2007'den Bugüne 92,888 Tavsiye, 28,332 Uzman ve 20,042 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Sınırlandırılmış Güç
MAKALE #23251 © Yazan Uzm.Psk.Funda DOĞAN | Yayın Ekim 2024 | 158 Okuyucu
‘Bir insan yeni doğduğunda, zayıf ve esnektir. Öldüğü zamansa, kaskatı ve duygusuzdur. Bir ağaç büyürken körpe ve yumuşaktır. Ama kuru ve sert hale geldiğinde, ölüp gider. Sertlik ve güç ölümün arkadaşlarıdır. Esneklik ve zayıflık varoluşun tazeliğinin ifadeleridir. Kendisini sertleştiren hiçbir şey kazanmayı başaramaz. ‘ Andrey Tarkovsky / Stalker (1979)

Tarkovsky ‘nin İzsürücü filminde yer alan bu sözler yumuşaklığın canlılığa, sertliğin de kuruluğa yatkın olan tarafları ile ilgili düşünmeye itiyor. Çok yumuşak olan kendine göre şekil almakta zorlanabilir ancak bir şeyler sertleştikçe içinden de bir şeyler kaybeder.

Bir şeyler, bir arada kalabilecek kadar sert ama çevreyle etkileşime girebilecek kadar da esnek olduğu zaman kendimizle ve çevreyle anlamlı ilişkiler kurabilmek mümkün olur. Ancak bu tarz bir ilişkilenmede farklı kutuplar bir araya gelebilir. Tümgüçlülük ile çaresizlik, eksiklikle tamlık, yetersizlikle yetkinlik, bağımlılıkla aşırı bağımsızlık gibi farklı kanallar için bir karşılaşma alanı oluşur. Kendimizi bir şeyler karşısında yeterince dayanıklı ve güçlü hissedebilmek için zıtlıkların yumuşatıldığı bir bütünleşme şarttır.

Tarkovsky, filmde bize iki farklı evren sunuyor. Günlük hayatın aktığı, gerçeğin soluk, gri evreni ile tekinsiz ama çok canlı olan bir bölge yer alıyor. Girişlerin yasak olduğu ve çeşitli tehlikeleri barındıran bu bölgede bir oda var ve bu oda giren kişinin en derin isteğini yerine getiriyor. Bir izsürücü kişi rehberliğinde odaya ulaşmaya çalışan iki kişinin bölgedeki yolcuğunu renkli çekimlerle izliyoruz.

Bölge her dileğin gerçekleşebildiği bir yer olması itibariyle fantezi dünyasına karşılık geliyor. Bebeğin fantezi dünyasına iz vuran süreçlerden birisi kendisinin tümgüçlülük yanılsaması yaşadığı dönemdir. Bebek büyülü şekilde memeyi istediğinde memeyi var ettiğini fanteziler. Tıpkı oda gibi, bebek dilediği şeyi gerçekleştirmeye kadirdir bu dönemde. Gelişimsel süreç devam ettikçe, tümgüçlülük fantezisi yerini ebeveynlerinin tümgüçlü olduğu bir fanteziye bırakır. Bebeğin kaygıları aldığı yeterince iyi ebeveynlik sayesinde yönetilebilir oldukça, bu aşırı güce olan ihtiyaç azalır ve kendisinin ve ebeveynlerinin gücünün sınırlı olduğunun, bir nevi insan olmanın küçüklüğünün kabulü gerçekleşir.

Benzer dinamiği yetişkinlikte de deneyimleyebiliriz. İncinmiş çocuk yanımızın ortaya çıktığı durumlarda, kaygımızı yönetmekte yardımcı olacak yeterince iyi ebeveyn yani sağlıklı yetişkin yeterli düzeyde aktif değilse yoğun duygulanımlarımızı yönetecek savunmalar yani baş etme modları devreye girer. Aşırı telafi modları çıktığında çok güçlü/başarılı/haklı olmak isteriz. Bu mod aktifken, fantezilerimiz hayranlık uyandıran, dilediğini yapabilen veya korkulan bir kişi olmak etrafında döner. Yani yetişkinlikte de deneyimlediğimiz tümgüçlü fanteziler ile incinmiş hisseden yanımız arasında bir bağ vardır.

