2007'den Bugüne 92,313 Tavsiye, 28,222 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Özgüven ve Özgüvenin Geliştirilmesi
MAKALE #4054 © Yazan Psk.Dnş.Ertuğrul AKBAŞ | Yayın Aralık 2009 | 6,920 Okuyucu
Herkes çocuğunun, kendine güvenmesini, toplumda kendini iyi ifade etmesini, çekinmeden ihtiyaçlarını karşılayabilmesini ister. Fakat nasıl olacak bu iş?
Çocuğumuzun kendine güveni bir gecede oluşmaz ve tek bir şeye bağlı değildir. Fakat büyük oranda anne baba tarafından şekillendirilir. Çocuklarımızla kurduğumuz etkileşim, büyük bir yapının tuğlalarını tek tek yerleştirmek gibidir. Yapının tümü için tek tuğlanın önemi neyse, çocuk yetiştirmekte anne babanın en ufak davranışlarının rolü de odur.
Anne baba öğretmek istediği her davranışta dikkatli olmalıdır. Bir ustanın çırağına sanatını öğretmek için sabırlı ve kararlı davranması o çırağın ileride ustasını geçmesine vesile olduğu gibi anne babanın da bu hasiyetle yaklaşması çocuğun kendine güven kazanması açısından önemlidir. Usta çırağının her yanlışını uyarmaz, öncelikle doğrularını görür ve teşvik eder. Beğenildiğini gören çırak da işine dört elle sarılır, ustasına benzemek ve ona yetişmek için tüm yeteneğini ve çabasını ortaya koyar. İşte aynen bunun gibi, anne baba da çocuklarının yaptıkları her güzel işi teşvik eder, her yanlışı abartmazlarsa çocuklarda olumlu gelişme kaçınılmaz olur. Böylece her şartta sevildiğini hisseden çocuklar, hayatta her zaman bir adım öndedirler. Sağlıklı bir kimlik geliştirmenin en büyük yardımcısı sevildiklerini bilmektir. Eğer, çocuklar, sizin dünyanızdaki yerlerinin güvenli olduğunu bilirlerse, daha büyük bir dünyaya da güven içinde geçebilirler.
Anne baba çocuğa sürekli sorumluluklarını anlatırlarsa sorumluluk çocuğa ait olmaktan çıkar, anne babaya ait olur. Çocuk, ödevini yapmak yerine anne babasından gelecek işareti beklemeye başlar. Anne “hadi ödevini yap” demeden ödeve başlamaz. Hatta başlasa bile yapamadığını söyleyip, annesinden yardım bekler. Zamanla anne ve baba çocuklarının iyiliği adına çocuklarının yapması gereken her türlü görev ve davranışı üstlenmiş olurlar. Anne eğer, çocuğun yapabileceği, ama nazlanmak veya ilgi çekmek için yapmadığı ödevine yardım ederse, çocukta ders çalışma disiplini oluşmaz. Çocuk kendine güvenmezler, büyüyemezler. Örneğin, 15 yaşına geldiklerinde belli başlı sorumluluklar verilse bile geç kalınmış olur. Netice istendiği gibi gelişmez, sorumluluk bilinci yeterince oturmaz. Beklenen davranış, yeterli olgunlukta gözlenmez. 15 yıllık birikimi bir iki ay gibi kısa bir sürede kökten değiştirmek hayal olur, sonuçta hayal kırıklığına uğrarsınız.
Çocuğunuzun yapması gereken işleri siz daha hızlı, temiz, güzel ve doğru yapabilirsiniz; fakat çocuğunuz kendi işini yapmayı nasıl öğrenir? Böylece çocuğunuzun gelişmesi engellenir.
