2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Demokratik ve Çağdaş Eğitim
MAKALE #22937 © Yazan Psk.Halil TÜRKMEN | Yayın Mayıs 2023 | 677 Okuyucu
DEMOKRATİK VE ÇAĞDAĞ EĞİTİM

GELECEĞİN EĞİTİMİ

ÇAĞDAŞ, DEMOKRATİK VE BİREYSEL EĞİTİM SİSTEMİ

ÖN SÖZ
Bu makale 1980 yıllarından başlanarak, ağırlıklı olarak 1990-2000 yılları arasında yazımını tamamladığım “Çağdaş, Bireysel ve Yönlendirici Eğitim Dizgesi/Sistemi adlı 300 ile 400 sayfa arasındaki yapıtımdan, ÜLKEMİZDEKİ EĞİTİM SİSTEMLERİ ve ÜLKEMİZDE NASIL BİR EĞİTİME İHTİYAÇ OLDUĞU Ana Konularının özetlenmesini içermektedir. Bu yapıt 2003 yılından beri herhangi bir değişiklik yapılmadan GELECEĞİN EĞİTİMİ , geleceginegitimi kişisel web sitemde yayımlanmaktadır. (O yıllarda düzenlenen web sitelerine giriş yapılması, düzenlenmesi vb. özellikler bulunmuyordu) İnternetten erişebilirsiniz. Ayrıntılı bilgi edinmek için tavsiyeediyorum.com “Bu Makalenin” yer aldığı sayfanın sağ tarafı İletişim Bilgileri başlığının altında “Kişisel İnternet Sitesi” kısmına da tıklayarak, kişisel web sitemdeki bu yapıta erişebilirsiniz.

www.geleceginegitimi.com

Bu makalemde yer alan ÇAĞDAŞ VE DEMOKRATİK EĞİTİMDEN SAPMALAR Ana Başlıklı Bölüm 2020 yıllarında bu yapıtın basımında eklenecek düzenlemeleri kapsamaktadır. Aynı konuda 1980 Faşist Askeri Cunta Darbesi, 15 Temmuz Kalkışması ve sonrası Eğitim Sistemimizde yapılan düzenlemeler, bu yapıtta; ülkemizdeki insanlara verilen psikolojik ve ruhsal tahribatlara ise 2012 yıllarında, Kendimin geliştirdiği Strese Eğilim, Strese Dayanıklılık, Unutkanlık, DEHB, Türkmen Kişilik Envanteri, Özgül Öğrenme Güçlüğü-Disleksi, Duygusal Zeka-EQ, Eğitsel ve Psikolojik Testlerimi, GAÜ İşbirliği ile bu yapıtlarıma katkı sunacak ve Objektif Belirlediğim Gaziantep İli ve Merkez ilçelerindeki değişik semtlerdeki, farklı yapılara sahip liseler ve GAÜ Psikoloji öğrencilerinden oluşan örnekleme Test ve Yeniden Test Yöntemi ile sunularak, sonuçlar İstatistiksel ve Betimsel olarak değerlendirilmiştir. Yaptığım Bilimsel Araştırmalarımın sonuçları, elde edilen veri ve bulgular sonucu; bu yapıtlarda düzenlemeler yapılarak, tamamladığım; YAŞAMINIZI ZEHİR EDEN İZLERİ TEMİZLEMEK-BASIM-2017, ÇAĞIMIZIN VEBASI STRESLE MÜCADELE-BASIMI-2021, YAŞAMINIZI UZATMANIN SIRLARI VE İNSAN DENİLEN GİZEMLİ MAHLUK (Kişilik Çözümlemeleri) adlı psikolojik içerikli yapıtlarımda ayrıntılı yer verilmiştir.

Yayımlanan bu makalemle ilgili, ayrıntılı bilgilere, yukarda yapılan açıklamalar ışığında özellikle GELECEĞİN EĞİTİMİ-2003 Kişisel web sitemdeki “Çağdaş, Bireysel ve Yönlendirici Eğitim Dizgesi/Sistemi ve diğer yapıtlarımdan erişebilirsiniz.

SAYGILARIMLA…
Halil Türkmen
Psikolog/ Rehber Öğretmen/Eğitimci ve Araştırmacı Yazar

Çağdaş Eğitimin Basamakları/ Aşamaları, Küçük yaşlarda Kreş sonrası 4 ya da en geç 5 yaşlarında Ön Eğitim, 5 ya da 6 yaşlarında Okul Öncesi, İlköğretim, Ortaöğretim, Yükseköğretim basamaklarından oluşmaktadır. ( 4 yaşından başlayarak, en erken 6 yaş 6 aylıkken ilköğretim (İlköğretimin ilk kademelerinde 4. Sınıftan itibaren bireylerin yetenekleri, ilgileri ile belirlenmeye başlanmakta 14 yaşlarında ya da en geç 14 yaş sonunda yönlendirme yapılmalıdır) Öğrencilerin 4 ile5 yaşlarında, ilgileri uçarı da olsa bazı ilgilerini eğitimin çeşitli kademelerinde kalıcı olarak göstermeleri ( Özellikle, yeteneği varsa; yabancı dili basit olarak taklit yolu ile öğrenebileceği için yeteneklerinin keşfedip belirlenmesinde kolaylıklar sağlanmalıdır.) Ailelerce, yakın çevrece ve eğitimi süresince çocukların bu ilgileri desteklendiği, ödüllendirildiği, ilgili olduğu konularda olanaklar tanındığı, uygun ortamlar bulduğu ve bundan dolayı aile içinde, akran çevresinde yerinin daha önemsendiği hissettirilmekle kalınmayıp, sağlıklı pekiştirildiğinde; bu ilgileri kısa sürede yeteneğe dönüşmektedir. Tam tersi durumda bu ilgiler süreç içinde körelebilmekte, koşullar oranında farklı ilgilere yönlendirmeler olabilmektedir. Bu nedenlerle ilgi, istidat, yetenek vb. Bireysel Ayrıcalıklarına uygun ortaöğretim/lise programları/alanlarına uygun yönlendirme ilköğretimin ikinci kademesi yani 8. Sınıfın sonunda ( 2. Dönem) isteklerine uygun yapılmalıdır. Özellikle ortak alan derslerindeki, IQ-Akademik Başarı dikkate alınarak, Çok Programlı Lise Alan/ Programlarına; Akademik Başarıdan çok EQ-Duygusal Zeka ( Yetenekleri ve Bireysel Ayrıcalıklar) dikkate alınarak, Mesleki, Mesleki Teknik/Teknoloji Program/Alanlarına; Bunların dışında kalan ve kısa sürede meslek sahibi ve üretken olmak için İşe ve Hayata Hazırlayıcı programlar/ Alanlara eş söyleşiyle san’ at yani ata mesleklerine yönlendirme yapılmalıdır. Yapılan bilimsel araştırmalar sonucu her alanda, her ilde ihtiyaçlar ve ülke genelinde programlar belirlenir.( DİE, DPT, Üniversitelerin Bilimsel Araştırmaları dikkate alınır) Belirlenen bu programlarda arz talep durumu dikkate alınarak, kontenjanlar belirlenir ve öğrenciler, Yönlendirme Kurulunca, her alana geçiş derslerindeki not ortalamaları dikkate alınarak; Yükseköğretim/Üniversite Programlarına alanları ile ilişkili sınavsız geçişleri sağlanır. Eş söyleşiyle her alana/programa uygun olan ve belirli koşulları olan öğrencilerin her türlü dikey ve yatay geçişleri ve üst programlarla uzmanlaşmasının koşulları önceden düzenlenmelidir.

Dünyadaki tüm eğitimcilerin kabul ettiği, değişmez bir gerçek vardır. Her bireyin doğuştan getirdiği farklı bir potansiyeli yani bireysel özellikleri vardır. Her bireyde farklı olan bu potansiyel güç, eş söyleşi ile yetenekle; bilgi birleşimi kabiliyeti oluşturmaktadır. Kabiliyetler çevresel faktörlerle şekillenir. Yani ilgi ve yetenekler bilgiden yararlanma gücü ile orantılı yeniden şekillenerek, kabiliyetleri oluşturur. İkinci farklılık zihinsel-bilişseldir. (l Q de denilen Akademik Zeka ) ilgi, değer, duygu mizaç ve kişilik vb. bir çok farklılıklar bireyden bireye değişir. Bir diğeri her bireyde farklı olan bu özellikler ise Duygusal Zekayı oluşturur. (EQ) İşte her bireyde farklı, farklı olan bu özelliklerin tümüne; bireysel farklılıklar diyoruz. Bu farklılıklar her bireyde farklı oranlarda değişiklikler gösterir. ( Özdeş ikizlerde bile bazı farklılıklar olabilir) Bu nedenle her bireyin güçlü ve zayıf yönleri olduğu unutulmamalıdır. Her bir öğrencinin tüm bu bireysel özellikleri ve koşulları dikkate alınarak, diğer bir değişle güçlü ve zayıf yönleri, kabiliyeti, yeteneği, ilgisi ve isteği dikkate alınarak; uygun alanlara yönlendirildiklerinde, istekli oldukları alanda çabayı göstereceklerinden, koşulları uygun, istedikleri programlara yönlendirildiklerinde; başarı da kaçınılmaz olur. Tersi ise başarısızlık meydana getirir.

Kabiliyet + Bilgi = Yetenek

Bireyler bireysel ayrıcalıkları ve potansiyelleri dikkate alınarak, istedikleri programlara yönelerek, eğitim koşulları sağlanıyorsa; istediği ve bireysel ayrıcalıklarına uygun olan alanlarda ya da programlarda başarı kaçınılmaz olacağı için sürekli başarılı olur ve hem kendine, ailesine ve ülkesine yararlı bireye dönüşür. Yine sıcak ve sevgi dolu bir ortamda ve koşullarda büyüyüp, yaşıyorlarsa; kendini seven, güven ve özgüveni gelişmiş, yaşamı sever, herkesi sever, kendisi kadar herkesin mutluluğunu ister. Bu insan kötülük düşünemez, bu insan kimseye zarar veremez, yıkıcılık, yok etmek, tutsaklık, alıkoymak ve tüketici olmak yerine; barışı, dostluğu, özgürlüğü, yaşamı, bağımsızlığı ve üretmeyi seçer. Kendine güveni ve öz güveni gelişmiş birey, yaşamında tüm insanlara güvenmeyi; sevgi ortamında büyüyen birey, kendini sevmeyi diğer insanları sevip, saymayı, onlara değer vermeyi; olumsuz koşulların, zorlanmaların, baskının, şiddetin, dayağın girdabında boğulmayan birey, kötümser, yıkıcı, hep başarısız olamaz, kötülük ve yıkım düşünemez. İnsanların ve kendinin her şeyin en iyisine layık olduğunu düşünür, üretir, paylaşır. Bu birey üretken, verimli ve sağlıklı bir kişiliğe sahip olacaktır.

Siyasi ve dini bazı liderler, tarih boyunca sağlıksız kişilikli insanların bu psikolojik durumlarını bildikleri için hep onlardan yararlanmışlardır. Bazen olumsuz modeller olarak, bazen onlardan yararlanmak için bazı düşmanlarca tehdit ediliyoruz diyerek, tepkisel düşmanlıklar yaratırlar. Bilindiği gibi tepkisel şiddet durumu, bilinçsiz saldırganlık ve yıkıcılık yaratır. Sağlıksız kişiliğe sahip bireylerin duygularını etkileyerek, başkalarının yaşamlarını, özgürlüklerini koruyamamaları sonucu, uğradıkları zorlanmalar, haksızlıklar, baskılar ve başarısızlıkların düş kırıklığı yaşamdan nefret etmelerine, kendi yaşamlarının da tehlikede olduğunu hissederek, kendilerini savunmak için yıkımı, terörü, savaşı ve ölümü seçmelerine zemin hazırlamış olurlar. Bu tepkisel şiddet davranışları birileri tarafından engellenmeye çalışıldığında, düşmanca tutum ve davranışlarda artış olur ve bu kişilere yönelir. Genelde bireysel ayrıcalıkların tamamının dikkate alınmadan yapılan yönlendirmelerde, başarısızlık kaçınılmazdır.

Özellikle günümüzde uygulanan eğitim sistemimiz, öğrencilerin bireysel ayrıcalıklarını dikkate almadan, belirlenen programlara uygun dersleri alarak ve başarılı olması beklentisini taşımaktadır. Yani bireysel ayrıcalıklarını dikkate almayan, çağdışı program merkezli alanlara öğrencilerin yönelmesini sağlamaktadır. Bu yanlışlık yetmez gibi çocuklarımızın, gençlerimizin, ihtiyaçlarını ve isteklerini dikkate almadan; derslerde çağın gelişen koşullarına uygun eğitim araç-gereçlerinden eşitlikçi ve yeterince yararlanmadan; ayrıca öğrencileri güdüleme, istek yaratma ve motive etmeden yoksun ve çağdışı öğretim yöntemlerini uygulayarak, yeteneği uygun olmayan alanlara ve programlara zorlayarak, baskı ile sevgi yaptırımı yerine şiddet yaptırımlarına yer vererek; öğrendikleri bilgiler işlerine yarasa da yaramasa da öğretilmeye çaba gösterilmiştir. Bütün bunlar yetmezmiş gibi aldıkları yıllarca eğitimin sonunda, işsiz bırakılarak; sokağa itilmeye mahkum edilmişlerdir.

Bu çağdışı eğitim anlayışı ile yıllarca kendi belirledikleri programlarda, hedefledikleri davranışları kazanmalarına zorlamalarla, baskıcı yaklaşımlarla; öğrencileri ürkekleştirip, pasif kalmaya yönelterek; başarısız olmalarına, sürekli başarısızlıklar yaşaması sonucu başarısızlık kaygısını ve süreç içinde stres yaşamalarına neden olmuşlar, adeta çalışkan bir ulusun fertlerin sağlıksız olmaya teşvik etmişlerdir.

Süreç içinde başarısızlığı kaderi gibi algılayıp, öğrencinin dersten, öğretmeninden hatta okuldan soğumasına yol açan; girişimcilik, değerlilik, güven, özgüven, sağlıklı benlik gibi kişisel özelliklerini zayıflatan, öğretmenle yüz göz olarak, ona karşı sevgi ve saygısını azaltan; daha da önemlisi toplumun üretken bir ferdi olmanın gerektirdiği, bedensel, bilişsel ve duygusal yönlerden sağlıklı, kişilik sahibi, hür ve bilimsel düşünebilen, geniş bir dünya görüşüne sahip, laik, insan haklarına saygılı, Atatürk ilke ve inkılaplarını benimseyen, topluma karşı sorumluluğu gelişmiş, düşünen, araştıran, soran, sorgulayan, eleştiren, yorumlayan, yapıcı, yaratıcı, paylaşımcı, çağdaş, kendini savunup, kendi kendisi olabilen, iyi bir insan, iyi bir vatandaş; kısaca topluma yararlı, verimli ve üretken bireyler olarak yetişmesini sağlamaktan çok uzak olan bu eğitim anlayışı hep egemen kılınmıştır. (Mevcut eğitim sisteminin yapısı ve düzenlenişi, Milli Eğitimimizin belirlenen amaç ve hedeflerini, gerçekleştirmeden yoksun ve uzaktır.) Yıllardan beri uygulanan ve bir çok olumsuz sonuçları ortaya çıkan, program merkezli eğitim sisteminde neden direniyorlar !.. Üstelik çağımızda bireysel ve öğrenci merkezli eğitimlerin önemi bilinirken ve önerilmişken… Bu denenmiş, köhnemiş, eskimiş ve zararlı olan sisteme direnmelerini, devam ettirmelerinin amacını anlamakta zorlanıyorum…

Belirlenmiş olan, aynı programlarda öğrencilerin bireysel özelliği ne olursa olsun başarılı olmalarını çağdışı disiplin önlemleri ile gerçekleştirmeye çalışmışlardır!.. Bireylerin eğitim sistemlerinin gereği, aldıkları eğitim biçimlerinin öğrenciler üzerindeki etkilerini psikolojik açıdan irdelediğimizde: Bireyler yaşamları süresince zorlamalar, baskılar, umutsuzluklar, düş kırıklıkları, motive olamama ve başaramama vb. olumsuzlukları yaşamışlar ise kısacası olumsuzluk yaşam biçimine dönüşmüşse; bu yaşamlarında mutlu olmamalarına, sevgiye susamış olmalarına, kendilerinden ve her şeyden nefret etmeleri sonucunda; yaşamlarında sürekli nefreti, yıkıcılığı, yıkımı tercih etme durumunda bırakılmış olurlar. Bu birey yaşamda hep başarısız oluyorsa, yaşamı zorlanmalara ve acı içinde geçiyorsa, etkinliklere, insani duygulara, üretkenliğe yönelemez. Güçsüzlükten kaynaklanan, kötülüyü, yok etmeyi ve şiddete seçecektir. Birey olarak üretkenliğin zıttı tüketen, iyiyi yok eden, ortadan kaldıran, başkalarına zarar vermekten mutluluk duyan ( Sadist) hatta kendi benliğine de zararlar veren (Mazoşist) sağlıksız bir kişiliğe sahip olacaktır

Ayrıca ülkemizde eğitim sistemimizin çocuklarımızın bireysel özelliklerini dikkate alacak şekilde düzenlenmediği yetmiyormuş gibi, çocuklarımız, gençlerimiz ve onlarla birlikte aynı stresi yaşayan anne-babalar bir de eleyici sınav maratonunu gerçeği ile karşı karşıya bırakılmaktadırlar. Bu da yetmezmiş gibi o kadar yıl alınan eğitim sonunda üretken değil tüketici olmaktan başka bir kazanım elde edilmemekte ve işsiz kalmaya mahkum edilerek, hayatları onlara zehir edilmektedir. Günümüzde uygulanan Eğitim Sistemine şöyle bir dönüp, baktığımızda; sistemde kendi elleri ile oluşturdukları bu çarpık yapı, sürekli kaçınılmaz olan siyasi düzenlemelere zemin hazırlamıştı. Bu aşamada sınavlarda dönen oyunları o yıllarda yaşayan gençlerimiz çok iyi bilirler. Bazı Meslek Liselerine yönelen öğrencilere, sözüm onlara eşitliği sağlamak için ek puanlar verilerek; yükseköğretime geçişleri daha sonra da bunlar üniversite mezunu ihtiyaç olan her kurum da bunları istihdam edelim anlayışı kasıtlı ve bilinçli olarak egemen olmuştur. Oysa ülkemizin ihtiyaçlarına ve istihdam oranına göre program ve kontenjanların oluşturulması ve yalnız bir programın değil de tüm mesleki ve mesleki teknik eğitim programlarına sınavsız geçiş düzenlemesi getirilmesi çok zor bir iş midir ? Bu çağdışı ve siyasi amaçlı uygulamalar sonucu Eğitim, Fen Edebiyat, İletişim, Hukuk, Sosyal Bilimler vb. Lisans ve Ön Lisans Programlarından mezun olacak öğrencilerin nerelerde, nasıl istihdam edileceği; illerden başlanarak, bölgelere ve Türkiye koşullarına, çağa ve geleceğe uygun arz ve talep dikkate alınarak, planlanmadığı için her yıl bu programlardan mezun olan öğrencileri adeta bilinçli olarak iş bulamayacakları ve sorunlar ortaya çıktığında birilerinin kayırmasına ihtiyaç duyulması düşünülerek; daha doğrusu bilinçli olarak üniversite mezunu İŞSİZLER ORDUSUNUN OLUŞUMUNA KATKILAR SAĞLAMIŞLARDIR.

Deneyimli eğitimciler çok iyi bilirler. Bazı öğrenciler yetersiz olduğu alanlarda ilgili derslere ilgi göstermezler. Tüm çabalara rağmen belirli bir seviyenin üstüne çıkamadığı gibi sürekli başarısızlığa uğraması o derse ilgisiz ve öğretmenine karşı antipati duymasını sağlar. O ders kendisine işkence gibi gelir ve kişiliğini de olumsuz etkiler. Bu nedenle öğrencilerimizin her alanda başarılı olmasını beklememeliyiz. Her öğrencinin güçlü, zayıf, çok zayıf ve çok güçlü yönleri kısaca farklı bireysel özellikleri olduğunu unutmamalıyız ve eğitimde bu farklılıkları dikkate alarak zayıf yönleri seviyelerine ve özelliklerine uygun geliştirmeye zorlamadan çalışırken, üstün yönlerinde uzmanlaştırarak üretken ve verimli bireylere dönüşmelerine katkıda bulunmalıyız… Kısaca eğitimin temel amacı bireyin yeterli ve üstün olan yönlerini daha üst düzeyde geliştirmelerine eğitim ortamlarında katkıda bulunarak, bu alanda uzmanlaşmalarını sağlayarak, nitelikli ve üretken bireyler yetiştirilmesi yolu ile ülkenin gelişmesine ve kalkınmasına katkı sağlamak olmalıdır…

Yani eğitimin temel amaçlarından sadece birisinin ailesine, topluma ve kendine yararlı bireyler olarak yetiştirmek olduğu unutulmamalıdır… Bunun gibi birçok olumsuzlukların yaşandığı tüm eğitimcilerce bilinmesine, önerilerde bulunulmasına rağmen, bu sistemde ve benzerlerinde sürekli direnmek! Bir takıntı değil de nedir!..

Yine bugün Üniversite Sınavlarındaki durumu anımsarsak, çeşnisi hiç bir ülkeye nasip olmayan bol çeşitteki liselerimizden mezun olan öğrencilerimiz, farklı özelliklere sahip olmalarına, farklı koşullarda yetiştirilmelerine rağmen; eşitlik adına! Yönelecekleri programlardaki kontenjanlar ile lise mezunları sayısının fazla olması bahane edilerek, eleyicilik esasına dayalı olan tüm lise mezunları aynı sınav maratonunda koşturularak, yükseköğretime geçişleri düzenlenmiştir. Sanki başka bir çözüm yolu yok gibi... Sanki herkes mutlaka doktor, öğretmen, hukukçu, mühendis vb. mesleklerin mensubu olacaklar....

Türkiye’de bu meslekler dışında diğer mesleklerdeki insanlara nitelikli kalifiye ara gücü elemanlara, uzman teknisyen ve teknikerlere hiç mi ihtiyacımız yoktur. Özellikle çağımızın koşullarına uygun olan mesleki, mesleki teknik eğitim veya işe hayata hazırlayıcı program mezunu kişilere ihtiyaç varken neden ihtiyaç yokmuş gibi bu alana gerekli önem değer verilmiyor. Sanki milyonlarca imama ve din adamına ülkemizde ihtiyaç oluşturuluyor.
Yüksek Öğrenim Mezunu olan öğle mesleklerin lisans ve yüksek lisans programlarından çok sayıda mezun olan bu gençlerimizin işi hazır ya !..

Sizlerde biliyorsunuz! Hatta bilinçli olarak yapıyorsunuz!.. Sizlerin yıllardır ülkemiz üzerinde planlayıp, uyguladığınız oyun bu! Oyun !.. Ülkeye yararlı ve üretken Nesiller yetiştirmek değil… Emperyalist Ülkelerin ve Demokrasi yerine Teokrasi ya da Otokrasi ve Monarşi vb. Yönetim biçimlerini getirmek ve kalıcı kılmak amaçlanan..…. Yeri geldiğinde kendilerine körü körüne itaat edecek eğitimsiz ve cahil nesiller ya da Dinci Nesiller yetiştirmek amacı ile bizim çocuklarımız ve gençlerimiz mi kurban seçilmeliler… Bu tür girişim ya da oluşumlara asla izin verilmemelidir…
Eğitime yıllarını vererek, üretken olma, bir işe yarama, kendi işini kurma, kendince istediği gibi yaşama vb. insani hayallerle, hedefini belirleyip yıllarca eğitim gören ve sonuçta tüm hayalleri gerçekleşmediği gibi bir bölümünü de gerçekleştirme olanağı tanınmayarak, sokağa atılıp işsizler ordusuna katılan, yıllarca kişiliğinden, onurundan ve ülke sevgisi ve çıkarlarından ödün vermeyen, ancak adı enayiye çıkan ve açlıktan ağzı kokan bu gençlere neden kıyıyorsunuz efendiler!.. Sizin yönlendirdiğiniz programlardan mezun olmalarında, Onların suçu nedir?

Emperyalizmin, O’nun kuklası demokrasi ve çağdışı yönetimlerin; ülkemizde oynadığı oyun gereği, Lise, Yükseköğretim ve Fakültelerden mezun olarak, boşta kalan Diplomalı İşsizlere, Asgari ücretle çalıştırılacak kişilere, Terörist örgüt elamanlarına, Bozuk düzenden yararlanarak beyinleri yıkanacak bölücülere ve kolaylıkla satın alınacak maşalara daha fazla ülkemizde ihtiyaç var... Siyasi iktidarlara bağlı ve bağımlı olacak, gerektiğinde kolaylıkla kullanıla bilecek maşalara sürekli ihtiyaç vardır… Hedef budur! Bu ihtiyaçlar sürekli yaratılmalıdır!..

Oysa ülkemizin kurtuluşu çağdaş yanı içinde bulunulan çağa ve geleceğe uygun, her bireyin bireysel ayrıcalıklarını dikkate alan demokratik ve bireysel eğitimdedir. Ayrıca bir ülkede gelişmenin ve kalkınmanın mimarı sayılabilecek, Yönlendirme Yapısı, eğitim sisteminin olmazsa olmazlarını oluşturmalıdır. Bu amaçla her bireyin bireysel ayrıcalıklarını oluşturan, zeka ve kabiliyetinden oluşan yeteneklerinin dikkate alınarak, Mesleki ve Mesleki Teknik Eğitime yönlendirmenin en az % 40 ile 50 seviyelerine çıkarılması, ayrıca işe ve hayata hazırlayıcı programlara yönlendirmenin eğitim sisteminde yer alması; geliştirilmesi ve desteklenmesi gerekmektedir.

Yönlendirmede, her bireylerin bireysel ayrıcalıkları ve potansiyelleri dikkate alınarak, istedikleri programlara yönelerek, eğitim koşulları sağlanıyorsa; istediği ve bireysel ayrıcalıklarına uygun olan alanlarda başarı kaçınılmaz olacağı için sürekli başarılı olur ve hem kendine, ailesine ve ülkesine yararlı bireye dönüşür. Yine sıcak ve sevgi dolu bir ortamda ve koşullarda büyüyüp, yaşıyorlarsa; kendini seven, güven ve özgüveni gelişmiş, yaşamı sever, herkesi sever, kendisi kadar herkesin mutluluğunu ister. Bu insan kötülük düşünemez, bu insan kimseye zarar veremez, yıkıcılık, yok etmek, tutsaklık, alıkoymak ve tüketici olmak yerine; barışı, dostluğu, özgürlüğü, yaşamı, bağımsızlığı ve üretmeyi seçer.

Kendine güveni ve öz güveni gelişmiş birey, yaşamında tüm insanlara güvenmeyi; sevgi ortamında büyüyen birey, kendini sevmeyi diğer insanları sevip, saymayı, onlara değer vermeyi; olumsuz koşulların, zorlanmaların, baskının, şiddetin, dayağın girdabında boğulmayan birey, kötümser, yıkıcı, hep başarısız olamaz, kötülük ve yıkım düşünemez. İnsanların ve kendinin her şeyin en iyisine layık olduğunu düşünür, üretir, paylaşır. Bu birey üretken, verimli ve sağlıklı bir kişiliğe sahip olacaktır.

Bizim eğitim sistemimiz, öğrencilerin bireysel ayrıcalıklarını dikkate almadan, belirlenen programlarda öğrencilerin ihtiyaçlarını ve isteklerini dikkate almadan, dersleri çağdaş araç-gereçlerden yararlanarak, öğrencileri güdüleme, istek yaratma ve motive etmeden yosun ve çağdışı öğretim yöntemlerini uygulayarak, baskı ile zorlama ile gerekirse sevgi yaptırımı yerine şiddet yaptırımlarına yer vererek, bilgiler işlerine yarasa da yaramasa da öğretilmeye çalışılmaktadır. Bütün bunlar yetmezmiş gibi aldıkları yıllarca eğitimin sonunda sokağa itilmeye mahkum edilmektedirler. Eğitimin temel amaçlarından biri topluma yararlı bireyler yetiştirmek, değil midir? Toplumun ihtiyaçlarına uygun in sanlar yetiştirmek, yerine kendi çıkarlarına uygun insanlar yetiştirmek. Eğitimde yapılan bu olumsuzlukların, bazı ülkelerin soğuk ya da sıcak harp dönemlerinde uygulamalarını gördüğümüz; sözüm onlara insanlık için, ülke için diyerek, bazı kötü emellerini ve komplekslerini tatmin etmek isteyen kan içici, insanlık düşmanı diktatörlerce yapıldığını bilmiyor musunuz? Bu ve benzeri durumlar, insan haklarının ihlali değil midir.? İnsanlarımızın çocukluklarından beri özlemlerini gerçekleştirme hayallerini ve hedeflerini yok edenler mi yoksa gençlerimizi bu hale getirenler mi asıl suçlulardır. Öğrencilerin bireysel ayrıcalıklarını dikkate almayan program merkezli eğitim sistemlerinde, yönlendirmelerde başarısızlık kaçınılmazdır.

Bu nedenle başarısız öğrenci yoktur. Başarısız sistem, dersler ve programlar; eğitim koşulları ve çevre vardır.

Her Bireyin, BİREYSEL ÖZELLİKLERİNE UYGUN VE ÜLKEMİZ KOŞULLARINA UYGUN ALANLARLAR/ PROGRAMLARDA Yetiştirilmesi ve Uzmanlaşması sonucu; ÜRETKEN VE NİTELİKLİ KALİFİYE, ELEMANLARIN ÜLKEMİZ VE GELECEĞİMİZİN İHTİYAÇLARININ, Karşılanması Sağlanarak; Ülkemizde, HER ALANDA NİTELİKLİ YETİŞEN GENÇLİK; UZMANLAŞAN BU NESİL SAYESİNDE; ÜLKEMİZİN KALKINMASININ ÖNÜNDE BİR ENGEL KALMAYACAĞI GİBİ DIŞA BAĞIMLILIĞIMIZ ORTADAN KALKARAK, ÜLKEMİZ KENDİNE YETERLİ OLMAKLA KALMAYIP, SÜREÇ İÇİNDE ÇAĞDAŞ TARIMIN, MADENCİLİĞİN, TEKNOLOJİNİN, BİLİMİN, BİLİŞİMİN, YAZILIMIN VB. KISACA HER ALANDA GELİŞEREK, ÇAĞDAŞ ÜLKELER SEVİYESİNE GELEREK, KİMSEYE BAĞIMLI KALINMAYACAĞI…VS. ORTADADIR.


ÇAĞDAŞ VE DEMOKRATİK EĞİTİMDE, KISACA YAPILACAK DÜZENLEMELER

Bilhassa eğitim, bilgi çağı koşullarına göre düzenlenmelidir. Bilgi çağı bireyleri ön plana çıkarılmalıdır. Bilgiyi insanlar, ürünü makineler üretir. Bu nedenle her alanda bilimden, teknolojiden, iletişimden vb. Çağa uygun yararlanmak eğitim sisteminin esaslarını oluşturmalıdır. Çağdaşlaşmanın Atatürk’ün dediği gibi Medeni ve Gelişmiş Ülkeler seviyesine gelmenin koşulu, her alanda makineleşmeden, robot teknolojilerinden, sanayii ve endüstrinin yararlanacağı teknolojik araç ve gereçleri, Otomobil, Uçak, Silahlı Kuvvetlerinin Araç ve gereçleri, bilgisayar, uzay bilimleri alanında, denizcilik alanında….. Her türlü çağın teknolojilerini dışardan alan değil kendi gücü ile yapan ve markalaşan özel Türk Firmalarına kolaylıklar sağlayıp teşvik ederken, bazı stratejik olanları da devletleştirmek esas alınmalıdır.

Çağdaşlaşmanın Çağdaş Eğitimin amacı bu olmalıdır.

Programlar yöresel olmalıdır. Ülkemizdeki iklim koşulları ve toprak analizi sonuçları ve birçok bilimsel çalışmaların dikkate alınarak mesleki eğitim yapılandırılmalıdır. İleride ayrıntılı olarak açıklanacağı gibi yörelerin, illerin coğrafi konumları, gelişme durumları ve gerçeklikleri dikkate alınarak, öncelikli o yörede işe yarayacak mesleki ve mesleki teknik eğitim programlarına yerinde eğitim ve uygulama dikkate alınarak; ağırlık verilmelidir.
Ülkenin, bölgenin ve bulunduğu ilin koşullarına uygun, ihtiyaç duyulan meslekler de aragücü ve nitelikli kalifiye elamanların yetişmesini hedefleyip, gerçekleştirmelidir. Süreç içinde uzmanlaşmaları sağlanmalıdır.

İllerden, yörelere; yörelerden, bölgelerin; ihtiyaçlarına uygun ve ülkemizin genel ihtiyaçlarına uygun tüm alanlara/programlara yer verilerek; ekonomi, istihdam, üretim gibi sorunlarını çözücü, her bireyin üretken hale getirildiği ve bunun sonucu illerden başlanarak, ülkemizin üst düzeyde gelişimine katkı sağlayacak biçimde genel bir seferberliğin başlatılarak, eğitim programlarının ihtiyaç, işe yararlılık toplum yararı gibi üretkenlik gibi koşulları ön plana alacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.(DPT) Programlar ağırlıklı olarak yöresel olmalı ve ülke genelinde daha az sayıda ihtiyaçlara uygun programlara yer verilirken; özelliği yönünden bu güne ve geleceğe yönelik ülkemiz talepleri karşılayacak özellikte olmalı; süreç içinde dünya ülkeleri ile yarışacak koşulların oluşturulmasını, olmazsa olmazlarımızdan olmalıdır.

Programlar, öğrencinin işine yaramayan, yaşantısında ve gelecekte kullanamayacağı, lüzumsuz bilgilerden arındırılmalı; öğrenciyi bıktırıcı, soğutucu yıldırıcı ve ağır müfredatlar bakımından, topluma yararlı birey olmanın gereklerini çağdaş insanı profilini oluşturucu, temel bilgi ve kültürün aktarıldığı insani özelikleri kazandırmaya yönelik bilgiler dışında gereksiz bilgilerden arındırılıp, sadeleştirilecek, şekilde gerekli içerik ve süre düzenlemeleri yapılmış olmalıdır.

Dünya ile entegrasyonun sağlanmaya çalışıldığı ve ülkemizin AB’ ye geçiş sürecinde yaşadığımız, ulusların globalleşmeye çalıştığı bir çağda yaşıyoruz. Bu çağa geçişte, globalleşen dünyada yerimizi almamız gerekmektedir. Bu amaçla insanlarımızın kendi yakın çevresinden başlayarak, ülkemizde, Avrupa Ülkelerine ve dünyaya uyum sorunlarını yaşamaması için eğitim sistemimizi, bugün İskandinav ve Avrupa Topluluğu ülkeleri ile ( özellikle Almanya’da) uygulanan yönlendirme boyutu ve ABD ’de uygulanan bireysel-yerel boyutu da dikkate alarak, İllerden başlanarak, Bölgelerimizin koşulları dikkate alınarak, ülkemiz koşulları ile birleştirilip, illerimize ve yörelerimize uygun mesleki, teknik ve işe hayata hazırlayıcı programlarının eğitimde yapılacak düzenlemeleri n hayati olacağı ve önemsenerek, gerçekleştirmenin gerekliliği öncelikli olarak ön plana alınmalıdır. Ayrıca bu günkü eğitim sistemi ve eğitim şekli bireylerin kendilerini her zaman geliştirip, yenilemesine olanak tanımamakta ve bu nedenle topluma yarar getirecek, üreterek üretime katkıda bulunup ülkesini geliştirmeyi sağlayacak bireyler topluma kazandıramamaktadır. Bunun yerine diplomalı işsizler ordusunu yetiştirilmektedir. Bu durum ülkemizde büyük sorunlar yaşamamızla kalmamakta, dünya ülkelerince yanlış tanınmamıza Avrupa ve Dünya ile entegrasyonda güçlükler yaşamamıza neden olacaktır. Eskiden olduğu gibi DPT ve 5 Yıllık Kalkınma Planları ve Devlet İstatistik Enstitüsü ( Sonradan TUİK olmuştur) verileri dikkate alınarak Türkiye’ deki her aşamada ki özellikle Mesleki ve Mesleki Teknik Eğitim ve Yükseköğretim Programına kaydı yapılan öğrenciler, kaydı yapıldığı ve mezun olacağı yıl dikkate alınarak; yapılan planlama ile mezun olduğu an sınavsız istihdamı sağlanmalıdır. Bu hususun, Milli Eğitim Politikası olması için yasal düzenlemeler yapılmalıdır.)DDK İşlerlik kazandırılarak, denetleme önemsenmelidir.

Süreç içinde dünyadaki eğitim birliğine geçişte, her yörenin ve ilin eğitim koşulları uygun programlarda, çocuklarımızın ve gençlerimizin bireysel özelliklerine uygun çok değişik programlardan mezun olmaları dikkate alınarak; yetiştiği programlarla ilgili mesleklerde istihdam edilmeleri sağlanmalıdır. Üretken ve bulunduğu ilin üretimine katkıda bulunacak kalifiye elemanlar yetiştirerek, toplumun ülkenin kalkınmasına çalışarak katkı sunacak ve daha çok çalışarak; ancak her bireyin çalışması ile ülkemizin kalkınacağı ve gelişmiş ülkeler seviyesine erişeceğimiz asla unutulmamalıdır.

İlerde ayrıntılı değineceğim, yıllarca haksızlığa uğrayarak, elenen ve mağdur edilen üniversite mezunu gençlerimizin mağduriyetleri giderilmeden yani hakları teslim edilmeden, atamalarda ve istihdamda başlangıçta liyakat dikkate alınmamalıdır. Süreç içinde mağdurların mağduriyeti giderildikten sonra her kademede eğitim programlarının kontenjanları ihtiyaçlara uygun belirlendikten sonra kendiliğinden liyakat gerçekleşecektir. En önemlisi de her alanda belirlenen ihtiyaca uygun programlardan mezun olan gençlerimiz, il, bölge ve ülke ihtiyacımızı karşılayacağından; atamalarda Liyakat a gereksinim bile kalmayacaktır. Atatürk’ün de belirttiği gibi Türk Milleti çalışkandır. Bizim insanımız kendilerine iş olanağı verildiğinde, çalışarak ülkesine katkıda bulunacaklardır. Ülkemiz kısa sürede çağdaş ve kalkınmış ülkeler arasında yer alacaktır.

Eğitim her kademede karma olmalıdır. Karma eğitim, kız erkek ayrımına gidilmeden sınıf ve dersliklerde birlikte eğitim yapılmasıdır. Pedagojik yönden ve bireylerin sosyalleşmesi, insan ilişkilerinin gelişimi, ayrımcılık ve farklılık duyguları yerine eşitlik duygularını geliştirdiği için çok sayıda yararı bulunmaktadır. Kız ve erkek ayrımcılığı birçok konuda olumsuzlukla birlikte ayrımcılığa ya da dışlanmaya kapı aralamakla kalmaz, cinsel ayrımcılığı, akranlar arası sosyalleşmeyi, sağlıklı aile yapısının oluşumunu vb. Engelleyerek, birçok olumsuzlukları tetikler. Bu durum göz ardı edilmemeli, önemsenerek karma eğitim eğitimde olmazsa olmazları oluşturmalıdır. Sosyalleşme ve sağlıklı bir toplum yapısı, karma eğitimden geçer… Bu nedenle, günümüzde ve gelecekte de kız ve erkek öğrencilerin bir arada eğitim aldığı; karma eğitim, esas alınmalıdır.

