2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Evlilik Doyumu ve Evliliği Etkileyen Bireysel Değişkenler
MAKALE #22815 © Yazan Doç.Dr.Psk.Dnş.Bülent ŞEN | Yayın Ağustos 2022 | 890 Okuyucu
Evlilik doyumunu birçok boyutta incelenmesini savunan araştırmacılar şu boyutları önermişlerdir: kişilik sorunları gibi bireysel faktörler, boş zaman aktiviteleri, dini inançlar ve uygulamaları, uyum kabiliyeti ve esnek olabilme, olumlu benlik algısı, olumlu duygusal sağlık ve negatif duygulanım, iletişim, çatışma çözümü, finansal konular, cinsel yaşam, rol ilişkileri, çocuklar ve ebeveynlik, kök aile ve arkadaşlarla ilişkiler (Canary ve Messman, 2000; Negy ve Snyder, 2000; Scott ve Sprecher, 2000; Gagnon ve Ark.1999).

Rosen-Grandon, Myers ve Hattie (2004), en önemliden en az önemliye doğru evlilik doyumunun on karakteristik özelliğini tanımlamışlardır: evlilik istikrarı, eşe bağlılık, cinsel yaşamda sadakat, güçlü manevi değerler, tanrıya inanma ve dine bağlılık, eşe saygı duymak, iyi bir eş olmaya isteklilik, eşi desteklemeye ve memnun etmeye istekli olmak, eş için iyi bir arkadaş olmak, affetme ve affedilmeye gönüllü olmak.

Canel (2007) çalışmasında incelediği literatür bilgilerinden, pek çok araştırmacı tarafından ortaya konan evlilik doyumunu etkileyen belli başlı etmenleri (Synder, 1997; Rosen-Grandon, 1999; Russell-Chapin, Chapin ve Sattler, 2001; Storaasli ve Markman, 1990; Feeney, 2002; Bradbury, Fincham ve Beach 2000; Fitzpatrick, 1988): evlilikte sevgi, aşk, ve duygusal bag; problem çözücü iletişim tarzının derecesi, evlilikte çatışma çözme becerilerinin varlığı, evlilikte şiddet, birlikte zaman geçirme, maddi konulardan kaynaklanan anlaşmazlıklar, cinsel doyumsuzluk, evlilikte cinsiyet rollerinin ve rol beklentilerinin karşılanması, çiftlerin kendi aile orijinlerinden şimdiki ilişkilerine taşıdıkları unsurlar, çocuklardan kaynaklanan ve evliliğe yansıyan problemler olarak aktarmaktadır.

Kocadere (1995), yapmış olduğu araştırmada evlilik doyumunu etkileyen alanları; baskınlık, benzerlik, boş zaman, boşanma düşünceleri, cinsellik, çocuk, duygu, ev işleri, evlilik dışı ilişki, gelir, iletişim, iş, sorunlar ve sorun çözme, sözel ve fiziksel şiddet gibi 14 alan olduğunu belirtmiştir. Aynı zamanda eğitim durumu, ilk evliliğin yapılma yaşı, sosyal statü gibi sosyal faktörlerde evlilik doyumunu etkiler (Negy ve Snyder, 2000; Kurdek, 1993; Rank, 1987). Sosyal bir yapı olan evlilik ilişkişinin sürdürülmesinde ve uyumun, doyumun artmasında; çocuk olup olmaması, çocuk sayısı ve yaşları, çiftin geliri, işin statüsü, kadının çalışması, ev işi paylaşımı, eğitim düzeyi gibi birçok sosyal faktör önemli rol oynamaktadır. Bunların yanında evliliğin süresi, evlilik türü, eşlerin iletişim becerileri ve birbirlerine karşı davranışları, eşlerin aileleriyle iletişimleri, çatışma sıklığı ve çatışmayı yönetme şekilleri de ilişkideki uyumun gelişmesini etkilemektedir (Demiray, 2006).

Kahraman (2013), evlilik uyumunun birçok değişkeni içinde barındırdığını; Özgüven (2001), Evlilik uyumunu etkileyen etmenler olarak; evliliğin mutluluk derecesi, tanışma ve nişanlılık süresinin uzunluğu, cinsiyete bağlı rollerde yetişme derecesi, evliliğin arkadaşlar ve aile tarafından onaylanma derecesinin yüksekliği, nişanlılık ve evliliğin, ilk dönemlerinde birbirine uyum sağlanabilmesi, etnik ve dini geçmişin ortaklığı, toplumsal statü ve eğitim düzeyinin yüksekliği, evlenme yaşı, çocukluk sırasında anne baba ile iyi ilişkiler içinde olmak gibi nitelik ve durumlar olarak belirtmektedir. Spanier (1976), bunun yanında fikir birliği, uyum ve çekicilik konularını da ilave etmektedir. Spanier ve Lewis (1980), fikir birliğinin; gelir, dini konular, arkadaşlıklar, uyumlu davranış, yaşam felsefesi, ebeveynlerle ilgilenme, amaç ve hedefler, birlikte zaman geçirme, ev içi sorumlulukların dağılımı, karar verme ve kariyer kararları konularında anlaşmayı kapsadığını; Uyumun; bireyleri evlilik ilişkisine bağlayan ya da bu ilişkiden uzaklaşmalarına neden olan ilişkinin duygusal boyutunu ifade ettiğini; Craddock (1991) ise uyumu; eşlerin birbirlerine karşı yakınlıklarını ve duygusal bağlarını nasıl algıladıklarını içerdiğini; üçüncü süreç olan çekicilik ise; cinsel ilişkiler ve etkileyicilikle ilgili olup; Ade-Ridder (1990), cinsel aktivite ve cinsel ilişkinin evliliğin ileriki dönemlerindeki evlilik kalitesinin sağlanmasında önemli olduğunu belirtmektedirler. Görüldüğü üzere evlilik uyumunu etkileyen pek çok faktör bulunmaktadır.

