Canlılık-Yaşama Sevinci
Byung Chul Han, Palyatif Toplum isimli kitabında, günümüzde yaygınlaşan bir toplumsal yapı olarak olumluluk toplumundan söz eder. Olumluluk toplumunda her türlü olumsuzluktan kaçmaya çalışmanın baskın olmasından ve mutluluk, sağlık, neşe gibi kavramların ön plana çıkartılarak, acının istenmeyen bir öge olarak kaydedilmesinden söz eder. Bu durumun performans odaklı toplumsal değerlerce de desteklendiğini ve acının bir zayıflık belirtisine döndüğünü ifade eder. Acının zayıflık olduğu durumda da mutluluğun bir performansa dönüşme riski olduğunu ekler.
Dönemler özelliklerine göre bazı değerleri ön plana çıkarır, bu değerler ailelerin çocuk yetiştirme pratiklerine de yansır ancak her birey bu değerlerden eşit düzeyde ve benzer şekilde etkilenmez. Bireyler kendi modları çerçevesinde bu mesajları daha az veya daha çok alır. İçinde bulunduğumuz ortamda, eleştirel ebeveyn sesimizle daha uyumlu olabilecek mesajları daha fazla ve daha güçlü almaya yatkın olmamız mümkün.
Byung Chul Han, günümüz değerlerince değersizleştirilen acının değerinden de kitabında söz eder. Şöyle aktarır; ‘ Acı sınırları belirler, farkları vurgular…Acı olmaksızın ayırt edip değer biçmek mümkün değildir. Acısız dünya aynının cehennemidir.’
Byung Chul Han, acının ayrıştırma gücünden söz ediyor. Anlam ancak bir şeyleri ayrıştırarak ve bu ayrıştırmalara bağlı olarak değer biçerek ulaşılabilecek bir şey. O halde anlam ile acı arasında bir ilişki var. Canlılık da anlamlı bulduğumuz şeyleri deneyimlemek ile desteklenen bir deneyim. O halde canlılık ve acı arasında da bir bağlantı var.
Tüm bunları mod dilinde anlamak istersek, modların doğasına bakabiliriz. Mesela, yaptığımız her şeyde en iyi olmamızı isteyen eleştirel ebeveyn sesini düşünürsek, tüm koşullardan ve içeriklerden bağımsız bir sonuç beklemektedir. Hayatımızı performans üzerine kurar ve farklı ihtiyaçları dışarıda bırakır. Her şey tek renge bürünmüştür; başarı. Hiçbir zaman hatalı olmamalısın diyor olabilir, yine tek bir renk görürüz; ‘mükemmel olma’. Benlik sanki tek boyutlardan oluşmaktadır.
Eleştirel sesi incelediğimizde, farklılığa açık olmadığını görürüz. Zaman farkı gözetmez, ihtiyaca göre farklılaşmaz, durumlar arasında esnek geçişler sağlayamaz. Acı bu noktada farklılaşmaya nasıl hizmet edebilir? Mesela, bitecek işleri yetiştirmeye odaklı bir hayat yaşadığımda yalnız hissediyor olabilirim. Aman yanlış yapmayayım derken, hareketsiz kalmaktan acı duyuyor olabilirim. Aslında incinmiş çocuk modumu fark etmek, duyduğum acıyı da fark etmek demektir. O zaman başarılı olma ihtiyacımı da görürüm yine ama dinlenme ihtiyacımı da duymaya başlarım. Acım sayesinde hayatım kendi içinde farklılaşmaya başlar. Sonrasında farklı durumlar yaşamaya başlarım. Bilmediğim ama istediğim bir şeyi yapmaya başlarım, onda iyi olmayabilirim mesela. En iyi olmadığım durumlarda da kalmak isteyen yanımı görmeye başlarım böylece. Kendilik algım da farklılaşır. Tek boyutlu olmaktan çıkarak, siyah beyaz kutuplar dağılır ve farklı boyutlar eklenir.