Bilgi Çağını yaşadığımız şu günlerde, bilginin kazanılması kadar bilginin üretilmesi ön plana gelmiştir. Bilginin üretilmesi ile de bilgili bireylerin yetiştirilmesinin önemini arttırmıştır. Çünkü çağımızda ürünün çabuk, kaliteli ve seri üretimini makineler, çağın makinelerini üretmek için gerekli bilgiyi ise alanında nitelikli yetişmiş insan gücü üretmektedir. Bilginin üretiminde, nitelikli bilginin üretilmesi esas alınmak gelişmede zorunlu olmaktadır. Tüm bu nedenlerle çağımızda, insanlar edindikleri nitelikli bilgilerle, ürettikleri makinelerden ya da robotlardan yararlanarak; nitelikli üretimi gerçekleştirmektedirler. Nitelikli bilgi, insanın nitelikli yetişmesi ve yetiştirmesi ile gerçekleşir. İnsanın iyi yetişebilmesi, kendini gerçekleştirip, kanıtlayabilmesi, bireysel ayrıcalıklarına uygun hazırlanmış çağdaş eğitim programları ile gerçekleşir. Bu amaçla her bireyin bireysel ayrıcalıklarına uygun yetiştirilmesi, gelişmeleri ve üretken bireylere dönüşümleri; çağımızın eğitim sistemlerinde hedeflenmekle kalınmamalı; çağdaş eğitimin olmazsa olmazlarını oluşturmalıdır.
Ülkemizde üretilen Deniz ve Tarıma dayalı tüm ürün ve mahsulleri dikkatle toplamaktan, ambalajından, taşınmasına kadar, otomobil montajına ve ilaç dağıtımına kadar robotik çözümleri, çeşitli sektörlerde üretkenliği geliştiriyor, güvenliği artırıyor ve daha fazla esneklik sağlıyor. Çağımıza ve geleceğe yönelik olarak her alanda geliştirilen robotların güçlü ve insan odaklı olarak üretimde yer alması sonucu öğretilmiş ve yüklenmiş işlemleri ve hareketleri verilen komutlar hızlı, güvenli, seri ve ekonomik olarak, sorunsuz yerine getirmeleri sonucu; özellikle insanlar için tehlike arz eden ve insan sağlığını olumsuz etkileyen ortamlarda kullanımını kolaylaştırmaktadır.
Yine insan zekasının ürününü oluşturan ve insanı taklit eden ve işlenen veriler ve üst düzeyde bilişsel becerilerin yapılmasını sağlaması, bazı görevleri noksansız yerine getiren, Yapay Zeka bir çok alanda işleri kolaylaştırırken; insan zekasının üstünde mantıksal, matematiksel bilgileri öğrenmesi ve taklit becerisinin yüksek olması nedeniyle, kontrolden çıkması ve denetimin yitirilmesi koşullarında bazı risk unsurlarını ve etik sorunları nedeniyle temkinli yaklaşılmaktadır. Ancak yaratıcılık gerektirmen ve belli kalıplarda işlevlerin yüklenerek, akıllı uygulamaların işlendiği robotlar ve yapay zekanın kontrolünün sağlandığı durumlarda sanayii, endüstri, turizm, lojistik, taşıma, teknolojide, özellikle eğitim materyalleri, uzaktan eğitim modellerinde vb. çok sayıda alanda kullanılmaktadır. Bir ülkede teknolojik ilerlemenin ve özellikle endüstri alanlarında en önemli unsurlarını oluşturmaktadır.( Endüstrinin 4.0 olması)
Günümüz üretilen ürünleri seri, kusursuz ve çok daha kısa sürede üretmesi dikkate alındığında üretimde rekabet koşulları bakımından, robotlar ve yapay zekayı çok önemli noktalara taşımaktadır. Sanayinin her noktasında montaj, otomasyon, kaynak, otel ve restorantlarda, taşıma ve lojistik vb. çok sayıda alanlarda, ihtiyaç duyulmakla kalmayıp, birçok insanın yapacağı işleri daha seri, hızlı ve kaliteli yapacağı iş ve işlevlerden dolayı, tercih edilirken, işsizlik sorunlarına sebep olacağı endişesini de birlikte taşımaktadır. Bu nedenlerle bu alanlarda çok hızlı olarak yatırımlar yapmak, çağımızda ve gelecek önem arz etmektedir. Robotlaşmaya çok hızlı bir geçiş yapılmaması halinde çağdaş ülkeler arasındaki aşılan mesafelerin telafisi imkansız hale gelebilecektir.
. Bu amaçla teknoloji, sanayii, endüstri vb. alanlarda olduğu gibi tarım ve hayvancılıkta da çağdaş bireylerin yetiştirilmesi, diğer bir değişle bilimsel tarım ve hayvancılığın nitelikli teknisyen, tekniker ve mühendislerle gerçekleşeceğinin bilincinde olarak, buna uygun eğitim programlarının illerin, bölgelerin ve ülkenin koşullarına, arz ve talep dengesini karşılayacak biçimde planlanması, üretken, verimli ürünleri yetiştirecek kalifiye ve uzman bireylerin yetiştirilmesi, hedeflenip, esas alınmalıdır.
Çağdaş eğitimde, çağın bilimsel ve teknolojik gelişmeleri dikkate alınarak, uygun düzenlemeler yapılmalıdır. Ülkemizde, yabancılara muhtaç olmamak için her alanda, özellikle tarım ve hayvancılıkta, kendisine yeten hatta başka ülkelere ihraç eden ülke olarak, devamlılığı sağlamak için bilimsel ve modern tarım ve hayvancılığa geçmenin önem kazandığı dikkate alınarak, çağdaş teknolojilerden yararlanarak, üretimi arttırmak için çaba gösterilmelidir. Dünya nüfusu arttıkça ülkemizdeki ekili toprakların, su kaynaklarının da öneminin artacağı göz önüne alınarak planlı, sistemli, çağdaş teknolojilerden yararlanmakla kalınmamalı; üreticileri destekleyici önlemler almak da devlete düşün görevlerden olmalıdır.

Her alanda gelişmemizin en belirleyici koşulu bilimsel yöntemlerle, ihtiyaç duyulan insan potansiyelinin de çağdaş yetiştirilip, çağdaş birey olarak bilgi ve davranışlar kazanması için, demokrasiyi ve insan haklarına inanan, özümseyen ve uygulayan, ülkesinin çıkarlarını kendi çıkarından önce sayan, koruyup, gözeten, ülkesini seven, demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti ilkelerini benimseyen, Atatürk’ ü görüşlerini, ilke ve devrimlerini kendine rehber edinen, bilimsel ve hür düşünce gibi erdem olan davranışları kazanmış ve eyleme dönüştüren üretken ve verimli ve demokrat bireyler olarak yetişmeleri hedeflenmelidir.

Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımadadır. Jeopolitik önemi dışında, akarsuları, çeşit çeşit madenleri ve iklimi vb. özellikleri ile dünyada ender özelliklere sahip bir ülkedir. Bu değişik özellikleri dikkate alınarak; eğitim sistemimizde yapılanmaya gidilmelidir. Çağın teknolojik ve bilimsel gelişmelerine uygun her bölgenin özellikleri ile bütünleşen ve her bölgenin, her ilin sosyal-ekonomik koşulları dikkate alınarak eğitimde yeniden yapılanmalara ve düzenlemelere gidilmelidir. Yıllardan beri hükümetleri ve eğitim politikalarını belirlemede etken olan dış güçlerin ve yerli temsilcilerin, eğitim sisteminde yanlış ve ülke kalkınmasının yolunu tıkayan düzenlemelere dur demenin zamanı gelmiş ve geçmektedir. Bu nedenle eğitim kurumlarının, bizzat o eğitim kurumunda görev alanlarca belirlenmesi önem kazanmaktadır. Hiçbir yabancı yapı, başka bir ülkenin gelişip ve kalkınmasını istese bile nereye kadar isteyebilir……

Burada bir gerçeklikle ilgili bir örnek vermekte yarar görüyorum. Ülkemizin çevresindeki ülkelerin tamamında petrol çıkarılırken, tüm bu ülkelerin ortasında kalan ülkemizde petrolün sınırlı sayıda illerde bulunduğu varsayımı. Ne kadar gerçekle bağdaşmaktadır. Takdir değerli okuyucularımın… Ayrıca ülkemizde boraks gibi çok sayıda maden çeşitliliği vardır, gelecekte teknolojilerde bu yeni ve bol miktarda olan madenlerle ilgili bilimsel araştırmalar yapılarak, yararlanılması için mesleki ve teknik eğitim önem kazanmaktadır.
Ancak ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili olması nedeniyle eğitim sistemimizde yapılacak düzenlemelerle, deniz kıyılarında bulunan illerimizde mutlaka Denizcilik Meslek ve Mesleki Teknik Eğitim Liselerin den başlanarak, Denizcilik Bilimleri ve Denizcilik Bilimleri Üniversiteleri denize kıyısı olan tüm illerimizde acilen kurulmalıdır. Ülkemizin gelişip, kalkınmasının en önemli ayağı bu düzenlemeler olacaktır. Daha sonra her ilin koşullarına uygun programlara, başlangıçta % 25 ile 30 başlanarak, süreç içinde aksaklıklar giderilip, gelişmelere ve açılacak yeni programlara yer verilerek daha yüksek seviyelerde yeni programlar açılmalıdır. “Bu gün geçerliliğini yitiren programların bir bölümü kapatılıp, sınırlı sayıda bırakılarak; bu yeni programlar için kullanıla bilir. Şimdi bazı illerimizden kısa örnekler verilerek, diğer illerimizde benzeri düzenlemeler için fikir sahibi olunmasını sağlamak istiyorum.

Her Ülkenin Geleceği, ülkelerin koşullarına uygun eğitim yapılanmasından geçmektedir… Her bölgenin, her ilin sosyal-ekonomik koşulları dikkate alınarak eğitimde yeniden yapılanmalara ve düzenlemelere gidilmelidir. Ülkemizin geleceği ise ağırlıklı olarak, denizlerde ve denizcilikle ilgili bilim dallarının arttırılmasından geçmektedir…

Yine Bölgelere/Yörelere ve illerimize uygun eğitimde: Gaziantep ili sanayide gelişen bir ilimizdir. Bu ve benzeri ilerde, bulunduğu yörenin özellikleri ve koşullarına uygun olan sanayiinin tüm birimlerinde ve gerekli meslek alanlarındaki ara gücü elamanlarının ve diğer birimlerde her düzeyde istihdam edilecek personelin yetiştirilmesini sağlayacak programlara yer verilmelidir. (Teknisyen, tekniker, mühendis vb.) Şanlıurfa ile tarım ve hayvancılık alanında gelişmektedir. ( Çukurova, Haran, Konya, Ege ve Küçük Menderes, Harran, Bursa, Ergene, Iğdır vb. Ovalar) Tarım, hayvancılık alanında sektörlerin daha çok gelişmesini sağlamak için eğitim programları bu alanlarda yetiştirilecek her kademedeki bireylerin yetiştirilmesini esas almalıdır. Gelecekte tarım ambarı olacak ülkelerden biri olarak, tarıma çağın teknolojik koşullarına uygun gerekli önem vermek de önem kazanmaktadır.

“Bölgelerimizin iklim koşullarının zenginliği ve çeşitliliği, her türlü bitki örtüsünün yetiştirilmesine uygun olduğu unutulmamalıdır. İstendiğinde Tarım ve Hayvancılıkta çağdaş, bilimsel teknolojilerin kullanılması ile dünya çapında üretken bir ülkeye dönüşümümüz hayal değildir.

İskenderun, Mersin, İstanbul ve denize kıyısı olan illerimizde, turizm, konaklama, otelcilik, ticaret, ulaşım, lojistik, denizcilik ve deniz bilimleri teknolojileri gibi gelişen bir il ise bu sektörlerde ve alanda gelişmeyi sağlayacak ve üretimi arttıracak her seviyede elemanların yetiştirilmesini sağlayacak programlara öncelikli olarak yer verilmelidir. Diğer bir değişle deniz kıyısı olan illerde ”Turizm, Konaklama ve Otelcilik ile kalınmayarak, Denizcilik ve Deniz Bilimleri alanlarında “Teknisyeninden, Teknikerine, Mühendis ve Yüksek Mühendis’ ine kadar….” tüm elemanların yetiştirilmesini sağlayacak programlara öncelikli olarak yer verilmelidir. İstihdam alanları az ve sınırlı sayıda gelişimi sağlayacak özel ya da devlet sektörü bulunan diğer illerimizde ve yörelerde tüm bu koşullar dikkate alınırken, ham maddesi o yörelere yakın yerlerde bulunan ya da her ilin koşullarında açılabilecek nitelikteki, bazı sanayii alanları, sektörleri ve kurumları ya da fabrikalar özel sektör ve girişimcilere kolaylık sağlanarak, teşvik edilerek, bu yörelerimizde de istihdam yaratacak şekilde bir yapılan maya gidilmelidir. Bunun yanında tüm illerde küçük ve orta boy işletmeler devletin düşük faizli kredi ya da daha farklı desteği ile desteklenmelidir.

Ülkemizde bu amaçla yapılan bilimsel araştırmalardan yararlanmalı, gerekiyorsa daha detaylı araştırmalar değerlendirilerek; Yedi Bölgemizin ve illerin koşullarına uygun (Sanayii, turizm, ticaret, hayvancılık, denizcilik, endüstri vb. işkollarında araştırmalar o ildeki ve ülkemizdeki Eğitim Komplekslerinin ve Kampusların bilimsel araştırma sonuçları dışında diğer illerin Eğitim Komplekslerinin ve Kampuslarının araştırma sonuçlarından da yararlanılmalıdır. Ayrıca ( Bilim adamları, araştırmacılar, ekonomistler, sanayi-ticaret odaları, Eğitim Kompleksleri, sivil toplum örgütlerinin vb.) katılımı ile oluşturulacak kurullar ve yapılacak toplantılara bu kesimlerinde görüşleri doğrultusunda kararlar alınmalıdır. “ Gerektiğinde yabancısı olduğumuz iş kollarında yabancılardan ve yabancıların araştırmalarından yaralanarak, onları olduğu gibi alıp, uygulamak yerine; ülkemizin gerçekleri ile bütünleştirilebilir. Örnek: Tekstil iş kolunda Gaziantep ilinde lise düzeyinde olacak(mesleki eğitimde uygulamaların 3308 sayılı çıraklık eğitim kanununa uygun uygulamalı eğitim ağırlıklı ve ücret karşılığı iş yerinde, iş başında eğitim koşullarına uygun olması) ne kadar tekstil teknisyenine ihtiyaç olduğu (5 yıl içinde), 2 yılık M.Y.O Mezunu olarak ne kadar tekstil teknikerine ihtiyaç olduğu ve Mühendislik Fakültesi mezunu tekstil mühendisine ne kadar ihtiyaç olduğu, Türkiye’de tüm bu sektörler yukarda belirtilen Gaziantep, Şanlıurfa ve İskenderun örneğindeki gibi il, il belirlenerek; 5 yıllık planlama doğrultusunda Türkiye’de tekstil sektöründe ne kadar elemana ihtiyaç var belirlenir. Bu doğrultuda ihtiyaca göre kontenjanlar açılır. Bu kontenjan belirlemesinde uyulması gereken en önemli kural, her sektörde ve kademedeki ihtiyaç duyulan kontenjan sayıları, eğitim komplekslerine bağlı her kademedeki kurum için belirlenen sayıyı geçmemelidir. Daha sonra dikey geçiş, açık öğretim ve benzer alanlara geçişler kontenjan fazlalıkları da bir sonraki 5 yıllık il ya da ülke kalkınma planlarına dahil edilerek, kontenjan fazlalığı, elamanın mezun olması önlenmelidir. Ayrıca aynı şekilde fakültelerde mastır ve doktora yapacak öğrencilerin de kontenjanları belirlenmelidir.
Geleceğimiz, tüm bilimlerin evrensel gelişmelerini, ülkenin gerçeklerine ve koşullarına uygun hale getirilerek; düzenlemeler yapmaktan geçmektedir…

Bilgiyi araştırma, bulma, öğrenme ve yararlanma, bu amaçla bilgisayar- Internet, bilişim teknolojileri gibi çağın yeniliklerinden yararlanma, bireylerin kendilerini ve çevrelerinde ki varlık ve olayları anlama, takip etme aralarındaki ilişkileri görmek, farkına varmak, önemini sezmek, araştırmak, tartışmakla doğru ve gerçekçi bilgilere ulaşılır. Kısaca çağın teknolojilerinden yararlanıp, bu bilgiler, çağdaş araç ve yöntemlerle öğrenilip, kullanıldığı ölçüde bilimsellik anlamını taşır. Çalışmaların bilimsel olabilmesi için deneysel yöntemlerle doğrulanmış belirli olgu, olay ya da konuların bütünün bir araya getirilmesi dışında yani Bilimsel Yöntem dışında geçerliliği olan başka bir yöntemden yararlanılma malıdır. Çünkü gerçek veriler bilimsel yöntemle ve bilimi rehber edinerek; gerçekleştirilebilir.

Bilim ve toplumsal bir süreç olan bilimsellik, çağımızda yeni enformasyon teknolojileri, evren bilim ve genetik, iletişimde yeni gelişmelerdeki hedef evrensel bilimleri oluşturmak çabalarından kaynaklanmaktadır. Bu gün teknoloji ile ekonomi birleşerek, bilgisayar destekli tasarımı, otomasyonu; bilgi iletişimle birleşerek, bilişimi; bilgisayar eğitimde yer alarak bilgisayar destekli eğitimi vb. teknolojileri ortaya çıkarmıştır. Yani çağımız, bireysel üretim ve kişisel projeler yerine ekip çalışmaları ile kitlesel ölçekte projeler üretilmesini sağlamaktadır. Sibernetik Uzay Çağını yaşadığımız günümüzde, bütün dünyadaki insanlar gibi bilgiyi aramalı, ulaşmalı, paylaşmalı, yararlanmalıyız. Bu amaçla Internet, campu sevre vb. bilgisayar ağlarının insan yaşamına girmesi gerekir.

Çağımızda robotların, akıllı makinaların ve yapay zekanın insan hayatına girmesi sonucu endüstri, sanayii, bilişim, teknoloji vb. İşletmelerde, havacılık ve denizcilik, otomasyon, otomotiv, savunma alanları dışında çok sayıda alanda ve sektörde kullanılması; Mesleki Teknik Eğitim Liselerinin ve bu liselerden sınavsız olarak yükseköğretim programlarına geçişlerde çığır açarak, önemini arttırmıştır. Robot ve akıllı makinalar teknolojinin gelişmesi ile ilişkili ve insanların üstesinden gelemeyeceği alan ve işlerde, deprem, yangın vb. gibi felaketlerde, eş söyleşiyle gelecekte insanoğlunun can güvenliği nedeniyle karışmakta ve el atmakta tehlike oluşturan ve zorlandığı doğa olayları ve işlerde kullanılması amacı ile tasarlanmışlardır. Robot ve akıllı makinalara yüklenen ve öğretilmiş iş ve eylemler dışındaki işlevleri ve hareketleri kontrol altına alındığı için birçok insanın yapacağı işi hızlı ve seri ve güvenli olarak yapmak gibi öğretilmiş ve tasarlanmış işlevleri yapması, birçok sektörde insan yerine kullanılmasının önemini arttırmıştır. (Maden, Endüstri, Otomasyon, Uzay, Deniz Teknolojileri vb.) Özellikle sanayiinin her sektöründe lojistik, her türlü montaj, endüstri ve robotik uygulamaların, büyük hızla gelişmesi; bu gelişmelerden çağımızda yararlanan ve kendini geliştiren her sektörün kendi aralarında ki tatlı rekabetlerden, dünya devletleri ile rekabetinin yolunu açarak; üreticinin işlerini büyüterek, daha kaliteli ve seri üretimi sağlamasını gerçekleştirmektedir.

Ülkemiz özellikle içinde bulunduğumuz son 20 yılda devletin elinde bulunan fabrika ve işletmelerini özelleştirip, kapatarak, dışa bağımlı bir hale gelmiştir. Yalnız sanayii, endüstri gibi teknolojinin birçok alanı dışında tarım, 3 tarafı deniz olan, sayısız göl, akarsu kaynakları, ovaları, zengin madenleri ve yedi iklim kuşağı bulunan; bu cennet ülkede tarım ve hayvancılık başta olmak üzere her alanda üretmekten çok her şeyini dışardan alan ve dışarıya bağımlı bir ülkeye dönüşmüştür. Başta eğitimimiz olmak üzere her alanda çağın çok gerisinde kalmaya ülkemizi mahkum ederek, her alanda dışa bağımlı hale getirmiştir.

Geriye gidiş bizim kaderimiz olmamalıdır, gün gelecek ülkemizin bu geriye gidişine son verilerek, ülkemizi, bu dışa bağımlılıktan kurtararak, Demokratik bir sistemin özlemini çekmekteyiz. Böyle bir yönetim gelecekte ülkemize geldiğinde, umarım bu yazdıklarım gerçeğe dönüşerek, ülkemizin makus talihini yenerek; kendine yeterli olmakla kalmayıp, süreç içinde gelişen ülkelerle rekabet eden ve teknolojiyi dışarıya pazarlayan ülke konumuna geçmesi sağlanır. Bu amaçla yönetime gelecek demokrasiye ve parlamenter sisteme inanan hükümetler için ÇAĞDAŞ, DEMOKRATİK VE BİREYSEL EĞİTİM MODELİ uygulanmasına acilen geçilmesi olmazsa olmazlarımızın sihirli reçetesini oluşturacaktır.

Ülkemiz, Yedi İklim kuşağı ile çeşitli yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahip olan ve üç tarafı denizlerle çevrili Avrupa ile Asya kıtaları arasında olması nedeniyle de jeopolitik öneme sahip bir ülke konumundadır. Bu önem dikkate alınarak her bölgedeki tarım, hayvancılık, madenler, sanayii, denizler vb. verimli, bilinçli ve planlı olarak önemsenip, geliştirilmesi için gerekli koşulların oluşturulması için genç beyinlerin yetiştirilmesi hedef alındığında; yalnız bugünün üretken insanlarını yetiştirmekle kalmayacağız geleceğin üretken, uzmanlaşmış kadrolarını da yetiştirerek, ülkemizi geleceğe çağdaş medeniyete taşımış olacağız. Bölgelerin koşullarına uygun eğitimde yapılanmalar oluştururken, çağın ve geleceğin bilgi, bilişim, iletişim, enformasyon, teknoloji, otomasyon, yazılım, küçük ve büyük ölçekli araçları, robotlar; bunların teknolojileri ve sanayilerinin ve markalaşmanın da ülkemizde oluşumu, desteklenmesi, özendirilmesi hedeflenmelidir ki uzmanlaşmış kadrolarımız, başka ülkelere kaçarak beyin göçü oluşmamalıdır.
Eğitim-öğretimde, bütün bu teknolojilerden yararlanarak, bilimsel düşünmeyi ve bilgi üretmeyi, bilginin insanoğlunun yararına kullanılmasını sağlayacak tüm yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Geleceğimiz, tüm bilimlerin evrensel gelişmelerini, ülkenin gerçeklerine ve koşullarına uygun hale getirilerek; düzenlemeler yapmaktan; Geleceğin eğitimi, bireylerin bireysel özelliklerine uygun olan programlarda her kademede eğitim alarak, gelişmelerinden ve uzmanlaşmalarından geçmektedir…

GELECEĞİN EĞİTİMİ
ÜLKEMİZ EĞİTİMİNDE DEMOKRATİK, ÇAĞDAŞ VE BİREYSEL YAPILANMALAR


Çağdaş ve Demokratik Eğitimde, bireyler bireysel ayrıcalıkları ve potansiyelleri dikkate alınarak, istedikleri programlara yönelerek, eğitim koşulları sağlanıyorsa; istediği ve bireysel ayrıcalıklarına uygun olan alanlarda ya da programlarda başarı kaçınılmaz olacağı için sürekli başarılı olur ve hem kendine, ailesine ve ülkesine yararlı bireye dönüşür.

Her Bireyin, BİREYSEL ÖZELLİKLERİNE UYGUN VE ÜLKEMİZ KOŞULLARINA UYGUN ALANLARLAR/ PROGRAMLARDA İHTİYAÇLAR DİKKATE ALINARAK, EŞ SÖYLEŞİYLE ARZ TALEP DENGESİ SAĞLANARAK, İLGİLİ PROGRAMLARA YÖNLENDİRİLMELERİ. Ülkenin ihtiyaç duyduğu, çağa ve geleceğe yönelik bireylerin, Yetiştirilmesi ve Uzmanlaşması sonucu; ÜRETKEN VE NİTELİKLİ KALİFİYE, ELEMANLARIN ÜLKEMİZ VE GELECEĞİMİZİN İHTİYAÇLARININ, Karşılanması Sağlanarak; Ülkemizde, HER ALANDA NİTELİKLİ YETİŞEN GENÇLİK; UZMANLAŞAN BU NESİL SAYESİNDE; ÜLKEMİZİN KALKINMASININ ÖNÜNDE BİR ENGEL KALMAYACAĞI GİBİ DIŞA BAĞIMLILIĞIMIZ ORTADAN KALKARAK, ÜLKEMİZ KENDİNE YETERLİ OLMAKLA KALMAYIP, SÜREÇ İÇİNDE ÇAĞDAŞ VE BİLİMSEL TARIMIN, HAYVANCILIĞIN, TURİZMİN, LOJİSTİĞİN, DENİZ BİLİMLERİNİN, MADENCİLİĞİN, TEKNOLOJİNİN, BİLİMİN, BİLİŞİMİN, YAZILIMIN, ROBOT VE MAKİNELERİN, YAPAY ZEKANIN VB. KISACA HER ALANDA GELİŞEREK, ÇAĞDAŞ ÜLKELER SEVİYESİNE GELEREK, KİMSEYE BAĞIMLI KALINMAYACAĞI… VS. ORTADADIR.

Ülkemizde eğitim sisteminin tarihçesine tekrar döndüğümüzde, 1992-93 Eğitim-öğretim yılında uygulamaya geçilen “Kredili Ders Geçme Sisteminden” gerek tanıtımı, gerekse daha ileri seviyelere gitmesini sağlayıcı katkılarda bulunduğum için kendimden gurur duyduğumu belirtmek istiyorum. Bu sistemin uygulanması için TV programlarından veli görüşlerine yer vermekle kalınmayıp, ildeki komisyonlarda aktif görevler alıp, 15. Eğitim Şurası üyesi raportör olarak, ilimizdeki ve Adana’daki Bölge Toplantılarına katıldım. Bu sistemin bugüne kadar uygulanan eğitim sistemleri içerisinde en çağdaş, en demokratik yapıya sahip olması, hatta öğrenci merkezli olması nedeni ile savunuculuğunu yapmakla kalmadım. Bulunduğum lise şartlarında yetki ve sorumluluklarım dahilinde, okul yöneticileri ve özellikle özverili öğretmen arkadaşlarımdan sürekli desteklerini alarak; ekip çalışması anlayışı ile bu sistemin en iyi şekilde uygulanması için çabalar gösterdik. Bu sistemin okulumuzda en iyi şekilde uygulamaya çalışılması sonucu, o yıllarda öğrencileri sağlıklı bir eğitim almakla kalmadılar.
Kendi bireysel ayrıcalıklarına yani yeteneklerine uygun programları, dersleri ve öğretmenlerini seçerek, bu programlarla ilişkili almış oldukları derslerde başarılı oldular. Elde ettikleri başarı ile orantılı üst öğrenime geçişler yaptılar ve ülkemizdeki üniversitelerde öğrenci olma veya eğitim alma haklarını kazandılar. Her ne kadar, bazı öğrencilerimiz zorunlu derslerde güçlükler yaşadı ve başarısızlıklar sorun yarattı ise de fazla yaralar almadan ve aldıkları küçük yaraları isteyerek seçtikleri seçmeli derslerde kendi bireysel ayrıcalıklarına uygun seçmekle kalmayıp, istedikleri branş öğretmenine ismini yazdırarak, onların listelerinde yer alarak, ilgili sınıflarda bu derslere girerek, kendi istekleri ile dersi ve öğretmenini seçtiği için başarılı oldular. Bu başarı durumları onların zorunlu derslerdeki aldıkları yaraları, onarma şansını da vermiştir. O yıllarda binlerce öğrencimize sağlıklı bir rehberlik hizmetleri verilerek, mümkün olduğunca her öğrencimizin ilgileri, yetenekleri, değerleri, derslerdeki başarı durumları vb. bireysel ayrıcalıklarının tümünü dikkate alarak, belirlenen bu özelliklerine uygun alanları ve dersleri isteklerine uygun seçmelerine olanak tanınan bir yönlendirme yapılaması gerçekleştirilmiştir. İlimizde ki bazı liselerde az sayıda kredi verilerek bazı olumsuzluklar dışında; ülkemizde ilk defa öğrencilerin isteğine uygun dersleri ve öğretmenleri seçmelerine olanak tanındığı için ilk yıllarda bazı küçük sorunlar çıksa da bir sonraki yıllarda ‘Ders Geçme ve Kredi Sistemi ‘ mezunu öğrenciler üst öğrenime girişte ya da yaşamlarında başarılı ve sağlıklı bireyler olarak Türk Toplumunda yer aldılar.

Bu kazanımlar dışında hiçbir öğrencinin kişiliği her hangi bir yara almadı, çünkü her öğrenci kendi istediği dersi ve ders öğretmenini seçtiği için derslerde hiçbir sorun yaşanmadığı için hm kendileri hem öğretmenleri hem de idare bu eğitim yapısından memnuniyet duymaya başlamıştı. Bu memnuniyetin sonucu her öğrencinin seçtiği derslerin ağırlıklı not ortalamasına göre mezun olacakları alan belirleniyordu. Diğer bir değişle en azından yönetmelikler gereği yaşamlarında sınavın devam etmesine karşı, girdikleri sınavlar da sınav kaygısı yaşamıyorlardı. Ayrıca mezun oldukları alana uygun yükseköğretime yöneleceklerinin bilincinde olmaları onlara sınav kaygısı yaşatmadığı için yaşamlarından memnun ve mutluydular. Hiç değil se bu sitem öğrencilerin eğitimin temel amaçlarından birisi olan sağlıklı kişilik sahibi bireylerin yetişmesi ne zemin hazırlamaktaydı. Başlangıçta bu sisteme, ağırlıklı yöneticiler, kısmen öğretmenler karşı çıktılar. Fakat zamanla bu sistemin kendileri açısından yararını görünce, kendilerini seçmeyen öğrenciler, kendilerini alanlarında daha iyi yetiştirmeleri gerektiği inancı geliştirerek, öğrencilerini memnun ederek kendilerini seçmelerini sağladıkça; süreç içinde bu dirençleri kırıldı. Sonuç olarak Çağdaş, Bireysel ve Yönlendirici Eğitim Sistemi-2003 yapıtımda ayrıntılı yer alan, 21 yıldır Eğitim Sistemimize verilen tahribatın nasıl önleneceği, Çağdaş, Demokratik, Bireysel Öğrenci Merkezli ve öğrenmenin öğretildiği Öğrenen Merkezli bir eğitim önerilmiş. Bu eğitim modelinde ülkemizin iklim, coğrafi, tarım, hayvancılık, ekonomi, endüstri, ticaret, sanayii, ulaşım, lojistik vb. koşulları dikkate alınarak; birbirine yakın eşdeğer illerin bir araya getirildiği KALKINMA BÖLGELERİ oluşturularak, burada oluşturulan alanlarla ilgili mesleki, mesleki teknik/teknoloji, işe ve hayata hazırlayıcı programların açılarak; çağın ihtiyaçlarına ve geleceğe uygun üretken, nesillerin yetiştirilmesi hedeflenmelidir.

Bu amaçla öncelikle ülkemizde Okul Öncesi kendi içinde Ön Eğitim ve İlköğretime Hazırlık olmak üzere iki kademeden oluşturulmalıdır. En erken 3 ya da 4 yaşlar Ön Eğitim, 5 ya da 6 yaş Okul Öncesi ya da İlköğretime Hazırlık, 8 Yıllık İlköğretim ve 8 yılın sonunda ya da en geç 9. Sınıfta (7 ile 15 yaş), yönlendirme olmazsa olmaz olmalıdır. Ortaöğretim 1990’ lı yıllarda uygulanan Kredili Ders Geçme Sisteminin daha geliştirilmiş şekli olan ilköğretim sonunda YÖNLENDİRME ile tüm ortaöğretim programlarına geçişler düzenlenmelidir. Bu bölgelerde oluşturulan Eğitim Kompleksleri içinde eğitim kampüsleri ve her seviyede okul türleri ayrı ayrı yapılandırılmalıdır. Ülkelerin kalkınmışlık düzeylerinin belirlenmesindeki unsurlardan biri olan ve çok önemsememiz gereken, Okul Öncesi Eğitimde bile, ( Aslında okul öncesi ya da anasınıfı öncesi yer alan benim ve çağdaş ülkelerin çok önemsediği Ön Eğitimin bile önemsenmesi gerekirken.) Türk Dilimizi, doğru ve güzel konuşma becerileri yeterince kazandırıldığı için artık İngilizce (Yabancı Dille) öğretim İlköğretimde bile yapılabilirdi… ( Ancak burada Yabancı Dil öğrenme yaşının küçük yaşlarda ya da Ön Eğitimde başladığı, etkili bir yabancı dil öğrenmenin öncelikli kendi dilini öğrenmesinden geçeceği, bu alanda yeteneği olan öğrencilere erken yaşlarda öğretilmesi gerektiğinin, bilinen bir gerçeklik olduğudur. Ancak İlköğretimde Türkçeyi Türk Dilini tam öğrenmeden bu dersin seçmeli öğretiminin yapılması daha uygun olacaktır. Yanlış anlaşılmaları önlemek için bu açıklamayı yapmaya gereksinim duydum.) Hatta Yabancı Dil Öğretimine gereksinimiz bile yoktur..! Caddelere çıkıp işyeri tabelalarını, gençlerimizin kendi aralarındaki konuşma ve takılmalarını belirli bir süre gözlemlersek; ülkemizin yabancı dil eğitiminde ne kadar geliştiğini ve millet olarak yapımız gereği yabancı dillere karşı hep sempati duymamız sonucu, ne derecede kültür birikimine sahip olduğumuz ortadadır. Caddelerde, sokaklarda bir an için kendinizi Avrupa şehirlerinin ya da Suriye’nin şehirlerinden birinde sanabilirsiniz!.. Atatürk ‘ün mirasını bıraktığı Türk Dil Kurumu üyeleri kendileriyle ne kadar gurur duysalar yeridir! Türk Dili Edebiyatı müfredat programlarının hazırlanmasında ya da Talim Terbiye Kurulunda yetkiliniz ya da yetkiniz mi yoktur? Şayet yoksa, sözümü geri alıyorum.
Oysa eğitim-öğretim alanında son yıllarda çağdaş yöntemler, projeler uygulanmaya başlamıştı. Ama Türkiye’mizde yaşayan insanlar ana dilleri ile temel kuralları yazı ve sözle tam olarak ifade etmeden, ikinci bir dili nasıl öğrenecekti. Bu nasıl bir çelişki, görüş ve mantıktı. Doğrusu anlayamıyorum. Anlamak bile istemiyorum. Buradan sakın ha yabancı dilin önemine inanmıyor. Anlamı çıkarılmasın, yabancı dil öğrenilsin. Fakat yeteneği olan ve istekli olan öğrensin. Ya da alanında kendini geliştirmek isteyen, kariyer yapmak, bilim adamı olmak isteyen ya da seçtiği meslekle ilişkili uzmanlaşmak isteyenler öğrensin. Diğer değişle ikinci, üçüncü ya da dördüncü diller istekli olanların öğrenimine açık olmalıdır. Kısaca hangi yabancı dil olursa olsun belirli koşullarda zorunlu olsa bile, başlangıçta ve bazı alanlarda mutlaka seçmeli olmasında yarar vardır. Günümüzde tüm öğrenciler, düşündüğü ve yaşadığı ana dilini tam anlamı ile sözlü ve yazılı olarak doğru şekilde kullanmadan; yabancı dil öğrenimine ağırlık verilmeye çalışılması zaten bir çelişki değil de nedir!..
Tüm bunların sonucunda, ülkemizde ana dili eğitimi önemsenmeden yabancı dil eğitimi verilmesi, yukarıda sayılan temel öğretim becerilerinden yoksun fakat bir o kadar yetersiz, bir yabancı dil kültürü zengini lümpen bir nesil yetiştirilmesini sağlamıştı. Bu nasıl bir çelişkidir... Bununla da kalınmayarak, okul yaşamından başlanarak hazırcı, bedavacı ve kısa sürede köşe dönmeciliği kendine ama edinen, onlardan gurur duyacağımız, niteliksiz ancak diplomalı işsizler ordusundan oluşan yepyeni bir neslin temelleri ne acıdır ki eğitim eliyle atılmıştı. Kutlamak lazımdır bu kişileri!.. Gurur duyulacak eserlerinden dolayı!..

‘Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. ‘

Öğrencileri yeteneğe göre, seviye grubu oluşturup; yönlendirmenin üstün yönleri:

Öğrencilerin akademik başarısında, gelişim dönemlerinin özelliklerine uygun, eğitim-öğretimden verimli ve kaliteli yararlanma koşulları ne kadar iyi düzenlenmiş olsa da, öğrencilerin yukarda belirtilen bireysel farklılıklarını yani yeteneklerini dikkate almadan hazırlanan eğitim-öğretim programlarında; öğrenciler hedeflenen ve istenen düzeyde başarılı olamamaktadırlar. Bireyin doğası gereği yeteneği olmayan alanlarda ilgi, isteği de olmamakta, ilgi ve istekli olmadığı bir program ya da derste başarı şansı düşük olmaktadır. Yetenekli olmadıkları alanlara yönelen, öğrencilerin başarısızlık sorunları yanında diğer bölümlerde de detaylı açıklandığı gibi birçok psikolojik ve kişisel sorunları yaşamalarına neden olmaktadır. Oysa öğrencilerin bireysel ayrıcalıklarını uygun eğitim programlarına yönelen öğrencilerin, eğitimde ki diğer mevcut koşulların gerekliliği ve önemi oranında; (Eğitim-öğretim yaşantısı süresince kazandıkları bilgi, beceri ve başarı oluşmaktadır.) doğuştan getirdikleri ilgi, istidat, zihinsel yetenekler, değerler, kişilik vb. özellikleri de akademik başarının kazanılmasında en önemli koşullar olarak geçerliliğini korumaktadır.

Bunun yanında yönlendirmede, öğrencileri bireysel özellikleri bakımından birbirine benzerlik gösteren, bireysel ayrıcalıkları ve güçleri denk olan grupları-seviyeleri, olanaklar oranında bir araya getirerek; Oluşturulan bireysel kümelerde ya da gruplarda, (Yetenekleri denk seviye grupları) uygun programlara yönelip ve isteğine, ihtiyacına uygun dersleri alarak, yetişmelerini sağlamaya yönelik, hazırlanan eğitim programlarında; öğrenciler daha başarılı olmaktadırlar. Bu nedenle bireysel eğitimin basamaklarından biri olan, öğrencilerin zihinsel yeteneklerini yani tüm bireysel ayrıcalıklarını da dikkate alan bir yönlendir meye acilen geçilmesi ihtiyaç olmaktan çok zorunlu bir hale gelmiştir. Bu yolla öğrenciler farklı programlara yönlendirildiklerinde; yetenek, başarı ve diğer bireysel özellikleri eşit koşullarda olması, ayrıca ders ve dersleri verecek öğretmenlerin öğrencinin isteğine uygun seçilmesi, ( Öğretmenin, yaklaşımlarını ve kendini eleştirip, öz eleştiri getirmesi ve kendini yenileyip, sürekli geliştirmesini sağlayacaktır. Oysa çalışanı onurlandırmak, çalışmayanı cezalandırma gibi anlayışlar, insanlar için daha gurur ve onur kırıcı yaklaşımlardır. Bu nedenle daha az insanidir.) fiziki çağdaş koşulların düzenlendiği dersliklerde ya da mekanlarda, çağdaş araç-gereç ve yöntemlerden yaralanan öğrenciler daha istekli, daha verimli ve başarılı olmaktadırlar. Bu şekilde bir yönlendirme ile eğitimde kalite ve verimliliğin artacağına inanmaktayım.

Bu gün eğitim-öğretimde bu bireysel ayrıcalıklardan yalnız akademik başarı dikkate alınarak, öğrenciler çeşitli ortaöğretim programlarına yönelmektedir. Bu günkü sistem, Ortaöğretim programlarına öğrencilerin bireysel tüm özelliklerini dikkat alan yönlendirici bir yapıdan yoksundur. Bu nedenle aynı eğitim programları, yeteneği olsun veya olmasın, ilgisi bulunsun ya da bulunmasın, değerleri uygun olsun ya da olmasın, akademik başarısı dikkate alınarak, yeteneği üstün, orta veya düşük tüm öğrencilere uygulan makta, bu programlarda bu özellikleri üstün olan öğrenciler için pek sorun yaratmamaktadır. Sorun çıksa da öğrencilerin yetenekli olması nedeni ile sorunlar çözümlenmektedir. Oysa orta seviyede ve düşük düzeyde bireysel ayrıcalıklara sahip öğrenciler, bu programlar kapasitelerinin üzerinde olduğu için zorlanmakta ve bir çok güçlüklerle karşılaşmaktadırlar. Başlangıç da az sıkıntı yaşarken çalışmalarına ve çabalarına rağmen istenilen düzeyde akademik başarıya ulaşamamaktadırlar. Programlar kendilerine ve isteklerine uygun olmadığı için anlayamamaktan kaynaklanan sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu programlarda sürekli başarısız duruma düşmeleri zamanla çalışıyorum, başaramıyorum. O halde ben bunu yapamıyorum, ben yetersizim, benim bu derslere yeteneğim yok duyguları gittikçe yaşantısına egemen olur. Başaramıyorum o halde çalışmamın anlamı yoktur. Başarısızlık benim kaderim. Duyguları, savunma mekanizmalarını kullanmasına olumsuz davranışların kişiliğinin bir parçası haline gelmesine neden olur. Tabii bu duygunun yerleşmesini, başarısızlığın verdiği eziklik, aile, öğretmen, arkadaş vb. faktörlerce pekiştirilmesi, baskılar, dışlanmışlık ve değersizlik duygularının eşlik etmesi sonucu; duyusal ve psikolojik sorunlardan kaynaklanan birçok kişilik sorununu beraberinde getirir. Öğretmenler ve çevrenin, öğrencinin kendini ön plana çıkarıcı olumsuz davranışların da ödüllendirilmesi sonucu; başarısızlığın yanında topluma yararlı birey yerine topluma zarar veren, sorunlu, sağlıksız kişilik sahibi ve zayıf karakterli bireyler yetiştirmiş oluruz.

Bazı üstün yetenekli öğrenciler bu karma sınıflarda, öğretmenler sınıf atmosferindeki öğrenci seviyesi dikkate alarak programını şekillendirip, uygulayacağı, için farklı seviyelerdeki öğrenciler ile aynı atmosferde, ayrı, ayrı bireysel öğretim gerçekleştiremeyecektir. Gerçekleştirilmek istense bile hem öğretmen hem öğrenciler büyük güçlükler ve sorunlar yaşayacaklardır. Öğretim Programları üstün yetenekli bazı öğrencilerin seviyelerinin altında olduğu için onlara sıkıcı gelmekte, lüzumsuz tekrarların öğrenciyi sıkacağı bilinmeden, derslerden soğumalarına, yeteneklerini geliştirici bir ortamdan yoksun bulunmamaktan dolayı kendilerini geliştirecekleri yerde bu özel ve üstün yeteneklerinin süreç içinde körelmesine neden olacaktır. Bu şekilde bir araya getirilmiş sınıflarda, görüldüğü gibi en büyük sıkıntıları öncelikli çok alt seviye ve çok üst seviyede olan öğrenciler yaşamaktadırlar. Biz bu çocukların, bu gençlerin hayatlarını kaydırıyoruz ve karartıyoruz. İfadesini istemeden de kullanmış olmam, bana pek anlamsız gelmiyor!..