Çocuğumuza özgüven ve sorumluluk duygusunu verebilmek için onlara mücadele edebileceğimiz uzaklıkta, ama asla işine karışan durumunda olmamalıyız. İşte o zaman çocuklarımız büyümeye, sorumluluk duygusu kazanmaya, kendilerine güven duymaya başlayacaklardır. Sabır, güven vermede en önemli basamaktır. Bizler bir işi çocuğumuzun yapmasını sabretmiyoruz. Kendi küçüklüğümüzü hiç hatırlamıyoruz. İlkokula yeni başlayan çocuğumuz tam hikaye kitabından heceleyerek bir cümle okuyacağı sırada atılıveriyoruz ve hemen okuyoruz cümleyi. Çocuğumuzun hevesi kırılıyor, ama biz ondan hızlı ve düzgün okumanın gururunu yaşıyoruz. Bazen de “ne kadar yavaş okuyorsun hadi biraz hızlı ol” diyoruz. Ama onun “yeni öğreniyor olduğunu” unutuyoruz.
Bazen mahallemizde oturan, durumları bizden daha kötü olan insanları düşünürüz. İç içe olduğumuz insanlardan ne kadar şanslı ve imkanlarımızın onlardan ne kadar çok olduğuna şükrederiz. Ama gel gelelim, bizim oğlumuz onların oğlundan daha pısırıktır. Onların oğlu, küçük yaşına rağmen her yerden haberdar ve her işi tek başına yapabilirken, bizimki bakkala bile gitmekten çekinmektedir. Peki, komşunun oğlunun böyle olmasının nedeni ne olabilir? Belki durumları kötüdür ama bu kötü durumdan kurtulmak için çabalamaktadırlar.

ÇOCUKTA ÖZGÜVEN OLUŞMASINI ENGELLEYEN FAKTÖRLER
1. ÇOK YÜKSEK BEKLENTİLER: Çok yüksek beklenti içine girdiğimizde istediğimiz davranışları anında göremediğimizden çocuklarımızı kenara itebiliriz. Bu da onları kendine güvensiz hale getirebilir. Başarıları tek taraflı düşünmemeliyiz. Biz çocuğumuzdan yazmaya ilk başladığı anda keskin çizgiler çizmesini beklersek, onun yamuk çizgilerini gördüğümüzde hayal kırıklığına uğrarız. Çocuk da bizim beklentilerimize cevap veremediği için kendini kötü hisseder ve işini yapmak istemez. Çocuğumuz bir dersinden 2 almıştır siz ikinci sınavda 5 almasını istersiniz. Eğer hedefi aşama aşama artırmazsanız, çocuk, ikinci sınavda 5 alamayacağına göre çalışmayı tümden bırakacaktır. Birinci basamaktan on beşinci basamağa atlamasını beklersek, ya çocuk hiç atlamaz veya atlar, üstü başı perişan olur. Çocuğumuz robot değil, ona bir şeyleri öğretmek zor olduğu kadar zevkli de. Nihayetinde “çocuk istediğin gibi değil, yetiştirdiğin gibi olur.” Emeklemeye başlayan bir çocuğun yakınına bir oyuncak koyarsanız onu almaya çalışır. Ama çok uzağa koyarsanız, onu görse bile alamayacağını düşündüğü için hiç uğraşmaz.

2. OLUMSUZ BEKLENTİLER: EĞER YAPABİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORSAN YAPABİLİRSİN, YAPAMAYACAĞINI DÜŞÜNÜYORSAN, HAKLISIN. Çocuğunuzdan yapmasını istediğiniz işler, onun yapabileceğine inandığınız işler olsun. Eğer verdiğiniz işi çocuğunuzun yapamayacağını düşünürseniz, çocuğunuz yapamadığında haklı çıktığınızı ona asla hissettirmemelisiniz. Eğer o bunu hissederse, yetersizlik duygusuna kapılacaktır. Halbuki gerçekten onun yapacağına inanırsanız ve çocuğunuza bunu hissettirirseniz, çocuğunuz elinden geleni yapacak ve o işi başarmaya gayret edecektir.


