2007'den Bugüne 92,232 Tavsiye, 28,206 Uzman ve 19,964 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Kernberg ve Aktarım Odaklı Psikoterapi
MAKALE #20999 © Yazan Psk.Lütfi ATABEY | Yayın Ocak 2020 | 3,864 Okuyucu
Giriş

Hayatı

OTTO F. KERNBERG 1928’de Viyana’da doğmuştur.11 yaşındayken ikinci dünya savaşı başlamasıyla birlikte Nazi Almanya’sından kaçan ailesiyle beraber Şili’ye göç etmişitir.Bu ülkede eğitim hayatına devam etmiş ve tıp eğitimi almıştır.1959 yılında ABD’ye yerleşmiştir.ABD’de Cornell Tıp Fakültesi’nde psikiyatri profesörü olan Kernberg ayrıca Columbia Üniversitesi Psikanalitik Eğitim ve Araştırma Merkesinde eğitim analisti ve süpervizör analisttir. Kernberg 1997-2001 yılları arasında Uluslararası Psikanaliz Derneği başkanlığını yapmıştır.


OttoF.Kernberg’inönemi psikanalizi ağır ve sınır kişilik bozukluklarına başarıyla uygulamış ve bu alanda teorik ve pratik katkılarda bulunmuş olmasından gelir.

Aktarım Odaklı Terapinin Doğuşu


Aktarım odaklı psikoterapi kişilik bozuklarının tedavisinde kullanılan etkili bir psikoterapi ekolüdür.Bu terapi modeli nesne ilişkileri olarak adlandırılan bir kurama dayanmaktadır.Aktarım odaklı terapi kişilik bozukluğu olan bireylerde etkili olan ve borderline kişilik bozukluğunun tedavisinde etkisi kanıtlanmış bir terapi modelidir.Borderline kişilik özelliği gösteren bireyler, bölme savunma mekanizmasının etkisiyle duygu salınımı hızlı ve yüksek olan, dağınık ve niteliksiz ikili ilişkilerde bulunan bir yapıdadırlar. Duygusal bir hız treninde bulunurlar ve duygularını genellikle eyleme vurumlarla gösterirler.

Günümüzde kişilik bozukluklarının ve özellikle borderline kişilik bozukluğunun artmasında farklı kuramların buluştuğu ortak noktaanne çocuk arasında gelişen etkileşimin sağlıksız oluşudur.Bowlby’nin belirttiği gibi bebeğin anne ile gerçekleştirmiş olduğu sağlıklı iletişim beraberinde güvenli bağlanmayı getirmektedir.

Anne çocuk çalışmalarının artması sonucunda aktarım odaklı terapinin dayanak noktası olan nesne ilişkileri kuramıda temellendirilmeye ve bir kuram olarak ortaya çıkmaya başlamıştır.Nesne ilişkileri kuramı Bowlby’nin yaptığı çalışmalardan hareketle insanoğlunun doğuşundaki temel motivasyon kaynağının bir başkasına duyulan ihtiyaç olduğunu söyler. Bu ihtiyaç nesne diye tanımlanır ki ilk bildiğimiz nesne annemizdir. Annesiz bir bebek olamaz bir bebeğin temel yapısı açta kalsa açıkta kalsa, yemese de içmese de yeter ki benim bir anne veya anne yerine ikame edeceğim bir nesnem olsun motivasyonu ile hayatta kalabilir. Nesne ilişkileri ile dürtü çatışma kuramının temel ayrılık noktası birisi dürtüyü ön plana alıp dürtünün tatmini ve bunu engelleyen dünyayla bir savaş halini anlatırken,nesne ilişkileri “hayır efendim insanın dürtülerini tatmin etmek gibi bir hedefi yok bunlar daha sonra ortaya çıkan hedef. Esas hedef bir nesneye bağlanma ihtiyacıdır. Bir nesneyle ilişki kurma ihtiyacıdır ve temel ilişki olduğunu” söyler.(Özakkaş.2018)

Eğer insan nesneyle bağlantıyı kuvvetli yapar ve dünyaya güvenli bir dayanak olarak sarılırsa güvenli bağlanma değilse güvensiz bağlanma sistemi içerisinde gelir. Bütün problemlerin kaynağı da güvensiz bağlanmadan kaynaklanır .(Bowlby.1988)

Freud sonrası yapılan araştırmalar özellikle MelanieKlein ve arkadaşlarının çalışmaları neticesinde psikanalizden ayrı bir kuram ortaya çıkmaya başlamıştır.Bu kurama nörobiyolojik çalışmaların etkisi ve Bowlby,Winnicottvb.araştırmacıların da katkısıyla nesne ilişkileri kuramı ortaya çıkmıştır.Aktarım odaklı terapiyi anlamanın temel şartlarından bir tanesi dayandığı kuram olan nesne ilişkileri kuramını anlamaya bağlıdır.

