2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Psikolojik Tedavi Yöntemleri
MAKALE #4376 © Yazan Uzm.Psk.Nilüfer ŞİŞMAN | Yayın Ocak 2010 | 80,808 Okuyucu ÇOK OKUNUYOR
PSİKOLOJİK TEDAVİ YÖNTEMLERİ:

Psikoterapiler

Psikoterapi ,kişinin şikayetlerini, problemin veya hastalığın belirtilerini azaltma veya ortadan kaldırmaya yönelik, kişiye ve psikoterapi yapmaya uygun ortamda gerçekleştirilen, yapılandırılmış yani belli bir program dahilinde gerçekleşen görüşmelerdir. Terapideki işleyiş ,uygulama ve süre kişiden kişiye değişim göstermektedir ve bir ya da birden fazla yöntem aynı terapi seansı içinde uygulanabilmektedir.

Bir çok psikoterapi yöntemi birbiriyle benzerlik gösterebilir,zira yöntemler arasında farklılıklar da olabilir ancak tüm psikoterapi yöntemlerinde ortak bir amaç vardır; kişiyi iyileştirmek farkındalık kazandırmak ve güçlendirmek.

Psikoterapi Uygulamaları:

EMDR Terapisi:

EMDR -Göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme-

Kişi için küçük yada büyük ölçekte şok yaratan yaşam olayları ortaya çıktığında bu olay çeşitli fotograflarla sinir sistemine kilitlenir.EMDR rahatsız edici yaşam deniyimlerinin neden olduğu duygusal sorunların yanı sıra fobiler,performans kaygısı,panik bozukluk,beden algısı bozukluğu,yas kronik ağrı,ve farkındalıkların oluşmasında kullanılan psikolojik yöntemdir.
EMDR farklı yaklaşımların(bilişsel,davranışsal ve danışan merkezli yaklaşımlar)sentezlenmiş ve yeniden işlenmiş halidir.
Son yıllarda geliştirilen özgül psikoterapi tekniklerinden biri de kısaca EMDR olarak adlandırılan ve travmatik yaşantılarla ilgili genellikle olumsuz duygu ve düşünceleri zihinde yeniden işlemden geçirmeye dayanan bir yöntemdir. Göz Hareketleri Eşliğinde Duyarsızlaştırma ve Yeniden Proses Etme adını taşıyan bu teknik kısaca Ingilizce adının baş harfleri (Eye Movement Desensitization and Reprocessing) ile anılmaktadır. Kaliforniyalı bir psikolog olan Francine Shapiro tafarından 1987 yılından bu yana geliştirilmiştir.
Halen bir çok ülkede binlerce terapist tarafından başarı ile kullanılmakta fakat ülkemizde görece az bilinmektedir. Bu standart yöntem, travmatik yaşantılara uğrama sonucunda genellikle bellekte dağınık bir biçimde kalan anıları birleştirme, gözden geçirme ve kişinin kendine verdiği değer duygusundaki azalmayı yeniden zihin süzgeçinden geçirme olanağını veren bir yaklaşımdır. Bu teknik psikodinamik ve davranışsal yöntemleri özgün biçimde birlikte kullanmaktadır. Ancak tüm bu yöntemlerden daha hızlı biçimde olumlu sonuç alınabilmektedir.

EMDR sırasında beynin bilateral olarak uyarılmasının niçin psikoterapiyi kolaylaştırdığı tam olarak bilinmemektedir. Ancak, tedavide asıl etkiyi yapanın göz hareketlerinden çok uygulanan görüşme protokolü olduğu düşünülebilir. Bilateral uyartının işlemi kolaylaştırıcı, inhibisyonları ve anksiyeteyi azaltıcı etkileri olduğu gözlenmektedir.

Günümüze dek EMDR nin etkinliği konusunda 13 tane kontrollü çalışma yapılmış ve travma sonrası stres bozukluklarında etkili bir yöntem olduğu anlaşılmıştır. 61 kontrollü tedavi çalışmasının incelendiği bir metaanaliz çalışmasında 6 değişik teknik arasında EMDR ve davranış tedavisi eşit derecede etkili bulunmuş, fakat EMDR nin daha kısa sürede aynı tedavi sonucuna ulaştığı saptanmıştır.

Kognitif (Bilişsel) Terapi:

Çocukluğumuzdan beri kendimize kazandırdığımız bazı temel inançlar vardır. Bu
temel inançlar tamamen çevremizdeki diğer insanların ve dış dünyanın gerçeklerine
bağlıdır. Bu "öz inançları", dışsal dünyayı anlamak, ana tepkiler vermek ve genel bir
felsefe geliştirmek için kullanırız. Öz inançlarımızla temel varsayımlar ve tavırlar
ortaya koyaruz. Bunlara "aradaki inançlar" denir. Özel olaylar olunca, bizim
genel yaşam felsefemiz karışır ve bu olayları izah eden düşünceler ön plana
çıkar. Bu düsünceler ve izahlar tepkilerimizi yaratır. Bunlara "otomatik
düşünceler" denir.

