

İnsanın kendi bedenine teması, gerginliğin yaşandığı durumlarda kişiye rahatlık verir. İnsan bir başka kişiye temas ettiği zaman bunun farkındadır. Ancak insan kendine temas ederken büyük çoğunlukla davranışından haberdar değildir.

Çocukluk döneminde zorlandığında veya kendisinde endişe yaratan durumlarla karşılaştığında, anne ve babaları tarafından okşanarak güven verilen insanlar, bu güvenceyi yetişkinliklerinde de ararlar. Bu sebeple gerginlik yaratan ve kişinin kendisini güvende hissetmediği her durumda insanın yardımına kendi elleri yetişir.

İnsanların kendilerine en çok temas ettikleri ve gerginliklerini hafiflettikleri yüzlerce davranış incelendiğinde en çok aşağıda sıralanan yedi jestin tekrarlandığı görülmüştür.

1- Çeneye yaslanmak
2- Saçı okşamak
3- Yanağa yaslanmak
4- Ağza temas etmek
5- Şakağa yaslanmak
6- Elleri cebe sokmak
7- Kollarla bedene sarılmak

İnsanın kendi bedenine temas ederek iç gerginliğini hafifletmeyi amaçlayan bu jestler hem kadınlar, hem de erkekler tarafından yapılır. Ancak saçları okşamak ve kolları bedene dolamak daha çok kadınlara, şakağa yaslanmak ve elleri cebe sokmak daha çok erkeklere özgü jestlerdir.

İnsanın kollarını kavuşturması, en hassas iki noktadan biri olan kalbi korumanın sembolik bir ifadesidir. Mağara devrinden bu yana geçen zaman içinde insan davranışlarında önemli pek çok değişim olmuştur ve kalbi korumak o günkü anlamını, önemini kaybetmiştir. Ancak modern çağda da insanlar kendilerine gerginlik veren bir durum yaşadıkları ve kendilerini duygusal olarak güvende hissetmedikleri zaman kollarını kavuştururlar.

Kol kavuşturma aynı zamanda insanın anne ve babasından beklediği kucaklama ihtiyacının kendisi tarafından karşılanmasıdır. İnsanın güven ihtiyacının arttığı bazı durumlarda, kişi kendisini tam kucaklayarak bunu karşılamaya çalışır. Bu durumda artmış olan iç gerginlik kendi kendine temasın verdiği rahatlıkla gevşemeye dönüşür.

Topluluk içinde kendine temasın ve dış dünya ile ilişkileri sınırlandırmanın en güvenli yollarından biri de özellikle erkekler için, elleri cebe sokmaktır. İnsan keyifli ve sıkıntılı olduğu bütün durumlarda, yalnız da olsa topluluk içinde de olsa, ellerini cebine sokarak çevresi ile ilişkilerini en alt düzeye indirir ve kendi duygu dünyasına çekilir.

Bacak bacak üstüne atmak, elleri yüzün veya bedenin üzerinde gezdirmek veya elleri çeşitli biçimlerde kenetlemek davranışlarının bütünü insanın ihtiyaç duyduğu teması ve dolayısıyla güven duygusunu ona vermektedir. Elin alna, mideye, kalbe götürülmesi önemli bir işarettir.

İnsan bir konuda hayrete düştüğü zaman eli alnına gider. Parmak uçlarının alna teması kaybolan veya ihtiyaç duyulan bir fikri geri çağırmak içindir. Bu jest aynı zamanda dikkatini yoğun olarak bir noktaya toplamak isteyenlerde görülür.

Elin ağzı örtmesi kişinin hayretinin bir başka ifadesidir. Kişi, şaşkınlığı sırasında kendisini zor durumda bırakacak olan tepkisini böylece durdurmak ister.

***Parmakların gömlek veya boyun arasındaki boşluğu genişletmeye çalışması, kişinin daha çok havaya ve alana ihtiyaç duyduğunu, bir başka deyişle zor durumda olduğunu gösterir.

Kulak memesi ile oynamak dikkati yoğunlaştırma isteğinden kaynaklanır.