Nesne İlişkileri Kuramı

Bebek çevresini keşfetmeye başladığında kendi bedeni de dâhil olmak üzere pek çok nesne ile karşılaşır. Çocuğun dünyasındaki en etkili nesne ise onun temel bakıcısıdır. Bilişsel ve duygusal gelişim sürecinde çocuk “nesne temsillerini” yaratır. Kernberg’e göre insanoğlu, agresif ve libidinal enerji birimleri ile yüklü olarak dünyaya gelir. Çocuğun tatmin sağladığı durumlarda libidinal birim aktifleşirken acı verici durumlarda agresif birim aktiftir. Birbirine zıt iki kutbu oluşturan bu birimlerden hangisinin daha baskın olduğu ise çocuğun mizaç özellikleri tarafından belirlenir. Yani mizaç doğuştan gelen bir yapıdır. Ancak mizaca dayalı sistemler çevre (deneyimler) tarafından açık bir biçimde etkilenir ve değişebilir. Özellikle yaşamın erken evrelerinde kalıcı izler bırakan çevresel faktörler psikopatolojiye neden olduğu gibi sağlıklı bir yapının gelişimine de zemin hazırlayabilir. Aslında bu durum bize çocuğun doğuştan getirdiği mizaç özelliklerinin yakın çevre (özellikler anne) ile kurulan ilişkiler yoluyla değişebileceği ve bu değişimin kalıcı hale gelebileceği bilgisini vermektedir.

Nesne ilişkileri kuramı psikodinamik gelenekten çıkan bağlanma kuramı ile kavramsal anlamda ilişkili sayılabilecek bir kuramdır. Winnicott, Klein, Kernberg, Kohut, Balint, Fairbairn gibi isimler kurama önemli katkı sağlayanlar arasındadır.Nesne ilişkileri kuramı anne çocuk arasındaki ilişkinin çocuğun gelişiminin belirleyicisi olduğunu söyler. Çocuklar, özellikle 2 yaşına kadarki süreçte korteks tam gelişmediği için duygulanımın hakimiyeti altındadırlar. Çocuk bir başkasının elinde rahatlar ya da üzücü bir deneyim yaşar. Çünkü çocuk yüksek duygulanım durumlarını yatıştırabilmek için bir ötekine ihtiyaç duyar. Bir öteki annedir. Burada annenin bakım verme kapasitesi ve duygu regülasyon düzeyi, çocuktaki sistemi belirleyecek yapıdır. Çünkü anne-çocuk arasında deneyimlenen yer yaşantı, çocuk tarafından içe atılır. Normal yaşantılar bilişsel seviyelerde işlenerek dış dünyayı ve gerçekliği algılama noktasında bir çıktı oluştururken olumlu ya da olumsuz yüksek duygulanım yaratan olaylar daha derin duygu parçalarının ortaya çıkmasına yol açar. Bu duygu parçaları önemli öteki ile ilişki halinde olan kendilik tarafından yaratılır. Ancak bu salt kendiliğin yarattığı bir şey olmaktan çok nesnenin (önemli öteki) bir yansıtması olarak karşımıza çıkar. Yani ilişki kurulan önemli öteki kendiliğe neyi yansıtırsa kendilik hissi ona uygun olarak ortaya çıkar. Bu bağlamda önemli öteki bir ayna işlevi görür. Aynanın yansıttığı şey; çocuğun kendiliği ile ilgili algısını yaratır. Ancak önemli öteki (ayna) tekdüzelikten (tutarlılık) uzaktır. İkili arasında kurulan ilişkide nesne, patolojik düzeyde ya da normal sınırlar içerisinde tutarsız davranışlar sergileyebilir. Burada önemli olan şey önemli ötekinin ne kadar tutarlı ya da tutarsız olduğudur. Önemli öteki, çocukla kurduğu ilişkide zaman zaman olumlu duygular yaratırken zaman zaman olumsuz duyguların ortaya çıkmasına neden olabilir. Nesnenin iyi hissetirmesi ve kötü hissettirmesi arasında gidip gelen çocuk bu ambivalansı taşıyabilecek ruhsal olgunluğa sahip değildir. Bu nedenle çocuğun ruh dünyasında; ona iyi hissettiren bir annenin yanında kötü hissettiren başka bir anne vardır. Besleyen, tatmin eden, haz veren anne ve beslemeyen, acı veren, cezalandıran kötü anne…