Özgüven (2009), evlilik uyumu üzerinde etkili olabilecek değişkenleri bireysel değişkenler, aileye ilişkin değişkenler ve sosyo-ekonomik değişkenler olarak sınıflandırmaktadır. Cinsiyet, yaş, evlilik sayısı, ilk evlenme yaşı, sağlık durumu, fiziki görünüş vb. gibi özellikler bireysel değişkenler, eşler arasındaki yaş farkı, evlilik biçimi, çocuk sahibi olup olmama, eşle duygu ve düşünceleri paylaşma, eşle ev işlerini paylaşma, ailelerden sağlanan destek durumu, eşlerin cinsel yaşamdaki doyumları vb. gibi özellikler ise aileye ilişkin değişkenlerdir. Son olarak sosyoekonomik değişkenler de ailenin aylık geliri, gelirin yeterlilik düzeyi, eşlerin öğrenim düzeyi, eşlerin aile gelirine katkısı, eşlerin mesleki durumları, eşlerin yaptıkları işten memnun olup olmamaları vb. gibi özelliklerden oluşmaktadır (Ergin, 2008). Aynı şekilde, Lawrence, Eldridge, Chiristensen (1998), bireysel faktörleri; evlilik fonksiyonlarını etkileyen kişisel nitelikler, tutumlar ve bağlanma stilleri olarak belirtmekte; Bireysel nitelikler üzerinde en fazla, kişinin evlenmeden önceki kişisel gelişim hikâyesinin etkili olduğunu, bu niteliklerin eşlerin evlilik ilişkilerindeki karşılıklı etkileşim süreçlerine taşınabildiğini ve birbirlerinden sağlayacakları doyum üzerinde etkili olacağını belirtmektedir.

Evlilik doyumunu etkileyebilecek değişkenlerin literatürde çok ve çeşitli olduğu göz önüne alındığında okuyucunun daha iyi takip edebilmesi için evlilik uyumu üzerinde etkili olabilecek değişkenler; bireysel değişkenler, aileye ilişkin değişkenler ve sosyo-ekonomik değişkenler olarak sınıflandırılmıştır. Bu makalede Bireysel değişkenler üzerinde durulacak olup müteakip makalelerde diğer değişkenler üzerinde tartışılacaktır.

Bireysel Değişkenler:
Evlilik Doyumu ve İlk Evlilik Yaşı
Evlilik Doyumu ve Benlik
Evlilik Doyumu ve Bireyselleşme
Evlilik Doyumu ve Kişilik Özellikleri / Kişilik Yapısı
Evlilik Doyumu ve Kişilik Sorunları ve Psikolojik Rahatsızlıklar
Evlilik Doyumu ve Duygusal Zekâ

Evlilik Doyumu ve İlk Evlilik Yaşı

Bumpass ve Sweet (1972; Akt. Fidanoğlu, 2006)’de evlilikte yaş konusunun literatürde evliliğin statüsüne direkt tesir eden bir faktör olarak her zaman önemini koruduğunu, evlilikte yaşın boşanmaların önceden tahmininde en iyi tahmin kriteri olduğunu belirtmişlerdir. Martin ve Bumpass (1989) , erken yaşta yapılan evliliklerin yirmili yaşların ortalarında yapılan evliliklere göre iki kat daha fazla boşanma ile sonuçlanacağı görüşünü savunmaktadır. Glen ve Supancic (1984) ise, erken yaşta evlenen bireylerin boşanmayı daha çabuk düşündüklerini belirtmekte, bunun nedeninin genç yaşta evlenen eşlerin gerekli olgunluğa erişmeden ve bir yetişkin olarak gerekli sosyal kimliği oluşturmadan evlenmeleri olduğunu ifade etmektedir. Brody ve Neubaum (1988), fonksiyonel olmayan kişilik özellikleri (Örn: olgunlaşamama, düşünmeden hareket etme vb.) evlilikten gerçekçi olmayan beklentiler, az gelişmiş iletişim becerileri gibi olguların eşler arasındaki boşanma düşüncelerini arttırdığını vurgulamaktadır.

