2007'den Bugüne 93,487 Tavsiye, 28,447 Uzman ve 20,189 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Okul Öncesi Öğrencilerinin Ayrılık Kaygıları ile Annelerinin Ayrılık Kaygısı Arasındaki İlişki
MAKALE #23443 © Yazan Uzm.Psk.Mehmet Metin KAYA | Yayın Ağustos 2025 | 279 Okuyucu
ÖZET

OKUL ÖNCESİ ÖĞRENCİLERİNİN AYRILIK KAYGILARI İLE
ANNELERİNİN AYRILIK KAYGISI ARASINDAKİ İLİŞKİ


Bu çalışmada okul öncesi öğrencilerinin ayrılık kaygıları ile annelerinin ayrılık kaygısı arasındaki ilişki incelenmiştir. Bu amaçla literatür taramasından faydalanılarak derleme çalışması yapılmıştır. Ayrılma kaygısı; çocuğun bağlandığı anne ya da bakım verenden ayrılması durumunda veya ayrılma düşüncesi oluşması sonucunda ortaya çıkan kaygı durumu olarak tanımlanmaktadır. Okul öncesi çocukların ayrılık kaygılarının annelerinin ayrılık kaygısı ile ilişkisinin bilinmesi çocukların sağlıklı gelişimi açısından önemli olacağı değerlendirilmektedir. Okul öncesi dönemde çocuğun okula uyumu sürecinde aileden sağlıklı ayrışma yaşaması önemlidir. Okul öncesi dönemde çocuklar okula başladıktan sonra bir kısmının okula uyumları hızlı bir şekilde gerçekleşmekte, bir kısmı ise uyum çalışmaları sonrası okula ve yeni çevreye adapte olabilmektedir. Ancak bazı çocukların uyum çalışmalarından sonra da okula uyum sağlayamadıkları gözlenmektedir. Uyum gösteremeyen bu çocukların annelerinden ayrılamadıkları, ağlama ve okul reddi davranışları gösterdikleri görülmektedir. Anneden ayrılamayan bu çocukların ayrılık kaygısı olabileceği değerlendirilmektedir. Okul öncesinde gözlemlenebilen bu kaygı türünün nedenleri merak edildiği için bu çalışmanın yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Çalışmada taranan literatürlerden elde edilen bulgulardan yararlanılmıştır. Çalışmada okul öncesi çocukların ayrılık kaygılarının annelerinin ayrılık kaygısı ile ilişkili olduğuna ve ayrılık kaygısı yaşayan çocukların ayrılık kaygılarının bazı demografik özelliklere göre farklılaşmasına değinilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Kaygı, Ayrılık Kaygısı, Çocuklarda ayrılık kaygısı, Yetişkin ayrılık kaygısı.

ABSTRACT
PRESCHOOL STUDENTS' SEPARATION ANXIETY THE RELATIONSHIP BETWEEN THEIR MOTHER'S SEPARATION ANXIETY

In this study, the relationship between preschool students' separation anxiety and their others' separation anxiety was examined. For this purpose, a compilation study was carried out using the literature review. Separation anxiety; It is defined as the state of anxiety that occurs when the child is separated from the mother or caregiver to whom he/she is attached or as a result of the thought of separation. It is considered that knowing the relationship between preschool children's separation anxiety and their mothers' separation anxiety will be important for the healthy development of children. In the preschool period, it is important for the child to experience a healthy separation from the family during the adaptation process to school. After children start school in the pre-school period, some of them adapt to school quickly, while some of them can adapt to school and the new environment after adaptation studies. However, it is observed that some children cannot adapt to school even after adaptation studies. It is seen that these children who cannot adapt cannot separate from their mothers and show crying and school refusal behaviors. It is considered that these children who cannot be separated from their mothers may have separation anxiety. This study was needed because we were curious about the reasons for this type of anxiety that can be observed in pre-school years. The findings obtained from the scanned literature were used in the study. In the study, it was mentioned that the separation anxiety of preschool children is related to the separation anxiety of their mothers and that the separation anxiety of children with separation anxiety differs according to some demographic characteristics.

Keywords: Anxiety, Separation Anxiety, Separation anxiety in children, Adult separation anxiety.



İÇİNDEKİLER
ÖZET iii
ABASTRACT iv
İÇİNDEKİLER v
1. GİRİŞ 1
1.1. Araştırmanın Amacı 3
1.2. Araştırmanın Önemi 4
1.3. Araştırmanın Hipotezleri 4
1.4. Araştırmanın Sınırlılıkları 4
1.5. Araştırmanın Varsayımları 5
1.6. Tanımlar 5
2. KURAMSAL ÇERÇEVE 6
2.1. Okul Öncesi Eğitim 6
2.2. Kaygı ve Ayrılık Kaygısı 6
2.2.1. Çocuklarda ayrılık kaygısı 8
2.2.2. Yetişkinlerde ayrılık kaygısı 9
2.3. Bağlanma Kuramı 13
2.3.1. Çocukluk döneminde bağlanma 17
2.3.2. Yetişkinlerde bağlanma 18
2.3.3. Bağlanma kuramı sisteminde ayrılma kaygısı 20
3. YÖNTEM 23
3.1. Araştırmanın Modeli 23
3.2. Veri Toplama Araçları 23
3.3. Bulgular 24
4. TARTIŞMA ve SONUÇ 28
KAYNAKÇA 33


1. GİRİŞ
Okul öncesi dönemde çocuklar okula başladıktan sonra bir kısmının okula uyumları hızlı bir şekilde gerçekleşmekte, bir kısmı ise uyum çalışmaları sonrası okula ve yeni çevreye adapte olabilmektedir. Ancak bazı çocukların uyum çalışmalarından sonra da okula uyum sağlayamadıkları gözlenmektedir (Yavuzer, 2000). Uyum gösteremeyen bu çocukların annelerinden ayrılamadıkları, ağlama ve okul reddi davranışları gösterdikleri görülmektedir. Bu çocukların anneden ayrılma konusunda kaygı yaşadıkları ve bağlandıkları anne ya da bakım verenden ayrılamadıkları görülmektedir. Anneden ayrılamayan bu çocukların ayrılık kaygısı olabileceği değerlendirilmektedir (Küçüködük, 2015). Okul öncesinde gözlemlenebilen bu kaygı türünün nedenleri merak edildiği için bu çalışmanın yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur (Alisinanoğlu ve Ulutaş, 2003).
Okul öncesi dönem; çocukların, zihinsel, duygusal ve motor gelişimlerinin arttığı dönemdir. Bu dönemde çocuklar ilgilerini daha çok çeken durumlara yönelmektedir. Diğer çocuklar ile oyunlar oynama, oyun kurabilme, oyunların kurallarına uyabilme gibi davranışları gelişim dönemlerine uygun şekilde ortaya koyabilmektedirler (Sevinç, 2005).
Ancak davranışlarının sonucunu kestirebilecek kadar da bilişsel olarak gelişmemişlerdir. Bu nedenle yaptığı davranışlar arasında ilişki kurma becerisi gelişmemiştir. Bunun ile birlikte çocuk, değişen çevre şartlarına da uyum sağlayabilen ve yeni durumlara uyumun gelişmeye başladığı bir döneme girmiştir (Balat, 2016).
Okul öncesi dönem, çocukların; bilişsel, sosyal, bedensel ve duygusal olarak gelişimlerine katkı sağlayan önemli bir eğitim ortamı olarak değerlendirilebilir. Bu dönemde çocuklar sosyal, duygusal ve bilişsel gelişimleri ile birlikte, sosyal değerleri öğrenerek temel eğitime hazırbulunuşluk düzeyleri yüksek bir şekilde başlayabilme fırsatı bulurlar (Balat, 2016).
Ancak son yıllarda aileler ve eğitimciler daha sıklıkla okul öncesi dönemde çocuklarda ayrılık kaygısı problemi ile karşılaşabilmektedirler. Bu çocukların bağlandıkları anneden ya da bakım verenden ayrışmada sıkıntılar yaşadıkları ve bebeklikten itibaren başlamış olan ve devam eden, ötekini değerlendirme algısında etkili olan bağlanma nesnesinden uzaklaşmada sorunlar yaşadıkları gözlenebilmektedir (Yaşar, 2019; Yılmaz, 2018).
Okul öncesi dönemde çocuğun okula uyumu sürecinde aileden sağlıklı ayrışma yaşaması önemlidir. Bu dönemde aileden sağlıklı ayrılabilen çocuğun ortama uyumu kolaylaşmakta ve okul ile ilgili geliştirebileceği algı olumlu olabilmektedir. Bu dönemde anne ile ayrışmanın sağlıklı oluşmaması nedeni ile çocuklar ayrılık kaygısı yaşayabilmekte ve bu durum okula uyumu da zorlaştırmaktadır. Çocuğun yaşadığı ayrılık kaygısı ile ilgili yapılan araştırmalarda çocuğa bakım verenler ile çocuğun yaşadığı ayrılık kaygısı arasında ilişki olduğu görülmüştür (Teze ve Arslan, 2016).
Bowlby (2014), ayrılık kaygısını; kişinin bakım verenden anneden ya da bağlanılan nesneden ayrılması durumunda ya da ayrılma düşüncesinin oluşması sonucunda ortaya çıkan kaygı durumu olarak tanımlamaktadır.
Çocuğun sağlıklı gelişiminde annenin ruhsal durumunun iyi oluş halinin etkili olduğu düşünülmektedir. Çocuğun gelişiminde anne ya da bakımveren birinci dereceden önemli olduğu için annenin yaşadığı kaygı durumu veya bağlanma biçimlerinin çocuğun ayrılık kaygısı ile ilişkili olduğu görülmüştür (Kaya, 2022).
Çocukların benlik değerinin oluşmasında, anne ya da bakımveren ile oluşturduğu bağın önemli olduğu bağlanma kuramında belirtilmektedir. Bağlanma; bebeklikte başlayan, anne ya da bakım verenin çocuğun ihtiyaçlarını karşılaması nedeni ile oluşmaktadır. Bu dönemde geliştirilen bağlanma biçimi çocuğun hayatı boyunca devam edebilmektedir (Bowlby, 2014).
Anne ya da bakım verenin özelliklerinden olan anne ya da bakım verenin bağlanma stilinin ve yaşadığı ayrılık kaygısının çocuğun sosyal hayatta var olabilmesi açısından önemli olduğu görülmüştür (Bowlby, 12a). Çocuğun davranış duygu ve düşüncelerinin şekillenmesinde; aile, anne ya da bakım verenin etkili olduğu düşünüldüğünde, çocuğun kaygı be bağlanma biçimleri geliştirmesinde zemin olduğu düşünülebilir (Kaya, 2022).
Ruppert (2011), insanda ortaya çıkan ilk duygunun kaygı olduğunu ve bu kaygının ilk biçiminin ayrılma kaygısı olduğunu belirtmektedir. Bowlby (2014), anneden ayrılma nedeni ile oluşan ilk duygunun korku olduğunu söylemiştir. Bu ilk korku, anneyi kaybetme ve anneye duyulan özlemden dolayı evden uzaklaşmaya karşı ya da anneden uzaklaşmaya karşı bir direnç oluşturmaktadır.
Bowlby (2012b), çocuk anneyi kaybetme korkusu sebebi ile güvenli yer şeklinde düşündüğü ortamdan ayrılması ile yalnız kalacağı ya da terkedileceği kaygısını yaşayabileceğini söylemektedir.
Her çocuğun kaygıyı aynı biçimde yaşamaması bebeklikten itibaren anne ile geliştirdiği bağlanma stilinden kaynaklanabilmektedir. Bundan dolayı çocuğun anne ile olan bağlanma stili ayrılık kaygısına zemin olabilmektedir (Kaya, 2022).
Çocuklar, bebeklikten itibaren yaşantı yolu ile farklı duyguları deneyimlemektedir. Kaygı duygusunun da yaşantı yolu ile edinilmiş bir duygu olduğu düşünüldüğünde ayrılık kaygısının da yaşantı yolu ile deneyimlenmiş bir duygu olduğu düşünülmektedir. Bu neden ile çocuğun ayrılık kaygısının anne ya da bakım verenin ayrılık kaygısı ile ilgili olduğu belirtilmiştir (Akman, 1994; Bilgin, 2022).
Anne ya da bakım verenin bağlanma biçimleri ve ayrılık kaygılarını çocuğa transfer edebildiği düşünüldüğünde çocukların ayrılma kaygısı değerlendirilirken anne ayrılma kaygı ile ilişkili olabileceği durumu ortaya çıkmaktadır (Çetin, 2017; Nazlıoğlu, 2019).
Okul öncesine başlayan çocukların bir kısmının ayrılma kaygılarının okul reddine dönüştüğü gözlenmiştir. Çocuğun anneden ayrılmasında yaşadığı benzer tepkileri annenin de çocuktan ayrılma konusunda gösterdiği görülebilmektedir (Kaya, 2022).
Gözlemlenen bu iki durum beraber değerlendirildiğinde çocukların ayrılma kaygılarının anne ayrılma kaygısı ile ilişkili olduğu söylenebilir Literatür incelendiğinde okul öncesi dönemde çocukların yaşadığı ayrılık kaygılarının anne ayrılık kaygısı ile ilişkili olduğu görülmektedir (Şahin ve Görünmez, 2022).
1.1. Araştırmanın Amacı
Bu çalışma okul öncesine başlayan çocukların ayrılık kaygılarının annelerinin ayrılma kaygısı ile ilişkisini incelemek amacı ile yapılmıştır. Bu çalışmada anne ayrılma kaygısı ile çocuk ayrılma kaygısı değişkenlerinin birbirlerinden nasıl etkilendiği ve anlamlı bir ilişki olup olmadığına bakılmıştır.
1.2. Araştırmanın Önemi
Çocuğun gelişinde anne ya da bakım verenin önemli olduğu düşünüldüğünde annenin ayrılık kaygısının çocuğun ayrılma kaygısı ile ilişkisinin bilinmesi, çocuğun sağlıklı gelişimi açısından önemli olarak düşünülebilir. Bu iki değişken arasındaki ilişkinin bilinmesi, alanda gelişim psikolojisi, çocuk gelişimi ve çocuğun eğitimine katkı sağlaması açısından önemli olduğu değerlendirilmektedir. Bu durumun bilinmesi aynı zamanda çocuk yetiştirirken aileler açısından yaralı olabileceği değerlendirildiğinden önem kazanmaktadır. Bağlanmaya düzeyi ve biçimine göre bireylerin hayatına yansıyabilen birçok psikolojik durum ortaya çıkmaktadır. Bağlanma problemleri depresif durumlara, kaygılara ve mutsuzluklara zemin olabilmektedir. İnsanlar doğdukları andan itibaren anneleri ya da bakım verenleri ile bağ kurmaya başlarlar ve kendilerini annenin bir parçası olarak görürler. Bu neden ile anne ile ayrı düşmesi durumunda korku ve yalnız kalma kaygısı yaşayabilmektedirler (Güneş, 2015). Davranışçı kuram anne ile çocuk arasındaki ilişkinin niteliği ayrılmada zorluklara sebep olabilirken, psikodinamik kurama göre; ayrılma kaygısının nedeni önceki gelişim dönemindeki basamaklar arası geçişten kaynaklanan bağlanma problemleri olarak değerlendirilmektedir (Miral ve Baykara, 1998). Çocuklarda ailelerin abartılı koruma tutumundan kaynaklanan ayrılma kaygısı da yaşanabilmekte ve çocuk okula başladığında ağlama davranışı gösterebilmektedir. Bu durum nedeni ile anne de sınıftan ve okulda ayrılamamaktadır (Ankay, 1992). Bu nedenlerden dolayı anne ayrılma kaygısının çocuğun ayrılma kaygısı ile ilişkisinin bilinmesinin çocuğun sağlıklı gelişimi açısından önemli olduğu değerlendirilmektedir
1.3. Araştırmanın Hipotezleri
1-Okul öncesine devam eden çocukların ayrılma kaygıları ile annelerinin ayrılma kaygısı arasında anlamlı ilişki vardır.
2-Okul öncesine devam eden çocukların ayrılma kaygıları, annelerinin ayrılma kaygısı ile yordanabilir.
3- Okul öncesinde ayrılma kaygısı olan çocukların ayrılık kaygısı, bazı demografik özellikler ile ilişkilidir.
1.4. Araştırmanın Sınırlılıkları
1- Bu araştırma okul öncesinde okuyan çocuk ve anneleri ile sınırlıdır.
2- Bu çalışma literatür taraması ile sınırlıdır.
3- Bu çalışma, araştırmalar yapılırken kullanılan ölçüm araçları ile sınırlıdır.
1.5. Araştırmanın Varsayımları
1- Bu çalışmada, ölçeklerin katılımcılar tarafından doğru cevaplandırdıkları varsayılmıştır.
2- Araştırmalarda kullanılan ölçüm araçlarının amaçlanan durumu ölçtüğü varsayılmıştır.
3- Araştırmalara katılanların duygu ve düşüncelerini ölçüm araçlarına dürüstlükle yansıttıkları varsayılmıştır.
1.6. Tanımlar
Okul Öncesi Eğitim; Çocuğun doğumundan ilkokul sürecine kadar süren, bedensel, duygusal, zihinsel, gelişimin hızlandığı, sosyal olarak gelişim gösterdiği, temel davranışların edinildiği dönem olarak tanımlanabilir (Erten, 2012).
Kaygı: İnsanın iç dünyasından ya da dış dünyadan kaynaklanan bir durumun birey tarafından tehlike olarak algılanıp yorumlanması olarak tanımlanmaktadır (Işık, 1996).
Ayrılık kaygısı: Çocuğun bağlandığı anne ya da bakım verenden ayrılması durumunda veya ayrılma düşüncesi oluşması sonucunda ortaya çıkan kaygı durumu olarak tanımlanmaktadır (Bowlby, 2014).
Yetişkin ayrılık kaygısı: Ebeynlerden ayrılmayı da içeren, bir yetişkinin eşinden ya da partnerinden ayrılamaması, çocuklarından ayrılma konusunda problemler yaşaması, eşine, çocuklarına bir zarar gelebileceği ile ilgili abartılı korku ve endişe yaşaması hali olarak tanımlanabilir (Demirel, 2018).
Bağlanma: insanların kendileri için önemli gördüğü ötekilere yönelik geliştirdiği kuvvetli duygusal bağlar olarak tanımlamaktadır (Bowlby, 2012c).

