2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Kuantum Fiziği Psikoterapiyi Nasıl Etkiledi: İlişkisel Psikoterapi Nedir?
MAKALE #22335 © Yazan Psk.Dnş.Aysel KESKİN | Yayın Mayıs 2021 | 1,855 Okuyucu
“Doğada tek bir münferit (kendi başına) nöron yoktur.” Louis Cozolino, Nörobilim Uzmanı, Profesör

Geçtiğimiz sonbahardan beri düzenli olarak gerçekleştirdiğim “Psikolojinin Kökenleri” atölyemde, psikoloji vesilesiyle bilim tarihine de kısa bir yolculuğa çıkıyoruz. Bu atölyede bilimsel yöntemin başlangıçta daha indirgemeci ve olguları neden-sonuç ilişkisi içinde açıklama eğiliminde olduğunu ancak ilerleyen dönemlerde bazı bulgularla daha sistemik ve “bağlantısal bütünsellik” perspektifinden bakar hale geldiğini görüyoruz. Bu önemli bilimsel gelişmelerden biri, kuantum fiziğinde de önemli bir yeri olan, Heisenberg’in Belirsizlik İlkesi. Heisenberg’in Belirsizlik İlkesinde formüle edilmiş olan temel deneysel keşif ise, gözlem ediminin gözlemleneni etkilediği bulgusu (Heisenberg, 1927). Yani belirsizlik ilkesine göre gözlem edimi gözlemleneni etkiliyor. Bu keşif yeni kavramsallaştırmalara yol açmış, çeşitli bilim dallarına kapsamlı olarak uygulanmış; gözlemleyen ve gözlemlenenin bağımsız olarak işlev görmekten ziyade birbirlerini etkileşimsel olarak etkiledikleri ortaya konmuş.

Heisenberg’in parçacık fiziğinde ortaya attığı belirsizlik ilkesinin başlattığı bu etki genel olarak bütün bilim dallarını etkilemekle birlikte psikoterapide de son elli yıldır olgucu bilimden göreli bilime doğru kayan bir paradigma değişimi yaşanıyor. Bu değişimle birlikte ilişkinin bireyler üzerindeki etkisi ön plana çıkmış çünkü insanların davranışları farklı durumlarda ve bağlamlarda farklı değerlendirilmeli. Yine bu dönemde Atwood ve Stolorow (1984) özneler arasılık kavramını ortaya koyarak iki veya daha fazla öznelliğin kesişimiyle oluşan özneler arası alanları tarif etmiş. Özneler arası alan veya ilişkisel alan da denilen bu kavram, bireyin diğerleriyle ve ilişkisel alanla (bağlantısal bütünsellik) iç içe geçmişliğini vurguluyor. İşte kurulan ilişkinin niteliğinin kişileri nasıl etkilediği üzerinde duran terapi yaklaşımlarına ilişkisel psikoterapiler deniyor.

İlişkisel Psikoterapilerin en önemli temsilcisi Paul L. Wachtel “Psikanalizin canlılığını, doğa bilimleri laboratuarının kesinliğini ve kültür olgularını bir araya getirmeyi” amaçlayarak tüm çalışmalarını bu doğrultuda gerçekleştiren bir ordinaryüs profesör. Paul Wachtel, Heisenberg’in yapmış olduğu çalışmalardan etkilenerek bu gözlemci etkisi ve ilişkisel bağlantısallık fikirlerini psikoterapiye uygulamış. Kökeni Freud’un psikanalizinden gelen İlişkisel Psikoterapi Modeli, yenilikçi psikoterapistlerin klasik psikanaliz yaklaşımının terapide yeterli etkiyi göstermediğini fark etmeleri üzerine ortaya çıkmış. Nörobilimci profesör Louis Cozolino’nun “Doğada tek bir münferit nöron yoktur” sözü İlişkisel Psikoterapi yaklaşımını özetliyor.

