2007'den Bugüne 92,262 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Problemleri Nasıl Çözeriz?
MAKALE #4038 © Yazan Psk.Dnş.Ertuğrul AKBAŞ | Yayın Aralık 2009 | 17,262 Okuyucu
Çocuklarımızda istemediğimiz davranışların ortadan kalkmasını istediğimiz durumlarda ne yaparız? Hemen akıl vermeye başlarız. Çocuklarımızın sadece dinlediği, bizim güzel nutuklar attığımız durumlarda problemi halletmişiz gibi bir hisse kapılırız. Ne kadar çok akıl verirsek o kadar az problem yaşanır zannederiz. Eğer akıl verme, işe yarıyor olsaydı, atalarımız “bir musibet bin nasihatten iyidir” derler miydi? Karşı tarafa sürekli akıl verdiğimizde problemlerini çözen çocuklar değil, problemlerinden kaçan veya sorunlarını başkalarına yükleyen çocuklar yetiştirmiş, yaşayarak öğrenmelerini engellemiş oluruz.
Bebek dünyaya geldiğinde anne babanın yönlendirmeleri başlar ve ömür boyu devam eder:
“Elleme, cıs, yapma, dokunma, onunla oynama, terli terli su içme, hırkanı giy, dikkatli yürü, bardağı kırmadan götür, dökmeden ye, ağzını yakma, süt çok sıcak, dikkat et, dersini iyi dinle, ödevlerini yap, çok televizyon seyretme, bilgisayarla oynama, çantanı hazırla, kahvaltını yap, sabah giderken alacaklarını unutma, büyüyünce doktor ol, evlilikte acele etme, biz sana uygun birini buluruz, bak anne babanın bulduklarıyla evlenenler daha mutlu oluyorlar…..” bu tür emir ve isteklerle devamlı olarak yapmaları gereken şeyleri öğütlüyoruz. Verdiğimiz öğütler ne kadar çoksa çocuğumuzun o kadar iyi olmasını bekleriz. Çocukların hangi okula gidecekleri, hangi mesleği seçecekleri hatta ne giyeceklerini bile bile kararlaştırırız.

Eğer çocuklarımızın hayatlarını bu kadar çok kontrol altına alırsak, çocuklarımız yanlış yaptığında ne yapacağız? Atılan ok hedefi bulmazsa ne olacak? Sonuç: pişmanlık
Akıl vermenin birinci dezavantajı; Birisi size akıl vermeye kalktığında direnç gösterirsiniz. Ya onun dediğini yapmazsınız, yada aksini yapmak istersiniz. Mesela, akşam yemeğinde anneniz en sevdiğiniz yemeği yapmış. Tam iştahla yiyecekken, anneniz “hadi yavrum yesene, bunlardan da ye, benim hatırım için, o kadarcık yemekle olur mu? Gençsiniz siz” gibi sözlerle daha siz yemeye başlamadan sizi doyururlar. Siz de inadınıza bir şey yiyemezsiniz. Mesela, okuldan gelmişsinizdir, biraz dinlenip çalışmaya başlayacaksınızdır. Anneniz hemen gelip, “hadi yavrum daha dinlenmedin mi, ödevlerini yap artık” diye sizi zorlayınca televizyondan kopamazsınız.
İnsanları karşımıza alıp akıl vermek yerine öncelikle oların yanında olduğumuzu bildirmemiz gerekiyor. Kendisiyle aynı tarafta olduğumuzu bilen çocuğumuz bize direnç göstermez.

Akıl vermenin ikinci dezavantajı; artık yapılması gerekli olan her şeyi biz söylediğimiz için, çocuklarımız neyi nasıl yapacaklarını düşünmemeye başlarlar. Çünkü hep yapılması gereken işleri siz söylemişsinizdir. Bırakın çocuğunuz kendi başına işinin üstesinden gelmeye çalışsın ve buna alışsın.