Farklı yanlarımı gördükçe, benim için anlam yüklediğim şeyler de kendi içinde derecelenmeye ve farklılaşmaya başlar. Mesela güçlü bir eleştirel ses altında çok başarılı ve güçlü olmak tek anlamlı şeyken; farklı ihtiyaçlarını duyan bir sağlıklı yetişkin için, üretken olmak, bir şeyleri yapabilir hissetmek, bir şeyleri keyif için yapmak, bazı şeyleri maddi kazanç için yapmak, ilişkilenebilmek, birileriyle temas halinde olmak gibi birçok şey anlamlı olabilir. Sağlıklı yetişkinin ülkesinde anlam daha uzun ömürlüdür. Çünkü anlam tek boyutlu, o ana sıkıştırılmış veya tek bir hedefe odaklanmış değildir. Sağlıklı yetişkinin ülkesinde mesela, bir hata yaptığınızda sadece o an bir hata yapmışsınızdır. Bir işi istediğiniz şekilde öğrenemediğinizde, o şeyde zorlanıyorsunuzdur veya o konuda desteğe ihtiyacınız vardır. Ancak eleştirel sesin ülkesinde, mahkemeye çıkar, suçlu, tembel, akılsız, işe yaramaz olmakla yargılanırsınız. Eleştirel ses umutla birlikte anlama da zarar verir. Sağlıklı yetişkinin ülkesinde, bir amacınıza o an ulaşamasanız bile hala hayatla bağ kurmanızı ve yaşama sevinci hissetmenizi sağlayacak uzun bir değerler listesi vardır elinizde. Eleştirel sesin ülkesinde ise az ama öz olan listeden koca bir kısım eksilmiştir ve hayatınızda koca bir gedik oluşmuştur. Sağlıklı yetişkinin ülkesinde, acı duyarım ancak acının kendisi olmam. Hatta kanın bedende yaraya akması gibi, yara en canlı yerim oluverir bir anda. Onu anlamak ve iyileştirmek isterim. Canlılığımı oraya akıtırım. Eleştirel sesin ülkesinde ise yaraya pansuman yapılmaz, tuz basılır. Cezanın sizi kontrol edeceği düşünülür. Sağlıklı yetişkinin dünyasında farklı seçeneklerim vardır, bir şey bozulduysa ve onu tekrar düzeltme imkanım yoksa kaybı kabul etmeme yardımcı olur, üzülmeme izin verir ve devam edebilmem için farklı seçenekler sunar. Eleştirel ses kaybı karanlık bir kuyuya dönüştürür ve içine sizi atar.
Acı ile kurulan ilişki anlamlı çünkü ancak o bana sınırlarımı deneyimleme şansı verir. Çok çalıştığımda mesela, yorulduğumu acı sayesinde anlarım. Tıpkı kalbim acıdığında, acının onun yerini fark etmemi sağlaması gibi, acı ruhsal sınırlarıma dokunmamı sağlar. Acının dönüştürücü gücü vardır, çünkü arzu ve ihtiyaçlarımı fark etmemi sağlar. Böylece sağlıklı yetişkin devreye girerek benim için anlamlı olan şeyleri yapmamın önünü açabilir. Aksi durumda, Byung Chul Han’ın da dikkat çektiği gibi güçlü olma baskısı ile kendimi olduğumdan daha mutlu ve dayanıklı olmaya zorlayabilirim. Anlamlı bulduğum şeyler yaparak hissedeceğim keyfin ve mutluluğun yerine, kendimi avutmak için yaptığım aktiviteler geçebilir. Aynının cehennemi tam da bu tarz bir şey olmalı; güçlü olmak için çok çalış, güçlü durmak için çok dayanıklı ol, güçlü görünmek için mutlu ol, güçsüz hissetmemek için kırılgan hissetme…
Kimliğimiz hislerimizle dokunur, ihtiyaçlarımızla anlam bulur ve anlam bulduğumuz şeylerle de kimliğimizin çerçevesi belirlenir. Aksi durumda kendimize yabancılaşırız. Charlie Chaplin’in Modern Zamanlar (1936) filminde sergilediği gibi, eleştirel sesin hızla akan üretim bandına yetişmeye çalışan, makinenin bir dişlisinden farkı olmayan bir çalışan olabiliriz hayatımızda. İhtiyaç ve duygularımızı hesaba katarak, ürünü yani sonucu değil süreci önemseyerek ve bize özgün değerleri hayatımıza dâhil ederek daha bütün bir hayat yaşayabiliriz. Böylece daha canlı ve yaşama bağlı hissedebiliriz.