Bilen (2004), tüm toplumlarda olduğu gibi Türk toplumunda da binlerce insanın evlendiğini, evlenen bireylerin bazılarının bilinçli, bazılarının da toplumda alışılmış bir davranış olduğu için evlendiğini, bireyin sağlıklı evlilik yapabilmesi için öncelikle kronolojik olgunluğa erişmesi gerektiğini, kronolojik olgunluğa erişmeden gerçekleştirilen evliliklerde değer yargılarının ve beklentilerin ileriki yaşlarda değiştiğini; bu nedenle evlilikte uyumun sağlanamadığını belirtmektedir. Kişilerin henüz zevkleri, amaçları, beklentileri, hayat felsefeleri, sosyal değerleri tam kararlılık göstermediğinden küçük yaşta yapılan evlilikler yeterince sağlıklı görülmemektedir. Uyar (1999), boşanan bireyleri etkileyen psikolojik, sosyal, ailesel ve bireysel etmenleri incelediği araştırmasında konuyla ilgili; örneklem grubundaki kadınlarda evlenme yaşının erken olduğunu tespit etmiştir. Nitel bulgulardan, erken yaşta evlenen katılımcıların olduğu ve evlilik ve eş seçimi konusunda herhangi bir bilgilerinin olmadığı, evliliğe yaş (fiziksel, psikolojik, duygusal ve kimlik) olgunluğuna erişmeden evlendikleri görülmektedir.

Cılga (2002b), “Batman’da Genç Kız İntiharları” konulu çalışmasında; genç yaşta evlenen genç kızlar için evlilik ve aile kurumunun sürdürülebilir olmaktan çıkabildiğini, evliliklerinin erken zamanlarında geniş aile ortamında yeni bir ev açamayan, aile olamayan genç kızlar için kalabalık aile ortamının mutsuzluk üretebildiğini, baskı ve kontroller, ihmal ve istismarlarla yaşanılan sorunların bir gün intihara yol açabildiğini ve imam nikâhlı yaşayan genç kızlar için evlilik süresini bile saptamanın mümkün olamadığını belirtmektedir.

Şen (2013)’in, “boşanma süreci ve arabuluculuğu” konulu çalışmasında araştırmaya katılan kadınların evlilik yaş ortalamasını 22.2, en düşük evlilik yaşı 13, en yüksek evlilik yaşı 34 ve erkeklerin ilk evlilik yaş ortalamasını 27; en düşük evlilik yaşı 19, en yüksek evlilik yaşı 44 olarak belirlenmiştir. Erkeklerle kadınlar arasında yaş farkı 4.8 olarak tespit edilmiştir. Bu durum Türkiye ortalamaları ile uyumlu değildir. TÜİK (2011) verilerine göre 2010 yılında ilk evlenme yaşının erkeklerde 28.5, kadınlarda 24.5 ve erkeklerle kadınlar arasındaki ortalama yaş farkının 4 yaş olduğu belirtilmektedir. Bu durumda araştırmaya katılan boşanma deneyimi yaşamış kadın ve erkeklerin Türkiye ortalamasına göre daha erken yaşlarda evlendikleri görülmektedir.


Evlilik Doyumu ve Benlik

Evlilik doyumunu etkileyen önemli boyutlardan bir tanesi benliktir. Yani iki kişinin kendilerini ve eşini nasıl algıladığı, beklentileri, istekleri, bunları dile getirebilmesi, evlilik ilişkisi içerisinde kendini nasıl algıladığı ve eşine ve onun özelliklerine duyduğu saygı, anlayış, çiftlerin ilişkilerinden aldığı doyumu ve evliliğin kalitesini önemli derecede etkileyebilmektedir. Daniluk (1999), evlilikte eşlerin birbirlerinin özelliklerini kabul etmelerinin eşler arasındaki ilişkide doyumu arttıracağını vurgulamış ve yaptığı çalışmada benlik saygısı yüksek evli kadınların mesleklerinde ve aile içi işlerde ve cinsel ilişkilerinde çok başarılı olduklarını belirtmiştir. Murphy ve O’Leary (1989), benlik algısı düşük evli çiftlerin birbirlerine karşı daha çok psikolojik ve fiziksel saldırıda bulunduklarını ve evlilik doyumlarının çok düşük düzeyde olduğunu belirtmektedir. Evli çiftlerin birbirlerinin benlik bütünlüklerine olumlu geri bildirimler vermemelerinin eşlerdeki depresif belirtileri arttırdığı vurgulanmaktadır. Bazı araştırmacılar evlilik doyumunu, kalitesini sadece evli insanların, evlilikleri hakkında nasıl hissettikleri olarak tanımlayarak, evlilik doyumunun göstergelerini evlilik mutluluğu, tatmini olarak ifade etmektedir. Bazı araştırmacılar ise, evlilik doyumunu eşlerin farklı duyguları yerine eşler arasındaki ilişkinin özgülüğü olarak görmektedir (Glenn, 1990). Kafetsios (2003), güvensiz partnerlerin, hem daha çok negatif duygular yaşamaya eğilimli olduklarını hem de kişiler arası ilişkilerinde de güvenli partnerlere göre, duygularını çok daha fazla baskıladıklarını belirtmektedir. Anne baba ve çocuklar arasında kurulan sıcak, guvenli ve kuvvetli bağ ile; çocuklar duygularıyla bas edebilmeyi, ofkelerini kontrol edebilmeyi ve empati duygusunu oğrenirlerse hem bireysel yaşamlarında hem de gelecekte kuracakları ailelerinde yaşam kalitelerini ve evlilik doyumlarını artırabilecekleri düşünülmektedir.