Nesne ilişkileri kavramı, bir kişinin kendisiyle ve diğerleriyle arasında kurduğu duygusal bağ anlamında kullanılırken M.Klein gibi bazı yeni Freudcular bu terimi başkalarıyla (anne veya bakıcı gibi) anlamlı bireyler arası ilişkiler kurabilme yetisini de kapsayacak şekilde genişletmiştir. Kuram, Freud’un içgüdüsel motivasyon modellerinden öğrendiklerini terapi çalışmalarında yetersiz ya da kısmen doğru bulan ikinci nesil psikanalistler tarafından ortaya konulmuştur .Bu süreci derinlemesine bir şekilde Mahler ele almıştır. 1950’li ve 1960’lı yıllarda Mahler’in anne çocuk ilişkisi üzerine çalışmaları ve “separation-individuation” (ayrılma-bireyleşme) kuramı oldukça dikkat çekmiştir

Bölme (Splitting)

Nesneye göre kendilik algısını yaratan çocuk nesnenin (önemli öteki) ikili yapısına uyumlu birbirinden bağımsız ikili bir kendlik sistemi inşa eder. Besleyen, tatmin eden, haz veren anne karşısındaki iyi kendilik ve beslemeyen, acı veren, cezalandıran kötü anne karşısındaki kötü kendilik.Yani bu olumlu ve olumsuz duygu halleri içselleştirilirken hem kendilik hem nesne ile ilgili parçalar halinde depolanır. Bu sistem acı verici duygulara katlanabilme kapasitesi gelişene kadar bu şekilde devam eder. Ruhsal yapıyı oluşturan ve içselleştirilen binlerce ilişki halleri hem nesnenin hem kendiliğin parçalı bir halde gelişmesine neden olur. Bu durum aslında 1 yaşına kadarki süreçte normal olarak karşılanır. Buna gelişimsel bölme denir. Bu durum, ruhsal yapının sağlıklı bir şekilde gelişimini devam ettirebilmesi için gelişimsel bir zorunluluktur. Ancak bu gelişimsel bölmenin 1 yaşlarından başlayan ve 3 yaşına kadar geçen süreçte ortadan kalkması ve hem kendiliğin hem de nesnenin kendi zıt parçalarının birleşmesi gerekmektedir. Dış gerçeklik ile temasın artması ve olumlu yaşam deneyimlerinin fazla olmasıyla ego kapasitesi gelişerek içsel bir entegrayona doğru yol alır ve tam nesne tam kendilik sistemi ortaya çıkar. Burada hem nesne hem de kendilik, iyi ve kötü tarafları ile birlikte tam ve bütün hale gelir. Ancak bunun gerçekleşebilmesi için olumlu duygulanım yaratan yaşam deneyimlerinin fazla olması ve bu deneyimlerin olumsuz yaşam deneyimlerini kendi içinde eritebileceği bir düzeyde olması gerekir. Böylelikle bölme dediğimiz sistem ortadan kalkar. Aksi halde olumsuz deneyimlerin fazla olduğu ve olumlu deneyimleri de yok edeceği hissi bu iki parçanın yaşam boyu ayrı tutulmasına ve dolayısıyla çocuklukta kapanması gereken gelişimsel bölmenin patolojik düzeyde bir savunma olarak aktif bir şekilde varlığını sürüdürmesine neden olur. Bu da en temelde kimlik dağınıklığı olarak kendini gösteren ve çeşitli semptomlar aracılığıyla kendini ortaya koyan bir yapıya neden olur. Bu anlayış, çağdaş psikanalitik nesne ilişkileri kuramının temelini oluşturur.