Kognitif terapi problemli duygu ve davranışlara yol açan bozuk düşünce kalıplarını (otomatik düşünceleri) tespit etmek ve düzeltmek için çalışır. Hayattaki tecrübelerin nasıl yorumlandığının, kişinin duygularını ve davranışlarını o yönde değiştireceğine inanır. Bilinçaltında yada geçmişte yaşanmış eski çatışmalar yerine kişinin şimdiki zamanda olan problemlerine ve semptomlarına yoğunlaşılır.Kognitif Terapi Model'ine göre, duygularimiz ve davranışlarimiz, olayları izah etme tarzımızdan oluşur. Biz olaylardan değil, olaylara bakış açımızdan ve onları görme tarzımızdan etkileniriz.
Günlük hayatta yaşanılan tecrübeler sorunun parçası olarak görülür ve terapinin önemli bir parçasıdır.

Bilişsel-Davranış Terapi:

Sağlıksız, negatif inanç ve davranışları tesbit etmek ve sağlıklı, pozitif inanç ve davranışlarla değiştirmek için kullanılır.Kişilerin kendi düşüncelerinin (başka insanların düşünceleri yada çevresel koşullar değil) nasıl yaşamaları gerektiğini belirlediğine inanırlar. İstenmeyen ortam ve çevre koşulları değişmese bile, kişinin olaya bakış açısını ve davranışlarını değiştirebileceğine ve daha pozitif bir yaklaşım geliştirebileceğine inanırlar.

Bilişsel psikoterapiler bilgi işleme modeline dayanır. Bu terapilerde psikolojik sorunlarda bilişsel işlevler üzerinde durulur. Bilişsel işlevle kastedilen şey klinik anlamda kişinin kendisi , çevresi, yaşantıları ve geleceğiyle ilgili algıları, anlamlandırılmaları, yorumları, düşünceleri ve değerlendirmeleridir.

Bilişsel yaklaşım temel olarak olayların kendisinden çok algılanma ve yorumlanma tarzına önem verir, bu bağlamda bilişsel süreçler, kişinin olayları algılaması, değerlendirmesi, ardından aralarındaki ilişkiyi saptayarak öngörmesiyle,bireyin değişen ve kişiye zaman zaman engeller çıkaran çevresine uyum yapmasını sağlar.

Tedavide danışan kişi ile terapist çeşitli sorunları belirlemek ve anlamak için, iyileşmeyi hedef alan bir işbirliği içinde düşünce, duygu ve davranışlar arasındaki ilişkiler konusunda çalışırlar. Bu yaklaşım genellikle "şimdi ve burada" üzerine, yani o anda güncel olarak kişide sıkıntı yaratan sorunlar üzerine odaklanır.

Davranış terapileri ise, öğrenme ilkelerinin davranış bozukluklarının analiz ve tedavilerine sistematik bir biçimde uygulanışıdır.
Davranışçı yaklaşım, temelde “semptom” adı verilen “hedef uyumsuz davranış”ı doğrudan değiştirmeye yönelik bir tedavi yöntemidir. Uygulamada hedef uyumsuz davranışların sıklığı, şiddeti ve bireyin yaşam alanlarında oluşturduğu kısıtlamalar tedavinin başlangıcında danışan ile birlikte değerlendirilir. Terapi oturumları sırasında elde edilen bilgilerin beceriye dönüşmesi ve yaşama geçirilmesi amacıyla danışanını oturumlar arasında yürüttüğü aktivitelere “ev ödevleri” adı verilir. Ev ödevleri, etkili tedavinin hiç değişmeyen elemanlarından biridir .

Kognitif (Bilişsel) – Davranışçı Terapilerin yelpazenin bir ucu bilişsel( kognitif) ,diğer ucu da davranışçı geleneğe yaklaşmaktadır. Sorun çözmeye yönelik, kısa süreli, ekonomik yaklaşımlardır. Yalnızca tedavide değil, rahatsızlıkların önlenmesinde de kullanılabilirler. Etkili tedavi için iyi bir terapötik ilişki ve işbirliği gerekir.

Diyalektik Davranış Terapisi :

Bilişsel-Davranış Terapisinin değişik bir biçimi olan bu terapi çeşidinin amacı, stres ile mücadele edebilmesi, duygularını sakinleştirebilmesi ve başkaları ile olan ilişkilerini geliştirebilmesi için kişileri eğitmektir. Bu terapi özellikle intihar eğilimi olan Borderline Kişilik Bozukluğuna sahip kişiler için ortaya çıkmıştır. Fakat Yeme Bozukluğu yada Madde Bağımlılığı gibi sorunları olan hastalara da başarı ile uygulanmaktadır.