2. KURAMSAL ÇERÇEVE
2.1. Okul Öncesi Eğitim
Çocuğun doğumu ile başlayan ve ilkokul dönemine kadar süren dönem içerisinde çocuğa öğretilen eğitsel etkinliklerin tümü okul öncesi eğitim olarak tanımlanmaktadır (Kandır ve Alpan, 2008). Okul öncesi eğitimin amacı çocukları ilkokula hazırlamak, ebeveynlerin evde verdiği eğitime destek olmak, çocukların sosyal yaşam ve dil becerileri konularında eğitimini kapsamaktadır ( Aslanargun ve Tapan, 2011).
Milli Eğitim bakanlığında okul öncesi eğitim 57- 68 aylık dönemi kapsayan biçimde düzenlenmiş olmasına rağmen genel anlamda 0- 72 aylar arasındaki dönem okul öncesi eğitim ve gelişim süreci olarak tanımlanabilmektedir. Okul öncesi kademesi çocukların zihinsel, duygusal, sosyal ve bedensel anlamda gelişmelerine imkân tanıyan ve çocukları temel eğitime hazırlayan bir eğitim sistemi olarak değerlendirilebilir (Seven, 2014; Balat, 2012). Okul öncesi dönemde çocukların grup içerisinde sosyalleşmeleri ve yaşam becerilerinin geliştiği dönem olarak değerlendirilebilir(Kandır ve Alpan, 2008).
Milli eğitim bakanlığı okul öncesi programında Bu dönem çocuklarının beyin gelişiminin yoğun olduğu dönem olarak belirtilmiş olup çocuğun zihinsel motor dil gelişimi sosyal ve duygusal gelişimi ile çevreye uyumun gerçekleşebileceği dönem olarak değerlendirilmektedir (MEB, 2013).
2.2. Kaygı ve Ayrılık Kaygısı
Kaygı; kelime anlamı olarak endişelenmek gerginleşmek bunalmış hissetmek gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Kaygı durumunun günlük yaşamda karşılığı olan olumsuz durumlarla karşılaşıldığında ya da zorlantılı yaşam olayları ile karşılaşıldığında ortaya konulan normal bir duygu olarak değerlendirilebilir. Ancak kaygının psikolojik terim olarak da klinik anlamda bir karşılığı vardır. Bu klinik karşılık nedeni tam olarak bilinmeyen ve bilinç dışından kaynaklanan gerçekliğe uygun olmayan korku ya da tehlike bekleyişinin karşısında oluşan tedirginlik duygusu nedeniyle ortaya çıkan tepki olarak tanımlanabilir (Bakırcıoğlu, 2012). Korku ve kaygı birbirine yakın duygular olarak değerlendirilebilir. Ancak korkuda gerçek bir neden karşısında geliştirilen tepkiler olmasına rağmen, kaygıda gerçek bir neden olmadan gerçekleşen bilinç dışı tepkiler olabilmektedir (Geçtan, 2016). Kaygı durumu içsel bir nedenden kaynaklanabileceği gibi dış dünyadan kaynaklı gelebilecek bir tehlike ihtimaline karşı algılanan durum karşısında ortaya çıkan tepkiler olarak tanımlanabildiği gibi (Işık, 1996), nedeni açıklanamayan ve nesnesi olmayan zamanlarda ortaya çıkabilecek sıkıntı verici bir duygu olarak tanımlanabilmektedir (Freud, 1969). Kaygı genel olarak olumsuz bir duygu olarak değerlendirilse de bireyin karşılaştığı ve kendisine sıkıntı oluşturabilecek yeni durumlar karşısında gösterebileceği uyum sağlayıcı koruma davranışı olarak da değerlendirilmekte (Arkonaç, 1999) ve normal seviyedeki kaygının bireylerde performansı da olumlu yönde etkilediği görülmüştür (Öztürk, 1997).
Aşırı kaygı durumu fizyolojik açıdan bireylerde kalp çarpıntısı terleme titreme gibi bedensel tepkiler ile ortaya çıkarken duygusal açıdan endişe panik durumu çaresizlik gibi tepkiler ortaya çıkabilmektedir. Yaşanılan abartılı kaygı bireyin bilişlerini etkileyerek gerçeklik durumundan öteye bilişsel çarpıtmalar iratya çıkaran düşünceler geliştirmesine neden olmaktadır. Kaygı durumu biyoloji uyarının ötesinde bir sınırda yaşandığında davranışsal olarak kaygı veren ortam ve durumlardan kaçınma davranışı olarak ortaya çıkabilmektedir (Bellibaş, 2004). Kaygı durumun sürekli olması halinde, ses kaynağı olabilecek durum ve ortamların tehdit olarak algılanmasına (Özgüven 2003) ve kendini ifade etmekte sıkıntılar ile sosyal ortamlardan kaçınmaya yol açabilmektedir (Karataş 2012; Dokuzlu, 2016).
Bazı kuramcılar kaygının doğum travması ile ortaya çıkan bir temele dayandığını ifade ederken (Geçtan, 1998), Adler gibi bazı kuramcılar ise kaygıyı aşağılık duygusunun sebep olabileceğini ve çaresizlik duygusunun kaygıya edildiğini söylemektedirler (Çavuşoğlu, 1990). Davranış kuramcıları ise kaygıyı sonradan öğrenilmiş koşullu uyaranların koşulsuz uyananlara sebep olduğu tepkiler olarak değerlendirirken sosyal kuramcılar ebeveynleri modelleyen bireyin kaygı davranışını öğrendiklerini ifade etmektedirler. Bilişsel Kuramda ise kişinin karşılaştığı durumu yorumlama sonucu ortaya çıkan çarpıtılmış düşünceler ile gerçekleştiğini belirtmektedirler (Öztürk, 2006).
2.2.1. Çocuklarda ayrılık kaygısı
Ayrılık kaygısı çocukluk döneminde yoğun bir şekilde yaşanılan kaygı türlerinden biridir. Ayrılık kaygısı çocukluğun ilk yıllarında görülüp, ergenliğe kadar uzanabilmektedir. Bu kaygı türü çocukluktan başlayıp yetişkinliğe kadar da yansıyabilen durum gösterebilmektedir. Bu kaygı türü bağlanılan nesneden ayrılmaya karşı kaçınma davranışı gösterme şeklinde ortaya çıkabilen ve süreklilik durumu gösterebilen bir kaygı türü olarak değerlendirilebilir (Ceyhan, 2000).
Ayrılık kaygısı ilk tanımlandığında çocukluk dönemine ait bir kaygı türü olarak değerlendirilmiş olup yetişkinlik dönemine sarkmayan bir durumu olarak tanımlanmıştır. Ancak daha sonraları Ayrılık kaygısı yetişkinlik döneminde de görülebilen bir kaygı türü olarak DSM 4'te ayrı bir kategoride sınıflanmıştır. Kaygının bu biçimi yetişkinlerde öteki kaygı türlerinden farklı şekilde kişinin sosyal uyumunu zorlaştırıcı şiddetinin zaman zaman fazla olması ve uzun süreli olması nedeniyle bir bozukluk olarak tanımlanmıştır. Yetişkin Ayrılık kaygısı DSM 5’te 6 aydan fazla devam eden ve uygun olmayan yoğun tepkiler olarak tanımlanmıştır. Aylık kaygısı bozukluğunun tanı olarak konulabilmesi için değerlendirme kriterlerini en az üçünün altı aydan fazla devam etmesi gereklidir. Tanık kriterlerine bakıldığında kişinin bağlandığı figür olmadan evden ayrılamaması ya da evden tek başına çıkamaması, bağlandığı figürden ayrıldığında bağlanma figürüne kötü bir şey olacağını düşünerek sürekli bir biçimde kaygı duyma Bu nedenle okula ya da başka bir yere gidememe gitmek istememe bağlanma figürü olmadan farklı ortamlara girmekte isteksizlik durumları tanı kriterlerindendir. Bu yoğun kaygı sebebiyle ayrılmaktan kaçınma ayrıca ayrılmaya yönelik kâbuslar görme belirtileri olarak değerlendirilmiştir. Bu belirtilerin aylık kaygısı bozukluğu tanısı olarak değerlendirilmesi için çocuklarda en az dört hafta süreyle devam etmesi yetişkinlerde ise altı aydan daha fazla devam etmesi ve işlevselliğin bozulması gerekmektedir.
Okul öncesi çocuklarda ayrılık kaygısı birçok parametre bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Bu önemli etkenlerden biri çocukların ebeveynlerinin kaygılı olması düşünülmektedir. Bunun yanında anne baba tutumu parçalanmış aile durumu çocuğun annesiyle geliştirdiği güvenli bağlanma ilişkisinin zayıf olması ve çocuğun mizacı gibi durumlar çocuğun yaşayabileceği ayrılık kaygısını etkilemektedir (Can, 2015). Okul öncesi çocuklarda özellikle anne ayrılık kaygısının yoğun olması çocukların da ayrılık kaygılarının oluşmasına anlamlı düzeyde etki etmektedir (Peleg, Halaby, Whaby, 2006).
Okul öncesi çağında bulunan 38 çocuk ile yapılan bir çalışmada çocukların aylık kaygılarıyla annelerinin aylık kaygıları arasındaki ilişki incelenmiş ve çocukların ayrılma kaygısının annelerin ayrılma kaygısıyla anlamlı bir şekilde ilişkili olduğu görülmüştür ( Peleg ve arkadaşları,2006).
120 çocuk ve bunların anneleri ile yapılan başka bir araştırmada çocukların Ayrılık kaygılarının annelerinin Ayrılık kaygılarıyla ilişkili olup olmadığına bakılmıştır. Çalışmada sürekli kaygı ölçeği ve çocuklar için sürekli kaygı ölçeği kullanılmıştır. Yapılan bu çalışmada çocukların aylık kaygılarının annelerinin aylık kaygıları ile anlamlı bir düzeyde ilişkili olduğu görülmüştür. Aynı çalışmada bazı sosyo-demografik özelliklerden kardeş sayısı, cinsiyet özelliği, anne babanın öğrenim durumları, sosyal ekonomik durum ile ayrılık kaygısı arasında bu özellikler açısından bir ilişki bulunamamıştır. Anne yaşı ile kaygı düzeyinin çocuğun sürekli kaygı düzeyi arasında anlamlı bir şekilde ilişki olduğu görülmüştür (Ali Sinanoğlu ve Ulutaş, 2003).
Çocuklardaki görülen ayrılık kaygısı ile ilgili yapılan başka bir araştırmada çocukların ayrılık kaygısının anne babalarının tutumları ile ilgili ilişkilerine bakılmıştır. Bu çalışmada fazla koruma tutumuna sahip olan annelerin kendi çocukluk dönemlerinde ayrılık kaygısı yaşadıkları için çocuklarına karşı aşırı korumacı tutum ve disiplin geliştirdikleri görülmüştür (Şirin, 2015).
2.2.2. Yetişkinlerde ayrılık kaygısı
Çocukluk çağında yaşanan Ayrılık kaygısının yetişkinlerde olmadığı düşünülse de daha sonrası yapılan araştırmalarda yetişkinlik Ayrılık kaygısının olduğu da görülmüştür. Ayrılık kaygısı ile ilgili DSM 5 sınıflandırılmasında yetişkin ayrılık kaygısı ile ilgili tanı kriterleri belirlenmiştir. Çocuklarda görülen aylık kaygısı ergenlik dönemine sarkabilmektedir. Yenilik dönemine sarkan Bu ayrılık kaygısı ergenlerde olumsuz sonuçlara neden olabilmektedir.
Yetişkinlerde yaşanan ayrılma kaygısı bozukluğu içinde kendi anne babasından ayrılmayı reddetme durumu olsa da, yetişkinin Kendi çocuklarından ayrılma ile ilgili eşinden partnerinden ayrılması ile ilgili ya da ayrıldığında bunlara bir zarar geleceği ile ilgili korku ve endişe ile ilişkili olabilmektedir. Ayrılma kaygısı olan yetişkinler bağlandığı figürden ayrıldığında bağlanılan figüre bir zarar gelebileceğini düşünerek onlara yakın olabilmek için çeşitli yollar kullanabilmektedirler. Ayrılma kaygısı yaşayan yetişkinler ayrılma durumları gerçekleştiğinde panik atak durumları gösterebilmektedirler. Ayrılma kaygısı olan yetişkinler genel anlamda günlük hayatlarında alışkın oldukları rutinleri bozmazlar. Bu kişiler sürekli olarak bağlandıkları kişi ile iletişim içinde olmaya çalışırlar bu durum ise kişiler için zorlantılı durumlara sebep olabilmekte ve yaşam işlevselliğini bozabilmektedir. Bebeklik ve çocukluk döneminde güvenlik ihtiyacı annenin yakınlığı ile karşılanırken yetişkinlik döneminde güvenlik ihtiyacı bağlanma nesnesi yerine konulanın yakınlığı ile ilişkilendirilmiştir (Dönmez ve arkadaşları 2000). Bebeklik döneminde güvenlik ihtiyacının temeli ihtiyaçların sağlıklı bir biçimde karşılanması ve giderilmesi ile ilgili iken yetişkinlik döneminde güvenlik ihtiyacının temeli doyum sağlayıcı bir ilişki olarak değerlendirilebilir (Demirel, 2018).
Erken ya da orta çocukluk döneminde bireyin yaşadığı Ayrılık kaygısının yetişkinlerde yaşanan Ayrılık kaygısı ile ilişkili olabileceği düşünülmektedir. Bebeklik ve çocukluk çağlarında güvenli bağlanma stili geliştiren bireylerin yetişkin yaşamlarında da sosyal ilişkilerinde daha rahat iletişim sağladıkları arkadaşları ve partnerleri ile daha rahat ilişki kurabildikleri ve bunlarla ile sağlıklı bağlanma örüntüleri geliştirdikleri görülmüştür. Çocukluk çağında bireyin geliştirdiği Güvenli bağlanma örüntüleri yetişkinlik yaşamına olumlu yansıdığı gibi, çocukluk çağında yaşanan Ayrılık kaygılarının da yetişkinlik yaşamına olumsuz yansımaları olabilmektedir (Bowlby, 2012).
DSM 5’te yetişkinlerde yaşanan ayrılık kaygısı bozukluğunun birçoğunun 18 yaşından sonra ortaya çıkması nedeniyle ayrılık kaygısı bozukluğunda yaş sınırı kaldırılmıştır. DSM 5'te ayrılık kaygısı bozukluğu kaygı bozuklukları altında sınıflandırılmış olup çocuk ve yetişkinlerde ayrılma kaygısı bozukluğu süre ile birbirinden ayrılmıştır. Çocuk ve ergenlerde aylık kaygısının en az dört hafta yetişkinlerde ise altı aydan daha fazla sürmesi tanık kriteri farklılığı olarak belirtilmiştir (DSM 5, 2014).
Yetişkin 3 hasta ile ilgili yapılan bir çalışmada ilk defa yaşanan ayrılık kaygısı belirtileri incelenmiştir. Bu çalışma ile çocukluk döneminde ortaya çıkan ayrılık kaygısı bozukluğu hastalarının yetişkinlik dönemlerinde de benzer durumlar yaşadıkları görülmüştür. Yine bu çalışmada çocukluk çağında olmayıp yetişkinlik döneminde ilk defa görülen ayrılık kaygısı belirtileri tespit edilmiştir (Manicavasagar ve arkadaşları 1997).
Ayrılma kaygısı ile ilgili yapılan başka bir araştırmada kaygı bozukluğu tanısı almış 508 yetişkin hasta ile yapılan çalışmada hastaların 105'inde çocukluk aylık kaygısı yaşanmadan yetişkin ayrılık kaygısı olduğu ortaya çıkmıştır. Aynı çalışmada 110 hastada hem çocukluk hem yetişkinlik döneminde ayrılık kaygısı yaşadıkları tespit edilmiştir. Bu araştırmaya göre çocukluk ayrılık kaygısının yanında yetişkin ayrılık kaygısının da yaygın olduğu görülmüştür (Pini ve arkadaşları, 2009).
Yapılan başka bir araştırmada çocukların Ayrılık kaygısının yetişkin Ayrılık kaygısı ve panik bozukluğu ile i ilişkisi incelenmiştir. Yapılan çalışma ile aylık kaygısı yaşayan çocukların yüzde altmış üçünün anne babalarının da yetişkin ayrılık kaygısı tanısı aldıkları görülmüştür. Aynı zamanda bu anne ve babaların çocukluk dönemlerinde de ayrılma kaygısı yaşadıkları çalışma ile ortaya çıkmıştır (Manicavasagar ve arkadaşları, 2001).
Üniversite öğrencilerinden 282 kız ve 268 erkek ile yapılan bir çalışmada yaşadıkları ayırdık kaygılarının sahip oldukları bağlanma stili ile ilişkili olup olmadığına bakılmıştır bu çalışma sonucunda cinsiyetin korkulu ve güvenli bağlanma ile ilişkili olduğu belirlenmiştir (Yıldız, 2008).
Yetişkinlerde Ayrılık kaygısı ile ilgili yapılan başka bir araştırmada DEHB ile yetişkin ayrılma kaygısı bozukluğu arasındaki ilişki çalışılmıştır. Dehb tanısı almış olan bu hastalarla yapılan klinik görüşmelerde yetişkin ayrılma kaygısı anketi ve ayrılma kaygısı belirti ölçeği uygulanmıştır. Bu çalışmada Dehb tanısı almış otuz hasta ve yirmi altı sağlıklı kişi ile görüşmeler yapılmıştır. Araştırma sonunda Dehb tanısı alan grubun, sağlıklı gruba uygulanan ölçeklerde aldıkları ayrılık kaygısı puanlarının anlamlı olduğu görülmüştür. Çalışma sonunda Dehb tanısı alan hastaların çocukluk çağlarında ayrılma kaygısı yaşadıkları belirlenmiştir (Özten ve arkadaşları 2016).
Ayrılma Kaygısının bozukluk olarak tanılaması için DSM-5’e göre aşağıdaki kriterler belirlenmiştir:
“A. Aşağıdakilerden en az üçünün olması ile belirli, kişinin bağlandığı insanlardan ayrılmasıyla ilgili, gelişimsel olarak uygun olmayan ve aşını düzeyde bir kaygı ya da korku duyması:
1. Evden ya da bağlandığı başlıca kişilerden ayrılacak gibi olduğunda ya da ayrıldığında hep aşırı tasalanma.
2. Bağlandığı başlıca kişileri yitireceği ya da bu kişilerin başına, hastalık, yaralanma, yıkım, ölüm gibi kötü bir olay geleceğiyle ilgili olarak, sürekli bir biçimde, aşırı tasalanma.
3. Bağlandığı başlıca kişilerden birinden ayrılmaya neden olacak, istenmedik bir olay (örn. kaybolma, kaçırılma, bir kaza geçirme, hastalanma) yaşayacağıyla ilgili olarak, sürekli bir biçimde, aşırı tasalanma.
4. Ayrılma korkusundan ötürü, okula, işe ya da başka bir yere gitmek için dışarı çıkmayı, evden uzaklaşmayı hiç istememe ya da buna karşı koyma.
5. Evde ya da başka ortamlarda tek başına kalmaktan ya da bağlandığı başlıca kişilerle birlikte olmamaktan, sürekli bir biçimde, aşırı korku duyma ya da bu konuda isteksizlik gösterme.
6. Evinin dışında ya da bağlandığı başlıca kişilerden biri yanında olmadan uyuma konusunda isteksizlik gösterme ya da buna karşı koyma
7. Yineleyici bir biçimde, ayrılma konusunu da içeren karabasanlar görme.
8. Bağlandığı başlıca kişilerden ayrıldığında ya da bayılacak gibi olduğunda bedensel belirtilerle (örn. Baş ağrıları, karın ağrıları, bulantı, kusma) ilgili yineleyen yakınmalarının olması.
B. Bu korku, kaygı ya da kaçınma süreklilik gösterir, çocuklarda ve ergenlerde en az dört hafta, erişkinlerde altı ay ya da daha uzun sürer.
C. Bu bozukluk, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, okulla ilgili, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur.
D. Bu bozukluk, otizm açılımı kapsamında bozuklukta değişikliğe aşırı direnç göstermekten ötürü evden ayrılmaya karşı koyma, psikozla giden bozukluklarda ayrılmaya ilişkin sanılar ya da varsanılar, agorafobide güvenilir bir eşlikçi olmadan dışarı çıkmaya karşı koyma, yaygın kaygı bozukluğun da önem verdiği diğer kişilerin başına bir hastalık ya da başka kötü bir olay gelecek olmasından ötürü kaygılanma ya da hastalık kaygısı bozukluğunda bir hastalığının olduğuna ilişkin kaygı duyma gibi başka bir ruhsal bozuklukla daha iyi açıklanamaz (DSM-5, çev: Ertuğrul Köroğlu, 2014).”
Okul öncesinde çocukların ebeveynleri ile geliştirdikleri bağlanma örüntüleri ve ebeveynlerin ayrılık kaygısı çocukların ayrılık kaygılarıyla ilişkili olduğundan bu durum önem arz etmektedir. Okul öncesi çocukların ayrılık kaygısını etkileyen durumlara bakıldığında çocukların ayrılık kaygılarının annelerinin ayrılık kaygıları ve bağlanma biçimleri ve aynı zamanda kendilerinin annelerine bağlanma biçimi ile ilişkili olduğu görülmektedir. Bunun yanında kardeş sayısı, çocuğun bulunduğu yaş, parçalanmış aile yapısı, annelerin saplantılı bir şekilde çocuklarına bağlanma stili gerçekleştirmeleri, çocuğun ayrılık kaygısını etkileyen nedenler arasında sayılabilir (Çetin, 2017; Küçüködük, 2015).
Okul öncesi çocukların ebeveynleri ile geliştirmiş oldukları bağlanma biçimleri ayrılık kaygısının önemli nedenlerinden olduğu düşünüldüğünden bağlama kuramı ve bağlanma stillerinin bilinmesi önemlidir.
2.3. Bağlanma Kuramı
Kuram, çocuk psikanalisti ve psikiyatrist olan John Bowlby tarafından geliştirilmiştir. Bowlby bağlanmayı; kişinin kendisi için önemli olan öteki bireylere karşı geliştirdiği güçlü duygusal bağlar olarak tanımlamaktadır. Bowlby’e göre ayrılık acısı; bağlanılan nesnenin yokluğu durumunda ortaya çıkan kaygıdır. (Bowlby, 2012c). Bağlanma kuramında nesne ilişkileri kuramı temel alınmıştır ancak bunun yanında birçok kuramdan da yararlanılmıştır. Kuram bebeklik ve çocukluk dönemlerinde bağlanma biçimleri üzerine oluşturulmuş daha sonraları yetişkin bağlanma stilleri tanımlanmıştır (Morsümbül ve Çok 2011).
Bowlby bağlanma kuramı ile ilgili çalışmalarında Harlow ’un maymunlar ile yaptığı çalışmaları temel almıştır. Bebeklerin açlık ve susuzluk ihtiyaçlarını karşılayan anne maymun ile bebek maymunlar arasında bir bağ olduğu Harlow’ un çalışmalarında görülmüştür. Bowlby, Robertson’un yaptığı ayrılık deneyimi yaşayan çocukların tepkileri ile ilgili çalışmayı gözlemlemiş ve Robertson ile birlikte “2 yaşındaki çocuk hastaneye gider” adlı bir film çekerek çocukların ayrılık yaşadıklarında çektikleri sıkıntıları filme konu almışlardır. Yapılan bu film sonrası anneden ayrı kalan çocukların yaşadıkları psikolojik sıkıntılara yönelik tedavilerde önemli gelişmeler olmuştur (Golderberg, 2000). Bowlby bakımevlerinde bulunan çocuklar ile yaptığı çalışmalarda anne ya da bakım verenden ayrı kalan çocukların yaşadığı sıkıntılar ile ilgili çalışmalar yapmıştır. Bowlby çocuğun bağlandığı kişiden ayrılmasının kişilik gelişimi üzerinde etkisini açıklamıştır (Thompson, 2002). Bowlby’nin bağlanma kuramı ile ilgili yaptığı çalışmalar temel alınarak yetişkin bağlanmasına yönelik bağlanma stilleri tanımlanmıştır. Bu bağlanma stillerinde kişinin kendi benliğine yönelik ve diğerine karşı geliştirdiği olumlu olumsuz algılardan yola çıkılarak; güvenli bağlanma, saplantılı bağlanma, kaygısız bağlanma ve korkulu bağlanma tanımlamaları yapılmıştır (Bartholomew ve Horowitz, 1991).
Bowlby, bakım veren ya da anne ile gerçekleştirilen bağlanma biçimlerinin bebekler ve çocuklar için önemli olduğunu belirtmektedir. Bowlby, yetiştirme yurtlarında çocuklar ile ilgili yaptığı çalışmalar sonucunda çocuğun hayatta kalabilmesi açısından annenin veya bakım verenin önemini ortaya koymuştur. Bebekler ve çocuklar için ihtiyaçların karşılanması ve geliştirdikleri bağlanma örüntüleri ne kadar önemliyse, annenin de bebek ya da çocuk ile ilişki geliştirmesi açısından biyolojik olarak hazır olması önemlidir. Bağlanma kuramında bebeğin anne ile kurduğu ilişki kendi benliği ve öteki ile oluşturduğu imgeleme açısından önemlidir. Bebeklik ya da çocukluk döneminde geliştirilen bu imgelemeler ergenlik ve yetişkin yaşamında kullanabileceği taslaklar olarak düşünülebilir. Bebeklik ve çocukluk döneminde oluşturulan bu taslaklar kendisi dışındaki nesneler ile ilişkisinde oluşan güven duygusunun ve sosyal ilişkilerin biçimlenmesinde önemlidir. Bebeklik ve çocukluk döneminde oluşturulan bu imgelemeler öz saygının oluşumu, duyguların şekillenmesi ve kendilik değeri açısından önemli olduğu görülmüştür (Sümer ve Güngör 1999).
Bebek ya da çocuk ihtiyaç duyduğunda ve ihtiyaçlar zamanında anne ya da bakım veren tarafından karşılandığında, bebekte oluşan imgeler güven verici, ulaşılabilir bir durum olarak ortaya çıkar. Bu durum güvenli bağlanmanın temelini oluşturmaktadır. Ancak bebek ihtiyaç duyduğu zamanlarda ihtiyaçları zamanında karşılanmadığında ya da eksik karşılandığında bu durum güvenli bağlanmayı etkileyecek ve bağlanma stili güvensiz bağlanma şeklinde oluşabilecektir. Böyle durumlarda ihtiyaçları karşılanmadığı için bebek ya da çocuk kendini değersiz hissederek sevilmeyen biri olarak bir benlik algısı geliştirebilmektedir. Çocukta oluşan ve “içsel çalışan modeller” olarak adlandırılan bu durum ileriki yaşamındaki tüm ilişkilerin şekillenmesinde etkili olacaktır (Morsümbül ve Çok 2011).
Bireylerin bebeklik ve çocukluk dönemlerinde oluşturdukları benlik değeri ve ötekine ilişkin değerlilik algısı ileriki yaşlarda kolayca değiştirilemeyebilir. Bundan dolayı erken yaşta oluşan bağlanma modellerinin değişmesi yetişkin dönemlerinde zor olabilmektedir (Sümer ve Güngör 1999b). Bağlanma kuramının üç temel üzerine kurulmuş olduğu söylenebilir. Bu üç temel durum; yakınlık, güvenli üs ve güvenli sığınaktır. Bebeğin ya da çocuğun kendini güvende hissetmesi için bu üç temel durumun oluşması gerekmektedir. Bu üç durum gerçekleştiğinde bebek ya da çocuk kendini güvende hissedip çevresini daha rahat bir biçimde keşfedebilecektir. Bowlby, bireyin hayatı boyunca ötekine ve onun desteğine ihtiyaç duyduğunu belirtmektedir. Bebek için ihtiyaçların zamanında ve eksiksiz karşılanması ya da bireyin ihtiyaçlarının karşılanarak desteklenmesi, bireyin sahip olduğu yetenekleri ortaya koyabilmesi ve kendisini keşfetmesi açısından önemlidir (Özeren ve Akın, 2016).
Bağlanma kuramı ile ilgili Ainsworth ve arkadaşları çocuklar ile gerçekleştirilen ve yabancı ortam deneyi diye adlandırdıkları bir çalışma gerçekleştirmişlerdir. Bu deneyde amaç çocuklarda bağlanma stillerinin etkinleştirilmesidir. Deney için bir laboratuvar oluşturmuş ve bu çocuklar hem anneleriyle birlikte hem de teker teker laboratuvara alınmışlardır. Bu deneyde çocuklar anneleriyle birlikte laboratuvar ortamındayken ortama yabancı biri girmiş ve anne ortamdan çıkmıştır. Belli bir zaman geçtikten sonra anne tekrar laboratuvar ortamına geri dönmüştür. Bu durumun oluşturulmasının sebebi çocukların ortaya koyacağı davranışların gözlenmesidir. Bu deneyde çocukların bulundukları ortama yabancı biri girdiğinde annelerini ya da bakım vereni güvenli kişi olarak görme eğilimleri gözlenmiş ve anne ortamdan ayrıldıktan sonra çocukların yaşadıkları kaygı ve bu kaygılara karşı tepkileri araştırılmıştır. Çalışmada dört durum ve çocukların bağlanma biçimleri değerlendirilmiştir. Değerlendirilen dört durum; çocuk ortamda çevresini ne derece araştırmaktadır, annesi ortamdan ayrıldığında nasıl tepki vermektedir, çocuk yabancı birine nasıl tepki göstermiştir ve anne ortama geri döndüğünde nasıl tepkileri olmuştur. Bu çalışma sonucunda güvenli bağlanma, kaygılı-kararsız bağlanma ve kaçıngan bağlanma tanımlanmıştır.
Yapılan bu deneyde güvenli bağlanan çocukların yeni ortağıma giren çocukların ortamı araştırdıkları ve anne ortamdan ayrıldığında kaygılarının fazla olmadığı görülmüştür. Anne tekrar laboratuvar ortamına döndüğünde anneleri ile belli bir yakınlaşmadan sonra çevrelerini incelemeye devam ettikleri gözlenmiştir. Bu çocukların tehlikeli durumlarda anneyi güvenli üs olarak gördükleri, değişimlere ve diğer insanlara olumlu tepkiler verdikleri görülmüştür.
Kaygılı ve kararsız bağlanan çocukların anneleri ortamdan ayrıldığında kaygı düzeylerinin yüksek olduğu ve anneler ortama geri döndüğünde çocukların yatışma durumlarının daha zor olduğu gözlenmiştir. Bu durum çocukların annelerini güvenli üs olarak görmediklerini ve tehdit olarak algıladıklarına karşı yüksek düzeyde duyarlılık gösterebildikleri belirlenmiştir.
Kaygılı bağlanan çocuklar ise anne ortamdan ayrıldığında kaygı tepkilerinin çok az olduğu ve anne ortama döndüğünde yakınlık kurmaktan kaçındıkları ve ortam ile ilgilendikleri gözlenmiştir. Çocukların anneyi güvenli üs olarak görmeleri için ihtiyaçlarının anne tarafından tutarlı bir biçimde karşılanması ve annenin çocuğun ihtiyaçlarını sürekli ve duyarlı bir biçimde karşılaması gerekmektedir (Doğan, 2016).
Çocuğun anne ile kurduğu bağlanma biçimi yetişkin yaşlardaki ruh sağlığını da etkilemektedir. Çocukluk döneminde güvenli bağlanma gerçekleştiren bireyler genellikle yetişkin yaşlarında kendi kendilerine yeten, benlik algıları gelişmiş ve öz saygılarının yüksek olduğu görülebilmektedir. Güvensiz bağlanan bireylerin bağlanma stilleri ile sosyal fobi, depresyon ve ilaçların kötüye kullanımı arasında ilişki olduğu görülmüştür. Güvenli bağlanma stili geliştiren kişilerin duygularını kontrol edebilen, strese dayanıklı ve genel anlamda hayata pozitif bakan kişiler olduğu değerlendirmesi yapılabilir. Bu kişiler sorun ya da stresli durumlarla karşılaştıklarında çözüm odaklı düşünürler. Güvenli bağlanma stili ile sağlıklı durum ve güvensiz bağlanma ile psikopatoloji arasında ilişki olduğu yapılan çalışmalarda ortaya konmuştur. Güvensiz bağlanma stili gerçekleştiren bireyler bir problemle karşılaştığında problemin çözülemeyeceği düşüncesi oluşabilmekte ve kaygı durumu gözlenebilmektedir. Güvensiz bağlanan kişilerin aynı zamanda fiziksel acıya karşı dayanıksız oldukları ve sosyal açıdan da zorluklar yaşadıkları görülmüştür. Bağlanma nesnesi ile erken yaşlarda kurulan olumlu ilişki hem ergenlik döneminde hem de yetişkin dönemlerinde daha sağlıklı bir ruh hali sürecine etki etmektedir (Kesebir, Kavzoğlu ve Üstündağ, 2011).
Bağlanma ile ilgili yapılan bir araştırmada bebeklik ve çocukluk döneminde güvenli bağlanma stili geliştiren kişilerin diğer bağlanma stili geliştiren kişilere oranla çocukluk yaşantılarını daha olumlu anımsadıkları görülmüştür (Main vd. 1985). Aile yapısı ve bağlanma biçimleri arasındaki ilişkiyi inceleyen bir araştırmada ailesi ile uyumluluk gösteren ergenlerin güvenli bağlanma gerçekleştirdikleri ailesi ile uyumsuzluğu olan ergenlerin ise kayıtsız korkulu ve kaygılı bağlanma biçimlerine sahip oldukları görülmüştür (Gezer, 2001).
Çocukluk döneminde güvenli bağlanan ergenlerin empati kurabilme becerileri ve sosyal yeterliliklerinin iyi olduğu ve bunların daha az saldırgan davranışlar gösterdiği (Rice, 1990), yalnızlık düzeyi düşük olan öğrencilerin güvenli bağlanma stiline sahip oldukları yalnızlık düzeyi yüksek olan öğrencilerin kaygılı ve kaçınmacı bağlanma stili geliştirdikleri görülebilmektedir (Haliloğlu, 2008).
Bağlanma ile ilgili yapılan başka bir araştırmada bağlanma ile öfke ve öfke tarzları arasındaki ilişkiye bakılmıştır. Yapılan çalışmada güvenli bağlananların öfkelerini daha az bastırdıkları, korkulu kayıtsız ve saplantılı bağlanma biçimi geliştirenlerin ise öfke ifade biçimleri ile bağlanma stilleri arasında ilişki olduğu görülmüştür (İmamoğlu, 2003).
Anne bağlanma düzeyi ile çocuk yetiştirme sürecinde çocuğun bağlanma düzeyine etkisinin incelendiği bir çalışmada güvenli bağlanma geliştiren annelerin çocuk yetiştirme süreçlerinde çocuklara yönelik ilgilerinin iyi olduğu olduğu ve çocuklara yönelik kontrolcü davranışlarının az olduğu görülmüştür (Keser 2006). Yapılan başka bir çalışmada ise 9-10 yaşlarında yüz çocukla annelerin bağlanma stilleri ve çocukların bağlanma stilleri arasındaki ilişkiye bakılmıştır. Güvenli bağlanan annelerin çocuklarının da güvenli bağlanma geliştirdikleri görülmüştür (Yıldız 2008).
Yapılan bir araştırmada anne ile çocuk arasındaki bağlanma biçimleri ile orta çocukluk döneminde yaşanabilecek sosyal kaygı incelenmiştir. Sonuç olarak güvenli bağlanma ile sosyal kaygı arasında düşük düzeyde bir ilişki olduğu ortaya çıkmıştır (Brumariu ve Kerns, 2008). Orta çocukluk dönemi çocukları ile yapılan bir çalışmada ebeveynlerine bağlanmanın benlik saygısı ve kaygı ile olan ilişkisi araştırılmıştır. Sonuçta ebeveynlerine güvenli bağlananların benlik algılarının yüksek, kaygı puanlarının ise düşük olduğu görülmüştür (Sümer ve Şendağ, 2009).
Okul öncesi öğrencilerden yüz kırk çocuk ile yapılan bir araştırmada çocukların bağlanma ve benlik algıları ilişkisi incelenmiştir. Yapılan bu çalışmada bağlanma düzeyi arttıkça çocukların benlik algılarının da arttığı görülmüştür (Evirgen ve Kahraman 2018). Çocuklarda bağlanma ve ebeveyn dürtüselliği ile ilgili yapılan bir çalışmada çocuklar ile anneleri arasındaki güvenli bağlanmanın baba ile olan güvenli bağlamayı pozitif yönde etkilediği görülmüştür (Akyol, 2017). 380 çocuk ile yapılan bir çalışmada ebeveynlere güvenli bağlanma ile çocukların umut değişkeni arasında anlamlı bir ilişki olduğu görülmüştür (Çankaya ve Canbulat,2017).
2.3.1. Çocukluk döneminde bağlanma
Bebeklik dönemin sona ermesi ile birlikte çocukluğumu başlangıcında bebeklikte kurulan bağın önemi devam etmekle birlikte bu dönemde çocuğa sunulacak olan sevgi ve güven duyguları çocuğun sağlıklı gelişimi için önemlidir. Bebeklik döneminde ebeveyn ile oluşan bağ çocuğun benlik değeri ve öteki ile geliştirilecek olan sosyal ilişkiler açısından önemlidir (Aydın, 2006). Çocukluk dönemine geçişte çocuğa verilecek desteğin yeterliliği önemli olmakla birlikte abartılı Sevgi destek ya da katı disiplin bağımlı kişilik oluşumuna etki edebilmektedir. Sistematik katı disiplin yetersiz Sevgi çocuğun saldırgan tavır geliştirmesini Zorlu yaşam olayları ile başa çıkma becerilerini olumsuz etkilemesini neden olabilmektedir. Yetersiz sevgi ve destek katı disiplin aynı zamanda çocuğun özellikle kazanması konusunda problemlere neden olabilmektedir. Ebeveynin bu dönemde çocuğa yönelik sevgi ve desteği benlik değeri kazanımında ve öteki ile ilgili diğer oluşumunda önemlidir. Çocukluk döneminde ebeveyn ile kurulan Bu ilişkiler belli bir zaman sonra içsel temsillerin oluşmasına katkı sağlamakta ve sonraki yaşantılarda sosyal ilişkilerin şekillenmesi açısından model olabilmektedir. Bebeklik döneminde ihtiyaçların karşılanması ile başlayan ve çocukluk döneminde sevgi ve desteğin sunulmasıyla devam eden ebeveyn çocuk ilişkisinin bağlanma örüntülerinin şekillenmesinde önemli olduğu belirtilmektedir. (Özmen, 2011).
Okul döneminin başlamasıyla ebeveynlerle olan ilişkide bağlılık azalsa da çocuk için ebeveynler ve aile güvenli üs olma özelliğini devam ettirmektedir. Okul dönemi ile birlikte çocuklar somut düşünceden soyut düşünceye geçiş dönemine de girmiş olurlar. Bu dönemde çocuk yavaş yavaş problem çözme becerileri kazanmaya ve cinsiyet rollerini öğrenmeye başlar. Bu dönemde çocukların zihinsel ve bellek gelişimi hızlı bir biçimde gelişir ve çocuklar kazandıkları becerilerle daha özgüvenli hissederler (Bee ve Boyd, 2009).
Çocukluk döneminde ebeveyn ile yaşanan ilişkiler aracılığı ile kendisi diğerleri ve dünya ile ilgili şemalar oluşmaktadır. Bu şemalar aracılığı ile aile dışındaki kişilerle oluşturulan sosyal yaşantılar için modellemeler oluşmaktadır. Aile dışındaki ötekilerle kurulan sosyal ilişkiler sonucunda çocuk zamanla başarılı ve yetenekli olduğu alanları keşfeder. Okul öncesi döneminde diğerleri ile kurulan bu sosyal ilişkiler çocukların kimlerle ilişki kurabileceği ile ilgili yetenek gelişiminin yanında benlik saygısının gelişme açısından da önemlidir. Çocukluk döneminde ebeveyn ile oluşan güvenli bağlanma çocuğun benlik değeri kazanması açısından önemli olduğu için çocuğun yaşayabileceği kaygılarla daha kolay baş etme becerisi geliştirmesine katkı sağlayabileceği değerlendirilebilir. Bebek ve çocukluk döneminde çocuğun bakım veren ile ilk geliştirdiği bağlanma biçimleri çocuklarda içsel modellerin oluşmasında önemlidir. Bu dönemde kazanılan modeller yaşamın sonraki dönemlerine yansımaktadır (Sümer ve Şendağ 2009).
2.3.2. Yetişkinlerde bağlanma
Bağlanma bebeklik döneminde başlayan çocukluk döneminde devam eden yetişkinlik dönemine yansıyan tarafları olan ve dıştan kişiye farklılık gösterebilen bir durum olarak değerlendirilebilir. Çocuğun bakım verenle ilişkisi sonucu oluşan kendisi ve dünyaya dair şekillendirdiği inançlar olumlu ve olumsuz bağlanma stillerini oluşturmaktadır. Bağlanma kuramına göre çocuğun ihtiyaçlarının zamanında karşılanmasına göre ya da bakım verene ulaşılabilirliğe göre bağlanma durumu ile ilgili zihinsel temsillerin oluşması ile bağlanma stilleri de oluşmaktadır (Noftle ve Shave, 2005). Bağlanma kuramında bebeklerle yapılan yabancı ortam deneyine dayanılarak bebeklik ve çocukluk dönemindeki bağlanma modelleri güvenli bağlanma, kaygılı kararsız bağlanma ve kaçıngan bağlanma olarak tanımlanmıştır (Sümer ve Güngör, 1999). Daha sonraları bağlanma sisteminin yetişkin hayatına yansıması değerlendirilerek kuram yetişkin ilişkilerinin tümüne uyarlanmıştır (Rom ve Alfasi, 2014). Hazan ve Shaver deneysel bir çalışma ile bağlanma kuramının yetişkinlerde uygulanmasına dair çalışmışlardır. Bu çalışma ile bağlanma sisteminin sadece bebeklik ve çocukluk dönemi ile ilgili olmadığı yetişkinlerde de bağlanma sisteminin olduğu belirtilmiştir. Yetişkinlerde bağlanma sistemi tehdit ve stres altındayken yakınlık ve destek arama ihtiyacının ortaya çıkmasıyla aktif hale gelir (Sherel, 2014). Yetişkinlikteki bağlanma biçimi bebeklik ve çocukluk döneminden farklı olarak romantik ilişkiler cinsellik bakım verme ve bağlanma durumlarını içermektedir. Bağlanma kuramı yetişkinlerin duyguları davranışları değerlendirilerek dört biçimde yeniden sınıflandırılmıştır (Sümer ve Güngör, 1999).
Güvenli bağlanma: bebek ve çocuklarını ihtiyaçlarına duyarlı ebeveynler tarafından yetiştirilen kişilerde görülen bağlanma biçimidir. Bu bireyler benlik değerleri ile ilgili ve ötekiyle ilgili olumlu içsel temsiller geliştirdikleri için sosyal ilişkilerinde problem yaşamazlar. Bu kişiler yetişkin hayatta kurdukları ilişkilerde daha güven verici ve tatmin edici ve özgüvenleri yüksek bireyler olarak değerlendirilir (Görünmez, 2006).
Saplantılı bağlanma; bu bağlanma biçimi görülen bireylerde çocukken ebeveynlerinin kendilerine karşı duyarsız ve tutarsız oldukları düşünülmektedir. Duyarsız ve tutarsız ebeveyn tutumu yanında ebeveynin adanmışlık sergileyen tarzı da saplantılı bağlanmaya neden olabilmektedir. Böyle bir durumda benlik değeri olumsuz ve sevilmeyi hak etmeyen bir kendilik algısı ortaya çıkabilmektedir. Saplantılı bağlama modelinde belli dalgası olumsuz olsa da diğerlerine karşı olumlu algı oluşmaktadır. Benlik algısı değersiz olan bu kişiler bağımlı kişilik geliştirerek sürekli onaylanmak isterler (Görünmez, 2006).
Korkulu kaçından bağlanma; bu bağlanma biçiminde hem kendisiyle ilgili değerlilik algısı hem de ötekiyle ilgili değerlik algısı olumsuzdur. Bu modelleme biçiminde bireyler kendilerini sevilmeyen olarak değerlendirerek ötekilerini de kendilerini umursamayan dikkatsiz ve ulaşılamaz olduklarına dair algı gelişebilmektedir. Bu modellemeye sahip bireyler sosyal olaylara karşı abartılı duyarlılık gösterebilmektedirler. Bu bireyler diğer insanlarla sosyal ilişkiler kurmak isteseler de ötekiyle ilgili olumsuz algıları olduğu için güven problemi yaşadıkları için reddedileceklerini düşünürler(Görünmez, 2006).
Kayıtsız kaçıngan bağlanma; bu bağlanma biçimine sahip bireyler bağlanma ihtiyaçları karşılanmayan kişiler olarak değerlendirilebilir. Bowlby’e göre bu bağlanma modeli bağlanma kuramının dışında bir sistem olarak değerlendirilir. Bu bağlanma modelinde benlik değeri ile diğerlerine karşı olan değer algısı olumsuzdur. Bu modellemeye sahip bireyler bağlanma figürü tarafından reddedildiğinde kendisiyle ilgili olumlu imajı koruyabilmek için kendi kendine yeterlilik davranışı ortaya koyarlar. Bu modellemeye sahip kişiler yakın sosyal ilişkilere girmekten kaçınırlar ve bağımsızlığını öne sürerek ilişkilerin çok da önemli olmadığını belirtirler(Görünmez, 2006).
2.3.3. Bağlanma kuramı sisteminde ayrılma kaygısı
Bağlanma kuramına göre yaşanılan ayrılık kaygısı erken gelişim döneminde çocuğun bağlanma modellerinin oluştuğunun göstergesi olarak değerlendirilir. Bir çocuğun aylık kaygısını yaşaması beklenilen bir durum ve gelişim döneminin özelliğidir. Çocuğun bağlanma figüründen ayrılması ile onu tekrar göremeyeceği düşüncesi onda korku ve kaygıyı ortaya çıkarmaktadır. Yaşanılan bu korku ve kaygı çocuğun bağlanma biçimlerine göre değişebilmektedir. Çocuğun annesine güvenli ya da kaygılı bağlanması durumuna göre bağlanılan figürü kaybetme düşüncesinin ortaya çıkardığı kaygı durumu belli bir zaman sonra sönme eğilimi gösterebilir veya yaşanılan korku ve kaygının artma durumu ortaya çıkabilir (Bowlby,2014).
Bağlanma kuramı oluşturulurken bebek ve çocukların gözlenmesi üzerine yapılmış deney ve çalışmalar ile tanımlanmıştır. Bu sisteme göre bebek kendini tehlikede hissettiği durumlarda ya da zorlayıcı bir durum ile karşılaştığında bağlanma figürüne sığınma ihtiyacı hisseder ve onunla bir arada olmak ister. Bebekler böyle durumlarda bağlanılan kişi ile tensel temas kurarak rahatlarlar. Böyle bir durum bebeğin güvenlik arayışı içinde olduğunu göstermektedir. Bebekler kendilerini tehlikeli bir durumda hissettiklerinde bağlanma nesnesine ulaşamadığında kaygı tepkileri ortaya koyabilmektedirler. Ainsworth ve arkadaşlarının bağlanma ile ilgili yaptığı yabancı ortam deneyinde bebeklerin bağlanma figürü üzerinden kaygılarını incelemişlerdir. Yapılan bu çalışma sonunda güvenli bağlanma, güvensiz kaçınmacı ve kaygılı kararsız bağlanma sınıflaması yapılmıştır. Bu çalışma ile bebek ihtiyaç duyduğunda bağlanma figürünün güvenlik ihtiyacını karşılamışsa ortamda daha az kaygılandığı ve rahat davrandığı görülmüştür. Güvenli bağlanma gerçekleştiren bebeklerin anne ortamdan ayrıldığında bile daha az kaygı tepkisi gösterdikleri ve annenin ortama dönmesi ile daha kolay sakinleştikleri kolay yakınlaşma sağlayabildikleri görülmüştür. İhtiyaçları zamanında karşılanmayan ya da eksik karşılanan çocuklar kaçınmacı bağlanma modeli geliştirebilmektedirler. Kaygılı bağlanan bu çocuklar annenin ayrılması ile ortaya çıkan kaygı durumlarını, anne ortama döndükten sonra kolayca üzerlerinden atamadıkları ve rahatlayamadıkları annelerine karşı öfkeli ve kaygılı bir tutum sergiledikleri görülmüştür. Bu tür çocuklar bağlanma figürü ile fiziksel temas isteseler dahi, bağlanma figürü tarafından fiziksel temas kurulmak istendiğinde red davranışı gösterebilmektedirler (Sümer ve Güngör, 1999).
Çocukluk döneminde yaşanılan ayrılma kaygısının ortaya çıkmasında birçok neden olabilmektedir. Bu nedenler ebeveyn tutumu, çocuğun ebeveyni ile kurduğu ilişki şekli, çocukluk döneminde yaşanılan kayıp ve yaslar, çevresel nedenler, bu dönemde yaşanılan ebeveyn ayrılıkları çocuğun yaşadığı ayrılma kaygısının zeminini oluşturabilmektedir (Bowlby, 2012). Anne ve babalar arasındaki iletişim biçimi anne ve babaların çocuk yetiştirme tarzları aile içerisindeki genel iletişim iklimi çocukların gelişimini etkileyen önemli nedenler arasında sayılabilir. Ebeveynlerin birbirleri arasındaki uyumlarının çocuklar okula başladıktan sonra girdiği yeni ve yabancı olan ortamda çocuğun aylık kaygısı üzerinde etkili olduğu değerlendirilmektedir. Ayrılık kaygısı ile ilgili yapılan çalışmalarda anne baba arasındaki çatışmaların çocukların yalnız kalma korkusunu tetiklediği ve kötü bir şeyler olma kaygısı oluşturduğunu ortaya çıkarmıştır (Erermiş ve arkadaşları, 2009). Aylık kaygısı değerlendirme ölçeğinin Türkiye uyarlamasının yapıldığı araştırma bu durumu destekler niteliktedir. Ölçeğin alt boyutları olan terk edilme ve yalnız kalma durumunda başlarına kötü bir durum geleceği kaygısını taşımaları nedeniyle yer almıştır. Çocukların bu yalnız kalma korkusu annelerinden ayrılmayı red davranışı olarak ortaya çıkmaktadır. Yalnız kalma korkusu ile ortaya çıkan kaygı nedeniyle çocuklar sürekli bir biçimde annelerini takip etme davranışı içindedirler. Bu kaygı nedeniyle çocuklar annelerinden ayrı bir biçimde ya da yalnız olarak tuvalete gitmeyi banyo yapmayı ve yalnız uyumayı istemezler. Çocuklarda ortaya çıkan ayrılık kaygısının ebeveynlerinin çocukken yaşadığı ayrılık kaygısını kendi yaşantılarına yansıtmalarının etkilerinin olduğu düşünülebilir. Yapılan bazı çalışmalarda kendi ebeveynlerini güvenli bağlanma biçimi geliştirmeyen yetişkinlerin kendi çocuklarına karşı katı tutum sergiledikleri saldırgan davranış ortaya koydukları ve bu durum nedeniyle çocuklardaki korkuya neden oldukları görülmüştür. Bazı anne babalar da çocuk yetiştirmede kendilerini sürekli bir biçimde eksik hissettikleri için çocuklarına güvenli üst olamamaktadırlar. Bu durum çocukların ebeveyni ile bağlanma geliştirilebilmesi için gerekli olan duygusal deneyim yaşama fırsatını ortadan kaldırmaktadır. Böyle bir aile ortamında yaşayan çocuğun ebeveynleri ile iletişimi yeterli olamamaktadır. Bu nedenle hem kaygı hem de güvenlik durumunu bir arada yaşayabilmektedirler (Teze ve Aslan, 2016). Bu durumlar birlikte değerlendirildiğinde ebeveynlerin yaşadıkları kaygıların çocukların aylık kaygısı ile ilişkili olabileceği düşünülebilir. Erken çocukluk döneminde ebeveyn çocuk arasındaki ilişki biçimi ayrılık kaygısının oluşmasına zemin hazırlıyor olabilir. Çocukların ebeveynlerinin davranışlarını modelledikleri düşünüldüğünde çocukların ayrılık kaygılarını da ebeveynlerinden modelleyebildikleri değerlendirilebilir ( Küçüködük, 2015).