Enseyi ve ensedeki saçları okşamak ise kişinin sıkıntılı bir durumda sevilme ihtiyacını karşılamak amacını taşıyan narsistik bir jesttir.


İletişimi Engelleyen Faktörler

Acaba hangimizin gören bir bakışa, duyan bir kulağa gereksinimi yok ki?

D. Pire'nin "insanların çoğu duvar, çok azı da aralarında köprü kurarlar" sözü, günümüzün yoğun temposuna kendini kaptıran insanların (yani bizlerin), arka plana ittiği çok önemli bir gereksinimi vurguluyor; yakınlaşma ve ilişki gereksinimi!

Çevremizi düşünelim...kendimizi...Bir sorunumuz olduğunda aklımıza ilk kim geliyor? Kiminle konuşmaya, dertleşmeye istek duyuyoruz? Neden o, başkası değil? Bu kişiyi iyi bir dinleyici yapan hangi özellikleri? Ya da tam tersini düşünelim...Sorunumuz olduğunda kesinlikle anlatmayı aklımızdan bile geçirmediğimiz kişileri...Neden anlamazlar? Bizi anlamadıklarını nasıl anlıyoruz?

Çevremizdeki bazı insanlarla konuşmak kolay ve zevk vericiyken, bazılarıyla kurduğumuz iletişim çok yüzeysel olabiliyor. Benzer kişilik özellikleri, ortak ilgi ve hobiler, birbirine yakın değer ve dünya görüşü, yakın ahlak anlayışı ve eğitim düzeyi gibi pek çok faktör, insanlar arası ilişkilerde temel öneme sahiptir. Tüm bunlara, hem karşı cinsle hem de hemcinslerimizle kurduğumuz yüzyüze iletişimde, fiziksel çekicilik de katkıda bulunabilir. Ama kişiler arası ilişkilerde, kalitenin asıl belirleyicisi dinleme becerileridir. Ortak bir çok noktamız olsa bile bazı insanlarla yakın ilişkiye girmekten kaçınırız. Bu noktada, yaşamınızda böyle biri varsa, onun sizi dinlerken nasıl davrandığını bir düşünmenizi öneririm!

Dinleme becerilerine ve iletişimdeki kaliteyi arttıran tutum ve davranışlara geçmeden önce, karşılıklı konuşmaları yüzeysel kılan ve gerçek dinlemeyi engelleyen tavırlara bir göz atalım;

1. ÖĞÜT VERMEK, ÇÖZÜM GETİRMEK, YÖNLENDİRMEK:

Gerek çocuğumuzla, gerekse arkadaşlarımızla konuşurken iletişimi kesen bazı mesajlar vardır;
"Şöyle yap, böyle yapma..."
"Bu şekilde hareket etmemelisin..."
"Buna üzüleceğine, oturup dersini çalışsan daha iyi olur..."
"Yoruluyorum diye yakınacağına geceleri erken yat..."
"Kavga edeceğinize güzel güzel oynayın, arkadaşlar kavga etmez..."
"Paylaşmayı bilmezsen, yalnız kalırsın tabi..."
"Bu kadar düzensiz çalışırsan, işlerini tabi yetiştiremezsin..." gibi cümleler, konuşan kişide direnç, isyan yaratabilir, konuşan kişiyi savunmaya itebilir. Genellikle öğüt, ahlak dersi vermek, direk önerilerde bulunmak, size sorununu açan kişide baskı veya suçluluk duyguları uyandırarak, iletişimin kesilmesine veya yön değiştirmesine neden olabilir.