Kaynakça
Byung-Chul Han, ‘Palyatif Toplum’, çev. Haluk Barışcan, Metis Yayınları, 2022, İstanbul.
Klinik Psikolog Funda Doğan
İyi Hissetmek dergisi 'Yaşama Sevinci' sayısında yayımlanmıştır.
Dönemler özelliklerine göre bazı değerleri ön plana çıkarır, bu değerler ailelerin çocuk yetiştirme pratiklerine de yansır ancak her birey bu değerlerden eşit düzeyde ve benzer şekilde etkilenmez. Bireyler kendi modları çerçevesinde bu mesajları daha az veya daha çok alır. İçinde bulunduğumuz ortamda, eleştirel ebeveyn sesimizle daha uyumlu olabilecek mesajları daha fazla ve daha güçlü almaya yatkın olmamız mümkün.
Byung Chul Han, günümüz değerlerince değersizleştirilen acının değerinden de kitabında söz eder. Şöyle aktarır; ‘ Acı sınırları belirler, farkları vurgular…Acı olmaksızın ayırt edip değer biçmek mümkün değildir. Acısız dünya aynının cehennemidir.’
Byung Chul Han, acının ayrıştırma gücünden söz ediyor. Anlam ancak bir şeyleri ayrıştırarak ve bu ayrıştırmalara bağlı olarak değer biçerek ulaşılabilecek bir şey. O halde anlam ile acı arasında bir ilişki var. Canlılık da anlamlı bulduğumuz şeyleri deneyimlemek ile desteklenen bir deneyim. O halde canlılık ve acı arasında da bir bağlantı var.
Tüm bunları mod dilinde anlamak istersek, modların doğasına bakabiliriz. Mesela, yaptığımız her şeyde en iyi olmamızı isteyen eleştirel ebeveyn sesini düşünürsek, tüm koşullardan ve içeriklerden bağımsız bir sonuç beklemektedir. Hayatımızı performans üzerine kurar ve farklı ihtiyaçları dışarıda bırakır. Her şey tek renge bürünmüştür; başarı. Hiçbir zaman hatalı olmamalısın diyor olabilir, yine tek bir renk görürüz; ‘mükemmel olma’. Benlik sanki tek boyutlardan oluşmaktadır.
Eleştirel sesi incelediğimizde, farklılığa açık olmadığını görürüz. Zaman farkı gözetmez, ihtiyaca göre farklılaşmaz, durumlar arasında esnek geçişler sağlayamaz. Acı bu noktada farklılaşmaya nasıl hizmet edebilir? Mesela, bitecek işleri yetiştirmeye odaklı bir hayat yaşadığımda yalnız hissediyor olabilirim. Aman yanlış yapmayayım derken, hareketsiz kalmaktan acı duyuyor olabilirim. Aslında incinmiş çocuk modumu fark etmek, duyduğum acıyı da fark etmek demektir. O zaman başarılı olma ihtiyacımı da görürüm yine ama dinlenme ihtiyacımı da duymaya başlarım. Acım sayesinde hayatım kendi içinde farklılaşmaya başlar. Sonrasında farklı durumlar yaşamaya başlarım. Bilmediğim ama istediğim bir şeyi yapmaya başlarım, onda iyi olmayabilirim mesela. En iyi olmadığım durumlarda da kalmak isteyen yanımı görmeye başlarım böylece. Kendilik algım da farklılaşır. Tek boyutlu olmaktan çıkarak, siyah beyaz kutuplar dağılır ve farklı boyutlar eklenir.
