2007'den Bugüne 92,259 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Üniversite Öğrencilerinde Evlilik Tutumu ile Karar Verme Stratejileri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
MAKALE #21973 © Yazan Psk.Büşra ÜSKÜP | Yayın Aralık 2020 | 1,970 Okuyucu
Üniversite Öğrencilerinde Evlilik Tutumu ile Karar Verme Stratejileri Arasındaki
İlişkinin İncelenmesi

ÖZET
Bu araştırmanın temel amacı üniversite öğrencilerinin evlilik tutumları ile karar verme stratejileri arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmaktır. Buradan elde edilecek veriler ışığında önerilerde bulunularak bireylerin farkındalık kazanmaları, evlilik ve karar verme süreçlerinin önemi konusunda görüşler sunulması hedeflenmiştir.

Havighurst’ün gelişim görevleri yaklaşımına göre genç yetişkinlik evresine denk gelen üniversite öğrencilerinin evlilik ve aile hayatına hazırlanma, eş seçimi yapma gibi görevleri yerine getirmeleri beklenmektedir. Yapılan araştırmalar evlilik kurumunu başlatmak için karar verme süreçlerinin önemli olduğunu göstermektedir. Bununla beraber bireyler yaşantılarında karşılaştıkları problem durumlarında farklı karar verme stratejileri benimsemektedirler. Buradan hareketle araştırmada bireylerin benimsedikleri karar verme stratejilerinin evlilik tutumu ile ilişkisinin ortaya konması eksik bilgileri tamamlamaya yönelik çalışmalarda kullanılabilecek veriler ve öneriler sunulması açısından önem arz etmektedir. Hipotezler, üniversite öğrencilerinin evlilik tutumu ile karar verme stratejileri ve alt boyutları arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğu, belirlenen sosyodemografik özelliklerin evlilik tutumlarını anlamlı biçimde etkilediği ve belirlenen sosyodemografik özelliklerin karar verme stratejilerini anlamlı biçimde etkilediği yönünde kurulmuştur.

Araştırma analizine 2017-2018 eğitim-öğretim yılında İstanbul ilinde bulunan Üsküdar Üniversitesi’nin farklı fakülte ve bölümlerinde öğrenim gören rastgele seçilen 100 öğrenci alınmıştır. Araştırmada İnönü Evlilik Tutum Ölçeği ve Karar Stratejileri Ölçeği kullanılmıştır. Ölçeklerden elde edilen verilerin istatistiksel analizini yapmak için SPSS programının 21.0 versiyonu kullanılmıştır. Evlilik Tutum Ölçeği (Toplam Puan) ile Mantıklı ve İçtepisel Karar Strateji Puanı arasında pozitif yönde düşük düzeyde anlamlı olmayan bir ilişki belirlenmiştir (p>,05). Evlilik Tutum Ölçeği (Toplam Puan) Bağımlı Karar ve Kararsızlık Strateji Puanı arasında negatif yönde anlamlı olmayan bir ilişki belirlenmiştir (p>0,05). Bu bulgular ışığında veriler tartışılıp yorumlanarak bundan sonra yapılacak araştırmalara faydalı olabilecek önerilere yer verilmiştir.


BÖLÜM I

1. GİRİŞ

Aile; insan neslinin devamının sağlandığı, topluma hazırlık sürecinin temelinin oluştuğu, farklı sosyoekonomik düzeye, kültürel çevreye ya da kişiliklere sahip iki insanın bir araya gelip evlenme yoluyla oluşturdukları kurumu ifade etmektedir (Ozankaya, 1976). Aile
kurumunu oluşturan evlilik ise toplumsal kurallar ve yasalara uygun biçimde çiftin yaşamlarını birleştirmesi ve yaşantılarını paylaşmalarıdır (Özgüven, 2001). Evlilik aynı zamanda sosyal bir kurumdur. Evlenme yoluyla bireyler aile kurup çocuklar yetiştirerek
sosyalleşmektedirler. Ayıca evlilik, eşlerin genel sağlık durumunu iyileştirmekte ve yaşamdan aldıkları doyumu etkilemektedir (Hayward ve Zhang, 2006). Bunlarla birlikte evliliğin gerçekleşme amacı yalnızca insan neslinin devamının sağlanması değildir. Yapılan
araştırmalar insanları evliliğe iten birçok sebep ortaya koymuştur. Bunlar; toplumsal beklentiler, aşk ve sevgi, çocuk yetiştirme isteği, cinsel yaşamın düzenli olması olarak sıralanmıştır. İnsanın temel ihtiyaçlarından olan sevmek ve sevilmek, ait olmak, yalnızlığı
gidermek ve güçlü sosyal destek sağlamak gibi amaçlarla da kadın ve erkek yakın ilişkiler kurarak evililiği gerçekleştirebilmektedirler (Demir ve Durmuş, 2015). Özetle evlilik yoluyla bir araya gelen insanların amacı, fizyolojik, psikolojik ve toplumsal açıdan birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılamak olarak ifade edilebilir (Gülerce, 1996; akt: Doğan, 2010).

Evlilik insanoğlunun hayatındaki en önemli dönüm noktalarından biridir. Birey, evlilik kararını vermesiyle birlikte alışkın olduğu ortamdan çok farklı bir ortama geçişi sağlar. Bu durum da maddi ve manevi birçok sorumluluk ve yükü beraberinde getirir. Ancak buna
rağmen çeşitli toplumlarda değişiklik gösterse de evlenip aile kurmak çoğu zaman istenilen bir yaşantı şeklidir. Bu anlamda evlilik, şartlar izin verdiği sürece gerçekleştirilmek istenen bir yaşantı olarak toplumsal önemini sürdürmektedir (Fışıloğlu, 1992; akt: Demir ve Durmuş, 2015).

Bireylerin evlilik kararına vardıkları yaş grupları hakkında farklı görüşler bulunmaktadır. Havighurst (1972), 18-30 yaş arasındaki bireylerin kendilerine uygun eşi seçmeleri, hayatlarını kiminle yaşayacaklarına karar vermeleri ve aile kurmalarının genç yetişkinlik dönemine ait önemli bir gelişim görevi olduğunu vurgulamaktadır. Arnett’in ise beliren yetişkinlik tanımına göre, 18-25 yaşları arasını kapsayan ve yeni bir gelişim dönemini açıklayan bir kavramdır (Akt: Atak, 2005). Beliren yetişkinlik kimlik arayışı dönemidir;
özellikle aşkta, dünya görüşünde ve iş yaşamında farklı seçeneklerin denendiği ve araştırıldığı dönemdir. Beliren yetişkinlik yaşam sürecinde bireyin en çok kendine odaklandığı ve yetişkinliğe geçişte kendini arada hissetme dönemidir. Evlenmek ve anne baba olma
sorumluluğunu almak ise yetişkin görevleri olarak ele alınmaktadır (Arnett, 2000; 2004, Akt: Atak, 2005). Beliren yetişkinlik, sanayileşmiş toplumlarda görülmektedir. Bu alanda yapılan farklı araştırmalar beliren yetişkinlik döneminin gelişmiş ülkelerde yaygın olarak ve uzun süreli yaşanmasına karşın gelişmekte olan ülkelerde erken yaşta evlenme eğilimi nedeniyle daha az yaygın ya da kısa süreli yaşandığını göstermektedir. Buradan hareketle kültürel bağlamda ele alındığında evliliğe karar verme yaşının farklılaştığı görülebilmektedir. Evlilik kararının verilme yaşı ile ilgili olarak Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2016 yılında yapmış olduğu araştırma sonuçları ele alındığında; Türkiye'de ilk evliliklerin %37,5’i 20-24 yaş aralığında yapıldığı görülmüştür. İlk evlilik yaşı cinsiyete göre incelendiğinde; kadınların ve erkeklerin ilk evliliklerini en fazla 20-24 yaş aralığında yaptığı görülmüştür. Bireylerin kadın ve erkek için uygun gördükleri ilk evlenme yaşının kaç olduğu incelendiğinde; kadınlar için en uygun ilk evlenme yaşı %46,9 ile 20-24 yaş arası, erkekler için ise %53,9 ile 25-29 yaş arası olarak belirtilmiştir. Bu açıdan değerlendirildiğinde Türkiye’de de evlilik kararının ortalama olarak genç yetişkinlik döneminde verildiği söylenebilir.

Genç yetişkinlik döneminde olan bireyin eş seçimini doğru yapması bu dönemin başarılı bir şekilde atlatılmasını sağlayan temel görevlerden biridir. Evlilik öncesi flört döneminde çiftler kendilerinin ve eş adayının kişilik özelliklerini ve isteklerini anlamaya
çalışmalıdırlar (Kalkan ve Ersanlı, 2008). Bu görüşe paralel olarak Arnett de 18-25 yaş arasındaki bireylerin ilişkilerinde “Ben nasıl bir insanım ve ben yaşamım boyunca nasıl bir insanla birlikte olabilirim?” gibi kimlik temelli bir sorunun cevabını aramaları gerektiğini ifade etmiştir (Arnett, 2004, akt. Yüzbaşı, 2012). Ancak birey çoğu zaman karşısındakinin nasıl biri olduğu üzerine odaklanıp kendisini çözümlemediğinden uyumluluk cevabını doğru bir şekilde vermekte zorlanmaktadırlar (Tarhan, 2008). Buradan hareketle bireylerin, evlilik sorumluluğunu üstlenmeden önce sağlıklı bir karara varabilmeleri için bu süreçte ani ve hızlı davranmamaları, tesadüfi kararlar vermemeleri bunun yerine çok yönlü düşünerek değerlendirme yapmaları gerektiğini ifade edebiliriz. Buna bağlı olarak da bireyi doğru evlenme kararına götürmekte önemli bir araç olan karar verme stratejileri dikkat çekmektedir. Evlilik hayatımızda aldığımız en önemli kararlardan birisidir. Evlenmeyi planlayan gençlerin, sağlıklı bir aile yapısı kurabilmeleri, sorumluluk bilincine ve evlilik sürecinde nelerle karşılaşacaklarını bilmelerine bağlıdır. Ayrıca bireylerin evlilik ilişkisinin sağlıklı yürümesini sağlayan iletişim ve empati konularında da bilinçli olmaları gerekmektedir (Duman vd., 2017). Sağlıklı bir evlilik sürdürmek için bireyin kendisini tanıması, beklentilerinin farkında olması ve hayatını birleştireceği kişiyi her yönüyle tanıyıp karar vermesi gerekmektedir. Acele ve ani alınan kararlar boşanma riskini arttırabilmektedir. Çünkü kişinin evleneceği insan ile hayatını birleştirmesi sadece fiilen değil; duygularla ve düşüncelerle yaşamın her alanında birlikte yaşamayı gerektirmektedir. Ülkemizde çok önemli bir yer tutan aile kurumunun temelini oluşturan evlilik sürecinin başlangıcında alınan kararlar sonraki tüm hayatımızı etkileyebilecek önemdedir.
Bireylerin evlendikten sonra eşleriyle uyum konusunda beklentilerini karşılayamamaları, boşanma ile sonuçlanabilecek durumlar ile karşılaşmaları ruh hallerini ve yaşam doyumlarını etkileyecektir. Bu durum evlilik gerçekleşmeden önce bireylerin evlilik tutumlarının ve kişisel karar verme süreçlerinin önemini tekrardan ön plana çıkartmaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin toplumsal yapıların değişimine olan etkisi, evlilik ve aile yapılarındaki değişim ve yenilikleri de beraberinde getirmiştir. Evlilik ve
aile yapılarında meydana gelen bu değişimlerin benzer şekilde toplumsal yapıyı da etkilemesi söz konusu olabilmektedir. Örneğin günümüzde bireylerin daha geç evlenmesi, evlilik sayısında azalma olması, boşanma oranlarındaki artışlar gibi değişimler, toplumsal yapıyı
toplumu oluşturan kişilerin evlilik tutumlarını etkileyebilmektedir. Buna bağlı olarak olumlu ya da olumsuz olan evlilik tutumları, ilişkiler ile ilgili inançları ya da evlenmeye karar verme davranışlarını şekillendirmektedir (Rosen ve Park, 2013).

