2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Duygusallık ve Kişilik
MAKALE #21105 © Yazan Uzm.Psk.Fundem ECE | Yayın Şubat 2020 | 3,092 Okuyucu
Duygusallığa Sınır Koymayı Bilin!

Kontrol edilmeyen duyguların kişide yıpratıcı sonuçlar ortaya çıkarabileceğini belirten uzmanlar, duyguların gerektiğinde sınırlanarak kontrol edilmesi gerektiğini belirtiyorlar.

Peki ya, duygusallık nedir?

Duyumların ve duyguların ağır basması, aşırı bir biçimde insanı etkilemesi durumudur. Duygusallık denildiğinde öfke, hüzün, sevinç, kaygı, korku, heyecan, umut gibi duyguların yoğun deneyimlenmesini ve hayata dair kararların verilmesinde duyguların yönlendirmesinde olmayı anlayabiliriz. Mesela bize sevinç verdiği için bir arkadaşımızı aramak isteriz ya da bizi öfkelendirdiğinden bazı insanlardan uzak dururuz. Bu seçimler duygusal seçimlerimizdir.

Duygularımızın sesini dinlemek her zaman doğru mudur?

Her zaman duygularımızın sesini dinlemek doğru olmayabilir çünkü kişi hayatını duygularla yönetiyorsa öfkesinin hâkim olduğu bir konuda çok kolay bir şekilde başkalarını kırabilir ya da sevinci hâkim olduğunda sonradan kendisine zarar verecek kararların peşinden gidebilir. Yani duygularımız bazen bizi yanlış kararlar almamıza teşvik edebilir. Fakat hep mantık çerçevesi içinde yaşamamız bizi duygusallıktan da uzaklaştırabilir.

Çevrenizde gerçekleşen olaylara diğer insanlardan daha aşırı tepkiler mi veriyorsunuz? Diğer insanların neler hissettiği konusunda endişelendiğiniz oluyor mu?

Cevabınız evet ise fazlasıyla hassas bir insan olmanız muhtemel. Oldukça hassas olan insanlar tanımlanırken en çok kullanılan özelliklerinden bir tanesi, bu insanların duygularını fazlasıyla derinden hissediyor oluşlarıdır. Bu tip insanlar, duygularını daha derin bir seviyeye taşıma eğilimindedirler. Fazlasıyla hassas olan insanlar, karşılaşılan bir duruma, diğer insanlardan daha fazla ve duygusal tepki gösterebilirler. Örneğin, eğer bir arkadaşlarının sorunları varsa hassas olan insan arkadaşı ile duygudaşlık kurabilir ve onu daha çok anlayabilir. Böylelikle, arkadaşlarının problemleri için kaygı belirtisi göstererek aslında oldukça fazla duygusal tepki vermiş olurlar. Duygusal kişilerde çocuksu davranışlar daha da belirgindir. Sabırsız olabilirler ve istedikleri yapılmadığında hırçınlaşabilirler, ayrıca yakın arkadaşlık ilişkilerinden kolayca etkilenebilirler örneğin arkadaşını öfkeli görünce duygusal olan kişinin de öfkelendiğini görebiliriz.
Kontrol edilmeyen duygular kişide yıpratıcı sonuçlar ortaya çıkarabilir. Peki, ne yapmalıyız? Duygusallıkta sınır olmalı mıdır?

Duyguların gerektiğinde sınırlanarak kontrol edilmesi gerekir. Duygularıyla hareket eden aşırı duygusal olan kişilerin kendilerine zarar verebilme ihtimalleri daha yüksektir. Fakat kendi mutluluğumuz için gerektiğinde duygularımıza sınır koymamız gerekmektedir. Duygularımız deneyimlerimize tat veren ve hayatı anlamlı kılan en önemli özelliklerimizden biridir ama daha huzurlu bir hayat geçirebilmemiz için duygusallığımıza sınır koymamız gerekir. Kendini duygusal olarak gören ya da başkaları tarafından duygusal olarak tarif edilen kişiler kendilerini kararlar alırken duygularını ne oranda ön plana geçirdiklerini gözden geçirebilirler. Eğer duygularını düşünmeden eyleme döküyorsa burada bir sıkıntı olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin çok sevdiğiniz bir arkadaşınız tarafından kızdırılmışsanız ona hemen yanıt verme davranışında bulunmayın çünkü duygularınız öne plana geçerek öfkeniz yüzünden arkadaşlık ilişkinizi zedeleyebilirsiniz kızgınlığınız yatıştıktan sonra yanıt verirseniz duygularınızın ön plana geçmesini önlersiniz ve karşı tarafa daha anlayışlı yaklaşabilirsiniz.