İlişkisel psikoterapiler, insan deneyimindeki tekrarlayıcı davranış örüntülerinin, dürtü modelinde olduğu gibi içsel baskıları giderme ve tatmin sağlama uğraşından (ya da Freud’un 1920 sonrası anlayışından, ölüm içgüdüsünün otomatik olarak çalışmasından) değil; bireyin kişisel ve etkileşimsel dünyasındaki devamlılığı, bağlantıları ve aşinalığı koruma eğiliminden türediği ön kabulüne dayanıyor (Wachtel, 2011). Buna göre davranışlarımız, duygularımız ve düşüncelerimizin şekillenmesinde, kişilerarası ilişkilerimizin yanında bu ilişkilerimizin şimdiki zamana yansımaları da önemli bir rol oynuyor. Stres ve duygusal karışıklıklar genelde geçmişteki ilişkisel deneyimlerin ve kişinin bugün kendisini ifadede yaşadığı kısıtlılıkların bir sonucu olarak meydana geliyor. İlişkisel uygulamaları karakterize eden etkenler ise seçim, çeşitlilik, danışanın özelliklerine duyulan hassasiyet ve danışanın talepleri (Bacal, 1998; Bacal ve Herzog, 2003; Akt: Pulat, 2019).

İlişkisel psikoterapilerin en önemli hedefi, kişiye iletişim ve etkileşim becerilerini kazandırmak. Böylece kişinin yeni ilişkiler kurabilmek veya eski ilişkilerini güçlendirebilmek adına daha yaratıcı ve üretken olması teşvik ediliyor. Ayrıca kişinin ilişkisel anlamda deneyimlediği geçmişteki travmaları ve bugünkü ilişkisel travmaları ele alınarak, bu tür sıkıntıları aşma yolları da terapi sırasında danışana gösteriliyor. İlişkisel psikoterapi modeli temel önermesini, insan varoluşunun sadece bireysel süreçlerinin incelenerek tam anlamıyla anlaşılamayacağı prensibine dayandırıyor. Yani Sullivan’ın deyişiyle, “İnsanın yalıtılarak tek başına tanımlanması mümkün değil”. İnsan olmanın doğası insanı diğerleriyle ilişkiye girmeye itiyor ve insan işte sadece bu ilişkiler içindeyken bizim insan diye adlandırdığımız varlığa dönüşüyor (Wachtel, 2011).

İlişkisel terapilerde hem terapist hem de danışan ortaklaşa, güvene dayalı ve açık bir ilişkinin hakim olduğu bir biçimde çalışıyor. Bu deneyim kişiye dışarıdaki hayatında uygulamaya geçmeden önce öğrendikleri için bir deneme alanı yaratmış oluyor. Terapistin danışanla ilişkisinde, danışanın henüz ifade etmediği, üstünde düşünerek söze dökmediği arzularının var olduğu anlayışıyla iletişime geçmesi büyük oranda yeni ilişkisel deneyimin kapsamında oluyor. Terapi sırasında, terapist ve danışanın gerçek birer insan olduğunu ve eşit iki erişkin statüsünde, birbirleriyle gerçek bir kişisel ilişki içerisinde olduklarını bir şekilde akılda tutmak gerekiyor. Ayrıca, gerçek bir terapötik değişimin meydana gelmesi için danışanın yalnızca daha bilinçli olmasının ötesinde, aynı zamanda kendini daha az reddeden bir duruma gelmesi de terapi için önem arz ediyor.

İlişkisel terapide iyileştiren şey danışanla terapist arasındaki ilişki. Sözcükler, terapistlerin iş aletleri. Kullanılan kelimelerde ve bunları dile getirme şeklinde oluşan en küçük farklar bile danışanın terapistle yaşadığı ilişkiyi, kendini ve değişme potansiyelini algılama şeklini kalıcı bir şekilde etkiliyor. Paul Wachtel’a göre sözcüklerin anlamı sadece kurulan cümlelere ve sözcük anlamlarına değil, söylendikleri sosyal, duygusal ve davranışsal bağlama da bağlı. Wachtel şu benzetmeyle sözcüklerin önemini bize göstermeye çalışıyor: “Doku reddi sadece organ naklinde değil, psikoterapötik süreçte de yaşanan bir sonuçtur. Kötü şekillendirilmiş bir yorum, organ naklinden sonra hastanın vücudunun yeni organı yabancı bir madde olarak algıladığı için reddetmesine benzer.”