Oysa öğrencilerin bireysel özelliklerinin tümünü dikkate alarak, belirlenen programlardan her hangi bir programa, isteğine ve ihtiyaçlarına uygun olarak yönelmesi sağlandığında; Bireysel özellikler bakımından, çoğu koşulları benzer veya eşit gruplarla, seviyelerine, kendinin ve toplumun ihtiyaçlarına ve isteklerine uygun hazırlanmış programları öğrenmeleri daha da kolaylaşacaktır. Ayrıca öğrenci sıkıntı çekmeden, zorlanmadan, olumsuzluklarla karşılaşmadan; kısaca kişiliği ve sağlığı bozulmadan eğitilmesi sağlanacaktır. Bu şekilde bir yapılanma ayrıcalık getirir, sorun yaratır. Görüşünü paylaşmıyorum. Belki bazı sakıncaları bulunabilir, ancak yukarda belirtilen bu günkü sınıf atmosferin de yukarda belirtilen sıkıntıları yaşayan öğrencilerimizin durumları dikkate alındığında, öğrenciye vereceği tahribatın azlığı tercih edilmesi gereken koşullardan sadece biri olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca yönlendirme ve geçişler konusunda belirtildiği gibi, bulunduğu seviyeden yıl sonunda performans göstererek başarısı düzeyinde, farklı seviyedeki gruplara geçişinin düzenlenmesi ya da tersi olmalı diğer değişle eğitimde ödül ve ceza kullanılmalıdır. Tercihen ödül ağırlıklı kullanılmalıdır. Bu sistemin işletilmesi, öğrencilerin kendilerini geliştirmelerine, güven ve özgüven, başarı hazzı, kendini kanıtlama vb. duygularının da gelişmesine katkıda bulunacaktır. Başarısız duruma düşen öğrenciler, alt seviyedeki gruplara yönlendirilmeden, yetiştirme programları yolu ile yetiştirilip aynı seviyeye getirilmeye çalışılmalı, öğrencinin başarı yönünden aynı seviyeye getirilmesi için tüm çabaların gösterilmesine rağmen, istenen başarı düzeyini yakalayamayan öğrenciler daha alt seviyedeki programlarda öğrenimlerine devam ettirilmelidir. Ancak bu daha önce belirlenen standartlara göre durumlarına en uygun olan programlara yönlendirilmeleri sağlanmalıdır. Ancak alt programa devam eden öğrenciler eğitimleri süresince tekrar daha üst düzeydeki programlara geçişlerinin, her yıl eğitim-öğretim yılı sonundaki performansı dikkate alınarak yapılmasının sürekli açık tutulmalıdır.

Ayrıca üstün yetenekli öğrenciler bu sınıflarda, öğretmenlerin sınıf atmosferindeki öğrenci seviyesi dikkate alarak programını şekillendirip, uygulayacağı için farklı seviye gruplarında bulunan öğrenciler ile istenilen seviyede ayrı, ayrı bireysel öğretim gerçekleştiremeyeceklerdir. Öğretim programları bu öğrencilerin seviyelerinin altında olduğu için onlara sıkıcı gelmekte, lüzumsuz tekrarların öğrenciyi sıkacağı bilinmeden, derslerden soğumalarına, yeteneklerini geliştirici bir ortamdan yoksun bulunmamaktan dolayı kendilerini geliştirecekleri yerde bu özel ve üstün yeteneklerinin süreç içinde körelmesine neden olmaktadırlar. Bu şekilde bir araya getirilmiş karma sınıflarda eğitim görülmesi pedagojik olarak uygun olmasına rağmen, seviye yönünden en büyük sıkıntıları öncelikli çok alt ve çok üst seviyelerde yetenekli olan öğrenciler yaşamaktadırlar.


Şimdi değerli okuyucularıma, Ülkemiz Eğitim Tarihinde geriye gidişe ve karanlık Döneme damgasını vuran Eğitimden geriye doğru sapmalar konusunda bilgiler vermek istiyorum.

1990 ve 2000 yılları arasında ülkemizin gelişip, kalkınması ve çağdaş uluslar arasında, ülkemiz eğitiminin hak eden yerini alabilmesi için verdiğim mücadelelerde, yerel TV’ lerde Programlar, Yazdığım Makalelerim ve özellikle Eğitim Şurası Gaziantep, Adana Bölge Toplantılarında Raportör olarak görevler aldım. Ülkemizde demokratik, çağdaş ve bireysel eğitimin gerekliliğini sürekli gündeme taşıdım. Eğitim Projelerim Şura Toplantılarında, Eğitim Şura Üyelerince oylanarak MEB’na tavsiye niteliğinde iletilmiştir. Eğitimimizin çağdaş, demokratik, yörelere, illere ve bölgelere uygun yönlendirici, öğrenci ve öğrenen merkezli özellikleri dışında her bölgenin coğrafi gelişmişlik düzeyini dikkate alarak; bu bölgelerde kalkınmaya ve gelişmeye ve bölgelerin gelişiminden, ülkemizin gelişmesinin; özellikle eğitimin üretime yönelik alanlarının işlerlik kazandırılması beklentisi ile 2000 yılında tamamlayarak, GELECEĞİN EĞİTİMİ adlı sitemde Çağdaş, Bireysel ve Yönlendirici Eğitim Sistemi adlı yapıtımı, GELECEĞİN EĞİTİMİ adlı kişisel web sitemde 2003 yılında yayımladım.


ÇAĞDAŞ VE DEMOKRATİK EĞİTİMDEN, SAPMALAR

ÜLKEMİZDE GERİYE GİDİŞ VE KAYIP YILLAR

DEMOKRATİK VE ÇAĞDAŞ EĞİTİM başlıklı makalemin devamı niteliğinde olan bu makalemde, ilk makalemdeki bazı eksiklikler dışında ağırlıklı olarak, 2003 sonrası eğitim sistemimizde yapılan çağdışı ve demokratik olmayan düzenlemelere, bu düzenlemelerle büyük tahribatlar alarak, çağın dışına itilerek; ORTAÇAĞ KARANLIĞINA MAHKUM EDİLEN Eğitin Sistemimizi; tekrar çağımıza, geleceğe uygun nasıl düzenlenmesi gerektiği konusunda, öneriler, değişiklikler ve projelerle tamamlamaya çalıştım.

AK Partinin iktidara geldiği 2002 yılından bugüne, her geçen gün eğitimimiz tahrip edilerek, süreç içinde çağdışı bir eğitimi yeniden şekillendiren, bu iktidar sahipleri; sözde mesleki ve mesleki teknik eğitimi ve işe ve hayata hazırlayıcı programları önemsedikleri zannı oluşturmak amacı ile her yıl artan oranda imama hatip okullarına ağırlık vererek; mesleki eğitimi önemsedikleri görüntüsü vererek, bu dini ağırlıklı yapılanmayı kapatmaya gayret etmişlerdir. Yapılan düzenlemelerde özellikle bireylerin farklılıkları dikkate bile alınmadan her konuda mutlaka bilgi sahibi olması gerektiği anlayışı öğrencilerin yöneldiği programlarda, zorunlu getirilen dersleri alarak başarılı olması beklentisinin; eğitimin doğasına aykırı olduğunu akıllarına bile getirmiyorlardı. Özdeş ikizlerde bile bazı farklılıklar olduğundan yola çıkıldığında her bireyin doğuştan ve yetiştirildiği aile ve toplumsal çevre koşulları gereği farklı özellikleri olduğu bilimsel bir gerçeklik olmasına rağmen; Sınıf Geçme Sisteminde direnilmesi ve başarısız olacakları başlangıçta belli olan öğrencileri, program merkezli sisteme ve belirlenen derslere zorlamaları yetmezmiş gibi; bir alt sınıfta ki programlarda başarısız olan öğrencilerin bir üst sınıfa ve daha üst seviyedeki derslerde başarılı olma beklentisi ise yanlışın üzerine bir yanlış yapmaktan ve öğrencileri derslerden ve öğretmenden soğutmakla kalmamış, sınıf tekrarı, tekrar sonrası okuldan atılması ve açık öğretime mahkum edilmesi sonuçları, geleceğimiz ve yarınlarımız olan gençlerimizin zarar görmesi ile kalmamış; ülke ekonomisine maddi kayıplar vermekle sonuç ve geri dönüt vermiştir.
Özellikle aslında Mesleki Eğitimin yalnız bir dalı ve boyutu olan Din Eğitimi Program, Mesleki eğitim içinde diğer programlar gibi ihtiyaca uygun kontenjan isteğe uygun seçilmesi gerekirken; Düz Liseler kapatılarak, çocuklarımıza İmam Hatip okullarını ya da Açık Öğretimi seçme zorunda bırakılmasının sorumlusu çocuklarımız değil, getirilen yeni model olmuştur. Bu da yetmez gibi zorunlu seçilen bu okullarda ve derslerde, psikolojilerinin normal olması ve mesleki mutluluğa erişmesi beklentileri bir ütopya değil de nedir!.. Ama inkar etmemek ve yiğidin hakkını yiğide vermek gerekirse, siyasilerin kendi görüş ve emellerine uygun Dinci Nesiller yetiştirme ve bu bireylerin, aynı yöntemle kendilerine bağlı olmakla kalmayıp, bağımlı hale dönüştürülen, yandaşlar haline dönüştürülmesi; projelerinin ilk temelleri atılarak, eğitimimize önemli bir kazanım sağlayarak, çocuklarımızın özellikle ağırlıklı olarak, imam hatiplere yönelmeleri teşvik edilmiştir. Onlara göre asıl yanlış olan, Çağdışı Eğitim Sistemi değildi. Öğrenci başarısızlığının suçlusu ve sorumlusu derslerinde başarısız olan öğrenciler ya da onları sınıfta bırakan eğitimcilerdi. Öğrencilerin, kabiliyet, motivasyon, başarı, ilgi, öğrenme stili vb. Bireysel ayrıcalıkları uygun çocukluk çağında ki hayallerini süsleyen seçmek istediği dersleri seçmelerine olanak tanıyan; seçtikleri ve başarılı oldukları bu derslerle ilişkili programlara yönlendirildiklerinde daha başarılı olacakları ve verimli-kaliteli öğretim kadar, iyi bir eğitim alarak, topluma yararlı üretken bireylere dönüşecekleri, öğrenci merkezli bir sisteme geçilmesi düşünülemedi ya da bu plan, bu proje bizim çocuklarımız üzerinde bilinçli olarak uygulandı. Ülkemizde eğitimin çağdaş, demokratik ve öğrenci merkezli olması konusunda bu beklentilerim, bir defa daha hayal kırıklığına dönüşmüştü. Çünkü bu yıllardan günümüze kadar, özlenen bir yönetim iktidara gelmemişti. Şimdi bu konuda, okuyucularımın konuyu daha akılcı, bilinçli ve objektif irdeleyip değerlendirebilmesi amacı ile biraz ayrıntılara girerek, öz bilgi vermeye çalışacağım.

Eğitimimizde çağa uygun hep ileri gidiş beklentim, yine ne yazık ki hüsran ile sonuçlanmıştı. Eğitimimize en büyük tahribatlar daha doğrusu geriye doğru ve çağdışı gidiş; ağırlıklı olarak 2006 yıllarından sonra yaşanmıştır. Önce bilinçli olarak, 8 Yıllık Kesintisiz ve Zorunlu olan Eğitimi 4+4 şeklinde düzenlenmiştir. Ülkemizin geleceğini şekillendiren en önemli unsurlardan biri olan gençlerin eğitimi bile siyasi rant düşüncesi ve kazanç amacı ile düzenlenmeliydi. Eş söyleşiyle eğitimin ürünü iktidarda kalmayı ve bu amaçla da sürekli kendilerini destekleyecek ve itaat edecek dinci nesillerin yetiştirilmesi, siyasi kazanç amaçlı hedeflenmeliydi. Özellikle kırsal yörelerde 4 yıl eğitim alan kız çocukları 9 ile 10 yaşlarında iken okuma ve yazma öğrendikleri için daha fazla eğitim almalarına ihtiyaç olmamalıydı. Bu amaçla ailelerce ev işlerine ya da kırsalda çalıştırılırken, erken yaşta evliliklerin yolu açılmalıydı. Okuma ve yazmayı öğrenmesi yeterli olduğu için evleninceye kadar dini kurallarımızı öğrenmek için özellikle kış aylarında Kuran Kurslarına devam etmeleri teşvik edilecekti. Kuran Kurslarına devam etmeyenleri dışlamaların kapıları ardına kadar açılmıştı. Eğitimimizde süreç içinde bununla da kalınmayarak, Köy Okullarında öğrenci sayıları azaldığı bahane edilerek; köy okulları birer birer kapatılmaya başladı. ( Taşımalı Eğitim) İstenen ve arzulanan hedef gerçekleşmişti. Her iki durumda da siyasilerin amaçlarına uygun “ Kazanç ve Kazanç” egemen olmuştu. Dini İslam bir ülke olduğumuz dindar nesiller yetiştirmek yerine, her yere cemaatsiz camiiler ve bu camiiler için yetiştirilecek imamları ve müezzinlerin yetiştirilmesi için İmam Hatip Ortaokulları ve Liselerinin sayılarını arttırmak için dinci nesiller yetiştirilmesi amaçlı düzenlemelere ihtiyaç vardı. Düz Liseler kaldırılarak, eğitimde geriye doğru çağ atlanmasını gerçekleştiren İmam Hatip Liselerine zorunlu devamın kapıları ardına kadar açıldı. İmama Hatip Ortaokul ve sonrası liselerine devam etmekten başka bir seçenek tanınmayan çocuklarımıza, bu okulları teşvik edici bir çözüm bulunmadığı takdirde sorunlar çıkacağı düşünülerek; teşvik edici ve siyasi kazanç sağlayacak düzenlemeler yapılmalıydı. Bu amaçla Dindar değil, Dinci Nesiller için devlet kapıları ardına kadar açılarak, kadrolaşmak zorunlu idi. Son hızla İmam Hatip ortaokulu ve Liseleri açıldı. 2011 yıllarında yalnız 537 İmam Hatip Lisesi ve 268 bin öğrencisi varken ve bu okullarda okullaşma oranı, erkeklerde % 66, kızlarda % 65 e çıkmıştı. Genelde okullaşma genel oranı ise 10,34 imam hatip liselerine yönlendirilmişti.2013 yıllarına doğru, 854 İmam Hatip Lisesi ve 474 bin öğrenciye çıkmıştı. Örgün eğitime oranlandığında 13.49 idi. Devlet ve özel sektörde her türlü lise ( işe ve hayata hazırlayıcı liseler .) 4 milyon 344 bin iken, İHL. Öğrenci sayısı 514 bin 630 a çıkmıştı. 2016 yıllarında, 1.226 sı, İHL. Okullaşma oranı % 43,7 ye yükselmiştir. 2020 yıllarında sayısı 1,5 milyona çıkmıştır. Bu korkunç bir rakamdı...

ÜLKEMİZDE GERİYE DOĞRU ÇAĞ ATLANIYORDU !..

Oysa 1990 ve 1999 yılları arası benim katıldığım 13, 14, 15 ve 16. Eğitim Şurası Toplantılarında sunduğum projelere uygun alınan kararlar, Talim Terbiye Kuruluna tavsiye niteliğinde giden bu çağdaş ve ülkemizin kalkınması için hayati önem arz eden projeler, en az örgün eğitimin % 40 ile 50 sini oluşturan öğrencilerin 8 Yıllık kesintisiz eğitimin 2. Dönemi ya da en geç 9. Sınıfta YÖNLENDİRME sonucu Mesleki, Mesleki Teknik yani Teknoloji (Denizcilik, Havacılık, Endüstri, Bilişim, İletişim vb. Alanlara yönelmesine ağırlık verilmesi önerilirken, İmam Hatiplere ağırlık verilerek, yine siyasi amaçlı eğitimimizi şekillendirme tercih edilmiştir. İşe ve Hayata Hazırlayıcı Programlar yani ata mesleklerimiz bile bölgelerimizin ve illerimizin ekonomik, coğrafi yapısı ve gelişmişlik koşulları dikkate alınarak, ihtiyaca uygun mesleki ve teknik eğitim liseleri DEVLETTE DEVAMLILIK ESAS olmasına rağmen kasıtlı olarak, oluşturulmamıştır. Diğer bir değişle, yönlendirmede öğrencilerin yükseköğretime yönlendirilmesinde yalnız IQ yani Akademik Başarının dikkate alınması yerine, en az onun kadar önemli olan ve özellikle meslek ve teknik liselere yönlendirmede; EQ-Denilen Duygusal Yetenekten oluşan her bireyin, Bireysel Yetenekleri de dikkate alınmalıydı. Eş söyleşiyle, Ortaöğretim yani lisedeki derslerdeki başarı durumları ( IQ-Akademik Başarıları) dikkate alınarak Fen, Anadolu ve Sosyal Bilimler, İletişim, Bilişim, Deniz Bilimleri, Dini Bilimler vb. Liselere, IQ ve ağırlıklı olarak EQ dikkate alınarak mesleki ve mesleki teknik liselere geçişi düzenlenmesi gerekirken; Düz Liseler kaldırılmıştır. Bu programlara puanı yetişmeyen öğrencilere, başka bir seçenek sunulmadığı için yalnız İmam Hatip Liselerine Yönelmeye mahkum edilmişlerdir. Bu şekilde İmam Hatip Liselerinin sayılarını artırmışlardır. Ülkemizin yörelerine, illerine uygun Mesleki, Mesleki Teknik, İşe Hayata Hazırlayıcı Programlara Yönlendirme önerilerini atlamış ve uygulamaya geçirmemişlerdir. Ayrıca, Yükseköğretime Geçişi sağlayan bu Ortaöğretim Programlarındaki öğrenci kontenjanlarını oluştururken, Yüksek Öğretim Programlarından Çağımızda geçerliliğini yitiren programları kapatmak veya dondurmak ve ihtiyaca uygun programlara yani içinde bulunulan çağa uygun programlara ve geleceğe uygun programlara; yer verilmesi gerekirken böyle bir düzenlemeye bile gerek duyulmamıştır. Ancak Talim terbiye Kurulu Kararları uygulamaya geçilmedi denilmemesi amacı ile yalnız Mesleki Eğitim olan İmama Hatipler, süreç içinde vatandaşlarca tepki çekebilirdi. Bu amaçla Mesleki ve Teknik Eğitime, göz boyamak amacı ile belirli oranda yer verilmesi amacı ile bazı Mesleklerle ilişkili liseler ve Teknik/ Teknoloji liseleri açıldı. Asıl amaç kendilerini sürekli destekleyecek nesillerin yetiştirilmesi ve onların her seviyede ki okullardan mezun olduktan sonra, istihdamı yolu ile kadrolaşmanın önü açılmalıydı. Bu amaçla İmam Hatiplerden yükseköğretime yönelen öğrenciler genelde İlahiyat Lisans, Ön Lisans, Sosyal Bilimler, Adalet, Hukuk Lisans vb. Diğer programlara ek puanlar verilerek, yönelmeleri sağlanarak, İmam Hatiplerden Yükseköğretim Programlarına yönelen öğrencilerin istihdamı ve kadrolaşmak için çözümler üretilmeliydi. Ancak Yükseköğretime İmam Hatiplerden yönelen öğrencilerin çoğu, Din Kültürü ve Ahlak Öğretmenliği, İlahiyat gibi programlar dışında diğer programlara çok az sayıda yönelebiliyordu. Bu programlar dışında tüm yükseköğretim programlarına yönelmede verilen ek puanlar bile yeterli olmuyor ve planları istedikleri gibi gerçekleşmiyordu. Bu amaçla önce eğitim ordusundan başlanarak KPSS de mülakat getirilmeliydi.

Öğretmen atamalarından başlanarak, diğer programlardan yetişmiş ve nitelikli öğrencilerimiz elenerek, bu yolla yandaşlara devlet kadroları ağzına kadar açıldı. Mevcut Sistemde Din Kültürü Öğretmenleri merkez, taşra teşkilatlarının her biriminde yönetici yapıldı, yandaşlar yönetici olmayı hak ediyordu. Kazanç, tek kazanç yeterli, değildi. Kazan ve Kazan anlayışı egemen olmalıydı. Bu amaçla Eğitim Fakültesi dışında diğer fakülte programlardan mezun olanların istenilen eğitim modelini uygulaması için yandaş öğretmenlere ihtiyaç vardı. Bu amaçla da atanacak öğretmen adayları için formasyonun yolu açılmalı ve özel üniversitelerden sertifika almada kolaylık sağlanmalıydı. Bu düzenlemeler gereği İmam Hatip Liselerinden İlahiyat Ön Lisans ve Lisans Programlarına yönelen İmam Hatip Lisesi cazip hale getirilmesi için bu okullardan mezun olanların devlet kadrolarında yer almasına uygun düzenlemeler getirildi. Bilindiği gibi asıl amaç ve hedef yapılan mülakatlarla bir defa daha ortaya çıktı.

Özellikle Öğretmen Atamalarında Eğitim, Eğitim Bilimleri Mezunu ( Lisans, Yüksek Lisans) 4 ile 5 yıl eğitim dersleri alarak, eğitimci olarak yetiştirilen Öğretmen Adayları atanmadan Fen Edebiyat Mezunlarına Formasyonla atanma yolunu açmak gibi tarihin bili affetmeyeceği büyük ve hatalı düzenlemelere imzalarını atmışlardır. Bu düzenleme bilinçli olarak siyasi amaçlarla atılmıştır. Çünkü şayet ülkemizde Eğitim, Eğitim Bilimleri Fakültelerinden mezun olan Öğretmen Adaylarının ülkemizdeki öğretmen ihtiyacını karşılamadığı tespit edilip, böyle bir adım atılmış olsaydı, doğru olan her düzenleme gibi itiraz bile edilmeyecekti. Ancak ortada atanamayan öğretmen adayları varken, böyle bir adımın atılması yanlış olduğu kadar, bilinçli olarak düzenlenmiştir. Sözde ya da düzenlemelerde Fen Edebiyat Mezunları öğretmen olarak atanırken, uygulamada ki amaç ve hedef başkaydı. Ağırlıklı olarak İmama Hatipten Yükseköğretimin İlahiyat Fakülteleri ve Ön Lisans Programı mezunlarının atanmasını sağlamak için böyle bir düzenleme yapıldığı sonradan ortaya çıkmıştır. Bunun sonucu olarak da alanında yetişmiş, Eğitim Bilimleri Fakültelerinden mezun olan öğretmen adayları boşta kalmalarını sağlayıcı mülakat getirilmiştir.

Eğitim Fakültesi Lisans ve Yüksek Lisans mezunu yandaş değilse, alanı ile uzaktan yakından ilişkili olmayan, özel hazırlanan sorular sorularak, ayrım yapılıp; süreç içinde ayrıca referanslı olan yandaşla atanmaya başlandı. Yandaş olmayanlar 80 ile 90 ve üstü puan alan gençlerimize mülakatta düşük puanlar verilerek, 50 ile 60 puan alan İlahiyat Lisans Mezunları, Eğitim Formasyonu ile Din Kültürü Öğretmeni olarak atanmasının yolu açıldı.

Eğitimde fırsat eşitliğini çiğneyen öğrenciler arasında yıllarca eşitsizliğe yol açan bu sorunları dillendirmek ve bir daha yapılmamak üzere eleştiriler getirmek benim eğitimci bir yazar olarak asli görevlerimdendir. İlerde değineceğim gibi bununla da yetinilmemiş ve ders çıkarılmamış olsa gerek bazı programlardan mezun olan öğrenciler üniversite programında aldıkları derslerle ilgili belirli mesleklerde deneyim kazandıkları için ülkemizde sınavların ortaya çıkışından beri devam eden kurallarda birer birer bozulmaya başlamıştı. Özellikle eğitim programlarından mezun olacak ve öğretmen olarak atanacak gençlerimize yönelik yeni bir oyun kurgulanıp, uygulanmaya başladı. Eğitim Bilimleri Fakültelerinden mezun olan Lisans ve Yüksek Lisans mezunlarının tamamı atanamazken, sanki ülkemizde öğretmen ihtiyacı için atanacak eğitim fakültesi mezunu yokmuş gibi düşünülerek; üniversitelere yönelen her genci, en az 11 ya da 12 yıl eğitim sonrası; sınavlara girerek aldığı puanla istemediği bir yükseköğretim programından eğitim almaya zorlanarak; bu programdan da mezun olduktan sonra, yani 14 ile 16 yıl ve daha fazla bir eğitim sonrası, 22-25 yaşlarında, doktora yapmayacak ise eğitim hayatını tamamlamaktadır. Bu yaşa kadar tüketici olan ve artık ailesine bağımlı olmaktan kurtularak, kendine yeterli bir, bir birey olmak isteyen gencimizin, normalde mezun olduğu programla ilişkili bir alanda istihdam edilmesi devletin 5 Yıllık Kalkınma Planları ve TUİK Verileri ile sağlanması gerekirdi. Bunu bile bilinçli olarak planlamayan Hükümet Yetkilileri; Ülkemizde işsizler ordusu oluşturmakla kalmamışlar, mülakat denilen ucube bir uygulama ile sözde seçicilik adına yandaş kadrolar oluşturmanın yolunu açmışlardır. Anayasaya aykırı “Bireylerin Eğitim ve Öğretim Hakkını, Eşitlikçi olarak sağlamamak” Anayasanın ihlali değil de nedir?

Yukarıda 21 yıllık AKP Hükümetleri döneminde verilen tahribatlarla ilgili açıklamalara dönecek olursak. Bu şekilde planlanan proje, Kazan ve Kazanç haline dönüştürüldü. Bu da yeterli değildi. Kadrolaşmak için kendilerini destekleyecek ve itaat edecek kadrolaşmalar tamamlanmalıydı. Seçimlerle ele geçirilen illerdeki, Yerel Yönetimlerin; KPSS koşullarını ya da yeterli puanı alamayan ( 50 ile 60 arası boşta kalan yandaşlar), yani mülakatla bile atama koşullarını sağlayamayan yandaşların çocuklarına, özellikle İlahiyat mezunlarının Yerel Yönetimlerde ve Merkez ya da Taşra Teşkilat Birimlerinde Sözleşmeli ya da kadrolu istihdam edilerek, memur yapılmalarının daha sonra da kariyer ve yönetici olarak istihdam edilmelerinin yolu açılmıştır.

Kendi kadrolarını oluşturmak isteyen iktidar yanlıları, bütün bu yaptıkları düzenlemelerle de yetinmediler. Türkiye MEB ve bu bakanlığa bağlı olan Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkan lığında o kadar büyük bir kadrolaşmaya gidildi ki bunun nedeni daha sonraki yıllarda yavaş yavaş su yüzü ne çıkmaya başladı. Kendi görüş ve düşüncelerine uygun özellikle İmam Hatip Lisesi mezunu olan yüz binlerce öğrenciye sorular vererek yüksek puanlar alarak üniversitelere yönelişlerinin kapılarını ardına kadar açtılar. Özellikle en yaygın olarak yandaş öğrencilere ÖSY ve KPSS’ de soruların verilerek servis edildiği 2010 ile 2015 yıllarında yapılan düzenlemelerle puanlarda oynanarak, üniversitelere yerleştirmeler YÖK Başkanı A.D. dönemlerinde yıllarca tekrarlandı. Bu dönemlerde soruların bilinçli olarak servis edildiğinin ortaya çıkarılması üzerine o dönemin Başbakanı R.T.E. ve MEB kendilerini sorumluluktan kurtulmak için SORULAR ÇALINDI… Diyerek, sorunluluğunu ÖSM Başkanına atmayı becerdiler. Ancak çok ilginç ve sürpriz şeylerin yaşandığı bu iktidar dönemlerinde kendilerinin yıllarca kadrolaştırdığı ve yandaş olarak atadıkları kişiler, günlerden bir gün Darbe yapmaya kalkıştılar. Yapılan bu darbenin tarikatçılarla, iktidar yanlılarının çıkar çatışmalarından mı oluştuğu, yoksa kendi yanlışlıklarını aklamak amacı ile planlı olarak mı bu kalkışma birilerince planlanıp, düzenlendi. Her ayağı bulunurken siyasi ayağının ve darbe gerçekleşmiş olsaydı hükümet kimlerden oluşacaktı vb. sorular muamma, ayrıca hükümetçe araştırılmaya bile gerek duyulmaması nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir kara leke olarak kalmıştır.

Daha sonraki yıllar da Yeni Osmanlıcıların icadı olan Tek Adam olma tüm adalet, yargı, üniversiteleri, diğer devlet kurumları nı kendine bağlamak, mecliste her istediğini ve kafasına koyduğunu KHK ‘ lar ve TBBM deki çoğunluğa dayanarak kanunlar çıkarma gibi sınırsız yetki ile donatılması her şeyin bir kişinin iki dudağı arasında olması ancak otoriter rejimlerde olabilen ve demokrasi yönetimi ile çelişen bir ucube sistem ülkemizde egemen olmaya başlamıştı. Yeni Osmanlıcılık ve onun lideri Tek Adam, acaba sürekli Atatürk’e özellikle Atatürk’ün kurduğu CHP ‘ne karşı oluşu, Osmanlının Padişahlık yönetim biçimini ortadan kaldırılarak, Cumhuriyetin kabul edilmesine karşı alınan bir rövanşı gibi düşünüyorum. Çünkü bu tarihlerden sonra ülkemizde yapılan uygulamalar ve tek adamın demeçleri incelendiğinde, bu husus açıkça görmek mümkündür. Belki de Yeni Osmanlıcılık ve Tek Adamlığa soyunuş ve ülkemizdeki tüm bu uygulamalar önceden ABD Emperyalizmince planlanmış ve planlı olarak bu günlere geldiğimizi bana düşündürmektedir. Çünkü bu güne kadar yapılanlar, uygulamalar ve yapılan siyasi konuşmaların odağında hep Atatürk ve Atatürk’ün Kurduğu Cumhuriyet Rejimi ve CHP bulunmaktadır…

Sanki çevremizde ve Dünyada kendilerinin düşman olarak gösterecekleri başka birileri yoktur. İşin en tehlikeli boyutu da padişahlar gibi her alanda bir kişinin söz sahibi olması demek isterse sözde demokrasi adına krallık, padişahlık, diktatörlük, faşizm, islam veya şeriat devletini de her an uygulamada getirebilecek geniş yetkilere sahip olma hayal, istem ve özlemini hayata geçirmesinde gizlidir. Asıl önemsenmesi gereken en ülkemiz ve demokrasi adına büyük tehlike bu sınırsız yetki ve bu yetkinin sınırlarını denetleyecek bir denetim mekanizması ve sorunluluğunu yüklenecek veya hesabını verecek bir düzenlemenin olmama sı ve yapılan hatalarını bile sorulamayacak olmasıdır!... Yukarda da belirttiğim gibi hataların en büyüğü tarikatların örgün eğitimde yer almalarına ve büyümelerine izin verilmiş olması sonucu beklenen tehlike 15 Temmuz da gelerek Feto Darbe kalkışmasında bulunmuştur. Duyarlı halkımızın direnişi ile bu darbe geri püskürtülmüştür. Mevcut iktidar bu kalkışmadan dersler çıkarır da geçmişte yaptığı hataları tekrarlamaz beklentisi içine girilmiştir. Bir süre sonra bu beklentinin boşa çıkarak, Yalnız Fetullah Gülen Tarikatına ait okullar kapatılırken, diğer tarikatların eğitimle ilgili örgün ya da yaygın eğitimleri denetlenmemiştir. Demekki gerekli dersler yine çıkarılamamıştı…

Fetonun yerini sessizce Nakşibendi, gürültü ve seslice Menzil Tarikatı almaya özellikle MEB etkin olmaya başlamıştır. Bütün bunların iktidarca bilinmesine rağmen sesiz kalınmakla kalınmamış, Kur’an Kurslarındaki çocukların sayılarının artarak rekora gidişine duyarsız kalınmıştır. Bu sessiz kalma ve duyarsız olma, aynı zamanda tarikatların bu uygulamalarına destek verme anlamına geldiğini düşünmeme vesile olmuştur. Çünkü aydınların, siyasi parti yetkililerinin, basının, medyanın bu konudaki uyarılarına, adeta başını kuma gömen deve kuşu gibi duyarsız ve sessiz kalınmakla yetinilmemiş, tarikatlar desteklenmiş ve eğitimde bilinçli olarak yer almalarına, söz sahibi olmalarına izin verilmiştir.

Tüm bu hususları araştırmak ve dile getirmek bir eğitimci bir yazar olarak bana düşmediğinin bilincindeyim. Ancak ülkemizi tehlikeye sokacak ve ülkeyi geriye, orta çağın karanlığına götürerek, tıpkı Osmanlının son dönemlerindeki gibi çöküşe götürme olasılığı olan birçok uygulamaları babam da yapsa… Duyarsız olacağım ya da kalacağım anlamı çıkarılmamalıdır. Bu nedenle Atatürkçü, ülkesini seven Atatürk Milliyetçisi, demokrasi aşığı ve bu ülkenin yalnız bir aydını olarak değil, yazar ve vatandaş Halil olarak bu konuları yeri gelmişken dillendirmek, uyarılarda bulunmak, tedbirler alınmasını önermek; bana düşen bir görev olarak bildiğim ayrıca, bu gerçeklikleri tarihe not düşmek için bu eserde dile getirmeyi görev bildim. Benim asıl görevim ülkemizdeki eğitim sevdalısı ve gönüllüsü olarak eğitimle ilgili sorunları dile getirmek ve yeni çağdaş, demokratik ve öğrenci merkezi yapılanmalar önermekten başka bir misyonum bulunmadığı için bunu araştıracak siyasiler, bilim adamları, basın ve yayın organı temsilcileri ve bazı yazarlara düştüğü kadar eğitim gönüllüsü ve sevdalısı olarak eğitimde yapılan bu çağdışı uygulamaların yalnız ileri nesillere değil, ülkeye büyük zararlar vereceğini düşünmekteyim. . FETO Kalkışmasından bile dersler çıkarılmamıştır… İlerde ne olacağı bilinmeyen METO ya da MENZO’ nun devlet kurumlarında kadrolaşmasına, bilinçli olarak yeşil ışık yakmaya devam etmişlerdir…Yine yapacaklarını yapmışlar, kendi istedikleri ve kendilerinin görüşlerine uygun yandaşları atama işle vi son hızla devam ettirilmeye başlamışlardır… İşte ben bu nedenlerle yetkililere uyarıda bulunmak, Feto Kalkışması ile yaşadığımız için yaşananlardan ve ortaya çıkacak daha büyük ve tehlikeli durumlardan ders çıkararak, bunlara Şer –i at rejimine gidişe dur diyebilmek için siyasilere bu mesajımı iletmek için dile getirmeği bir görev bildim.

Bakanlıkların Merkez ve Taşra Teşkilatları, Belediyeler Sözleşmeli Personel Lisans Mezunu olmayan İlahiyat Ön Lisan ve İmama Hatip Liselerinden mezun yandaşların atanmasının yolları açıldı. Mülakatlarda daha önce Feto Tarikatı söz sahibi iken, çıkar çatışmalarından kaynaklı 15 Temmuz sonrası Menzo Tarikatı ve Kado Tarikatı bu boşluğu doldurmuştu. Bu şekilde Siyasi kadrolaşmalar tamamlanmıştı. 2000-2022 yılları sonrası AK Parti döneminde bu şeriatçı tarikatlara daha fazla özgürlükler verilerek adeta devlet eli ile çocuklarımızın karanlığa gidişine yeşil ışık bilinçli olarak yakılmıştır. Özellikle gelecek tehlikeli durumun bilincinde olunmayarak ya da bilindiği halde bilinmezden gelinerek ( Tedavül ü Arif Sanatı uygulanarak)ya da kasıtlı olarak bu tarikatlara prim verilmiş eğitime girişlerinin ve el atmalarının önü açılmıştır.

Kendileri dışında mülakatla ayrıştırılan her alandaki yetişmiş beyinler kaldırım mühendisi olmaya mahkum edildiler. Diğer bir değişle eğitimsiz gelecek nesiller yetiştirme işlevini özendirmişlerdir. Bu aynı zamanda yetişmiş ve nitelikli beyinlerin yurtdışına kaçışının ateşini fitillemiştir. Eş söyleşiyle, Bakanlıkların Taşra Teşkilatı ve Belediyelerdeki ihtiyaç duyulan kadrolara da süreç içinde lisansiyerler dışında İmam Hatip Lisesi Mezunları da atanmaya başlamışlardır. AKP Yönetiminin bu icraatlarından yandaşlarına her türlü eğitim seviyesinde iş olanağı sağlarken, yandaş olmayanları, torpil bulamayanları yüksek puanlar alsa bile mülakatta düşük puan vererek elemeleri sonucu yandaş olmayan gençlerimize kıyılmıştır. Bu uygulamalar bizim ülkemizde BİZİM ÇOCUKLARIMIZ VE GENÇLERİMİZ üzerinde uygulanmıştır. Bu uygulamaların ne kadar demokratik, ne kadar eşitlikçi, ne kadar hak ve adalete uygun olduğunu… Okuyucularımın takdirlerine bırakıyorum.

Başta MEB. Merkez ve Taşra Teşkilatlarında görev alarak uygulamaları ile bize ve eğitimimize yıllarca yön veren; Bu Eğitim Yöneticileri! Memleketimize yaptıkları bu hizmetlerden, vicdanları bile sızlamadan kariyer ve makam uğruna çocuklarımızı, gençlerimizi, kısaca geleceğimizi kolayca harcamalarından dolayı daha neler söylenebilir ki… Çocuklarımıza, gençlerimize, ülkemiz eğitimine yaptıkları bu zararlı hizmetlerden dolayı, kolaylıkla kariyer sahibi olmuşlar ve ödüllendirilerek; daha üst makamlara terfi ettirilmişlerdir. Bu çarpık olduğu kadar, çağdışı eğitimin başındaki ve üst düzeydeki yöneticiler, ülkelerine, ülkesinin gençlerine verdikleri zararlardan yüzleri bile kızarmadan, olgunluk ve huzur içerisinde; kendilerinden gurur duyulacak bu düzenlemelerle kalmayıp, her siyasi dönemde Milli Eğitim Bakanlığında, bakanlarının bile değişmesine karşı yerlerini koruma, hatta yükselme becerisini göstermiş bu becerikli ve kurnaz insanları bence kutlamak bile gerekir !...

EĞİTİMDE ÇAĞ ATLANMIŞTIR, ANCAK GERİYE DOĞRU ÇAĞ ATLANMIŞTIR…

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ ün Gençliğe Hitabesinde ki “Dahili Düşmanları “ bir defa daha anımsamamamız gerektiğini düşünüyorum.

İleride, gün gelecek elbet demokratik bir iktidar MEB ‘e gelecektir. Beklentim önce liyakat, eşitlik demekten vaz geçmelidir. Çünkü ülke evlatları için liyakat, eşitlik denilmedi. Diyeceksiniz ki bedel mi ödetilmelidir. Hayır… VERİLEN tahribatın ve mağduriyetin önce giderilip, onarılması elzem hale gelmiştir. Bu uygulamalar sonucu, Parlamenter Sisteme ve demokrasiye geçinceye kadar ki dönemde yalnız eğitim sektöründe Eğitim Bilimleri Fakültelerinden mezun olan öğretmen adayları, DİKKAT EDERSENİZ ÖĞRETMEN ADAYLARI DİYORUM. BUNLARIN HAKLARI ELLERİNDEN ALINARAK, BİLİM ADAMI YETİŞTİRİLMEK ÜZERE FEN VE DEBİYAT FAKÜLTELERİNE YÖNELEN VE AĞIRLIKLI OLARAK İLAHİYAT’A YÖNELEN ÖĞRENCİLERE ÖZEL ÜNİVERSİTELERDEN BİN İLE İKİ BİN TL ÖDEYEREK FORMASYON SERTİFİKASI İLE EĞİTİM YETERLİĞİ OLMADAN ÖĞRETMEN OLARAK, ATANIRKEN, ÖĞRETMEN OLARAK YETİŞİP MEZUN OLAMLAR ATANMAYARAK, YILLARCA ATANMADIĞI İÇİNSAYILARI ARTMIŞTIR. BU NEDENLE BU ÖĞRETMENLERİN MAĞDURİYETİ GİDERİLİP, TAMAMI ATANDIKTAN VE HAKLARI TESLİM EDİLDİKTEN, AYRICA BU ARADA DİĞER ALANLARDAN YÜKSEK PUAN ALIP DA YILLARCA ATANMAYANLAR ALANLARI İLE İLİŞKİLİ İHTAİYAÇLARA GÖRE ATANMALIDIR. BU EN AZ 6 AYLIK SÜREÇTE ÜNİVERSİTELERİN BU ALANLARLA İLİŞKİLİ ĞPROGRAMLARI EN AZ BİR İKİ YIL DONDURULMALIDIR.

Bu iktidarca kapatılan, Devlet İstatistik Enstitüsü, Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet Denetleme Kurulu vb. işlerlik kazandırıldıktan sonra, iller ve ülke genelinde yapılan bilimsel araştırmaların sonuçları dikkate alınarak; ülkemizde ihtiyaç duyulan çağa uygun programlara ağırlık verilerek, geçici dondurulan programlar da arz talep durumuna göre kontenjanlar belirlenerek açılmalıdır. Aynı uygulamalar devlette devamlılık esası ile devam ettirilmesi hataların ve yıkımın sonucu ülkeye verilecek kötülüklerin en büyüğünü oluşturacaktır.