3. YÖNTEM
3.1. Araştırmanın Modeli
Yapılan bu çalışmada derleme modeli kullanılmış ve literatür tarama modelinden faydalanılmıştır.
3.2. Veri Toplama Araçları
Yapılan bu çalışmada veri toplama aracı olarak; literatür taramasında incelenen araştırmalar ve araştırmalarda kullanılan ölçeklerden faydalanılmıştır. Çalışmalarda; “yuva çocukları için ayrılma kaygısı ölçeği anne baba formu”, “yuva çocukları için ayrılma kaygısı ölçeği öğretmen formu” (Çıkrıkçı, 2020), “kaygı ölçeği”, “sürekli kaygı ölçeği”, (Can,2015), “ilişki ölçekleri anketi”, “erken çocukluk envanteri 4 ebeveyn formu”, “yetişkin aylık anksiyetesi öz bildirim envanteri”, “erişkin bağlanma biçimi ölçeği”, “ayrılık anksiyetesi belirti envanteri” (Dağlar, 2016), kullanılmıştır. Çalışmalarda ayrıca sosyodemografik formlar, “bilişsel esneklik envanteri”, “yakın ilişkilerde yaşantılar envanteri”, “yetişkin ayrılık kaygısı anketi”, “anaokulu ve anasınıfı davranış ölçeği” (Küçüködük, 2015), “çocuk davranış değerlendirme ölçeği”, “mizaç değerlendirme ölçeği” (Erermiş ve arkadaşları, 2009), “okul öncesi çocukları kaygı düzeyi ölçeği”, “çocuğun olumsuz duyguları ile baş etme ölçeği”, “yakın ilişkilerde yaşantılar envanteri 2” “annenin ayrılma kaygısı ölçeği” (Yeşildaş, 2018), “aile apgar ölçeği”, “yetişkin ayrılma anksiyetesi anketi”, “ayrılma anksiyetesi belirti envanteri” ve “yuva çocukları için ayrılma kaygısı ölçeği” (Saltık, 2019), “Kerns güvenli bağlanma ölçeği” (Sümer ve Şendağ, 2009), “Yetişkin ayrılma anksiyetesi anketi, İlişki ölçekleri anketi, Ayrılık anksiyetesi ölçeği ebeveyn formu, Sosyodemografik form” (Kaya, 2022), “Ebeveyn tutum ölçeği, Demografik bilgi formu, Yuva çocukları için ayrılık kaygısı ölçeği, Durumluluk sürekli kaygı envanteri” (Nazlıoğlu, 2019) kullanılan ölçme araçlarındandır.