Bir sorun olduğunda, sadece akıl verirsek, günlük rutin konuşmaların ötesine geçmezsek ve onun fikrini almazsak, ileride karşılaştığı en küçük bir problemde bile ne yapacağını bilemeyecektir. 25 yaşına geldiklerinde daha hayata yeni başlıyor gibi tecrübesiz olacaklardır. Çünkü o güne kadar hiçbir işi kendi başlarına yapmamışlardır.
Basamakları sırayla çıkmak gerekir. Bunun yolu akıl vermek değildir. Problemin karmaşıklığına göre çözüm uzun bir zaman da alabilir. Ne yapacağımızı bilerek sabırla problemin üstüne gidersek sonuca ulaşabiliriz. Bunun için merdivenin basamaklarını sırayla çıktığımız gibi problemi çözmek için de belli bir sıra takip edilmelidir.

Çocuğumuzla ilgili bir problemle karşılaştığımızda ne yapacağız?
1. ALTERNATİFLERİ ARAŞTIRMA : Bu hususta takip edilmesi gereken yol şudur:
- Çocuğun hislerini anlamak ve açığa kavuşturmak için, yansıtıcı dinleme kullanılmalıdır. “Sinirlenmiş görünüyorsun”, “Bana …………. hissediyorsun gibi geliyor”
Çoğu zaman bizim onları etkili dinlememiz bile kendi başlarına çözüm üretmelerine büyük katkı sağlar. Yansıtıcı dinlemede zamanlama çok önemlidir. Çocuk kendini özgürce ifade edinceye kadar yansıtıcı dinleme sürdürülmelidir. Seçenek araştırmada acele etmeyin. Aksi takdirde çocuk sizin onu yönlendirdiğinizi düşünebilir. Seçenek araştırmanın etkili olabilmesi için, daha önceden açık iletişim kullanılmış olmalıdır.
- Beyin fırtınası yapılarak, alternatifler araştırılmalıdır. “Bu konuda yapabileceğin bazı şeylere birlikte bakalım.”, “Öğretmeninle aran daha iyi olsun istiyorsan, neler yapabilirsin?” gibi sorularla çocuktan mümkün olduğu kadar çok fikir almaya çalışılmalıdır. Önerilerimizi mümkün olduğu kadar az söylemeliyiz. İlk önerilerin çocuktan gelmesini desteklemeliyiz; böylece çocuğun fikir için bize bağımlı olmasını önlemiş oluruz. beyin fırtınasına burada küçük bir örnek yapacak olursak, “silgi ne işe yarar?, en uzağa uçan kağıdı kim yapabilir?”
Çocuklarımızın kendilerini ifade edebilme ve beyinlerini harekete geçirebilme adına onları bolca düşündürmemiz gerekli. Anne baba ve kardeşlerin olduğu bir ortamda bu düşüncelerini açık bir şekilde ifade edebilmeli. Bu ortamı sağlayabilirsek, kendilerine olan güvenleri artar.
- Çözüm bulmakta çocuğa yardım edilmelidir. “Sence en iyi fikir hangisi?”, “……… yaparsan ne olur, hiç düşündün mü?”gibi cümlelerle, çeşitli fikirleri değerlendirmekte çocuğa yardım edilmelidir.
Mesela, çocuğunuz “akşam geç yatacağım” diyor. Bunun olabilecek sonuçlarını konuşmalısınız. “Sabah kalkmakta zorlanırsın. Okula zor yetişirsin. Uykunu alamadığın için, okula gittiğinde, arkadaşların can kulağı ile öğretmeni dinlerken, sen öğretmeni dinlemekte güçlük çekebilirsin. Tüm günün verimsiz geçer” gibi açıklamalarla onunla konuşmalıyız.
- Kararın olabilecek sonuçları tartışılmalıdır. “Böyle yaparsan sonuçta ne olacağını düşünüyorsun?”
*- Uygulama için söz vermesi sağlanmalıdır. “Ne yapmaya karar verdin?”, “Söylediklerini ne zaman yapmayı düşünüyorsun?” Konuştuktan, ortak bir karara vardıktan ve olası sonuçları düşündükten sonra, çocuğunuzdan söz vermesini isteyin. Sonra aldığınız bu kararı uygulamaya başlayın.
- Gidişi değerlendirmek için, bir zaman üzerinde anlaşılmalıdır. “Ne zamana kadar, bunu uygulamayı düşünüyorsun?”, “Bu konuyu tekrar ne zaman görüşelim?”
Küçük yaşlardan itibaren, düşünmeyi öğrenen, sorunlara farklı çözümler getirebilen, empati kurabilen çocuklar, hayatta her şeye rağmen başarılı olmuşlardır.
Düşünmeyi öğretmek için bir soru:
“Benim ne erkek, ne kız kardeşim var. Fotoğraftaki adamın babası benim babamın oğludur. Fotoğraftaki adam kimdir?”
Beklemeyi öğrenmek, insanın kişiliğini ve sabrını geliştirir. Sabırlı insanlar kişilikli insanlardır. Çocuklarınızın arzularını hemen yerine getirmeyin. Belli engelleri aştıktan sonra, isteklerine ulaşırsa, daha sağlam kişilikli olur, mücadele etmeyi öğrenir.