Yine bugün Üniversite Sınavlarındaki durumu anımsarsak, çeşnisi hiç bir ülkeye nasip olmayan bol çeşitteki liselerimizden mezun olan öğrencilerimiz, farklı özelliklere sahip olmalarına, farklı koşullarda yetiştirilmelerine rağmen; eşitlik adına! Yönelecekleri programlardaki kontenjanlar ile lise mezunları sayısının fazla olması bahane edilerek, eleyicilik esasına dayalı olan tüm lise mezunları aynı sınav maratonunda koşturularak, yükseköğretime geçişleri düzenlenmiştir. Sanki başka bir çözüm yolu yok gibi... Sanki herkes mutlaka doktor, öğretmen, hukukçu, mühendis vb. mesleklerin mensubu olacaklar.... Türkiye’de bu meslekler dışında diğer mesleklerdeki insanlara nitelikli kalifiye ara gücü elemanlara, uzman teknisyen ve teknikerlere hiç mi ihtiyacımız yoktur. Özellikle çağımızın koşullarına uygun olan mesleki, mesleki teknik eğitim veya işe hayata hazırlayıcı program mezunu kişilere ihtiyaç varken neden ihtiyaç yokmuş gibi bu alana gerekli önem değer verilmiyor. Sanki milyonlarca imama ve din adamına ülkemizde ihtiyaç oluşturuluyor. Yüksek

Öğrenim Mezunu olan öğle mesleklerin lisans ve yüksek lisans programlarından çok sayıda mezun olan bu gençlerimizin işi hazır ya !..

Tekrar eğitim sistemimizdeki sorunlara dönecek olursak. Ama bu kötü planlarınız ve emelleriniz kendi ülkenizin çocukları üzerinde mi gerçekleştirilmeliydi? Hedefiniz onlar mı olmalıydı? Eğitimin temel amaçlarından biri topluma yararlı bireyler yetiştirmek, değilmidir? Toplumun ihtiyaçlarına uygun nesiller yetiştirmek, yerine kendi çıkarlarına uygun insanlar yetiştirmek. Eğitimde yapılan bu olumsuzlukların, bazı ülkelerin soğuk ya da sıcak harp dönemlerinde uygulamalarını gördüğümüz; sözüm onlara insanlık için, ülke için diyerek, bazı kötü emellerini ve komplekslerini tatmin etmek isteyen kan içici, insanlık düşmanı diktatörlerce yapıldığını bilmiyor musunuz ? Bu ve benzeri durumlar, insan haklarının ihlali değil midir.? İnsanlarımızın çocukluklarından beri özlemlerini gerçekleştirme hayallerini ve hedeflerini yok edenler mi yoksa gençlerimizi bu hale getirenler mi asıl suçlulardır. Ben yine de tüm yapılanları, bilinç sizce ve düşünülmeden yapılmış masumane bir davranış kabul ederek; iyimser düşünmeye çalışıyorum... Bu önemli ve can alıcı konularda bu kadar da iyimserlik sizce yararlı mı? .....

Bu farklı, farklı yapılanmış okullarda eğitim-öğretim gören öğrencileri, aynı sınavla ya da yalnız derslerdeki akademik başarı durumunu dikkate alıp, sınavlarla yöneltmek; yetiştirmeye çalışmak doğru bir davranış mıdır? İnsan olmanın etik kurallarına uygun mudur ? Eğitim Kurumlarında, yetiştirilen bu öğrencilerin arasındaki farklılıklar her ne hikmetse gözden kaçırılıyor ya da bilindiği halde, eleyicilik denilen bu kolaycı yaklaşımlar seçiliyordu. Ama acaba bilinçli mi yapılıyor? Sorusu, ülkemizin çıkarları dikkate alındığında, tüm iyimser bakış açıma rağmen zihnimi meşgul etmeye devam ediyor. Çünkü bu ülke bizim ülkemiz, bu çocuklar bizim çocuklarımız !..
Elbette bir gün gelecek bütün bu gerçekleri araştırarak, belgeleriyle kamuoyumuzu bilgilendirecek vatanseverlerin bu ülkede korkmadan ortaya çıkacağına inanıyorum. Bu uygulamalar eşitlik ve adalet ilkelerine aykırı olmakla, kalmayıp vatandaşları birbirinden ayrı kamplara bölen ve ötekileştiren, ayrıca dışardakiler kadar içeridekilerin büyük bölümünün düşünülmediği, görülmediği, seslerinin duyulmadığı demokrasi utancı, ayıbı olarak damgasını vurmakla kalmayıp, kara bir leke olarak Türk Eğitim Tarihinde yerini bir gün alacaktır. Ancak her şeyin bir sonu olduğu gibi halk uyandığında, bu yönetimin de sonunun geleceği gerçekliği de unutulmamalıdır…

Aradan birkaç yıl geçince maddi yönden bayağı yük getiren bu yandaşların, sorun yarattığı dikkate alınarak yeni bir düzenleme yapıldı. Bu düzenleme ile kendi kadrolarının da büyük bölümü eğitim camiasına kazandırıldığı için başka bir çözüm gerekiyordu bir taraftan daha az maaşla çalışacak ücretli öğret menlerin görevlendirilmesi, diğer taraftan özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki mahrumiyet illerindeki öğretmen ihtiyacının giderilmesi için Sözleşmeli Öğretmenlik denilen bir müessese icat edilerek, sözleşmeli öğretmenliğin temelleri atıldı. Bu arada mülakata da devam edildi. Bununla da yetinilmedi….. Ülkemizde Atatürk zamanından beri siyasi hükümetlerce yapılan fabrikalar birer, birer satıldı… Anlaşıldı ülkemizde kalkınma, üretkenlik, gelişme istenmiyordu, ancak düşünüldüğünde bu ülkemizde mevcut olan işsizlik özellikle genç işsizlerin sayısını arttırarak, sorunlar yaşanacağı her nedense düşünülemiyordu. Yine ekonomiye, üretime, milli eğitime daha fazla oranda pay ayrılması gerekirken, bu paylar bilinçli olarak Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılıyordu. Dindar değil, Dinci Nesiller yetiştirmek amacını ve hedefini yakalamada bu da yetmezdi…
Ana Sınıfları, İlkokullar, Ortaokullar, Liselerde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi eğitimi veren Öğretmenlerin büyük bölümü idareci olduğu için bu kadroların yerini alacak Lisans ve Ön Lisans İlahiyat mezunlarının atanması ve kadrolaşması için düzenlemeler yapıldı. Bu da yetmezdi, evet yetmezdi. Daha fazla düzenlemelere ihtiyaç vardı Orta Okullarda Din ve Ahlak Dersi verilmesi için İmam Hatip Lisesi mezunlarına da ihtiyaç vardı bunlarda üretken bireyler olmalıydı. Çünkü bu kadrolar kendilerinin yandaşlarıydı, çıkarlarla kendilerine bağlı ve bağımlı bir hale getirilmeliydi. Bu amaçla çözüm bulundu ve sihirli sopaya tek adam yine dokundu… MEB ‘na verilen bir talimatla gerekli, düzenleme yapıldı. Bilal E’nin kurucularından olduğu Ensar Vakfı Ortaokul Öğrencilerine Ahlak dersleri verecekti. Yetmezdi bu da yetmezdi… Liselerde bilimsel içerik taşıyan ve öğrencileri ileride uyandırma olasılığı olan bazı dersler yani düşünmeyi ve eleştirmeyi öğrencilere kazandırma olasılığı olan bilimsel içerikli dersler tüm bilim dallarının çıktığı ana ders Felsefe artık seçmeli fakat Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi her öğrencinin alması gereken zorunlu derslerden olmalıydı. Yine Çağ Atlıyorduk… İleri mi? Yoksa Geriye mi? Takdiri okuyucularıma bırakıyorum…

Körü körüne her istediklerini yapan yandaşlarını, kendi siyasal kadrolarını ve kendileri ile sürekli çıkar ilişkisi ve bağı içinde bulunabilecek ve bunun karşılığında diyet borcunu her hangi bir şekilde ödeye bilecek kişilerin sayısının arttırılması bir politika haline getirilmeliydi.... Çünkü sorunlar ancak kendi siyasi kadrolarının baskın ya da çoğunluk oluşturması ile çözümlene bilirdi. Gerek örgüt militanları, bölücü ve yıkıcılar, etnik kökenliler, aşırı milliyetçi ve şoven unsurlar, gerekse düzeni değiştirme heveslisi yobaz ve şeriatçılara her kapı ardına kadar açılmaya başlandı. Sözde Özel Eğitimi artırmak ve teşvik etmek amacı ile Dinci İslami Sermayedarlara, Tarikat, Cemaat ve Derneklere okul yapmaları için Milli Eğitimin kapıları ardına kadar, alabildiğince özgürce açılır oldu. Her türlü eğitim olanakları onların hizmetine sunulup, yandaşlarının sayıları arttırıldı. Ancak kendi oluşturdukları şeriatın denizinde bir gün çıkabilecek bir fırtınada kendilerinin de boğulacağını düşünemediler. Bu tehlikeyi çok önceden sezen, hisseden ve düşünen bazı dürüst kalmış, Sözde değil özde vatanperver, milliyetçi, demokrat, yurtsever, ilerici ve Atatürkçü eğitimciler ve öğretim görevlileri, onlara ayak bağı oluyorlardı. Bu nedenle adeta iktidar hırsı gözlerini bürümüş yandaşlar ve idareciler, bu eleştirilere ve gelecek bir tehlikeyle ilgili uyarılara aldırış etmeyerek, adeta görmezden gelerek; bildiklerini kötü emelleri üzerinde uygulamaya daha da hız veriyorlardı. Onlara göre bu karşı çıkanlar, aslında kendi emellerinin gerçekleştirilmesini engelliyorlardı.

Bugün öğrenciler yönelmek istedikleri eğitim programlarını yöneltilirken, kendi özgür düşünceleri ile seçememekte, potansiyellerine yani bireysel ayrıcalıklarına uygun programlara yönlendirilmeleri ve yönlendirildikleri bu programlarda isteklerine uygun dersleri, hatta ders öğretmenlerini ( Günümüzde, öğrencilerin seçmeli dersleri bile seçmelerine olanak tanınmamakta, bu dersler okulun olanaklarına göre yönetim ya da öğretmenler kurullarınca belirlenmektedir.) seçmelerine olanak tanınmamaktadır. Bütün bunların gereği öğretilmek istenen bilgiler, kalabalık sınıflarda, fiziki donanımı yetersiz, çağdışı eğitim araç-gereçleri, eğitim yöntemleri ve ezberci eğitim anlayışı gereği öğretilmek istenenler, kuru kuruya bir bilgi olarak öğrencilere yüklenilmeye çalışılmaktadır.
Bu seviyelerinden çok ağır programlar ve bir o kadarda ezberci bilgi yükleme anlayışı ile öğrenciler, bilgileri kuru kuruya öğrenmekte; ancak anlama, kavrama ve öğrendiklerini aktarma düzeylerinde bilgi kazanmaktadır. Bu şekilde öğrencilerin öğreneceklerini, verilerle açıklama, gözlemleme, doğruluğunu kanıtlama, tartışma, yorumlama, analiz ve sentez düzeylerinde öğrendiğini kullanma olanakları olmadığı ya da yeterince sağlanamadığı için; bilimsel ve çağdaş bir eğitim ve öğrenme olanaklarından yoksun yetişmeleri nedeni ile sanırım öğrencilerin özgür düşünce oluşturmaları bilinçli olarak sürekli bastırılmaktadır.
Tüm bu nedenlerle öğrencilerin bilimsel yöntemlerle, daha üst düzeylerde öğrenmelerine olanak tanınmamakta, yalnız anlama, kavrama ve bilgileri kuru kuruya aktarma düzeylerinde öğrenmenin oluşturulduğu, bilindiği halde; daha sonra öğrencilerin bu bilgileri ne derecede öğrendiklerini tespit etmeye yönelik ölçme sınavı yapılarak, öğrenemediklerini niçin öğrenemediklerine yönelik hiçbir araştırma ve ek çalışma yapmadan, sonuçlar not ile değerlendirilmektedir.
Ayrıca eğitim sistemi, her bireyin bireysel özellikleri ve farklı yönleri ile bir değer olduğu anlayışı ile yola çıkmamakta, her bireyin yeteneklerine göre en üst düzeyde gelişmesine katkıda bulunarak; üretken ve verimli bireyler olarak üretim toplumu yetiştirmekten uzak olan bu eğitim anlayışı, yalnız örgün eğitimde değil, okul öncesinde ailelerin eğitim anlayışlarından ve toplumun eğitime bakış açısına kadar bireyleri sürekli olumsuz etkilemektedir. Çocuk yakın çevresinin kendine verdiği değer oranında yetişir ve gelişir. Çevre çocuğun merak duyduğu, ilgi odağı olduğu konular ve durumlarda onu destekleyeceği yerde engellerse, yeteneklerini geliştirmesine olanak tanımazsa; çocuğun çabaları çevreye bağımlı kalacak, çocuk özgürce kendinin güçlü yönlerini geliştiremeyecektir. Hayır sen yapamazsın, sen beceremezsin, sen çocuksun vb. tutum ve davranışlarla çocuğumuz hep çocuk olarak kalır. Ya da aşırı korumacı tutumlarla, her şeye her istediğine, koşulsuz, bedavadan, herhangi bir çaba göstermeden sahip olma anlayışlı bir eğitim; bencil, doyumsuz, çıkarcı, sorumsuz, bir türlü hoşnut olmayan, her şeyi maddiyatla değerlendiren, tüketici bireylerin ve bununla da ilişkili olarak tüketici toplumun temellerini kendi ellerimizle atarak ülkemize zararların en büyüğünü vermişlerdir.

Tekrar eğitimin geçmişine döndüğümüzde, kendilerine karşı olan ve tehlikeli olan, bu engelleri de ortadan kaldırmakla kalmayıp, hedefleri olan iktidarlarını pekiştirmek amacı ile kadrolaşıp, yalnız kendi yandaşlarının her zaman Yüksek Lisans, Doktora vb. kariyer yapmalarına, kolaylık sağlanarak; Bilimin beşiği ve merkezi olması gereken üniversitelerimizde öğretim A ve B siyasi görüşlerinin üyeleri olmanın avantajlı ya da çekişmeli yolu açılıyordu. Bu da yetmez gibi bürokrasi ve yükseköğretimde kadrolaşmayı sağlamak için vasıfları bulunmayan yandaşlar için sahte lisans, yüksek lisans, doktora, doçent ve Profesör Belgeleri veriliyordu. Bu siyasi kadrolaşma ile ülkemiz koşullarında yeni bir Karanlık Çağ başlıyordu. Geçmişteki sağ ya da sol yapılanmalar yerini Dindar değil Dinci Nesiller ve Laik Nesiller olarak ayrıştırılan, farklı yapılanmalara yerini bırakmıştı. ‘

Türkiye’ de Çağ Atlanıyordu.’ Ancak ülkemiz çıkarları göz önüne alındığında; ileri mi, geri mi? Takdir okuyucularımızındır...Çünkü bu oyunlar yakın geçmişte, hatta defalarca; geçmişin çocukları, gençleri ve bu günün yetişkini üzerinde oynandı!.. Oynandı !.. Her zaman oynanmaya devam etmiştir…

İşe Cumhuriyet öncesi kurum ve kuruluşları tekrar hortlatarak başlamışlardır. Bu yolla illegal olan altyapılarını yasallaştırarak, kendi görüşlerine uygun insanların sayısını arttırıp, kadrolarını kurarak; iyi ve dürüst maskelerini kullanarak, sempatizanlarının ve kendilerini meşru zeminlerde destekleyeceklerin sayısını arttırarak ve demokratik yollarla iktidara sahip olmak ya da ülkemizi bölme istemi ile tarih sahnesine çıkmayı düşünenler olabilir. Atatürk’ün eserlerini yok etmeye ve ortadan kaldırmaya başlayarak, ülkemizde Atatürk ismini unutturma çabalarına girişebilirler. Ancak unuttukları bir şey vardı. Siz Atatürk’ ün isminin anıldığı eserleri belki yok edebilirsiniz, ancak O’nun adını, emanetçisi, olan bizlerin kalbinden asla silemezsiniz!... Bu konuda her türlü silahı kullanan bu gerici, gerici olduğu kadar yobaz ve dindar değil dinci olan kesimlere karşı uyanık olmak gerekmektedir. Bu nedenlerle ne pahasına olursa olsun Atatürk’e emaneti Cumhuriyet’in en gelişmiş şekli olan demokrasiye inanarak, her şeyin demokrasi ile mutlaka çözüme kavuşacağına, demokrasi dışında arayışların çözüm üretemeyeceğinin bilincinde olarak davranmalıyız. Bu nedenle demokratik kurallara saygılı olmalıyız. Ancak tedbiri elden bırakmadan onların bu kötü emellerini gerçekleştirmelerine yasal zeminlerde asla ve asla izin vermemeliyiz. Bu amaçla her şeyin başı ve her konuda temel olan eğitimimizde yapılacak düzenlemelere Atatürkçü Gençler olarak “ Gençliğe Hitabe “ sini bir kez daha anımsayarak, bu ileri görüşlü ve çok yönlü önderimiz gibi mücadele vermek, çağdaş düzenlemeleri gerçekleştirmek ve Atatürkçü düşünceden taviz vermemek, bize emanet ettiği Türkiye toprakları üzerinde dalgalanan bağımsızlığımızı temsil eden Şanlı Bayrağımızı, Anayasa’nın ilk üç maddesinde belirtilen asla değiştirilmesi bile teklif edilemeyecek, hükümlere bağlı kalarak; O eşsiz insanın emanetlerine sahip çıkarak; ülkemiz üzerinde yaşayan her bireyin, Türk Milletin bir ferdi olarak görevidir... Görevimiz olduğunu, bunun uğruna gerekirse seve seve canımızı feda edeceğimizi, bir defa daha anımsatmak isterim. Aynı konuda bir sonraki makalem EĞİTİMDE VERİLEN TAHRİBATIN GİDERİLMESİNE YÖNELİK ÇAĞDAĞ VE DEMOKRATİK DÜZENLEMELER VE MEVCUT SİSTEMİN ALTERNATİFİ açılanacaktır.

EĞİTİM ALANINDA ÜLKEMİZİ EN AZ 20-30 YIL GERİYE GÖTÜRMEKLE KALMAMIŞ... TÜRK EĞİTİM TARİHİNE KARA BİR LEKE OLARAK GEÇECEKTİR !..

DEMOKRATİK VE ÇAĞDAŞ EĞİTİM-3
GELECEĞİN EĞİTİMİ
2. EĞİTİM KOMPLEKSLERİ - KAMPUSLAR BİRİMLER VEMERKEZLER

Eğitim, herkesçe bilindiği gibi; davranışta kasıtlı, istendik değişiklikler meydana getirmedir. Bu değişikliklerin süreç içinde kalıcı olması beklenir. Eğitim, bireylerde bilgi, beceri yönünden olumlu bir tavır geliştirmesini, ilgi ve yeteneklerine uygun toplumun beklentileri doğrultusunda istendik davranış değişiklikleri kazanmasını kapsayan etkinliklerin tümüdür denilebilir. Eğitim, kültürün gelecek kuşaklara aktarılması işlevinden çok bireylerin bireysel ayrıcalıklarına uygun hangi bilgileri öğrenmeye ihtiyaçları olduğuna kendilerinin karar vererek belirlemelerini bu amaçla öğrenmek istedikleri bilgileri kendilerinin belirleyip, seçmelerine, seçtikleri bilgilere ulaşırken nasıl ulaşması gerektiğinin öğretimini yani öğrencinin aktif biçimde bireysel ya da ekip çalışmaları ile araştırarak, inceleyerek bilgilere ulaşmasını, ulaştığı bilgiyi tanıyarak, deneyerek, uygulayarak öğrenmesi, öğrendiği bilgileri nasıl, ne zaman, nerede ve ne şekilde kullanabileceğinin öğrenilip, öğretilmesi ve öğrendiği bilgilerden yararlanarak, transfer ederek farklı ve yeni bilgiler üretmesi, yeni projeler geliştirmesi ve insanların hizmetine sunması, çağdaş eğitimin temel işlevlerinden olmalıdır. Eğitim tüm bu işlevleri verimli ve sağlıklı olarak yerine getirebilmesi için eğitilen öğrenciye uygun olması yani öğrenci ve öğrenen merkezli olması, eğitimin olmazsa olmazlarından olmalıdır. Formal Eğitim ile İnformal Eğitim birbirinden farklı kavramlardır. Formal Eğitim, kültürlerin amaçlı ve kasıtlı olarak yeni kuşaklara aktarılma, topluma yararlı bireyler yetiştirmek amacı ile belirli bir plan ve program dahilinde, kişilerarası sağlıklı bir iletişim süreç ve ortamında, kontrollü ve sonuçların değerlendirilerek gerçekleştirildiği eğitim biçimidir, diyebiliriz. Eğitim ve eğitim sürecini bu yönü ile değerlendirdiğimizde, Formal Eğitimin örgün eğitim kurumları aracılığı ile yapılan eğitimi yani çok boyutlu bir yapıyı içerip, kapsadığı anlaşılır. Oysa eğitilenin insan olması ve eğitimin uzun bir süreci kapsaması sonucu, eğitim kültürel birikimleri gelecek kuşaklara aktarılırken, eğitimin tüm işlevlerini yerine getirirken, eğitimin İnformal Yönü de önem kazanmakta ve dikkate alınması zorunluluk taşımaktadır.
Ülkemizin gelişip, kalkınması, demokrasi ve insan hakları ile ilgili kurallarının özümsenip, yaşam biçimine dönüştürmesi, günümüzde köyden kente göçlerin önlenmesi, bilinçli bir aile planlamasının yapılmasını ( Bazı illerde ve köylerde, olanaksızlıklar nedeni ile göçler yaşanması. Metropol İllerin artmasına ve daha çok aile bireyinin çalışarak, aile bütçesine katkı sağlayacağı düşüncesi ile Aile Planlamasının bilinçli yapılmaması sonucu her geçen gün artan doğurganlık sayısı, ülkemizin nüfusunu arttırarak, gelir dağılımını olumsuz etkilemektedir.) ve çağın gelişen koşullarına uygun eğitimli, ülkemize yararlı ve üretken bireylerin yetiştirilmesini zorunlu hale getirmektedir. Bu hedefleri gerçekleştirmek için eğitimde yeni ve çağdaş bir yapılanmaya ihtiyaç bulunmaktadır.

Bu nedenlerle yöreler- illerden başlanarak, ön eğitim ve okul öncesinden, yükseköğretimine kadar eğitimin her kademesindeki eğitim-öğretim kurumlarını eğitimde fırsat eşitliğinin gereği bir arada yeniden yapılandırarak, Eğitim Kompleksleri oluşturmaya ihtiyaç bulunmaktadır. Mevcut yapılandırılmış okullardan yararlanarak, merkezi okullara yeni kampuslar, kampuslara bağlı derslikler, amfiler, salonlar, alanlar, birimler, merkezler gibi ekleyerek, süreç içinde tüm eğitim kurumlarının bir arada yapılandırıldığı çağdaş eğitim kurumları yani Eğitim Kompleksleri oluşturulmalıdır. İlçelerin çevresindeki belde ve köylerdeki yükseköğretim programlarına yönlendirilecek öğrenci sayılarının yetersiz olması halinde ilgili kampusların en Yakın yerleşim birimindeki Eğitim Kompleksine bağlı olarak aynı koşullarda yapılandırılması sağlanmalıdır. Mümkün olduğunca öğrencinin tüm eğitim süreçlerini kendine ulaşım yönünden en kolay olacak bir Eğitim Kompleksinde alması sağlanarak, zorunlu durumlarda yatılılık olanaklarından yararlanılarak, ülkemiz Taşımalı Eğitim belasından kurtarılmalıdır. Tüm Eğitim Kampusları aynı şekilde özerk kurumlar şeklinde yapılandırılarak, bulunduğu Eğitim Kompleksiyle işbirliği , koordinasyon ve yönetime katılarak faaliyet göstermelidir. Eğitim Kompleksi içindeki kampuslar, fiziki yapı olarak öğrencilerin yaş ve gelişim özellikleri dikkate alınarak ayrı binalar şeklinde yapılandırılarak oluşturulur. Eğitim Kompleksine bağlı kampuslar, merkezler ve diğer tüm birimler gibi çağdaş eklentilerden oluşan yapılanmaların bir arada bulunduğu, kompleksin her türlü olanaklarından eşit ve birlikte yararlanan, eğitim ve karar süreçlerine katılan çağdaş eğitim-öğretim kurumları yapısı oluşturulur. Eğitim Kompleksleri yapısı illerin belirli merkezlerindeki her seviyedeki örgün eğitim kurumunu bir çatı altında toplarken her seviyedeki okul türlerinin kendi arasında özerk bir yapıya sahip olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca Mesleki ve Mesleki Teknik Eğitim koşulları genelde ortaöğretim yani liselerde yönlendirme ile başladığı dikkate alındığında; bu kampüslerdeki lise, ön lisans, lisans lisansüstü vb. programları Sanayii veya Tarım Merkezi, Deniz, Hayvancılık Merkezi vb. olan yerlerde oluşturulması uygulama yönünden önem arz etmektedir.

Okullarda programlı olarak yürütülen örgün eğitim, eğitim sürecinin yalnız belirli bir bölümünü kapsar. Oysa eğitim, öğretimi de içine alan geniş kapsamlı bir kavramdır. Eğitilen insandır, bu nedenle eğitimin tüm insani boyutlarını dikkate almak zorunluluğu vardır. Eğitim gelecek kuşaklara kültür ve bilgi birikimini aktarma işlevini gerçekleştirirken, çağın koşullarına uygun demokrasi, insan hakları, insanlarla sağlıklı iletişim ve ilişkiler kurmayı, iyi bir birey ve iyi bir insan olmanın gerektirdiği temel kuralları ve insan olmanın gerektirdiği unsurları ve olumlu davranışları kazandırma yolu ile sağlıklı, kişilik sahibi, üretken, topluma ve ülkesine yararlı bireylere dönüşmelerini sağlamalıdır. Çağımızda öğretim her yerde, her zaman ve her koşulda sağlanabileceği gibi her yaşta, her zaman ve her koşulda öğrenme oluşabilecektir. Eğitim, her yaşta, yaşa uygun olan istendik ve olumlu davranışların kazandırılması yolu ile gerçekleşir. Bireylerin eğitiminde mutlaka sevgi, saygı, sabır, özveri vb. davranışları erdem edinmiş rehberlik edip yol gösterecek, Atatürkçü, laik, demokrat, yurt ve barış sever, çağdaş vb. model davranışlarla örnek olacak özellikleri olan eğitimcilere ihtiyaç bulunmaktadır.

3- EĞİTİM KOMPLEKSLERİNİN OLUŞUMU

1- Büyük Şehirlerde, birbirine uzak olan semtlere; şehrin büyüklüğüne ve semtlerin nüfusunun kalabalık olup olmaması gibi. Özelliklerin dikkate alınarak oluşturulmalıdır.

2- Sanayi, ticaret, turizm, tarım, hayvancılık, seracılık, denizcilik vb. sektörlerin dağılım durumları o ilde etkili olup olmadıkları, hangi alanlarda geliştiği ya da gelişeceği dikkate alınmalı ve o ilin koşullarına uygun istihdam edilecek personelin yetişmesine uygun Mesleki ve Mesleki Teknik Okullar ve programları oluşturulmalıdır.

3- Bu sektörlerden o bölgede ve ilde en etkili ve yaygın olan alanlarda ve sektörlerde ve her eğitim düzeyinde; nitelikli ve kalifiye elemanın yetiştirilmesi, uzmanlaşması hedeflenerek ilgili bölüm ve programların açılması öncelikli olarak hedef alınmalıdır. ( Teknisyen, Tekniker, Mühendis, Yüksek Mühendis vb.)

4- Her hangi bir ilde hangi tür, alan, derecede ve hangi niteliklerde ne kadar elemana ihtiyaç duyulduğu saptanarak; 5 Yıllık Kalkınma Planları hedefleri doğrultusunda ihtiyaca uygun hedefler belirlenmelidir.

5- Kırsal yörelerimiz ve köylerin yaygın bulunduğu yörelerde merkezi bir birimin seçilerek; Eğitim Kompleksinin ya da Kampusunun bu birime yapılması. Bu birime uzak olan köylerin öğrencilerinin yatılılık gibi her türlü eğitim koşulları oluşturulmalıdır. ( Bülent Ecevit’in Köy- Kent Projesi Modeli ) Şimdiki Yatılı İlköğretim Bölge Okullarının geliştirilmiş yapılanmaları yeniden oluşturulabileceği gibi Yatılı İlköğretim Bölge Okulları, Eğitim Komplekslerine dönüştürülebilir.

Eğitim Komplekslerinin, kurulduğu yerin koşullarına uygun her kademedeki kampus bünyesinde bulunduracağı, birimler, derslikler, salonlar merkezler ve amfiler oluşturulmalıdır. Kendi dışındaki herhangi bir kuruma ihtiyacı ve bağımlılığı bulunmamalıdır. Buradan tamamen özerk bir kurum anlamı çıkarılmamalıdır. MEB. Merkezi Yönetim Birimleri, Üst Kurulları ve Yöre- İl Milli Eğitim Yönetim ve Denetim Birimlerinin denetiminde olmalıdır. Eğitim Komplekslerinin, daha yoğun öğrenci taleplerini karşılayabilmesi dikkate alınarak ileriye, geleceğe dönük etüt edilerek, planlanmalıdır.

6- Eğitim Komplekslerinin bağlı kampuslarının programları, Ağırlıklı O yörenin- İlin koşulları ve ihtiyacını karşılayacak programlardan oluşmalıdır. O Bölgede geçerli ve ihtiyaç duyulacak programlardan başlanarak; aşama, aşama Türkiye, Avrupa Ülkeleri, Yakın çevremizdeki Ülkeler ve Tüm Evrenin ihtiyaçlarına uygun programlarda öğrencilerin yeteneği, ilgisi, istidadı, kişisel durumu ve başarı durumu gibi bireysel ayrıcalıklarına uygun yönelmelere cevap verecek şekilde düzenlenmelidir. Her Eğitim Kompleksi ve Kampusunda, o ilin koşulları gereği yaygın olan sektörlerdeki programlara ağırlık verilmelidir. (O yörede veya ilde Turizm, Denizcilik, Balıkçılık, Seracılık, Ulaşım, Ticaret, Madencilik, Sanayii, Tekstil, Teknoloji vb. sektörlerden hangileri yaygınsa) Yöresinde yaygın olan sektörlerin, ara gücü elemanı ihtiyacını karşılayacak, sektörlerin iş yerlerinde ya da eğitim komplekslerinin atölye-işlik ve uygulama alanlarında teoriden çok pratiğe önem vererek, en az lise düzeyinde uygulamalı eğitim ağırlıklı, (Yaparak yaşayarak, araştırarak, deneyerek, üreterek vb. bilimsel yöntemlerle ) eğitim verilmelidir. Lise düzeyinde eğitim almış kalifiye elemanların, kayıt öncesi bu alanlarla ilgili programlara alınan öğrenci sayısı, o ildeki genel öğrenci sayısının % 50’ sinden az % 65-70’ den fazla olmamalıdır. Bu okullardan mezun olduğu alanla ilgili ders notları dikkate alınarak Mesleki Yükseköğretime ve Lisans programlarının örgün ya da yaygın eğitim programlarına sınavsız geçişleri sağlanmalıdır. İlin koşullarına ve ihtiyaçlarına uygun alan- programlar dışındaki programlar, ülke hatta dünya genelinde geçerli olan program, alanlardan oluşturulmalıdır. Buradan yetişecek nitelikli ve uzman her seviyedeki kalifiye elamanlar meslekleri ile ilgili birlikler-sendikalar aracılığı ile işe yerleşebilmeli ya da sektörlere belirli bir bedel karşılığı hizmet sunmalıdırlar. Ancak belirli bir gelir kaynağı bulunmayan illerin, koşullarına uygun az sayıda alan-program açılabilmesi durumunda, bu tür illerde ülke genelinde geçerliliği olan ve ihtiyaç bulunan program ya da alanlar oluşturulabilir. Ayrıca devletçe kolaylıklar sağlanarak, bazı sektörlerin o illerde yatırım yapmaları teşvik edilip, desteklenerek yatırımlar yolu ile o yöre halkının başka illere göçüşü engellenebilir.
Bu programlara öğrenciler yönlendirilirken; 5 Yıllık Kalkınma Planlarında hedeflenen ihtiyaca uygun sayıda okul kontenjanları istihdamı sağlanabilecek nitelikte, nicelikte ve sayıda yetiştirilmeli ve kontenjan ayrılmalıdır. Bu kontenjanlar 5 Yıllık İl ya da Ülke Kalkınma Planları hedefleri doğrultusunda hangi alanlarda, hangi tür, kademe, derecede vb. ne kadar elemana ihtiyaç varsa belirlenmeli okul-kampus kontenjanları Yönlendirme Komisyonları kararları doğrultusunda kontenjanlara kayıt hakkı tanınmalıdır. Yöre-İl ihtiyaçlarına uygun kontenjanların dolması halinde öğrencilerin eğitim olanaklarından eşit yararlanmasının sağlandığı, Yakın çevrede ya da Türkiye’de ihtiyaç bulunan programlara ya da genel programlara yöneltilmeleri sağlanmalıdır. Bu konuda tüm uygulamalar ilgili yönetmelikler, üst kurullar, kurullar ve komisyonlarda alınan kararlar doğrultusunda gerçekleştirilir. İl ve ülke kontenjanları ile ilgili sayısal durum istihdam durumu dikkate alınarak hiçbir zaman ve hiçbir koşulda ihlal edilmemelidir. Çünkü istidam sorunları tekrar diplomalı işsizlerin ortaya çıkmasına terör ve şer odaklarının hortlatılması gibi bir çok sorunu beraberinde getirmesine yol açabilecektir.
7- Tüm bu Eğitim Kompleksleri ve bağlı kampusların, eğitim-öğretime hazır oluş aşamasına kadar her türlü alt yapısı ve donanımı Belediyeler ve Belediye Encümeninin ve Taşra Eğitim Yönetiminin yasal mercilerinin yasa ve yönetmelik esasları ile belirleyeceği Sivil Toplum Örgütlerinin kurum ve kuruluşları eliyle yapılmalıdır.

8- Eğitim Kompleksleri ve bağlı kampusların, ( Kreş-Ön Eğitim, Okul Öncesi Eğitim, İlköğretim, Ortaöğretim, Yükseköğretim, Aile eğitimi, Hizmet-içi Eğitim, Uygulamalı Eğitim vb. tüm eğitim-öğretim kurumları.) O ilin koşullarına uygun, her aşamada ve her düzeyde elamanlarını yetiştirmeyi sağlayacak şekilde, bu elamanlara ilin koşullarına uygun mesleki, mesleki teknik eğitim, genel eğitim ve işe hayata hazırlayıcı eğitim programlarını oluşturmakla yükümlüdürler. Kampuslar, programların çeşitliliği oranın da daha çok programa yer verirken belirlenen amaçlar doğrultusunda, çok amaçlı programlara da yer vermek zorundadır.
10- Her Eğitim Kompleksinin Kampus - Okul ve Birimleri, kendi bünyesinde öğrenci pansiyonları (Yatılı öğrenci kapa sitesi kadar.), kafeterya, yemekhane, kafe, spor salonu, sergi ve gösteri salonu, toplantı salonları, kütüphane, her çeşit ve seviyede laboratuvar ve işlik konumunda düzenlenmiş derslikler, bölüm başkanlarının odaları ve diğer merkezler ( Kültür, Eğlence, Fuarlar, Sanat, Spor, Bilgi İşlem, Araştırma Geliştirme, Bilim Merkezleri vb.) vb oluşturulmalıdır. Bu mekanlar çağın teknolojik, bilişsel ve iletişimsel tüm olanaklarına uygun her türlü donanım ve tasarımı sağlanmış olmalıdır.
11- Her Eğitim Kompleksi ve Kampusu, Okul öncesinden başlanarak lisans düzeyine kadar eğitimin her düzeydeki kurumunu- birimini kendi bünyesinde oluşturmalıdır. Her ne kadar birbirinden farklı olan bu kurumlar aynı çatı altında bir yapılanmaya giderek; aynı yönetime bağlı olarak çalışıyorlarsa da ( Aynı Eğitim Kompleksi ve Rektörlüğe bağlı olarak ) bir birlerinden bağımsız, her kurumun dekan, genel müdür, yönetici, bölüm başkanı, birim başkanı vb. yönetimi, o kurumda görevli olan personelin tümünün demokratik temsili ile aldığı kararlar doğrultusunda sosyal bir yapı gerçekleşmelidir. Buradaki amaç aynı eğitim kompleksinin çatısı altındaki tüm kampus, amfi, merkez, mekan ve birimlerden; gerekirse personelden kurumların ortaklaşa yararlanmasının sağlanması hedeflenmektedir. (Eğitimde ekonomiklik ilkesi gereği yapılanma.) Ayrıca bu ülkemizde eğitimde fırsat eşitliğini ortadan kaldırmayacak sayıda Özel Eğitim Kampusları oluşuncaya kadar ülkemiz ekonomisinde tasarrufa giderek; eğitime gayri milli hasıladan daha fazla pay ayrılması ya da yerel yönetimlere kaynak aktarılması ve ilerde bir zamanda eğitim kompleksinin kendi varlıkları, gelirleri ve olanakları ile ayakları üzerinde duruncaya kadar ki süreç içinde devlete yük olmaktan kurtulması hedeflenmeli ve sağlanmalıdır. Bu yolla ülkemizin gelişimine ve ekonomimize katkıda bulunulmasını sağlamak amacına yönelik düzenlenmelerin yapılması esas olmalıdır.

12- Ancak her kurumun kendi içinde bağımsız bir yapıya sahip olduğu kadar tüm görevlerin o kurumda çalışan personelin görev ve sorumluluğunda olması ve bu görev ve sorumlulukların paylaşımı demokratik usul ve esaslara uygun olarak düzenlenmelidir.
13- Her Eğitim Kampusu kendi bünyesindeki her kademedeki yöneticilerinin belirlenmesi için her yıl eğitim-öğretime başlamadan Temmuz ve Ağustos aylarında ilgili yönetmelik gereği adaylık koşulları uygun olan adaylar seçim ve demokratik usullerle yönetim görevlerine getirilirler. Gerekli görülürse seçimle görevlerini bir defa daha devam ettirmesi için yetki vermek üzere tekrar aday olabilirler. Ancak hiçbir yönetici iki dönemden sonra tekrar aynı yönetim kademesine aday olamaz, ( Üç dönem üst üste aynı birimde aynı görevi yürütemez.) farklı birimlerdeki yöneticiliklere ve temsilciliklere aday olabilmelidir.

14- Eğitim Kampuslarında demokratik yönetimin sağlıklı işlemesi, amacına yönelik olarak; eğitimden birinci derecede sorumlu olan personelin kendi yöneticilerini seçmesi kadar önemsenecek diğer bir husus öğrenen kişi öğrencilerin kendi eğitim-öğretimlerinde karar sahibi olmaları ve katılımlarıdır. Bu amaçla öğrencilerin katılımını sağlayıcı Öğrenci Temsilciliğinin oluşturulması ve temsilciler tarafından Öğrenci Birliği Kurullarının her kademe deki kurum-kampus ve okul bünyesinde ayrı, ayrı oluşturulması zorunlu olmalıdır. Öğrenci temsilcilerinin belirlenmesi sınıf-derslik düzeyinde öğrencilerce her bölüm için öğrenci sayısı ile orantılı sınıf temsilcisi belirlenir.

15- Her Eğitim Kampusunun personeli, sorumluluk bilinci ile belirlenen oranlarda yetki ve sorumluluklara sahiptir. Katıldığı kurul ve komisyonlarda, Ekip Çalışması ruhuyla, tüm birimlerle işbirliği ve etkili bir iletişim içinde koordineli ve her birey görevinin kendine yüklemiş olduğu sorumluluk bilinciyle yetkileri gereği görevlerini yasa ve yönetmelikler doğrultusunda kullanırlar. Bu amaçla tüm personelin, sürekli kendilerini yenilemeleri ve geliştirmeleri amacına yönelik, çağın değişen koşullarına ve gelişmelerine uygun personelin sürekli hizmet-içi eğitimlerden yararlanırlar. Bu çağdaş değişimler ve düzenle meler doğrultusunda, Eğitim Komplekslerinin O ilin koşullarına uygun olan programlarda öncü, bilime ulaşan, bilimi kullanan, bilimi üreten, bilimin beşiği ve bilimin merkezlerine dönüşmeleri hedeflerini, gerçekleştirmek için çaba gösterirler.

16- Ön Eğitim, Okul Öncesi ve İlköğretim Kurumunun birinci kademesi dışındaki her kademedeki eğitim-öğretim kurumlarında; öğrencilerin yetenek, ilgi, istidat, başarı ve değerlerinin belirlenmesi; sağlıklı, isteğine göre potansiyeline uygun bir alana yönelmesini sağlayacak bilgi, beceri, kültür ve olumlu davranışlar kazandırılmalıdır. Bu amaçla, oluşturulan Ortak Dersler ve üst programlar denilen alanlarla ilişkili tüm derslerin alt yapısını oluşturan Zorunlu Dersler, dördüncü sınıftan aşama, aşama başlanarak sekizinci sınıf sonuna kadar verilir. Bu derslerin dışında kalan, diğer Seçmeli Derslerin öğretmen ve öğretim görevlilerini seçme yetkisi öğrencilere ait olmalıdır.