Diyalektik Davranış Terapisi, filozofide diyalektik olarak bahsedilen bir olaydan gelmektedir; Bir birine zıt gibi görünen iki kavramın yada fikrin karşılıklı uygulanması sonucunda dengeli bir çözüm bulmak için çalışılması. Örneğin kişi kendini olduğu gibi kabul etmesi gerektiğini öğrenir ama bunu başarabilmek için aynı zamanda düşüncelerinde ve davranışlarında değişiklikler yapar.

Sistematik Duyarsızlaştırma Terapisi:

Davranış terapisinin bir çeşidi olan bu terapi tipi, kişiyi korktuğu yada rahatsız olduğu bir olay ile özellikle yüzleştirmeye çalışır. Bu terapi yöntemi genelde Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu olan kişiler yada Travma sonrası stres problemi olanlar için faydalıdır. Hastalar, kontrol altında tutulan koşullar içinde, obsesif duyguları canlandıran yada travmatik tepkileri yaratan olaylarla, cisimlerle yada varlıklarla yüzleştirilirler.

Sorun Çözme Terapisi:

Sorun çözme terapisi bilişsel-davranışçı bir psikoterapi yaklaşımıdır. Sorun çözme terapisi (SÇT), danışana günlük hayatta karşılaştığı problemler veya sorun durumları, etkin bir biçimde çözebilmesi için gerekli bilgi ve becerileri kazandırmayı amaçlayan sağaltımsal bir yöntemdir. Ana amacı, insanlara karşılaştıkları sorunlar karşısında nasıl bir yaklaşım sergilemeleri gerektiğini ve problemleri çözüme kavuşturmak için izlenecek yol ve stratejileri öğretmektir. Bu şekliyle SÇT, hem sorunların yol açtığı ruhsal sıkıntıları tedavi etmeyi hem de önlemeyi hedefler.

Dışavurumcu Sanat Terapisi:

Duygu ve düşüncelerini ifade etmekte zorlanan insanların yaratıcı yöntemler kullanarak bu sorunu aşmalarını hedefler. Sanat Terapisi kişinin kendine olan güvenini arttırmasını, travmatik tecrübeler ve semptomlarla baş etmesini ve pozitif değişimlerin gelişmesini sağlayabilir. Bu terapi sanat, dans, hareket, tiyatro, müzik ve şiir gibi değişik sanatsal aktiviteleri kapsar.

Kişiler Arasi Terapi:

Bu yöntem, kişinin başka insanlar ile olan ilişkilerine yoğunlaşır. Terapinin amacı kişinin ilişki kurmaktaki yeteneklerini geliştirmektir (aile, arkadaşlar ve iş arkadaşları ile iletişim yetenekleri). Bu terapi ile kişi başkaları ile olan iletişimini nasıl değerlendirmesi gerektiğini ve ilişkilerde yaşadığı problemleri aşmak için ne tür stratejiler geliştirmesi gerektiğini öğrenir.

Oyun Terapisi:

Gelişim döneminde olan küçük yaştaki çocuklar için tasarlanmıştır. Oyuncaklarla oynamak, resim yapmak ve diğer aktiviteler ile uğraşmak gibi pek çok farklı tekniği kullanır. Bu teknikler özellikle duygu ve düşüncelerini sözcüklerle ifade edemeyen çocukların kendilerini çok daha rahat ve kolayca ifade edebilmelerini sağlar.Oyun terapisi oyunun çocuğun kendini ifade etmede doğal bir araç olduğu temeline dayanır. Çocuğa fırsat verildiğinde problemlerini ve duygularını aynu yetişkinin terapi sırasında kişisel sorunlarını konuşarak dışa vurması gibi kendini oyun aracılığı ile ifade eder.

Çocuklar genelde problemlerinin farkında değillerdir.Yalnızlık ve anlaşılamamış olmanın yarattığı kaygı ve sıkıntıyla başedemezler. Oyun terapisi ile kendi fonksiyonlarını, yeteneklerini gerçekleştirebilir, duygularını ifade eder ve yaratıcı davranışlar ortaya koyabilirler. Çocukların oyunları ve oyuncakları kullanarak kendilerini ifade etme gereksinimlerine odaklanan bir süreçtir. Kendilerine güvenli bir ortam sunan eğitimli bir oyun terapisti ile istedikleri şekilde oynayabilmeleri için cesaretlendirilirler.

Herkesin içinde kendini mükemmel bir şekilde gerçekleştirmeye yönelik kuvvetli bir güç vardır. Bu güç olgunlaşmaya bağımsızlığa ve kendini yönetmeye yönelik bir dürtü şeklinde nitelendirilir. Oyun hayatın şartlalarına uyunmda güçlük çeken çocukların tedavisinde en uygun bir yöntemdir.

Oyun çocuğun dış dünya ile kendi iç dünya arasında yolculuk yaparken ona kendini ifade alanı yaratan bir süreçtir. Oyun terapisti tüm bu süreçlerde çocuğun bu alandaki gelişimine destek verir.