2. PROBLEMİ SAHİPLENME : Ortada bir problem varsa öncelikle bunun kime ait olduğu tespit edilmelidir. Problem kiminse çözümünü de o bulmalıdır. Evde herkes kendi sorumluluğunu bilmelidir. Çorabımı çıkarmam gerekiyorsa, onu odada veya salonda değil de banyoda çıkarmalıyım. Nasıl olsa, eve geldiğimde ayaklarımı da yıkamam gerekiyor. Böyle davranmazsak, evde her türlü işi anne yapmak zorunda kalır. Ev hanımlarına genelde “Akşama kadar ne yapıyorsun ki?” diye sorulur. Onların yaptığı pek çok iş göze görünmez. Bunun yanında dağılan çamaşırları, çocukların oyuncaklarını, odasının toplamak gibi birinci dereceden kendi sorumluluğu olmayan bir çok işi yapmak çok vaktini alır. Bir de bunlara asıl yapması gereken işler, yemek, bulaşık, çamaşır, temizlik, ütü vs. de eklenince anneye zaman yetmez. Buna evde küçük bir çocuğun bakımı da eklenirse, anne çok yorulmaya ve sinir sitemi zayıflamaya başlar. Araştırmalara göre, tüm gününü özellikle 6 yaşından küçük çocuklarla geçiren bir anne, kendine zaman ayırmazsa, sağlığı zarar görmeye başlar. Normal zamanlarda kızmayacağı olaylara bile, ani tepkiler verebilir. Çocuklar annenin olduğu kadar babanın da çocuğudur. O zaman akşam baba eve geldiğinde en azından yarım saat çocuklarla ilgilense ve anne kendi başına kalsa, biraz dinlense, o anne daha hoşgörülü, daha sabırlı olur. Ama maalesef bizim toplumumuzda, baba, çocukla anne yemek yapana kadar veya bulaşık yıkayana kadar bile ilgilenmiyorlar. İlgilenseler bile, o zaman diliminde anne başka bir işle meşgul oluyor.
Birileri yapmamız gereken işleri üstleniyorsa, bizler de o rahata çabuk alışıyoruz. “Mademki işlerimizi yapan biri var, neden ben yapayım?”
Bir ailede herkesin yaşına ve kabiliyetine göre, sorumluluk ve görev verilmelidir. Bizler, evde iş yoğunluğundan şikayet ederken, “bu iş kime ait” diye düşünmeliyiz. Eğer benim işimse ben ilgilenmeliyim. Çocuğumun işiyse, çocuğum, eşimin işiyse, eşim ilgilenmeli. Hepimizin aynı derecede ortak sorunuysa, yaşımıza ve kabiliyetlerimize göre güç birliği yapmalıyız. (bahar temizliği yapılacak, her yer temizlenecek, badana-boya işleri)
Temizlik yapıyorsunuz. Misafir gelecek. Çocukların oyuncaklarını toplamamış olması kimin sorunu? Annenin mi, babanın mı, çocukların mı? Odanın dağınık olması beni kötü durumda bırakacak. O yüzden benim sorunum. Çocuklarınızla bir anlaşma yapın. “Çocuğum çabuk oyuncaklarını topla. Çünkü toplamazsan evimin dağınık olduğunu görecekler ve bu beni mutlu etmeyecek…” Toplamamakta ısrar ediyor. O zaman oyuncaklarını toplayın bir poşete koyun. İki gün oyuncakları yasaklayın. Böylelikle çocuklarınız, kendilerinin yapmaları gereken işleri yapmaya başlayacaklardır. Bunu uygulamamak başlangıçta kolay olmayabilir. Eğer ısrarla uygulamaya devam ederseniz, sağlıklı ve mutlu olacaksınız. Uygulamazsanız evdeki bazı insanlar fazla geniş ve rahat bazıları ise sinirli olacaklardır.
3. BEN MESAJLARI : Ben mesajları; karşımızdaki kişiyi suçlamadan, eleştirmeden, yargılamadan, onu olduğu gibi kabul edip, karşımızdaki kişiyle ilgili olarak hissettiklerimizi onunla paylaşmaktır.
Bazen karşımızdaki kişilerin yanlışlarını düzeltme, onlara daha güzeli gösterme adına, kendimizce çok iyi niyetle, tavsiyelerde bulunuruz. Fakat bunları yaparken kelimelere yüklediğimiz anlam, ses tonu, jest ve mimiklere dikkat etmeliyiz. Oysa karşımızdaki insan, konuşurken sergilediğimiz tutuma göre, bir anlayış geliştirir. Sonra da yanlış anlaşıldığımızı düşünürüz, oysa yanlış anlatma ihtimalimizi hiç düşünmeyiz.
Bazen çok iyi niyetle bir şey söylemek isterken, söylediklerimiz yanlış anlaşılıyor ve onları düzeltmek için, özür dilemek ve çok dil dökmek zorunda kalıyoruz. Yanlış anlaşılmaları yok etmenin ve söylemek istediğimizi açık ve doğru ifade etmenin yolu var.
Söylemek istediklerinizi şu kalıba göre söylerseniz; insanlara duygularınızı ifade ettiğinizde onları kırmamış olacaksınız. Duygularınızı tam olarak açıklayacak ve beklediğiniz ilgiyi göreceksiniz. Sizinle tartışmaktan zevk alan kişilerin artık tartışacak bir şey bulamadıklarını göreceksiniz.
“……………….. zaman, ……………… korkuyorum; çünkü…………………….”
“……………….. zaman, ……………… üzülüyorum; çünkü…………………….”
“……………….. zaman, ……………… unutuyorum; çünkü…………………….”
Okuldan çıktıktan sonra çocuğunuz en geç saat 16:30’da evde oluyor. Ama saat 17:30 olduğu halde hala gelmedi. Meraktan çatlıyorsunuz ve birazdan zil çalıyor, çocuğunuz geliyor. Ne yaparsınız? Sanırız, ilk tepkiniz şu olur:
“Nerdesin sen? Saat kaç oldu? Beni meraktan öldürecek misin be çocuk? Beni sinir hastası mı yapacaksın? İnsan annesini bu kadar bekletir mi? Neredeydin çabuk anlat”
Böyle yaparsanız, genelde tartışmaya davetiye çıkarmış olursunuz. Siz ondan özür beklerken o size kırılır. Kendini cezalandırılmış gibi hissetmez. Sizin bu tepkinizi üzüntü olarak değil de öfke olarak anlar.
Ama siz, ”Okuldan sonra eve gelmediğin zaman, başına bir şey gelmiş olacağından korkuyorum. Çünkü, nerde olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu.” Dediğinizde hem sizi rahatsız eden şeyi açıklamış olursunuz, suçlama yoktur; (Okuldan sonra eve gelmediğin zaman); hem davranışın sizi nasıl etkilediğini, neler hissettiğinizi anlatırsınız; (başına bir şey gelmiş olacağından korkuyorum); hem de davranışın sonucunu açıklamış olursunuz(Çünkü, nerde olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu). Ayrıca, esas sizi üzenin, bir saat geç kalması değil, bir saat boyunca onun nerede olduğunu bilmediğinizden dolayı başına bir şey gelebilecek olmanızdan duyduğunuz endişedir.
Böyle söylerseniz, çocuğunuz nasıl tepki verir? Muhtemelen pişmanlık duyar, özür diler ve bir daha yapmamaya gayret eder.