17- Her Eğitim Kompleksine kampuslarla ilgili tüm eğitim-öğretim çalışmalarının koordinasyonu için kurumlar, Yönetim Kurulu ve Üst Kurulların oluşumu zorunlu olmalıdır. İhtiyaç duyulan farklı kurullar ve komisyonlar, yönetmelik ve alınan kararlar doğrultusunda oluşturulabilir. Ayrıca her kampus-okul bünye sinde bu kurul ve komisyonlarda kimlerin yer alacağı, oluşumu, işlevleri ve görevleri ayrı, ayrı belirlenir.
18- Her Eğitim Kompleksinin ve bağlı Kampusların, yapısına uygun Yönetim, Denetim Birimleri, Üst Kurullar, Kurullar ve Komisyonlar vb. kanun ve mevzuat, çıkarılan yönetmelikler ve alınan kararlar gereği hangi kurum ve kampuslarda ne gibi çalışmalar yapacakları ile ilgili hususlar ve hangi kurullara gerek veya ihtiyaç duyulduğu alınan kararlarla belirlenir.
19- Kampusun, Genel Amaçları, Temel İlkeleri ve Yapısına uygun belirlenen yönetmelikler doğrultusun da uygulama da görülen aksaklıklar, çözümlerle ilgili bazı kurullarca, oy çokluğu ile kararlar alınabilir. Bu kararlar yönetimce onaylandıktan sonra yürürlüğe girer.
20- Yasalara, sisteme, tüzük ve yönetmeliklere uygun olmadığı ve uygunluğu tartışmalı kararların alınması ve belirlenmesine rağmen yönetim bu kararları, uygulamada direnirse yasal işlem yapılır. Tereddüt edilen kararlar ise referanduma gidilir. Çoğunlukça ret edilirse, karar yürürlükten kaldırılır.
21- Önerdiğim, bu Eğitim Sistemi, Anayasamızın eğitim-öğretim hakkı ve 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda, ifade edilen Atatürk İlke ve İnkılaplarına bağlı Çağdaş, Laik, demokratik, Sosyal Hukuk Devleti, İnsan Hakları vb. tüm yasal düzenlemelere bağlı kalmak koşulu ile hatta daha çağdaş düzenlemeler ile Hukuk ve Eğitim alanındaki uzman kişiler, Akademisyen, her kademedeki eğitimci ve yöneticilerin temsil edildiği, Belediye Başkanı, Sivil Toplum Örgütlerinin birer temsilcisinin, eğitim-öğretimin her kademesinden bir okulun okul öğrenci kurulunun demokratik usullerle seçilen ayrı, ayrı birer temsilcisinin velilerin temsilcilerinden ve her branştaki zümre başkanları temsilcisinin katılımından oluşan “Eğitim Sistemini Değerlendirme Komisyonunun “ aldığı kararlar, yapacağı düzenlemelere göre sisteme son şekli verilmelidir.
22- Adı geçen kurulun oluşumunda, üyelerinin en az yüzde altmışı eğitim kurumlarındaki her kademedeki eğitim ve yöneticileri temsilcilerinin personel sayıları ile orantılı seçimle yetki verilen eğitimci temsilcilerden oluşturulmalıdır.
23- Her eğitim kompleksi ve bağlı kampus kendi içinde özerk bir statüye sahip olmalıdır. Ancak Eğitim Kompleksi Milli Eğitim Bakanlığı taşra birimlerine, Taşra Birimleri MEB ‘na, Eğitim Kompleksi bünyesindeki, kampus, amfi ve kurumlar ise Eğitim Kompleksinin ilgili kurullarına karşı sorumlu ve bağlı olarak faaliyetlerini yürütmekle yükümlüdür.
24- Her Eğitim Kompleksinin Ortaöğretim ve Yüksek Öğretim Programları, yönetmelik, kurul ve komisyon kararları gereği her programa belirli niteliklerdeki öğrencileri alabileceği gibi her kampus bünyesinde aynı programın çeşitli seviye oluşturabilir.
…………………………………………………………………………………

27- Eğitim Komplekslerine geçişte ülkemiz koşulları ve olanakları dikkate alındığında, geçiş sürecinde Ortaöğretim, İlköğretim, Okul Öncesi ve Ön Eğitim kurumları Merkezi bir okulun, öncelikli olarak Yükseköğretimin bünyesinde görevlerini yürütebilir.

Ayrıca Eğitim Komplekslerine bağlı olarak uygulamada kolaylık açısından Ortaöğretim ve Yükseköğretim Kampusları Tarım, Ticaret, Sanayii, Turizm vb. Merkezlerin, Fabrika, İşletme, Şirket vb. bünyesinde yapılandırılabilir.

28- Bu günkü Eğitim Dizgesinde, Zorunlu eğitimin sonunda öğrencilerimizin büyük bölümü 17-18 yaşlar da kendini sokakta bulmaktadır. Devletin ve ailelerin yaptığı yatırımlar boşa gitmektedir. Bu öğrenciler Eğitim Kompleksleri yapısında bireysel ayrıcalıklarına uygun kalifiye elamanlar ya da alanında uzmanlaşarak topluma yararlı, üretken bireylere dönüşeceklerdir.

Bu günkü yapılanmadan farklılıkları:

1- Eğitim kompleksi, bu günkü yükseköğretimin bünyesine tüm eğitim kurumlarını almıştır. Ancak bu kurumlar ayrı, ayrı kampus veya okul şeklinde yapılanmıştır.
2- Tüm bireyleri eğitim olanaklarından eşit şekilde yararlanması ve eğitimde birlik esas ile her kademe deki eğitim-öğretim kurumları Eğitim Kompleksi çatısı altında bir araya getirilmiştir.
3- Kreş-ön eğitim ve okul öncesi eğitim kurumlarının yaygınlaştırılmasına ağırlık verilmiştir.
4- Her il için geçerli ve o ilin koşullarına uygun öğretim programlara ağırlık verilmiştir. Bu programlara geçişte ilgi, yetenek, kişilik, başarı, istek vb. bireysel ayrıcalıkları ön plana alınmıştır.
5- İlköğretim sonunda tüm öğrencilerin bireysel ayrıcalıklarına uygun bir yönlendirme sistemi ve yönlendirme komisyonu kararları ile ortaöğretime yönlendirme eşitlikçi olarak, esas alınmıştır.
6- Yükseköğretime geçişler, ortaöğretim programlarındaki ilgili derslerin yılsonu ağırlıklı başarı ortalaması dikkate alınarak yönlendirilmesi düzenlenmiştir.
7- Program değil öğrenciyi merkeze alan bir sistem düzenlenmiştir.
8- Öğrencilerin isteklerine uygun dersleri ve ders öğretmenlerini seçmelerine olanak tanınmıştır.
9- Derslikler her branş dersi ve her seviyedeki dersle ilişkili araç, gereç ve donanımı sağlanarak ilgili öğretmene ait bir mekana dönüştürülmüştür.
10- Dersliklerde yetenek ve ilgi, bilişsel, duyusal vb. tüm bireysel özelliklerini dikkate alarak seviye ve düzey gruplarının oluşturulması esas alınmıştır.
11- Derslikte tüm araç gereçlerin bulunması ve dersin deste öğrenimi esas olduğu için çantasız eğitim modeli uygulanmaktadır.
12- Bu amaçla dersler derste öğretilmekte, etüt, kurs, uygulama, deney, gösteri, film vb. öğrencilere destek eğitimi verilmektedir.
13- Öğrenci sayıları 20-25 ‘i geçmemekte ve her öğrencinin kendi sınıfında şahsına ait araç, gereç ve materyalin bulunduğu bir dolabı bulunmaktadır. Sınıf- Sınıf Rehber öğretmenin verdiği dersler ve zorunlu dersler dışında aldığı diğer dersleri, programa uygun ilgili dersliklerde takip etmektedir.
14- Öğrencilerin, Öğrenci temsilciliği ya da birliği yolu ile eğitime demokratik katılımları gerçekleştirilmiş ve öğrenciler çeşitli kurul ve komisyonlarda kendi eğitimlerinden söz sahibi olmuşlardır.
15- Öğretim programları, öğrencinin aktif katılımının sağlandığı, öğretmenin yol gösterip, rehberlik yapacağı biçimde ünitelerden oluşturulmuştur.
16- Öğretim çağdaş araç gereçlerle ve çok sayıda duyu organına hitap edilerek verilmekte, öğrencinin bireysel ve ekip çalışmaları etkin yer almaktadır.
17- Kampus, okul yönetim kurulu, yönlendirme komisyonu kararları ve yönetmelikler gereği her türlü yatay ve dikey geçişler düzenlenmiştir.
18- Sınavlar dönemde bir defa yapılır. Sınav notu dışında öğrencinin ders içindeki durumu ve ödev ve projeleri dikkate alınıp, ayrıca değerlendirilerek; ders geçme notu belirlenir.
19- Her ders için dönemlik ya da yıllık bir defaya mahsus Standart Başarı Testi uygulanır, bu test örgün ve yaygın eğitim programlarında aynı dersleri alan Türkiye genelindeki tüm öğrencilere uygulanır.
20- İlköğretim sonunda, her türlü programa geçişte başarının yanında yetenekleri ve diğer bireysel ayrıcalıkları değerlendirilerek, üst programlara geçişlerine olanak tanınır.
21- Eğitim kampusundaki kurul, komisyon üyelerinden alanı ile ilişkili olanlar dışında üyelerin belirlenmesi ve bilhassa tüm yönetim kademelerinin demokratik usullerle yani demokratik seçimle belirlenmesi esastır.
22- Eğitim komplekslerinin, kampus ya da okulların sayıları, öğrenci kontenjanları program çeşitleri ve sayıları ve istihdamı her yıl olacak şekilde 5 yıllık planlar dahilinde, yönetmelik ve alınan kararlar gereği belirlenir.
23- Eğitim kompleksinin eğitim-öğretim faaliyetleri dışındaki her türlü alt yapı ve araç-gereç donanımı yerel yönetimlerce karşılanır.
24- Eğitim-öğretimin biçimlendirilmesinde ve uygulanmasında öğrenci ve öğretmenler söz sahibi olmuşlardır.
25- Eğitim-öğretim-yönetim yetkileri tek merkezde toplanmamış görevleri ile ilişkili tüm eğiticilere belirli oranda yetkilerin devri yapılarak, eğitimciler yetkilerle donatılmışlardır.
26- Eğitim Kompleksi üst kurulu, tüm kampusların kurullarında alınan kararları onaylayan, uygulanması için kampuslar ve birimler arasındaki koordinasyon, iletişim, işbirliği ve eşgüdüm sağlayan en üst düzeydeki kuruldur.
27- Her eğitim kompleksinin ortaöğretim ve yükseköğretim programlarına geçiş, kontenjanların belirli not ortalamasının baz alınması ya da aynı kampus içinde farklı not ortalamaları ile oluşturulan programlarda, ayrı seviye-düzey gruplarının belirlenip, oluşturulması; aynı program ya da değişik programlar arası geçişlerin nasıl olacağı, düzenleneceği vb. hususlar, yönetmelik, komisyon ve kurul kararları ile belirlenir.
28- Personelin kendini sürekli yenileyip, geliştirmesi, iş doyumunun sağlanması, bilimsel ve nitelikli eğitimin gerçekleştirilmesi için ek ödül sistemleri getirilmiştir.
29- Merkezi Yönetimin yetkilerinin eğitim komplekslerine aktarılması ile kalınmamış, iller uygun eğitim programları yolu ile kitlelerin eğitimi, yararlı ve verimli bireylere dönüşmeleri hedeflenmiştir.
30- Öğretim, ezbere, gereksiz ve kuru bilgi yüklemekten kurtarılarak düşünmeye, düşünmesini, araştırma, inceleme, yorumlama, deneme, uygulama ağırlıklı öğretim yolu ile öğrenmenin öğrenilmesini gerçekleştirecek biçimde düzenlenmiştir.

Bir ülkede gelişmenin ve kalkınmanın mimarı sayılabilecek, Mesleki ve Mesleki Teknik Eğitimin en az % 40 seviyelerine çıkarılması ve Geliştirilmesi, Desteklenmesi gerekirken… Özellikle, bölge ve illerin koşullarına uygun ve o yörelerde geçerli olan programlar açılmasına ağırlık verilerek yada illerin koşullarına uygun derslerin alınarak; uygulamalar iş yerlerinde, fabrikalarda yapılarak, nitelikli kalifiye ara gücü elemanı özendirilmesi yapılarak” yönelmeyi sağlayacak ders programları yaygınlaştırılmış olsaydı yada eğitim komisyonlarının raporları masa başında hazırlanma yerine, “Öğrenci, öğretmen, idareci, üniversitelerin eğitim bölümlerinin, sivil toplum örgütlerinin vb.” geniş kesimlerin görüşleri de eklenerek, geniş bir katılımla oluşturulmuş olsaydı. Daha çağdaş bir eğitim yolu tamamen açılacaktı. Ayrıca, Eğitim Programları: ”Yüksek Öğretime Hazırlayıcı Programlar, Mesleki ve Mesleki Teknik Eğitime ve Yüksek Öğretime Hazırlayıcı Programlar, İşe - Yaşama ve Yükseköğretime Hazırlayan Programlar” yapılanması asla gerçekleştirilememiştir.
Öğrencilerin bireysel farklılıklarına uygun programlar oluşturulamamış, öğrencilerin hazırlanan programlara göre yetiştirilmesi hedef alınmıştır. Öğrencilerin başarı, ilgi, kabiliyetleri ve isteklerinin dikkate alınacak şekilde bir yönlendirme yapılmamıştır. Öğrencilerin kendi istedikleri ve seçtikleri seçmeli derslerde başarılı oldukları için başarılı oldukları dersleri oluşturan alana yönelmeleri sağlandığından; daha demokratik ve daha çağdaş düzenleme olmuştur. Yönlendirme aslında sekiz yıllık ilköğretimin sonunda yani bazı özel programlar dışında 15-16 yaşları arasında yalnız derslerdeki başarı yani akademik başarı (IQ) dışında yetenekleri, ilgileri duygusal zekaları (EQ) ve istekleri de dikkate alınarak yapılması esas olmalıdır. Seviye gruplarının oluşturulmasının en önemli gerekçesi farklı seviyelerde olan öğrenci gruplarının seviyelerine uygun ders programlarının uygulanarak; seviyelerinin çok üst seviyesinde programlar yüklenme, yetersiz-başarısız olma yolundaki engelleri ortadan kaldırmak, bireyleri ortak ve özdeş gruplar oluşturarak; seviyelerine uygun sağlıklı ve verimli bir öğretim programından yararlanması yolu ile eğitimde fırsat eşitliğini sağlamaktır. Yine Mesleki, Mesleki Teknik, İşe Yaşama Hazırlayan programlara % 40 ile 50 oranda yer verilmesinin düzenlemesi yapılsaydı. Bu program mezunları lise sonrası iş hayatına atıldıkları için yükseköğretimi Açık Öğretim Üniversitesi yolu ile tamamlayabilmesine olanak tanıyacak bir düzenleme yapılarak” Arz talebi karşılayacaktı. İşin en vahim en çok fırsat eşitliğini çiğneyen yönü ise başlangıçta tüm bu sorunlar ilgililerce bilinmesi ne, dünyada ve Avrupa Ülkelerinin bazılarında bunu engelleyici yönlendirme sistemi bulunmasına, çoğu eğitimcilerin ve l5. Eğitim Şurası Adana Bölge toplantısında ilimizin bu konudaki önerilerine rağmen, Sekiz Yıllık Zorunlu ve Kesintisiz Eğitim uygulamasına geçilmesi kararı, yönlendirme boyutu bilinçli olarak çıkanyönetmelikte yer almamış ve yönlendirme sistemi oluşturulamamıştır. Bu nedenle eğitimde sağlıklı bir yönlendirmenin olmaması nedeni ile Meslek ve Mesleki Teknik Eğitim veren okullara (Mesleki ve Teknoloji eğitimine yönlendirme) mezun oldukları alanlarında iş bulma, alanı ile ilgili programlara kolayca geçmeleri vb. özendirici önlemler alınmadığı gibi alanları ile ilişkili 4 yıllık fakültelere (Öğretmenlik dışında Lisans Programlarına) geçişlerinin yolu kapanmıştır.
Atatürk’ün belirttiği gibi iç ve dış düşmanlarımız bir defa daha galip gelmişlerdir. Adeta Mesleki-teknik eğitim katledilmiştir. Büyük emeklerle ve çabalarla ortaya çıkan ve genel eğitimden masraflı olan bu okulların sonuçları alınıncaya kadar, desteklenip, katkı sağlanacağı yerde, dinamitlenmişlerdir. (Bu gün gelişmiş ve çağdaşlaşmış ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin ölçülmesindeki ölçütlerden birinin Mesleki Teknik Eğitime verilen önemle ilişkilidir!..) Mesleki Teknik Eğitime verilen önemle ilişkilidir!..) Bu alanın gelişimi için Sanayiciler teşvik edilerek, vergi muafiyeti, alt yapı hizmetleri, düşük faizli kredi vb. ihtiyaçları olan kalifiye ara gücü elemanlarını yetiştiren okulları destekleyebilir, hatta kendileri oluşturabilirler. 8 Yıllık Kesintisiz ve Zorunlu Eğitime geçişte, yönetmeliklerde, yönlendirmenin yer almaması ülkemiz ve eğitimimiz için büyük bir talihsizlik olmuştur.
ÜLKEMİZDEKİ TÜM BİREYLERİN EĞİTİM SEVİYESİNİ YÜKSELTECEĞİNİ VE BİLİNÇLİ, ÇAĞDAŞ, DOMOKRAT BİR GENÇLİK YETİŞTİRİLMESİ hedefini ve Çağdaş Eğitimi içine sindiremeyen çevrelerin, piyon oldukları ya da siyasi ve karanlık düşüncelilerini devam ettirmek düşüncesiyle, bilinçli olarak gelecekte cahil nesiller yetiştirme projelerinin bir başlangıcı olduğuna inanmayı bırakın, aklıma getirmek bile istemiyorum. Belki de ben kuruntu ya da bir an için kendimi kaybettiğimden, bir an için olumsuz düşünceler kapılmış olabilirim. Çünkü bu yersiz düşüncelere bir an için kapılmama, bu eğitimi geriye götürücü adımı atan kesimlerin düşünceleri şu olabilir mi? Diye düşünmekten de kendimi alamadım. Eğitimde yönlendirmenin olmaması durumunda; HER BİREYİN BİREYSEL ÖZELLİKLERİNE UYGUN PROGRAMLARDA YETİŞMESİ VE UZMANLAŞMASI SONUCU ÜRETKEN VE NİTELİKLİ KALİFİYE, ELEMANLARIN İHTİYAÇLARIN, KARŞILANMASI SAYESİNDE, ÜLKEMİZ YETİŞEN BU NESİL, BU ALANINDA NİTELİKLİ VE UZMAN GENÇLİK SAYESİNDE; ÜLKEMİZİN KALKINMASININ GERÇEKLEŞMESİNİN ÖNÜNDE BİR ENGEL KALMAYACAĞI GİBİ DIŞA BAĞIMLILIĞIMIZ ORTADAN KALKARAK, KENDİNE YETERLİ OLMAKLA KALINMAYIP, SÜREÇ İÇİNDE TEKNOLOJİNİN, BİLİMİN, BİLİŞİMİN, YAZILIMIN VB. KISACA HER ALANDA GELİŞECEĞİ, ÇAĞDAŞ ÜLKELER SEVİYESİNE GELEREK, KİMSEYE BAĞIMLI KALINMAYACAĞI…VS …VS.
Yönlendirme olmadan bireysel eğitim ve mesleki teknik eğitimin yolunun tıkanacağını ve buna bağlı ülkemizde ileri tarihlerde “GELECEKTE” kaoslar çıkıp, sorunlar yaşanacağını; ÜRETKEN BİR NESLİN YETİŞMEMESİ KALİFİYE VE ARA GÜCÜ ELAMANLARINA İHTİYAÇ DUYULMASI VE İHTİYACIN MEVCUT EĞİTİM SİSTEMİNDE KARŞILANMAMASI BAHANE EDİLEREK; SİYASİ ÇIKARLARINA UYGUN EĞİTİMDE YENİ YAPILANMA VE DÜZENLEMELERE GİDİLECEĞİ…..kendilerinin bu durumdan yararlanarak, ‘Karanlık suda balık avlayarak” bu olumsuzlukları sürekli kullanmak ve yandaşlara yeni olanaklar sağlamak için bilinçli olarak düzenlenmişi…
BÜTÜN BU GERİYE GİDİŞİN BAŞLANGICINI OLUŞTURAN DÜZENLEMELER, ABD EMPERYALİZMİNİN VE YERLİ İŞBİRLİKÇİLERİNİN PLANLARININ, OYUNLARININ BİR PARÇASI OLDUĞUNU DÜŞÜNMEDEN EDEMİYORUM.

8 Yıllık Kesintisiz ve Zorunlu Eğitimi bizim gibi sürekli destekleyen ve ülkemizin gelişip, kalkınmasında ve çağdaşlaşmasında önemini bilen, çağdaş, demokratik, laik, milliyetçi, inkılapçı, insan hak ve özgürlük erini savunan Atatürkçü Eğitimcilerin, bu çabalarını boşa çıkarma, oyunlara getirme, düşüncesinden yola çıkarak bilinçli olarak düzenlediklerini biliyorum. Çünkü yıllarca bunun benzeri planları gerçekleşmiş, Ülkemize uzun yıllar hakim olan EGİTİME SİYASETİN ALET EDİLMESİ…..Darbeci Zihniyetlerinde ekmeğine yağ çalmış. Siyasiler, kendi siyasi hesaplarını düşünürken, bu yanlışın alternatifini gözden kaçırarak; istemeden kendi sonlarını da hazırlamışlardır. İlgili çevreler ve kuklası kişiler, bu eğitim sisteminin mevcut yapısından kaynaklı bu düzenlemenin, uygulanmalarda, ortaya çıkacak ve yaşanacak sorunları, karmaşayı ve kaosu bahane ederek, ülkemizde 8 Yıllık Kesintisiz Eğitim uygulamasına son verebileceklerine inanıyorlardı. İlerde aynı sahte Atatürkçüler gibi eğitim sisteminin çarkını da kendi lehlerine her an çevireme baha nesi yaratabilecekleri düşüncesiyle; açık kapılar bırakarak “Bilinçli olarak eksik ve yanlış düzenlemelere sürekli yeşil ışık yakıp, sıcak bakmışlardır.
“İleriye değil geriye doğru çağ atlamamızı sağlayan!..” yıllardır özlemini duyup, senaryosunu yazdıkları; gelecekte cahil bırakılmış, bencil, çıkarcı ve parayla, mevki ile satın alınabilecek nesilleri yetiştirmekle kalmayıp, kendilerine kul ve köle kılacakları ve gerektiğinde istedikleri gibi kullanabilecekleri nesilleri yetiştirerek “Dindar değil Dinci Nesiller”, geçmişte çocuklarımız, gençlerimiz üzerinde oynadıkları oyunları yine tekrar sahneye koyarak oynamaya başlayacaklardır. Süreç içinde kendilerine çıkar ilişkileri ile bağımlı hale getirdikleri bu kişilerin arttığı oranda, geniş halk kesimlerine dönüşmeleri ve destekçilerini her koşulda bir anda karşımızda bulmamız olası olacaktır. Sonuçta sinsi planlarını ve emellerini gerçekleştirme özlemlerini engelleme gücünü kaybetmemiz de olası olabilecektir. Daha önce darbeden demokrasiye geçiş amacı ile oynadıkları oyunlarını, bu defa darbe sonrasını fırsata çevirerek değil, seçimle, demokratik yöntemlerle, çoğunluğu elde ederek iktidarlarını kurabilirler. Ama bu karanlık düşüncelerin savunucularının, yenilikçi görüntülerinin arkasındaki maskelerinin düşmesi, karanlık yüzlerinin halkımız tarafından görülmesi; karanlık düşünce ve emellerinin gerçekleşmemesi için Lütfen!.. İvedilikle!.. “Çağdaş- Demokratik-yönlendirici Eğitim Sistemi “ uygulamasına en kısa sürede geçilmelidir. Bu yeni demokratik ve çağdaş sistemle iç ve dış tehditlerden kurtulacak, yalnız kalmayacaktır. Çağdaş, demokrat, laik ve Atatürkçü, eğitilmiş yeni nesli, gençliği, kısaca geniş halk kesimlerini oluşturan Halkın Gücünü ve Atatürkçü Vatansever Gençleri sürekli desteğini arkasında bulacaklardır. Ancak çağdaş bireysel ve öğrenci merkezli bir eğitim yapılanmasına geçilince, halkımızın üzerinde ve ülkemizde yıllardır uygulanan yalnız belirli kesimleri koruyan ancak kendileri dışında büyük kesimleri ve çoğunluğu oluşturan öğrencilerimizin ve gençlerimizin kobay olarak kullanıldığı çağın çok gerisinde kalan ve eşitlikçi olmayan, köhnemiş çağdışı eğitimden ülkemiz kurtulmuş olacaktır.
Bireysel ayrıcalıklara uygun yönlendirme yapıldığında, sorunun çıkması olası bile olmayacaktır. Bir örnek vermek gerekirse: Öğrencinin, Din Eğitimi- Öğretimi veren bir programa koşulları uyuyorsa ve kendisi de istiyorsa yönelmesi sağlanmalıdır. Bu meslekle ilgili yükseköğretime yönelerek; Din Eğitimi Öğretmeni ya da Din Adamı, bilim adamı, ilahiyatçı, müftü vb. olabilir. Başka bir mesleğin mensubu olamaz. Ancak alanında kendini geliştirip, kariyer yapmasının yolu açıktır... Ya da yöneldiği alanlar dışında alanlara yönelmesi için seçenekleri varsa bu alanlardan birine yönelebilir. Öğrenci Çok Programlı Lisenin Eğitim Bölümüne yöneldiğini varsayalım. Buradan Eğitim Akademisine yönelerek eğitimci olabilir. Başka bir meslek sahibi olamadığı gibi başka meslek mensupları da eğitimci olamamalıdırlar. Başarı ya da yeteneğine uygun olmayan veya Yönlendirme Komisyonunun yönele bileceği alanlarla ilgili seçenek bulunmayan bir alana yönelemez. Bütün diğer alanlarda da ilgili programa yönelen bir öğrenci hem koşulları uyduğu hem de kendisi istediği için yönlendirilmiştir. Üst eğitimini bile bu alanda yapacağını başlangıçta kabullenmiştir. Ancak bu öğrenci yönlendirme komisyonun kendisi için belirlediği alanlardan her hangi birine ortaöğretim düzeyinde yönelmesi yolu kendisine sürekli açık tutulmuştur. Bu alana geçiş ise belirlenen koşulları yerine getirmesi durumunda gerçekleşir.

Yine ülkemizde, işe ve hayata hazırlayıcı programlara gereğince yönlendirmeye önem verilmemiştir. Oysa illerin ihtiyaçlarına ve koşullarına uygun bu meslek sahiplerine yani ata mesleklerine büyük ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak öğrenimli kişilerin boşta kalması; bu alanlara yönlendirmeyi olumsuz etkilemektedir. Gerçekçi bir yönlendirme sisteminde bu sorun ortadan kalkacaktır. Bununla da kalınmayarak, son yıllarda ÖSYM’ce (1997 yılında) “Ağırlıklı orta öğretim başarı puanı” uygulamasına geçilince, büsbütün eğitimde fırsat eşitliğini ortadan kaldıran, mezun oldukları programlara göre eşitsizlik yaratan uygulamaları ortaya çıkarmıştır. Ayrıca Mesleki-teknik Eğitim alanı ile ilgili düzenlemeler, bu alanların cazip hale gelmesi yerine büsbütün, yok olmasını ve ortadan kalkmasına katkı sağlamıştır. Bu tür anlayışlarla toplumumuza lise ya da üniversite mezunu olup da iş bulamayan genç işsizler ordusu yetiştirmekle kalmıyoruz; ülkemize, ülkemiz gençliğine kötülüklerin en büyüğünü yaparak, amaçsız bir nesil yetiştirmenin temelini atmış oluyoruz.
Öğrenme yöntemlerinden en kalıcı olan yöntemlerden biri, “ Yaparak ve yaşayarak öğrenmedir.” Çocuklarımız, büyüklerin yıllarca lise ya da üniversite eğitimi alarak, bir işe yaramadıklarını, yıllarca eğitim görmeleri nedeni ile tüketici olan ve öğrenimi sonrası bağımsız, özerk ve üretken bir birey olmak için hedef belirleyip, bu hedefe ulaşmak için çaba gösteren; ancak sonuçta kendini boşlukta bulup, hayal kırıklığına uğrayan; bununla da kalmayıp ailesine bağımlılığı devam eden gencin, yaşadığı duyguları, ezikliği ve hayal kırıklığını düşünebiliyor musunuz? Sizler göremiyor olabilirsiniz oysa Türk Milletinin zeki çocukları bu gerçekleri görüyorlar. Bunun sonucu olarak bu kadar çaba gösterip, üstelik çocukluğunu, gençliğini bile yaşamadan sürekli ders çalışarak, özveride bulunarak, bu da yetmezmiş gibi yarış atı gibi sınavlara koşturarak, bu maratonda sınav stresi, bunun sonucu sınav kaygısı ve tüm gayretlerine rağmen bazen başaramama, hedeflerine ulaşamamamın sonucu yaşadığı bunalımların ve depresyonun !.. Sorumlusu kimler!.. Bu da yetmezmiş gibi tüm bu mücadeleler sonun da Kaldırım Mühendisliği dışında elde edilen bir hiç !..

Üniversite mezunu genç, 15-20 yıllık uzun bir süreçte bin bir güçlüklerle eğitim için gösterdiği çabalar, ailelerin gösterdiği özveriler sonunda, işsizler ordusunun kervanına katılmak. Nasıl bir duygudur biliyor musunuz? Ama Üniversiteyi bitirmenin ayrıcalığı var. Her üniversite bireyleri meslek sahibi yapmıyor. Diyeceksiniz. Doğru ancak bu ülkemizin koşulları için ne derecede geçerlidir. Lisede bir yıl sınıf tekrarı sonucu başarısız olup, sokağa atılan delikanlıyı; Meslek Lisesini ve Genel liseyi bitirip, ( Yakında lise birincileri ve bazı Süper ve Anadolu Liseleri mezunları da aynı sorunları yaşayacaklardır.) yıllarca dershanelere giderek yüksek okula gitme hayali kuran gencin, üniversiteyi kazanamadan askere giden ve gelip kendini acımasız dünyada boşlukta bulan ya da yukarda belirttiğimiz gibi üniversiteyi bitirip iş bulamayan gençlerin suçu ne !..

Yıllarca ailesine bağımlı olan, bir gün üretken bir insan olmak ve hayallerini gerçekleştirmek, özgürce yaşamak özlemini yıllarca düşleyen, bir anda kendini boşlukta bularak, hata yapmaya eğilimli bu gençleri, fırsatları değerlendirerek kullananların hiç suçu yok mudur!.. Gençlerimize, insanlarımıza, Bedavacılık!.. Beleşçilik! Vurdum duymazlık ! Umursamazlık ! Acımasızlık! Vurgunculuk! Talancılık! Hortumculuk! Bu yeni davranışları kimler kazandırdı... Asıl suçlular nerede !..

İşte bu gerçekleri yaşayarak gören çocukların, gençlerin eğitime karşı olumsuz tutumlar geliştirmeleri, gelecekte ellerine fırsat geçtiğinde kendi çıkarlarını tüm çıkarların üstünde tutmaları, yalnız bencilce kendi kendilerini düşünmeleri, bedavacı, vergi yüzsüzü, kolaycı kazanç yolunu bulucu yeni ahlak anlayışları, insanlara karşı olumsuz bakış açıları kazanmaları ya da hayallerini yararlı birey olarak kazanamadıkları için kendilerine kucak açıp maddi, manevi çıkar sağlayan, kendilerine birey olarak değer veren çetelere girmeleri, işleri yapmaları, çıkarı uğruna insana zarar verecek eylemlere girişmeleri ya da ben merkezcil dünyasının ödünlendirilmesi gereği kendilerini çıkar sağlayan davranışlara yönelmeleri, kendini bu duruma getiren bozuk düzene, insanlara duyduğu kinin gereği, öç alma duyguları baskın çıkarak mazoşist ve sadist yönleri gelişip, Nevrotik Bireye dönüşerek; bölücü, yıkıcı örgütlerde yer almayı tercih etmeleri kendi istekleriyle mi belirlendi ? Yoksa tüm olumlu seçenekleri denemelerine rağmen kendilerine fırsatlar verilmediğini, onları bu duruma itenlerin beleşçi, kendi çıkarını düşündürücü örnek davranışları ve bu davranışların ödüllendirilmesi, olumsuz davranışların sürekli teşvik edilmesi ve davranışa dönüştürülme sinden yaparak, yaşayarak öğrenmenin ve eğitim sistemimizin sorumlu olduğunu nasıl inkar edebiliriz!.. Bu çarpık sistem devam ettikçe, her gün sayıları çığ gibi büyüyerek, ülkemizi kaosa götürecek bu insanlar bizim ürünümüz oldukları asla unutulmamalıdır. Eğitimin, topluma yararlı birey yetiştirme işlevi zararlı birey yetiştirerek geri dönüt- çıktı-ürün veriyorsa, Önerdiğim bu sistemi tekrar düşünme, irdeleme sırası gelmedi mi !..

Eğitimimizde Çağdaş-Demokratik-Bireysel Eğitim Dizgesine geçildiğinde. Gelecek kuşakların eğitimi kadar, yetişkinlerin, ailelerin, hatta ceza evine ya da kötü yola düşen kader kurbanlarının tekrar topluma kazandırılmaları için eğitim eri esas alınıp, topluma yararlı bireylere dönüşümleri sağlanacağı unutulmamalıdır.

Bugün ilköğretimi bırakalım çoğu ortaöğretim okullarında araştırma ve incelemeler yapıldığında “ Öğrenci temsilciliği” sisteminin tam anlamıyla ya da hiç uygulanmadığı görülecektir. Oysa ben 1992-1993 yıllarında görev yaptığım Gaziantep Bayraktar Lisesinde öğrenci temsilciliğini ve öğrencilerin eğitim-öğretime katılımını idarenin izni ve öğretmen arkadaşlarımın büyük bölümünün destek ve katkıları ile oluşturdum. Uygulamada başlangıçta direnç gösterilmesine rağmen daha sonra öğrenci, öğretmen ve idareci arasındaki yanlış anlaşılmalardan oluşan sorunların çözümlenmesi ve öğrenci sorunlarının süreç içinde azalması ile öğrenci temsilciliği sistemine eğitim-öğretime katkısından dolayı sıcak bakılmış ve de benimsenmiştir. Katılımcılık, gençler arasında işlerlik kazandığı süreçte demokratik anlayışlarda kaçınılmaz olarak var ola gelecektir.
İllerin ve benzer illerden oluşan Bölge/Yörelerin özelliklerine uygun eğitim-öğretim programları yeterince uygulanmamaktadır. Buna uygun eğitimin her seviyesinde, illerin özelliklerine uygun programları oluşturucu düzenlemeler yapılmalıdır. Amaç illerden başlanarak, bölgeler ve bölgelerden başlanarak, tüm ülkemizde kalkınmanın kapılarını açacak programlar oluşturulmalı, süreç içinde dünya ile rekabet eden bir ülke olmalıyız.

Sistemin öğrenci merkezli ve öğrenenler okulu olabilmesi için eğitim-öğretimde öğrenci görüşlerinin alınması, çağdaş yöntem ve tekniklerin ve araç, gereçlerin kullanılması öğrencinin aktif öğreniminin esas alınması, eğitimde etkili verimli ve kaliteli bir eğitim-öğretim ortamını ve bu amaçla da öğrenciyi merkeze olan bireysel ayrıcalıklara uygun bir yönlendirme esasına dayanan bir sistem oluşturulmalıdır.

Çağdışı eğitim yöntemleri yerine ( Çocukların gururunu rencide etme, utandırıcı, kötü sözlerle aşağılayıcı, hatta insanlık ayıbı olan dayağı kullanan ,çocuk eğitimine son verilerek ”Eğitimde çağdaş bir anlayış ve yaklaşımla” her bireyin ilgi, yetenek ve potansiyeline uygun yetiştirilme esas alınmalıdır.
Çağdaş bir sistemde öğrencilerin zorlanmaları, isteksiz öğrenmeleri, dirençleri azalacak hatta ortadan kalkacaktır. Bireyin ilgisinin olduğu bir alanda isteği ve motivasyonu üst seviyede olacağından birey zorlanmayacak, direnç göstermeyecek ve yeteneği olduğu derslerde kolaylıkla öğrenme oluşacak, birey istekli olduğu alanda severek, başarılı olarak kendini geliştirecek; başarının verdiği güven duygusu ile alanında uzmanlaşacaktır.

Yine bireyleri farklı yeteneklerine rağmen, ayrım yapmadan insan olarak değer verildiği, önemsendiği oranda üretken, sağlıklı ve verimli bir bireyler olarak mutlu sağlıklı toplumun bireylerine dönüşeceklerdir. Bunun sonucu ülkemizin insanları, sağlıklı kişilik ve karakter sahibi bireyler olarak topluma yararlı bireylere dönüşeceklerdir.

20 ve 21. Yüzyılın eğitim anlayışı, alanında uzmanlaşmış ve yetkin, nitelikli ve üretken insan yetiştirmek olacaktır. Yani bütün dünyayı tek bir pazar olarak görme hedefine ulaşmak için çaba içinde bulu ulan ve küreselleşen dünyada yerlerini alabilmeleri için eğiterek, yetiştirdikleri genç kuşakların zekalarını çok yönlü kullanabilme olanaklarına sahip olmaları önemli hale gelmektedir. Farklılıklar, çeşitlilikler doğaldır ve demokrasinin gereklerindendir. Ancak bu farklılıkların bir değer olduğu anlayışı ile yola çıkılmalı, farklı özelliklere sahip bireylerin güçlü yönlerinde üst düzeyde gelişmelerine, zayıf yönlerini ise kapasiteleri oranında güçlendirmeye çaba gösterilmesi çağımızın eğitim felsefesi, ilkeleri, işlevleri ve olmazsa olmazlarından olmalıdır. Aksi takdirde gelecekte hangi okulu bitirerek meslek ya da iş sahibi olmanın öneminden çok, alanında nitelikli yetişmiş olması ön planda olacaktır. Diğer değişle yeteneğine uygun olan alanda yetişmiş, kendini yetiştirip, kanıtlamış ya da uzmanlaşmış nitelikli insan gücüne her geçen gün daha çok ihtiyaç duyulmaktadır. Buna bağlı olarak insanların sosyal değerlerinde değişiklikler olması kaçınılmaz hale gelecektir. İşte küreselleşen bu dünyada uygar bir ulus olarak yer alabilmemiz, nitelikli ve yetkin insanlar yetiştirmemizi ön plana getirmektedir. Çağa ayak uydurmak için değişen sosyal değerler sistemine ayak uydurmak, genel kültürün aktarılması işlevini gerçekleştirmek için ülkemizin, illerin koşullarına uygun yeni derslerin ve programların konulmasına ihtiyaç bulunmaktadır !..

Bu amaçla, Çağdaş, Yönlendirici ve Bireysel eğitim sisteminde bütün bu olumsuzlukları ortadan kaldırıcı düzenlemeler getirilmiştir. Ayrıca eğitim işi siyasetten arındırılarak, demokratik ve katılımcı bir anlayışla eğitim görevini yerine getirme işlevi bizzat eğitimin içinde olan uygulayıcıların yetkisine bırakılmıştır. Eğitimin aynı şekilde yönetimi eğitimciler tarafından seçimle iş başına getirilen nitelikli ve koşulları uygun olan deneyimli yöneticilere bırakılmıştır. Bununla da yetinmeyerek katılımcılık ve denetim anlayışı ile oluşturulan kurul ve komisyonlar yolu ile görevler kadar sorumlulukları ve yetkilerin paylaşımı sağlanmıştır. Bu yolla yönetimin tek elde ya da bazılarının tekelinde toplanmasının ve kendi keyfi yönetimlerini engelleyici demokratik düzenlemeler yapılmıştır.

Eğitim kurumlarının çağdaş ve özerk bir yapıya kavuşması için, çağın gelişen koşullarına ayak uydurması ve bilimin beşiği işlevini yürüterek, diğer uluslara örnek olabilmesi için, tüm çalışanlarının kendilerinin özgür iradesi ve demokratik usullerle seçilmesi, herkesin görev ve sorumluluklarının bilinci ile hareket ederek, paylaşımcı, özveri ve işbirliği içinde ve alınan kararlara katılması, oluşturulan kurul ve komisyon kararları ekip çalışması ruhu ile alınıp, işbirliği ve koordinasyon içinde hayata geçirilmelidir. Ayrıca ildeki eğitimle ilgili sektörlerin ve sivil toplum örgütlerinin ve il komisyonlarında alınan kararlar da dikkate alınarak gerekli düzenlemelerin yapılması, diğer değişle herkesin görüş katkılarının sağlanarak toplumun bütünleşmesi, katılımcılık ilkesinin gereklerindendir.

Gelecekte gelişmenin koşullarından birisi de, ekip çalışmaları ve katılımcılıktan geçmektedir...