Aktarım Odaklı Terapi

Aktarım odaklı terapi modeli ağır kişilik bozuklukları için özgün bir psikoterapi modeli olarak geliştirilmiştir.Aktarım odaklı terapi modeli standartlaştırılmış bir model haline getirilerek test edilmiştir. Bu konuda Amerika’da birkaç tane terapi ekolü bilimsel olarak sınanabilirliktengeçmiştir.Sınanabilir olmak aktarım odaklı terapinin sigorta şirketleri tarafından onay almasına ve bu terapiye gidecek danışanların ücretlerini karşılamasına olanak sağlamaktadır.Bu da Amerika’da bilinen ve tercih edilen bir terapi modeli olmasını sağlamıştır.Aktarım odaklı terapi haricinde deneysel olarak sınanan ve sigorta şirketleri tarafından ücretleri karşılanan modeller şunlardır:

Fonagy- Mentalizasyon Terapisi

MarshaLinehan-Davranışçı Diyalektik Terapi

Aktarım odaklı terapi modeli borderline danışanlar üzerinde yoğunlukla uygulanan bir terapi modelidir.Bilişsel ve davranışçı terapiler terapi modellerini yapılandırmaktadırlar fakat borderline danışanların terapisini yapılandırmak bu danışanların hayatında bir yapısallık ya da organize olmuş bir yön olmadığı için çok zordur. Bundan dolayı tedavinin çerçevesini yapılandırarak oluşturmak, siz onların davranışlarını değiştirmeleri konusunda yardımcı olurken, aynı zamanda onların ketlenmelerine de yardımcı oluyorsunuz anlamını taşımaktadır. Aktarım odaklı psikoterapi, Menninger Vakfı tarafından desteklenen bir araştırma projesine(Kernberg ve ark., 1972) dayanmaktadır. Bu araştırma ile ağır kişilik bozukluklarının tedavisinde en uygun yöntemin seanslar sırasında aktarımın ve karşı aktarımın sistemli bir şekilde yorumlanmasına dayalı psikanalitik psikoterapi olduğu ortaya çıkmıştır.Bunun yanında danışana seans dışında da danışana istediği desteğin verilmesinin tedavi başarısını arttırdığı gözlemlenmiştir.
Terapiye gelen danışanların seans dışında da eyleme vurumlarının azaltılması için gerektiği taktirde sınırlamalarda getirilmektedir. Duyguların farklı zamanlarda, farklı şekillerde canlanması ile ilgili yorumların terapi seansı üzerinden, aktarım üzerinden canlanmasına ve bu canlanan aktarımların işlemlenmesine aktarım odaklı terapi denilmektedir.Bu danışanlarda görülen en büyük problemlerden birisi de eyleme vurmalarının azaltılmasından sonra danışanların işlevselliğinin azalması ve depresif bir hal almalarıdır. Bu duruma yönelik olarak ABD’de yapılan J. Ganderson tarafından yönetilen bir çalışmada ulaşılan bulgulardan biri oldukça ilgi çekicidir. Terapi seanslarında semptomların iyileştiği fakat kişinin genel işlevsellik değerlendirmesinin o kadar iyileşmediği gözlemlenmiştir. İnsanlar eyleme vurmayı durdurabiliyorlar ama mutlu ve tatmin olmuş hissetmiyorlar. Bu sonuç, semptoma odaklı terapi ekollerinin bireyi sonuca götürdüğünü, yani semptomu ortadan kaldırdığını fakat hayatını mutlu ya da işlevsel bir şekilde devam etmesi için yeterli olmadığını göstermektedir.

Preödipal patolojilere Kernberg ve çağdaş nesne ilişkileri kuramcıları borderline örgütlenme ismini verir. Kohut bu dönemdeki patolojilere “narsisistik örgütlenme bozukluğu” der. Masterson bu dönemdeki preödipal bozukluklara “kendilik bozuklukları” der ve bunu da şizoid, narsisistik, borderline diye üç ayrı tipe ayırır. Bunun sebebi modern nesne ilişkilerinin kurucusu olan Kernberg’e göre doğuştan mizaç olarak bebeğin agresyon yükü ile yüklü olmasıdır. “Kişi içindeki öfkeyi, kızgınlığı veagresyonu kontrol edemediği için bunu dışsallaştırmak ve projekte etmekten başka çare bulamaz. İçindeki libidinal anneyi koruyabilmek, libidinal memeyi koruyabilmek ve libidinal kendiliği koruyabilmek için yapması gereken tek şey ilk başlangıçta normal olarak yaratılışa uygun bir şekilde ayrı duran agresif ve libidinal birimin savunma amaçlı olarak daha sonra bir savunma mekanizmasıyla devam ettirilmesi ve projeksiyon mekanizmasıyla dışsallaştırması sayesinde kötü hep dışarıda olur ve şizoidparanoid konum kalıcı hale gelir. Buna OttoKernbergborderline kişilik örgütlenmesi” der.(Özakkaş.2018)