3.3. Bulgular
Can (2015) yaptığı çalışmada okul öncesi çağında olan çocukların okula gitme zorluğunun annelerinin kaygı seviyeleri ile bağlanma stilleri arasındaki ilişkiye bakılmıştır. İstanbul ilinde anaokulunda okula gitme zorluğu yaşayan 60 çocuğun annesi ile çalışma gerçekleştirilmiştir. Araştırmada “sürekli kaygı ölçeği”, “ilişki ölçekleri anketi” ile veri toplanmıştır. Bu araştırmada okul isteksizliği yaşayan çocukların annelerinde sürekli kaygı düzeyinin yüksek olduğu görülmüştür.
Dağlar (2016) tarafından yapılan bir araştırmada okul öncesi çocuklarda ortaya çıkan kaygı ile annelerinin bağlanma biçimleri ve aylık kaygısı arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmaya 49 çocuk ve anneleri katılmıştır. Veri toplama aracı olarak “erken çocukluk envanteri 4 ebeveyn formu”, “yetişkin aylık anksiyetesi öz bildirim envanteri”, “erişkin bağlanma biçimi ölçeği” ve “Ayrılık anksiyetesi belirti envanteri” kullanılmıştır. Bu araştırmada çocukların yaşadığı ayrılık kaygısı ile annelerinin bağlanma puanları arasında pozitif bir ilişki görülmüştür. Ayrıca annelerin yetişkin ayrılık kaygıları ile kendi çocukluk dönemlerindeki ayrılık kaygıları arasında da pozitif bir ilişki bulunmuştur.
Küçüködük (2015) yaptığı araştırmada okul öncesinde öğrenim gören 280 çocuk ile çocukların annelerinin ayrılma kaygıları ve bağlanma biçimleri ile çocukların davranış ve ayrılma kaygıları arasındaki ilişkiyi incelenmiştir. Veri toplama aracı olarak “yuva çocukları için ayrılma kaygısı ölçeği”, “bilişsel esneklik envanteri”, “yakın ilişkilerde yaşantılar envanteri”, “yetişkin ayrılık kaygısı anketi” ve “anaokulu ve anasınıfı davranış ölçeği” kullanılmıştır. Bu çalışmada çocukların ayrılma kaygıları ile sosyal becerileri arasında pozitif, problemli davranışlar arasında negatif bir ilişki saptanmıştır.
Erermiş ve arkadaşları (2009) tarafından yapılan bir araştırmada ayrılma kaygısı bozukluğuna sahip okul öncesi çocukların annelerinin mizaç özellikleri incelenmiştir. Araştırma 4 ile 7 yaş arasındaki 60 çocuk ile yapılmıştır. Veri toplama araçları olarak “çocuk davranış değerlendirme ölçeği”, “mizaç değerlendirme ölçeği” kullanılmıştır. Sonuçta ayrılık kaygısı tanısı almış çocukların annelerinin anlamlı düzeyde yüksek depresif mizaç, siklotomik mizaç ve anksiyöz mizaç puanları gösterdiği belirlenmiştir.
Çetin (2017) yaptığı bir araştırmada çocukların ayrılma kaygıları ile anne ve babalardaki ayrılma kaygıları ve ebeveynlik tutumları ile olan ilişkiyi incelemiştir. Araştırmaya dört yüz altmış yedi ebeveyn ve onların çocukları katılmıştır. Veri toplama aracı olarak “ayrılık kaygısı değerlendirme ölçeği ebeveyn formu”, “yetişkin ayrılık anksiyetesi anketi”, “ebeveynliğe yönelik tutum ölçeği” kullanılmıştır. Sonuç olarak tek çocuğun olduğu ailelerde ayrılma kaygısı yaşayan çocuk sayısının, 2 ve 2'den fazla çocuğu olan ailelere göre kaygılarının daha yüksek olduğu görülmüştür.
Yeşildaş (2018) tarafından, 3-6 yaş arasındaki 266 çocuğun annesi ile bir araştırma yapılmıştır. Veri toplama aracı olarak “okul öncesi çocukları kaygı düzeyi ölçeği”, “çocuğun olumsuz duyguları ile baş etme ölçeği”, “yakın ilişkilerde yaşantılar envanteri 2” “annenin ayrılma kaygısı ölçeği” kullanılmıştır. Araştırma sonunda eğitim düzeyi düşük olan annelerin eğitim düzeyi yüksek olan annelere göre daha fazla kaygı yaşadıkları görülmüştür. Yine bu araştırmaya göre eğitim düzeyi düşük annelerin bağlanma ilişkilerinde eğitim düzeyi yüksek annelere oranla kaçınma ve kaygı davranışlarının daha fazla olduğu belirlenmiştir. Buna göre çocukları ile ilgili en fazla kaygı yaşayanlar eğitim düzeyi düşük çalışmayan annelerdir.
Saltık (2019) yaptığı bir araştırmada anaokulu çocukları ve ebeveynlerinin ayrılma kaygısı sıklığı ve etkileyen faktörler ile ilgili ilişkiyi incelenmiştir. Araştırma okul öncesinde öğrenim gören 667 çocuğun ebeveynleri ile yapılmıştır. Araştırmada veri araçları olarak “aile apgar ölçeği”, “yetişkin ayrılma anksiyetesi anketi”, “ayrılma anksiyetesi belirti envanteri” ve “yuva çocukları için ayrılma kaygısı ölçeği” kullanılmıştır. Araştırma sonunda ortaya çıkan verilere göre çocukların ayrılma kaygıları ile annelerinin ayrılma kaygıları arasında yüksek düzeyde ilişki bulunmuştur.
Çıkrıkçı (2020), yaptığı araştırmada okul öncesi kurumlara devam eden yüz yirmi çocuk ve onların anneleri ile on iki okul öncesi öğretmeni toplamda iki yüz elli iki kişiden oluşan bir grup ile çalışılmıştır. Araştırmada veri toplama araçları olarak “yuva çocukları için ayrılma kaygısı ölçeği anne baba formu”, “yuva çocukları için ayrılma kaygısı ölçeği öğretmen formu” ve “kaygı ölçeği” kullanılmıştır. Araştırma sonucunda çocukların ayrılma kaygılarının annelerinin ayrılma kaygısı arasında ilişki bulunmamıştır. Ancak çocukların ayrılma kaygılarının kardeş sayısı, anne çalışma durumu, aile ekonomik düzeyi değişkenlerine göre anlamlı farklılık gösterdiği ortaya çıkmıştır. Annelerin sürekli kaygılarının ise eğitim durumlarına göre farklılık gösterdiği ortaya çıkmıştır.
Alisinanoğlu ve Ulutaş (2003) yaptığı çalışma bulgularına göre anne sürekli kaygı puan ortalamaları ile çocukların sürekli kaygı puan ortalamaları arasında pozitif bir ilişki bulunmuştur. Çalışmada ayrıca, anne yaşı ile çocuğun sürekli kaygı düzeyi arasında anlamlı bir şekilde ilişki olduğu görülmüştür.
Peleg ve arkadaşları (2006) yaptıkları araştırmada ortaya çıkan bulgulara göre; okul öncesi çağında bulunan çocukların ayrılık kaygılarıyla annelerinin aylık kaygıları arasında anlamlı bir şekilde ilişkili olduğu görülmüştür.
Şirin (2015) yaptığı çalışmada, çocukların ayrılık kaygıları ile anne babalarının tutumları arasındaki ilişkiye bakılmıştır. Çalışmada ortaya çıkan bulgulara göre abartılı koruma tutumu olan annelerin kendi çocukluk dönemlerinde ayrılık kaygısı yaşadıkları için çocuklarına karşı aşırı korumacı tutum ve disiplin geliştirdikleri görülmüştür.
Haliloğlu (2008) yaptığı çalışma bulgularına göre, yalnızlık düzeyi düşük olan öğrencilerin güvenli bağlanma stiline sahip oldukları yalnızlık düzeyi yüksek olan öğrencilerin kaygılı ve kaçınmacı bağlanma stili geliştirdikleri ortaya çıkmıştır.
Keser (2006)’ in yaptığı araştırma bulgularına göre; güvenli bağlanma geliştiren annelerin çocuk yetiştirme sürecinde çocuklarına yönelik ilgilerinin yüksek olduğu ve çocuklara yönelik kontrolcü davranışlarının az olduğu görülmüştür.
Evirgen ve Kahraman (2018) okul öncesi öğrencileri ile yaptıkları çalışmada ortaya çıkan bulgulara göre; bağlanma düzeyi arttıkça çocukların benlik algılarının da arttığı görülmüştür.
Nazlıoğlu (2019) yaptığı araştırmada çocuğun cinsiyetinin ayrılık kaygısıyla anlamlı bir fark göstermediği görülmüştür. Annenin eğitim düzeyi ile çocuğun ayrılık kaygısı arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Çocukların ayrılık kaygılarının tek çocuk olmak veya kardeş sahibi duruma göre anlamlı farklılık gösterdiği görülmüştür. Buna göre tek çocukların ayrılma kaygısının toplam puanlarının iki çocuk olanlardan daha fazla olduğu görülmüştür. Anne çalışma durumu ile çocuğun ayrılma kaygısı arasındaki ilişkiye bakıldığında annesi çalışan çocukların annesi çalışmayan çocuklara göre ayrılık kaygılarının daha yüksek olduğu bulgularda ortaya çıkmıştır. Ayrıca ebeveyn tutumu ile çocukların ayrılık kaygısı arasındaki ilişki değerlendirildiğinde otoriter tutuma sahip ailelerin çocuklarının aylık kaygıları ile otorite tutum arasında pozitif düzeyde anlamlı ilişki olduğu görülmüştür. Aşırı koruyucu tutum ile ayrılık kaygısı arasında yine bir pozitif ilişki olduğu, ebeveynlerin demokratik tutumu ile çocukların ayrılık kaygıları arasında anlamlı bir ilişki olmadığı görülmüştür.
Kaya (2022) yaptığı araştırma sonucu ortaya çıkan bulgulara göre çocukların ayrılık kaygılarının annelerinin ayrılık kaygısı ve bağlanma biçimleri ile ilişkili olduğu, annenin korkulu, saplantılı bağlanma stilinin çocuğun ayrılık kaygısı ile pozitif yönde ilişkili olduğu, anne ayrılık kaygısının çocuğun ayrılık kaygı düzeyini arttırdığı görülmüştür.
Bilgin (2022) yaptığı çalışmada regülasyon analizleri sonucunda annenin ayrılık kaygısının çocuğun aylık kaygısını pozitif yönünde anlamlı bir şekilde yordadığı görülmüştür. Yine annenin ayrılık kaygısının çocuğun ayrılık kaygısının alt boyutu olan yalnız kalma korkusunu pozitif yönde anlamlı bir şekilde yordadığı, annenin ayrılık kaygısının çocuklarda ayrılık kaygısının alt boyutu olan terk edilme korkusunu anlamlı bir şekilde yordadığı görülmüştür. Çocuk sayısı 3 olan annelerin çocuklarının ayrılık kaygılarının yüksek olduğu, eğitim düzeyi arttıkça çocuk ayrılık kaygısının azaldığı görülmüştür.
Şahin ve Görünmez (2022)’in yaptıkları araştırma bulgularına göre; çocukların kaygı düzeyleri ile ebeveynlerinin kaygı düzeyleri arasında pozitif ilişki saptanmıştır. Çocukların ayrılık kaygısı düzeyleri ile anne babalarının sürekli kaygıları arasında pozitif bir ilişki görülmüştür. Çocukların cinsiyetlerine göre genel kaygı, durumu ayrılık kaygısı ve toplam kaygı puanları arasında anlamlı bir ilişki görülmemiştir