Evlilik Doyumu ve Bireyselleşme

Bray (1995), farklılaşma (differentiation) ve bireyselleşmenin önemini vurguladıktan sonra farklılaşmayı: bireyin ailesine karşı aşırı bir sorumluluk hissine kapılmadan veya kendisi için önemli olan diğerlerine zarar vermeden, ailesinden özerk bir şekilde davranabilmesi yeteneği olduğunu belirtmektedir. Duygusal bütünleşmenin, bireysellesmenin zıt kutbu olduğunu; Duygusal bütünleşmenin aile orijinine karşı duygusal baglanmanın çözülememiş olmasından kaynaklandığını, Bireysellesmenin ise, bireyin aile kökeninde yer alan kendisi için önemli bireylerden farklılaşması olarak belirtmektedir. Duygusal bütünleşmenin aile veya çift ilişkisine yansımasının, genellikle ilişki amaçlarında özerkliğin azalması ve bireyin kendisi için önemli olan diğerleriyle karşılıklı etkileşiminde daha fazla duygusal tepkinin varolmasıyla kendini gösterdiğini, Ayrıca tek başına sorumluk almaktan kaçınma veya diğerleri adına çok fazla sorumluluk yüklenme davranışıyla da kendini gösterdiğini belirtmektedir.


Evlilik Doyumu ve Kişilik Özellikleri / Kişilik Yapısı

Nicholas (2005), kişinin sergilediği kişilik yapısının, esinin evlilik doyumu üzerinde etkili faktörlerden birisini oluşturduğunu belirtmekte, aynı şekilde Dwyer (2005), evliliklerde bireylerin kişilik özelliklerinin, ilişkinin nasıl yürüdügünü anlama konusunda önemli ipuçları verdiğini, evliliğin kalitesi ve istikrarını da doğrudan etkilediğini belirtmektedir. Sinirlilik, dışadönüklük ve uzlaşımcılık evlilik doyumuyla doğrudan ilişkili kişilik faktörleri arasında yer almaktadır. Dwyer (2005), evliliği olumsuz olarak etkileyen kişilik faktörleri arasında cinsiyet farkı gözetmeksizin hem erkeğin hem de kadının sinirliliği ve erkeğin dürtüselliğini ön plana çıkarmıştır. Kelly ve James (1987), eşlerden birinin veya her ikisinin olaylara olumsuz yaklaşmayı alışkanlık haline getirmiş olmasını, sinirli ve öfkesini kontrol edememesinin evlilik problemlerine yol açtığını araştırmalarında tespit etmişlerdir. Kişilerin ilişkilerine yansıyan kişilik faktörlerinin eşlerinin verdiği tepkilere yansıdıgı ve bunun da dolaylı yoldan evliliği etkilediği düşünülebilir.

Brody, Neubaum ve Forehand (1988), fonksiyonel olmayan kişilik özellikleri (Örn: olgunlaşamama, düşünmeden hareket etme vb.) evlilikten gerçekçi olmayan beklentiler, az gelişmiş iletişim becerileri gibi olguların eşler arasındaki boşanma düşüncelerini arttırdığını vurgulamaktadır. Şahinkaya (1973)’de, eşler ne kadar olgunlaşmışsa çatışmaların da o kadar az olacağını söylemekte ve olgun olmayan kişilik özelliklerini şu şekilde sıralamaktadır: başkalarını kıskanır, her istediğinin hemen istediği anda olmasını ister, öfkesini hiddetini kontrol edemez ve çabuk kızar, başkalarının başarılarını küçümser, bir hayal dünyasında yaşar, kabahati daima başkalarında bulur, başkalarına şaka yapar ama kendisine yapılmasını çekemez, başkalarının başarısızlıklarından zevk duyar, herkesin onun kötülüğünü istediğine inanır, başkalarının işlerine karışır ve her şeyi öğrenmek ister, böbürlenen övünen palavracı tiplerdir, ahlak kurallarına meydan okur, kavgacıdır ve buyurmayı sever, kendine güveni yoktur, daima kendini düşünür ve bencildir, tartışmayı sever (Akt; Acar, 1998).