Yukarıda ifade edilen bilgiler ışığında; bireylerin evlilik tutumlarını etkileyen pek çok değişken bulunmaktadır. Bu çalışmada üniversite öğrencilerinin evliliğe ilişkin tutumları ile karar verme stratejileri arasındaki ilişki ele alınacaktır.


KURAMSAL AÇIKLAMALAR, İLGİLİ ARAŞTIRMALAR VE YAKLAŞIMLAR

2.1. Evlilik

Evlilik, toplumlarda farklı yapılar gösterebilen, aile kurmayı sağlayan iki insanın kalıcı bir beraberlik için bir araya gelerek oluşturdukları, birbirlerine ve çocuklarına karşı ortak sorumluluklarını yerine getirmeye söz verdikleri, birbirine bağlı sistemlerden oluşan evrensel bir kurumdur (Saxton, 1982;akt: Yalçın, 2014). Benzer şekilde Özuğurlu’ya (1996) göre evlilik, birbirinden farklı ilgi, istek ve gereksinimlere sahip iki insanın, birlikte yaşamak, hayatı paylaşmak, çocuk sahibi olmak gibi amaçlarla kurdukları ilişkiler sistemini ifade etmektedir. Literatür incelendiğinde çeşitli tanımıyla karşılaştığımız evlilik, iki insanın daimi bir birliktelik için bir araya geldiği, aile oluşturduğu, yeni bir hayat tarzını benimsedikleri, tarafların birbirlerine ve çocuklarına karşı ortak sorumlulukları üstlendikleri, insan ilişkilerini barındıran kurum olarak özetlenebilir (Larson ve Holman, 1994).

2.2. Evlilikte Eş Seçme Kuramları

Eş seçimi, bireyin hayatında birlikte olup birçok konuda ortak karar alacağı kişinin kim olacağına karar vermesi durumudur. Dolayısıyla kişilerin eş seçerken birçok özelliğe göz önünde bulundurmaları önerilmektedir. Eş seçme sürecinde bireyleri kültür, aile, kişilik
özellikleri, hayalindeki eş adayının özellikleri gibi faktörler etkileyebilmektedir. Bu nedenle kişilerin birbirlerini tanımaları ve gerçekçi beklentiler oluşturmaları gerekmektedir (Özgüven, 2001). Eş seçiminde bireysel tercihlerin nelerden etkilendiği ve nasıl seçtikleri ile ilgili olarak çeşitli kuramlar geliştirilmiştir. Aşağıda bu kuramlardan bazılarına yer verilmiştir.

2.2.1. Ortak Özellikler Kuramı

Bu yaklaşımda bireylerin eş tercihlerinde ortak özelliklerin önemine dikkat çekilmektedir (Özgüven,2001). Sosyoekonomik düzey, aile yapısı, kişilik özellikleri, dini inanç, etnik köken, zeka ve eğitim, yaş, değerler açısından tarafların önemli ölçüde benzer olmaları
beklenmektedir. Böyle bir yapı gösteren ailelerde uyuşmazlığın daha az olacağı ifade edilmektedir (Özgüven, 2014).

2.2.2. Zıt Özellikler Kuramı

Kurama göre önemli olan bireylerin eş seçimi yaparken tarafların barındırdığı zıt özelliklerdir. Bu yaklaşıma göre bireyler, kendisinde bulunmayan özelliklere sahip birisiyle evlendiğinde mutlu olacaktır. Evlilikte farklı bakış açısı ve çeşitliliğin artacağına, zıtların birbirinden hoşlanacağına inanılmaktadır (Özgüven, 2001).

2.2.3. Uyaran-Değer-Rol Kuramı

Murstein tarafından kurulan bu modele göre, eş seçme süreci “uyaran”, “değer” ve “rol” olmak üzere üç aşamayı kapsamaktadır. İlk aşamasında eşler, fiziksel çekiciliğe ve beğeniye önem verirler (Murstein, 1970; Akt: Özgüven, 2001). Eşlerin birbirini gördükleri ve fikir
oluşturdukları basamaktır. İlk aşama bireyler açısından olumlu geçtikten sonra ikinci aşamaya geçilir. “Değer” olarak ifade edilen bu basamak bireylerin ilgi, tutum, inanç ve ihtiyaçlarının karşılıklı olarak sözlü anlatımını kapsamaktadır. Üçüncü aşama olan “rol” esnasında ise çiftler birbirlerini tamamlayan ya da uyan rollerinin var olup olmadığını gözlemledikleri dönem olarak açıklanabilir (Özgüven, 2001).

Özetle üç yaklaşımın da farklı çerçeveden baktığı görülmüştür. Ancak bu yaklaşımları ele alıp kritik eden kuramcılar eşlerin benzer özelliklerinin fazla olduğu “ortak özellikler” kuramını desteklemektedirler. Aralarındaki benzerliklerin çok olduğu bireylerin kuracağı
evliliklerde uyumun daha yüksek olup birlikte yaşamayı kolaylaştıracağı ifade edilmektedir (Özgüven, 2014).

2.3. Gençlerin Evlenme Nedenleri ve Evlilikten Beklentileri

Evlilik toplum tarafından en fazla kabul gören, teşvik edilen kurumdur. Bireylerin tamamen özgür seçimleri ile sevgi ve aşka dayanan evlilik gerçekleştirmeleriyle beraber, geçmişte olduğu gibi günümüzde de insanların, evlenmeleri gerektiğini düşünmelerine neden
olan daha gerçekçi sebepler vardır. Kadınlarda ve erkeklerde kendilerine özgü nedenler, düşünceler ya da beklentiler olduğu göz önünde bulundurulduğunda evlilik yaşamından beklentilerin ve evliliğin amacının insandan insana değiştiğini söyleyebiliriz (Ceylan,1994).
Buradan hareketle insanları evlenmeye güdeleyen çeşitli nedenler aşağıdaki gibidir.

2.3.1. Evliliğin Toplumda Genel Bir Kabul Görüyor Olması

Toplumsal ve sosyal hayatın bir denge ve ahenk içinde devamı; bireylerin iyi oluş durumlarının artışı ancak aile briliğinin korunması ile mümkündür. Toplumun parçası olan her genç evliliğin aile olmak için önemini görmektedir. Bireyin kendisi de bir evlilik sonucu
doğup büyümüştür. Bu nedenle kişilerin büyük bir kısmının evli olması insanların evliliğin doğal ve normal olduğunu düşündüklerini akla getirmektedir (Çaplı, 1992).

2.3.2. Ekonomik Özgürlüğe Kavuşma İsteği

Bazı insanlar maddi yönden rahat etmek için parası olan, iyi para getiren bir işi sahip biriyle evlenmeyi düşünmektedirler. Gittins’e göre insanları evlenmeye iten en güçlü etken ve ideolojimize en ters düşeni ekonomik sebeplerdir. Ancak onun ekonomik tanımı sadece mal varlığı ile sınırlı olmayıp zaman, yer, hizmet ve iş gücünü de içermektedir (Gittins, 1991).

2.3.3. Hayat Arkadaşı Arama İsteği

Sosyal bir varlık olan insan, yaşamında konuşabileceği, mutlu ve üzüntülü günlerinde kendisine destek olabilecek bir hayat arkadaşına gereksinim duymaktadır. Kendisiyle benzer duygu ve düşünceleri paylaşan birinin olmasını ister. Kişilerin hayatını yalnız devam ettirmesi neredeyse imkansızdır. Geçtan’a göre de “yalnızlık mutsuzluğu da beraberinde getiren duygudur. Çevresiyle iletişim halinde bulunun bireyin de kendi içinde ona ait ve özel olan bir parça bulunmaktadır. Bu bireyi yaratıcılığa güdeleyen sağlıklı ve evrensel yalnızlığı anlatır. Bireyin içindeki geri kalan kısım ise iletişimi, sosyal olmayı ve yakınlığı arzulamaktadır. Çünkü birey, bebeklik döneminden itibaren anne ve babası ile kurduğu ilişki biçiminden yakınlığı ve sıcaklığı öğrenmiştir. Evlilik ilişkisi de artık anne ve babasından ayrılan kişinin romantik beraberliği ve yakınlığı içermektedir. Kişiyi evliliğe iten temel nedenlerden birisi yaşamayı arzuladığı bu yakınlıktır” (Geçtan, 1984).

2.3.4. Çocuk Sahibi Olmak İsteği

Bireyleri evliliğe iten sebeplerden birisi de neslinin devamını sağlamak için çocuk sahibi olma arzusudur. Aynı zamanda anne baba olma duygularını yaşamak için de çocuk sahibi olmayı isterler.

2.3.5. Mutlu Bir Yaşam İsteği

İnsanların yaşam amacı mutluluk duygusunu yakalamaktır. Evlilik de insanların mutluluk seviyelerini artıran önemli bir ilişkidir. Yapılan araştırmaya göre evli erkekler bekâr erkeklere oranla daha çok yaşamaktadırlar. Çaplı’ya göre de kimileri için evlilik, mutsuz ve
kötü yaşam koşullarından kaçıp kurtulmak için görülen bir sığınak gibidir (Çaplı, 1992).

2.3.6. Sağlıklı Bir Cinsel Yaşam İsteği

Cinsellik geleneksel toplumlarda evlenme nedeni olarak önemini korumaktadır (Geçtan, 1984). Dolayısıyla cinselliğin meşrulaştırılması ve sağlıklı bir cinsellik için evlilik
kurumu önemlidir.

2.3.7. Statü ve Bağımsızlık Kazanmak İsteği

Evlilik bireye yetişkinlik statüsü kazandırmaktadır. Bu statü, erkek için bağımsızlık ve başkalarının sorumluluğunu kazanma anlamları taşırken, kadın için yeni bir bağımlılık biçimi ve başkalarının sorumluluğunu üstlenme anlamına gelir. Erkekler için otorite kazanma yolu olan evlilik, kadın için ise sosyal statü ve genellikle ev içindeki otoritesinin artmasını ifade etmektedir (Gittins, 1991).

2.4. Evlilik Biçimleri

İlgili alan yazın incelendiğinde evlilik biçimlerine ait birçok sınıflandırma ile karşılaşılmıştır. Aşağıda Sezen (2005) tarafından yapılan sınıflandırmaya yer verilmiştir.

2.4.1.Görücü Usulü Zorla Evlendirme

Geleneksel anlayışın bağlılıkla sürdürüldüğü yerlerde görülen evlilik biçimidir. Burada süreç, doğrudan evlenecek erkeğin annesi, babası veya diğer yakınları tarafından evlenecek olan kadını seçmesiyle başlamaktadır. Tanımlamada yer alan “zorla” terimi kişilerden birinin veya ikisinin birden rızası olmadan evlenmesini içermektedir (Sezen, 2005).

2.4.2. Görücü Usulü İsteyerek Evlenme

Geleneksel değerlerin modern değerlerden etkilendiği bölgelerde var olan evlenme şekline karşılık gelmektedir. Bu anlayışta, evlenecek olan çiftin evlilik istek ve onayı mevcuttur. Evlenmeye aday çiftler aileler ya da başka yakınları aracılığıyla tanıştırılır. Süreç onların himayesinde devam eder ve sonrasında tarafların rızası alınarak evlilik gerçekleştirilir (Sezen,2005).