4. TARTIŞMA ve SONUÇ
Bu çalışmada okul öncesine devam eden çocukların ayrılma kaygısı ile annelerinin ayrılma kaygısı arasındaki ilişki incelenmiş ve literatür taraması yapılmıştır. Bu amaçla geliştirilen hipotezler çerçevesinde araştırma yapılmıştır. Bu hipotezler;
1- Okul öncesine devam eden çocukların ayrılma kaygıları ile annelerinin ayrılma kaygısı arasında anlamlı bir ilişki vardır.
2- Okul öncesine devam eden çocukların ayrılma kaygıları, annelerinin ayrılma kaygısı ile yordanabilir.
3- Okul öncesinde ayrılma kaygısı olan çocukların ayrılık kaygısı, bazı demografik özellikler ile ilişkilidir, şeklindedir.
Çalışmada konu ile ilgili araştırmalar ve araştırmalarda kullanılan ölçekler sonucu ortaya çıkan bulgulara göre değerlendirme yapılmıştır.
Hipotez 1’ de yer alan, “okul öncesine devam eden çocukların ayrılma kaygıları ile annelerinin ayrılma kaygısı arasında anlamlı bir ilişki vardır” ile ilgili araştırma bulgularına bakıldığında;
Peleg ve arkadaşları (2006) yaptıkları araştırmada ortaya çıkan bulgulara göre; okul öncesi çağında bulunan çocukların ayrılık kaygılarıyla annelerinin aylık kaygıları arasında anlamlı bir şekilde ilişkili olduğu görülmüştür. Alisinanoğlu ve Ulutaş (2003) yaptığı çalışma bulgularına göre anne sürekli kaygı puan ortalamaları ile çocukların sürekli kaygı puan ortalamaları arasında pozitif bir ilişki bulunmuştur. Çıkrıkçı (2020), yaptığı araştırmada sonucunda çocukların ayrılma kaygılarının annelerinin ayrılma kaygısı arasında ilişki bulunmamıştır.
Saltık (2019) yaptığı bir araştırmada ortaya çıkan verilere göre çocukların ayrılma kaygıları ile annelerinin ayrılma kaygıları arasında yüksek düzeyde ilişki bulunmuştur. Dağlar (2016) tarafından yapılan bir araştırmada çocukların yaşadığı ayrılık kaygısı ile annelerinin bağlanma puanları arasında pozitif bir ilişki görülmüştür. Ayrıca annelerin yetişkin ayrılık kaygıları ile kendi çocukluk dönemlerindeki ayrılık kaygıları arasında da pozitif bir ilişki bulunmuştur. Peleg, Halaby, Whaby, (2006) yaptıkları çalışmada okul öncesi çocuklarda özellikle anne ayrılık kaygısının yoğun olması çocukların da ayrılık kaygılarının oluşmasına anlamlı düzeyde etki etmektedir.
Bowlby (2014)’e göre çocuğun annesine güvenli ya da kaygılı bağlanması durumuna göre bağlanılan figürü kaybetme düşüncesinin ortaya çıkardığı kaygı durumu belli bir zaman sonra sönme eğilimi gösterebilir veya yaşanılan korku ve kaygının artma durumu ortaya çıkabilir. Sümer ve Güngör (1999)’e göre de bebeklik ve çocukluk döneminde gerçekleşen bağlanma stiline göre, öz saygının oluşumu, duyguların şekillenmesi ve kendilik değeri açısından önemlidir. Morsümbül ve Çok (2011) bağlanma modellerinin çocuğun ileriki yaşamındaki tüm ilişkileri etkilediğini belirtmişlerdir. Kesebir, Kavzoğlu ve Üstündağ, (2011) güvenli bağlanma gerçekleştirmeyen bebeklerin daha çok kaygılı tepkiler ortaya koydukları ve ebeveynlerinden ayrılmaya karşı duyarlılık gösterdiklerini belirtmişlerdir. Main vd. (1985) nin bağlanma ile ilgili yaptıkları araştırmada bebeklik ve çocukluk döneminde güvenli bağlanma stili geliştiren kişilerin diğer bağlanma stili geliştiren kişilere oranla çocukluk yaşantılarını daha olumlu anımsadıklarını ortaya koymuşlardır. Görünmez (2006) güvenli bağlanma gerçekleştiren bebeklerin ileriki yaşamlarında daha az kaygılı oldukları ve sosyal ilişkilerinde problem yaşamadıklarını belirtmektedir.
Can (2015)’a göre okul öncesi çocuklarda ayrılık kaygısı birçok parametre bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Bu önemli etkenlerden biri çocukların ebeveynlerinin kaygılı olması olarak ortaya çıkmaktadır.
Bowlby (2014) ayrılık kaygısını çocuğun bağlandığı anne ya da bakım verenden ayrılması durumunda veya ayrılma düşüncesi oluşması sonucunda ortaya çıkan kaygı durumu olarak tanımlanmaktadır. Ceyhan (2000)’a göre ayrılık kaygısı erken çocukluk döneminde başlayıp ergenliğe kadar uzanabilmektedir. Bu kaygı türü çocukluktan başlayıp yetişkinliğe kadar da yansıyabilen durum gösterebilmektedir. Bu kaygı türü bağlanılan nesneden ayrılmaya karşı kaçınma davranışı gösterme şeklinde ortaya çıkabilen ve süreklilik durumu gösterebilen bir kaygı türü olarak değerlendirilebilir.
Tüm bu çalışmalar ve ayrılık kaygısının tanımı ve değerlendirmesinden yola çıkılarak ve ayrılma kaygısı ile bağlanma arasındaki temel ilişki göz önüne alındığında çocukların ayrılık kaygılarının annelerinin ayrılık kaygısı ile ilişkili olduğu değerlendirilebilir.