ÖRNEK OLAY:
Gece geç saatler olduğu halde, çocuğunuz uyuyamıyor. Yanına gidiyorsunuz ve neden uyuyamadığını soruyorsunuz. Yarın matematikten sınavı olduğunu ve çok endişelendiğini söylüyor. Burada ne yapmalısınız?
- Yahu evladım uyuyamayacak ne var ki?
- Şu sütü iç yavrum, uyumana yardım eder.
- İlk defa mı sınava giriyorsun; yat uyu işte.
- Sen de her şeyi amma büyütüyorsun ha!
- Ben sana güveniyorum. Sen başarırsın, bu kadar stres yapma.
Bu cümleleri söylediğimizde çocuk, anne babasının kendini anlamadığını düşünmektedir.
Burada problem sahibi kim? Kim endişe duymalı? Anne baba da uykusuz kalmalı mı? Çocuğa nasıl bir yaklaşımda bulunulmalı?
Anne baba çocuğa yansıtıcı dinlemede bulunmalı ve çocuk da ben mesajları ile kendi duygu ve düşüncelerini ifade edebilmelidir.
A : “Bu sınav seni hayli endişelendiriyor galiba. İyi hazırlanmadığını düşünüyor gibisin…”
Ç : “Hayır, bütün konulara çalıştım. Ama öğretmenin yarın ne soracağını bilmiyorum”
A : “Çalıştığın halde yanlış yapmaktan korkuyorsun”
Ç : “Aslında yanlış yapmaktan korkmuyorum, ya Esra beni geçerse?”
A : “Esra’nın seni geçmesinden endişeleniyorsun?”
Ç : “Hep onun birinci olmasından bıktım. Bu sefer onu geçmek istiyorum.”
A : “Yarın sınavda başarılı olmak istiyorsun. Bunun için de soruları çok dikkatli okuman gerekiyor. Eğer yeteri kadar uyumazsan yarın sınavda dikkatini toplamakta güçlük çekebilirsin.”
Ç : “Haklısın anneciğim, uyumalıyım”
Bu şekilde konuşmak belki, sorunu çözmeyecek, çocuğu o gece uyutmayacak, yarınki sınavda onu birinci yapmayacaktır. Ancak, çocukla anne arasında sağlam bir iletişim kurulmuş olur. Çocuk, “annem beni anlıyor” mesajını almış olur.zaten bu şekilde konuşmaktaki amaç, onu motive edip birinci yapmak değil, hayat boyu sürecek olan sağlıklı bir iletişimin temellerini sağlam atmaktır. Çocuk, bir sıkıntısı olduğunda rahatlıkla annesine açabileceğini ve anlaşılıp kabul göreceğini, eleştirilip, yargılanmayacağını öğrenmiş olur.