Her başarılı çalışmanın gerisinde bilimsellik ve ekip çalışmaları yani katılımcılık esas alınmalıdır
Ülkemizin yolsuzluk, soygun, vurgun ve talan cenneti olmaktan kurtulması, insanlarımıza dürüst, temiz, güvenilir, sağlam kişilik sahibi vb. İnsani özelliklerin kazandırılması ile temiz toplum özlemimiz gerçekleşebilir. Bu özlemin gerçekleşip ülkemizin kalkınmasında açıklık ve saydamlık ilkelerine uyulması olmazsa olmaz eğitim ilkelerinden biri olmalıdır. Eğitimciler bu gibi örnek davranışları göstererek öncü olmakla kalmamalı, eğitimci misyonunun gereği geleceğimizin güvencesi olan çocuklarımızı ve gençlerimizi dürüst, güvenilir, temiz, ülkesini ve milletini seven, koruyan, kollayan, Atatürk ilkelerini ve ülkemiz gerçeğindeki temel ilkeleri rehber edinen bireyler olarak yetiştirmek hatta bununla da yetinmeyerek; her türlü eleştiri ve öz eleştiriye açık, saydamlık anlayışına sahip, tartışan, sorgulayan, paylaşan, bilgi aktaran vb. insan için erdem olan davranışların kazandırılmasını sağlayıcı olmalıdır.

Eğitim Komplekslerindeki ( Bünyesindeki Kampuslar, Amfiler ve diğer birimler.) tüm çalışmaların başarılı ve kaliteli olabilmesi için yukarda belirtilen ilkelere uyulması, tüm faaliyetlerin ekip çalışması anlayışı ile yürütülmesi ve tüm eğiten ve eğitilenler arasında işbirliği, güven ve özgüven geliştirilip, gerçekleştirmelidir. Bunun sağlanmasının ön koşulu, tüm yapılan çalışmalar ve sonuçları; Eğitim Kompleksinin Yayın-Basın Organlarında ve kurumlarındaki duyuru panolarında Televizyonlarda, Internet sayfalarında, açıklık ve şeffaflık ilkesi ile tüm kesimleri bilgilendirmek amacı ile duyurulmalıdır.

Duyuru sonucu ortaya çıkacak sorunları ortadan kaldırmak, bireylerin kafalarında soru işaretleri oluşturmamak amacı ile önceden açıklanacak bilgilerin tüm ilgili taraflarca hazırlanıp, görüşleri ile beslenerek, düzenlenmesi ve gerekli önerilerin de eklenerek yönetimin onayı ile yayınlanması esas alınmalıdır.

III- EĞİTİM- ÖĞRETİM KURUMLARI – KAMPUSLAR

OKUL TÜRLERİ VE PROGRAMLAR

Ben ülkemizde okul türlerinin ve her aşamadaki eğitim programlarının çağa uygun yeniden yapılanması gerektiğini her aşamada savunmakla yetinmedim. Hatta geleceğe yönelik üretken ve bilinçli çağdaş nesiller yetiştirilmesini savundum. Sürekli bu görüşümden taviz vermedim ve ülkemizin kalkınıp, gelişmesi ve çağdaş ülkeler seviyesine çıkmadı, hatta çağdaş ülkeleri geçerek, Atatürk’ün özlediği ve bize miras bıraktığı Türkiye’yi dünya ulusları arasında gelişmiş bir ülke olarak yerini alması gerektiğine inanmaktayım. Bu umudumu kaybetmedim, demokratik yapıya sahip partiler iktidara geldiğinde gerçekleşeceğine sürekli inandım. Yine eğitim konusunda görüşlerimi, yapılanmaları ve projeleri dile getirirken, başta Ulu Önder M. Kemal Atatürk’ün eğitim alanında yaptığı devrimlerle; çağımıza uygun yapılanmalara her zaman ve her yerde ihtiyaç duyulacağı gerçekliği, hep bana ışık tutmuş ve yol gösterici olmuştur. Daha sonra ülkemizde bu güne kadar uygulanan, tüm eğitim sistemlerinin olumlu ve olumsuz yönleri, eğitimimizde yapılacak yeniden yapılanmalarda nelere dikkat edilmesi gerektiği konusunda geçmişten dersler çıkarmama ve bu olumsuzluklara artık ülkemizin tahammülü kalmadığını daha gerçekçi bir gözle görmemi sağlamıştır. Bununla da yetinmeyerek, gelişmiş ülkelerin eğitim sistemleri ile ülkemizde bu alanda yapılan bilimsel araştırmalar ve kendimin uygulamadaki araştırmalarım ve Atatürk’ün eğitime bakışı bu eseri yazmamda en büyük rehberim olmuştur. Şimdi ülkemizdeki eğitim kurumlarının nasıl yeniden yapılanması gerektiği, programlarının özelliklerinin nasıl olması gerektiği konusunda açıklamalarda bulunmak istiyorum.

1-Okul Öncesi Eğitim:

a) Ön Eğitim Programlarının Özellikleri:

Ülkemiz koşullarında bu gün kreş denilen ama aslında Ön Eğitim okulları ile benzerliği bulunan fakat verilen eğitim bakımından hiçbir koşulda Ön Eğitim okullarına benzemeyen kurumlar bulunmaktadır. Ancak üniversitelerimizin Eğitim Bilimleri bölümlerinde bile 3-4 yaşlarının gelişim dönemlerinin özelliklerine uygun eğitim programlarının ve bu programları davranışa dönüştüren öğretmenlerin yetiştirilmesini sağlayacak yapılanmalar gerçekleştirilmemiştir. Bu amaçla bu yaştaki çocuklarımızın biyolojik, fiziksel, psiko-motor, duyuşsal, bilişsel, sosyal, kişisel vb. sağlıklı gelişimleri, ancak bu alandan gelen uzmanların ekip çalışmaları ile gerçekleşebilir. Bu koşullar oluştuğunda Okul Öncesi Eğitim ve Ön Eğitime gereken önem verilmelidir.

Çocuk yakın çevresi ile iletişim ve etkileşim kurarak büyür, gelişir, sosyal bir varlığa dönüşür. Oyun ortamlarında özgürce davranışlarda bulunarak, kendini ifade eder. Çocuk oyun oynarken doğal davranır. Oyun oynarken liderlik, işbirliği, dostluk, paylaşma, iletişim kurarak, güven ve özgüven duyguları gelişerek etkileşim kurarak sağlıklı kişilik kazanır. Kreş ve Ön Eğitim, eğitimin ilk ve en önemli adımıdır. Bugün çalışan ailelerin ya da çeşitli nedenlerle anne-babasından belirli süreler uzak kalmak zorunda olan ya da gerekli eğitim ve bakım koşulları oluşturamayan ailelerin 3-4 yaşlarındaki çocuklarının sevgi ortamında, bu dönemlerdeki gelişim özelliklerine uygun eğitim programları ile yaparak, deneyerek-sınayarak, yanılarak, kurcalayarak- bozarak, hayal dünyasında yaşayarak vb. yaşa uygun oyunlarla, bu döneme has sosyal, duygusal, psiko-motor ve bilişsel gelişmelerinin sağlıklı oluşması ve bu dönemde kazandırılması gereken olumlu davranış örüntülerini ve becerilerini, akranları ile etkileşim-iletişim ve paylaşım koşulları ile oluşup, kazanıldığı dönemlerdir. Yaşa uygun olarak hazırlanan oyun, etkinlik, zenginleştirilmiş eğitim programları, uyarıcı çağdaş görsel-işitsel araçlarla, sosyal aktivitelerle zenginleştirilmelidir. Ders etkinlikleri bu dönemin seçici dikkat süreleri dikkate alınarak 15-20 dakikalık öğretim üniteleri şeklinde düzenlenmelidir. Etkinlik ve üniteler çok sayıda duyu organına hitap eden çağdaş araçlar ve yöntemlerle desteklenmelidir. Ön Eğitim ve Okul Öncesi Eğitim kavramı, çocuğun oyun ağırlıklı etkinlik, aktivite ve eğitim-öğretim üniteleri aracılığı ile yaşa uygun temel beceriler ve olumlu davranışlar kazandığı, çevresi ile etkileşerek sosyalleştiği ve bu döneme potansiyellerinin geliştirildiği eğitim ortamları anlaşılmaktadır. Bu eğitim kurumları henüz ülkemizde ya hiç gelişmemiş ya da gereken önem verilmediği için kurumsallaşmış bile olsa yaygınlaşamamıştır. Okul Öncesi Eğitim çocuğun kişilik gelişiminde çok önemli bir unsur olmasına rağmen yeterince benimsenip, geliştirilmemiştir. Okul Öncesi Eğitimin gelişmemesi nedeni ile Ön Eğitim ülkemizce pek bilinmemektedir. Bazı ailelerin zorunlu kalmaları sonucu çocuklarını güvenle bırakacakları bazı kreşler ihtiyaç gereği oluşturulmuş ve ülkemizde yeterli bulunmuştur.
Ülkemizin kültürel yapısı gereği, ailelerin büyük bölümü bu yaştaki çocukları aile büyüklerine ve akrabalara bırakmakla yetinmiş, çocuğun bakım amacı ile verilmesi, eğitiminin önemsenmemesi nedeni ile bakıcılarca çocukların bazı olumsuz yaşantılar kazanması, aile büyüklerinin kendi çocuklarında gerçekleştiremedikleri özlemlerini torunları üzerinde gerçekleştirme özlemleri nedeni ile her istekleri koşulsuz karşılanan koşulsuz sevgi sunulan, çocuğun her ihtiyacını yardım yerine kendilerinin karşılaması vb. aşırı koruyucu tutumlar sonucu şımarık büyüyen çocuklar, bu yaşa uygun beceri ve olumlu davranışlar kazanamamaktadır. Sonuçta aile içi çatışmalar ve kuşaklar arası çatışmalar artıp derinleşmektedir. Bu olumsuz eğitim koşullarının sonuçları ailelerce bilinmediği ya da görmezden gelinmesi nedeni ile bu çocuklar sağlıklı bir eğitimden yoksun büyümektedirler. Bu nedenlerle öncelikli olarak, Ön Eğitim Okullarına ülkemizde ihtiyaç duyulmamaktadır. Oysa çağdaş eğitim anlayışlarında hiç değilse haftanın belirli bir kaç gününün 15-20 dakikalık sürelerden oluşan üniteler belirlenerek, belirli bir süre de olsa alanında uzman kişilerden oluşan Ön Eğitim Okulları aracılığı ile her çocuğun bu yaşa uygun olumlu beceri ve davranış örüntülerini kazanıp, sağlıklı gelişmelerine ya da ailede aldıkları eğitimin bilinçli pekiştirilmesine, uzman kadroların rehberliğinde gereksinim duyulmaktadır. Çocuğun sağlıklı gelişip, sosyalleşmesi için ana sütü ve sevgisi kadar oyun, etkinlik, aktivite ortamlarına da ihtiyacı bulunmaktadır. Çocuk oyun ortamında sağlıklı iletişim, etkileşim kurarak, kendini özgürce ifade ederek, olumlu kişilik özellikleri, davranışlar, beceriler kazanır ve sosyalleşir. Ayrıca her gelişim dönemine uygun birikmiş enerjilerini öfkelenerek, bağırarak, sevinerek, üzülerek, kızarak, haykırarak dışa vurur, boşaltır, deşarj olur ve rahatlar. Süreç içinde, hangi durumlarda nasıl tepki vereceğini, nasıl davranması gerektiğini öğrenir. Bu nedenle Ön Eğitim okul öncesi eğitimin alt yapısını oluşturmakla kalmaz bu yaşlardaki çocukların ilgilerini ve potansiyellerini geliştirir.

b) İlköğretime Hazırlık ya da Okul Öncesi:

Ön Eğitim sonrası, İlköğretim öncesini içeren ve ön eğitimle kazandığı duygusal, sosyal, kişisel, bilişsel ve psiko-motor becerilerin pekiştirilip, geliştirildiği; İlköğretimin alt yapısını oluşturan ve 5–6 yaş dönemlerini kapsayan çocukların eğitim-öğretimlerinin sağlandığı eğitim kurumları anlaşılmaktadır. Bu yaş çocuklarının gelişim dönemlerindeki özelliklerine uygun bedensel, kişisel, zihinsel, duyuşsal, psiko- motor, sosyal, duygusal ve kişisel özelliklerine uygun temel bilgi, beceri ve davranış ve kişilik kazanmalarını destekleyici programlardan oluşur. Programlar, Ön Eğitim Okulu uygulamaları ile eşdeğer fakat yaşlarına uygun eğitim ünitelerinden oluşur. Bunun dışında ana dilini doğru ve güzel konuşma, çevresi ile iyi ilişkiler ve sağlıklı bir iletişim kurması, kendini özgürce ifade etme sureti ile sosyal bir varlığa dönüşmesi, çevresine ve çevresindeki olay ve değişimleri algılayarak, farkına vararak sağlıklı bir uyum sağlaması, karşılaştığı sorunları ve güçlükleri tanıyarak mücadele etmesi, ilgi ve potansiyellerini en üst düzeyde kullanmaya olanak tanıması, kısacası gelişim döneminin özelliklerine uygun davranış ve becerileri kazanarak, ayakları üzerinde durmayı öğrenmesinin öğretimi, İlköğretim Okuluna hazır hale gelmesi amacına yönelik; bilgi, beceri, oyun ve sosyal etkinlik ve aktiviteleri içeren zenginleştirilmiş programlardan ve kısa süreli ünitelerden oluşur.
Ön Eğitim ve Okul Öncesi eğitimin en önemli işlevlerinden biri çocuğun yaşına uygun duygusal ve sağlıklı benlik gelişimini kazandırıcı işlevidir. Bu ortamlarda çocuk, güven ve özgüveni, özerklik, araştırıcılık, kendini ifade etme ve kanıtlama araştırıcılık ve girişimcilik, beceri, bir iş yapma ve başarı ile tamamlama vb. ilgi ve potansiyellerini geliştirerek, sağlıklı bir kişilik gelişimini destekleyici olumlu davranışları akran çevresi ile iletişim kurarak, etkileşerek, sosyal bir bireye dönüşür. Bu gün çoğu ülkelerde bu yaşlarda çocukların ilgi ve potansiyelleri keşfedilerek, potansiyellerine uygun yönlendirilmelerine bu yaşlarda bile başlanarak geleceğe yönelik ek eğitim koşulları oluşturulmaktadır.( Yabancı diller, spor, sanat mekanik, üstün zekalılık vb. özel yetenekler.) Ülkemizde yıllardır ön eğitim önerilmesine rağmen ön eğitime geçilmediği yetmezmiş gibi okul öncesine de gerekli önem yeterince verilmemesi sonucu bu boşluğu tarikatlar Özellikle Fethullah Gülen Cemaatinin ve diğer cemaatlerin okulları doldurmaya başlamıştır. Bu ülkemiz açısından büyük bir tehlikeli gidiştir. Çünkü bu körpe çocukların beyinleri islam dinini öğretmek değil, kendi cemaatlerinin görüş ve düşüncelerine uygun insanlar ve nesiller yetiştirmek amacını hedeflemektedir. Demokrasi ve ülkemiz için büyük bir tehlike oluşturan bu durum, diğer cemaatler eli ile eski mahalle mektepleri ile ilişkisi bile olmayan Kur’an Kursu merkezleri yeterince denetlenmemesi diğer bir sorunu ve tehlike ve ülke için tehdit oluşturmaktadır.
Ön Eğitim ve Devamı Okul Öncesi Eğitimde programlar, Çocuk Gelişimi, Okul Öncesi Eğitim, Özel Eğitim öğretmenleri, programcı, Pedagog, Sosyolog ve Psikolog, psikolojik Danışman-Rehber öğretmen vb. personelden oluşan, Okul Öncesi Program Komisyonu tarafından oluşturulur. Bu programlar 5-6 yaşındaki çocukların gelişim dönemlerinin özelliklerini, bireysel ihtiyaçlarını, ilgi ve isteklerini karşılaya bilmelidir. Bu dönemlerdeki algısal, duygusal, devinimsel, dilsel ve iletişimsel, bilişsel, psiko-motor, sosyal ve kişisel vb. özelliklerini ve bireysel farklılıklarını özgürce ve dengeli biçimde kullanması, çevresi ile etkileşerek, iletişim kurarak, kendini özgürce ifade ederek, paylaşarak, liderlik, güven, özgüven, işbirliği, yaratıcılık gibi kişisel değerler kazandırılarak sosyal bir varlığa dönüştürülmelidir. Karşılaştığı güçlükleri tanıyarak, uygun çözümler bulması yaşlarına uygun olumlu davranış örüntülerini ve sosyal becerileri kazandırıcı olmalıdır.
Müfredat Programları kısa süreli eğitim-öğretim ünitelerinden oluşan, öğrenciye düşünmesini, doğruyu ve yanlışı ayırt etmesini, tartışıp, konuşup paylaşmasını, fikirlerini söylemesini, eleştirmesini ve olumlu davranışları kazandırıcı; düzeye uygun, oyun, bilgisayar oyunları, psiko-drama, skeç, dizi, film ve çizgi filmlerle verilir. (Çok sayıda duyu organına hitap edecek, bu düzenlemeler, program, rehberlik ve psikolojik danışma, araç-gereç, eğitim-öğretim komisyonlarının aldığı kararlar ve ekip çalışması anlayışı ile yürütülür ve düzenlenir.) Eğitimin kalıcı olabilmesi için yöntem ve teknikler kadar araç-gereç ve mekan donanımı çağa uygun düzenlenmelidir. Dersliklerde oyuncak, kukla, eğitici oyun, kitap vb. köşelerin düzenlenerek bu yaş döneminin özelliğine uygun değişik ve zengin uyarıcılar çocuğun ilgisini çekebilmelidir. Özel sektörün Açtığı Eğitim Kompleksleri aynı usulle açılır. İlgili Kurullar ve komisyonların kararları gereği ilgili kanun ve yönetmeliklere uygun gerçekleştirilir ve aynı usullerle denetime tabiidirler ( Eğitim Kompleksleri Yönetmeliği)

Kurumda, öğrencileri gelişim dönemlerine uygun sağlıklı gelişmelerini sağlayıcı her türlü düzenleme ( Kaynak Oda, Oyuncak Odası, Beslenme odası, Oyun Salonu-bahçesi, Hayvanat Bahçesi, Botanik Bahçesi vb.) yapılmış ve öğrencilerin hizmetine sunulmuş olmalıdır. Bu mekanlarda ve dersliklerde gözlem, inceleme, oyun, psiko-drama vb. etkinlik ve aktiviteler yaparak-yaşayarak, yapma-bozma, deneme-yanılma, çeşitli kaynaklardan izleme, canlandırma, uygulama çalışmalarına yer verilmeli bu çalışmalar öğretmenin gözetiminde ve rehberliğinde bireysel ya da ekip çalışmaları ile öğretmenden çok öğrencilerin aktif olacağı şekilde düzenlenmesi ve rehberlik yapılması esas olmalıdır.
2-İlköğretim Okulları

En az 8-9 yıllık zorunlu parasız ve kesintisiz eğitimi kapsayan, her türlü araç-gereç ve donanımın Eğitim Kampusu tarafından düzenlendiği, 7-15 yaş dönemlerini kapsayan ve bu dönemlerdeki gelişimin duyusal, zihinsel, psiko-sosyal ,kişisel özelliklerine uygun temel, bilgi, beceri, kültür ve iyi bir insan, iyi bir vatandaş, kişilikli ve karakter sahibi verimli bir birey olarak yetiştirilmesini sağlayıcı okul öncesi bazı mekanlardan yararlanmalarını sağlayıcı öğrenci merkezli öğrencilerin yeteneklerini ve bireysel ayrıcalıklarını dikkate alan; seviye grupları, seviye derslikleri, ekip ve bireysel etkinlik ve aktiviteler ağırlıklı öğretim programları ve üst ortaöğretim okullarına yönlendirmeyi sağlayan öğretim programlarından oluşur. Programlar İlköğretim Kampusunda görevli eğitimcilerden oluşan, İlköğretim Program Komisyonu tarafından hazırlanır. Her sınıfta bireysel özelliklerine ve seviyelerine uygun programların ayrı, ayrı oluşturulması esas alınmalıdır. İlköğretim ikinci kademeden itibaren, Türkçe dersi dışındaki dersler seçmelidir. Bu amaçla ilköğretim birinci kademe de aynı sınıf içinde seviye grupları, ikinci kademede derslere göre seviye derslikleri oluşturularak, dönem sonlarındaki genel sınav sonuçlarına göre seviye derslikleri ya da derslerdeki başarı durumuna göre düzey derslikleri yeniden belirlenmelidir. İlköğretimde, Ana sınıfları ve Okul öncesi programların üst seviyesinde ve benzeri çok sayıda duyu organına hitap eden araç ve gereçlerden yararlanılarak, düzeye uygun ve yaşantısal programlara ağırlık verilmeye çalışılır. Özel yetenekleri destekleyici derslikler, ( Sanat, Spor, Meslek, Mesleki Teknik dersler) Zihinsel farklılıkları dikkate alan alt ve üst özel dersliklerin oluşturulması, bu sınıflardaki ve dersliklerdeki, ilgili derslerin alanla ilişkili uzman eğitimciler gözetim ve denetiminde yürütülmesi esastır. Düzey farklılıkların öğrenciler sezdirilmeden yapılması esastır. Ayrıca bu amaçla seçmeli derlerin ders saati sayısı her sınıfın farklı düzeylerinde alınması gerekli zorunlu ders saati sayısından fazla olmalıdır. ( Zorunlu dersler, Türkçe dışında, Ortaöğretim Programlarının alt yapısını oluşturan derslerden oluşan ve üç ya da beş sınıfa dengeli dağılımı yapılmış almaları zorunlu derslerdir.) Her seviyedeki dersliklerde, öğrencilerin aktif olduğu öğretmenlerin onları yönlendirdiği öğrencinin aktif hale getirildiği ders programlarına, yöntem ve tekniklere yer verilmesi, ilgili öğretmenin zümre komisyonu ve kurul kararları doğrultusunda gerekli koşulları oluşturması zorunludur. ( Gözlem, Araştırma, Deney, yaparak, yaşayarak, uygulamalı, Bilgisayar, TV, Video ya da VCD, DVD. vb. araçlarla izleme izlediklerini tartışma, canlandırma, rol oynama vb.) mümkün olduğu kadar çok sayıda duyu organına hitap eden ve seviyelerine uygun öğretim programları hazırlanarak ders öğretmenin gözetim ve rehberliğinde uygulanır. Üçüncü sınıftan itibaren sağlıklı bir yönlendirme yapılmasını sağlayıcı tanıma ve yönlendirmeye yönelik çalışmalar yapılır ve seviyeye uygun psikolojik ölçme araçları objektif olarak uygulanır. Bu ölçme araçları ilgili servise gönderilir. Sekiz veya Dokuzuncu sınıfın sonunda bireylerin tüm bireysel özellikleri ve ayrıcalıkları Rehberlik ve Psikolojik Danışma Biriminin ilgili görevlisince değerlendirilerek; “Yönlendirme Komisyonu” ilgililerinin almış oldukları kararlar doğrultusunda orta öğretim programlarına yönlendirilmesi sağlanır.

İlköğretimin birinci kademesi, 1,2,3,4,5. sınıflardan oluşur. Bu sınıflarda sınıf öğretmenliği esastır. Ancak özel yetenek isteyen branşlar ile ilişkili branş öğretmenleri görevlendirilir. Birinci Kademede özel yetenek gerektiren dersler bu yetenekleri belirlemek amacı ile zorunlu olmalıdır. İlköğretim birinci kademede temel beceri ve genel kültür kazandırıcı nitelikteki dersler genelde zorunludur. Ancak en erken Dördüncü ve beşinci sınıflardan en geç ikinci kademeden itibaren özel yetenek gerektiren ve genel kültürü geliştirici bazı dersler seçmeli olmalı ve özel yetenek gerektiren dersler mümkün olduğunca yeteneği olan öğrencilerin bu dersleri seçmelerine, ders öğretmeni ve okul rehberlik merkezince rehberlik edilmelidir. Bütün Eğitim-öğretim Programlarda yakından uzağa, bütünden-parçaya, bilinenden-bilinmeyene, kolaydan-zora, soyuttan-somuta, gerçek yaşamdan, yakın çevrenin ve öğrencinin ihtiyaçlarına, ilin, ülkenin koşullarından, çağın koşullarına uygun hazırlanan ders programları yolu ile bireylerin aktif yöntemlerle yetiştirilmesine öncelik verilir. İlköğretim ikinci kademe 6,7,8,9. sınıflarda yaşının gerektiği temel bilgi, beceri, kültür ve davranışlar kazandırılırken; 9. Sınıflarda ortaöğretim programlarına yönlendirilmesini sağlayıcı zorunlu ders programlarına ve derslere de yer verilmesi esastır. ( İlköğretim 8 yıl ise 8. Sınıfın sonu ya da 9. Sınıfta) Pedagojik olarak yeteneklerin çok az değişikliğe uğradığı ve artık kalıplaşmış hale geldiği kabul edilen 15 ve 16 yaşlardan sonra yani bu yaşları kapsayan 8 ve 9. sınıfın sonunda yönlendirme yapılması ve yönlendirme komisyonunun kararları ile öğrencilerin tüm bireysel özelliklerinin dikkate alınıp, değerlendirilerek; ortaöğretime geçişlerin düzenlendiği bir yapı oluşturulmalıdır. Gerekirse Dokuzuncu Sınıflar Yönlendirme Sınıfı olarak kabul edilebilirler.
Çağımızda toplumlarda sosyal, kültürel, ekonomik, iletişimsel, bilişsel vb. alanlarda teknolojik gelişmeler baş döndürücü diyebileceğimiz çok hızlı değişimler ve buna bağlı olarak oluşan gelişmeler, insan unsurunun önemini ön planlara çıkarmaktadır. Gelecekte, bilgili ve verimli robot, bilgisayar, mikro bilgisayarlar vb. araçlardan çok geleceğe kolaylıkla uyum sağlayacak bilgili ve üretken insanlara ihtiyaç duyulacaktır. Bu amaçla çağın değişim ve gelişmelere paralel olarak toplumların, eğitim alanında bu gelişmelere yabancı kalmayacak ve geleceğin bilgi ve becerilerinin öğretimini hedefleyen uyum sağlayıcı düzenlemeler yapılmasını kaçınılmaz bir zorunluluk haline getirmektedir. Gelecekte evrenin değişen koşullarına uygun nelerin tanınıp, bilinmesi, ne gibi koşulların oluşup, insanların ne koşullarda yaşam mücadelesi verecekleri, gelecekte nelere ihtiyaç duyacakları, ne gibi tehlikelerle karşılaşabilecekleri ve bunlarla zarar görmeden nasıl mücadele edilip, tedbirler alınacağı vb. koşullar belirlenerek, geleceğin bilgili ve üretken insanını eğitecek tüm koşullar oluşturulmalıdır.
Bu gün Dünyamızda ve Avrupa Ülkelerinde çağa uygun eğitim alanında düzenlemelere gidildiğini ve bu amaçla her geçen yıl zorunlu eğitim süresinin buna paralel olarak arttığı gerçeği ile karşı karşıya gelmekteyiz. Günümüzde, dünyanın 169 ülkesinden, 12 ülkede beş yıl, 37 ülkede altı yıl, sekiz ülkede yedi yıl, 35 ülkede sekiz yıl, 31 ülkede dokuz yıl, 32 ülkede 10 yıl, dokuz ülkede 11 yıl ve beş ülkede 12 yıl zorunlu eğitim uygulamasına geçildiği; Avrupa ülkeleri içinde ise İtalya ve Türkiye’ de sekiz, Danimarka, İrlanda ve Yunanistan’ da dokuz, Fransa, İspanya ve Portekiz’de 10, Almanya, İngiltere ve Lüksenburg’ ta 11 ve Belçika ve Hollanda’ da 12 yıllık eğitimin zorunlu olduğunu görmekteyiz. Zorunlu eğitim deyince, uluslar arası anlaşmalarla belirlenen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin Eğitim Hakkı adlı bölümünde; Zorunlu Eğitim, her bireyin almakla zorunlu olduğu ve tüm eğitim masraflarının devletçe karşılandığı eğitim anlaşılmaktadır. Henüz sekiz yıllık zorunlu eğitime yeni geçilen ülkemizde, sekiz yıllık eğitimin alt yapısı ve diğer koşulları oluşturulmadan hele, hele yönlendirme boyutu getirilmeden 11, 12 yıllık zorunlu eğitime geçelim düşüncelerini samimi bulmuyor ve pek de iyi niyetlerle bu çağrıların yapıldığını düşünmüyorum. Bu gün karşı olabilirim. Çünkü nasıl ki bir bebek emeklemeyi öğrenmeden yürümeyi ve koşmayı öğrenemiyorsa, bizlerde 1974 yıllarında Şura kararlarında düşünerek, henüz yeni uygulamaya geçebildiğimiz ve en önemli boyutlarından biri olan yönlendirmenin bile olmadığı, yetersiz ve alt yapısı noksan olan, Sekiz Yıllık Zorunlu ve Kesintisiz Eğitimin, tüm koşulları oluşturulup, kolayca hazmedilmesine süre tanımalıyız. Çok yakın bir gelecekte ülkemiz koşullarında insanlarımızın y eterli nitelik ve nicelikte zorunlu eğitim almasının olanakları oluştuğunda, bu gün 11, 12 yıllık eğitimi savunanları bende koşulsuz destekleyeceğim.

3-Ortaöğretim ( Liseler )

Ortaöğretim okulları bu günkü gibi çok çeşitlilik yerine çok programlı ve çok amaçlı olarak düzenlenmelidir. Çok Programlı Genel Liseler, Çok Programlı Mesleki ve Teknik Liseler ve Çok Amaçlı İşe ve Hayata Hazırlayıcı Liseler olmak üzere üç çeşit ortaöğretim programı oluşturulur. Bu programlar gerektiğinde koşulların uygun olması halinde Ortaöğretim Kampusu bünyesinde farklı, farklı programlar şeklinde, bu programların genel yapısına uygun olarak ya da birbirine yakın kampuslar şeklinde düzenlenebilir. Bu liseler/ kampusun bünyesinde ya da Eğitim Kompleksine bağlı ve öğrencilerin devamını kolaylaştırıcı, programla ilişkili ya da gönüllülük esası ile seçimlik Yabancı Dil Ağırlıklı Birimler ( Yabancı Dil Öğretim Merkezi) de oluşturulabilir. Bu birimlerden seviyelere uygun, isteyen herkesin yararlanmasına olanak tanınır.

Ortaöğretim öğrencilerin yaşlarına uygun temel bilgi, beceri, kültürü kazandırıcı ve üst eğitime yönlendirilmesini sağlayıcı eğitim-öğretim programlarından oluşmalıdır. Ortaöğretim de aldığı dersler üst öğretimin temel-alt yapısını oluşturucu ve yönlendirilmesini kolaylaştırıcı biçimde gerekli içerik düzenlemesi yapılmış zorunlu derslerden oluşmalıdır. Her çeşit-tür liselerin programlarından mezun olmaya hak kazanan öğrenciler “ Dikey Geçiş Yönetmeliği” gereği Yükseköğretim programlarına kayıt hakkı kazanırlar. Her tür lisenin her programında eğitim-öğretim gören öğrenciler eşitlik ilkeleri gereği, Zorunlu-Alan Dersleri dışında kalan genel kültür kazandırıcı ve diğer alanlara geçişi kolaylaştırıcı dersler ise seçmeli olmalıdır. Seçmeli dersleri ve ders öğretmenlerini, öğrencilerin kendilerinin seçerek istediği derslikteki seçmeli dersin öğretmenine dönem başında kayıt yaptırmasına olanak tanınmalıdır. Ayrıca aynı eğitim kampusu içinde başlangıçta “ İlköğretim Yönlendirme Komisyonu “ kararları ile tercih yaparak kayıt yaptıran öğrencilerin yöneldiği programla ilgili ders notları dikkate alınarak ders seviyelerine uygun derslikler oluşturulabilir. Aynı şekilde her dönem ( Ders dönemlik ise dönem sonunda, yıllık ise yılsonunda) dönem içindeki durumları ve dönem sonu genel sınavlar dikkate alınarak “Ortaöğretim Yönlendirme Komisyonu” kararları ile seviye dersliklerine geçişleri düzenlenir. Böylece her dönem “ Ders Öğretmenleri, Sınıf Öğretmenleri Okul Rehber-Psikolojik Danışmanı tarafından değerlendirilerek rehberlik yapılır ve gerekli önlemler alınır. Öğrencinin mevcut durumunu ve gelecekteki durumunu değerlendirmesi sağlanır.) Bir kampusta Ders Zümre Komisyonu kararları ile dönemlik derslerde dönem, bir yıl süreli derslerde, yılsonunda; öğrenci seviyeler yeniden belirlendikten sonra eğitim-öğretim başlamadan öğretmenlerin hangi seviyedeki dersliklerde ve hangi derslikte derse gireceği isteğe uygun yeniden belirlenir. Ancak aynı yıl içinde hiçbir öğretmen aynı seviyedeki dersi tekrar alamaz ve aynı derslikte iki defa üst üste derse giremez. “Yatay Geçiş Yönetmeliği “.

Bu gün ülkemizdeki okullaşma oranları ile ilgili yapılan araştırmalar dikkate alındığında, elde edilen bulgular istatistiksel veriler ifade edildiğinde Okullaşma oranı Okul öncesi ve yükseköğretimde endişe verecek derecede düşük olduğu, diğer okullarda durumumuzun normal olduğu; ancak cehaletten kurtularak, gelişip, kalkınmamız için bu sayıların yeterli olmadığı savı ile yola çıktığımızda bir ülkede eğitime verilen önemin okul öncesi ve yükseköğretime verilen önemle ilişkili olduğu gerçeği ile karşılaşıyoruz.

Ülkemizde okullaşma oranının kreş % 1 ( Ön Eğitim yoktur.), Okul Öncesi Eğitim % 9, İlköğretim % 68, Ortaöğretim % 49, Yükseköğretim % 12 civarlarında olduğu görülmektedir. Yani bu yüzdeliklerin dışında kalan çocuklarımızın çeşitli nedenlerle eğitim olanaklarından yararlanmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu çocuklarımızın devam etmeme nedenleri araştırıldığında büyük çoğunluğunun ekonomik koşullar gereği, ikinci sırada kız çocuklarının eğitimine önem verilmemesi anlayışlarından kaynaklandığı gerçeği ile karşılaşıyoruz.

Bu gün ilköğretimden başlayarak yükseköğretime kadar öğrenci sayısının gittikçe azalması ekonomik koşullar, hayata erken atılma, kendi işi ile ilgilenme, derslerde başarısız olmak, kız çocuğu olması, sınav sistemlerinin eleyici yapısı, kısa sürede ve kolaycı meslek sahibi olma düşüncesi vb. bir çok neden sıralanabilir.

Hal böyle iken, gerek okulla devam etmeyen öğrenciler gerekse devam ettiği halde yükseköğretime gelinceye kadar elenen öğrenciler topluma yararlı bireyler olarak tam anlamı ile yetiştirilememektedirler. Bu nedenle birçok sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunları yaşamamız kültürlü ve üretken bireylerin sayısını arttırmak için çözüm vardır. O da Çağdaş-Bireysel ve Yönlendirici Eğitim Dizgesi Modelidir.

Bu gün bilhassa Ortaöğretim okullarında çeşitliliği hiçbir ülkeye nasip olmayan bir yapılanma ortaöğretimin program merkezli yapılandırılmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle öğrenciler arasında zaman, zaman eşit olmayan uygulamalarla eğitimde fırsat eşitliği ilkesinin çiğnendiği görülmektedir. ( Fen Lisesi, Süper-Yabancı Dil Ağırlıklı Lise, Genel-Düz Liseler, çok çeşitli Mesleki ve Mesleki Teknik Liseler, hatta bunların Anadolu Liseleri, bunlardan bazılarını sayacak olursak, Erkek Teknik, Kız Teknik, Endüstri Meslek, Dış Ticaret, Anadolu Dış Ticaret, Ticaret Lisesi, Sağlık Lisesi, Anadolu Öğretmen-kız, erkek, Sağlık Lisesi, İmam Hatip Lisesi ve Anadolu İmam Hatip Lisesi vb. ortaöğretim okulları gibi yapılanmalarla karşılaşmaktayız.) Bu ortaöğretim okulları öğrenci merkezli okullara dönüştürüldüğü zaman öğrencilerin bireysel ayrıcalıkları dikkate alındığında başarı, ilgi, yetenek, kişilik vb. çeşitli bireysel ayrıcalıkları dikkate alındığında üç tip ortaöğretim okulu – lise ortaya çıkmaktadır. Bu liseler hakkında yeri geldikçe bilgi verilecektir.

Burada söz konusu olan çocuklarımızın en az ortaöğretim düzeyinde eğitim alarak, aldıkları eğitim sonunda kültürlü, nitelikli ve topluma yararlı üretken bireyler dönüşmelerinin ve bu eğitim alan bu yaş çocuklarımızın sayısının % 49’ dan % 100 ’e çıkmasını sağlamak olmalıdır. Peki bu amaçla neler yapılabilir, İlköğretime devam eden öğrencileri sayısı % 68 iken ortaöğretimde % 49 ‘ a düşmektedir. Yani % 19 öğrenci çeşitli nedenlerle öğrenimine devam etmemektedir. Eğitim sistemimizde İşe hayata hazırlayıcı programları ve mesleki teknik eğitim okullarını cazibe merkezi haline getirdiğimizde bir taraftan okullaşma oranlarını arttırarak belirlenen hedefleri yakalayacağız. Diğer taraftan ortaöğretim okullarına devam eden % 49 öğrencimizin % 5’ ini işe-hayata hazırlayıcı liselere, % 14’ ünü Mesleki ve teknik eğitim okullarına yönlendirdiğimizde; geriye kalan % 30 civarında öğrencimiz yükseköğretimde yapılacak düzenlemelerle mevcut kontenjanlar karşılanacaktır. Böylece ortaöğretim den itibaren yüz de yüz bir okullaşma oranı gerçekleşecektir. Bu varsayımın varsayım olarak kalmaması ve gerçekleşmesi için ne gibi düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır. Şimdi bunlardan bahsetmek istiyorum.

1-Her mesleğin mensubu kişi bir işyeri açabilmesi için en az o meslekte lise düzeyinde eğitim alması zorunlu olmalıdır.

2-Belediyelerce koşulları uygun olmayanlara, işyeri açma ruhsatı verilmemelidir.

3- Herhangi bir işletmede veya birimde işe alınacak personel İş-Kurumu aracılığı ile belirlenmeli, nitelikleri uygun olan ( Meslekle ilgili en az lise düzeyinde eğitim almak) personelin başvuruları değerlendirilmelidir.

4-İşe hayata hazırlayıcı liselerin programları, ağırlıklı olarak o ildeki mesleki birlikler aracılığı ile mesleklerin ara gücü elaman ihtiyacını karşılayacak çok amaçlı programlardan oluşturulmalıdır.

5- Mesleki ve Teknik liseler, ağırlıklı olarak mesleki ve teknik alanında kalifiye elamanları, yeteneği uygun olan öğrencileri seçerek yetiştirmelidir.

6- Her mesleğin ya da birbiri ile ilişkili olan mesleklerin bir araya gelerek birlikler veya odalar oluşturmaları, bu meslek sahiplerinin her türlü sorunu bu birlikler aracılığı ile çözümlenip, gerçekleştirilmelidir.

7- Birliklerde en az lise düzeyinde eğitim alandan yükseköğretim, hatta yüksek lisans, doktora düzeyinde personel üye olmalıdır. Oluşturulan birliklerin işlevlerinin ne olması gerektiği konusunda iki örnek Mesleki Teknik Eğitim Liseleri bölümünde verilmiştir.

Bu yapılanmalar yasalara uygun olarak oluşturulmalı ve her ilin koşullarına uygun mesleki birliklerin oluşumu zorunlu olmalı bu birlikler devlete gelirleri oranında belirli bir vergi vermelidirler. Bu yolla her vatandaşımız belirli bir birliğe üye olma zorunluluğu gereği devlete vergisini geliri oranında birliklerin aracılığı ile tüm üyeler ödemiş olacaklardır. Bu şekilde tüm meslek örgütleri, oda, birlik veya sendika gibi birlikler aracılığı ile tüm vatandaşlar geliri oranında vergilerini ödedikleri için ülkemiz gelişip, kalkınıp, zenginleşecektir.

Ortaöğretimdeki okullaşma oranlarına baktığımızda gerek ekonomik gerekse kısa yoldan hayata atılmak gibi ağırlıklı nedenlerle öğrenimini tamamlayamayan gençlerimize lise düzeyinde eğitim alması sonucu iş bulma olanağı sağlandığında hem bu çocuklarımız öğrenimlerini tamamlayacak hem de bu okullar ailelere ve öğrencilere daha çekici ve cazibe merkezi olan kurumlara dönüşeceklerdir.

Ortaöğretimde Yeniden Yapılanma:

1- Her ortaöğretim kurumunda, yukarıda yönlendirme konusunda belirtilen yapılanmaya gidilmelidir.

2- Genel (Düz) Liseler, Çok Programlı Liseler, Mesleki ve Mesleki- Teknik/Teknoloji Eğitim Liselerinin tümü, Çok Programlı Mesleki-Teknik Liseler ve her iki tür lisenin dışında kalan öğrencilerin devam ettiği liseler, Çok Amaçlı İşe-Hayata Hazırlayıcı Liseler adı ile yapılandırılarak üç çeşit lise şeklinde adlandırılmalıdır.

3- Çok Programlı Liselere, öğrencilerin, yılsonu belirli bir başarı ortalaması ölçüt alınarak, Çok Programlı Mesleki- Teknik Liselere, belirlenen başarı ölçütünden çok özel yeteneği dikkate alınarak, İşe-Yaşama Hazırlayıcı Çok Amaçlı Liselere ise her iki programa yönlendirilmeyen öğrenciler yönlendirilmelidir.