Aktarım Odaklı Terapide Uygulanan Terapi Yöntemleri

Aktarım odaklı psikoterapi modelinde danışanlara, kişilik örgütlenmesi veya ağır kişilik bozuklukları bulunan, kendilik ve önemli ötekilere ait tasarımların bütünleşmesinde meydana gelen süreğen ve değişmez bir eksiklik olan kimlik dağınıklığı sendromuna sahip yapılar olduğu varsayılarak bakılır.



Aktarım odaklı psikoterapide, içselleştirilmiş, idealleştirilmiş ve eziyet eden erken deneyim bölmelerinin birleştirilmesi ve danışan ile terapist arasındaki aktivasyonda görülmesi ve birleştirilmesi önemlidir. Buradaki ana amaç, uygulayacağımız tedavinin stratejilerini oluşturur. Uzun vadede temel amaç kimlik dağılmasının çözülmesi ve içselleştirilmiş nesne ilişkilerinin bütünleştirilmesidir.


Aktarım odaklı yaklaşımın psikoterapideki en önemli hedefi, içselleştirilmiş saldırgan nesne ilişkilerinin idealleştirilen nesne ilişkileri üzerindeki baskınlığından ileri gelen ruhsal bütünleştirebilme kapasitesindeki bozulmanın ortadan kaldırılmasıdır. İçsel dünyalarımızda 0-6 yaş grubunda ve daha sonraki dönemlerde iç dünyamızda çarpıtılmış olan, prizmamızda eğrilmiş olan ışığı normal ve sağlıklı ışığa dönüştürmek, çarpıtmanın önüne geçmek terapide amaçlanır. Herkes dış dünyayı çarpık olarak algılar, bu da nesne ilişkilerinin sonucudur. Yaşadığımız tüm olaylarda iç dünyamızdaki referansa gideriz. Bu ne kadar dış dünyayla ilintili hale geliyorsa o kadar gerçekliğe yakın, sağlıklı bir birey haline gelmiş olunur. İçerimizdeki tasarımlara göre hareket edip, davranışlarımızı şekillendiririz. Bir insana baktığımızda aldığımız mimik, konuşma, kıyafet şekli direkt olarak zihnimizdeki nesne tasarımlarındaki imgelerden birisinin yerine oturur ve ilk peşin hükmümüz orada başlayarak aktarımlarımız canlanmaya başlar.(Özakkaş.2018)

Aktarım odaklı terapi modeli bölme kavramını temele alan bir yaklaşımdır. MelenieKlein’in literatüre katkısı olan bu kavram tüm psikopatolojilerin kaynağında bölme savunma mekanizması olduğunu söyler.Bölme savunma mekanizması kavramına göre iyi kendilik ve kötü kendilik ayrı ayrı kutuplarda durmaktadır. Terapide amaç iyi kendilik ile kötü kendiliği bir araya getirip danışanın tam nesne tam kendiliğe ulaşmasını sağlamaktır.Bu kişilik bozuklukları bölme savunma mekanizması yanında yansıtmalı özdeşim,tümgüçlülük,tüm güçlü kontrol, ilkel idealleştirme ve devalüasyon savunma mekanizmalarını sıklıkla kullanırlar.Borderline kişilik örgütlenmesi için geliştirilen aktarım odaklı psikoterapideki temel strateji; terapinin içselleştirilmiş bölünmüş(zalim ve idealize edilen)nesne ilişkilerinin (yeniden) etkinleşmesine ve bu ilişkilerin gözlemlenerek aktarım sırasında yorumlanmasının kolaylaştırılmasıdır.