2. YARGILAMAK, ELEŞTİRMEK, AD TAKMAK:

"Sen zaten hep kolaya kaçarsın..."
"Bebek gibi davranıyorsun..."
"Geri zekalı ne olacak..."
"Şikayetten başka bir şey bilmezsin zaten..."
"Sulugöz...bir arkadaşınla oynamasını bile bilmiyorsun..."
"Hiçbir fedakarlığa katlanmak istemiyorsun..."
Genellikle yargılama ve eleştirme tepkileri ile karşılaşan kişiler, kendilerini anlaşılmamış, itilmiş, haksızlığa uğramış, daha çaresiz hissederler. Bunun sonucunda iletişimi keser ya da öfkeyle karşılık verebilirler. Özellikle çocuğunuzla iletişiminizde bu yöntemi sık kullanıyorsanız, "o" sizin yargı ve eleştirilerinizi ve sık kullandığınız isimlendirmeleri (yaşına göre) gerçek olarak algılayabilir. Bu, kendilik algısı üzerinde olumsuz etkiler bırakır, kendine güveni sarsıldığı gibi, başarısı üzerinde de olumsuz etkiler yaratabilir.

3. SORU SORMAK, ARAŞTIRMAK, İNCELEMEK:

"Neden?...Sen ona ne yaptın?...O sana ne dedi?..."
"Çocuk neden hastalandı?...İyi giydirmedin mi?..."
"Neden uyuyamadın?...Ağır mı yedin?...Kahve de içtin mi?..."
"Neden doğru düzgün oynamayı beceremiyorsun?..."
Genellikle soru, inceleme, nedenini arama gibi yaklaşımların içinde önyargı, eleştiri veya zorunlu çözüm bulunur, ayrıca konuşma sorulara cevap vermeye takılarak, yön değiştirip asıl konudan uzaklaşabilir. Sorularla yürüyen iletişimde, genellikle soru soranın nereye varmak istediği konuşan kişi tarafından anlaşılamadığından, konuşan endişeye kapılabilir veya savunmaya geçebilir.

4. TEŞHİS, TANI KOYMAK, TAHLİL ETMEK:

"Aslında sen öyle demek istemiyorsun..."
"Ben senin aslında neden öyle yaptığını biliyorum..."
"Aslında senin derdin başka..."
"Anlaşılan bir süre sana yardımcı olmamı isteyeceksin..."
"Bunları beni üzmek için anlatıyorsun anlaşılan..."
Bu tür yaklaşımlarda, dinleyen kişi sanki konuşanın niyetini, söylemek istediklerini çok iyi biliyormuş, onun kafasının içindekileri okuyormuş gibi bir tavır içine girdiğinden, konuşanı savunmaya ittiği gibi, sinirlenmesine, sabırsızlanmasına veya öfkeli cevaplar vermesine neden olabilir. Konuşan kişi kendini kıstırılmış, yanlış anlaşılmış, yanlış yorumlanmış gibi hissedebileceği için büyük olasılıkla iletişimi keser. Psikoloji hobiniz olabilir ama terapatik yöntemler arasında kullanılabilen bu tür iletişimin kurallarını tam bilmeden, günlük ilişkilerinize aktarmaya kalkmanız, sizinle konuşmayı güçleştirebilir. Aklınızda bulunsun...:)

5. TESELLİ ETMEK, KONUYU DEĞİŞTİRMEK:

"Aldırma, boşver..."
"Düzelir canım, bunu dert etme..."
"Üzülme..."
"Başka şeyden konuşalım..."
"Olur böyle şeyler, geçer..."
"Bir kahve iç düzelirsin..."
"Boşver canım arkadaşlar arasında olur böyle şeyler..."
"Aman sen de herşeyi ciddiye alıyorsun, yak bir sigara...
"
Aslında teselli etmek çok güzel ve yararlıdır, ancak önemli olan teselliyi kişiyi duyduğumuzu belirttikten sonra verebilmektir. Söyledikleri duyulmadan, teselli ediliyormuş hissini yaşayan kişi, kendini anlaşılmamış, dinlenilmemiş, söyledikleri saçma sapan gibi algılanmış hissedebilir. Önemsenmemiş veya tam olarak dinlenilmemiş olmaktan dolayı kızgınlık duyabilir. Genellikle, dinlemeden verilen teselli mesajları, konuşan kişide sorununun küçümsendiği duygusunu yaratabilir.