KARDEŞLER ARASI İLİŞKİLER

İnsanlık tarihinde ilk cinayetin kardeş kıskançlığı yüzünden işlenmiş olması, bu konunun önemini yeterince anlatır. İnsanda kötü duygu yoktur. Sadece iyiye yönlendirilmemiş duygu vardır.

Kardeşler arası ilişkilerde, aile içi sıralama önemli yer tutar. Çocuğun ailede kaçıncı çocuk olduğu farklı kişilik gelişimine neden olabilir.

BÜYÜK ÇOCUK

Ailenin ilk çocuğu olduğundan başlangıçta çok fazla ilgi görür. Anne baba olmanın heyecanını ilk kez yaşayan çiftler, tüm vakitlerini çocuklarına ayırırlar.
Yeni doğan kardeşle, eski ilginin azaldığını gören büyük çocuk, kendisini terk edilmiş olarak hisseder. Peki bu durumda büyük çocuğa nasıl davranılmalıdır?
Büyük çocukla, kardeş arasındaki ilişkiyi güçlendirecek ortamlar hazırlanmalıdır. Büyük çocuk kız ise, anneyle birlikte kardeşine bakabilir. Erkek ise, kardeşini korumaktan gurur duyacaktır. Kardeşler arasında asla kıyaslama yapılmamalıdır. Kardeşler, birbirlerinin yanında küçük düşürülmemelidirler.
Mesela, içeriden küçük çocuğun sesi gelse, hemen büyüğe bağırılır: “kardeşine dikkat etsene”; veya “ne yaptın gene kardeşine?” belki büyük çocuk hiçbir şey yapmamıştır. Ama bir süre daha bu şekilde etiketlenirse, kendine güveni kalmayacaktır.
Anne baba kardeşler arasındaki şikayeti önemsememelidir. Böylece kendi problemlerini kendileri çözmeye alışırlar. Kardeşlere aşırı ayrıcalık verilmesi de kardeşler arsında kıskançlığı körükler.