Eşlerin kişilik özelliklerinin birbirine benzerliğinin evlilik ilişkisini etkilemesine dair çeşitli görüşler söz konusudur. Görüşlerden bir kısmı, kişilik özellikleri birbirine benzeyen çiftlerin evliliklerinde daha fazla doyum sağladıklarını savunurken, bir bölümü ise kişilik özellikleri farklı olan çiftlerin eksik olan yönlerini tamamladıklarını ve evliliklerinden doyum sağladıklarını ileri sürmektedir. Aksu (1998), toplam 88 çift üzerinde yaptığı çalışmasında benzer özelliklere sahip kişilerin daha uyumlu evlilikler yaşadığını göstermiş ve benzerlik ilkesini destekleyici bulgulara ulaşmıştır. Bradbury, Fincham ve Beach (2000) de, iki farklı geçmişe sahip, benzerlikler olsa bile; evlilik gibi yakınlık mesafesinin sıfır derecede seyredebildiği önemli bir ilişki biçiminde, farklılıkların diğer ilişkilerde olduğundan daha ayırt edici olabileceğine işaret etmektedir. Ayrıca, Özgüven (2009), tarafından yapılan “üniversite öğrencilerinin evlilik ve eş seçmeye ilişkin tercihleri” konulu araştırmada katılımcıların eşlerinde aradığı kişilik özelliklerinde; sevgi (%29,0) ve dürüstlük (%24,0) aradıkları diğer özelliklere göre daha yüksek orandadır.


Evlilik Doyumu Kişilik Sorunları ve Psikolojik Rahatsızlıklar

Dünya Sağlık Örgütü, sağlığı sadece hastalık ya da bedensel güçsüzlüğün olmaması değil, tam bir fiziksel, ruhsal ve sosyal iyilik hali olarak tanımlamaktadır. Yaşam kalitesi kişinin yasadığı kültür ve değer sistemleri çerçevesinde, amaçları, beklentileri, standartları ve ilgileri kapsayarak yasamdaki pozisyonunu algılaması şeklinde tanımlanır (Başaran, Güzel ve Sarpel, 2005). Kişinin fiziksel sağlığı, ruh sağlığı, kişisel inançları, sosyal ilişkileri ve çevresiyle ilişkisinden etkilenen mutluluk, memnuniyet, yaşam doyumu, bilişsel değerlendirme, sağlık, öznel ve psikolojik iyilik hali, duygusal ve ekonomik statü gibi birçok faktörü içeren bir durumdur (Chung, Killingworth ve Nolan 1997; Fitzpatrick ve Ark. 1992; Moons, Budts ve Geest 2006).

Yılmaz (2001), eşler arasında evlilik doyumunu düşüren sorunları; çabuk sinirlenme, kolayca incinme hissi, kıskançlık, kimseyle konuşmama, evde çok bulunmama, savurganlık, içki ya da psikoaktif ilaç kullanma gibi eşlerin kişisel özellikleri ya da davranışları olarak bildirmektedir. Deci ve Ryan (2008), psikolojik iyi oluşu; yaşamı tamamen ve derin bir biçimde doyum alacak şekilde yaşama anlamına geldiğini; Ryff ve Keyes (1995), bireyin kendisine ve geçmişine, büyüme ve gelişme kapasitesine, yaşamının amaç yönelimliliği ve anlamlılığına, diğer insanlarla kurduğu ilişkilerin niteliğine, yaşamına ve dış dünyaya hâkimiyetine ve son olarak bağımsızlığına ilişkin altı farklı boyutta yaptığı psikolojik işlevselliğe dair bütüncül bir değerlendirme olarak; Hamurcu (2011) ise, iyi oluşu, bireylerin yaşam doyum ve mutluluk merkezli olmalarına göre öznel iyi oluş, kendini gerçekleştiren fonksiyonel birey olmalarına göre de psikolojik iyi oluş olarak tanımlandığını belirtmekte ve öznel iyi oluşun mutluluk, doyum ve yaşam problemlerinin olmaması olgularını içerirken, psikolojik iyi oluşun, kişisel gelişim, meydan okuma, özerklik, çaba harcama olgularını içerdiğini aktarmaktadır.

Lawrence, Eldridge, Chiristensen (1998), evlilikte çeşitli problemlerin yasanmasına sebep olan önemli faktörler arasında, depresyon, nevrotiklik ve dürtüselliği saymaktadırlar. Araştırma bulguları, depresyona müsait bireylerin evlilik doyumlarının daha düşük olduğunu göstermektedir. Wenzel ve Harvey (2001), bu bireylerin; düşük problem çözme becerilerinin, ilişkilerini negatif algılama eğilimlerinin, elestirilere karşı aşırı hassas olmalarının ve sosyal destek algılarındaki eksikliklerin ilişkilerini de olumsuz yönde etkileyebildiğini ve evlilik doyumlarını düşürdüğünü, ayrıca depresyonlu bireylerin kendiliklerinden ilişkide sorun yaratma eğiliminde olabildiklerini de belirtmektedirler. Whisman, Uebelacker ve Weinstock (2004) çalışmalarında çiftlerin depresyon ve anksiyete düzeyleri ile evlilik doyum düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Araştırmanın sonucunda, kişinin kendi anksiyete ve depresyon düzeyi ile eşinin depresyon düzeyinin evlilik doyumu üzerinde anlamlı etkisi olduğu ortaya çıkmıştır. ABD’de insanların psikolojik yardım için başvurma nedenleri arasında, evlilikte yaşanan uyumsuzluğun en sık bildirilen nedenlerden biri olduğu bildirilmektedir (Gülsün, Ak ve Bozkurt, 2009).