İlişkisel psikoterapiler terapistin danışanı değiştirirken danışanın da terapisti etkileyerek değiştirdiğini savunuyor. Her iki kişinin dinamik dünyası birbiri ile etkileşiyor ve bu etkileşimden yeni bir anlam türetiliyor. Sadece terapistin etkinliğini savunan klasik yaklaşım yerine terapistle danışanın birbirini etkilediği çift kişilik terapi anlayışını ortaya koyması, ilişkisel kuramın getirmiş olduğu en değerli yenilik. Wachtel ise bu düşünceyi bir adım daha ileri götürerek, iki kişilik terapilerin bahsettiği gibi her an değişen bir ilişkisel matrisin içerisinde, iki kişinin arasında koskoca bir dünyanın anlamının inşa edildiğini, fakat bu yapıya yüzlerce ve binlerce faktörün de etki ettiğini belirtiyor. Wachtel’a göre seans sırasında yaşananlar, danışan ve terapistin özelliklerinin ötesinde. Danışanın ve terapistin birbirlerine dair deneyimlerinin örtük bir biçimde her ikisinin geçmiş ilişki deneyimlerinin, sosyal ve kültürel güçlerin etkisi altında şekillendiğini önemle vurguluyor (Pulat & Sarıkaya, 2019).

İlişkisel kuram, nesnelcilikten yapılandırmacılığa geçen, psikanalitik temelli olmakla birlikte kişilerarası ilişkileri merkezine alarak revize olan, nesne ilişkileri, bağlanma kuramı gibi güncelliğini devam ettiren teorilerden etkilenen komplike bir yaklaşım. Günümüz psikoterapi anlayışının artık tek kişilik terapilerden, terapist ve danışanın birbirini etkilediğini varsayan iki kişilik terapilere doğru evrildiğini söyleyebiliriz. İlişkisel psikoterapiler post-modern terapi ekolleri içerisinde en genç ve en etkili yaklaşımlardan. Benim de uygulayıcısı olduğum Süre Sınırlı Psikanalitik Psikoterapi (SSPP) de ilişkisel bir psikoterapi yaklaşımı.

AYSEL KESKİN
PSİKOLOJİK DANIŞMAN/PSİKOTERAPİST

Kaynaklar:


Atwood, G. & Stolorow, R. (1984). Structures of subjectivity: Explorations in psychoanalytic phenomenology and contextualism, second edition.

Heisenberg, W. (1927). ”Über den anschaulichen Inhalt der quantentheoretischen Kinematik und Mechanik", Zeitschrift für Physik, 43 (3–4), ss.*172-198.

Pulat, F. & Sarıkaya M. E. (2019). İnsanı Anlamanın Tarihi: Klasik Eserlerin İzinde Psikoterapi Pratiği. İstanbul: Kanon Kitap.

Pulat, F. (2019). Tek Kişilik Terapilerden İki Kişilik Terapilere Geçiş: İlişkisel Psikoterapi. Türkiye Bütüncül Psikoterapi Dergisi. Cilt 2, Sayı 4, 17-27.

Wachtel, P. L. (2011). İlişkisel Kuram ve Psikoterapi Uygulaması. Bozkurt B. Taylan (Çev).
İstanbul: Litera Yayıncılık.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Kuantum Fiziği Psikoterapiyi Nasıl Etkiledi: İlişkisel Psikoterapi Nedir?" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Dnş.Aysel KESKİN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Dnş.Aysel KESKİN'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     2 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Aysel KESKİN Fotoğraf
Psk.Dnş.Aysel KESKİN
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Psikolojik Danışman
Psikoterapist
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi9 kez tavsiye edildiTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Dnş.Aysel KESKİN'in Yazıları
► Psikoterapiyi Anlamak Psk.Elif ÇELEBİ
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Kuantum Fiziği Psikoterapiyi Nasıl Etkiledi: İlişkisel Psikoterapi Nedir?' başlığıyla benzeşen toplam 28 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


05:19
Top