Farklı yanlarımı gördükçe, benim için anlam yüklediğim şeyler de kendi içinde derecelenmeye ve farklılaşmaya başlar. Mesela güçlü bir eleştirel ses altında çok başarılı ve güçlü olmak tek anlamlı şeyken; farklı ihtiyaçlarını duyan bir sağlıklı yetişkin için, üretken olmak, bir şeyleri yapabilir hissetmek, bir şeyleri keyif için yapmak, bazı şeyleri maddi kazanç için yapmak, ilişkilenebilmek, birileriyle temas halinde olmak gibi birçok şey anlamlı olabilir. Sağlıklı yetişkinin ülkesinde anlam daha uzun ömürlüdür. Çünkü anlam tek boyutlu, o ana sıkıştırılmış veya tek bir hedefe odaklanmış değildir. Sağlıklı yetişkinin ülkesinde mesela, bir hata yaptığınızda sadece o an bir hata yapmışsınızdır. Bir işi istediğiniz şekilde öğrenemediğinizde, o şeyde zorlanıyorsunuzdur veya o konuda desteğe ihtiyacınız vardır. Ancak eleştirel sesin ülkesinde, mahkemeye çıkar, suçlu, tembel, akılsız, işe yaramaz olmakla yargılanırsınız. Eleştirel ses umutla birlikte anlama da zarar verir. Sağlıklı yetişkinin ülkesinde, bir amacınıza o an ulaşamasanız bile hala hayatla bağ kurmanızı ve yaşama sevinci hissetmenizi sağlayacak uzun bir değerler listesi vardır elinizde. Eleştirel sesin ülkesinde ise az ama öz olan listeden koca bir kısım eksilmiştir ve hayatınızda koca bir gedik oluşmuştur. Sağlıklı yetişkinin ülkesinde, acı duyarım ancak acının kendisi olmam. Hatta kanın bedende yaraya akması gibi, yara en canlı yerim oluverir bir anda. Onu anlamak ve iyileştirmek isterim. Canlılığımı oraya akıtırım. Eleştirel sesin ülkesinde ise yaraya pansuman yapılmaz, tuz basılır. Cezanın sizi kontrol edeceği düşünülür. Sağlıklı yetişkinin dünyasında farklı seçeneklerim vardır, bir şey bozulduysa ve onu tekrar düzeltme imkanım yoksa kaybı kabul etmeme yardımcı olur, üzülmeme izin verir ve devam edebilmem için farklı seçenekler sunar. Eleştirel ses kaybı karanlık bir kuyuya dönüştürür ve içine sizi atar.
Acı ile kurulan ilişki anlamlı çünkü ancak o bana sınırlarımı deneyimleme şansı verir. Çok çalıştığımda mesela, yorulduğumu acı sayesinde anlarım. Tıpkı kalbim acıdığında, acının onun yerini fark etmemi sağlaması gibi, acı ruhsal sınırlarıma dokunmamı sağlar. Acının dönüştürücü gücü vardır, çünkü arzu ve ihtiyaçlarımı fark etmemi sağlar. Böylece sağlıklı yetişkin devreye girerek benim için anlamlı olan şeyleri yapmamın önünü açabilir. Aksi durumda, Byung Chul Han’ın da dikkat çektiği gibi güçlü olma baskısı ile kendimi olduğumdan daha mutlu ve dayanıklı olmaya zorlayabilirim. Anlamlı bulduğum şeyler yaparak hissedeceğim keyfin ve mutluluğun yerine, kendimi avutmak için yaptığım aktiviteler geçebilir. Aynının cehennemi tam da bu tarz bir şey olmalı; güçlü olmak için çok çalış, güçlü durmak için çok dayanıklı ol, güçlü görünmek için mutlu ol, güçsüz hissetmemek için kırılgan hissetme…
Kimliğimiz hislerimizle dokunur, ihtiyaçlarımızla anlam bulur ve anlam bulduğumuz şeylerle de kimliğimizin çerçevesi belirlenir. Aksi durumda kendimize yabancılaşırız. Charlie Chaplin’in Modern Zamanlar (1936) filminde sergilediği gibi, eleştirel sesin hızla akan üretim bandına yetişmeye çalışan, makinenin bir dişlisinden farkı olmayan bir çalışan olabiliriz hayatımızda. İhtiyaç ve duygularımızı hesaba katarak, ürünü yani sonucu değil süreci önemseyerek ve bize özgün değerleri hayatımıza dâhil ederek daha bütün bir hayat yaşayabiliriz. Böylece daha canlı ve yaşama bağlı hissedebiliriz.
Kaynakça
Byung-Chul Han, ‘Palyatif Toplum’, çev. Haluk Barışcan, Metis Yayınları, 2022, İstanbul.
Klinik Psikolog Funda Doğan
İyi Hissetmek dergisi 'Yaşama Sevinci' sayısında yayımlanmıştır.
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Canlılık-Yaşama Sevinci" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Funda DOĞAN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Funda DOĞAN'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
7 Beğeni
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.