Hipotez 2’ de yer alan “okul öncesine devam eden çocukların ayrılma kaygıları, annelerinin ayrılma kaygısı ile yordanabilir” ile ilgili araştırmalar değerlendirildiğinde;
Bilgin (2022) yaptığı araştırmada, regülasyon analizleri sonucunda annenin ayrılık kaygısının çocuğun ayrılık kaygısını pozitif yönünde anlamlı bir şekilde yordadığı görülmüştür. Yine annenin aylık kaygısının çocuğun aylık kaygısını alt boyutta olmanın yalnız kalma korkusunu pozitif yönde anlamlı bir şekilde yordadığı, annenin aylık kaygısının çocuklarda aylık kaygısının alt boyutu olan terk edilme korkusunu anlamlı bir şekilde yordadığı görülmüştür.
Kaya (2022) yaptığı araştırmada, yapılan regresyon analizi sonucunda çocukların ayrılık kaygısı ile annenin ayrılık kaygısı arasında neden sonuç ilişkisi açısından anlamlı bulunmuştur. Çocuklarda ayrılma kaygısı toplam puanını annenin ayrılma kaygısı düzeyinin arttırdığı, anne ayrılma kaygısının aynı zamanda çocuğun terkedilme ve yalnız kalma korkusunu arttırdığı belirlenmiştir.
Peleg ve arkadaşlarının (2006) yaptığı çalışmada da okul öncesi çocukların ayrılık kaygıları ile annelerinin ayrılık kaygısından etkilendiği görülmüştür.
Yapılan bu çalışmalar ve ortaya çıkan sonuçlar birlikte değerlendirildiğinde “okul öncesine devam eden çocukların ayrılma kaygıları, annelerinin ayrılma kaygısı ile yordanabilir” hipotezinin doğrulandığı düşünülebilir.