2.4.3. Flört Ederek Evlenme

Flört ederek evlenme, modern değerlerin geleneksel değerlere göre daha etkili olduğu yerlerde görülmektedir. Çiftlerin herhangi bir sosyal çevrede tanışmaları, ilişkiyi başlatmaları ve evlilik kararı almalarına dayalı bir evlenme biçimidir.

2.5.Evlilik Tutumu ile İlgili Yurt İçinde ve Yurt Dışında Yapılan Çalışmalar

İlgili alanyazın incelendiğinde üniversite öğrencileri ile yapılan bir araştırmada (Ondaş, 2007), araştırmaya katılan öğrencilerin %52.2’sinin en uygun evlenme yaşını 26-29 yaşları; %37.1’inin ise 22-25 yaşları olarak gördüğünü ifade etmiştir. Türkaslan ve Suleymanov,
(2010) tarafından gerçekleştirilen bir araştırmada üniversite öğrencilerinin en uygun evlenme yaşını 22-25 yaş aralığı olarak belirtmişlerdir. Kılıç ve diğerleri (2007) tarafından yapılan araştırmada katılımcılar (% 56.6), evlenme yaşı olarak 25-28 yaş arasını uygun gördüklerini ifade etmişlerdir. Ekşi’nin (2005) evliliğe hazırlık sürecindeki çiftlerin evlilik ve ebeveyn olma üzerine düşünceleri konulu çalışmasında katılımcıların yaşlarına bakıldığında ilk sırada % 42 ile 20-24 yaş grubundakiler yer almıştır.
Cinsiyet ile evlilik tutumları arasındaki ilişkiyi inceleyen bazı araştırma sonuçları; kız öğrencilerin evlilik tutumlarının erkek öğrencilere göre daha olumlu olduğunu ortaya koymuşlardır (Alqashan ve Alkandari, 2010; Akt: Soysal vd., 2016). Diğer bir yandan bazı
araştırmaların sonuçlarına göre ise kız ve erkek öğrenciler arasında önemli düzeyde farklılık olmadığı belirtilmektedir (Valerian & Memani, 2003; Akt: Soysal vd., 2016). Sosyo-ekonomik düzey ile evlilik tutumları arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalara
bakıldığında ise, düşük sosyo-ekonomik düzeyde bulunan ailelerde yetişen bireylerin evliliğe yönelik olumsuz tutumlar geliştirdikleri belirtmişlerdir. Yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle bireylerin ihtiyaçları yeterli düzeyde karşılanamamaktadır. Buna bağlı olarak da çocukluk yaşantılarındaki olumsuzluklar, bireylerin evliliğe yönelik olumsuz tutumlar geliştirmesine yol açmaktadır (Gilman vd., 1993, Akt: Soysal vd., 2016). Lach (1999), eğitim düzeyleri yüksek olan çiftlerin, eğitim düzeyi düşük olan çiftlere göre daha etkili iletişim kurabildiklerini ve ilişkileriyle ilgili problem çözme becerilerinin daha iyi olduğunu belirtmiştir. Aynı zamanda ekonomik güçlükler, bireyler üzerinde stres yaratmakta ve çiftler arasında anlaşmazlık, çatışmalara yol açmaktadır. Bu tür aileden gelen çocukların, anne babasının ilişkilerine dair gözlemleri de evliliğe yönelik olumsuz tutumlar geliştirmelerine etki etmektedir (Akt: Soysal vd., 2016).

2.6. Karar Verme

Bireyler yaşamları boyunca karşılaştıkları problem durumları karşısında karar verme durumuyla karşılaşmaktadırlar. Genel anlamda seçenekler arasında en çok getiriyi sağlayabilecek olanı seçmeye, karar vermek denilebilmektedir. Başka bir tanım olarak karar
verme, bir gereksinim durumunda amaçların oluşturulması, bilgilerin toplanması, değerlendirilmesi, alternatiflerin belirlenerek duruma en uygun olanın seçilmesidir. Özetle karar verme, problemlerin çözümünde amaç oluşturma ve alternatif yolları değerlendirme gibi
bilişsel süreçleri içermektedir (Köksal & İ.Gazioğlu, 2007).

2.6.1. Karar Verme Süreci

Karar verme süreci ile ilgili literatür incelendiğinde, bazı aşamalar ve birbirini izleyen evreler olarak ele alındığı görülmüştür. Bergland’a (1974) göre karar verme süreci şu aşamalardan oluşmaktadır.

1. Problemin varlığının hissedilmesi,
2. Problem tanımının yapılması,
3. Seçeneklerin oluşturulması,
4. Seçeneklerin olumlu ve olumsuz yönlerini kapsayan bilgilerin toplanması;
5. İsteklere uygunluğu bakımından bilgilerin değerlendirilmesi,
6. Uygun seçeneğin belirlenerek, plânın uygulanmaya konması.
7. Sonucun değerlendirilmesi (Akt: Eldeleklioğlu, 1997).

Adair’e (2000) göre ise karar verme sürecinde ilk olarak sorunun ne olduğu belirlenmelidir. Bir sonraki adım durumla ilgili ihtiyaç duyulan bilgilerin toplanmasıdır. Sonraki adımda sonuca ulaşabilmek için uygun seçenekler oluşturulmalıdır. Bu süreçte dikkat
çekici nokta bireylerin kriterlerini ortaya koymasıdır. Kriterileri karşılamayan alternatifler elenmelidir. Bireyi kriterlerine ulaştıran alternatifler ise istenenleri oluşturmaktadır. Kalan kriterler ise “olsa iyi olurdu” olarak ifade edilmektedir. Sürecin son adımını verilen kararların uygulanıp sonuçların değerlendirilmesi oluşturmaktadır (Akt: Deniz, 2002).

2.6.2. Karar Verme Stratejileri

Karar verme sürecindeki bireysel farklılıkların önemli nedenlerinden biri karar verme stratejileridir. Karar verme stratejileri, karar verme durumunda bulunan bir kişinin yaklaşım ve eylemlerde bulunma biçimleri olarak tanımlanmaktadır (Philips vd., 1984; Akt: Dilmaç & Bozgeyikli, 2009). Literatüre bakıldığında farklı sınıflandırmalar yapıldığı görülmüştür. Kuzgun’a (2005) göre karar verme durumunda kullanılan dört temel strateji bulunmaktadır.
Bunlar:
1) Bağımlı Karar Verme Stratejisi: Karar verirken başkalarının önerileri önem verme, başkalarının doğruyu bileceğini inanma durumudur.
2) Mantıklı Karar Verme Stratejisi: Karar verme durumunda, bireyin, akılcı düşünerek, seçenekler hakkında bilgi toplaması, her seçeneğin olumlu ve olumsuz yönlerini dikkate alarak kendisine en uygun seçeneğe yönelmesidir.
3) İçtepisel Karar Verme Stratejisi: Karar verme durumunda, bireyin olası seçenekler üzerinde yeterince düşünmeden, ani, tepkisel ve aceleci davranarak hoşuna giden seçeneğe hemen yönelmesidir.
4) Kararsızlık: Kararsız olma durumu, istikrarsızlık, değiştirmeye çalışma, hoşnut olmama durumudur (Kuzgun & Bacanlı, 2005). Shiloh, Koren ve Zakay (2001) karar verme stratejilerini kişisel eğilimlere bağlı olarak iki şekilde açıklamışlardır.

1) Telafi edici karar verme stratejisi: Bu strateji seçimin akılcı işleyişi olarak kabul edilmektedir. Kullanılan telefi edici stratejide ki prosedürler karar verme sürecinin çatışma olarak tanımlanan ihtiyaçlara paraleldir. Karar veren kişi nesneleri
sınıflandırıcı seçenekleri inceler ve seçim yapmadan önce seçenekleri değerlendirir. Telafi etmeyen karar verme sürecinde ise birey, en iyi seçimden ziyade yeterince iyiyi hedefler ve bu nedenle seçimi daha az akılcı olarak düşünülmektedir.

2) Sonlandırma İhtiyacı: Bazı konularda kesin bilgiyi elde etme isteğinde olma olarak tanımlanan bir bilgi kuramı motivasyonudur. Sonlandırma ihtiyacı kural tercihi, tahmin edilebilirlik için tercih, belirsizlikle huzursuzluk, kararlılık ve dar görüşlülük olmak üzere beş potansiyel kaynak sunarak tasarlanmıştır. Bu karar verme stratejisine sahip insanlar ayrıca daha az karmaşık karar yapılarını kurmayı ve telafi edici karar verme stratejilerini azaltmayı tercih edebilmektedirler.

Özetle literatürde karar verme stratejileri ile ilgili bir çok farklı sınıflandırma tanımlanmıştır. Bu sınıflandırmalar birey karar verirken izlenen yöntemleri içermektedir. Bireyin bu yöntemlerden hangisini kullanacağı önceden belirlenebileceği gibi, karar anında da
belirlenebilmektedir. Ayrıca bireylerin bazı stratejileri birbiriyle bileşik olarak kullanması da mümkündür (Ersever, 1996).

2.6.3. Karar Verme Kuramları

Birey yaşamının her döneminde karar verme durumları ile karşı karşıya kalsa da çoğu kez bunun farkında olmayabilir. Ancak; meslek veya eş seçimi gibi, insanın yaşamını önemli ölçüde etkileyecek kararların verilmesi sırasında genellikle kaygı ve stres yaşanır. Çünkü
bireyin hayatının tümünü etkileyen bu kararlar detaylı düşünmeyi, uzun ve sistemli bir araştırmayı gerektirmektedir (Karaçay, 2015). Karar verme ile ilgili literatür incelendiğinde karar verme durumunun farklı yönlerini açıklamaya çalışan kuramsal görüşlerin belirlendiği görülmektedir. Yaygın şekilde; Gelatt’ın karar verme modeli, Fayda Kuramı ve Çatışma Kuramı çerçevesinde karar verme davranışı ile ilişkili açıklamalar karşımıza çıkmaktadır. Aşağıda karar verme davranışına ilişkin bu kuramların açıklamaları sunulmuştur.

2.6.3.1. Gelatt’ın Karar Verme Modeli

Bu model süreci açıklarken yordayıcı sistem, değer sistemi ve karar sistemi olmak üzere birbirini takip eden üç temel sistemden bahsetmiştir. Karar verme sürecinin ilk aşaması olan yordayıcı sistemde birey; olası eylemler, eylemlerin muhtemel sonuçları ve bu sonuçların gerçekleşme olasılıkları ile ilgili bilgi toplamaktadır. Değer sisteminde, birey seçeneklerin olası sonuçlarını kendi değerlerini dikkate alarak değerlendirmekte, karar sisteminde ise karar verme durumunun içerdiği öncelikleri göz önüne alarak karara ulaşmaktadır. Bu kuramsal görüşe göre birey, karar verebilmek için söz konusu sistemlerle ilgili doğru ve ayrıntılı bilgiye sahip olmak durumundadır. Birey daha “iyi” bilgi sahibi oldukça riski en aza indirerek daha uygun karar verebilmektedir.