ORTANCA ÇOCUK:

İlk çocuğa göre daha ılımlı yaklaşılır. İlk çocukta yapılan hatalar azalır. Ortanca çocuk, ağabeyi veya ablasıyla kavga etse “sen küçüksün, sus bakayım” ; küçük kardeşiyle kavga etse, “sen büyüksün, kardeşine örnek olmalısın” denir. İki arada bir derede kalır, nasıl davranacağını bilemez.

KÜÇÜK ÇOCUK:

Küçük çocuk, ailenin ilgi odağıdır. Çok fazla şımartılır ve her zaman küçük olarak kalır. Bu durum egosantrik düşüncenin daha kalıcı olmasını sağlar. Kendisini dünyanın merkezi zannetmeye başlarlar. Küçük erkek çocuğun evde birden fazla ablası varsa, cinsel kimlik rolünün oluşumunda istenmeyen gelişmeler olabilir. Erkek çocuğun kendisine erkek arkadaşlar bulması zorunludur.

TEK ÇOCUK

Her ne kadar kardeşler arasında kıskançlık olsa da, çocuğun gelişiminde kardeş çok önemli bir yer tutar. Hiç kimse, çocuğun kendi öz kardeşinin yerini tutamaz. Kardeşlerin bulunduğu ortamda çocuk, sosyal yaşama daha kolay hazırlanır.
Tek çocuklar, genelde iletişim olarak, anne ve babalarıyla yetinir gibi görünürler. Yaşıtlarıyla küçük bir sorun yaşadığında uzlaşma yolunu kolayca göremez. Genelde yaşından büyük kişilerle birlikte olur. Ailede tek çocuk olunca, bırakacak bir yer de yoksa, bazen iş yerine götürülürler. Büyük insanlarla çok vakit geçirirler. Hal böyle çocuk, çocukluğunu yaşamadan olgunlaşır. Bu durum da çocukta bazı psikolojik sorunlara yol açabilir. Onun da bir çocuk olduğunu unutmamalı ve yaşıtlarıyla daha fazla zaman geçirmesine özen göstermeliyiz. Tek çocuk, anne ve babanın tüm ilgisini üzerinde toplarsa, ileride en ufak bir ilgi eksikliğiyle karşılaştığında sorun yaşayabilir. Kolaylıkla vurdumduymaz, şımarık, inatçı, başkalarını kullanmaktan zevk alan, kendi ayakları üzerinde duramayan bir çocuk haline gelebilir.
Çocuklar, 3-4 yaşından itibaren, anaokuluna gönderilmelidir. Anaokulu, aile dışındaki ilk ortam olduğundan, çocuk, hem okula hem sosyal hayata hazırlanır. Paylaşımı ve yaşıtlarıyla geçinmeyi öğrenir.

KARDEŞ HAZIRLIĞI

Çocuk, kardeş, olacağını duyduğu andan itibaren, kıskançlık hissetmeye başlar. Bebek için yapılan alışverişler, annenin çocukla eskisi kadar ilgilenememesi, babanın bebek için yapılan hazırlıklara heyecanla katkıda bulunması çocuğu çok rahatsız eder. Ailenin sevgisini denemek için, olmadık isteklerde bulunur, huysuzlaşır, mızmızlanır, ağlar. Anne bebekler eve döndüğünde ise, asıl zor dönem başlar. Çocuk, normal konuşabildiği halde, bebeksi konuşmaya, tuvalet ihtiyacını giderebildiği halde altını ıslatmaya başlar; uyku bozuklukları ve iştah azalması gibi sorunlar baş gösterir.
Anne baba, ortaya çıkan huysuzluklar, yaramazlıklar, bebeğin canını acıtmalar ve davranış bozuklukları karşısında sert tavır alır, ceza yoluna baş vururlarsa, ortaya yeni ve daha ciddi davranış bozuklukları çıkacaktır.