Bunların ardından, gelin kendimizi gözden geçirelim...Çocuğumuz, arkadaşımız veya eşimizle yaptığımız günlük konuşmalarda tarzımız ve yaklaşımımız genelde nasıl?...İletişimimiz yukarda sözü edilen dinleme engellerine takılıyor mu?...Tam yanıtı bulamıyorsanız, kendinizi 1-2 gün izlemenizi öneririm. Çünkü iyi bir dinleyici olmanın, yani karşıdakini dinleme ve anlamanın bence birinci şartı; kişinin öncelikle kendini dinlemeyi ve anlamayı başarabilmesidir…

KAYNAKÇA

(1)Üstün Dökmen, Okuma Becerisi, İlgisi ve Alışkanlığı Üzerine Psiko-Sosyal Bir Araştırma, M.E.B. Yayınları, No.2531, İstanbul, s.10.
(2)Binnur Yeşilyaprak, “Üniversite Gençliğinin Psikolojik Sorunları”, Psikoloji Dergisi, (Sayı 20, 1986), s.82.
(3)Nilüfer Voltan, “Grupla Atılganlık Eğitimi ve Doğurguları”, Grupla Psikoterapi Sempozyumu, (Sayı 6, 1981), s.5.
(4)Mustafa Kılıç, “Değişik Psikolojik Arazlara Sahip Olan ve Olmayan Öğrencilerin Sorunları”, (H.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, 1987), s.23.
(5) Meral Çulha, Aynur Atlas Dereli.“Atılganlık Eğitimi Programı” Psikoloji Dergisi, Sayı 21, (Cilt 6, 1987), s.124.
(6)Nilüfer Voltan, “Grupla Atılganlık Eğitiminin Bireylerin Atılganlık Düzeyine Etkisi”,(Hacettepe Üniversitesi Doktora Tezi, 1990), s.5.
(7) Özcan Köknel, İnsanı Anlamak, İstanbul Altın Kitaplar Yayınevi, 1986, s.287.
(8) Gülter Oskay, “Değer Yargıları Yönünden Ana-Baba Ergen Çatışması”, Psikoloji Dergisi, Sayı 14, 1982, s.148.
(9) Birsen Gökçe, Orta Öğretim Gençliğinin Beklenti ve Sorunları, Ankara Millî Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı Gençlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü 279-19, 1984, s.112.
(10) Köknel, 1986, a.g.e., s.342.
(11) İlkay Kasatura, Okul Başarısından Hayat Başarısına, (2.Basım), İstanbul Altın Kitaplar Yayınevi, 1991, s.184-188.
(12) Oya Tuncer, “Çocuk Ailesi ve Çevresi”, Çocuk ve Eğitim, Ankara Türk Eğitim Derneği Yayını 3, 1979, s.13-14.
(13)Aynı, s.14.
(14) Oya Sorias, “Sosyal Beceriler ve Değerlendirme Yöntemleri”, Psikoloji Dergisi, Sayı 20, (Cilt 5, 1986), s.25-26.
(15) B. Morgan,P.Leung, “Effects of AssertionTraining on Acceptance of Disibility by Physically Disabled University”, Journal of Counseling Psychology, (Arizona: Vol.27, No 2, 1980), s.209-211.
(16) Voltan, 1980, a.g.e. s.22-24.
(17) Aynı, s.39.
(18) Füsun Akkök, İlköğretimde Sosyal Becerilerin Geliştirilmesi (Anne-Baba El Kitabı), Ankara:M.E.B.Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, 1996, s.2-3.
(19)Zühal Baltaş,Acar Baltaş, İletişim Becerinizin Anahtarı Sessiz Diliniz, Beden Dili, Onbeşinci Baskı,İstanbul Remzi Kitapevi, 1997, s.158-160.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"İletişim ve Doğrucu Davut İletişimin Özellikleri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Mine AKTAŞ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Mine AKTAŞ'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Mine AKTAŞ'ın Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'İletişim ve Doğrucu Davut İletişimin Özellikleri' başlığıyla benzeşen toplam 18 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Eyvah Sınav Var... Kasım 2015
◊ Özdeğerimiz… Aralık 2008
◊ Yalnızlaşıyoruz… Aralık 2008
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


15:53
Top