Aktarım odaklı terapi uzun süreli bir terapi modelidir.Bu terapi modelinde danışanlar en az 2,3 yıl terapiye devam ederler.Bu terapiyi alan danışanların haftada en az iki kere seansa gelmeleri beklenmektedir. Bunun nedeni olaraktaterapiye gelen danışanların zayıf egolarının oluşu ve eyleme vurmalarının sıklığı olduğu ifade edilir. Danışan ile yüz yüze seans tercih edilir. Seans sırasında danışana serbest çağrışım öğretilir ve serbest çağrışımda getirdiği konular ile aktarım yorumlanmaya başlanır. Terapistin rolü, aktarım sırasında etkinleşerek gerileyen bölünmüş nesne ilişkilerini dikkatle gözlemlemekle sınırlıdır. Bu bölünmüş nesne ilişkilerinin yorumlanması, her bir ilişkinin, bir ikilinin kendilik tasarımının birimin, bir nesne tasarımı birimi ve bunları birbirine bağlayan baskın bir duygulanımı yansıttığı, bu ikili ilişkilerin etkinleşmesinin hastanın gözündeki terapist algısını belirlediği ve aktarım sırasında da bu hızlı rol değişimlerinin tekrarlanarak sürdüğü kabulüne dayanır


Aktarım odaklı psikoterapide kullanılan en değerli üç teknik; netleştirme, yüzleştirme ve yorumlamadır. Yüzleştirme, Kernberg ekolünde özellikle çok önemli bir yere sahiptir. Kernberg yüzleştirme tekniği ile danışanın agresyonunu açığa çıkarmayı ve böylelikle katarsisi sağlamayı hedefler. Netleştirme ve yüzleştirmeyle elde edilen bilgiler ışığında danışanla beraber yorumlama yapılarak terapi sürecinde bölme savunma mekanizması ortadan kaldırılmaya çalışılır.

Aktarım Odaklı Terapide Kullanılan Teknikler

Waldinger'e (1987) göre Borderline hastalara uygulanan psikodinamik psikoterapi şu ilkelere dayanır:

1.Sağaltım koşullarının/çerçevesinin sabitliğini ara ara gündeme getirmek

2.Borderline hastaların gerçeği değerlendirmedeki yansıtma mekanizmaları, çarpıtmaları ve sorunları bağlamında terapötik başa çıkmayı daha aktif hale getirmek gerekir. Bunun anlamı nevrotik hastalara göre, borderline hastalarda psikodinamikterapistin daha fazla dil kulllanması ve hastayı sözel katılıma daha fazla teşvik etmesi gereklidir.

3. Psikodinamikterapist, hastanın "düşmanca" uyumsuz davranışlarını ve tutumlarını tolere edici bir yaklaşımla başa çıkmalı ve olumsuz aktarımları ifşa etmeli ve bunlar üzerine çalışmalıdır.

4. Hastanın kendine zarar verme davranışlarını açıklama ve yüzleştirmeler ile giderek imkansızlaştırmalı ve bu zarar verme hali artık ego-diston hale gelmelidir. Böylelikle hastalığın ikincil kazanımları da giderek ortadan kalkmalıdır.

5. Yorumlar, hastanın duyguları ve davranışları arasında bir köprü kurmak ve hastaya yardım etmek için kullanılmalıdır.

6. (beşinci maddeye bağlı olarak) Böylelikle hastanın sadece duygu ve dürtülerine dayalı olarak yaşaması ve hastanın kendisine, başkalarına ve terapiye zarar vermesinin durdurulması mümkün olur.

7. Terapinin başlangıcında özellikle şimdi ve buradaya dönük yorumlar daha ön planda olmalıdır ve hastanın biyografik geçmişine ve orada ve zamana dayalı yorumlar daha az yapılmalıdır.

8. Psikodinamik Psikoterapist, karşı aktarım duygularını özenle takip etmelidir. (Waldinger ,Aktaran: Girginer 2018)

Aktarım odaklı psikoterapinin tedavi teknikleri Gill(1954) tarafından atıfta bulunulmuş olan temel psikanaliz teknikleri olup isimleri şunlardır:

-Netleştirme

-Yüzleştirme

-Yorumlama

-Aktarımın çözümlenmesi

-Teknik tarafsızlık

-Karşı aktarımın çözümlenmesi

Netleştirme

Danışanın terapi sürecinde kullandığı her bir kelimesinin ne anlama geldiğinin danışan tarafından detaylandırılmasına netleştirme denir. Danışanın öznel dünyasını anlamak, flu kalan yerleri aydınlatmak için bu teknik oldukça değerlidir.