Hipotez 3’ te yer alan “okul öncesinde ayrılma kaygısı olan çocukların ayrılık kaygısı, bazı demografik özellikler ve ebeveyn tutumları ile ilişkilidir” ile ilgili araştırmalar değerlendirildiğinde;
Nazlıoğlu (2019) yaptığı araştırmada, çocuğun cinsiyetinin ayrılık kaygısıyla anlamlı bir fark göstermediği görülmüştür. Anne eğitim düzeyi ile çocuğun ayrılık kaygısı arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Çocuk ayrılık kaygılarının tek çocuk olmak veya kardeş sahibi duruma göre anlamlı farklılık gösterdiği görülmüştür. Tek çocukların ayrılma kaygısının toplam puan düzeylerinin iki çocuk olanlardan daha yüksek olduğu görülmüştür. Anne çalışma durumu ile çocuğun ayrılıp kaygısı arasındaki ilişkiye bakıldığında annesi çalışan çocukların annesi çalışma çocuklara göre aylık kaygılarının daha yüksek olduğu bulgularda ortaya çıkmıştır. Ayrıca ebeveyn tutumu ile çocukların aylık kaygısı arasındaki ilişki değerlendirildiğinde otoriter tutuma sahip ailelerin çocuklarının ayrılık kaygıları ile otoriter tutum arasında pozitif düzeyde anlamlı ilişki olduğu görülmüştür. Aşırı koruyucu tutum ile ayrılık kaygılar arasında yine bir pozitif ilişki olduğu, ebeveynlerin demokratik tutumu ile çocukların ayrılık kaygılar arasında anlamlı bir ilişki olmadığı görülmüştür.
Kaya (2022) yaptığı çalışmada anne eğitim düzeyinin çocukların ayrılık kaygısı toplam puanlarında anlamlı farklılık olmadığı görülmüştür. Ancak çocukların ayrılık kaygısının alt boyutu olan terkedilme korkularının anne eğitim düzeyine göre farklılaştığı ortaya çıkmıştır. İlkokul ve ortaokul mezunu annelerin çocuklarında lise mezunu annelerin çocuklarına oranla terkedilme korku düzeylerinin yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. Çocuklarda ayrılma kaygısı toplam puanı değerlendirildiğinde kardeş sayısına göre çocuğun ayrılık kaygısında anlamlı farklılaşma olduğu belirlenmiştir. Kardeş sayısı üç ve üzeri olan çocukların kardeş sayısı bir ve iki olanlara oranla ayrılık kaygılarının yüksek düzeyde olduğu belirlenmiştir. Çocukların ayrılma kaygısının cinsiyete göre anlamlı fark oluşturmadığı görülmüştür.
Bilgin (2022) yaptığı çalışmada çocuk sayısı üç olan annelerin çocuklarının ayrılık kaygılarının yüksek olduğu, eğitim düzeyi arttıkça çocuk aylık kaygısının azaldığı görülmüştür.
Şahin ve Görünmez, (2022) yaptıkları araştırmada, çalışmaya katılan 137 çocuğun kaygı düzeyleri ile ebeveynlerinin kaygı düzeyleri arasında ilişki incelendiğinde, çocukların cinsiyetlerine göre genel kaygı durumu ayrılık kaygısı ve toplam kaygı puanları arasında anlamlı bir ilişki görülmemiştir.

Yapılan bu araştırmalardan ortaya çıkan sonuçlar birlikte değerlendirildiğinde “okul öncesinde ayrılma kaygısı olan çocukların ayrılık kaygısı, bazı demografik özellikler ve ebeveyn tutumları ile ilişkilidir” hipotezi ile ilgili; çocukların cinsiyeti ile ayrılık kaygıları arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Bu durumun son yıllarda çocukların cinsiyetine göre değerlendirme konusunda yapılan olumlu çalışmalar ve bu çalışmaların çocuk yetiştirmede ebeveyn farkındalığı oluşturmasında etkili olduğu değerlendirilebilir.
Anne eğitim düzeyinin çocuğun ayrılık kaygısı ile ilişkisi değerlendirildiğinde yapılan çalışmalarda anne eğitim düzeyi yükseldikçe çocuğun toplam kaygı düzeyinin ve ayrılık kaygı düzeyinin düştüğü görülmüştür. Bu durum, eğitim düzeyi yükseldikçe çocuk eğitimi konusunda farkındalıklarının arttığı ve çocukları ile daha olumlu ilişkiler geliştirdikleri ve çocuğun ihtiyaçları konusunda daha duyarlı davrandıkları şeklinde değerlendirilebilir.
Çocukların ayrılma kaygısı ile kardeş sayısı arasında anlamlı fark olup olmadığı değerlendirildiğinde, kardeş sayısı arttıkça çocuğun ayrılma kaygı düzeyini arttırdığı görülmüştür. Kardeş sayısı üç ve daha fazla olanların kardeş sayısı bir ve iki olanlara oranla ayrılık kaygılarının daha yüksek olduğu, kardeş sayısı iki olanların kardeş sayısı bir olanlara oranla ayrılma kaygılarının yüksek olduğu görülmüştür. Kardeş sayısı bir olanların tek çocuklara oranla ayrılma kaygılarının yüksek olduğu görülmüştür. Bu durum kardeş sayısı arttıkça çocuğun yalnız kalma korkusu ile ilişki olabileceği ya da ebeveynlerin kendilerine daha az zaman ayırma nedeni ile oluşan kaygılardan kaynaklanabileceği değerlendirilmektedir.
Okula yeni başlayan çocukların ayrılma kaygılarını azaltmak için ebeveynlere yönelik çocuk gelişimi ve kaygılarını içeren eğitici seminerler düzenlenmesi anne çocuk ilişkisinin daha sağlıklı zeminde gelişimine katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir. Okula yeni başlayan öğrencilere yönelik kaygıyı azaltacak eğitim programları ve etkinliklerin yapılması çocukların ayrılma kaygısını ve genel kaygı düzeylerini azaltabileceği düşünülmektedir. Okula yeni başlayan çocuklar bağlanma figürü olan anneden ayrılma nedeni ile yaşadıkları ayrılık kaygısını azaltmak için öğretmenlerin çocuklara yönelik şefkat temelli yaklaşımının ayrılma kaygı düzeylerini azaltabileceği değerlendirilmektedir.