PEKİ, KARDEŞ KISKANÇLIĞINA KARŞI NE YAPALIM?

Aslında psikiyatride, kardeş çatışmalarının, çocukların uzlaşmayı, anlaşmayı ve empati kurmayı içeren sosyal ilişkileri geliştirmeleri için, zengin bir ortam oluşturduğu düşünülmektedir. Bu durumda, anne babaların, çatışmaları doğal karşılamaları ve nedenlerini anlamaya çalışmaları gerekmektedir.

Büyük kardeşin, yeni doğan kardeşiyle ilgili duygularını tanımlayın. Bu özellikle, bebeğin eve ilk getirildiği zamanki uyum dönemi için çok önemlidir. Kardeşini sevmesi için söylenen sözlere dikkat edilmelidir. “Onu çok seviyorsun” gibi onun pek katılmadığı cümleler kurmak yerine “o uyurken sessiz durmanın senin için kolay olmadığını biliyorum”, “annenin, bebeğe bakmak için bu kadar çok zaman harcamak zorunda harcamamasını isterdin değil mi?” gibi ifadelerle çocuğunuzun kendi duygularını NORMAL hissetmesini sağlayın.

Ayrıca bebeğin varlığına rağmen, hala ilk çocuğunuzu ne kadar sevdiğinizi anlatmaya çalışın. “sen hala benim için çok özelsin, kardeşinle bazen çok zaman harcasam bile, seni her zaman çok seviyorum”, “Demek kardeşinin ağlamalarına kızıyorsun? Doğrusu, ara sıra ben de kızıyorum. Özellikle geceleri ağlayıp beni uykudan uyandırdığı zaman. Ancak ben onun annesiyim ve ona bakmak zorundayım. Sen de küçükken böyle yapıyordum ve ben sana da annelik görevimi yapıyordum. Bazen birilerine kızmamız onu sevmediğimiz anlamına gelmez.“ Eğer, bu şekilde ona empatiyle yaklaşırsak, sevmek kadar kızmanın da normal olduğunu öğrenecek, duygularını inkar ve bastırmak yerine tanıma fırsatı bulacaktır. Kıskançlık insanın içinde var olan bir duygudur. Önemli olan onu olumlu bir davranışa kanalize etmektir.

Bütün suçu kardeşe atmayın. “Şimdi parka gidemeyiz, kardeşin uyuyor.”, “seninle oynayamam, bebeği yıkayacağım”, “şimdi sessiz ol, zaten bütün gece uyumadı” gibi sözler, çocuğun kardeşine karşı rekabet ve kıskançlık duygularını artırmanın en iyi yoludur. Çocuk bu cümleleri duydukça artık şöyle diyecektir: “Bebekten başka laf duymuyorum. Kardeşim yüzünden eğlenceli bir şey yapamaz olduk. Ondan nefret ediyorum, keşke burada olmasaydı.” Böyle bir surum oluşturmaktansa, çocuğunuza verecek daha mantıklı ve kardeşini suçlamasını sağlamayacak cümleler söyleyebilirsiniz: “Şu anda yapamam ellerlim dolu”, “yemekten sonra okuruz.”,” parka, baban işten gelince gideriz.”

Kardeşiyle ilgili olarak,doğru bir davranışta bulunduğu zaman, olumlu şeyler söyleyin. “Senin kardeşine ders çalıştırman beni çok mutlu etti. Kardeşlerine karşı aldığın sorumluluktan dolayı çok memnunum, teşekkür ederim.” Gibi sözlerle kardeşler arasındaki sevgi bağı kuvvetlenmiş olur.

Çocukların arasındaki kavga ve tartışmalardan uzak durmaya çalışın ki problemlerini kendileri çözmeye alışsınlar. Kardeşler arasında tartışma veya kavga olmuşsa, “ne oldu? Kim başlattı?” gibi sorular sormamak gerekir. Çünkü çocukların sizi her tartışmanın içine çekmesi onların ilişkileri açısından çok sağlıksız, sizin açınızdan da çok moral bozucudur. Çocuklarınız tartıştığında elinizden geldiğince, problemlerini kendi ararlında çözmelerine imkan sağlamalısınız.