Yüzleştirme

Yüzleştirme, çelişik olan iki bilgiyi, iki davranışı, iki fizyolojik yapıyı danışanın gündemine getirmektir. Terapistin yüzleştirme yapması danışanın dayanabilme kapasitesi ile ilgili önemli bir ölçüttür. İlkel bir yapıdaki borderline yüzleştirme sonucunda çok hızlı bir şekilde iyi – kötü arasında geçişler yaparken daha olgun yapıdakiler bu hız biraz daha düşer. Bu da danışanın olgunluğu ve prognozu belirleyen prognostik ölçülerden bir tanesidir.

Yorumlama

Yorumlama, kişinin iç dünyasındaki farklı diadları ve duygu durumlarının birbiri ile bağlantısının bir şekilde gösterilmesine verilen isimdir. Geçmiş ile bugün bağlantısı olduğu yani genetik geçmiş ile çocukluk döneminde yaşadıklarıyla, bugünkü yaşadıklarının, iyi kutupta ve kötü kutupta yaşadıklarının seans içerisinde bir nesne gibi davrandığını, bir özne gibi davrandığının farkındalığına ulaştırılması ve bunlarla ilgili yorumların yapılmasıdır. Bu yorumlamalar sayesinde terapisti yavaş yavaş iyi bir nesne olarak içselleştirme, terapistin üzerinde konuşulabilir ve tartışılabilir bir varlık olarak görebilme, yeniden bir özdeşim kaynağı olarak deneyimleme sonucunda da içerideki yapı değişir. Bölme mekanizmasının etkisi ortadan kalkarak onun yerine bütünleşmiş olayları gözlemleyebilen, değerlendirebilen, iyi ve kötüyü birlikte alabilen bir yapı oluşur. Onun içinde paranoid, şizoid konumdan depresif konuma geçmek dediğimiz bir süreç başlar ve bunu terapi süreçleri içerisinde görmeye başlarız.
Özetlersek, yorumlama ancak, kendinden önce gelen evreler olan netleştirme ve yüzleştirmeye önemli vurgu yapılarak ve "şimdiki bilinçdışı" yorumlanmasıyla sistemli olarak uygulanabilir.

Aktarımın çözümlenmesi

Psikanalitikliteratürdeki alışılagelmiş aktarımın çözümlenmesinden farklılık göstermektedir. Bu farklılığın temel sebebi ise, danışanın dış gerçeklikteki sorunlarının incelenmesi ile yakından ilişkili olmasından ileri gelmektedir. Bu şekilde psikoterapi seansları ile danışanın günlük yaşamının birbirinden ayrılması da engellenmiş olur.

Teknik tarafsızlık

Tedavinin genelinde ve her seansta ideal başlangıç noktasıdır. Bu konuda danışanın tarafsızlığı delmek üzerine girişimleri olacaktır. Bazı özel durumlarda terapistin bu konuda esnekleşmesi gerekebilir(Örneğin; intihar vb.) Teknik tarafsızlıkta, tedavi süresince zaman zaman dalgalanmalar yaşanabilir ama tedavi sürecinin temel hedefi, üzerinde sürekli çalışılarak teknik tarafsızlığı sürekli muhafaza edebiliriz. Özellikle danışanın içsel çatışmalarında aktarım odaklı psikoterapiye göre terapist nötr bir duruş sergilemelidir. Fakat bu nötr duruş danışana, semptomlarına ve içsel dünyasına karşı kayıtsız kalma anlamında görülmemelidir.

Karşı Aktarımın Çözümlenmesi

İlk kurulmuş olan nesne ilişkilerinin daha sonra canlanmasına aktarım denir. Bu aktarıma karşı terapistin hissetmiş olduğu duyguya da karşı aktarım denilmektedir. Karşı aktarım, her açıdan baktığımızda danışandaki aktarımsal gösterimlerine karşı oluşan terapistin duygusal tepkileridir. Ağır kişilik bozuklukları olan danışanların terapistte uyandırdığı karşı aktarımın yoğunluğu ve bunu izleyen ağır gerileyici davranış ve aktarımda eyleme vurumlar terapist tarafından tahammül edebilmeli ve bunlara karşı kendisinde gelişebilecek belirgin bir gerilemenin söz konusu olabileceği karşı çeşitli aktarım fantezilerine ve saldırgan, bağımlı ve cinsel türdeki karşı aktarımına karşı uyanık olmalıdır. Terapistin, kendi karşı aktarımına içsel olarak dayanabilmesi, danışan tarafından kendisine yansıtılan kendilik ya da nesne kendilik tasarımının doğasını inceleyebilmesine de olanak sağlar.