2.6.3.2. Baron'un Fayda Kuramı

Baron (1994), bir kimsenin elde ettiklerinin maksimum (en üst düzeyde), kaybettiklerinin ise minimum (en az düzeyde) olmasına olanak verecek bir temel üzerine Fayda Kuramı kurmuştur. İnsan davranışlarındaki karar ve karar verme durumunu bu teori
çerçevesinde açıklamıştır (Baron, 1994). Baron’un (1994) Fayda Kuramı, “beklenen fayda kuramı”, “çoklu yüklemeli fayda kuramı” ve “faydacılık” şeklinde üç öğeyi barındırmaktadır. Beklenen fayda kuramı, karar vermenin gerektiği durumlarda bireyin karşılaştığı alternatiflerin hangisinin sonucunun kendisine faydalı olup olamayacağıyla ilgili olduğu belirtilmiştir. Buna göre bireyin değerlendirme yaparak kendine en yüksek kazanç sağlayacak olana yöneldiği görülmüştür. Çoklu yüklemeli fayda kuramıysa, farklı hedeflerin birisine yönelmek ile ilgili olduğu belirtilmiştir. En çok yüklemiş olduğu değerle gerçekleşme olasılığı fazla olan alternatifi dengeleyerek bireyin kararını verdiği görülmüştür. Bireyin hedeflemiş olduğu kazanımların içinde bir çatışma olması halinde, karar anında birey açısından en fazla kazanç ve fayda sağlayan seçeneğe yönelmesiyse faydacılık şeklinde tanımlanmaktadır. Sonuç olarak bireyin normal koşullar altında olası seçeneklerin içinden hangisini seçmesini gerektiği fayda kuramıyla açıklanmaktadır. Bu bağlamda bireyin elindeki bilgiyi anlayabildiği, seçeneklerin olumlu ve olumsuz getirilerinin hesabını yapabildiği ve kendisine en çok faydayı getireceğine inandığı seçeneği davranışa dönüştürmesi durumu bu kuramı oluşturmaktadır (Baron, 1994).

2.6.3.3. Janis ve Mann’ın Çatışma Kuramı

Çatışma kuramında, bireyin karar verirken kullandığı stiller ve karar verme sürecinde kullandığı bu stillerin bireydeki özsaygı ve kaygı düzeyini ne derecede etkilediği açıklanmaktadır. Her bir karar verme stili, zaman baskısı ve çelişkilere çözüm bulmak
amacıyla belli bir psikolojik stres düzeyi ile iç içe geçmiş durumdadır. Karar verme durumunda olan bireylerin temel amacı karar vermek zorunda olmanın getirdiği çatışma ve stresi azaltmak ya da tamamen ortadan kaldırmaktır (Mann vd., 1998).

2.6.4. Karar Verme Davranışını Etkileyen Faktörler

Birey, yaşam boyu sürekli olarak farklı alanlarda karşısına çıkan ve karar vermesini gerektiren çeşitli sorunlarla karşılaşmaktadır. Bu sorunlar karmaşık ya da basit olabilir. Bireyin içinde bulunduğu gelişim dönemi ve karar verilmesi gerektiren sorunun özellikleri
verilen kararın niteliğini etkileyebilmektedir (Ersever, 1996). Bireysel kararlarda birey seçimini kendisi yapar. Bireysel karar veren kişilerin; kişilikleri, belleği, bilgiye başvurma sıklığı, kullandığı bilgi kaynakları, bakış açısı, değer yargıları ile birlikte tutumları ve kişisel amaçları önemli rol oynamaktadır. Ancak birey seçimini kendisi yapsa da bu seçim tamamen bağımsız kişiliğinin ürünü değildir. Çünkü toplumsal etkenler bireyin verdiği kararlarda etkili olmaktadır. Karar verme davranışı üzerinde etkili olan diğer faktör bireysel farklılıklardır. Karar veren kişinin sahip olduğu nitelikler doğru ve kaliteli bir karar vermek için önemli bir dinamiktir. Bireylere sunulan alternatiflerin sayısı da karar vermede önemlidir. Çok alternatifi olan kararlar, bireyler açısından daha fazla güçlük yaratmaktadır. Dolayısı ile yaşanabilecek kaygı durumu ile bireyler karar verme sürecinde zorlanmalar yaşayabilmektedirler (Atkinson ve diğ., 1999; Morgan, 2004). Benzer düşünceyi savunan Deniz’e (2004) göre de bireysel farklılıkların, karar verme davranışı üzerinde etkileri mevcuttur. Çok seçenekli karar alma süreçleri, bireyler açısından daha fazla güçlük ortaya çıkararak bireyde stres durumlarının yaşanmasına neden olabilmektedir.

Literatüre bakıldığında Köse’ye (2002) göre karar verme sürecini psikolojik yönden zihinsel ve iradeye dayalı çaba etkilemektedir. Belirlilik ya da belirsizlik durumları da bireyin aldığı karara yön verebilmektedir. Ayrıca bireylerin inanç, arzu ve gereksinimleri de karar vermeyi etkilemektedir.

Karar verme davranışını etkileyen bir diğer faktör olarak sosyal faktörleri ele alabiliriz. Örneğin; bireylerin aile üyelerine veya yakın çevrelerine karşı hissettikleri sorumluluk duygusu nasıl karar verileceğini etkiler. Ayrıca karar verme stratejilerinin
kullanımı yaşa, duruma ve olaylara bağlı olarak değişebilmektedir (Can, 2009).

2.6.5. Karar Vermeyle İlgili Yurt Dışında Yapılan Çalışmalar

Lunneborg’un (1978) cinsiyet ve karar verme stilleri arasındaki ilişkiyi ele aldığı araştırmasında, lise ve üniversite öğrencilerinin karar verme stilleri arasında cinsiyet açısından herhangi bir farklılık görülmemiştir. Kızların ve erkeklerin planlı, bağımlı ve sezgisel karar verme stilleri puan ortalamalarının birbirine yakın olduğu, en yüksek ortalamanın ise sezgisel karar verme stiline ait olduğu bulunmuştur. Phillips ve arkadaşlarının (1984), 243 üniversite öğrencisi ile gerçekleştirdikleri
araştırmada rasyonel karar verme stratejilerine sahip olan öğrencilerin problemlerden kaçınmak yerine onlara yaklaştıkları sonucuna ulaşmışlardır. Bağımlı karar verme stratejilerine sahip olan öğrencilerin ise problem durumlarına yaklaştıklarını fakat problem
çözme yeteneklerine güvenmediklerini belirlemişlerdir. Ormand ve arkadaşları (1992) tarafından, üniversite öğrencileri ile yaptıkları araştırma sonucuna göre yaşı daha büyük olan bireylerin yaşı daha küçük olanlara göre daha fazla
bilgiye sahip oldukları ve daha yeterli karar verdikleri tespit edilmiştir.

2.6.6. Karar Vermeyle İlgili Yurt İçinde Yapılan Çalışmalar

Kuzgun (1992) tarafından yapılan bir çalışmada ergenlerle yetişkinlerin karar verme stratejileri arasında önemli bir farklılığın olmadığı belirlenmiştir. Bu bulgu, öğrenci grubunun lise son sınıfta olmalarından dolayı meslek seçimi ve diğer bazı önemli karar yaşantıları geçirdikleri bir dönemde bulunmaları, sistemli hareket etme zorunluluğu duymalarına ve karar verme davranışı bakımından bir yetişkinden beklenen olgunluğu göstermeleri yardımcı olmuş olabilir şeklinde açıklanmıştır. Ya da karar verme davranışının yaş ile arttığı görüşü biraz daha erken yaşlardaki bireyler için daha geçerli bir durum olabileceği ifade edilmiştir. Ayrıca cinsiyet değişkeni açısından, erkek öğrencilerin kız öğrencilerden daha fazla içtepisel karar verme stratejisini benimsedikleri, kız öğrencilerin ise erkek öğrencilere göre daha bağımlı karar verme stratejisi benimsedikleri ve daha az kararsızlık karar verme yaşadıkları sonucu tespit edilmiştir.

Köse’nin (2002) PDR birinci sınıf öğrencileriyle yaptığı araştırmada bulgularına göre öğrencilerin benimsedikleri karar verme stratejisi ile cinsiyet arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Öğrencilerin algıladıkları sosyoekonomik düzeye göre Mantıklı Karar Verme
stratejisi açısından anlamlı düzeyde fark bulunmuştur. Sosyoekonomik düzeyini yüksek algılayanlarla sosyoekonomik düzeyini orta algılayanların İçtepisel Karar Verme stratejisini ve Kararsızlık stratejisini benimsedikleri tespit edilmiştir. Tiryaki (1997) tarafından üniversite öğrencileriyle gerçekleştirilen çalışmada İçtepisel Karar Verme stratejisini kız öğrencilerin erkeklerden daha çok benimsediklerini, 1. sınıf öğrencilerinin Kararsızlık Karar Verme puan ortalamasının 4. sınıf öğrencilerinden daha yüksek olduğunu, karar verme stratejisi puan ortalamalarında anne ve babalarının eğitim düzeyinin ise anlamlı bir farka yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Ersever (1996) tarafından mantıklı karar verme konusunda verilen bir eğitimin ve etkileşim grubu desteğinin, bireylerin içtepisel karar verme stilini kullanma eğilimlerini azaltmada ve mantıklı karar verme stillerini arttırmada etkili olup olmadığını ortaya çıkartmaya yönelik gerçekleştirdiği araştırmada, iki deney grubuna katılan öğrencilerin içtepisel ve mantıklı karar verme alt ölçeklerinden elde ettikleri ön ve son ölçümler arasındaki fark incelenmiştir. Sonuç olarak her iki uygulamanın sonunda grup üyelerinin içtepisel karar verme eğilimlerinde azalma, mantıklı karar verme eğilimlerinde ise artma tespit edilmiştir (Yiğit, 2005).
Karar verme stratejileri ile ilgili olarak yurt içinde yapılan araştırmalar incelendiğinde cinsiyet, sınıf düzeyi, anne baba eğitim düzeyi, ailenin gelir düzeyi, anne baba tutumları, sosyoekonomik düzey, kendine saygı, psikolojik ihtiyaçlar gibi değişkenlerin dikkate alındığı görülmüştür. Araştırma bulguları farklı örneklemlerde faklı sonuçları göstermektedir.

2.7. Evlilik ve Karar Verme Süreci

İnsanlar toplum içinde diğer insanlarla ilişki kurmaya göre kurgulanmış sosyal varlıklardır. Diğer insanlarla ilişkilerinde olduğu gibi karşı cinsle olan ilişkilere de ihtiyaç duymaktadırlar (Çaplı, 1992). Üniversite gençliği üzerinde yapılan araştırmalar, karşı cins
arkadaşlığının eş seçimini büyük bir oranda etkilediğini göstermiştir. Kişiler karşı cinsle arkadaşlıkları sırasında gelecekte kuracağı yuvada karşılaşabilecekleri olası durum ve problemlerin bir kısmını yaşayıp deneyimlemektedirler. Bu deneyimler iki bireye birbirlerini tanımak adına fikir vermektedir. Bunun sonucunda da çiftler kriterlerine göre tercih yapmaktadırlar (Özabacı, 2004).

Evlilik kararının verilme yaşı ile ilgili olarak yapılan çalışma sonuçları gençlerin çok erken yaşlarda evlilik beklentisi içerisine girdiklerini göstermektedir. Genç yaşta bir ilişkiyi sürdürmek için gerekli olan iletişim becerilerinin, rollerin, beklentilerin farkında olmadan ani veya aceleci kararlar verilerek sağlıksız bir ilişki kurmak evliliğin boşanmayla sonuçlanmasına veya ilişkilerin mutsuz devam etmesine neden olabilmektedir (Duran & Hamamcı, 2010). Çoban (2009) tarafından erken yaşta evliliğin genç kadınlar üzerindeki etkisini ortaya koyabilmek amacıyla yapılan bir araştırmada; kadınların evlilik kararının alınmasından başlayan süreçten aile yapısını oluşturan sürece kadar alınan kararlarda çoğunlukla söz sahibi olmadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Bu durumun pek çok nedene bağlı oluşabileceği ancak erken yaşta evlenmenin bu noktada çok önemli olduğu sonucuna bağlanmıştır. Birey kendine özgü kimliği henüz geliştirememiş ve belli bir olgunluk kazanamamışken hayatını etkileyen önemli karar alması pek çok sorumlulukla karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır. Bu sorumlulukla karşı karşıya kalmadan önce bireyin karar verme süreçlerinin bilincinde olması son derece önem taşımaktadır.