Bebeğin ihtiyaçlarına ulaşabilmek için deneyimleyebileceği çaresizliği göz önünde bulundurulursa, hayattaki temel ihtiyaçlarına ulaşmak onun için ölüm kalım meselesidir. Bu aradaki uçurumu kapatacak kişi ebeveyndir. Eğer ebeveyn o boşluğu yeteri kadar dolduramazsa, eleştirel ebeveyn sesleri o boşlukta gelişecektir ve çocuk ihtiyaçlarını karşılayamadığı için kendisinin aciz olduğuna inanacaktır. Ancak bu acizlik bir şeye tam hâkim olamamak gibi değil, hiç bir şey yapamama gibi deneyimlenir. Bebeğin tümgüçlü hisseden tarafıyla bu derece derin bir çaresizliği bütünleştirmek gelişimsel olarak o dönemde zor olacağından, bu duygular baş etme modları aracılığı ile dindirilmeye çalışılır.

Ebeveyn ile ilişkide duyulan sözler tümgüçlü beklentilerini artırmaya ilerleyen yaşlarda da devam edebilir. Mesela, çalışsaydın olurdu…. Bazen yeterince emek versek de olmaz, çünkü bizim kontrolümüz dışında olan faktörler var. Dikkatsizsin şunu yaptın…Dikkatli olsak da, bir şeyleri istediğimiz gibi yapamayabiliriz…Bu tarz beklentiler her şeyin sanki bizim kontrolümüzde olduğu tümgüçlü fanteziler ile ilgilidir. Eleştirel ebeveyn sesimizin bu tarz kontrolcü yerden konuştuğu yerler yaygınlaştıkça, olayların beklediğimiz gibi akmayışı karşısındaki tahammülümüz düşer.

Fantezilerin yüzeyde arzulanan ama belki de o kadar da arzu duymayabileceğimiz şeyler olduğu, filmdeki bazı sahneler aracılığıyla düşündürülür. İzsürücü yolculara odaya giren ve dilekleri gerçekleşen kişiler olduğundan ancak mutlu olan kimsenin olmadığını söz eder. Derinlerdeki arzumuzun ne olduğundan tam emin olamayabileceğimizi ve odanın arzumuzu gerçekleştirdiği takdirde farklı üzücü sonuçları beraberinde getirebileceğini anlatır. Zorlu bir yolculuk sonunda yolcular odaya ulaşırlar ama odaya girmeye kimse cesaret edemez.

Tümgüçlü fantezilerimiz gerçekleştiğinde çok mutlu olacağımızı hayal edebiliriz ancak o fantezilerin gerçekçi bir takım sonuçlarını yok sayıyoruzdur. Birisine öfkemizi fantezimizdeki gibi boca edecek cesarete ulaşabiliriz, konuya sadece bize iyi gelecek yerlerden bakarak kendimizi o kişiye karşı haklı da çıkarabiliriz. Ancak tüm bunlar bize huzur ve güven duygusu sağlamaz. Çünkü birisinin bizim hıncımızla değersizleşebildiği bir dünyada, biz de başkasının hıncıyla benzer bir şeye maruz kalabiliriz. Hatta biz bu tarz çatışmaları hınç dolu karşılaşmalar olarak deneyimliyorsak, birisi bize sadece geribildirim verdiğinde dahi bunu saldırganca deneyimleyebiliriz. Çünkü zihnimizdeki güç sınırları netleşmiş bir güç değildir. Ancak haklı haksız herkesin saygıyı hak ettiğine inandığımız bir dünyada güç sınırlandırılmış olur. Kendimizi ancak gücün sınırlı olduğu bir dünyada güvende hissedebiliriz.

Diğer unsur şudur ki hıncımızla değersizleştirilen kişinin bize iyi gelen yanları da vardır. O iyileri kötü gelenler uğrana bir savaş meydanında yok etmek bize iyi gelmez. İyinin artık yeterli gelmediği durumlar tabii ki olabilir. O durumda yas sürecini barındıran şekilde ayrılmak ile aşırı telafi modlarındaki gibi iyiyi yok sayan ve ötekini yok eden bir kopma iç dünyamızda aynı etkiyi oluşturmaz. Aşırı telafi kanalında zihnimizde veya gerçek hayatta ötekini değersizleştirerek ve mutlak kötü yaparak onu bir nevi yok etmiş oluruz. Bu tarz ayrılıklar öteki ile yolları ayırmak gibi değil de, ötekini devirmek gibi deneyimlenir. Böyle yıkıcı gücün zihnimizde dahi var olması bizi tekinsiz bir dünya inancına itecektir. Benzer şekilde, benim onaylamadığım kişi iyilerinden arındırılmış ve iyi muameleyi hak etmeyen bir kötü olursa, birisi beni onaylamadığında başkasının kötü nesnesi gibi hissetme ihtimalim artar.