Kişilik nedir? Kişilik bozuklukları nelerdir? Bu yazımızda bunlara yer vereceğiz. Sizlerde kendinizde veya çevrenizde gözlemlediğiniz davranışları bu yazıdan sonra nasıl değerlendireceksiniz bir bakalım. Fakat çevremizde ve kendi içimizde yaşadığımız her sorunun kişilik patolojisi olmayacağını da ekleyelim.
Kişiliğimiz ise mizacımız ve karakterimizin birleşimidir. Hayatımız boyunca dünyayla olan etkileşimimizde “o nasıl biri” sorusunun cevabıdır. Aslında bize genetik olarak aktarılan özelliklerin kişiliğimizdeki görüntüsüne mizaç diyebiliriz. Kimimiz çevremizce neşeli, enerjik olarak adlandırılırken kimimiz daha asabi kimimiz çok sakin olarak adlandırılırız. Karakter daha çok neyi nasıl değerlendirdiğimiz neye nasıl tepki verdiğimizle ilgilidir.


Öncelikle kişilik, doğuştan getirilen, sonradan kazanılan ve kültürle çok küçük yaşta şekillenen, ergenlik ve orta yaş krizlerinde iyice oturan, erişkinlikte ise oldukça netleşen, o kişiye özgü davranışlar toplamıdır. Kişilik bozuklukları, bir kişinin yaşadığı toplumdan izole olmasına, sosyal hayatı ve kendi hayatında belirgin değişmesine, izole olmasına sebep olan bozukluklardır. Kişilik bozukluğu olan hastalarda bazı tipik durumlar gözlenir. Negatif düşüncelerle dolu olmak bunlardan biridir. Kişilerde anksiyete, stres, kendini değersiz hissetme ve sinirlilik gibi durumlar ortaya çıkar. Kişilik bozukluğu olan kişiler çoğunlukla kendilerini diğer insanlardan soyutlarlar, boşlukta hissederler ve duygusal olarak kopukturlar. Bu kişiler kendilerine zarar verebilirler. Ayrıca ilişkilerinde, iş yaşamlarında adapte ve sorunlar yaşayabilirler. Gerçeklikten uzak ve kopuk yaşayabilirler. Kişilik bozukluklarını ise 3 kümede incelersek ilk kümede Şizoid ve paranoid, ikinci kümede histiriyonik, narsistik, antisosyal üçüncü kümede ise çekingen ve pasif agresifler, bağımlı kişilik bozuklukları olarak ayrılır.
KİŞİLİK BOZUKLUĞUNUN NEDENLERİ NELERDİR?
Kişilik bozuklukları ailesel ve genetik faktörlerden etkilenirler. Ayrıca çocuklukta yaşanmış korku, taciz, sevgisizlik ve sıkıntı temeli olan kişilik bozukluğu olan bireylerde sık rastlanmaktadır.
KİŞİLİK BOZUKLUKLARI KATEGORİLERİ
İlk küme olarak bahsettiğimiz A Kümesi kişilik bozukluklarında, birey topluma uyumda sıkıntılar yaşar. Kendi hayal dünyasında yaşıyor denilebilir. Bu nedenle davranışları aşırıya kaçabilir. Bu grup soğuk, garip, farklı nitelikleriyle tanımlanır. Aşırı güvensiz ve şüpheci niteliklere de sahiptirler. Bu gruptaki bozukluklar, şizoid kişilik bozukluğu ve şizotipal kişilik bozukluğudur.
Diğer bir küme, B kümesi dediğimiz antisosyal kişilik bozukluğu, histriyonik kişilik bozukluğu ve narsistik kişilik bozukluklarını içerir. Bu kişilerde yaşanan bu duygudurum, tahmin edilemeyen ve dramatik davranış bozukluklarına yol açar. Bu grup kişilik bozukluklarına sahip kişiler, duygularını kontrol edemeyi başaramaz ayrıca pozitif ve negatif birtakım düşünceler arasında gidip gelirler.
Son olarak üçüncü ve C kümesi olarak adlandırılan kümeye baktığımızda bu bozukluklara sahip bireylerin korku ve anksiyete ile mücadele ettiğini söyleyebiliriz. Başka insanlarca içine kapanık ve antisosyal olarak değerlendirilirler. Kendini yetersiz hissetme ve utangaçlıkta nitelikleri arasında görülür. Başka kişilerle ilişki kurmak isterler fakat cesaret edemez, kendilerine güven eksikliğinden dolayı başaramazlar.