Problemlerini çözebileceklerine dair olumlu ifadeler kullanın. “Siz ikiniz hiç anlaşamayacak mısınız?” veya “neden devamlı kavga ediyorsunuz?” gibi cümleler kadar, sesinizin tonu ve el kol hareketleriniz çocuğunuzun inanç sistemi üzerinde büyük etki bırakacaktır. Onların birbirleriyle iyi geçinme ve çözümler bulma konusundaki yeteneklerini onaylarsanız, size inanacaklardır. “Sizin ikinizin bunu halledeceğini biliyorum”, “Eminim ki kendi aranızda bunu çözeceksiniz.” Çocuk, çözemeyecek olsa bile çabalayacak, en ufak sorunda size gelmeyecektir.

Çocuklarınıza ayrıcalıklı davranmayın. Anne babalar genellikle küçüğü korumak, büyükten anlayış göstermesini istemek gibi yanlış bir davranışta bulunurlar. Küçük de bunu kullanarak en ufak bir anlaşmazlıkta basar çığlığı: “anneee abim bana vurdu!!!!!” Annede oyuna gelerek büyüğe bağırır: “sana kaç defa dedim, sen büyüksün, kardeşine biraz anlayış göster” Genellikle küçük çocuk, büyükle yarış içindedir, onun buyruğu altına girmek istemez. Büyüğe güç yetiremediğinde ezilmişlik rolü oynayarak, anne ve babayı yardıma çağırır. Çocuklarınızı eşit derecede sevmeyebilirsiniz; ancak eşit muamele etmek zorundasınız.

Çocuklarınızı kıyaslamayın. Çoğu zaman kıyaslama hatasına düşeriz; ama kıyaslama o kadar hayatımızın bir parçası haline gelmiştir ki, kıyasladığımızın farkına bile varmayız. “Odanı neden kardeşin gibi temizlemiyorsun!”, “ödevini ben söylemeden yapsana, ablana hiç hatırlatmıyorduk.” Çocuklarımızı bu şekilde karşılaştırdığımızda, onları incitiriz. Kontrol etmeye çalıştığımız kıskançlık ve rekabet böylece daha da artabilir. Çocuklar kim olduklarını bulmaya ve özgüvenlerini geliştirmeye çalışmaktadırlar. Bu süreci, başka birisi kadar iyi olmadığının söylenmesi kadar zedeleyen başka bir şey yoktur.

Her çocuğunuzu ayrı birer kişi olarak görün. Eğer kızlarınızdan birinin odası her zaman düzenli diğerininki çok dağınık ise, kıyaslama yapmadan önce, “odanı düzenli tutmak için ne yapabiliriz” gibi ifadeler kullanmalıyız. Önce olduğu gibi kabul ettiğimizi bildirip sonra onu değiştirme yoluna gitmeliyiz.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Problemleri Nasıl Çözeriz?" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Dnş.Ertuğrul AKBAŞ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Dnş.Ertuğrul AKBAŞ'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     1 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Ertuğrul AKBAŞ Fotoğraf
Psk.Dnş.Ertuğrul AKBAŞ
Ankara (Online hizmet de veriyor)
Psikolojik Danışman
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi14 kez tavsiye edildiTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Dnş.Ertuğrul AKBAŞ'ın Yazıları
► Ergenlik Problemleri Psk.Özge ÜNAL
► Uyku Problemleri Psk.Çağlar KARAMAN
► İlişkide İletişim Problemleri Psk.Duygu YÜKSEL
► Çocuklarda Davranış Problemleri Psk.Bilge Kağan BÜYÜKKELEŞ
► Uyum ve Davranış Problemleri Psk.Ayşegül COŞKUN
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Problemleri Nasıl Çözeriz?' başlığıyla benzeşen toplam 44 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Karar Verme Becerisi 2 Nisan 2011
► Konsantrasyon Sanatı Kasım 2010
► Sınav Taktikleri Kasım 2010
► Motivasyon ve Özgüven Şubat 2010
► Takım Çalışması Aralık 2009
► İletişim Kurma Yöntemi Aralık 2009
◊ Farkında Mısınız? Aralık 2009
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


14:38
Top