3. ÖĞRENİLMİŞ ACİZLİK : Öğrenilmiş çaresizlik, bir canlının yapmak istediği bir işi defalarca denedikten sonra hala yapamadığını öğrenip, bir daha deneme gayretine girmediğinden dolayı o işi yapamamasıdır. Bir psikoloji deneyinde büyük bir akvaryum alınıyor. İçine bir büyük ve çokça küçük balık atılıyor. Haliyle büyük balık acıktıkça küçükleri yiyor. Daha sonra, akvaryumun ortasına dikey bir cam yerleştiriliyor. Büyük balık küçük balıkları yemek ve cam bölmeyi geçmek için defalarca deneme yapıyor. Ama cam bölme onu sürekli engelliyor. Tam 28 saat boyunca büyük balık küçük balıkları yemek için çaba gösteriyor. Ama 28. saatin sonunda artık balık uğraşmaktan vazgeçiyor. Artık onları yiyemeyeceğini düşünüyor. Ve cam bölme ortadan kaldırıldığında, küçük balıklar büyük balığın etrafında dolaştıkları halde , büyük balık onları yeme girişiminde bulunmuyor. Saatler geçtiği halde büyük balık onları yeme girişiminde bulunmuyor ve nihayetinde büyük balık açlıktan ölüyor. Bilim adamlar bu deneyle büyük balığa küçük balıktan daha aciz olmayı, yapamamayı, yiyememeyi öğretmiş oldular.
Yine pireler, kapalı bir kapta tutularak eğilitirler. Kendi boyunun 110 katı yükseğe sıçrayabilen bir hayvan olan pire küçük bir kavanozda tutulur. Pire sıçradıkça kafası kapağa çarpar ve nihayetinde kafası acımasın diye ancak kapak kadar sıçramayı öğrenir. Bunu öğrendikten sonra artık kapağı açsanız da açmasanız da pire ancak kavanozun boyu kadar sıçrar. Çünkü artık şartlanmıştır. Kavanoz boyundan fazla sıçrarsa canı acıyacaktır. O da canı acımasın diye az sıçrar.
Mesela sirklerde kocaman fillerin minik bir kazığa bağlı kalabilmelerini nasıl algılıyorsunuz? Fil azıcık kazığa dokunsa kazık yerinden çıkar ama o bunu yapmayı denemiyor bile. Neden? Çünkü onu daha yavruyken büyük bir kazığa mahkum ediyorlar. Fil tüm çabalarına rağmen kazıktan kurtulamıyor. Büyüdüğünde de artık yapamayacağına inanmış olduğu için tekrar denemiyor.
Peki bizler çocuklarımız küçükken onlara “yapma, elleme, dokunma, dağıtma” gibi cümlelerden kaleler örersek, onların o kalın ve yüksek duvarları aşmalarını nasıl bekleriz, hem de küçüklüğünden beri yapamamayı, edememeyi öğretmişken. Çocuk birkaç defa yapamadıysa, yılmadan denemeyi öğrenmeliyiz. “işte gene yapamadın, beceriksiz. Zaten hangi işinle yüzümü güldürdün ki” dememeliyiz. Edison gibi amacına ulaşamadığında pes etmeyi değil, o amaca gitmeyen yolları öğrendiğini göstermeliyiz.
Hedeflerimize ulaşmak için ne yapmalıyız? Önce, hareket etmeliyiz. “Rahatta zahmet vardır, zahmette rahat vardır.” Durgun suların bozulup kokuşması gibi hiçbir şey yapmayan insanlar da bozulup kokuşacaktır. O yüzden harekete gayret etmek gerekir. Nitekim Necip Fazıl bunu çok güzel ifade etmiştir:
“Tohum saç, bitmezse toprak utansın,
Hedefe varmayan mızrak utansın,
Hey gidi küheylan koşmana bak sen
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın…”
Bizler, çocuklarımız için hareket edip onları geliştirmek için çırpınıyorsak onlar da çırpınmayı öğreneceklerdir. Cevelan olmadan cereyan olmaz!