Gülseren (2002), yapılan araştırmalar ve klinik çalışmaların Psikiyatrik hastalığı olan bir kişiyle birlikte yaşamanın aile üyeleri üzerinde bir takım sorunlar oluşturabileceğini açıkça gösterdiğini bildirmekte ve bunun sonuçlarını “aileye yük” olarak tanımlamaktadır. Gülseren (2002) ve Özütek (2002), yük kavramının nesnel ve öznel yük olmak üzere iki grupta incelendiğini; nesnel yükün; gelir kaybı, sağlık üzerine etkiler, sosyal etkinliklerin kısıtlanması, ev ortamındaki gerginlik gibi zorlukları ifade ederken, öznel yükün ise; hastanın rahatsızlık verici davranışları ile ilişkili sıkıntı ve hastayla ilgili olarak yaşanan öznel sıkıntı düzeyini kapsadığını belirtmektedirler. Reinhart ve Horwitz, öznel yükün; utanç, stigmatizasyon, suçluluk, gücenme, küskünlük, bıkkınlık gibi duygusal boyutları olduğunu ifade etmişlerdir (Akt. Gümüş, 2001).

Jacqueline (1995), Psikiyatrik hastalıkların klinik ve sosyal sonuçlarının aileye etkisini birçok önemli faktörün etkilediğini, bu faktörlerin; hasta ile yakınının aralarındaki ailesel ilişki desteği, hasta yakınlarının hastalara gösterdikleri duygusal ifade ve tutumlar, fiziksel sağlık durumları, yaşları, evlilik ilişkileri, sosyal çevreleri, sosyoekonomik düzeyleri, psikolojik güçleri ile başa çıkma becerileri olduğunu; Gupta ve Ark. (1991) ve Cooper (1996), aile bireylerinin en sık karşılaştıkları güçlüklerin; aile içi çatışma, depresyon, tükenmişlik, sosyal ve kişiler arası ilişkilerde güçlükler, utanç, öfke, suçluluk hisleri olduğunu; Lefley (1989), hastanın duygulanımındaki dalgalanmalar, komşu ve akrabalarla geçimsizlikler, beden ve ev temizliğinde bozulma, uyku bozuklukları ve tedaviye direncinin aile bireyleri üzerinde olumsuz etkiler oluşturduğunu belirtmektedirler. Wenzkle ve Ark. (2004), örnek olarak OKB’li hasta yakınlarının utanç ve damgalanmışlık hişlerinden kaçınmak için, hastalık belirtilerini gizleme ve inkâr etme eğiliminde olduklarını, bunun da hasta yakınlarının hastaları ile birlikte sosyal ortamlara girmekten kaçınmalarına neden olmakta olduğunu ve dolayısıyla evlilik doyumunu azaltırken aile yaşam kalitesini de düşürebildiğini belirtmektedir.

Schene (1990), hasta yakının daha fazla destek olma gerekliliği sadece toplumsal ilişkilerini azaltmadığını; mesleki işlevselliğini de olumsuz etkilediğini, aile bireylerinin geleceğe yönelik planlarını tekrar gözden geçirmek zorunda kalabileceklerini, hastanın hastalığı nedeniyle çalışamamasından dolayı ailenin ekonomik yükünün artabileceğinden bahsetmektedir. Aynı şekilde Gupta ve Ark. (1991) ile Chakarborti ve Ark. (1992)’nın çalışmalarında; hastalık süresinin uzun olmasının aile yükünü artırdığı bulunmuştur. Benzer şekilde Gururaj ve Ark. (2008), OKB ve şizofreni hastalarının birinci derecede yakınlarını değerlendirmişler; şizofreni ve OKB li hasta yakınlarında, aile içi ilişkilerde ve boş zaman aktivitelerinde bozulma, aile bireylerinin fiziksel ve ruhsal sağlığı üzerine olumsuz etkiler benzer bulunmuştur.