KAYNAKÇA
Akman, Y. (1994), Anaokulu Öğrencileri Ayrılık Kaygısı Ölçeği, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 2(1), 13-18.
Akyol, E. (2017). İlkokul Çağı Çocuklarda Bağlanmanın Ebeveyn Dürtüselliği ile İlişkisi. (Yüksek lisans tezi). Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Alisinanoğlu, F. ve Ulutaş, İ. (2003). Çocukların kaygı düzeyleri ile annelerinin kaygı düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi. Eğitim ve Bilim, 28(128), 65-71.
Amerikan psikiyatri birliği, ruhsal bozuklukların tanısal ve sayımsal el kitabı, 5. Baskı (DSM-5), (çev: E. Köroğlu), Hekimler yayın Birliği, Ankara, 2014. ISBN 978-975-300-198-4.
Ankay, A. (1992). Ruh sağlığı ve davranış bozuklukları. Ankara: Adalet Matbaacılık
Aslanargun, E ve Tapan, F. (2011). Okul öncesi eğitim ve çocuklar üzerindeki etkileri. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 11(2): 219-238.
Aydın, B. (2006). Çocuk ve ergen psikolojisi. İstanbul; Nobel Akademik Yayıncılık, s. 73.
Balat, U. G. (2012). Okul öncesi eğitime giriş, Pegem Akademi, 3. Baskı, s.3, Ankara.
Bellibaş, E. (2004). Ayrılma anksiyetesi bozukluğu olgularının davranış stili özellikleri ile annelerinin mizaç özelliklerinin değerlendirilmesi. (Uzmanlık Tezi). Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi.
Bakırcıoğlu, R. (2012). Ansiklopedik eğitim ve psikoloji sözlüğü. Ankara: Anı Yayıncılık, s. 731.
Balat, G. U. (2016). Okul Öncesi Eğitime Giriş. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.
Bartholomew, K. ve Horowitz, L. M. (1991). Attachment Styles Among Young Adults: A Test Of A Four-Category Model. Journal of personality and social psychology, 61, 226-244.
Bee, H., ve Boyd, D. (2009). Çocuk Gelişim Psikolojisi. (O. Gündüz, Çev.) İstanbul: Kaknüs Yayınları.
Bilgin, B. (2022). Annelerin öz yeterlik düzeyinin çocuklardaki ayrılık kaygısı üzerindeki etkisinde annelerin ayrılık kaygısı düzeyinin aracı etkisinin incelenmesi, (Yüksek Lisans Tezi). Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Klinik Psikoloji.
Bowlby, J. (2014). Ayrılma. (M. GÜNAY, Çev.) İstanbul: Pinhan Yayıncılık.
Bowlby, J. (2012a). Sevgi bağlarının kurulması ve bozulması (Çeviren: Meltem Kamer) 1. Baskı, İstanbul: Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları.
Bowlby, J. (2012b). Güvenli bir dayanak. (çev. Sarp Güneri). 1. Baskı. İstanbul: Pinhan Yayıncılık.
Bowlby, J. (2012c). Bağlanma (Çeviren: Tuğrul Veli Soylu) 1. Baskı, İstanbul: Pinhan Yayıncılık.
Brumariu, L., ve Kerns, K (2008). Mother-Child Attachment Patterns and Different Types of Anxiety Symptoms: Is There Specificity of Relations?, Child Psychiatry & Human Development, 41(6), 2010, s.663-674.
Can, A. (2015). Okul öncesi dönemde okula gitme zorluğu yaşayan çocukların annelerinin sürekli kaygı düzeyleri ile bağlanma biçimleri arasındaki ilişkinin incelenmesi. (Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Arel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Psikoloji Anabilim Dalı.
Çankaya, Z.ve Canbulat, N. (2017). Orta Çocukluk Döneminde Umut ve Ebeveynlere Güvenli Bağlanma. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 44,1-20.
Çavuşoğlu, E. Y. (1990). Anksiyetenin Öğrenme ve Belleğe Etkisi. İzmir, Ege Üniversitesi, s. 48.
Çetin, S. B. (2017). Çocuklarda ayrılık kaygısı ile anne-babanın ayrılık kaygısı ve ebeveynliğe yönelik tutumları, (Yüksek Lisans Tezi). Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bilim Dalı.
Çıkrıkçı, A. (2020). Okul öncesi eğitime yeni başlayan çocukların ayrılma kaygıları ile annelerinin kaygıları arasındaki ilişki.(Yüksek lisans tezi). Bursa Uludağ Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Temel Eğitim Ana Bilim Dalı, Okul Öncesi Eğitimi Bilim Dalı.
Dağlar, K. (2016). Okul öncesi çocuklarda anksiyete belirtileri ile annelerinin bağlanma biçimleri ve ayrılık anksiyeteleri arasındaki ilişki. (Yüksek lisans tezi). İstanbul Arel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Demirel, C. (2018). Yetişkinlerde bağlanma stillerinin mutluluk, yaşam doyumu ve depresyon ile ilişkisinin incelenmesi, (Yüksek Lisans Tezi). Işık Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Klinik Psikoloji Anabilim Dalı.
Doğan, T. (2016). Ergenlerde Ana Babaya Bağlanma: Türkiye Profili. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 8(4), 406-419.
Dokuzlu, E. (2016). 18-25 arası Üniversite Öğrencilerinde Anne Baba Tutumunun Kişinin Kaygı Düzeyleri ve Bağlanma Tipi İl İlişkisi. (Yüksek Lisans Tezi) Üsküdar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Erermiş, S., Bellibaş, E., Özbaran, B.; Büküşoğlu D.N., Altıntoprak, E., Tezan B.T., Çetin, K.S. (2009). Ayrılma anksiyetesi bozukluğu olan okul öncesi yaş grubu çocukların annelerinin mizaç özellikleri. Türk Psikiyatri Dergisi, 20(1), 14-21.
Erten, H. (2012). Okul öncesi eğitime devam eden 5-6 yaş çocuklarının sosyal beceri, akran ilişkileri ve okula uyum düzeyleri arasındaki ilişkilerin incelenmesi, (Yüksek Lisans Tezi). Pamukkale Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İlköğretim Anabilim Dalı, Okul Öncesi Eğitimi Bilim Dalı.
Evirgen, N. ve Kahraman, Ö. (2011). Okul Öncesi Dönem Çocuklarında Bağlanma ve Benlik Algısı Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. Hitit Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi.
Freud, S. (1969). Psikanalize giriş (Çev. G. Koptagelİlal). İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi.
Geçtan, E. (2016). İnsan olmak. İstanbul: Metis Yayınları, s. 84.
Geçtan, E. (1998). Psikanaliz ve sonrası. İstanbul. Remzi Kitabevi, s. 129-131.
Goldberg, S. (2000). Attachment and Development. New York: Oxford University Press.
Görünmez, M. (2006). Bağlanma stilleri ve duygusal zekâ yetenekleri. (Yüksek Lisans Tezi). Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Bursa.

Haliloğlu, S. (2008). Ortaöğretim 9. Sınıf öğrencilerinin yalnızlık düzeyleri, bağlanma biçimleri ve işlevsel olmayan tutumları arasındaki ilişkinin incelenmesi. (Yüksek Lisans Tezi). İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Işık, E. (1996). Nevrozlar. Ankara: Kent Matbaası.
İmamoğlu, S. (2003). Öğretmen adaylarının öfke ve öfke ifade tarzları ile bağlanma stilleri arasındaki ilişkinin incelenmesi. (Yüksek Lisans Tezi). Marmara Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İstanbul.
Kandır, A ve Alpan, Y. (2008). Okul öncesi dönemde sosyal-duygusal gelişime anne-baba davranışlarının etkisi. Aile Toplum ve Eğitim-Kültür ve Araştırma Dergisi, 10(4): 34-37.
Karataş, Z.(2012). Ergenlerin algılanan sosyal destek ve sürekli kaygı düzeylerinin incelenmesi. Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü Dergisi, 9 (19), 257-271.
Kaya, M. M. (2022). Temel eğitime devam eden çocukların ayrılık kaygıları ile annelerinin ayrılık kaygıları ve bağlanma biçimleri arasındaki ilişkinin incelenmesi, İstanbul Aydın Üniversitesi, Psikoloji Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi.
Kesebir, S., Kavzoğlu, S. Ö., ve Üstündağ, M. F. (2011). Bağlanma ve Psikopatoloji. Psikiyatride güncel yaklaşımlar, 3(2), 321-342.
Keser, C. (2006). Annenin Bağlanma Düzeyi ve Çocuk Yetiştirme Sürecinin Çocuğun Bağlanma Düzeyine Etkisi. (Yüksek lisans tezi). Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Küçüködük, C. (2015). 3-5 yaş arasında ve anaokuluna giden çocuk annelerinin ayrılma kaygısı ve bağlanma biçimleri ile çocuğun davranışları ve ayrılma kaygısı arasındaki ilişki: bilişsel esnekliğin aracı rolü, (Yüksek Lisans Tezi). Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Psikoloji Anabilim Dalı, Klinik Psikoloji Bilim Dalı.
Milli Eğitim Bakanlığı, (2013). Temel Eğitim Genel Müdürlüğü. Okul öncesi eğitim programı. http://tegm.meb.gov.tr/dosya/okuloncesi/ooproram.pdf. Erişim tarihi: 10.05.2024.
Miral, S., ve Baykara, A. (1998). Ayrılma anksiyetesi bozukluğu, psikiyatri temel kitabı, (ss. 1165-1167). C. Güleç ve E. Köroğlu. Ankara: Hekimler Yayın Birliği
Nazlıoğlu, A. G. (2019). Çocuğun ayrılık kaygısı ile annelerinin ayrılık kaygısı düzeyleri ve ebeveyn tutumları arasındaki ilişki, (Yüksek Lisans Tezi). Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Programı.
Özgüven, İ.E. (2003). Psikolojik testler. Pdrem Yayınları.
Özmen, M. (2011). Bowlby ve bağlanma kuramı. İstanbul, Psikanalitik Psikoterapiler Türkiye Psikiyatri Yayınları Derneği, s. 152.
Öztürk, O. (1997). Ruh sağlığı ve bozuklukları. Ankara: Hekimler Yayın Birliği, s. 62.
Öztürk, S. (2006). Anne babası boşanmış 9-13 yaşlarındaki çocuklar ile aynı yaş grubundaki anne babası boşanmamış çocukların benlik saygısı ve kaygı düzeyleri ilişkisi. (Yüksek lisans tezi). Dokuz Eylül Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü.
Peleg, O., Halaby, E., & Whaby, E. N. (2006). The relationship of maternal separation anxiety and differentiation of self to children's separation anxiety and adjustment to kindergarten: a study in druze families. Journal of anxiety disorders, 20(8), 973-995.
Ruppert F. (2011). Travma, bağlanma ve aile konstellasyonları, (Çev. Fatma Zengin) (1. Baskı). İstanbul: Kaknüs Yayınları.
Rom, E., ve Alfasi, Y. (2014). The Role of Adult Attachment Style in Online Social Network Affect, Cognition, and Behavior. Journal of psychology and psychotherapy research, 1, 24-34.
Saltık, F. G. (2019). Edirne il merkezi anaokulu çocukları ve ebeveynlerinde ayrılma anksiyetesi sıklığı ve etkileyen faktörler. (Uzmanlık Tezi). Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı, Edirne.
Sherrell, R. (2014). The Contribution of college students' attachment styles and social media practices on their relationship development. (Electronıc theses and dıssertatıons). University of Central Florida.
Seven, S. (2014). Okul Öncesi Eğitime Giriş. Pegem Akademi, 1. Baskı, s.14-16, Ankara.
Sevinç, M. (2005). Erken çocuklukta gelişim ve eğitimde yeni yaklaşımlar. Morpa Kültür Yayınları, İstanbul.
Sümer, N., ve Güngör, D. (1999). Yetişkin bağlanma stilleri ölçeklerinin türk örneklemi üzerinde Psikometrik değerlendirmesi ve kültürlerarası bir karşılaştırma. Türk Psikoloji Dergisi, 14(43), 71-106.
Sümer, N., & Şendağ, M.A. (2009), Orta çocukluk döneminde ebeveynlere bağlanma, benlik algısı ve kaygı. Türk Psikoloji Dergisi, 24(63), 86-101.
Şahin, H. ve Görünmez, M. N. (2022). Anne kaygı düzeyi ile çocuk kaygı düzeyi arasındaki ilişkinin incelenmesi. Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. DOI: 10.54600/igdirsosbilder.1130687
Teze, S. ve Arslan, E. (2016), Ayrılık kaygısı değerlendirme ölçeği–çocuk/ebeveyn formu geçerlik ve güvenirlik çalışması. The Journal of Academic Social Science Studies, 48 (2), 333-344.
Thompson, R. A. (2002). Attachment Theory and Research. M. Lewis içinde, Child and adolescent psychiatry (s. 164-172). Philadelphia: Lippincott Williams Wilkins.
Yaşar, N. Z. (2019). 6-12 yaş arası çocukların ebeveynlerine bağlanma düzeyleri ile ebeveynlerin kaygı düzeyleri arasındaki ilişkinin belirlenmesi, (Yüksek Lisans Tezi). Kırklareli Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Çocuk Gelişimi Anabilim Dalı.
Yavuzer, H. (2000). Eğitim ve Gelişim Özellikleri ile Okul Çağı Çocuğu. (5. bs.). İstanbul: Remzi Kitabevi.
Yeşildaş, F. B. (2018). Okul öncesi çocuklarda kaygının ebeveyn-çocuk ilişkisine yönelik değişkenler açısından değerlendirilmesi. (Yüksek lisans tezi). Ufuk Üniversitesi Sosyal ilimler Enstitüsü, İstanbul.
Yıldız, C. (2008). Üniversite Öğrencilerinin Geçmişte Yaşadıkları Ayrılık Kaygısı ile Bağlanma Stilleri Arsındaki İlişkinin İncelenmesi Üzerine Bir Araştırma,(Yüksek lisans tezi). Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Yılmaz, Ö. (2018). Okul öncesi çocuklarda oyun terapinin ayrılık kaygısı üzerine etkisinin değerlendirilmesi, (Yüksek Lisans Tezi). Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Çocuk Sağlığı Ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Okul Öncesi Öğrencilerinin Ayrılık Kaygıları ile Annelerinin Ayrılık Kaygısı Arasındaki İlişki" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Mehmet Metin KAYA'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Mehmet Metin KAYA'nın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     3 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Mehmet Metin KAYA Fotoğraf
Uzm.Psk.Mehmet Metin KAYA
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Uzman Psikolog
Aile Danışmanı EMDR Terapisti
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi5 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Özgeçmiş - Çalışma Alanları - Makaleler (6) - Videolar - İletişim Bilgileri
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Mehmet Metin KAYA'nın Makaleleri
► Ayrılık Kaygısı Psk.Burcu BAŞOĞLU KUNDAK
► Çocuklarda Ayrılık Kaygısı Bozukluğu Psk.Dnş.Mustafa Burak ARABACI
► Ayrılık Psk.Şeyma KAMA
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 20,189 uzman makalesi arasında 'Okul Öncesi Öğrencilerinin Ayrılık Kaygıları ile Annelerinin Ayrılık Kaygısı Arasındaki İlişki' başlığıyla benzeşen toplam 25 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


11:33
Top