Çok çabuk ve acele verilen kararlar zararlı olabilir ancak tam tersi durum kararı çok fazla geciktirmek de fırsatları kaçırmak anlamına gelebilmektedir. Uygun olan ise karar verme sürecini sistematik ve kapsamlı bir yaklaşımla ele almaktır. Karar verme yaşam kalitesini arttırmak ve hayatın amacını ilerletmek için bir temeldir (Saaty, 2001). Bir problem karşısında karar verirken kurulan model, gerçek sistemi ne kadar iyi temsil ederse, elde edilen sonuçların güvenilirliği de o kadar artar. Bu bağlamda bireylerin evliliğe ilişkin tutumlarını ve beklentilerini oluştururken güvenilir sonuçlara ulaşabilmeleri için gerçekçi bir karar verme sürecinden geçmeleri gerektiğini ifade edebiliriz. Aytaç ve Bayram (2006) evliliklerin genellikle bir seçme süreci sonucunda gerçekleştiğini
belirtmişlerdir. Eş tercihinde benzerlik ve bütünleme olmak üzere iki temel ilke vardır. Benzerlik ilkesi benzerlerin birbirini çektiği gerçeği üzerine kurulmuştur. Buna karşılık “Bütünlenme ilkesi” eşlerin özellikle kişilik açısından karşıtların birbirini çektiği gerçeğine dayanmaktadır. Uyuşmazlığın daha az görülmesine bağlı olarak da benzerlik ilkesinin daha geçerli olduğu yolunda izlenim sunmaktadır (Akt: Tüzemen & Özdağoğlu, 2007). Aşk, karşı cinste fiziksel çekiciliği olan, yaş olarak birbirine yakın herhangi birine karşı
duyulan hisler olarak yorumlanabilir. Ancak evlilik kararı ise romantik bir aşka bağlı olarak alınmaz, oluşumu için belirli bir süreç gerektiren ve bağlılığı ifade eden sevme kararına dayanılarak alınır. Bu durum sistematik ve kapsamlı karar verme süreçlerinin önemini
destekler niteliktedir (Tüzemen & Özdağoğlu, 2007). Tacoğlu (2011), tarafından yapılan bir araştırmada Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde gerçekleştirilen geleneksel evlilik çeşitleri ele alınmıştır. Evlilik çeşitleri incelenirken evliliğin yapılmasında karar vericilerin kim ya da kimler olduğunun belirlenmesi de amaçlanmıştır. Sonuç olarak evliliğe karar verenlerin tarafların aileleri olduğu belirlenmiştir. Evliliğe karar veren erkekler bu kararı ekonomik durumları başkasıyla evliliği mümkün kılmadığından
verdiklerini ifade etmişlerdir (Tacoğlu, 2011). Bu bağlamda sosyoekonomik düzey, toplumun kadına bakış açısı, anne baba isteği gibi faktörlerin bireylerin evliliğe karar verme süreçlerini etkilediğini söyleyebiliriz.
Gençler yetişkin bireyler evlilik kararını verirken değişik tercihlerde bulunmaktadırlar.

Genellikle tercih ettikleri karar verme biçimi, evleneceği kişiyle birlikte evlenme kararı verdikten sonra ailelerinin rızasını alacakları şeklindedir. Ceylan’ın yaptığı çalışmada gençlerin % 79,3’ evlilik kararını kendi vermek düşüncesinde oldukları görülmektedir
(Ceylan,1994). Benzer şekilde Yılmaz (2012) tarafından üniversite öğrencileri ile yapılan araştırmada gençlerin yaklaşık % 70’i evlenme kararını kendisi vereceğini ve bu konuda ailesine de danışacağı düşüncesinde oldukları görülmüştür (Yılmaz, 2012). Bu bigiler ışığında gençlerin evlenme kararlarını evlenecekleri kişiyle birlikte vermek istedikleri görülmektedir. Gençlerin tercih ettiği bir diğer karar verme şekli ise genellikle görücü usulü evlilik tercihinde görülen evlilik kararının aile ile birlikte vermek veya kararı tamamen aileye bırakmak şeklindedir. Nitekim Yılmaz’ın üniversite öğrencileriyle yaptığı araştırma sonucunda gençlerin yaklaşık % 24’ü evlenme kararını ailemle birlikte veririz veya ailem nasıl karar verirse o şekilde olur düşüncesinde olduklarına ulaşılmıştır (Yılmaz, 2012). Bu durumun oluşmasında tercih edilen evlenme şeklinin etkili olduğu söylenebilir. Her bir evlenme kararı verme şekli kendi içinde değişik olumlu ve olumsuz yanları olan bir karar tercihidir. Evlilik kararını vermede kendi görüşleri ile birlikte ailenin de görüşlerine başvurarak ve bu kararı farklı açılardan gözden geçirerek veren gençlerin daha doğru karar verecekleri söylenebilir. Çünkü evlilik kararının verilmesi birçok aşamadan sonra gerçekleşmesi gereken bir süreçtir. Başkalarına tamamen bağımlı karar almak ya da aniden ve tepkisel karar almak bireyin yaşamını derinden etkileyecek hatalara neden olabilir. Bu sebeple hatalı ve yanlış bir karar vermemek için iyi düşünmek, araştırmak değişik aşamaları doğru bir şekilde ele alıp değerlendirmek gerekmektedir (Köroğlu, 2013).

YÖNTEM

Araştırmanın bu bölümünde araştırmanın modeli, evreni ve örneklemi, araştırmada kullanılan ölçme ve değerlendirme araçları ve çalışmaya ilişkin işlem hakkında genel bilgilere yer verilmiştir.

3.1.Araştırmanın Modeli

Bu araştırmada psikolojide kullanılan bilimsel araştırma yöntemlerinden “İstatistiksel (Korelasyonel)” araştırma yöntemi kullanılmıştır. Bu yöntem, farklı değişkenler arasındaki ilişkileri ortaya koymayı amaçlayan araştırmalarda kullanılmaktadır. Bu araştırmada
üniversite öğrencilerinin evlilik tutumu ve karar verme stratejileri arasındaki ilişki ortaya koyulmaya çalışılmıştır.

3.2.Araştırmanın Evreni ve Örneklemi

Araştırmaya 2017-2018 eğitim-öğretim yılında İstanbul ilinde bulunan Üsküdar Üniversitesi’nin farklı fakülte ve bölümlerinde öğrenim gören rastgele seçilen 100 öğrenci alınmıştır. Katılımcı seçiminde farklı yaş gruplarına ve cinsiyetlere yer verilmeye özen
gösterilmiştir. Araştırmaya katılan katılımcıların tamamı bekârdır. Anket uygulaması sınıf ortamında gönüllülük esasına göre gerçekleştirilmiştir.

3.3.Verilerin Analizi

Katılımcılardan elde edilen veriler araştırmacı tarafından kodlanmış ve IBM SPSS 21.0 Windows paket programına aktarılarak analiz edilmiştir. Oluşan verilerin normal dağılıp dağılmadığını tespit edilmesi için “Normallik Testi” gerçekleştirilmiş ve “KolmogorovSmirnov Testi” sonuçlarına göre verilerin normal dağılmadığı sonucuna varılmıştır. Araştırmada kullanılan ölçekler ile araştırmaya katılan bireylerin sosyodemografik özellikleri bakımından farklılık gösterip göstermediğini test etmek için “Non-Parametrik” testlerde kullanılan “Mann-Withney U” ve “Kruskal-Wallis” kullanılmıştır. Örneklemi oluşturan bireylerin sosyodemografik özelliklerinin belirlenmesi için “Frenkans” analizi yapılmıştır. Araştırmaların hipotezlerinin incelenmesi için “Non-Parametrik” testlerde kullanılan
“Spearman Sıra Farkları Korelasyonu” testi uygulanmıştır.

3.4.Veri Toplama Araçları

3.4.1. Kişisel Bilgi Formu (KBF)

Örneklemin sosyodemografik özellikleri hakkında veri toplamak amacıyla araştırmacı tarafından hazırlanan bu form toplam 7 sorudan oluşmaktadır. Bu sorular katılımcının yaşı, cinsiyeti, sosyoekonomik düzeyi, ilişki durumu, psikiyatrik
rahatsızlığın olup olmaması, evlilik ile ilgili planları ve aşk evliliği ya da mantık evliliği düşüncesinin mi yakın geldiği ile ilgili araştırmanın konusu çerçevesinde ihtiyaç duyulan verileri elde etmeye yönelik olarak hazırlanmıştır.

3.4.2. İnönü Evlilik Tutum Ölçeği

Genç yetişkin bireylerin evliliğe yönelik tutumlarını belirlemek amacıyla geliştirilmiştir. Ölçeğin geçerlilik ve güvenilirlik çalışmaları yapılmıştır. Ölçek toplam 21 maddeden oluşmaktadır. Kâğıt-kalem testi olduğu için uygulanması kolaydır ve soru sayısı az olduğu
için uygulama süresi açısından ekonomiktir. Ölçek 5'li likert tipindeki derecelemelerden oluşmaktadır. Bunlar Hiç katılmıyorum (1), Nadiren katılıyorum (2), Biraz katılıyorum (3), Katılıyorum (4) ve Kesinlikle katılıyorum (5) şeklindedir. Elde edilen puanın yüksek olması evliliğe yönelik olumlu tutumu, düşük puan ise evliliğe yönelik olumsuz tutumu ifade etmektedir (Bayoğlu & Atli, 2014).

3.4.3. Karar Stratejileri Ölçeği

Bireylerin benimsedikleri karar verme stratejilerini belirlemek amacıyla Prof. Dr. Yıldız KUZGUN tarafından geliştirilmiştir. Ölçek 40 sorudan oluşmaktadır. Her alt strateji için 10 soru bulunmaktadır. Ölçek 4'lü likert tipindeki derecelemelerden oluşmaktadır. Ergenler ve yetişkinlere uygulanabilmektedir. Dolayısıyla uygulanan yaş grubu oldukça geniştir. Kâğıtkalem testi olduğu için uygulanması kolaydır ve hem bireysel hem de gruba yönelik olarak uygulanabilmektedir. Soru sayısı az olduğu için uygulama süresi açısından ekonomiktir. Güvenilirlik geçerlilik çalışmaları ayrıntılı şekilde yapılmıştır. Türk kültürüne uygun şekilde geliştirilmiştir. Puanlaması kolaydır. Reverse maddeleri vardır (Kuzgun & Bacanlı, 2005). Ölçekte mantıklı, içtepisel, bağımlı ve kararsız olmak üzere toplamda 4 tip karar stratejisi bulunmaktadır. Cevap seçenekleri 4 tanedir. Seçenekler 1'den 4'e kadar değer almaktadır. Her karar stratejisi için 10 soru bulunduğundan dolayı her karar stratejisi için alınabilecek minimum puan 10, maksimum puan 40'tır. Mantıklı karar strateji puanını ölçen sorular 2, 3, 6, 9, 27, 29, 33, 34, 38 ve 40. sorulardır. İçtepisel karar strateji puanını ölçen sorular 1, 11, 15, 17, 18, 21, 26, 28, 32 ve 35. sorulardır. Bağımlı karar strateji puanını ölçen sorular 4, 10, 12, 14, 19, 22, 25, 30, 31 ve 37. sorulardır. Altı çizili maddeler reverse maddeler olup tersten puanlanmaktadır. Kararsızlık strateji puanını ölçen sorular 5, 7, 8, 13, 16, 20, 23, 24, 36 ve 39. sorulardır. Testten kişinin mantıklı karar strateji puanının maksimum seviyede olması
beklenirken, diğer alt strateji puanlarının minimum seviyede olması beklenmektedir (Kuzgun & Bacanlı, 2005).