Psikoanaliz:

Şimdiki zamanda yaşanan duygu ve davranışları açıklamak için kişinin geçmişte yaşadığı anıları, olayları ve duyguları incelenir. Çocukluk olaylarının ve biyolojik dürtülerin, insanın davranışını ve düşüncelerini etkileyen ve kontrol eden bilinçaltı mekanizmasını oluşturduğuna inanırlar. Bu terapi türünde, bilinçaltı dürtüleri incelenerek, kişinin yaşamını geliştirecek değişimleri yapması için çaba sarfedilir. Rüya analizi ve özgür çağrışım (akla ne gelirse özgürce konuşmak) gibi teknikler ile bilinçaltına ulaşmaya çalışılır.

Psikoanaliz uzun dönemli ve yoğun bir terapi şeklidir. Bazen bir kaç yıl boyunca haftada bir kaç seansı içerebilir. Psikoanaliz Sigmund Freud tarafından bulunmuştur. Geleneksel olarak hasta bir kanepeye yatırılır ve terapist görüş alanı dışında oturarak, hastanın etkilenmeden rahatça konuşabilmesini sağlamaya çalışır.

Psikodinamik Psikoterapi:

Bu terapi şekli psikoanalizin teorileri üzerine kurulmuştur. Kişinin bilinçaltındaki duygu ve davranışlarını, arzu ve isteklerinin nereden kaynaklandığını ve içinde yaşadığı çatışmaların çözümünü bilinçli hale getirebilmek için uğraşır. Günümüzde en yaygın olarak uygulanan terapi şekillerinden birisidir. Psikoanalizden daha az yoğundur. Genelde terapist ile yüz yüze konuşarak uygulanır. Ayrıca daha geniş aralıklar ile uygulanır (genelde haftada bir defa) ve daha kısa sürede bitirilir (genelde bir yıl yada daha kısa)

Psikodinamik Psikoterapi pek çok değişik terapi tekniğini kullanır, örneğin; kişinin geçmişini incelemek, kişiyi inançları ve davranışları ile yüzleştirmek, destek vermek ve kişinin duygu ve düşüncelerini yorumlamak gibi. Bu işlem ile kişi duyguları, düşünceleri, semptomları yada davranışları ile bilinçaltındaki dürtüleri arasında bir bağlantı kurar. Böylece bu yeni anlayış ile, kişi istemediği davranışlarını ve düşüncelerini değiştirebilir.

Özellikle başlangıçta terapi rahatsız edici ve ürkütücü gelebilir. Fakat bir kaç hafta içinde semptomlarda azalma görülmeye başlanır. Kişinin stresi azalır, karar verme yetenekleri gelişir, ilişkilerinde iyileşmeler başlar ve sorunlar ile daha iyi bir şekilde baş etmeye başlar.

Geştalt Terapisi :

Geştalt terapisi psikanaliz ve varoluşçulukta kökleri bulunan, psikolojik büyüme ve gelişmeyi hedefleyen hümanist bir terapi yaklaşımıdır. Bu terapi yöntemi, Kurt Goldstein, Karen Horney ve Wilhelm Reich'la birlik te çalışmış olan tecrübeli psikanalizciler Laura ve Fritz Perls tarafından 1940'larda geliştirilmiştir.

Geştalt kuramının en önemli önermelerinden biri “bütün parçalarının toplamından daha fazla ve daha farklıdır” ifadesidir. Bu önermeye uygun olarak, Geştalt yaklaşımı pek çok farklı terapi yaklaşımını, kuramı ve bakış açısını kendi içinde bütünleştirmiş ve sonuçta bu yaklaşımların, kuramların ve bakış açılarının bir toplamı değil bunlardan daha fazla ve farklı bir yaklaşım olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle de geliştirdiği terapi teknikleri diğer tüm ekollerden daha fazladır.

1.) Varoluşçu bakış açısı

Varoluşçu bakış açısını yaşam-ölüm ikilemi, yaşamın anlamı, kaygı, ve sorumluluk kavramlarıyla özetlemek mümkündür. Tüm canlıların doğuştan getirdikleri iki temel amaçları vardır. Bunlardan birincisi hayatta kalmak, ikincisi ise büyümek, gelişmektir. Her bitki, hayvan ya da insan uygun koşullar sağlandığında varlığını sürdürecek ve büyüyüp, gelişecektir. Ancak insanoğlunun ne yönde büyüyüp, gelişeceği diğer canlılar gibi önceden belirlenmiş değildir. Varoluşçu bakış açısına göre yaşamın önceden belirlenmiş bir anlamı yoktur. Yaşamına anlam verecek olan insanın kendisidir. Başka bir deyişle varlığını sürdürebilmek ve ne yönde büyüyüp, gelişeceğine karar vermek her bireyin kendi sorumluluğudur. İnsan yaşamının anlamını belirleme sorumluğunun yanı sıra yaşadıkları nedeniyle hissettiklerinden, yaşadıklarına yüklediği anlamdan ve bunlarla nasıl başa çıktığından da sorumludur. Her ne kadar insan ailesini, doğduğu ortamı, içinde büyüdüğü kültürü ve koşulları seçme özgürlüğüne sahip değilse de, neyi kabul ya da reddedeceğini, nasıl düşüneceğini, ne hissedeceğini ve ne yapacağını seçebilir. Dolayısıyla varoluşçu bakış açısına göre her zaman için insan kendisini yeniden yaratma ve seçme kapasitesine sahiptir.