4. ÇİFTE STANDARTLAR: Anne baba olmak bizim çocuğumuzdan farklı hak ve ayrıcalıklara sahip olduğumuz anlamına gelmez. Bazı şeyleri biz yapabiliriz ama çocuğumuz yapamaz. Mesela baba işten gelir çoraplarını kapının arkasına fırlatır, anne ses çıkarmaz. Çocuk okuldan gelir. Akşam babasından aldığı dersi uygulamaya koyar, anne feryat figan. Çocuk da neye uğradığını anlamaz. Baba evde hiçbir işe elini sürmez ama çocuk annesine yardım etmesi konusunda sürekli uyarı alır. Aslında sadece çocuklar için geçerli değil, çifte standartlar. “Yavrum sigara içme.” –“peki babacığım, sen neden içiyorsun?” –“ ben babayım, ben içerim, ukalaya bak sen, sana ne, ben hata yapıyorum sen bari yapma” artık baba aklına ne gelirse sıralar. Çocuk böylece, baba olduğunda, büyüdüğünde vs sigara içilebileceğini öğrenmiş olur. Ama sigarayı bırakmayı düşünmez. Hep konuşulan bir şey vardır: dediğimi yap, yaptığımı yapma! Armut dibine düşer diye atalarımız boşuna söylememiş. Ailede bunu kabul etmek istemeyen anne veya baba “sen kesin babana/ annene çekmişsin. Ben hiç böyle yapmam” demek yerine kendi davranışlarına bir göz atsa iyi olur.
Eve geldiğinizde ne yapıyorsunuz? Her işinizi televizyon açıkken yaparsınız, sonra da ben yapıyorum ama sen yapma dersiniz. Çocuklar sizin onlara ne kadar değer verdiğinizi bilmeden ne bildiğinize değer vermezler. Onlar ne söylediğinizden çok, ne yaptığınıza bakarlar. Siz defalarca “yalan söyleme” deseniz de, sizin “babam evde yok” dedirtmeniz her şeyi yerle bir eder. Çocuğunuz okula gidiyorum diye çıktığında okula gitmezse, ona kızar mısınız?



ÖZGÜVENİ GELİŞTİREN ETMENLER
1. GENİŞ BİR MEKAN: Çocuklara genelde evin en küçük ve karanlık odası verilir. Zaten odayı yerleştirdikten sonra çocuğa çok az bir yer kalır. Çocuk dokunma hissini tatmin edemez. Çünkü küçüklükten beri “dur, dokunma, kırma, elleme” gibi kelimelerle durdurulmuştur. Yapılan araştırmalar, bir çocuğun 18 yaşına gelene kadar yaklaşık 150 bin defa bu tarz cümlelerle engellendiğini ortaya koymuştur. Sonra da anne baba “çocuğumuz çok pısırık, hiçbir yere girip çıkmıyor” diye şikayet eder. Ayda yılda bir gelecek misafirler için ayırdığımız salonlarımızı çocuklarımıza da açalım. Zarar verebilecekleri tüm şeyleri kaldıralım ve o odaya girdiğinde artık ona “yapma, etme” demeyelim. Dokunmayı öğrensin. Bu tadı keşfetsin. Daha sonra ona kıracağı ama canını acıtmayacak şeyler verin. Böylece neleri elleyip ellemeyeceğini yaşayarak öğrenecek ve sizin uyarılarınızdan daha etkili hale gelecektir.