4- Her türlü lisenin programlarına öğrenciler, İlköğretim Yönlendirme Komisyonu kararları doğrultusunda yönlendirilirler. Her türdeki lise programı, aynı kampus bünyesinde ya da farklı kampuslar şeklinde yapılandırılabilir. Ancak her kampusun farklı programlarının tümünde, alan-bölüm-bilim dalı-programlardaki her dönem ya da yılsonu ağırlıklı ortalamaları dikkate alınarak; aynı program içinde farklı seviyelerdeki sınıflar oluşturulabileceği gibi öğrencilerin tüm derslerdeki notları dikkate alınarak farklı derslikler de oluşturulabilir. Alanlar-programlar arası ve aynı programdaki farklı derslerde Seviye Derslikleri arası geçişler ve programlar arası yatay geçişler, dönemlerde ya da eğitim-öğretim başlamadan önce yeniden belirlenir. Bu programlar-alanlar ve seviye derslikleri arası geçişler “ Yatay Geçiş Yönetmeliği” doğrultusun da düzenlenir. Her lise türünde, mezun olması için gerekli dersleri alarak ve mevcut kredilik dersleri başararak, yeterli krediyi tamamlayan öğrenci diploma almaya hak kazanır. Liselerden mezun olan öğrenciler üst programlardan kendi koşullarına uygun nitelikteki programlara Temmuz ayı içinde ön kayıtlarını yaptırırlar. Ağustos ayında kabul edildiği yükseköğretim programlarından istediğine kesin kayıtlarını yaptırırlar.” Dikey Geçiş Yönetmeliği “ hükümleri doğrultusunda geçişler düzenlenir.

A-Çok Programlı Liseler:

Ortak derslerin ders sayıları azaltılarak, çağımız koşullarına, ülkemiz ve öğrenci ihtiyaçlarına uygun ve lüzumsuz, gereksiz bilgilerden arındırılmış işe yarayacak bilgilerden oluşan “Genel Bilgi ve Kültür Dersleri” yer almalıdır. Ayrıca her lise programında, koşulları tutan öğrencilerin, liseler arası yatay-dikey geçişlerini sağlayacak şekilde alan ya da seçmeli ders programlarından oluşmalıdır. Yöneldikleri alanla ilgili oluşturulacak ders programlarının her öğrencinin ortaöğretim ağırlıklı başarı ortalaması dikkate alınarak üst programlara ve yükseköğretim programlarına kolaylıkla yönlendirilmesine olanak sağlayacak biçimde düzenlenmelidir. Bu amaçla her alanın-programın seçmeli dersleri arasında tüm alanlara geçişe olanak tanıyacak dersler bulunması zorunlu olmalıdır. Alan- program- bölümler arası yatay geçiş yapmak isteyen öğrencilerin geçeceği alanla ilgili seçmeli dersler grubunda yer alan alan-bölüm derslerini en az bir dönem almış ve başarmış olması koşulu aranmalıdır. Geçeceği alan-bölüm-bilim dalı ile ilgili alan derslerini yalnız bir dönem alarak geçiş hakkı kazanan öğrenci eşitlik ilkesi gereği ertesi yıl her hangi bir dönemde almadığı alan derslerini alttan alması zorunludur. Bütün alan-bölüm- bilim dalı programları, yöneleceği yükseköğretim programının altyapısını oluşturarak, öğrenciyi yönelebileceği programda kolaylık sağlayacak ve bu programı tamamladığında yaşantısını topluma yararlı üretken bir birey olarak yetişmiş nitelikte olmasını sağlayıcı içerik düzenlemeleri yapılmış alan derslerinden oluşmalıdır. Öğrenciler, eğitim-öğretimini çeşitli nedenlerle bırakmış olsa bile, hayata atılabilecek, aldığı eğitimin bir işe yarayacak biçimde düzenlenmiş seçmeli derslerinde bulunması zorunlu olmalıdır. Bu durumda ders çeşitleri, her lise türünde ve her alan-bölüm ve ya bilim dalında geçerli olacak Genel Bilgi ve Kültür

Dersleri, Program-alan-bölüm veya bilim dalı ile ilgili zorunlu alan dersleri, alan dersleri ve diğer alanlara geçişi sağlayıcı seçmeli alan dersleri ortaöğretimde görmesi gerekli ve tüm yükseköğretim programlarının alt yapısını oluşturan, çok çeşitli ve çok sayıda seçmeli derslerden oluşur. Diğer değişle tüm lise programları ve bu programlara alınacak öğrenci kontenjanları 5 yıllık Ülke ve İl programları doğrultusunda yönetmeliklerin belirttiği nitelikte bireyleri almak, yetiştirmek, her türlü yatay ve dikey geçiş olanaklarını sağlayarak, gerekli düzenlemeleri yapmak, eğitim-öğretimini gerçekleştirmek, yükseköğrenime yönlendirme, yükseköğretime devam etmemesi durumunda topluma yararlı bir bireye dönüşmesini sağlayıcı derslere programlarında yer vererek; gerektiğinde her düzeyde lise programını tamamladığı zaman, öğrenci istediğinde onu her hangi bir alanda istihdam etme olanaklarını düzenlemiş olması gerekmektedir. Genel bilgi ve kültür derslerinin ders ve ders saati sayıları, mümkün olduğu kadar az sayıda olmalı; Bu amaçla ortaöğretim boyunca kazandırılması hedeflenen bilgi, beceri ve kültür tüm sınıflara eşit olarak dağıtılmalıdır. Öğrencinin yöneldiği alanla ilgili ders programları yukarıda belirtilen amaca uygun yöneldiği alanla ilgili bilgileri her düzeyde öğretici, onun yaşantısında işine yarayacak ve üst öğrenime kolaylıkla yönlendirilmesini sağlayacak, öğrenciye çeşitli alternatifler sunan, daha fazla ders saati ağırlıklı olarak düzenlenmelidir. Seçmeli ders saati toplam kredisi haftalık ya da dönemlik toplam ders ya da kredi saatinin 1/3 den az olmamalıdır. Üst öğrenime geçişler ” Dikey Geçiş Yönetmeliği” doğrultusunda yapılır.

Yukarıda belirtilen dersler dışında seçmeli alan-seçmeli dersler sayısı mümkün olduğu kadar çoğaltılarak, öğrencilerin alan bilgilerini geliştirip, pekiştirici ve farklı programlara geçişini kolaylaştırıcı derslerin, öğretmen-öğretim görevlilerinin öğrencilerce seçilmesine olanak tanıyan nitelikte olmalıdır. Dersler sınıf geçişi engellememeli ve alan dersler alttan alınabilmelidir. Türk Dili Edebiyatı Dersi dışında, İngilizce, Din Kültürü, Diğer Diller, Cinsel Eğitim, Türk ve yabancı kültürler vb. tüm dersler seçmeli olmalıdır. Gerekirse her kampus bünyesinde öğrenci talepleri dikkate alınarak, Yabancı Dil Öğretim Merkezleri her seviye ve düzeyde, her bireyin yararlanabileceği şekilde oluşturulabilir. Öğrencilerin istekleri halinde, bu merkezlere kendilerine uygun olan bir sürede, kendi programlarından bağımsız olarak ve programlarını aksatmadan gitmeleri kolaylaştırılır.

Bu liselerde, bugünkü eğitim sistemimizdeki sınırlı sayıdaki programla yetinmeyerek; Sosyal Bilimler, Fen Bilimleri, Eşit Ağırlıklı, İletişim, Bilişim, Evren ve Uzay Bilimleri, Robotik ve Diğer Teknoloji Bilimleri, Yönetim Bilimleri, Siyaset, Hukuk, İşletme ve İktisat, Edebiyat, Mühendislik ve Mimarlık, Güzel Sanatlar, Sağlık, Bilişim vb. Bilimler ile ilgili alanların bulunduğu, tüm programların % 65-70 Türkiye 5 Yıllık Kalkınma Planları hedefleri doğrultusunda oluşturulan Genel Programlardan, en fazla % 30-35 o ilin ya da yörenin koşullarına uygun, Eğitim Kompleksinin bünyesindeki kurul ve komisyonların kararları doğrultusunda belirlenen İl Programlarından oluşturulur. Bu programlara yönelen öğrencilerin belirlenen sınıflarda alanları ile ilişkili olan bölüm ve birimlerde uygulamalar yapmaları zorunludur. Diğer programlardan geçiş koşulları uyan ve geçen öğrencilerin geldikleri okullardan bu alanla ilgili almış oldukları, istenen kredide seçmeli ders alma koşulu yanında yeni programında her öğrenci ile aynı statüde uygulamalı ders alması ya da başarması koşulu getirilir.

Aynı programlara kayıtlarda alanın-bölümün-bilim dalının ilgili derslerinin ağırlıklı ortalamaları dikkate alınarak, İlköğretim Yönlendirme Komisyonu kararları doğrultusunda kayıt ve kabul işlemleri yürütülür. Aynı Eğitim Kompleksi içinde tek seviye ölçüt alınabileceği gibi farklı, farklı seviyelerde gruplar oluşturulabilir. Aynı programın farklı seviyelerindeki seviyeler arası yatay geçişler her yıl-dönem sonu seviye gruplarındaki alanın ağırlıklı not ortalaması her seviye için belirli ortalama standardı dikkate alınarak; Ortaöğretim Yönlendirme Komisyonu kararları doğrultusunda yapılır. Aşağıda Eğitim Programına yönlendirme ile ilgili bir örnek verilmiştir.

Çok Programlı Lisenin Eğitim Programına, İlköğretim Yönlendirme Komisyonunun kararları doğrultusunda, yönelebileceği alanlar içinde eğitim programının da bulunması halinde ( İlköğretim ikinci kademedeki seçmeli dersleri alarak belirlenen sayıda kredilik ders alan öğrenciler.) bu derslerdeki ağırlıklı ortalamaları dikkate alınarak belirlenen kontenjanlar doğrultusunda öğrencilerin ön kayıtları alınır. Ön kayıtlardaki eğitim derslerinin ağırlıklı ortalamaları “ Ortaöğretim Yönlendirme Komisyonu” kararları ile sıralaması yapılarak belirlenen sayıda öğrencinin tercihleri arasından eğitim programına kesin kayıt yaptırmaya hak kazanır. ( Bu amaçla ilköğretim sonunda, ortaöğretim programlarına geçişler, her öğrenci için yönlendirme komisyonu kararları doğrultusunda yönelebileceği alanlara göre tercihlerinin ayrı, ayrı değerlendirilmesi esas alınarak, kesin kayıt hakkı kazanır.) Bu amaçla her ders için dönem sonunda yapılacak genel sınavlar ÖSYM ‘ nin sınavları gibi İl Sınav Merkezlerince belirlenen Eğitim Kompleksinde yapılması esas olmalıdır. Eğitim Programının birinci sınıfında iki dönem halinde eğitim bilimleri ve öğretmenlik mesleği ile ilgili temel dersler ve alanlara geçişi sağlayıcı zorunlu dersler ağırlıklı olarak yer almalı, düzey derslikleri arası düzenlemeler standart testler uygulanarak yapılmalıdır.( Derslerin Dönem sonu genel sınavları) İki dönemin sonunda öğrencinin derslerdeki yılsonu durumları dikkate alınarak eğitimle ilgili alanlara geçişleri düzenlenmelidir. “ Yükseköğretim Yönlendirme Komisyonu kararları ile alanlar için geçişi sağlayıcı derler % 70 diğer meslek dersleri % 30 ağırlıklı vb. Belirlenen koşullar dikkate alınarak kontenjan kadar öğrenci puanları yüksekten düşüğe sıralanarak belirlenir ve yönlendirilir.” ( Ön eğitim, okul öncesi, sınıf, denetim, rehberlik ve diğer branş öğretmenliklerinin kontenjanları ayrı, ayrı değerlendirilir.)

Bu programların üst programlarında belirli seviyede yabancı dil gerektiği için istenilen seviyelerde Yabancı Dil almaları zorunlu olarak getirilebilir. İlgili Programların bulunduğu Yükseköğretim Kampusları ile iletişimde bulunularak ya da kurul ve yönetim kurulu kararları ile bu derslerin Yabancı Dil Eğitim Merkezlerinden programlarına uygun almaları sağlanabilir. Bu program mezunlarından, bilim dalı-alan ağırlıklı ortalamaları yönünden koşullar uygun olsa bile belirli düzeyde yabancı dil sertifikası alma koşulu da aranabilir.

B. Çok Programlı Mesleki Teknik/Teknoloji Liseleri:

Mesleki eğitim ve teknik eğitim, illerin koşullarından ve ihtiyaçlarından başlanarak üretken bir toplumun alt yapısını oluşturan her düzeydeki meslek sahiplerinin eğitimini kapsar. Bu yönü ile düşünüldüğünde her bireyin sanatkar olamayacağı ya da bir mesleği yürütebilmesi için o meslek ve sanat dalı ile ilgili yeteneğinin bulunması bu eğitime yönlendirmede olmazsa olmaz koşullardan olmalıdır. Üst eğitim-öğretim kurumlarına öğrencileri yöneltmede sınavlar ve akademik başarı belirleyici unsur ve ön planda olması nedeni toplumumuzda mesleki eğitime karşı sanki başarısız öğrenciler yöneltiliyormuş gibi yanlış bir izlenim vardır. Oysa mesleki eğitime yönlendirmede akademik başarıdan çok belirli yetenek ve becerilerin ön planda olması gerekir. Ayrıca bu yetenekler her insana nasip olmayan bireysel farklılıklardır. Başarıyı olumsuz etkileyen birçok koşul bulunmaktadır. Öğrenciler, bu olumsuz koşullardan eğitim sürecinde etkilendiği oranda başarılı olamazlar. ( Geçmişteki başarı düzeyleri yani hazır bulunmuşluk, yararlanacağı olanaklar, öğrenmeye karşı motivasyonu, yetenekleri, ilgisi, tutumları, değerleri, psikolojisi, kişiliği, sosyal ve ekonomik koşulları vb. bireyden kaynaklanan nedenler; araç, gereç, eğitim-öğretim ortamları, yöntem ve teknikler vb. çevreden kaynaklanan, öğretimle ilgili koşullar ve öğretmenden kaynaklanan pek çok neden başarıyı etkiler.) Bu nedenle akademik başarı koşullar oluştuğunda yetenekleri ölçüsünde oluşturulabilir. Oysa doğuştan, kalıtsal özellikleri ile donatılmış olan potansiyel, gizil güç dediğimiz, çocuklukta ilgi ile başlayan ortamını bulduğunda olgunlaşıp, gelişerek ortaya çıkan yetenekler ve özel yetenek her bireye nasip olmayan güçlerdir. Mesleki-teknik eğitimde bireylerin bu özel yetenekleri dikkate alınarak ilgili programlara yönlendirilmeleri esas alınmalıdır. Kısacası akademik başarısı yüksek olan öğrenci yeteneği uygun olmaması halinde bu programa asla yönlendirilemez. Yönlendirmede öğretmen gözlemleri ile verilen puan kadar çok sayıda bireysel yetenek ve ayrıcı yetenek testlerinden yararlanılarak bu testler sonucu yapılan analiz, değerlendirme ve profiller dikkate alınmalıdır.

C. İşe-Hayata Yönelik Liseler:

Bu liseler her bölgenin, yörenin ve ilin koşullarına uygun olarak ortaya çıkan ihtiyaçlara göre belirlenen, aşçılık, tezgahtarlık, pazarlamacılık, tornacılık, kaportacılık, döşemecilik, biçki ve dikiş, desencilik, marketçilik, giyim, tekstil, dokuma, boyacılık, otomotiv, montaj, sekreterlik, kuaförlük, şoförlük, turist rehberliği, cankurtaran, ilk yardım, ambulans, itfaiye, güvenlik görevlisi, küçük işletmecilik, yöre ve ile uygun çeşitli zanaatları kapsayan, çok amaçlı çeşitli mesleki programlardır. Ağırlıklı olarak illerin koşul ve ihtiyaçlarına uygun, az sayıda genel programlara yer verilmelidir. Bu programlar çok amaçlı ve yörenin farklı özelliklerini dikkate alarak düzenlenmiş mesleklerden oluşturulan programlar ağırlıklı oluşturulmalıdır. Bu programlarla ilgili dersler birinci sınıfta teorik verilirken, en geç ikinci sınıftan itibaren programla ilişkili ağırlıklı ya da tamamı uygulamalı derslerden oluşturulur. Bizzat yerinde uygulamalara-stajlara katılmak ve gerekli performans ve belirlenen ölçütlerde başarıyı yakalamak esastır. Uygulama Komisyonlarında gerekli nitelikte yetişmediği kararı verilen öğrenci en az bir dönem en çok bir yıl uygulamalara devam ettirilir. Başarılı olamayan öğrenci başarılı olabileceği bir programa yönlendirilir. Bu mesleklerini bazı işletmelerde ve kuruluşlarda icra etmek isteyen personelin ya da ildeki bu işletme ve kuruluşlarda görevlendirilecek personelden en az bu liseyi bitirme koşulu aranır. Serbest küçük işletme açmak için yine aynı koşul gereklidir. Bu durumla ilgili yasal düzenlemeler ilgili birliklerin önerisi ve belediyelerle işbirliği içinde düzenlenir. Diğer değişle her mesleği icra edecek kişi mesleği ile ilgili en az lise düzeyinde eğitim almış olması, o ildeki en küçük işletme ve işyerinden en büyüğüne kadar belirlenen oranda kontenjan ayırması ya da işyerinde birliklerin üyelerinden yararlanarak üretimini sağlaması koşullarının düzenlenip, getirilmesi esas olmalıdır.
Örnek: Bu lisenin lokantacılık 10.sınıfta öğrenim gören bir öğrenci:

Sosyal Bilimler programına geçebilmesi için bu alanla ilgili ortak dersleri, seçmeli dersler ya da alan seçmeli dersleri arasından Sosyal Bilgiler Programının alan derslerini seçerek, bu dersleri görmesi, başarması sonucu ve belirlenen kredilik ders ve not ortalaması dikkate alınarak yatay geçişine olanak tanınmalıdır. Yatay geçişte öğrencinin mağduriyetine yol açmamak ve eşitlik ilkesini çiğnememek amacı ile her alana geçiş için alması gerekli en az kredi belirlenir. Bu krediyi alan öğrenci aldığı derslerden ağırlıklı ortalaması ya da derslerdeki not ortalaması dikkate alınarak, “ Yatay Geçiş Yönetmeliği” hükümleri doğrultusunda “ Ortaöğretim Yönlendirme Komisyonu “ kararları ile yönlendirmeye hak kazanır. Yukarıda belirtilen üç tip lisede ortak ve genel kültür dersleri dışında, her üç lisedeki programlara geçişe kolaylık sağlayacak ve kaynaklık eden seçmeli dersler her programda oluşturulmalıdır. Bu derslerde daha önceden yönelecek başarı-yetenek şartları oluşmadığından; ileriki yaşlarda, daha bilinçli olarak bu şartları oluşturan öğrencilere bu olanak tanınmalıdır. Ayrıca öğrencilerin ortak, genel-kültür ve seçmeli derslerde başarısız olunduğunda sınıf geçmesini etkilememelidir. Ortak alan-bölüm-bilim dalı derslerini başaramayan öğrenci ertesi yıl alttan olanaklar doğrultusunda alması sağlanmalıdır.

Her tür kampus/ okul ( lisenin) , programları-alanları-bölümleri oluşturulurken; ilgili ilin koşullarına uygun meslek ve iş alanları ile ilgili programlar en az tüm programların % 50’ si kadar, en fazla % 65-70 olmalıdır. Geriye kalan alan-bölüm- bilim dalı ve programlar Türkiye genel programlarından oluşmalıdır. Türkiye genelinde ihtiyaç bulunan programlar tüm illerin öğrenci kapasiteleri oranında yaygınlaştırılarak, ihtiyaca göre programlar belirlenip, oluşturulduğu için sorun yaşanmayacak, ayrıca çeşitli nedenlerle farklı illerde ya da Eğitim Komplekslerine geçişle, eğitim-öğretim görmek isteyen öğrencilerin eşitlik ilkesi gereği gittiği ilde aynı programa devam etmesi sağlanmış olacaktır. Ortaöğretimde aynı program olmaması halinde bile benzer programlara geçişi sürekli sağlanabilmelidir. İlköğretimde, Ortaöğretim programlarının alt yapısını oluşturacak ve bu programlara yönlendirilmesini sağlayacak dersler sınıflara göre eşit dağıtılarak zorunlu olmalıdır. Bunların dışındaki seçmeli dersler, bu gün olduğu gibi, öğretmenler kurulu kararları ya da idarece belirlenmesi yerine her dönem ya da yıl sonuna doğru öğrencinin seçeceği dersleri belirten, “Form Dilekçeyi” veli imzaladıktan sonra Sınıf/Sınıf Rehber öğretmene imza karşılığı teslim etme zorunluluğu getirilmelidir. Bu dilekçeler ilgili birimlerce değerlendirilerek seçmeli dersler hangi seviyelerde, hangi düzey dersliklerinde ve kaç şube açılacağı “ Planlama Komisyonu” tarafından belirlenmelidir. Din Kültürü ve Yabancı Dil dersleri seçmeli olabilir.
Her lise türü, aynı kampusun çatısı altında oluşturulabileceği gibi her tür lise farklı, farklı kampuslar şeklinde oluşturulabilir. Ancak her alan-bölüm-program bünyesinde farklı, farklı seviyeler olabildiği gibi en az dönem sonunda ya da yılsonunda koşulları tutturan öğrencilerin üst seviyelerdeki okullara geçiş koşulları, tutmayan öğrencilerin kendilerine uygun seviyedeki programlara yatay geçişleri yönetmelikle düzenlenir. Her türlü programdan ilgili yükseköğretim programlarına koşulları uygun olan öğrenciler yönlendirilir.

Ortaöğretimdeki okullaşma oranlarına baktığımızda gerek ekonomik gerekse kısa yoldan hayata atılmak gibi ağırlıklı nedenlerle öğrenimini tamamlayamayan gençlerimize lise düzeyinde eğitim alması koşulu ile iş sahibi olması ya da birlik-oda ve sendikalara üye olma olanağı ile iş bulması veya üretken olma olanakları sağlandığında hem bu çocuklarımız en az ortaöğretim düzeyinde öğrenimlerini tamamlayacaklar hem de bu tür okullara yönelen öğrenci sayısı artacaktır.

4. Yükseköğretim:

Üniversitelerimizin bilimin beşiği ve bilimin merkezleri olarak görev yapabilmeleri için Eğitim Kompleksleri olarak yeniden yapılandırılıp özerk kurumlar haline getirilmeleri gerekmektedir. Bu kurumlar özerk olduğu kadar demokratik olarak yapılanması ve kendi bünyesinde oluşturduğu üst kurul, kurul ve komisyonlarda öğretim görevlisi, öğretmen ve öğrencilerin seçimlerle aktif olarak görev aldığı, katılımcılığın gereği kararlara katıldığı, söz sahibi olduğu ve yönettiği çağdaş bir yapıya kavuşturulmuş olmalıdır.

Demokratik yapılanmanın gereği, eğitimciler ve eğitilenlerin katılımı ile oluşan her türlü kurul ve komisyonlar gibi Eğitim Kompleksi Üst Kurulu ve Yönetim Kurulu Eğitim Kompleksindeki eğitim-öğretimle ilgili her türlü kararın yasa ve yönetmelikler uygun alındığı ve uygulandığı yönetim ve denetim birimlerine dönüştürülmüştür.

Her türlü bilimsel çalışmalar için gerekli ödenekler ayrılarak, bilimsel çalışmaları desteklenmektedir. Her öğretim görevlisi, öğretmen ve öğrencilere çalışmalarının karşılığı olan özendirici ve destekleyici maddi katkılar getirici düzenlemelere gidilmiştir.

Yükseköğretim programlarına geçişte, lise türleri ve programları dikkate alınarak her Eğitim Kompleksine bağlı Ortaöğretim Kampusunun programlarındaki alan derslerinin belirlenen ölçütlerdeki not ortalamaları dikkate alınarak geçişler düzenlenmelidir. Bu nedenle yükseköğretim programlarına, diploma aldığı kampusun ilgili alan-program-bilim dalındaki derslerle ilgili genel durumu dikkate alınarak kayıt ve kabul işlemlerinin, yönetmelikler gereği yapılması esas olmalıdır. Ortaöğretim Kurumları-Kampusların Yönlendirme Komisyonu kararları gereği yükseköğretim programlarına tercihle, koşulları uygun olan adaylara kesin kayıt hakkı tanınır.

Örnek: A Eğitim Kompleksinin Fen Fakültesi Kampusu, Fizik Mühendisliği için Ortaöğretim diplomasındaki, Fizik dersi ağırlıklı not ortalaması 4, Biyoloji dersi ağırlıklı ortalaması 3, Kimya dersi ağırlıklı ortalaması 3, Matematik dersi ağırlıklı ortalaması 4 olan öğrencileri ( Eğitim Kompleksi Üst Kurulu kararları ilgili yönetmelik doğrultusunda, Fen Fakültesi Kampusuna ) yönetmelik hükümleri gereği kesin kayıt için ilgili bölüme kabul eder.

B Eğitim Kompleksinin Fen Fakültesi Kampusu, yine Fizik Mühendisliği için Fizik dersi ağırlıklı ortalaması 5, Kimya dersi 4, Biyoloji 3, Matematik dersi ağırlıklı ortalaması 4 olan öğrencileri yönetmelik hükümleri gereği kabul eder.

A veya B eğitim Komplekslerinin Yükseköğretim Kampusları, aynı Bilim Dalı ile ilgili alan dersleri ortalamalarını baz alarak yapılan değerlendirme sonucu, koşulları bu ölçütlere uygun olanların başvurularını yukarıdaki örneklerden birinde belirtildiği şekilde kabul edeceği gibi, aynı kampusun aynı programlarına her iki kampustaki ders ortalamalarını dikkate alarak, aynı program içinde birden çok düzey dersliklerini yönetmelikler ya da kurul kararları ile oluşturabilir. ( Programa geçiş için belirlenen derslerdeki ağırlıklı ortalamaları farklı öğrencileri kayıt ederek, farklı Düzey Derslikleri oluşturabilir. İnşaat Mühendisliği Kampusu 1-A, 1-B, 1-C derslikleri gibi.) Yani hem A hem de B Eğitim Kompleksinin aynı programı veren kampuslarının kayıt koşulları, bir Eğitim Kampusu programında uygulanabilir. Aynı program, birden fazla farklı düzeyde öğrenci için kontenjanlar oluşturulabilir. Yönetmelik hükümleri gereği Yükseköğretim Yönlendirme Komisyonu kararları doğrultusunda istenen koşulları tutturan öğrencilerin her türlü geçişleri aynı usulle dönem ya da yılsonunda ki ders notları ve genel sınav sonuçları dikkate alınarak, seviye-düzeyler arası yatay geçişleri de düzenleyebilir. ( Yükseköğretim Kurumları Yatay Geçiş Yönetmeliği doğrultusunda.)

Yükseköğretim programlarının, ağırlıklı bulunduğu ilin koşullarına uygun ve belirli oranda Türkiye genelinde geçerli programlardan oluşturulması esastır. Bu şekilde bulunduğu ilden ağırlıklı başlanarak, ülkenin her seviyede insan gücü ihtiyaç ve taleplerini karşılayacak biçimde düzenlemeler yapmak ve bu alanlarda bilimsel çalışmalar yapmak zorundadır. ( Ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora derecelerinde .) Alan dersleri mümkün olduğunca teorik bilgi aktarmaktan çok çağdaş yöntem ve araç gereçlerle teoriyi uygulama ağırlıklı çalışmalarla pekiştirilmesi sağlanmalıdır. Alan dersleri düzey derslikleri şeklinde oluşturulmalıdır. Belirlenen düzeyde başarı sağlayamayan öğrenciler için ek yetiştirme kursları düzenlenerek yetişmeleri sağlanmalı, buna rağmen başarısız olanlar ilgili dersleri alttan almalılardır. Seçmeli derslerde başarısızlık kredisini almama dışında öğrencinin mezuniyeti için engel değildir. Yetiştirme sınavı sonucunda da öğrencinin başarılı olmaması halinde ders öğretmeni-öğretim görevlisi değiştirilir. Buna rağmen başarılı olamayan öğrenci ilgili dersi almakla zorunlu olmadığı eşdeğer bir programa yönlendirilerek yükseköğrenimini tamamlaması sağlanır.

İyi ve kaliteli bir eğitim-öğretim ortamının oluşturulması için programlara uygun uygulama alan ve mekanlarının yerel yönetimlerin işbirliği ile çağa uygun her türlü araç-gereç donanımı düzenlenmiş olması gerekmektedir. Kısacası yükseköğretim kurumları sürekli bilimsel araştırmalar yapan, bilimin beşiği, bilimin merkezi, bilgi teknolojilerinin transferi işlevini gerçekleştirmelidir.

Yükseköğretim programları ile ilgili uygulama-staj alanları oluşturulmalı ve programla ilişkili olarak en az ikinci sınıfın, ikinci döneminden itibaren uygulama ve belirlenen dönemde de staj eğitimleri başlatılmalıdır. Eğitim Kompleksinin ilgili alanlarının uygulama ve staj eğitimine uygun olmaması halinde ildeki kurumlarla sözleşme yapılmalıdır.

Bu durumda Eğitim Kompleksleri modern ve çok geniş bir yapılanma olması nedeni ile devletçe ve yerel yönetimlerce bazı kolaylıklar ve maddi yardımlar sağlanması özel okulların yaygınlaşmasını sağlayacaktır. Başlangıçta Yerel Yönetimlerce tüm alt yapı ve fiziksel donanımları oluşturulan Devlet Eğitim Kompleksleri eğitim-öğretime başladıktan sonra Özel Eğitim Kompleksleri gibi ayrım yapılmadan kendi finansmanını kendi sağlayacaktır. Bu durumda gerek özel eğitim kompleksleri gerekse devlet eğitim kompleksleri gayri milli hasıladan ayrılan belirli oranlarda devletin mali yardım ve katkısı ile ayakta duracaklardır.

Devletin bu görevi dışında yerel yönetimlerce çeşitli hizmetlerden bazı muafiyetler ve özel indirimler ve kolaylıklar getirilerek ya da yerel yönetimlerin belirli gelir kaynaklarından belirlenen oranlarda halktan düşük vergilendirme yolu ile oluşturulan eğitim fonundan belirlenen oranlarda kaynak aktarımına da gidilebilir. Bazı Özel Girişimcilerin ve vakıfların belirli kademede bir kampusu Devletin Eğitim Kompleksi bünyesindeki diğer kampuslar gibi bağlı fakat özerk faaliyet gösterecek şekilde yapılandırmasına izin verilebilir. Bu kampuslar kendi oluşturduğu kurul ve komisyon kararları ile belirli seviyede Yabancı Dil dersinde zorunlu eğitim getirebilir.

Devletçe yerel yönetim yasasında illeri ile ilgili kaynakların toplanması belirli oranların ilgili bakanlıklara gönderilmesi gibi yerel yönetimlerin gelirlerini arttırıcı düzenlemelerin yapılması durumunda MEB.’ nın gayri milli hasıladan eğitime ayrılan payı süreç içinde azaltılmış olacak ya da yerel yönetimlerce belirli bir oranı Milli Eğitim Bakanlığı Merkezi Yönetimine aktarılması yolu ile devletin eğitime ayırdığı kaynaklar farklı yatırımlara yönlendirilebilir.

PROGRAMLAR VE ÖZELLİKLERİ

Program, bireylerin yaşantılarının her döneminde, davranışlarında istendik değişiklikler yapmak, insan olmanın gerektirdiği temel ve sosyal becerileri kazandırmak, kültürün tanıtılıp, gelecek kuşaklara aktarılması, toplumun her ferdinin bir değer olduğu ilkesi ile yola çıkarak topluma yararlı bireyler yetiştirmek, çağın teknolojik ve bilimsel gelişmelerine ayak uyduran, uyum sağlayan ve insanın hizmetine sunan, ondan yararlanan bilimsel düşünceye sahip ve sağlıklı, toplumla ve kendisi ile barışık, verimli, üretken ve kişilik sahibi bireyler yetiştirilmesi amacına yönelik öğrenmeleri planlayıcı olmalıdır.

Eğitim- öğretim programları, Anayasamızdaki eğitim hakkı, Milli Eğitimin ve Eğitim Sisteminin temel ilkeleri ve eğitimde fırsat ve imkan eşitliğini gözeten, insan olmanın gerektirdiği temel hak ve özgürlükler, milli eğitimin temel amaçları ve ilgili kurumların özel amaçları, öğrenci kişilik ve sağlık hizmetleri, ders içi ve ders dışı sosyal beceri, aktivite, sosyal ve kültürel etkinlikler ve sportif faaliyetlerin tümü ile kazandırılan; bu doğrultuda bizzat eğitim programcıları ve eğitimcilerce hazırlanan ve verilen, okullarda neyin,nasıl ve ne amaçla öğretileceğini kapsayan hizmetlerin bütünüdür.

Öğretim programları eğitim programları ile iç içe olan, bulunduğu yaşın gereği bilgi, beceri ve ağırlıklı uygulama düzeyinde programlardan oluşan bir taraftan bireyi insan olmanın gerektirdiği temel beceri ve davranışları kazandırarak hayata, topluma yararlı bir birey haline dönüştürürken diğer taraftan bir üst programlara hazırlayan planlı ve sistemli yapılan çalışmalardır.

Bugün eğitim programları ile öğretim programlarının iç içe girdiği, okulların genel ve özel amaçlarını gerçekleştirmek amacı ile yapılan çalışmaları kapsamaktadır. Bu nedenle okulların bazı kademelerinde eğitim programı ön planda, öğretim programı sonra gelirken, bazı kademelerde öğretim programları ön planda eğitim programları ise daha geri planlara itilmiştir.
Bu günkü programlar çağın gerisinde kalması dışında, öğrencinin işine yaramayan ve ihtiyacına uygun olmayan lüzumsuz bilgilerin kuru kuruya ve ezberci bir anlayışla yükleme dışında hiçbir katkı sağlamamaktadır. Oysa çağımızda insan her zaman, istediği bilgiye ulaşacak ve bu bilgiden yararlanacak makineleri üretmiştir ve süreç içinde bunu geliştirmektedir. Tüm bu nedenlerle makinelerden yararlanarak gerekli olan bilgilere ulaşılmak dururken, insana makineler gibi davranarak yararsız bilgileri yüklemeye çalışmak, mantıkdışı olduğu kadar insanlık dışı bir anlayışın ürünüdür. Bu amaçla eğitim programları tüm kademelerde bireyin bulunduğu yaştaki gelişim özellikleri ve bireysel ayrıcalıklarına uygun temel ve sosyal becerileri davranışa dönüştürecek, genel kültürü, bilgi ve becerileri kazandırıcı, sağlıklı bir kişilik gelişimini sağlayıcı ve çağın koşullarına uygun çevresinde karşılaştığı güçlükleri çözüp, üstesinden gelebilen, çevresinin değişen koşullarına uyum sağlayarak kendini sosyal yaşama hazırlayan, insanlar ve uluslarla iyi ilişkiler ve sağlıklı iletişim kurabilen, üretken, verimli ve çağdaş insan yetiştirmeyi amaçlayan eğitim programlarına yer vermek zorundadır. Ancak her gelişim dönemindeki bireyin özelliklerine uygun, ilgili dönemdeki olumlu davranışlar kazandırılırken, bu programların bireyin olduğu kadar, yakın çevresinden başlanarak toplumun ihtiyaçlarına uygun olarak düzenlenmesi, öğrencinin yaşantısı süresince ve gelecek yaşamında işine yaraması, gerekirse öğretim programları ile bütünleştirilerek verilmesi esas olmalıdır.

Eğitim- öğretim programları, her kademedeki öğrencinin ilgi, istek ve ihtiyaçlarını karşılayacak, yaşantısında işine yarayacak ve potansiyeli oranında optimum gelişmesine katkı sağlayacak her türlü koşulun oluşturulup ön plana alındığı biçimde farklı, farklı düzenlenmelidir. Ön Eğitim ve Okul Öncesi Eğitim kurumlarında, bu dönemin gelişim özelliklerine ve bireysel ayrıcalıklarına uygun temel beceriler oyun, yaparak-yaşayarak ve uygulama ağırlıklı yöntem ve tekniklerle, zenginleştirilmiş programlarla, çok sayıda duyu organına hitap eden çeşitli uyarıcı araç-gereçlerle desteklenmelidir. Öğrencilerin yaşlarına uygun sosyal becerileri, demokrasi, sevgi, saygı, arkadaşlık, işbirliği, olumlu iletişim, liderlik, hoşgörü, paylaşım vb. insan olmasını gerektiren olumlu davranışlar yaparak, yaşayarak, uygulayarak ve izleyerek kazandırılmalıdır. Atatürk, vatan, millet, özgürlük, tutsaklık, savaş, barış, bayrak, bağımsızlık, bir arada yaşama, kalkınma, ülke ve vatandaşlık değerleri vb. soyut kavramların yaşantımızdaki yeri ve ülkemiz için önemi ve kişileri olumlu etkileyerek, kalıcı davranışlara dönüştürülmesi sağlanmalıdır. Yaşa uygun olarak, bu soyut kavramlar düzeye uygun ilgi çekici, merak uyandırıcı, heyecan verici, yaşam biçimine dönüştüğü vb. biçimde hazırlanan mini diziler, filimler, oyunlar ve şölensel etkinlikler aracılığı ile kazandırılmalıdır.

Tüm bu amaçlarla, her yaşa uygun olan beceri ve davranışların ancak bulunduğu yaşta kazanıldığı, yanlış öğrenilen davranış ve becerilerin değiştirilmesinin de güç olduğu dikkate alınarak, her yaşın özelliğine uygu bilgi, beceri ve davranışın ancak eğitimle sağlanacağı gerçeği göz önüne alınmalıdır. Ülkemizde, Ön Eğitim, Okul Öncesi ve İlköğretim kademesinde eğitime, sosyal beceriler ve olumlu davranışlar kazandırıcı eğitim programlarına, daha ağırlıklı olarak yer verilmelidir. Ayrıca her kademede yaşının gerektirdiği düzeyde ihtiyacına uygun bilgi ve kültürü kazandırıcı öğretim programları, görsel-işitsel-düşünsel araçlarla ve uygulama ağırlıklı olarak verilmelidir. Çocuğun yaşı gereği ilgi, yetenek, değerleri, bilişsel, duyuşsal, sosyal ve psiko-motor, kişisel vb. potansiyellerini ve gizil güçlerini diğer değişle bireysel farklılıklarını dikkate alacak öğretim programlarından, öğrencilerin bireysel özelikleri oranında en üst düzeyde yararlanmasını ve optimum gelişimini ve sürekli kendini yenileyip, geliştirmesini sağlayacak biçimdeki her türlü düzenlemeleri içermelidir.

Bu amaçla ilgili eğitim kurumlarında programlar, zaman ve süre bakımından da seviyeye uygun günün belirli bir saatinde başlayıp, bitecek, daha kısa süreli ders saatlerinden oluşacak biçimde düzenlenmelidir. Çocukların uyku, istek, ilgi, motivasyon, yorgunluk, dinlenme, seçici dikkat ve diğer temel gereksinimlerini olumsuz etkilemeyecek, çocukluğunu dolu, dolu ve mutlu yaşamasını sağlayan, eğitim-öğretimin iç içe verildiği etkinlik ve aktiviteler ağırlıklı olmalıdır.
Mesleki teknik eğitim programları öğrencilerin ilgi ve yeteneklerine ve ilin koşullarına uygun programlardan oluşmalı, öğrenilen bilgi ve beceriler ağırlıklı olarak yaparak-yaşayarak, uygulamalı eğitimle desteklenmeli, eğitim kompleksindeki bu tür kampus ve kurumların ürettikleri ürünlerden yararlanmasını ve gelir kazanmasını sağlayıcı düzenlemeler yapılmalıdır. Bu amaçla Eğitim Kompleksleri bünyesinde ilgili Kampusların döner sermaye üniteleri oluşturulmalıdır.

Programlar, her dönem ve yaştaki öğrencilerin gelişim dönemlerine uygun temel bilgileri, sosyal becerileri ve olumlu davranışları kazandırılırken, diğer taraftan çevresi ile sosyalleşerek, karşılaştığı güçlükler baş edebilen, sorumluluk duygusu kazanmış, verimli, yararlı ve üretken, çevresine uyum sağlayabilen, kendine güveni ve özgüveni gelişmiş, katılımcı, paylaşımcı yaratıcı, lider ve yapıcı, sevgi ve saygı dolu, sorumluluk duygusu gelişmiş vb. sosyal değerleri kazanmakla kalmayarak, uygulayarak, yaşayarak, doğruyu ya da yanlışı ayırt etme, deneyimi ve becerisi kazanarak, olumlu ve insani davranışları yaşam biçimine dönüştürmüş toplumun yararlı bir ferdine dönüştürmeği sağlamalıdır. Diğer yandan, insanı diğer canlılardan ayıran ve insan olmasının gerektirdiği temel özelliklerinin gereği düşünen, araştıran, sorgulayan, eleştiren, öz eleştiri yapan, deneyen, karşılaştığı sorunları bilimsel yöntemle, akılcı ve yapıcı şekilde konuşup, tartışarak çözümleyen çağdaş bireyler yetiştirirken, sorunların üstesinden gelip, baş eden, çevresi, kendisi, tüm insanlarla ve tüm topluluklarla barışık, etkili sağlıklı ve çift yönlü bir iletişim kuran, sağlam kişilikli ve onurlu yetiştirilmelerini sağlayıcı düzenlemelerle yetinmemeli; insanları seven, sayan ve onları gözeten, temel hak ve özgürlüklere bağlı ve uygulayan, ülkesini ve vatanını, bayrağını seven, koruyan, bölünmez bütünlüğünü savunan ve kollayan, kısacası özgür ve bağımsız bir ulusun ulus olarak ayakta kalmasını sağlayan, çağdaş, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin Üniter yani Özerk Yapısını koruyan ve ülkesini bölünmez bir bütünlük içinde her fırsatta yüceltmeye çalışarak, gelişip kalkındırmaya, çağdaş ülkeler seviyesine hatta üzerine çıkarmak için çaba gösteren, sağlıklı, kişilikli, verimli ve üretken vb. özellikleri davranışa ve yaşam biçimine dönüştürebilecek bireylerin yetişmesini gerçekleştirecek içerik düzenlenmelerinin yapılması gerekmektedir.