Tartışma ve Sonuç

Aktarım odaklı terapi,psikodinamik terapiler içinde kendini kanıtlamış ve gelişim kuramları ile nörobiyolojikçalışmaları temel alarak sınanabilirlikten geçmiş önemli bir terapi modelidir. Sınanabilirlikten geçmek onu popüler bir terapi modeli haline getirmiştir. Aktarım odaklı terapi seansa odaklanır ve seansta yaşanılan aktarım üzerinden netleştirme, yüzleştirme ve yorumlama yaparak aktarımın çözümlenmesi sağlanır.Bu terapi modeli genel itibariyle kişilik bozukluğu olan bireyler üzerinden çalışmalarını sürdürmektedir. Kişilik bozukluğu olan bireylerden de en çok yarar gören borderline danışanlardır.


Bu modelin borderline kişilik bozukluğu haricinde narsistik ve şizoid olarak tanımlanan danışanlar ile yapılan bir çalışması maalesef bulunmamaktadır. Buda bu terapi modelinin en önemli eksik yanlarından bir tanesidir.



Kuramın kurucusu ve şu andaki temsilcisi durumundaki Kernberg‘in hayatta oluşu ve çalışmalarına devam etmesi kuramda bulunan eksikliklerin giderilmesi açısından alandaki insanların için bir umut kaynağıdır.

Kaynakça

Bowlby,John.,(2012) Sevgi Bağlarının Kurulması ve Bozulması İstanbul: Psikoterapi Enstitüsü yayınları.
Clarkin, John F., (2012). Kernberg Günleri I - Aktarım Odaklı Psikoterapi: Atölye Çalışması Metinleri. İstanbul: Psikoterapi Enstitüsü Yayınları.
Clarkin, John F.,Kernberg, Otto F., Yeomans, Frank E.,(2012). Borderline Kişiliğin Psikoterapisi. İstanbul: Psikoterapi Enstitüsü Yayınları.
GirginerUğur,Suzan“Borderline Kişilik Bozukluğunda Aktarım odaklı Psikodinamik Psikoterapi.” 04.12.2018 tarihinde erişildi.www.doktortakvimi.com
Kernberg, Otto F.,(2012). Kernberg Günleri II - Aktarım Odaklı Psikoterapi: Atölye Çalışması Metinleri. İstanbul:PsikoterapiEnstitüsü Yayınları.
Kernberg, Otto F.,(2014). Aşk ve Saldırganlığın Ayrılmaz Doğası. İstanbul: Psikoterapi Enstitüsü Yayınları.
Özakkaş, T., Çorak, A.,(2018). Çağdaş Nesne İlişkileri Aktarım Odaklı Psikoterapi. İstanbul: Psikoterapi Enstitüsü Yayınları.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Kernberg ve Aktarım Odaklı Psikoterapi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Lütfi ATABEY'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Lütfi ATABEY'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     2 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Lütfi ATABEY Fotoğraf
Psk.Lütfi ATABEY
Ankara (Online hizmet de veriyor)
Klinik Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi9 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Lütfi ATABEY'in Makaleleri
► Terapide Aktarım ve Karşı Aktarım Psk.Alpaslan KESKİN
► Aktarım Karşı Aktarım Dr.Mehmet TEKNECİ
► Aktarım ve Karşı Aktarım Psk.Nurhayat YÜKSEL
► Aktarım Farkındalığı Psk.Erol AKDAĞ
► Nesiller Arası Aktarım ve İkame Çocuk Psk.Rüveyda ÇELENK YILMAZ
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,964 uzman makalesi arasında 'Kernberg ve Aktarım Odaklı Psikoterapi' başlığıyla benzeşen toplam 13 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Sınav Kaygısı Nedenleri Aralık 2019
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


12:45
Top