Tüm canlılar içinde sadece insanlar “olmadıkları” bir şeyi “olmaya” çalışırlar, ki bu aslında varoluş nedenine aykırıdır.Varoluşçu bakış açısına göre insanın ihtiyacı olan tek şey, kendini olduğu gibi kabul ederek karşılaştığı durumları ve yaşamını otantik bir biçimde göğüsleyebilmektir.

Kendini gerçekleştirme sırasında insanlar sürekli olarak kendilerini keşfeder yani neye ihtiyaçları olduğunun, ne hissettiklerinin, ne düşündüklerinin farkına varırlar ve bunlara göre yaşantılarını yeniden düzenlerler. İnsanların ihtiyaçları, hissettikleri, düşündükleri sürekli olarak değiştiği için de yaşamda her zaman yeni problemler, yeni fırsatlar, yeni alternatifler ortaya çıkar. Diğer taraftan insanlar öleceklerinin de farkındadırlar. Bir yandan anlam arayışı bir yandan ölüm, yalnızlık, izolasyon, belirsizlik, özgürlük ve sorumluluk gibi varoluşsal gerçekler kaygıya yol açar. Varoluşsal kaygının yaşanması çok doğaldır ve bu kaygı bizi yeni hedeflere, yeni seçimlere, yeni anlamlara yönlendirerek tüm varlığımızla yaşayabilmemizi sağlar.

2) Fenomenolojik bakış açısı

Fenomenoloji kişinin, kendisini ve çevresini kendine özgü bir şekilde algılama ve anlama biçimidir. Fenomenolojik bakış açısına göre önemli olan bir olayın, durumun, nesnenin ya da herhangi bir şeyin genel olarak taşıdığı anlam değil, o kişi için o an ve mekanda taşıdığı spesifik ve öznel anlamdır. Kişinin sadece çevresindekileri nasıl algıladığı veya anlamlandırdığı değil, aynı zamanda neleri algılayıp, anlamlandırdığı da yani nelerin farkında olduğu ya da olmadığı da onun fenomenolojisine göre belirlenir. Dolayısıyla fenomenolojik temeli nedeniyle Geştalt terapi yaklaşımında asla yorumlara ve genellemelere yer verilmez, çünkü yorumlamanın ve genellemenin temelinde “kişiye özgü”lük değil “herkese özgülük” vardır.

3) Bütüncü bakış açısı

Bütüncü bakış açısı Geştalt terapi yaklaşımını diğer terapi yaklaşımlarından ayıran en belirgin özelliğidir. Bütüncü bakış açısına göre bütün, kendisini oluşturan parçaların birlikte ve birbirleriyle iş birliği içinde çalışmasıyla oluşur. Bu nedenle de bütün, kendisini oluşturan kısımların ya da özelliklerin tek tek ele alınmasıyla açıklanamaz. Bunu açıklayabilmek için Huckabay’ın 3 kör adamın bir file dokunduktan sonra filin ne olduğu ile ilgili olarak yaptıkları tanımlamalarla ilgili bir metafordan yararlanmıştır. Bu 3 kör adam bir filin yanına getirilmiş ve ona dokunmaları istenerek, dokundukları bu şeyi tanımlamaları söylenmiştir. Filin dişine dokunan adam fili sert ve düz olarak, kuyruğuna dokunan adam uzun ve yuvarlak olarak, gövdesine dokunan ise tüylü, sarkık ve yamru yumru olarak tanımlamışlardır. Kuşkusuz bu tanımlamaların hepsi filin farklı özelliklerini göstermektedir ancak hiçbiri bir bütün olarak fili açıklamamaktadır.

Benzer şekilde bir insanı da sadece belli özelliklerine göre açıklamaya çalışmak mümkün değildir. İnsanı anlayabilmek ancak onu bir bütün olarak görmekle mümkündür. Bu nedenle de Geştalt yaklaşımında insan duyguları, düşünceleri ve bedeniyle bir bütün olarak ele alınır. Başka bir deyişle bütüncü bakış açısına göre beden, zihin ve ruh aynı şeyin farklı görünüşleridir. Bu nedenle de insan sağlığından söz ederken zihinsel-fiziksel ya da bedensel-ruhsal gibi ayırımlar son derece yapay olmaktadır. Bedensel, duygusal ve zihinsel yaşantılar birbirinden ayrılamaz ve bunlardan herhangi birinde meydana gelen bir değişiklik diğerlerini de etkiler ve sonuçta tüm organizma etkilenir. Perls, bu tür ayırımlar yapmanın yani kişinin sadece bedenine, zihnine ya da ruhuna odaklanmanın nevrozların iyileştirilmesini değil, tersine pekiştirilmesine yol açacağını belirtmiştir.