3.5.İşlem Yolu

Tez konusuna ilişkin gerekli literatür çalışması yapıldıktan sonra geçerlilik ve güvenilirlik analizi yapılmış olan İnönü Evlilik Tutum Ölçeği ve Karar Stratejileri Ölçeği kullanılmaya karar verilmiştir. Üniversite öğrencilerine ulaşmak için, İstanbul ili temel alınarak 6 üniversite belirlenmiştir. Bu üniversitelerde öğrenim gören öğrencilerle yüz yüze iletişime geçilmiştir. Bazı özel durumlarda internet üzerinden ulaştırılan ölçeklere de yine gönüllülük esası çerçevesinde katılım sağlanmıştır. Ölçek sınıflarda yalnızca bekar olan öğrencilere yaş sınırı olmaksızın gönüllülük esası çerçevesinde uygulanmıştır. Bireylerin evlilik tutum ölçeğinden aldıkları puanların cinsiyet, yaş, sosyoekonomik düzey, psikiyatrik rahatsızlığının olup olmaması, evli ya da flört ilişkisinin olup olmaması
değişkenlerine göre anlamlı derecede farklılaşmadığı saptanmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen cinsiyet değişkeninin evlilik tutumunu anlamlı derece farklılaştırmadığı bulgusunu Valerian, (2003); Memani, (2003) tarafından yapılan bazı
araştırma sonuçları destekler yöndedir. Bu araştırma sonuçlarına göre de kız ve erkek öğrenciler arasında önemli düzeyde farklılık olmadığı belirtilmiştir. Ancak Alqashan ve Alkandari (2010), cinsiyet ile evlilik tutumları arasındaki ilişkiyi ele alan araştırma sonucunda kız öğrencilerin evlilik tutumlarının erkek öğrencilere göre daha olumlu olduğunu belirtmişlerdir. Buna paralel olarak Servaty ve Weber’in (2011) üniversite öğrencilerine yönelik yaptığı araştırmada da kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre evlilik tutumlarının daha olumlu olduğu belirlenmiştir. Bu çalışma sonuçları ise araştırma bulgusu ile örtüşmemektedir. Yapılan çalışmalar arasındaki bu farklılık öğrencilerin yetiştirildikleri aile yapıları, coğrafi bölge farklılıkları, araştırmaların farklı zamanlarda yapılmış olması ya da toplumsal cinsiyet rolleri ile açıklanabilir. Toplumsal cinsiyet rolleri bireyler arasındaki fizyolojik farklılıkların dışında toplum tarafından kişilerin nasıl görüldüğü, nasıl algılandığı ve nasıl davranılmasını beklediği gibi atfedilen birtakım değerleri ve rolleri ifade etmektedir. Toplum tarafından bireylere yüklenen bu özelliklere göre erkekler kadınlara göre daha baskın, bağımsız ve evin geçimini sağlayan bir konumda iken, kadın erkeğe kıyasla daha bağımlı,
uyumlu, ev işleri ile daha çok ilgilenip çocukların bakımını üstlenen konumdadır (Sakallı ve Curun, 2004). Kadınların daha erken yaşta evlenip çocuk sahibi olmaları anlayışı yaygınken, erkeklerin askerlik görevini yapması, çalışması, maddi anlamda birikim yapmasından sonra evlenmesi gerektiği anlayışı hakimdir. Ancak son yıllarda kadınlar çalışma hayatına daha fazla girmeye başlamıştır. Buna bağlı olarak da kadınların da yaşamlarında evliliğin ikinci planda olması anlayışı yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu araştırma bulgusuna göre kadın ve erkek evlilik tutumlarının anlamlı derecede farklılaşmaması üniversite öğrencilerinin geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinden sıyrılmaya başlaması olarak yorumlanabilir. Bu bilgi ışığında Bener ve Günay (2013) tarafından yapılan bir araştırmada ilgi çekici bir bulgu, kız ve erkek öğrencilerin öğrenim gördükleri sınıflara göre evlilik ve aile yaşamına ilişkin tutum puanlarıdır. Elde edilen sonuçlara göre kız öğrencilerin sınıf seviyesi yükseldikçe evlilik tutum puanları azalmaktadır. Bu bağlamda kız öğrencilerin öğrenim düzeyi yükseldikçe evlilik tutumları geleneksel bakış açısından uzaklaşmaktadır. Bu bulguya karşılık Vefikauluçay ve arkadaşlarının (2007) yaptıkları çalışmada ise erkeklerin evlilik ve aile yaşamı ile ilgili alanlarda daha geleneksel bakış açısına sahip oldukları saptanmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre yaş değişkeninin evlilik tutumunu anlamlı derece farklılaştırmadığı saptanmıştır. Bu durum ilk olarak ülkemizde evlenme yaşının son yıllarda artması ile açıklanabilir. TÜİK 2011 yılı verilerine göre ortalama ilk evlenme yaşı erkekler için 26,6, kadınlar için 23,3’tür. 2016 yılı verilerine göre ortalama ilk evlenme yaşı, erkekler için 27,1, kadınlar için 24 olmuştur. Bu veriler son beş yılda ülkemizde evlenme yaşının yükseldiğini kanıtlar niteliktedir. İkinci olarak araştırmaya katılanların %79’unu 18-20 yaş arası bireyleri kapsadığı düşünüldüğünde literatürde değinilen Arnett’ in beliren yetişkinlik evresine denk geldiği görülmektedir. Evlilik, anne ve baba olma, eğitimi tamamlama ve kendine ait bir evde yaşama gibi yetişkinliğe geçiş kriterleri daha erken yaşlardan yirmili yaşların sonuna doğru ilerlemiştir. Buna bağlı olarak evlilik tutumunun yaş değişkenine göre farklılaşmaması bulgusu, son yarım yüzyılda yetişkinliğe geçişte, ortalama 18-29 yaşlar arasındaki bireylerin ve hatta yetişkinlerin rollerinde değişiklikler olmasıyla açıklanabilir. Ondaş (2007) tarafından yapılan bir araştırmada katılan öğrencilerin %52.2’sinin en uygun evlenme yaşını 26-29 yaşları olarak gördüğü belirtilmiştir. Kılıç ve diğerleri (2007) tarafından yapılan çalışmada ise, araştırma kapsamına alınan gençlerin büyük çoğunluğunun (%56.6), evlenme yaşı olarak 25-28 yaş arasını uygun bulduklarını ifade etmişlerdir. Bununla birlikte Kasapkara ve Kasapkara (2014) tarafından yapılan araştırmada yaş değişkeni irdelendiğinde 20-22 yaş arasındaki erkeklerle 29-30 yaş grubundaki erkeklerin almış olduğu puanlar arasında anlamlı bir farklılığın ortaya çıktığı görülmüştür. Küçük yaş grubundaki katılımcıların eş seçiminde daha fazla kriter ortaya koymaları nedeniyle yapılan evliliklerde aranılan kriterlerin sağlanamaması durumunda boşanma olaylarının sıklaşması neticesini vermektedir. Üst yaş grubuna dâhil olan katılımcılar da ise eşte aranılan kriterlerin asgari düzeye çekildiği aile kurma yolunda ortaya çıkması muhtemel problemleri azaltma eğiliminde olduklarını göstermektedir. Bu araştırma sonucu değerlendirildiğin de genç yetişkinlik dönemindeki bireylerin evliliğe tutumlarının daha olumlu olduğu görülmektedir. Araştırma bulgusuna göre sosyoekonomik düzey değişkeni ve evlilik tutumu arasında
anlamlı düzeyde farklılaşan ilişki saptanmamıştır. Buna karşılık Gilman, Kawachi, Fitzmaurice ve Bulca (1993) tarafından yapılan sosyoekonomik düzey ile evlilik tutumları arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalara bakıldığında, düşük sosyoekonomik düzeyde
bulunan ailelerde yetişen bireylerin evliliğe yönelik olumsuz tutumlar geliştirdiklerini belirtmişlerdir (Akt: Soysal vd., 2016). Ekonomik sıkıntılar, bireylerin ihtiyaçlarını yetersiz düzeyde karşılamaktadır. Buna bağlı olarak da çocukluk yaşantılarındaki olumsuzluklar, bireylerin evliliğe yönelik olumsuz tutumlar geliştirmesine neden olmaktadır. Lach (1999) tarafından yapılan araştırma bulgusuna göre de ekonomik güçlükler yaşayan aile bireylerinin üzerinde stres yaratmakta ve çiftler arasında anlaşmazlık, çatışmalara yol açmaktadır. Bu tür aileden gelen çocukların, anne babasının ilişkilerine dair gözlemleri de evliliğe yönelik olumsuz tutumlar geliştirmelerine neden olabilmektedir (Akt: Soysal vd., 2016). Araştırma sonuçlarındaki bu farklılık bireylerin kişilik özellikleri, özgüven, geleceğe yönelik beklenti gibi farklılıklara sahip olmalarıyla açıklanabilir. Ayrıca katılımcıların büyük çoğunlu (%88) sosyoekonomik düzeyini orta olarak ifade etmişlerdir. Buna bağlı olarak anlamlı yönde ilişki çıkmaması düşük ve yüksek sosyoekonomik düzeye sahip bireylerin oranlarının az olması ile de açıklanabilir. Araştırma bulgusuna göre bireylerin psikiyatrik rahatsızlığının olup olmaması ile evlilik tutumu arasında anlamlı düzeyde ilişki saptanmamıştır. Literatüre bakıldığında Özuğurlu’ya (1990) göre evlilik, birbirinden farklı ilgi, istek ve gereksinimlere sahip iki insanın, birlikte yaşamak, hayatı paylaşmak, çocuk sahibi olmak gibi amaçlarla kurdukları ilişkiler sistemini ifade etmektedir. Özgüven (2001) ise kişilerin eş seçerken birbirlerinin özelliklerini iyi tanımaları, gerçekçi beklentiler oluşturmaları, evliliğin olabilir olup olmayacağı konusunda bilinçli bir değerlendirme yapmaları gerektiğini ifade etmektedir. Buradan hareketle psikiyarik rahatsızlığı bulunan bireylerin gerçekçi değerlendirme yapabilme, evliliğin getirdiği sorumlulukları yerine getirme, tutarlı davranışlar sergileme konularında problem yaşayabileceğini söyleyebiliriz. Bireylerin Evlilik Tutum Ölçeği’nden aldıkları puanların flört/evli ilişkisinin olup olmaması değişkenine göre anlamlı derecede farklılaşmadığı bulgulanmıştır. Ancak Karabacak ve Çiftçi (2016) tarafından yapılan üniversite öğrencilerinin romantik ilişkilerindeki akılcı olmayan inançları ile evlilik tutumları arasındaki ilişkinin incelendiği çalışma sonucuna göre bir romantik ilişkiye sahip olan öğrencilerin evliliğe ilişkin tutumlarının ilişkisi olmayan öğrencilere göre daha olumlu olduğu sonucu bulgulanmıştır. Bu bulgu ile romantik ilişki yaşamakta olan bireyin gelecekte yaşayacağı evlilik ilişkisine bir hazırlık yaptığı söylenebilir. Literatüre bakıldığında araştırma bulgularındaki bu farklılığın nedeni şu şekilde ele alınabilir. Arnett’ in sanayileşmiş toplumlarda görülmekte olan beliren yetişkinlik kavramına göre birey, bu evrede yaşam sürecinde yetişkinliğe geçişte kendini arada hissetme dönemindedir. Evlenmek ve anne baba olma sorumluluklarını almak yetişkin görevleri olarak görülmektedir (Arnett, 2000; 2004, akt., Atak, 2005). Dolayısıyla örneklem grubunu oluşturan üniversite öğrencisi bireylerin beliren yetişkinlik döneminde olduğu göz önünde bulundurulduğunda flört ilişkisinin olup olmaması durumu ile evliliğe tutumu arasında ilişki bulunmayabilir. Ayrıca araştırmalar arasındaki bu farklılık eğitim süresi, evlilik yaşının uzaması, eğitimli anne ve baba, değişen toplumsal cinsiyet rolleri gibi durumların bireylerin evliliğe bakış açısını değiştirmesi ile ilgili olabilir. Bulgularda evlilik ile ilgili plan yapan bireylerin ölçekten aldıkları ortalama puanların, plan yapmayanlara göre yüksek olduğu tespit edilmiştir. Pınar (2008) tarafından yapılan üniversite son sınıf öğrencilerinin evliliğe bakış açısı konulu araştırmasında öğrencilerin geneli tarafından, ciddi bir ilişkisi olduğu, beraber olduğu kişi ile ileride evlenmeyi düşündüğü, ancak evlilik için aceleci olmadıkları belirtilmiştir. Öğrencilerin beraber olduğu kişi ile ileride evlenmeyi düşünmeleri araştırma bulgusu ile örtüşmektedir. Bireylerin evlilik için aceleci olmamaları bulgusu da yapılan değerlendirmede eğitimli annelerin bu sonuç üzerinde etkili olduğu saptanmıştır. Bu bulgulardan hareketle öğrencilerin evlilik hayatına bilişsel, duyuşsal ve davranışsal olarak hazırlanması onların evliliğe daha olumlu bakmalarına etki etmiş olabilir. Bulgulara bakıldığında aşk evliliği düşünen bireylerin evlilik tutumu, mantık evliliği düşünen bireylerin evlilik tutumuna göre yüksek olduğu saptanmıştır. İlgili literatüre
bakıldığında aşka ilişkin çalışmaların büyük bir çoğunluğunun aşık olmanın yarattığı olumlu duygulara odaklandığı görülmektedir. Lee’nin çok boyutlu aşk tanımlamaları kuramına göre ise farklı aşk biçimleri kişilere yalnız olumlu duygular yaşatmayacağı yönündedir. Bu kurama göre bazı aşk biçimlerinin olumlu duygularla bazı aşk biçimlerinin ise olumsuz duygularla ilişkili olabileceği ileri sürülebilir. Yapılan araştırmalar tutkulu aşk yaşayan bireylerin daha çok olumlu duygular yaşadığını göstermektedir. Bunun yanı sıra Lee’ye göre, insanlar gençken aşkı daha çok oyun gibi görürler, daha çok tutkuyla ve daha çok sahiplenici biçimde ilişkilerine bağlanmaktadırlar. Bunanla beraber insanlar yaşları ilerledikçe daha çok mantıklı ve arkadaşça aşkı tercih etmektedirler (Büyükşahin ve Hovardaoğlu, 2004). Bireylerin karar stratejileri alt boyutları ile cinsiyet değişkeni arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Bu bulguyu Köse (2002) tarafından psikolojik danışma ve rehberlik bölümü (PDR) 1.sınıftaki öğrencileri ile cinsiyetleri ve algıladıkları sosyoekonomik düzeyleri, psikolojik ihtiyaçlarının karar verme stratejileri arasındaki ilişkiyi ele aldığı araştırma bulguları destekler yöndedir. Bu araştırma bulgularına göre de araştırmaya katılan öğrencilerin benimsedikleri karar verme stratejisi ile cinsiyet arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Araştırma bulgusu ile örtüşen bir başka çalışma ise Lunneborg (1978) tarafından yapılan cinsiyet ve karar verme stilleri arasındaki ilişkinin ele alındığı araştırmada lise ve üniversite öğrencilerinin karar verme stilleri arasında cinsiyet açısından herhangi bir farklılık görülmemiştir. Bireylerin karar stratejileri alt boyutları ile yaş değişkeni arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Bu bulgu Kuzgun (1992) tarafından Karar Stratejileri Ölçeği’nin geçerlik güvenirlik çalışmalarında 16-18 yaş grubundaki öğrencilerle 25-40 yaş grubundaki yetişkinlerin karar stratejilerini ele alırken ergenlerle yetişkinlerin karar verme stratejileri arasında önemli bir farklılığın olmadığı sonucu ile örtüşmektedir. Bu bulgu, öğrenci grubunun lise son sınıfta olmalarından dolayı meslek seçimi ve diğer bazı önemli karar yaşantıları geçirdikleri bir dönemde bulunmaları, sistemli hareket etme zorunluluğu duymalarına ve karar verme davranışı bakımından bir yetişkinden beklenen olgunluğu göstermeleri yardımcı olmuş
olabilir şeklinde açıklanmıştır. Ya da karar verme davranışının yaş ile arttığı görüşü biraz daha erken yaşlardaki bireyler için daha geçerli bir durum olabileceği ile açıklanabilir. Bireylerin karar stratejileri alt boyutları ile sosyoekonomik düzey değişkeni arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Bu bulgu Güner (2006) tarafından yapılan lise son sınıf öğrencilerinin karar verme stratejilerini yordayan bazı değişkenler konulu yüksek lisans tezi bulgularının bazıları ile örtüşmektedir. Bu çalışmada da içtepisel, bağımlı ve kararsızlık alt ölçekleri ile algılanan sosyoekonomik düzey arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Buna karşılık mantıklı karar alt ölçeği ile sosyoekonomik düzey arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Bu bulgu araştırma sonucu ile örtüşmemektedir. Brown ve Mann (1991)’in yaptığı bir araştırmada da sosyoekonomik düzeyi yüksek ailelere sahip ergenlerin orta ve düşük sosyoekonomik düzeydekilere nazaran daha dikkatli karar verdikleri sonucuna ulaşmıştır. Bu araştırmanın bulgusu sosyoekonomik düzeyi yükseldikçe bireylerin daha mantıklı kararlar verdiklerine ilişkin araştırma bulgusunu destekleyici görünmektedir.