2. ÇOCUKLARI OLDUKLARI GİBİ KABUL ETMEK: Çocuğumuz, temizken, akıllıyken, mantıklıyken, sevimliyken bizim çocuğumuz da kirliyken, tembelken, çirkinken başkasının çocuğu mu? Onlar, bizim 9 ay sıkıntısını çektiğimiz, doğduktan sonra kaç gecelik uykularımızı uğurlarına heder ettiğimiz yavrularımızken biz onlara olan sevgimizi nasıl aır ederiz. “Sarışın olacaksa, 9 ay taşıyayım”, “akıllı olacaksa, uykularımı feda edeyim” diye bir ayrım söz konusu olamaz. Bizim canımızdan bir parçaysa, sevgimizin çiçeğiyse, her halükarda bizim yavrumuzdur. Eşimizle anlaşamasak da, istediğimiz gibi bir çocuk olmadığını düşünsek de o bizimdir. Otistiklerin eğitiminde önce onlarla sessiz sedasız oyun oynarsınız. Onlara kendinizi sevdirir, kabul ettirirsiniz. Sonra zamanla o da size uymaya başlar ve eğitime başlarsınız. Eğer onu olduğu gibi kabul etmeyip saatlerce hiç konuşmadan olduğunuz yerde sallanıp durmasaydınız eğitebilir miydiniz? Her an denetlenen, belli koşulları gerçekleştirdiğinde sevgi gören, her an davranışları kontrol altında tutulan çocuk ileride kişilik bozukluklarıyla karşılaşacaktır. Tikler, saplantılar, korkular kendini gösterecektir. Hastalıklar gün geçtikçe küçük yaşlarda görülmeye başlıyor diye şikayet ediyoruz. 15 yaşındaki kızda ülser görülebiliyor. Ülser, bizim yediklerimizden değil, bizi yiyenlerden oluşur. Bir anne babanın çocuklarına verebilecekleri en önemli hediye MUTLULUKTUR. Çocuklarımızın maddi ihtiyaçlarına gösterdiğiniz özeni ruh sağlıklarına gösterseydik, ileride olumsuz kişilikte birilerine dönüşmezlerdi. Bir şampiyon, yanlışlarını kabul edecek kadar büyük, onlardan yararlanacak kadar güçlüdür.
3. ÇOCUKLARIN GÜZEL YANLARINI KEŞFETMEK: Çocuğunuzdaki en önemli özellik nedir? Çocuğunuz en iyi hangi işi yapar? Hadi kısa süre düşünerek cevap verin. Peki, çocuğunuzun olumsuz yönleri nelerdir? Çocuğunuzdaki eksiklikler ve yanlışlıklar nelerdir? Durun, belki de verdiğiniz cevaplar eksik veya yanlış değildir. Lütfen bunları sıralamadan önce bir daha düşünün. İyi yönleri sıralarken duraksadınız ama kötü yönler bir çırpıda çıktı ağzınızdan. Acaba çocuğunuzun kötü yönleri iyi yönlerinden fazla mı da bunları bir anda sıraladınız? ÖDEV : anneler bir hafta boyunca çocuklarındaki sadece güzel davranışları görmeye çalışsınlar ve takdir etsinler. Babalar da eşlerinin hiçbir eksiğini görmesinler, güzelliklerini görüp teşvik etsinler. Bu ödevi yapınca göreceksiniz ki, karşı tarafta olumlu ve hızlı gelişmeler olacaktır.
4. ÇOCUKLARINIZA GÜVENMELİSİNİZ: Anne baba olarak biz onlara güvenmeliyiz ki onlar da kendilerine güvensinler.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Özgüven ve Özgüvenin Geliştirilmesi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Dnş.Ertuğrul AKBAŞ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Dnş.Ertuğrul AKBAŞ'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     1 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Ertuğrul AKBAŞ Fotoğraf
Psk.Dnş.Ertuğrul AKBAŞ
Ankara (Online hizmet de veriyor)
Psikolojik Danışman
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi14 kez tavsiye edildi
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Dnş.Ertuğrul AKBAŞ'ın Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Özgüven ve Özgüvenin Geliştirilmesi' başlığıyla benzeşen toplam 13 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Karar Verme Becerisi 2 Nisan 2011
► Konsantrasyon Sanatı Kasım 2010
► Sınav Taktikleri Kasım 2010
► Motivasyon ve Özgüven Şubat 2010
► Takım Çalışması Aralık 2009
► İletişim Kurma Yöntemi Aralık 2009
◊ Farkında Mısınız? Aralık 2009
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


21:27
Top