Tüm bu amaçlarla öğrenciler programlar için değil, programlar öğrenciler için var olmalı, ihtiyaçlarına uygun düzenlenmeli ve öğrencilerin hizmetine sunulmalıdır. Eğitim-öğretim ile ilgili program, araç, gereç ve her türlü olanak öğrencilere hizmet etmek için hazırlanmalıdır. “ İnsan araç ve gerecin kölesine değil, araç-gereçler insanın kölelerine dönüştürülmelidir. ” Bu gün uygulanan çağdışı kalmış eğitim sistemlerinde, insanların hazırladığı programlara göre insanların yetiştirilmesi hedef alındığı yani öğrenci merkezli değil program merkezli sistemler uygulandığı için nitelikli, verimli, kişilikli, üretken ve çağdaş insanlar yetiştirilememektedir.

Programlar düzenlenirken, bireyin gelişimlerinin her döneminde, zihinsel, duygusal, sosyal, kültürel, kişisel vb. değerleri geliştirici, ihtiyaçlarını karşılayabilecek ve bu yetilerini en üst düzeyde geliştirebilecek şekilde düzenlenerek; öğrencinin ilgi, motivasyon, isteğini arttırarak, temel bilgi ve beceri ve davranışları kazanmasını kolaylaştırıcı unsurları taşımalıdır.

Çocuğa ve gence toplumun değer yargılarına uygun olumlu davranışlar kazandırarak, Türk Toplumunu yararlı bir birey haline dönüştürürken, insanları ve kendini seven, güven ve özgüveni gelişmiş, kendi benliği dışında çevresi ile iyi ilişkiler kuran, toplumun ihtiyaç ve beklentilerine uygun programlar oluşturulmalıdır. Diğer değişle kendisi ve yakın çevresi ile barışık, toplumun tüm fertleri ile kısacası tüm insanlık alemi ile barışık ve iletişim ve etkileşimde bulunan, kendi ülkesinden başlayarak, dünya toplumunun uygar bir ferdi olmanın gerektirdiği görev bilincini, temel özellikleri ve davranışları kazanmış, hür, laik, demokrat, Atatürkçü, özgür ve çağdaş düşünceye sahip iyi bir vatandaş olmanın gerektirdiği tüm insani özellikleri kazanmasını sağlayacak şekilde düzenlenmelidir.

Bu amaçla Avrupa Birliği Devletleri ya da Dünya Devleti Birliklerinin “Dünya Devleti” olma yolunda ulusların bir araya gelerek birlikler oluşturduğu ve oluşturacağı dünyamız da, Türk insanının bu topluluklara uyum sorunu ve süreci yaşamadan, kendine yaraşır ve emin adımlarla dünya ailesine geçişini kolaylaştırıcı ve hepsinden önemlisi iyi bir insan olmanın gerektirdiği uluslararası standartlara uygun tüm insani özellikler ve nitelikler belirlenip, kazandırılmaya çalışılmalıdır.

Her gelişim dönemi, insan yaşamının ve insanın gelişimi için gerekli temel ve sosyal beceri ve davranışları kazandıracak bir yapıda düzenlenmelidir. Bu dönemlerin, birbiri ile ilintili olduğu ve bir dönemde kazanılan olumlu ya da olumsuz bir davranış ve özelliğin bireyin diğer dönemlerini de etkileyeceği unutulmamalıdır. Bu nedenle bireylere yaşamlarının her döneminde, sağlıklı değişim ve gelişimlerine katkı sağlayıcı olumlu ve yapıcı davranışların kazandırılmasını sağlayıcı tüm düzenlemeler, programlarda mutlaka yer almalıdır.
Kısacası Türk Toplumunun her ferdini, iyi günde, kötü günde birbirine destek olan, iyi bir insan, iyi bir vatandaş, mutlu, sorumlu, barışçı ve kişilikli, topluma yararlı, üretken ve verimli bir birey haline dönüştürecek olumlu davranışları kazandırıcı programlar oluşturulmalı; öğrencilerin olumsuz davranışlar kazanılmasını sağlayan, işine yaramayan gereksiz bilgilerden arındırılmış olan programlara yer verilmelidir.

“Milli eğitimle geliştirilmek ve yükseltilmek istenen genç beyinlerin bir taraftan da paslandırıcı, uyuşturucu, hayali fazlalıklarla doldurul maktan dikkatle kaçınmak lazım “

Diyen Atatürk, Eğitim programlarının öğrencilerin, genç beyinlerin toplumun ihtiyaçları ve yararına olan bilgilerin yüklenmesi, zararlı, gereksiz, hayali ve lüzumsuz bilgilerin yüklenilmesinden uzak durmamız gerektiğini vurgulamıştır.

Eğitim ve öğretim programlarının içeriği, çağdaş, teknolojik ve bilimsel gelişmelere, ülkenin, yörelerin ve illerin koşullarına uygun olacak şekilde düzenlemelidir. ( Her ilin, her kademesindeki kurumların Program Komisyonlarınca hazırlanan Eğitim Programları, O İl Programlarını, İllerden MEB. Merkezi Yönetime gönderilen programların düzenlenmesi ile Ülke Genel Programı oluşturulur.)

Programlar, ”Bilgi Çağını” yaşadığımız şu günlerde, çağımıza ve geleceğe uygun ve bilgileri kazandırıcı, geliştirici ve bilimsel olarak hazırlanmalıdır. Bireyin geleceğine güvenle bakacağı, herkese güven duyacağı, gelecekte karşılaşacakları sorunları çözebileceği ve güçlüklerin üstesinden geleceği kısacası kendisi ve tüm insanlarla barışık, sağlam kişilikli üretken bireye dönüşmesini sağlayacak her türlü düzenlemeler yapılmış olmalıdır.

Eğitim ve öğretim programları genel program doğrultusunda o ilin, ilgili okulun işlevlerini gerçekleştirecek şekilde “Ülke Programı “ doğrultusunda düzenlenirken, gelişim dönemlerinin özellikleri (Bilişsel, Sosyal, Gelişimsel, Psikolojik, Biyolojik, Bireysel vb.) yanında, yörenin koşullarını dikkate alacak, her bireyin bireysel ayrıcalıklarını en üst düzeyde geliştirmeyi sağlayacak, ilgi yetenek ve potansiyelleri oranında programlara yönelip, ilgili dersleri almalarını sağlayacak biçimde “ İl Programı “ düzenlenmelidir.

Diğer değişle programa uygun insan değil, insanların bireysel ayrıcalıklarına uygun programlar hazırlanarak insanların hizmetine sunulmalıdır. Çağdaşlaşmak istiyorsak, kalkınmayı düşünüyorsak, toplumumuzun insancıl özelliklere uygun davranmasını istiyorsak, programlar insanlar için hazırlanmalı ve insana hizmet etmelidir.

Halen uygulanmakta olan program merkezli sistemlerde, hazırlanan programlara uygun insanın yetiştirilmeye çalışılması, insanı metanın hizmetine sunulması anlamına gelmektedir Bireysel farklılıkları dikkate almadan araçların kölelerine dönüştürücü ve bazı çıkar çevrelerinin isteklerine uygun tek tip ( Robot ) insan yetiştirmeye katkı sağlamaktadır. Oysa insanın ürettiği araçlar, insanın eğitiminde amaç değil araçtır. Araçların üretilme amacı, insanın hizmetine sunulması yolu ile ona kolaylık sağlamasıdır. Çağdaş programlar, çağa uygun düzenlenmesinin yanında, eğitimde alt yapı ve donanımı ile ders araç ve gereçleri, programlar, mekanlar vb. hep öğrencinin hizmetine sunulması gereken unsurlardır.. İnsanın insan eli ile üretilen metaların hizmetine sunulmaması, insanın kaliteli ve verimli araçlar üretmesi amacı eğitilmesi gerekirken, insanın program denilen aracın kölesi haline dönüştürülmeye çalışılması insanlık dışı bir uygulama olduğu kadar insanlık ayıbı olan bir uygulamadır.

Çağdaş ve öğrenci merkezli eğitim sistemlerinde, programlara göre insan değil, insanlara, insanların bireysel ayrıcalıklarına ve ihtiyaçlarına göre programlar hazırlanmalı ve her türlü eğitim-öğretim aracı insanın hizmetinde olmalıdır. Öğrencilerin tüm bu olanaklardan yararlanması yeteneklerine uygun yararlanması, onun çok yönlü ve nitelikli yetişmesine katkıda bulunacaktır.

İlköğretim programları, ilköğretim sonunda ortaöğretim programlarına yönlendirmeyi, ortaöğretim sonunda ise yükseköğretime yönlendirmeyi gerçekleştirebilecek, her türlü yatay ve dikey geçiş olanağını öğrencilere sağlayacak biçimde düzenlenmelidir. Bu amaçla her yıl seviyesine uygun temel bilgi, kültür, beceri kazanması ve üst öğretime uyum sağlaması amacına yönelik ortak-zorunlu dersler konulmalıdır. Bunlar dışında bilgi, kültür dağarcığını geliştirici diğer program-bölüm-alanlara geçişini sağlayıcı seçmeli dersler her düzeydeki sınıfların dersleri arasında yer almalıdır. Bu dersler bilgi, beceri, davranış ve yönlendirme işlevinin dışında, Türk Kültürünü gelecek kuşaklara aktarma işlevini de yerine getirmelidir.

Programlar her eğitim kampusunun demokratik yapısına uygun, kurul ve komisyon kararlarının gereği katılımcı bir anlayışla yasa, yönetmeliklere uygun ve alınan kararların ivedilikle uygulanmasını sağlayacak şekilde düzenlenmesi esas olmalıdır.
Programlar, bireylere kültürün aktarılması işlevini yerine getirirken, ülkenin ve ilin koşullarına ve 5 Yıllık Kalkınma Planlarına uygun, çağımızın gerektirdiği koşullarda, kendine, ailesine, topluma, ülkesine ve dünyaya yararlı, nitelikli, verimli ve üretken bireylerin yetişmesi ve yakın çevresindeki mesleklerle ilişkili işe ve hayata adım atması, ilgili işletme ve kurumlarda iş bulması temel amacını gerçekleştirmeli, bilinçli bir tüketici olmayı da sağlamalıdır. Bir taraftan, çağımızın, ülkemizin, illerimizin ve bu günümüzün koşullarına uygun nitelikli bireyler yetiştirme işlevini gerçekleştirirken, diğer taraftan değişen koşullara uyum sağlayacak ve geleceğe uygun bireylerin yetiştirilmesini de hedeflemelidir.

Çağdaş, bilimsel ve teknolojik gelişmeler ve değişimler nedeni ile her toplumun birlikte paylaşıp geliştirdikleri duygular, düşünceler, görüşler, diller, dini inançlar, gelenek ve görenekler, sosyal gelişmeler ve değişmeler, beceriler, örf ve adetler, folklor, sosyal ve sanatsal faaliyetleri, ekonomik, endüstriyel ve sosyal yaşam biçimleri ve hareketleri vb. kültürel değerler denilen bu temel taşları süreç içinde etkilerken, dolaylı olarak toplumları da etkilemektedir. Bu nedenle bir arada yaşamak zorunda kalan ya da iletişim ve ilişkide bulunan toplumlar birbirlerinin bu değişen kültürlerinden etkilenmeden, değişikliğe uğramadan varlığını koruyamaz yada çağa uygun bir topluma dönüşemez. Bu nedenle tüm toplumların dünya ailesinin bir parçası haline gelmesi için bir taraftan kendi kültürel değerlerini çağa uygun yenileyip korurken, diğer taraftan geliştirerek evrenselleşmesi zorunlu hale gelmektedir.

Ancak kültürel değerlerin eğitim yolu ile kuşaktan kuşağa aktarımı körü körüne olmamalıdır. Kültürün gelişmesi, insanın gelişmesi için gerekli olan bir koşuldur. ( Bilim ve iletişim, ekonomi, siyasi yapılarında koşullarına uygun değişikliklere uğrar.) Özellikle yakın çevredeki toplulukların kültürlerinden etkilenir. Bu yönü ile kültürler durağan değildir, çevresi ile soyutlanan bir toplumda bile insan düşüncesinin ve doğadaki değişiklik ve gelişmelerin sonucu ortaya çıkan ürünlere uygun toplumun değişime uğraması zorunlu olmaktadır. İşte süreç içinde değişen koşullardan etkilenerek değişikliklere uğrayan kültürümüzün, çağa uygun ve evrensel olabilmesi için olumsuz ve geçersiz olan yönlerinin körü körüne aktarılmasının bir yarar sağlamayacağı bilinmelidir.
Kültürel birikimin gelecek kuşaklara aktarılma, çağdaşlaşma ve gelişme işlevini gerçekleştiren eğitimde, en önemli taşıyıcı ve aktarıcı unsur dildir. Bu nedenle Türk Dili, Yabancı Dillerin etkisi ve boyunduruğu altında gelişemez, gelişemeyeceği için çağdaş ve evrensel yapıya kavuşamaz. Bu nedenle Türk Dili bilim dili olmalıdır. Türk Dili bilim dili olduğu süreçte ancak yabancı dillerden arınarak gelişebilir. Gelişen bir dille, kültürel birikimler gelecek nesillere aktarılabilir ve çağdaş ülkelere kolaylıkla açılımda bulunularak, etkileşebilir ve evrenselleşebilir. Kendi dilini sürekli geliştiremeyen, sağlam temellere oturtmayan bir ulus, yabancı dil eğitiminde de başarılı olamaz. Bu nedenle İlköğretim ikinci kademeye kadar Türk Dilinin öğretimi zorunlu olmalıdır. Yabancı Dil öğrenmek isteyen öğrencilerin istediği zaman ve yaşta almasına açık olmalı, isteyen özel okulların belirli düzeyde zorunluluk getirmesine saygılı olunmalıdır. Ancak Yabancı Dillerin bile Ortaöğretim ve Yükseköğretim de bilim dili olarak varlığını koruması sağlam temellere sahip olması ve kaliteli öğretiminin gerçekleşmesi için ulusal dilimizin geliştirilmesi ve iyi öğrenilmesi gerekmektedir. Kendi dilini iyi öğrenemeyen bir ulus başka dilleri öğrenmede güçlükler yaşayacağı gerçeği unutulmamalıdır.

Kültürümüzü günümüzün ve çağın gelişen koşullarına uygun ve yeterli seviyede aktarma işlevini yerine getirirken; gelecekte getireceği yararları ve katkıları da düşünerek düzenlenmesi önem arz etmektedir. Kültürün aktarılmasında öğrenciyi düşündüren, düşünmeyi düşünmesini öğreten ve sınavlarda düşünceye dayalı bilgi ve kültürü ölçen, çağın gelişimine uygun değişen yeni bilgilere nasıl, nerede ve ne zaman ulaşılacağının ve öğretileceğinin öğretimi ve bu öğrenilen bilgilerden en üst düzeyde yararlanılacak yeni bilgiler üretilmesini sağlayıcı içerik düzenlemeleri yapılmalıdır. Bu amaçla Eğitim Sistemi, kültürün aktarılma işlevini yürütürken, gelecek kuşakların eğitimine önem vermenin yanı sıra ailelerin, yetişkinlerin sürekli eğitimine de önem vermelidir
Programlar, her ilin gelişim koşulları dikkate alınarak ağırlıklı il programlarından ve Türkiye’ de geçerli olan programlara da yer verilmelidir. (Eğitim Kompleksleri arası her türlü geçişleri ve mezunların iş olanaklarını arttırmak amacı ile oluşturulur.) Öncelikli olarak, Ülke ve İl Kalkınma Planları doğrultusunda belirlenen, ilin ve yakın çevresinin koşullarını, arz talep dengelerini her alandaki ihtiyacı karşılayacak biçimde oluşturulması hedeflenmelidir.

Bunların dışında her ilin ve Eğitim Kompleksinin program komisyonunca, kazandırılacak beceri, bilgi ve davranışlar ile ilişkili kararlar, programa alınabilmeli ve gerekli düzenlemeler anında yapılmalıdır.

Çağdaş, kaliteli verimli ve uygulanabilir ve üretken bir program oluşturulması için bulunduğu ilin eğitim-öğretimle ilişkili tüm devlet, özel, tüzel kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütlerinin ( Odalar, Birlikler, dernekler, sendikalar, büyük ve küçük işletmeler, fabrikalar, sektörler vb. tüm kuruluşlar.) temsilcilerinin, katılımından oluşan İl Eğitim Üst Kurulunda tartışılıp, görüşler alınarak, gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

Bireysel Eğitim-öğretim Programları:

Bireysel bir eğitim-öğretim programı adından da anlaşılacağı gibi her bireye uygun olarak hazırlanmış her çocuğun bulunduğu yaştaki gelişim dönemlerinin özelliklerine ( Bilişsel, duyuşsal, bedensel, duygusal, sosyal, psikolojik vb.) ve bireysel ayrıcalıklarına uygun ( İlgi, istidat, tutum, ihtiyaç, temel ve bireysel gereksinim, motivasyon, stil, yetenek, başarı, kişilik vb.) düzenlenen, insan yavrusunun gelişim özellikleri ile bireysel ayrıcalıklarının dikkate alınarak bütünleştirildiği eğitim-öğretim programları, bireysel eğitim-öğretim programlarıdır. Bu gün bireyin ya da bireylerin bilgisayardan yaralanarak yaptığı eğitim bir çeşit bireysel eğitim programdır. Ancak bir programa bireysel eğitim program denilebilmesi için bireyin kimseden yardım almadan kendi başına öğrenmesini sağlamasının dışında, düzenlenen programların öğrencilerin tüm bireysel ayrıcalıklarının ve özelliklerinin, ihtiyaçlarının ve bireysel gereksinimlerini dikkate alacak ve karşılayacak biçimde hazırlanması gerekmektedir. İşte her bireyin gereksinimlerini karşılayacak biçimde ayrı, ayrı hazırlanmış programlara Bireyselleştirilmiş Eğitim Programları diyebiliriz.

Her bireye has olan doğumla- biyolojik donatımlı olarak dünyaya gelen bireyin, gizil güçleri dediğimiz potansiyelleri kişiden kişiye değişir. Her bireyin güçlü ya da zayıf yönleri bulunmaktadır. Bu gizil güçler, nasıl ki bir bitkinin hava , su, ışığa ihtiyacı olduğu oranında yeşereceği ve büyüyeceği gibi bireye uygun koşullar oluşturulduğunda, birey gelişir ve güçlenir. Elverişsiz ortam ve koşullarda gelişimi zayıflar, süreç içinde durağanlaşır ve körelir. İnsanı diğer canlılardan ayıran zihinsel yetenekleri, düşüncesidir. Yaşadığı dünyaya sağlıklı uyum sağlayıp, sosyalleşirken, kendisinin herkesten farklı bir birey olduğunu, birey olarak kendinin sevilmesi, sayılması ve değer verilmesi için çevresi ile iletişimde bulunur, toplumun kendisinin varlığının farkına varması, kendini önemseyip, değer vermesi sonucu, kendilik duyguları ve özgüveni gelişen birey, rahatlıkla girişimde bulunarak, daha çok başarılı olmak, kendini daha çok geliştirmek için çaba gösterir. Herhangi bir alanda üstünlüğünün toplumca kabullenilip, ona değer verilmesi sonucu amaç ve hedeflerine ulaşabilir. Belki daha üstün olmak için çaba gösterecek ve mücadele verecektir.

Ancak genelde toplum tarafından bir şekilde kabul ve onay gören, önemsendiği ve değer verildiği çabası desteklendiği, eğitim-öğretim koşulları oluşturulduğu oranda, birey amaç ve hedeflerine çabası sonucu ulaşmış olacaktır. Çabasına ulaşan insan kişiliğini bulmuş, gelişimsel yönden doyuma ulaşmış, sosyal- kültürel bir varlığa dönüşmüş, kısa üretken ve topluma yararlı bir bireydir. İşte toplumdaki her bir bireyin sağlıklı, kişilikli ve üretken bir bireye dönüşmesi temel işlevini eğitim gerçekleştirmektedir. Bu amaçla, eğitimin temel işlevlerinden biri bireylerin bireysel özelliklerine uygun olan zayıf yönlerini güçlendirerek geliştirmek, güçlü yönlerini ise gelişebileceği en üst düzeylere çıkararak toplum içinde birey olarak bir yeri olduğunu ve önemsenip, değer verildiği çabasına destek olmak olmalıdır.

Şüphesiz eğitim olgusu yaşam süresince devam edecek bir olgudur. Bu nedenle her bireyin doğuştan sahip olduğu donanımların ancak çevresel koşullarla etkileşim içinde olumlu ya da olumsuz ürünler olarak tekrar bireylere dönebileceği gerçeği hiçbir koşulda unutulmamalı ve görmezden gelinmemelidir.

Bireysel Eğitim, bireylerin gelişiminde birden çok amacı gerçekleştirirken; temel iki amaca hizmet etmektedir. Biri toplumuzun büyük kesimini oluşturan normal, normalin biraz altında ve üstünde zihinsel yetenekler sahip bireyleri bireysel ayrıcalıklarına uygun yetiştirmek, diğeri bedensel ve zihinsel yönden özür-engel oluşturacak biçimde akranlarına göre bireysel ayrıcalıkları belirgin olarak bilinen bireylerin yetiştirilmesi amacı ile yapılan eğitimi kapsar.

Bireysel özellikleri bakımından eşdeğer grupların bir araya getirilerek, mümkün olduğu kadar aynı özelliklere sahip öğrencileri seviye grupları halinde veya belirlenen normlara uygun oluşturulan, Düzey Derslikleri (Homojen Sınıflar) yolu ile verilen eğitim-öğretimde bireysel eğitimdir. Bu eğitim, bireysel ayrıcalıkları dikkate alarak, bireyselleştirilmiş eğitim-öğretim programlarından oluşur.

Ancak bireysel dersliklerin, ( Düzey Sınıfları, düzey derslikleri) oluşumunda öğrencilerin gelişimsel ve bireysel özellikleri, ihtiyaçları ve bireysel gereksinimleri kadar dikkat edilmesi ve önemsenmesi gereken husus, dersliklerdeki öğrenci sayılarının bireysel ayrıcalıklarına uygun tüm koşulların dikkate alınarak oluşturulması gerçekliğidir. Düzey Dersliklerindeki öğrenci sayısı en fazla 10-20 arasında olmalıdır. ( Özel Eğitime Muhtaç çocukların eğitiminde 3 ile 9 arasında olmalıdır.) Ancak görsel araçlarla derslerin işlendiği amfilerde, bazı gözlem ve uygulama alanlarında, sosyal- kültürel etkinlik ve spor ve diğer aktivitelerin ve toplu çalışmaların yapıldığı mekan ve salonlarda, aynı sınıflardaki düzey dersliklerinin öğrenci sayıları dikkate alınarak, birleştirilip çalışma, aktivite ve etkinlikler düzenlenebilir. Günümüzde ilköğretimde, kaynaştırma eğitimindeki seviye gruplarının oluşturulmasının temel amaçlarından biri bireysel farklılıklara uygun eğitim-öğretim programı düzenlenerek, öğrencinin eğitim olanaklarından eşit biçimde yararlanması mantığından yola çıkılarak yapılmaktadır. Bu yönü ile seviye- düzey derslikleri, bireysel eğitim programının benzeri bir düzenlemeyi içermektedir. Bugünkü farklı okullar şeklinde yapılandırmalarla gündemde bulunan bu farklı düzenlemeler, ayrımcılığı ve eşitlik ilkesini zedeleyici boyutlarda yapılanmaları oluşturmaktadır. Ülkemizde yetersiz denilecek kadar az sayıda oluşturulan ve yalnız engel durumları olan öğrencilerin, özel eğitimini kapsayan düzeyde bir bireysel eğitim verilmekte bu durum tüm topluma yayılmadığı için birçok sorunu beraberinde getirmektedir. Yukarıdaki yapılanmada bu özür gruplarına uygun koşullardaki eğitim-öğretim ortamları oluşturulmakla yetinmeyerek, bu öğrencileri diğer akranlarından ayırarak soyutlayan tutumun bırakılarak, diğer akranları ile birlikte aynı ortamları paylaşarak, aynı olanaklardan yararlanarak, içinde yaşadığı topluma uyum sağlayıcı verimli, üretken, sağlıklı kişiliğe sahip sosyal bir varlığa dönüşmesini gerçekleştirecek her türlü çağdaş düzenlemeler Eğitim Kompleksleri bünyesinde gerçekleştirilmiştir. Ancak bireyselleştirilmiş programlar yalnız toplumun küçük bölümünü oluşturan özel gruplar dışında, düzey derslikleri uygulaması ile tüm bireylere hitap edecek şekilde, bilim adamları, akademisyenler, sınıf öğretmenleri, branş öğretmenleri, psikologlar, özel eğitimciler, eğitim programcıları, bilgisayar programcıları vb. Bu alanda uzman kişilerin katılımı ile ekip çalışması ve katılımcılık anlayışı ile oluşturulan komisyon, kurul ve üst kurullarda ele alınarak, alınan kararlar doğrultusunda, çözüm yolları üretilerek ve gerekli düzenlemeler yapılarak her düzeye uygun bireysel programların oluşturulabileceğine inanmaktayım.

Bu gün okul öncesi ve ilköğretimin tamamında, ortaöğretimin büyük bölümünde ve yükseköğretimin belirli kesiminde, çok farklı özeliklere sahip (Heterojen Sınıflar) ve kalabalık sınıflarda, kaynaştırma eğitim verilmektedir. Okul Öncesi ve İlköğretimde kaynaştırma eğitiminin yapısı gereği oluşturulan sınıf ve programlarda öğrencilerin genelde biyolojik gelişimleri yani yaşları dikkate alınarak sınıflar oluşturulmaktadır. Orta ve yüksek öğretimde ise derslerdeki başarı ya da bir defa yapılan bir sınavla akademik başarı durumları dikkate alınarak seviye- düzey gruplarının oluşturulduğunu gözlemlemekteyiz. Bu durum çok farklı yapılanmalar dışında her ne kadar aynı dersleri görüyor olsalar da temelde öğretmenin mesleği etiği gereği sınıf çoğunluğuna göre ders programlarını işlemek yükümlülüğünü getirmektedir. Bu nedenle kalabalık kaynaştırma sınıflarının yapısı gereği istenmeden, her öğrencinin eğitim-öğretimden farklı düzeylerde bilgi kazanması yolu ile öğretimde eşitsizlik, başlangıçta bu yapılanmalardan ortaya çıkmaktadır. Ayrıca derste yetersiz durumda olan öğrenciler öğretmenin sınıf yönetimini olumsuz etkilemekte ve eğitim-öğretimi aksatıcı, engelleyici, süresini ve öğrenim etkinliğini azaltıcı olumsuzlukları ortaya çıkarmaktadır. Bunun dışında eğitim olanaklarından ailesince yararlandırılıp yararlandırılamaması gibi koşulları oluşturduğu eşitsizliklerde eklendiğinde bilhassa ortaöğretim okulları arasında eğitim-öğretimin kalitesinde farklılıklar oluşmaktadır.

Bu tür öğrenciler için oluşturulan sınıf ortamında, öğretmen o sınıfın seviyesine göre oluşturulmuş ders programlarını öğretmekle yükümlüdür. Bu nedenle öğrenilecek konuları, öğrenci genelini dikkate alarak, çoğunluğu oluşturan bir seviyede ders işleyecektir. Bu nedenle derste öz veride bulunarak seviye grupları yapmış, bazı düzenlemelere girişmiş bile olsa bireysel özellikleri yönünden sınıfta çoğunluğu oluşturan seviyenin altında veya üstünde kalan öğrencilerle yeterince bireysel olarak ilgilenme olanağını bulamayacaktır. Gerçi üst düzeyde olan grubun tek avantajı olarak, belirli bir grupla ilgili dersi sürüklemesi vb. Nedenlerle alt seviyedeki gruplara indikçe, ilgili derste yetersiz eğitim almasının kaçınılmaz sonucu olarak, başarısızlık oluşacaktır. Bu öğrenciler için eğitimin koşulları ne kadar iyileştirilirse iyileştirilsin, bireysel ayrıcalıkları dikkate alınarak, aynı düzey grupları ile eğitim ortamları oluşturulmaması halinde kaçınılmaz bu olumsuz sonuçla hep karşılaşılacaktır. Bireysel olarak üst seviyelerde olan öğrencilere, üst düzeyde ek programlarla desteklenmedikleri için dersler sıkıcı geleceği ve bazen bunun kaçınılmaz sonucu olan bilgiçlik taslamak, her şeyi çalışmasam da ben bilirim vb. aşırı özgüven duyguları, derse yeterince çalışmamak ve diğer olumsuzluklar sonucu, yetersiz öğrenmeler ve kendini potansiyeli oranında geliştirememe gibi sorunlar yaşayacaklardır.

İşte bu tür öğrenciler bireysel eğitime muhtaçtırlar !...

Eğitimimizde bireysel farklılıkları bakımında benzer düzey sınıfları oluşturulamaması sonucu, çeşitli bireysel farklılıkları olan öğrencilere aynı sınıf atmosferinde aynı ders programlarını tüm sınıftaki öğrencilere öğretim programları öğretilmeye çalışılmaktadır. Oysa her birey bireysel özellikleri ile bir değerdir. İnsana, bireye verilen değerin yetersiz olması ve insan hakları ile bağdaşmaması eğitimde, eğitimin eşitlik ilkesinin ihlali olduğu unutulmaktadır.

Bireyleri kendi oldukları gibi değil, olmalarını istediğimiz gibi eğitmeye çaba göstererek, sahte ve bir o kadar da yapay ve insani olmayan kişilik ve benlik kazandırılmaya çalışılmaktadır.
Bu durum bireyin bireyselliğini kaybederek, sağlıksız kişilik sahibi ve topluma zarar veren bir birey olarak yetişmesine katkı sağlamaktadır.

Eğitim, kültürün aktarılması işlevini yerine getirirken bile, bireyin eğitimden beklentileri nelerdir, gereksinimlerini nasıl bir düzenleme ile karşılayabiliriz, öğretmek istediklerimizi en kolay bir şekilde nasıl öğretebiliriz, bireyin birey olarak kendini geliştirebileceği oranda nasıl geliştirebiliriz vb. dışında, bireysel özelliklerini de belirleyip, öğrenme ürünlerini belirleyip, etkili ve kaliteli öğrenmenin ancak öğrenme ürünlerinin özelliklerine uygun programlarda gerekli düzenlemelerin yapılması ile gerçekleşeceği bilinmelidir. Bu nedenle gerekli düzenlemelerin bizzat uygulamadaki eğitimcilerce yapılmasını tüm bireysel ayrıcalıkları dikkate alarak düzey derslikleri, Bedensel engellilerin( Görme, işitme, konuşma, ortopedik, süreğen hastalıklı vb.) ve zihinsel-bilişsel engellilerin (Öğrenme güçlükleri, üstün zekalı ve yetenekliler, otistik, aşırı aktif vb. ) bireysel ayrıcalıklarının ve uygun eğitim olanaklarının düzenlenmesini zorunlu hale getirmektedir.
Günümüzde zekası üstün ve geri engelliler, disleksi, hiper aktif , otistik çocuklar ve görme, işitme, ortopedik, sürekli hastalığı olan vb. bedensel engel grupları ve eğitim-öğretim bakımından güçlükleri bulunan çocuklarımızın, büyük bölümü ayrı ortamlarda, bazıları kaynaştırma eğitimi ortamlarında eğitildikleri için eğitim olanaklarından eşit yararlanmaması sonucu büyük sorunlar yaşanmaktadır. Toplumumuzdaki her öğrenci gibi engel gruplarının da, eğitimden eşit (Aşağıda kısaca bireysel özellikleri ayrı, ayrı açıklanacaktır.) ayrıcalıkları oranında yararlanması koşulları oluşturulmalıdır. Bu amaçla, düzey derslikleri uygulamasına geçilmesi özür gruplarına akranları gibi her ortamda ve koşulda eğitimden eşit biçimde yararlanmalarını sağlayıcı çağdaş bir düzenlemedir. Önerdiğim, Düzey Derslikleri düzenlemesi her öğrencinin, güçlü ve zayıf yönlerini tanımaları, geliştirmeleri, çevreleri ile sağlıklı uyum kurmaları, akranları ile bir arada iletişim,etkileşim kurarak sosyal bir varlığa dönüşmeleri, beceri ve olumlu davranış örüntüleri ile yeterli ve verimli bireylere dönüşmeleri vb. üstünlükler kazanmalarına katkı sağlayacaktır. ( Önemli olan, A- Düzeyi, B- Düzeyi, C- Düzeyi vb. Özel, Alt Özel, Üst Özel gibi düzey dersliklerinin ismi ne olursa olsun, bu dersliklerin isminden çok yapısal olarak öğrencilerin bireysel ayrıcalıklarına uygun kendilerini en üst düzeyde geliştirebilme olanağının sağlanarak, eşit ve iyi bir eğitim alma biçiminin düzenlenmesidir.) uygun öğretim programlara ağırlık verilmiştir. Bu programlara geçişte ilgi, yetenek, kişilik, başarı, istek vb. bireysel ayrıcalıkları ön plana alınmıştır.

Geçmişteki ve Bu günkü yapılanmadan farklılıkları:

1- Eğitim kompleksi, bu günkü yükseköğretimin bünyesine tüm eğitim kurumlarını almıştır. Ancak bu kurumlar ayrı, ayrı kampus veya okul şeklinde yapılanmıştır.
2- Tüm bireyleri eğitim olanaklarından eşit şekilde yararlanması ve eğitimde birlik esas ile her kademe deki eğitim-öğretim kurumları Eğitim Kompleksi çatısı altında bir araya getirilmiştir.
3- Kreş-ön eğitim ve okul öncesi eğitim kurumlarının yaygınlaştırılmasına ağırlık verilmiştir.
4- Her il için geçerli ve o ilin koşullarına uygun öğretim programlara ağırlık verilmiştir. Bu programlara geçişte ilgi, yetenek, kişilik, başarı, istek vb. bireysel ayrıcalıkları ön plana alınmıştır.
5- İlköğretim sonunda tüm öğrencilerin bireysel ayrıcalıklarına uygun bir yönlendirme sistemi ve yönlendirme komisyonu kararları ile ortaöğretime yönlendirme eşitlikçi olarak, esas alınmıştır.
6- Yükseköğretime geçişler, ortaöğretim programlarındaki ilgili derslerin yılsonu ağırlıklı başarı ortalaması dikkate alınarak yönlendirilmesi düzenlenmiştir.
7- Program değil öğrenciyi merkeze alan bir sistem düzenlenmiştir.
8- Öğrencilerin isteklerine uygun dersleri ve ders öğretmenlerini seçmelerine olanak tanınmıştır.
9- Derslikler her branş dersi ve her seviyedeki dersle ilişkili araç, gereç ve donanımı sağlanarak ilgili öğretmene ait bir mekana dönüştürülmüştür.
10- Dersliklerde yetenek ve ilgi, bilişsel, duyusal vb. tüm bireysel özelliklerini dikkate alarak seviye ve düzey gruplarının oluşturulması esas alınmıştır.
11- Derslikte tüm araç gereçlerin bulunması ve dersin deste öğrenimi esas olduğu için çantasız eğitim modeli uygulanmaktadır.
12- Bu amaçla dersler derste öğretilmekte, etüt, kurs, uygulama, deney, gösteri, film vb. öğrencilere destek eğitimi verilmektedir.
13- Öğrenci sayıları 20-25 ‘i geçmemekte ve her öğrencinin kendi sınıfında şahsına ait araç, gereç ve materyalin bulunduğu bir dolabı bulunmaktadır. Sınıf- Sınıf Rehber öğretmenin verdiği dersler ve zorunlu dersler dışında aldığı diğer dersleri, programa uygun ilgili dersliklerde takip etmektedir.
14- Öğrencilerin, Öğrenci temsilciliği ya da birliği yolu ile eğitime demokratik katılımları gerçekleştirilmiş ve öğrenciler çeşitli kurul ve komisyonlarda kendi eğitimlerinden söz sahibi olmuşlardır.
15- Öğretim programları, öğrencinin aktif katılımının sağlandığı, öğretmenin yol gösterip, rehberlik yapacağı biçimde ünitelerden oluşturulmuştur.
16- Öğretim çağdaş araç gereçlerle ve çok sayıda duyu organına hitap edilerek verilmekte, öğrencinin bireysel ve ekip çalışmaları etkin yer almaktadır.
17- Kampus, okul yönetim kurulu, yönlendirme komisyonu kararları ve yönetmelikler gereği her türlü yatay ve dikey geçişler düzenlenmiştir.
18- Sınavlar dönemde bir defa yapılır. Sınav notu dışında öğrencinin ders içindeki durumu ve ödev ve projeleri dikkate alınıp, ayrıca değerlendirilerek; ders geçme notu belirlenir.
19- Her ders için dönemlik ya da yıllık bir defaya mahsus Standart Başarı Testi uygulanır, bu test örgün ve yaygın eğitim programlarında aynı dersleri alan Türkiye genelindeki tüm öğrencilere uygulanır.
20- İlköğretim sonunda, her türlü programa geçişte başarının yanında yetenekleri ve diğer bireysel ayrıcalıkları değerlendirilerek, üst programlara geçişlerine olanak tanınır.
21- Eğitim kampusundaki kurul, komisyon üyelerinden alanı ile ilişkili olanlar dışında üyelerin belirlenmesi ve bilhassa tüm yönetim kademelerinin demokratik usullerle yani seçimle belirlenmesi esastır.
22- Eğitim komplekslerinin, kampus ya da okulların sayıları, öğrenci kontenjanları program çeşitleri ve sayıları ve istihdamı her yıl olacak şekilde 5 yıllık planlar dahilinde, yönetmelik ve alınan kararlar gereği belirlenir.
23- Eğitim kompleksinin eğitim-öğretim faaliyetleri dışındaki her türlü alt yapı ve araç-gereç donanımı yerel yönetimlerce karşılanır.
24- Eğitim-öğretimin biçimlendirilmesinde ve uygulanmasında öğrenci ve öğretmenler söz sahibi olmuşlardır.
25- Eğitim-öğretim-yönetim yetkileri tek merkezde toplanmamış görevleri ile ilişkili tüm eğiticilere belirli oranda yetkilerin devri yapılarak, eğitimciler yetkilerle donatılmışlardır.
26- Eğitim Kompleksi üst kurulu, tüm kampusların kurullarında alınan kararları onaylayan, uygulanması için kampuslar ve birimler arasındaki koordinasyon, iletişim, işbirliği ve eşgüdüm sağlayan en üst düzeydeki kuruldur.
27- Her eğitim kompleksinin ortaöğretim ve yükseköğretim programlarına geçiş, kontenjanların belirli not ortalamasının baz alınması ya da aynı kampus içinde farklı not ortalamaları ile oluşturulan programlarda, ayrı seviye-düzey gruplarının belirlenip, oluşturulması; aynı program ya da değişik programlar arası geçişlerin nasıl olacağı, düzenleneceği vb. hususlar, yönetmelik, komisyon ve kurul kararları ile belirlenir.
28- Personelin kendini sürekli yenileyip, geliştirmesi, iş doyumunun sağlanması, bilimsel ve nitelikli eğitimin gerçekleştirilmesi için ek ödül sistemleri getirilmiştir.
29- Merkezi Yönetimin yetkilerinin eğitim komplekslerine aktarılması ile kalınmamış, iller uygun eğitim programları yolu ile kitlelerin eğitimi, yararlı ve verimli bireylere dönüşmeleri hedeflenmiştir.
30- Öğretim, ezbere, gereksiz ve kuru bilgi yüklemekten kurtarılarak düşünmeye, düşünmesini, araştırma, inceleme, yorumlama, deneme, uygulama ağırlıklı öğretim yolu ile öğrenmenin öğrenilmesini gerçekleştirecek biçimde düzenlenmiştir.

Not: Daha ayrıntılı bilgi GELECEĞİN EĞİTİMİ-Çağdaş Bireysel ve Yönlendirici Eğitim Sistemi-2003- Yapıt- Halil Türkmen

Halil Türkmen

Psikolog/Rehber Öğretmen/Araştırmacı Yazar
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Demokratik ve Çağdaş Eğitim" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Halil TÜRKMEN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Halil TÜRKMEN'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Halil TÜRKMEN'in Yazıları
► Kod Adı: Eğitim Psk.İzzet GÜLLÜ
► Eylülde Eğitim Psk.Dnş.Ömer CİMEM
► Cinsel Eğitim Psk.Atiye KAYTAZOĞLU
► Eğitim Psikolojisi Berk OMAY
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Demokratik ve Çağdaş Eğitim' başlığıyla benzeşen toplam 23 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Stres Testi Aralık 2008
◊ Unutkanlık Testi - Unutkanlık Ölçeği ÇOK OKUNUYOR Ağustos 2008
◊ Beck Anksiyete Ölçeği Ağustos 2008
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


02:06
Top