Araştırmalar arasındaki bu farklılığı literatüre bakarak şu şekilde açıklayabiliriz. Deniz (2004) kişinin sahip olduğu bireysel farklılıkların, karar verme davranışı üzerinde etkisi olduğunu ifade etmiştir. Dolayısıyla bireylerin içinde bulunduğu koşullar ve çevreden etkilenme düzeyi de farklılaşabilir. Bireylerin karar stratejileri alt boyutları ile psikiyatrik rahatsızlığının olup olmaması değişkeni arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Psikiyatrik rahatsızlığı bulunan bir bireyin düşünce, duygu ve belleğindeki çelişki ya da dengesizlik sağlıklı karar vermesini zorlaştırabilir. Sağlıklı karar alabilmek için başkalarının önerileri önem verme, başkalarının doğruyu bileceğini inanma durumu yaşayan birey ise bağımlı karar verme stratejisini benimseyebilir. Bununla birlikte literatürde karar verme stratejileri ile ilgili birçok farklı sınıflandırma tanımlanmıştır. Bu sınıflandırmalar birey karar verirken izlenen yöntemleri içermektedir. Bireyin bu yöntemlerden hangisini kullanacağı önceden belirlenebileceği gibi, karar verme durumuyla karşılaştığı anda da belirlenebilmektedir. Ayrıca bireylerin bazı stratejileri birbiriyle bileşik olarak kullanması da mümkündür (Ersever, 1996). Bu açıdan bakıldığında da herhangi bir psikiyatrik rahatsızlık durumunda bireyin belirli bir karar verme stratejisini çoğunlukla benimsememe nedenini açıklayabiliriz. Bireylerin Mantıklı Karar Strateji Alt Ölçeği’nden aldıkları puanların flört/evli ilişkisinin olup olmaması değişkenine göre anlamlı derecede farklılaştığı belirlenmiştir. Buna göre flört/evli ilişkisi olanların, flört/evli ilişkisi olmayanlara göre mantıklı karar stratejisini daha çok benimsedikleri tespit edilmiştir. Literatüre bakıldığında üniversite gençliği üzerinde yapılan araştırmalar, karşı cins arkadaşlığının eş seçimini büyük bir oranda etkilediğini göstermiştir. Bireyler karşı cinsle arkadaşlıkları sırasında ileride kuracakları ailede karşılaşabilecekleri olası durum ve problemlerin bir kısmını yaşayıp deneyimlemektedirler. Bu deneyimler iki bireye birbirlerini tanıma yönünde olumlu ve olumsuz fikirler kazandırmaktadır. Bunun sonucunda çiftler kazandığı deneyim ve geliştirdiği kriterlere göre eş seçimi yapmaktadırlar. Dolayısıyla eş seçiminden önceki arkadaşlık dönemi özenle sürdürülmesi ve iyi değerlendirilmesi gereken bir fırsat dönemi olarak ifade edilebilmektedir (Özabacı, 2004). Bu durum karar verme durumunda, bireyin, akılcı düşünerek, olası seçenekler hakkında bilgi toplaması, her seçeneğin olumlu ve olumsuz yönlerini dikkate alması ve yaptığı değerlendirmelerin sonucunda, kendisine en uygun seçeneğe yönelmesi ile ifade edilen mantıklı karar verme stratejisinin özelliklerini içermektedir. Ayrıca literatüre bakıldığında, evlilik kararı için romantik bir aşka bağlı olarak alınmadığını mutlu ya da mutsuz sonuçlara katlanmayı içeren sevme kararına dayanılarak alındığı ifade edilmiştir (Akt: Tüzemen & Özdağoğlu, 2007). Bu durum sistematik ve kapsamlı karar verme süreçlerini içeren mantıklı karar stratejisinin önemini destekler niteliktedir. Buradan hareketle bireylerin flört döneminde mantıklı karar verme stratejini daha çok tercih etme nedenini bu şekilde açıklayabiliriz.
İçtepisel, bağımlı ve kararsızlık stratejileri ile bireylerin flört/evli ilişkisinin olup olmaması değişkenine göre anlamlı derecede farklılaşmadığı bulgulanmıştır. Bu konu ile ilgili yurt içinde ya da yurt dışında yapılmış herhangi bir araştırma bulgusuna rastlanmamıştır.

Literatüre bakıldığında ise Can (2009), karar verme davranışını sosyal faktörlerin etkilediğini ifade etmiştir. Karar verme stratejilerinin kullanımı bireylerin çevrelerine karşı hissettikleri sorumluluğa, yaşa, duruma ve olaylara bağlı olarak değişebilmektedir. Bu açıdan ele alındığında bireylerin, flört/evli ilişkisinin olup olmaması durumunda içtepisel, bağımlı ve kararsızlık stratejilerinden birini yüksek oranda benimsememelerinin sebebi açıklanabilir. Bireylerin Kararsızlık ve Mantıklı Karar Stratejileri alt ölçeklerinden aldıkları puanların evlilik ile ilgili planların olup olmaması değişkenine göre anlamlı derecede farklılaşmadığı belirlenmiştir. Literatüre bakıldığında kararsız olma durumu, istikrarsızlık, değiştirmeye çalışma, hoşnut olmama durumlarında birey geleceğe yönelik planlarını belirlemekte zorlanabilir (Kuzgun & Bacanlı, 2005). Ayrıca eş seçimi gibi, insan yaşamını önemli ölçüde etkileyecek kararların verilmesi detaylı düşünmeyi, uzun ve sistemli bir araştırmayı yani mantıklı karar vermeyi gerektirmektedir (Karaçay, 2015).