Bütüncü bakış açısının etkisiyle Geştalt yaklaşımında sadece insan kendi içinde bir bütün olarak ele alınmakla kalmaz kişi ile çevrenin de bir bütün oluşturduğuna inanılır. Geştalt yaklaşımına göre insan hem bir birey hem de sosyal bir varlıktır ve birey ile çevre sürekli etkileşim halindedirler. Başka bir deyişle birey ve çevre karşılıklı olarak birbirine bağlı olan ve dolayısıyla birindeki değişikliklerin diğerini de etkilediği, bütünleşmiş bir alan ya da sistemdir. Dolayısıyla psikolojik sağlık açısından sadece bireyi ya da sadece toplumu incelemek kadar ortaya çıkan sorunlardan sadece bu iki taraftan birini sorumlu tutmak da yanlıştır. Psikolojik sağlık açısından önemli olan birey ve çevre arasındaki temas sırasında yaşanan sorunlardır.

Sonuç olarak Geştalt terapi yaklaşımı, varoluşsal temeliyle insanın kendini gerçekleştirebileceğine, fenomenolojik temeliyle insanın özel ve kendine özgü olduğuna ve bütüncü temeliyle insanın hem kendi içinde hem de çevresiyle bir bütün oluşturduğuna inanmaktadır. Bu inançlar nedeniyle de insanı diğer terapi yaklaşımlarından çok daha insancıl, esnek ve yaratıcı bir bakış açısıyla ele almaktadır. Geştalt terapi yaklaşımı aynı zamanda daha önce ortaya konulan çeşitli kuram, bakış açısı ve terapi yaklaşımlarının bilgi birikiminden de yararlanarak ve bunları kendi içinde bütünleştirerek psikoterapi alanına çok geniş bir yelpazede ve zengin yöntemler sunmaktadır.

Hipnoz Tedavisi:

Hipnoz bir uyku hali değildir. Özel bir zihinsel düzey durumudur. Tam uyanıklık ile uyku hali arasında uykuya yakın bir yer olarak kabul edilebilir. Ama uyanıklığın bulunduğu tüm özellikleri içerir. Yani hipnozda kişi duyar, etrafındaki hareketlerin farkında olur. Bilinç sanki bir gözlemci konumundadır, izler ama karışmaz. Tedavi için yapılanların uygunluğunu denetler. Hipnozdayken kişi hayallerle çalışabilir. Bilinçaltı için gerçekle hayal arasında fark yoktur.

Hipnoz düşünen akıldan hisseden akıla bir kayıştır. Bilinçaltına ulaşma yöntemidir. Bilinçaltı kendisine ulaşan hiç bir telkini sorgulamaz değerlendirmez aynen uygular. Hipnozda geçen süre uzadıkça hipnozun derinliği artar. Hipnoza giriş kişinin kendi arzusu ve rızası ile olan bir olaydır ve verilen telkinleri otomatik olarak yerine getirdikçe bir süre sonra hipnotik duruma doğru kayış olur

Hipnoterapi nedir?

Hipnoterapi, hipnoz aracılığı ile bazı hastalıkların tedavi edilmesidir. Ancak hastayı iyileştiren bizzat hipnozun kendisi değil, hipnoz sırasında uygulanan değişik tedavi yöntemleridir. Yani, hipnoz değişik tedavi yöntemlerinin uygulanmasında işe yarayan, kolaylaştıran bir tedavi aracıdır.

Cinsel Terapi:

Cinsel terapi, cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde kullanılan, kognitif (bilişsel) davranışçı psikoterapi tekniklerinin ön planda olduğu bir psikoterapi yöntemidir. İnsanda dört aşamalı cinsel yanıt döngüsünü tanımlayan William Masters ve Virginia Johnson, cinsel terapinin kurucuları olarak kabul edilmektedir. Helen Singer Kaplan ise klasik davranışçı-bilişsel cinsel terapide psikodinamik bakışın da yer alabileceğini göstermiş ve “psikodinamik yönelimli cinsel terapiyi” geliştirmiştir. Bu tedavi özellikle cinsel istek bozukluklarında uygulanmaktadır. Cinsel terapi, cinsel bilgilendirme, cinsellikle ilgili yanlış inanışlar (cinsel mitler) üzerinde çalışma, davranış düzenlemeleri, cinsel beceri artırımına yönelik tekniklerin egzersizler verilerek uygulanması, cinsel işlev bozukluğuna özgü modifiye edilmiş tekniklerin egzersizler verilerek uygulanması, içgörü kazanılmasına yönelik psikoterapi tekniklerinin kullanılması, çiftin ilişki sorunları üzerinde çalışılmasını kapsamaktadır. Cinsel terapi, kısa süreli ve soruna odaklı bir psikoterapi yöntemidir. Tedavi süresi ve seans sayısı çiftin veya bireyin yaşadığı sorunun özelliklerine, kişilerin tedavi motivasyonlarına, çiftin ilişki yapısına, ek sorunların varlığına göre değişmektedir.