Hayranlık duyulmak sevilmenin ve kabul edilmenin getireceği güvenin yerine geçebilecek bir durum değildir. Sevilmek ve sevmek ilişkisel kavramlarken, hayranlık duyulan kişi aslında yalnızdır. Birileri ona karşıdan bakıyordur, yeterlilikten gelen güç dengesiz dağılmıştır. Birilerinden yukarıda olunca birileri ile yan yana olabilmenin sağladığı güven deneyimlenemez. Öteki ile ilişkide eksikliği ile kabul edilebileceğini deneyimleyemeyen kişi, kendi eksikliği ile barışık da olamaz.

Tabii tüm bu sınırlanmamış güç hisleri, belli beklentileri de beraberinde getirir. Bu güce yaraşacak şekilde hep başarılı olmak, hep haklı çıkmak, hep onaylanmak gerekir.

Dolayısıyla fantezilerimizi yerine getirebilecek cesaretimiz hep olsaydı, onları arzulamayabilirdik. Birbiriyle çatışan farklı ihtiyaç ve arzularımız, isteklerimiz konusunda daha bilinçli olmayı zorunlu kılıyor. Tümgüçlülüğü bir yanılsama olarak tanıdığımız taktirde, eleştirel sesten gelen beklentiler ile farklı şekilde baş etme şansı elde ederiz. Tetiklenen eleştirel ses içerisinde bu beklentileri tanımak daha sonra aşırı telafi kanalından karşımıza çıktıklarında onların derinlerdeki hangi ihtiyacımıza karşılık geldiğini bulmak modlarımızla çalışmada bize kolaylık sağlayacaktır.

Özellikle çatışma durumlarında eleştirel yan, ötekine karşı ezici bir üstünlük sağlayamamayı ezikliğe, onaylanmamayı aşağılanmaya, haklı görülmemeyi mağduriyete çevirebilir. Oysaki hakiki güç ötekine bizi bağımlı kılmaz, ötekinden bizi ayrıştırır. Güçlü hissetmek ötekinin dezavantajlı konumda kalmasını mecbur kılıyorsa, bizi koruması gereken çatı yıkılmış demektir. Herkesi kapsayan, koruyan, gücü sınırlandıran bir çatı için, eleştirel sese karşı koyacak cümlelere ihtiyacımız var.

Eleştirel sese karşı;

Yenememek değil, yenmemek
Yenilmek değil, yenen olmamak
Boyun eğdirememek değil, boyun eğdirmemek
Kaybetmek değil, yarışmamak diyebiliriz.

Onun pasif diline karşı, edilgenliğimizle yan yana duran etkin tarafımıza vurgu yapabiliriz. Çünkü biliyoruz ki zıt kutuplar bir araya gelmeyince, etkinlik baskınlığa; edilgenlik teslimiyete dönüyor. Bu sebeple eleştirel sesin üstünlük olarak tanımladığı otoriter güce karşı, gücün daha adil dağıldığı eşitlikçi gücü savunabiliriz.

Sınırlandırılmamış olduğu için yıkıcı olana değil, sınırlandırılabildiği için koruyucu olan güce anlam atfedebiliriz. Çok güçlü olup etki edilemez olmayı değil, kırılabilir olma ama aynı zamanda dayanabilir olmayı hedefleyebiliriz. Kaba güce karşı nazik gücü onurlandırabiliriz.

Freud, toplumsalın oluşum sürecinde belirleyici olan temel bir emri belirtmişti: "öldürmeyeceksin!" Toplumsalın bu emir üzerine yapılandığını ileri sürmüştü (*). Yani, toplumsal sınırlama ile kurulmuştu. Bu emri sembolik bir anlamda alırsak, iç ve dış dünyadaki kimseyi zihninde veya fiziki hayatta yok etme olarak duyabiliriz. Kendi içimizdeki zayıf olana nasıl muamele ettiğimiz ne kadar güçlü olduğumuzu belirleyecek. Gücümüz, zayıf olan yanımıza ve o koşullarda zayıf olanlara ne kadar yer açabildiğimiz ile sınırlıdır.

Kaynakça *İlker Özyıldırım, Psikanaliz Yazıları Sayı 35: Bireysel ve Toplumsal Travmalar, Bağlam Yayınları, 2017.

Klinik Psikolog Funda Doğan

İyi Hissetmek dergisi 'Güç ve İktidar' sayısında yayımlanmıştır.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Sınırlandırılmış Güç" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Funda DOĞAN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Funda DOĞAN'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     1 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Funda DOĞAN Fotoğraf
Uzm.Psk.Funda DOĞAN
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Uzman Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi10 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Funda DOĞAN'ın Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 20,042 uzman makalesi arasında 'Sınırlandırılmış Güç' başlığıyla eşleşen başka makale bulunamadı.
► Saygı-Parçalı Ayna Haziran 2023
◊ Terapi Yolculuğu 1 Ocak 2020
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


17:58
Top