GELİN KAYNANA SORUNU
Evliliklerin çıkmaza girdiği nokta sizce neler olabilir? Birçok sebep sayarken bile içinizden gelin kaynana sorunu diye bağırdığınızı duyar gibiyim. Evet haklısınız. Gelin kaynana sorunu evliliklerde çıkmaza girdiğimiz bir yol adeta. Başa çıkılmaz gibi görünen bu sorunla nasıl yolumuzu bulabiliriz bakalım.
Türkiye, toplumsal olarak gelenekselci bir aile yapısına sahip olmakla beraber aile üyelerine saygı göstermenin esas kılındığı bir kültürden beslenir. Bu gelenekselci ailelerdeki kız çocuklarına “Evlendiğin zaman kaynana hürmette saygıda kusur etme.” cümleleri sıklıkla kurulduğu için doğrudan bu düşünce yapısıyla hareket edilmektedir. Yani doğruyu yanlışı ayıt etmeden, haklılığı gözetmeden kaynanalara davranıldığı için kızlar, evlendikleri zaman ezilmekte ve psikolojik olarak etkilenmektedirler. Aslında kız çocukları “Evlendiğin zaman normla hayatta olduğu gibi kaynana da saygısızlık yapma ama kendinden emin olduğun durumlarda hakkını gözetmeyi de ihmal etme.” cümleleri ile yetiştirilirse her şey daha rayına oturacaktır. Burada karşı tarafın yani kaynananın yapıcı olmasını da göz ardı etmemek gerekir.
Gelin kaynana sorunu bizim toplumumuzda çok büyük problem veya evliliklerin yıkıcı gücü olarak görülmektedir. Gelin biz bu durumu normalleştirelim. İki bireyin birbiri ile çatışması gibi gelin ile kaynana da birisiyle çatışabilmektedir. Burada hassas nokta ailesel bağların olmasıdır. Bu husus biraz can alıcı olmaktadır. Çünkü bizler diğer insanlara davrandığımız gibi aile üyelerimize davranamayız çoğunlukla. Arada bir zaaf veya hassasiyetlik mutlaka olur. Bu olaylarda oldukça sakin ve profesyonelce davranmalıyız ki çatışmalar şiddetli kavgalara, ayrılıklara dönüşmesin. Peki nasıl olacak? İlk başta konuşurken seçtiğimiz üslup son derce önemlidir. Ses tonumuz, kelimelerimiz yapıcı olmalıdır. Karşı tarafın canını acıtacak ya da onu tahrik edecek cümlelerden uzak durmalıyız. Çünkü her şeyin yarası geçer ama dil yarası hep kalıcı olur. Sarf edilen cümleler, ilişkiler iyi olsa bile asla unutulmazlar. Söz gelimi, kurulan cümleler konusunda dikkatli olmamız bizim açımızdan faydalı olacaktır. Burada duyguları bastırıp hiçbir şey söylememek ya da ifadelerde bulunmamak tehlike arz etmektedir. Tehlike çanları ruhumuz ilgili çalmakta olup bizi psikolojik sorunlara doğru çekmekte olabilir.
Gelin kaynana arasında kalan ise gelinin eşi (erkek) olur genelde. Gelinin eşi, anne üzerinde çok durduğu zaman gelin huzursuz olabiliyor. Bunun sebeplerinden biri erkeğin annesinin yaşamın belli bir döneminde acılar çekmiş olması ve çocuklarıyla bu durumu atlatmış olmasıdır. Bu bakımdan gelinin eşi, annesinin üzülmesini hiç istememektedir. Kadın ve erkek arasında bir çatışma meydana gelir ve aşılmaz bir hal alır. Sorunun köküne bakacak olursak erkeğin gelin ile kaynana arasında arabulucu olmaya çalışmasını görebiliriz. Bu durumu var olan sorunu tetikleyebilir. Çünkü erkeğin iki taraf ile arasında bir duygusal bağ bulunmaktadır. Sorunu çözmede profesyonel yaklaşım sekteye uğrayabilir. Gelin ile kaynananın burada duygularını ifade edebilmesi önemlidir. Arada ne bir erkek ne de bir başkası olmaması sorunu çözmeyi kolaylaştıracaktır.
Gelin kaynana çatışmasına sebep olabilecek faktör kaynananın oğlunu kıskanmasıdır. Erkeğin evlendikten sonra ayrı bir ailesi olabileceğini, erkeğin annesi ya hiç fark etmez ya da geç fark eder. Kaynana erkeğin ailesine denetlemeler ve müdahaleler de bulunabilir. Çözüm ise zorunlu durumlar olmadıkça gelin ile kaynananın aynı evde oturmaması yönünde olabilir. Çünkü her evin bir kadını olma ve baskın olma rolünü her iki kadın da üstlenmek isteyecek ve bu durum çatışmaya sebep olacaktır.
Sürekli engellenen, çatışma yaşayan bireyler psikolojik sorunlar ve psikiyatrik hastalıklar yaşamaya yatkın olurlar. Sorunlar ortadan kalkmadıkça tedaviye dirençli hastalıklar ortaya çıkmaktadır.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Duygusallık ve Kişilik" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Fundem ECE'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Fundem ECE'nin izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Fundem ECE Fotoğraf
Uzm.Psk.Fundem ECE
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Uzman Klinik Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi24 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Fundem ECE'nin Makaleleri
► Duygusallık Çıkmazı Psk.Namık ACAR
► Duygusallık Sendromu Psk.Namık ACAR
► Duygusallık Çıkmazı Psk.Namık ACAR
► Entelektüellik, Duygusallık ve Panik Atak Psk.Doğan Demirkan ÖZDEMİR
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Duygusallık ve Kişilik' başlığıyla benzeşen toplam 17 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Stresle Başa Çıkma Temmuz 2019
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


10:43
Top