Çiçek (2011), ailenin bir üyesinin psikiyatrik rahatsızlığı olduğu düşünüldüğünde, örneğin OKB hastalarının yakınları; hastanın kompulsiyonlarına dâhil olduklarında birçok psikiyatrik hastalığa göre hastalıktan daha fazla etkilendiklerini; hastaların ellerini yıkayıp yıkamadığı; kapıyı, elektrik düğmesini kapatıp kapatmadığı gibi endişeleri hakkında tekrar tekrar aile üyelerince onaylanma istekleri olabileceğini, ayrıca temizlik, sıralama-düzen obsesyonları hem kendisinin, hem de aile üyelerinin gündelik yaşamının kısıtlanmasına neden olabileceğini belirtmektedir. Yapılan bir çalışmada OKB’li hasta yakınlarının yaklaşık %75’i hastanın en az bir ritüelini paylaştığı veya hastanın davranışlarına uyum gösterdiği bulunmuştur. Uyum hastaya güvence verme, hastanın sorumluluğu üzerine alma, rutin işleri ve aktiviteleri düzenlemeyi içerir (Calvocoressi ve Ark. 1999; Shafran, Ralph ve Tallis, 1995). Aile üyelerinin %87’si için törensel davranışların çok sıkıcı bir durum haline geldiği saptanmıştır (Cooper, 1996). Evli olan hastaların yarısından çoğunda obsesif kompulsif belirtilerle ilişkili uyum sorunları vardır (Emmellkamp, Haan ve Hoogduin, 1990). OKB’nin hastaların aile yaşamlarına olumsuz etkisi en az şizofreni ve depresyon kadar ağır olmaktadır (Magliano ve Ark. 1996). Albert ve Ark. (2007), yaşam kalitesini etkileyen faktörleri araştırdıkları çalışmalarında OKB’li hasta yakınlarında yaşam kalitesi genel topluma göre düşük bulunmuştur. OKB’li hasta yakınlarında yapılan araştırmalarda genel topluma göre daha sık psikiyatrik bozukluk saptanmıştır (Carter ve Ark. 2004; Senaratne ve Ark. 2010).
Nestadt ve Ark. (2001), 80 hasta ve 73 yakını ile 343 kontrol ve 300 kontrol yakını aldıkları çalışmada hasta yakınlarında OKB %16.3, panik bozukluğu %15.6, sosyal fobi %22.9, özgül fobi %25 ve major depresyon %15 oranında bulunmuştur. OKB, panik bozukluğu, sosyal fobi, özgül fobi ve major depresyon hasta yakınlarında kontrol grubunun yakınlarına göre anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Başka bir çalışmada, Senaratne ve Ark. (Senaratne ve Ark. 2010), OKB’ li hasta yakınlarında özgül fobi %52.5, sosyal fobi %31.1, major depresif bozukluk %14.9, panik bozukluğu %13.5, OKB %12.2, yaygın anksiyete bozukluğu %10.8 oranlarında bulmuştur. Genel populasyonla karşılaştırıldığında hasta yakınlarında yaygın anksiyete bozukluğu, panik bozukluğu, OKB, özgül fobi, sosyal fobi ve major depresyon anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur.

Bütün bu veriler göz önüne alındığında; burada bahsedilmemiş diğer psikiyatrik rahatsızlığı olan birisiyle evlenildiğinde (eğer hastalığını inkâr ediyor ve hem ilaç tedavisini hem de psikoterapiyi kabul etmiyor ise;) diğer eşin ve daha sonra doğacak çocuklarla beraber tüm aile üyelerinin yaşam kalitelerinin düşebileceği göz önüne alınarak eş seçimi yapılmalı ve evliliğe karar verilmelidir. Ayrıca, psikiyatrik rahatsızlıklardan bazılarının genetik faktörleri göz önüne alınarak, gelecek nesillerde de bu rahatsızlıkların belirtilerinin çıkabileceği hususunun da eğitimler ve danışmanlık sürecinde konunun uzmanları tarafından anlatılması hususu önerilebilir.


Evlilik Doyumu ve Duygusal Zekâ

Duygusal zekâ; duyguları doğru algılama, değerlendirme ve dışa vurma, duygulardan faydalanarak ve/veya duyguları üreterek (generate) düşünceyi kolaylaştırma, duyguları ve duygusal bilgiyi anlama ve duygusal ve zihinsel gelişimini pozitif yönde etkilemek için duyguları düzenleme yeteneklerini kapsar (Mayer ve Salovey 1993). Yaylacı (2006), duygusal zekâ düzeyleri yüksek bireylerin iletişim tarzlarına bakıldığında; sosyal çevrelerindeki pek çok kişiyle iletişim kurarken, pozitif yaklaşımlar sergileyerek hem kendileri hem de karşı taraf açısından pozitif sonuçlar elde ettiklerini, çevrelerinde agresif davranışları, öfke, kin gibi davranışsal problemleri en aza indirgeyen, diğerlerinin duygularını önemseyen, anlaşılan, desteklenen ve güvenilen birey profili sergilediklerini belirtmektedir.