Aile Terapisi:

Aile Terapisi, aile üyeleri arasındaki anlaşmazlıkların,çatışmaların bir uzman gözetiminde çözümlendiği bir süreçtir.
Aile üyelerinin psikolojik sorunlar geliştirmelerinin temelinde aile üyeleri arasındaki güç savaşımı yatmaktadır. Bu güç savaşımı, kimin hangi alanı, ne oranda kontrol edeceği sorusuyla baslar.Aile terapisi problemlere, aile üyelerinin bireysel problemleri olarak değil, sistemin problemi olarak bakar.Tedavide ailenin tek üyesi irdelensede tedavinin odak noktası aile sistemidir.
Terapinin hedefi aile içindeki bireyin değişimini değil daha çok ailenin yapısını ve aile içindeki bireylerin birbirleriyle olan iletişim biçimlerini değiştirmektir.

Aile Terapisindeki Yaklasimlar
Aile terapisi içinde kullanılan 3 büyük yaklaşımdan bahsedebiliriz.
• Psikodinamik yaklaşım
• İletişimsel yaklaşım
• Yapısal yaklaşım

Psikodinamik yaklaşım aile üyelerinin her birinin psikolojik yapısı ile ilgilenir.Her aile üyesinin kendisi ve ailenin diğer üyeleri hakkında içgörü ve anlayış kazanmasıyla sorunların giderileceğine inanır.
İletişimsel yaklaşımda ise, aile terapistleri, karşılıklı etkileşimin nasıl olduğu üzerine odaklanırlar, bütün davranışların iletişimsel olduğu ve de bu iletişim dilinde yönetme, otorite kurma ve karşılıklı ilişkinin varlığı şeklindedir.
Yapısal yaklaşımda , aile içindeki etkileşimin nerede olduğu üzerinde durulur yani, aile sisteminin sunduğu dinamiklere ve bu sistem içinde yer alan elementlere dikkat çekilir

Grup Terapisi:

Grup terapisi, terapi tekniklerinin ortak bir tema çerçevesinde biraraya gelen kişilere(danışanlara) genellikle birden fazla terapist tarafından uygulanmasıdır. Ortak temalara örnek olarak, cinsel istismar, deprem,sel gibi herhangi bir travmaya maruz kalmış olma, yas, cinsel işlev bozuklukları, uçuş korkusu, alkol ve madde bağımlılığı, panik problemleri, sosyal kaygı, utangaçlık gibi konular gösterilebilir.

Grup terapisinin bireysel terapiden farklı yönleri vardır. Bu modelde paylaşım esastır. Kişiler, ortak sorunlar çerçevesinde birbirlerine destek olup, sorunlarına yönelik çözümleri birlikte oluşturup yaşamlarına geçirirler.Başka bir deyişle, terapistin özgül teknik ve girişimlerinin yanı sıra grubun kendisi de değişiklik ya da iyileşme için bir araç görevi görür. Grup odasında üyeler dışarıda bulamadıkları geri-bildirimleri alma ve üzerinde çalışma gibi imkanlar elde ederler. Ayrıca ekonomik olarakta diğer terapi tekniklerinden daha uygundur.

Çift-Evlilik Terapisi:

Bir ilişkide karşılaşılan sorunların sayıca çokluğu, kişilik veya görüş farklılıklarından ziyade konuları ele alış biçimlerindendir. İletişim becerileri öğretilebilir ve öğrenilebilir.
Terapi sürecinde bireyler ve çift, yıkıcı iletişim ve yaklaşım biçimlerini tanımlamayı öğreniyorlar. Bu süreç zarfında edindikleri becerilerini kullanarak sorunlarının üstesinden gelebilecekleri konusunda bilinçleniyorlar.

Psikodrama:

Psikodrama, Moreno tarafından geliştirilmiş bir psikoterapi tekniğidir. Moreno, parkta, sokakta ve günlük yaşamın çeşitli alanlarında kişilerin bazı oyunlar çerçevesinde (örneğin çocukların evcilik oyunu) formel yaşantılarını kendiliğinden dramatik bir biçimde oynayarak, bir bakıma rahatladıklarını gözlemiş ve kendiliğinden oynanan oyunun tedavi edici etkisini bir psikoterapi tekniğine taşımıştır.

Bu teknik, benzeri psikolojik şikayetleri ya da rahatsızlıkları olan kişilerin, belirli bir konuda, doğaçlama olarak yaşantılarının bir epizodunu bir oyun halinde sahnelemeleri esasına dayanmaktadır.