Beliren yetişkinlik döneminde olan öğrencilerin evlilik planlarını daha sonraki zamanlara bırakmaları da bu araştırma bulgusunu destekler niteliktedir. Bireylerin İçtepisel Karar Strateji Alt Ölçeği’nden aldıkları puanların evlilik ile ilgili planların olup olmaması değişkenine göre anlamlı derecede farklılaştığı belirlenmiştir. Buna göre evlilik ile ilgili planı olanların, evlilik ile ilgili planı olmayanlara göre içtepisel karar stratejisinin daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Literatüre bakıldığında içtepisel karar verme
durumu, bireyin olası seçenekler üzerinde yeterince düşünmeden, ani, tepkisel ve aceleci davranarak hoşuna giden seçeneğe hemen yönelmesidir (Kuzgun & Bacanlı, 2005). Bu bağlamda ele alındığında örneklemimizi oluşturan beliren yetişkinlik döneminde olan
bireylerin evlilik planları yaparken hızlı ve aceleci davranmaya eğimli oldukları söylenebilir. Bireylerin Bağımlı Karar Strateji Alt Ölçeği’nden aldıkları puanların evlilik ile ilgili planların olup olmaması değişkenine göre anlamlı derecede farklılaştığı belirlenmiştir Buna göre evlilik ile ilgili planı olanların, evlilik ile ilgili planı olmayanlara göre bağımlı karar stratejisinin daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Literatüre bakıldığında Kuzgun’a (2005) göre bağımlı karar verme stratejisi, karar verirken başkalarının önerileri önem verme, başkalarının doğruyu bileceğini inanma durumudur. Araştırma bulgusu ile örtüşmeyen farklı bir çalışamaya göre gençlerin % 79,3’ evlilik kararını kendi vermek düşüncesinde oldukları bulgulanmıştır (Ceylan,1994). Benzer şekilde Yılmaz (2012) tarafından üniversite öğrencileri ile yapılan araştırmada gençlerin yaklaşık % 70’i evlenme kararını kendisi vereceğini ve bu konuda ailesine de danışacağı düşüncesinde oldukları görülmüştür. Araştırmalar arasındaki bu farklılık bireylerin kişilik özellikleri, aile tutumu, yaşadığı toplumun kültürel yapısı, evlilik biçimi, değer yargıları gibi faktörler ile açıklanabilir. Bireylerin karar stratejileri alt boyutları ile aşk ya da mantık evliliği durumu değişkeni arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Literatüre bakıldığında Özgüven (2001), kişilerin eş seçerken birçok özelliğe göz önünde bulundurmaları gerektiğini ifade etmiştir. Eş seçme sürecinde bireyleri geçmişte yaşadığı kültür, aile, kendi kişilik özellikleri, hayalindeki eş adayının özellikleri beklentileri, evlilik biçimi gibi değişkenler etkileyebilmektedir. Bireysel farklılıklar göz önünde bulundurulduğunda aşk ya da mantık evliliğini düşünen bireylerin belirli bir karar verme stratejisinin benimsememesini bu şekilde ifade edebiliriz. Araştırma bulgusuna göre Evlilik Tutum Ölçeği (Toplam Puan) ile Mantıklı ve İçtepisel Karar Strateji Puanı arasında pozitif yönde düşük düzeyde anlamlı olmayan bir ilişki belirlenmiştir (p>,05). Buna göre seçenekleri sistemli olarak değerlendirip kendisine en uygun seçeneğe yönelmesini ifade eden mantıklı karar verme stratejisini benimseyen bireylerin evlilik tutumları daha olumlu olabilir. Bu stratejiyi benimseyen bireyler, insan yaşamını etkileyen evlilik sorumluluğunu almak ve bu süreçte karşılaşılan sorunları ele almak konusunda daha sistemli olabilir. Bu bağlamda Phillips ve arkadaşlarının (1984), 243 üniversite öğrencisi ile gerçekleştirdikleri araştırmada rasyonel karar verme stratejilerine sahip olan öğrencilerin problemlerden kaçınmak yerine onlara yaklaştıklarına ilişkin bulgusu örtüşür niteliktedir. Bunun zıttı şekilde seçenekleri çok fazla düşünmeden, ani ve tepkisel kararları ifade eden içtepisel karar verme stratejisine sahip bireylerin de evlilik tutumları daha olumlu olabilir. Bu durum bireyin evlilik yaşamında karşı karşıya kalacağı sorumlulukların bilincinde olmadan hızlı düşünmesi ve beklentilerini gerçekçi olarak değerlendirmemesine bağlı olabilir. Literatüre baktığımızda Geçtan’a (1984) göre sosyal bir varlık olan insan, yaşamında konuşabileceği, mutlu ve üzüntülü günlerinde kendisine destek olabilecek bir hayat arkadaşına gereksinim duymaktadır. Kendisiyle benzer duygu ve düşünceleri paylaşan birinin olmasını ister. Bu durum evliliği çekici yapan temel nedenlerden biridir. Buradan hareketle bireylerin olumlu evlilik tutumu içinde olmalarını kişiye göre farklılık gösterebilen
evlilik amacına ve beklentilerine bağlı olarak açıklayabiliriz. Evlilik Tutum Ölçeği (Toplam Puan) Bağımlı Karar ve Kararsızlık Strateji Puanı arasında negatif yönde anlamlı olmayan bir ilişki belirlenmiştir (p>0,05). Buna göre bağımlı karar verme stratejisini ya da kararsızlık stratejisini benimseyen bireylerin evliliğe ilişkin tutumu olumsuz olabilir. Literatüre bakıldığında başkalarının fikirlerini göz önünde bulundurarak karar vermeye eğilimli olan bağımlı karar verme stratejisini benimsemiş bireylerin sorun çözme becerilerine daha az sahip olduğu bu nedenle evlilik gibi insan hayatına önemli bir sorumluluk katan ilişkiye karşı olumsuz tutum içinde olabileceklerini söyleyebiliriz. Ayrıca bu açıklama Phillips ve arkadaşlarının (1984), bağımlı karar verme stratejilerine sahip olan öğrencilerin problem çözme yeteneklerine güvenmediklerine ilişkin bulgusuyla örtüşür niteliktedir. Kararsızlık stratejisini benimseyen bireylerin ise kararsız kalma, istikrarsızlık, değiştirmeye çalışma, hoşnut olmama, sorunların çözümünü erteleme
gibi durumlar mevcuttur (Kuzgun & Bacanlı, 2005). Bu nedenle Larson ve Holman’ın (1994) tanımında olduğu gibi tarafların birbirlerine ve çocuklarına karşı ortak sorumlulukları üstlendikleri, en temel ve en önemli insan ilişkilerini ifade eden evlilik ilişkisine karşı
olumsuz tutum içerisinde olabilirler.

BÖLÜM VI

6. SONUÇ

İstanbul ilinde üniversite öğrenimine devam eden gönüllü 100 öğrenci ile yapılan araştırma kapsamında;
1. Öğrencilerin evlilik tutum ölçeğinden aldıkları puanların cinsiyet, yaş, sosyoekonomik düzey, psikiyatrik rahatsızlığının olup olmaması, evli ya da flört ilişkisinin olup olmaması değişkenlerine göre anlamlı derecede farklılaşmadığı,
2. Evlilik ile ilgili plan yapan bireylerin evliliğe ilişkin tutumlarının, plan yapmayanlara göre daha olumlu olduğu,
3. Aşk evliliği düşünen bireylerin evliliğe ilişkin tutumlarının, mantık evliliği düşünen bireylerin evlilik tutumuna göre daha olumlu olduğu,
4. Bireylerin karar stratejileri alt boyutları ile cinsiyet, yaş, sosyoekonomik düzey, psikiyatrik rahatsızlığının olup olmaması değişkenleri arasında anlamlı bir ilişki bulunmadığı,
5. Flört/evli ilişkisi olanların, flört/evli ilişkisi olmayanlara göre mantıklı karar stratejisini daha çok benimsedikleri,
6. Bireylerin benimsediği içtepisel, bağımlı ya da kararsızlık stratejileri ile flört/ evli ilişkisinin olup olmaması değişkenine göre anlamlı derecede farklılaşmadığı,
7. Bireylerin benimsediği kararsızlık ve mantıklı karar stratejileri ve evlilik ile ilgili planların olup olmaması değişkenine göre anlamlı derecede farklılaşmadığı,
8. Evlilik ile ilgili planı olan bireylerin, evlilik ile ilgili planı olmayan bireylere göre içtepisel karar verme stratejisinin daha yüksek olduğu,
9. Evlilik ile ilgili planı olan bireylerin, evlilik ile ilgili planı olmayan bireylere göre bağımlı karar stratejisinin daha yüksek olduğu,
10. Bireylerin karar stratejileri alt boyutları ile aşk ya da mantık evliliği durumu değişkeni arasında anlamlı bir ilişki bulunmadığı,
11. Evlilik Tutum Ölçeği’nden alınan toplam puan ile Mantıklı ve İçtepisel Karar Strateji puanı arasında pozitif yönde düşük düzeyde anlamsız bir ilişki olduğu,
12. Evlilik Tutum Ölçeği’nden alınan toplam puan ile Bağımlı Karar ve Kararsızlık Strateji Puanı arasında negatif yönde anlamsız bir ilişki olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır.

7. ÖNERİLER

Araştırmada elde edilen sonuçlar ışığında alanda yapılacak diğer araştırmalar için yararlı olabileceği düşünülen bazı öneriler geliştirilmiştir. Bu öneriler aşağıda sunulmuştur.

1. Bu araştırma evli olmayan üniversite öğrencileriyle gerçekleştirilmiştir. Üniversite eğitimine devam etmeyen genç yetişkinler, evli bireyler veya farklı yaş grubundaki bireylerle de araştırma tekrarlanabilir.
2. Gelecekte yapılacak araştırmalarda katılımcı sayısı artırılıp çalışma yeniden tekrarlanabilir.
3. Araştırmada veriler “İnönü Evlilik Tutum Ölçeği” ve “Karar Stratejileri Ölçeği” ile elde edilmiştir. Daha sonraki çalışmalarda farklı ölçekler kullanılarak benzer araştırmalar yapılabilir.
4. Üniversiteler ya da ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından bireyleri “evlilik ve karar verme süreci” konusunda farkındalık oluşturma amacıyla seminer, panel, sempozyum ve eğitim progamları düzenlenebilir.
5. Üniversite öğrencilerin evlilik ve aile hayatı konusunda bilinçlenmeleri ve evliliğe ilişkin tutumlarını etkileme özelliğine sahip karar verme stratejilerini fark etmeleri ve etkili karar verme süreçleri hakkında farkındalık kazanmaları için psikoeğitim programları hazırlanabilir.
6. Üniversite öğrencilerinin evliliğe ilişkin tutumlarının ölçülebildiği standart formlar ya da derinlemesine görüşme formları kullanılarak öğrencilerin konuya bakış açıları daha detaylı irdelenebilir.
7. Üniversite öğrencilerine yönelik evlilik öncesi danışmanlık programları planlanabilir ve alanında uzman kişiler tarafından yürütülebilir.



ÜSKÜP KOCA, Büşra, Yüksek Lisans, İstanbul, 2017
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Üniversite Öğrencilerinde Evlilik Tutumu ile Karar Verme Stratejileri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Büşra ÜSKÜP'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Büşra ÜSKÜP'ün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Büşra ÜSKÜP Fotoğraf
Psk.Büşra ÜSKÜP
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Klinik Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi4 kez tavsiye edildi
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Büşra ÜSKÜP'ün Makaleleri
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Üniversite Öğrencilerinde Evlilik Tutumu ile Karar Verme Stratejileri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi' başlığıyla benzeşen toplam 23 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
--
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


15:34
Top