Sümer (2006) çalışmasında duygusal zekâda sosyal yetkinlikler olarak empati ve sosyal becerileri ve alt bileşinlerini tanımlamıştır; empati: kişinin başka insanların duygularını, ihtiyaçlarını ve kaygılarını anlayabilmesidir. Alt bileşenleri; diğer insanları anlamak: kişinin başka insanların duygularını ve bakış açılarını fark etmesi, bu konuda duyarlılık geliştirmesi ve onların kaygılarıyla, yargılamadan ve savunmaya geçmeden samimi olarak ilgilenmesidir. Başkalarını geliştirmek: kişinin birlikte olduğu insanların ihtiyaçlarını fark edip onları becerileri ölçüsünde geliştirmesidir. Sosyal beceriler: kişinin başka insanların davranışlarını kendi istedikleri yönünde yönlendirebilmesi olup alt bileşenleri; İletişim: kişinin karşısındaki kişiyi anlamak için dinlemesi ve karşısındaki kişiyi ikna etmesi için içeriğin, biçimi kadar önemli olduğunun farkında olmasıdır. Etki yaratma ve etkileme: kişinin karşısındaki kişi veya grupta istek uyandırıp heyecan yaratmasıdır. Çatışma çözümü: kişinin anlaşmazlıkları müzakere ederek ve uzlaşarak çözüme yönelmesidir. İlişki kurmak: kişinin sosyal, aile ve iş çevresinde anlamlı ve doyumlu ilişkiler kurması, gündelik ilişkilerde insanlarla ilişki kurmak ve geliştirmek konusunda zorluk çekmemesidir.

Goleman’ın ortaya koyduğu duygusal zekânın dört boyutunun evlilikte eşler tarafından kullanılması, geliştirilmesi evliliğin etkililiğini arttırmak; etkili bir ilişki oluşturmak, evliliğin gelişmesi ve değişime ayak uydurabilmesi açısından önemli görülmektedir. Cingisiz (2010), duygusal zekânın; kişinin kendi duygularının farkında olması, bu duygularını kontrol edebilmesi, karşıdaki kişiye empatik davranıp, sosyal ilişkilerinde açık olabilmesi olduğunu; eşlerin, duygusal zekâ yetilerini uygulamaya geçirebildikleri ölçüde evliliklerinden doyum sağlamalarının mümkün olacağını; eşlerin birbirleriyle sağlıklı iltetişim kurup, mutlu ve doyumlu bir evlilik yaşantılarının oluşmasında bu yeteneklerin kullanılması gerektiğini belirtmektedir.

Üncü (2007), Yeşilyaprak danışmanlığında evli bireylerin duygusal zekâ düzeyleri ile evlilik doyumları arasında ilişki olup olmadığını araştırmış ve evlilik doyumu ile duygusal zekâ arasındaki ilişkinin, pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğu, duygusal zekâ düzeyi yükseldikçe, evlilikten sağlanan doyumun arttığı; Cingisiz (2010) tarafından yapılan bir araştırmada da; orta öğretim öğretmenlerinin duygusal zekâları ile evlilik doyumları arasındaki ilişki incelenmiş ve öğretmenlerin duygusal zekâları ile evlilik doyumları arasında yüksek düzeyde, anlamlı, pozitif yönde bir ilişki bulunduğu bildirilmiştir. Schutte ve arkadaşları (2001), yedi çalışmada duygusal zekâyla kişiler arası ilişkileri incelemiştir. Çalışmalar ilerledikçe ve duygusal zekâ becerileri öğrenildikçe, duygusal zekâ testinde yüksek puan alan katılımcıların; empatik bakış açısı göstermede, sosyal durumlarda kendini denetlemede, sosyal becerilerini göstermede, partnerleriyle daha işbirlikçi tutum davranışları göstermede, yakın ve şefkatli ilişkiler geliştirmede, partnerlerinin duygusal zekâsını daha yüksek olarak algılamada yapılan testlerde yüksek puan aldıkları, partnerleriyle ilişkide daha büyük tatmin yaşama beklentisi içinde oldukları ve evlilik doyumlarının daha yüksek olduğu gözlenmiştir.

Bu bilgiler ışığında gerek eş seçiminde gerekse evliliğin ilk yıllarında duygusal zekânın özellikle sosyal yetkinlikleri oluşturan bileşenlerini bilmeye ve bu özelliklere sahip eş adaylarını belirlemeye ve bu bileşenleri evlilik hayatındaki olaylara uygulayarak evlilik doyumunu geliştirmeye ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Evlilik Doyumu ve Evliliği Etkileyen Bireysel Değişkenler" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Doç.Dr.Psk.Dnş.Bülent ŞEN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Doç.Dr.Psk.Dnş.Bülent ŞEN'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Bülent ŞEN Fotoğraf
Doç.Dr.Psk.Dnş.Bülent ŞEN
İzmir (Online hizmet de veriyor)
Doktor Psikolojik Danışman
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi2 kez tavsiye edildi
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Doç.Dr.Psk.Dnş.Bülent ŞEN'in Makaleleri
► Evlilik Doyumu Doç.Dr.Psk.Dnş.Bülent ŞEN
► Evlilik Doyumu Nedir ? Psk.Muharrem ÇAPKIN
► Evlilikte Empati ve Evlilik Doyumu Psk.Dnş.Murat ÇAKIR
► Yaşam Doyumu ve Kronik Ağrı Psk.Rümeysa Betül SEYİTHANOĞLU
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Evlilik Doyumu ve Evliliği Etkileyen Bireysel Değişkenler' başlığıyla benzeşen toplam 24 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Evlilik Doyumu Temmuz 2022
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


22:34
Top