Transaksiyonel analiz:

Bir kişilik teorisi ve kişisel değişim ve gelişimi amaçlayan sistematik bir psikoterapi ekolüdür.
Transaksiyonel analiz teorisinin kurucusu Erick Berne’nin odak noktası, kişiler arası ilişkilerin nasıl işlediği üzerinedir. Transaksiyonel Analiz; insanlar, yaşam ve değişim amaçları üzerine 3 temel felsefi önermede bulunur:
• İnsanlar iyidir, yeterlidir.
• Herkes düşünme kapasitesine sahiptir.
• İnsanlar kendi yazgılarına karar verebilir ve bu kararları değiştirebilme kapasitesine sahiptir.

Sosyal Terapi:

Grup merkezli bir psikoterapidir. Bireyin üyesi olduğu gruplar üzerine odaklanan bu post-modern yaklaşım, insanı grup içindeki davranışlarıyla ele alır.
Fred Newman tarafından 1970′lerde ortaya atılan bu yaklaşım, özellikle sosyal terapi merkezi olarak anılan merkezlerde, hastanelerde, kliniklerde ve okullarda kullanılmaktadır. İnsanların grupla birlikte yaratıcılıklarını en iyi şekilde kullanabilmelerini ve duygusal sıkıntılarını bu yolla çözebilmelerini sağlar.
• İnsanlar sosyal birer yapıdır. İnsanlar dış dünyayla sürekli bir iletişim içindedir.
• İnsanlar işlev gösterirler. İnsanlar sosyal bir bağa sahiptir ve birlikte bir şeyler yaratırlar. Çalışma, üretme, oynama ve yaratıcı olma hep bir arada gerçekleşir.
• İnsanlar gelişme gösterirler. Gelişebilirlik, insanların herkesle yaratıcı bir şekilde çalışabilmesini ve hayatın tüm sahnelerinde yer alan şeyleri mümkün kılar.
• İnsanlar devrimcidir. Marx and Vygotsky’nin dediği gibi insanlar bulundukları ortam tarafından belirlenebilme ve bulundukları ortamı değiştirebilme kapasitesine sahiptir. Bu aktivite, devrimci aktivite olarak adlandırılır. Sosyal terapi bu radikal karşılıklı değişim teorisini savunur.

Düşünsel – Duygulanımcı Davranış Terapisi(Rasyonel Emotif Davranış Terapisi):

Albert Ellis tarafından yıllar içinde geliştirilen ve güçlü felsefi temellere dayanan bu yaklaşım, terapi ile yaşamda köklü değişiklikler yapmayı amaçlar. Bireylerin işlevselliğini, düşünce, duygu ve davranışı iç içe geçmiş bir sistem olarak açıklar. Birindeki bir değişim diğerlerini de etkiler.
Duygularımız ve davranışlarımız, düşüncelerimizin birer projeksiyonudur. Rasyonel olmayan düşünceler kavramını kullanan ekol, sıklıkla bu düşünce biçimini kullandığımızı ve terapide bunu rasyonel düşünceler dönüştürmek gerektiğini savunur. Bu kuram bilişsel ve duygusal etkileşim üzerinde odaklanır ve insanların yaşadıkları duyguların üzerinde durur.
Akılcı duygusal terapide, bir çok gelişme hastanın duygusal rahatsızlıklarını ve onları rahatsız eden kendi davranışlarını daha gerçekçi bir yaşam felsefesi oluşturarak azaltmasıyla devam eder ve onlara bir varış noktasına kadar rehberlik eder. Diğer önemli terapötik amaçlar yaşamdaki yanlışlıklar için kendini ve başkalarını suçlama eğilimini azaltmayı ve gelecekteki sorunlarla etkili bir şekilde baş etme yollarını öğretmeyi kapsar.


Sevgilerimle….
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Psikolojik Tedavi Yöntemleri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Nilüfer ŞİŞMAN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Nilüfer ŞİŞMAN'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     5 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Nilüfer ŞİŞMAN Fotoğraf
Uzm.Psk.Nilüfer ŞİŞMAN
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Uzman Klinik Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi47 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Nilüfer ŞİŞMAN'ın Yazıları
► Vajinismus Tedavi Yöntemleri Psk.Burcu MUŞDAL ÇELEBİ
► Fobiler ve Tedavi Yöntemleri Psk.Alpaslan KESKİN
► Kekemelik ve Tedavi Yöntemleri Pdg.Aykut AKOVA
► Anksiyete Bozukluğu Tedavi Yöntemleri Psk.Gökhan BİNGÖL
► Pika Türleri ve Tedavi Yöntemleri Psk.Dnş.Altuğ EFEOĞLU
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Psikolojik Tedavi Yöntemleri' başlığıyla benzeşen toplam 61 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Kanser ve Çocuklar Aralık 2010
► Çocukta Kekeleme Aralık 2010
► Disleksi Nedir? Aralık 2010
◊ Sosyal Fobi Nisan 2011
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


01:05
Top