2007'den Bugüne 92,259 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



İntiharın Biyolojik, Psikolojik ve Sosyolojik Nedenleri
MAKALE #4649 © Yazan Psk.Dnş.Ayla KETRE | Yayın Mart 2010 | 12,325 Okuyucu
Biyolojik Nedenler

Depresyon klinik tablosunu belirten gencin, beyin kimyası bozulmuştur. Yaşamdan zevk alma duygusu içindeki bir genç çıkış yolları arayacaktır. Şayet depresyondaki bir gencin ailesinde daha önce intihar eylemi yaşanmışsa çok dikkatli olmak gerekmektedir.

Depresyonun bazı çeşitlerinde genetik yatkınlık önemli rol oynar. Böyle kişilerde psikososyal bir stres basitçe beyin kimyasını bozar ve depresyon gelişir.

Depresyon bir moral bozukluğu veya güçsüzlük değildir. Bir hastalıktır. Depresyondaki gencin beyninde özellikle serotonin olarak adlandırılan hayattan zevk alma ile ilgili kimyasal iletici azalmıştır. İntiharlı ölümlerde yapılan otopsilerde beyin omurilik sıvısında normal ölümlere göre serotonin 10 misli düşük çıkmıştır.


Psikolojik Nedenler

Gençlik döneminin psikolojisi intihar eylemi için önemli risk oluşturmaktadır.
Gençlik dönemi hızlı büyüme çağıdır. Hormonal fırtına yaşayan gencin duyguları aklının önünde gider. Heyecanlı, riski seven, cesaretli, macera heveslisi, tatlı hayaller, ilk sevgililer bu dönemin özellikleridir. Basitçe hayal kırıklıkları yaşarlar.
Böyle duygusal fırtına içinde genç, duygusal desteğe ve ahlaki norm’a sahipse dönemi kazanımla aşabilecektir. Aksi halde küçük kırılmalar genç bireyi, hayatı sonlandırmaya kadar götürebilmektedir.

Gençte Depresyon
Gençlik depresyonu intiharın en önemli sebebidir. Genç bir insanın depresyonu genellikle klasik elem-keder tepkisi biçiminde çıkmaz. Hırsızlık, yalan söyleme, tik, tırnak yeme, evden-okuldan kaçma, ders çalışmama, sinirlilik, isyankârlık, yalnızlık hissi, devamlı iç sıkıntısı çekme, uyumsuzluk, aşırı hayaller kurma, otoriteye karşı gelme gibi davranışlar aslında gelecekte intiharın habercisi olabilecek nitelikte değerli sinyallerdir..

Gençlerimiz çağdaş ve geleneksel yaşam koşulları arasında sıkışmış ve ergenlik döneminin fırtınalı gidişi içinde yetişkinliğe hazırlanmaktadır. Eğitim koşulları, gelecek endişesi ve işsizlik sorunu da gençleri olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca bu fırtınalı dönemde sorunlarla başa çıkma konusundaki acemilikleri, kimliklerinde zayıflıklar gençleri daha da savunmasız kılmaktadır.

Depresyonu olan herkeste bu belirtiler tümüyle ya da aynı şiddette olmayabilir. Eğer bir kişide aşağıda sıraladığımız bu belirtilerden dört ya da daha fazlası varsa, kişi kendi çabasıyla bu durumdan çıkamıyorsa ve belirtiler iki haftadan daha uzun bir süredir devam ediyorsa, mutlaka bir uzmana başvurması gereklidir.

● Sürekli olarak üzgün ya da boş hissetme.
● Umutsuzluk, çaresizlik, suçluluk ya da değersizlik duyguları.
● Madde kötüye kullanımı.
● Halsizlik ya da günlük işlere karşı ilgide, cinsel istekte azalma.
● İştah ve uyku düzeninde bozulma.
● Sinirlilik, kolayca ağlama, kaygı ve korkular.
● Konsantrasyonda azalma, unutkanlık ve karar vermekte güçlük.
● İntihar düşünceleri, intihar planı ya da girişimi.
● Uzun süreli, tedaviye yanıt vermeyen bedensel şikayetler, ağrılar.


Diğer hastalıklar gibi klinik depresyonunda da özgül bir fizyolojik mekanizması vardır. Depresyonun umut verici yanı tedavi edilebilir olmasıdır. Fakat talihsiz yönü ise, depresyonda olan kişilerin çoğunun uzman yardım almayı düşünememeleri ve bunun sonucunda da büyük bir acı çekmeleridir.


Psiko-dinamik Nedenler

İntihar davranışının ruhsal mekanizmasını özetlersek, beyinde heyecanların ve duyguların düzenlendiği, temel içgüdüsel dürtülerin (cinsellik ve saldırganlık) doğduğu bölge limbik sistemdir (Freud’un İd’ine tekabül eder). Frontal, özellikle de prefrontal korteks ise en üst düzey çağrışımların gerçekleştirildiği, kısa ve uzun vâdeli plânların yapıldığı bölgedir (Freud’un Ego’suna tekabül eder). Tamamen fevrî ve dürtüsel şekilde intihar edenler hâricinde (işitme hallüsinasyonu “atla” dediği için atlayan bir şizofrendeki gibi), plânlı intiharlar da frontalde kararlaştırılıyor. Nitekim, intihar kurbanlarının bu kortikal bölgelerinde ve genel olarak merkezî sinir sistemlerinde serotoninerjik (5-HT) faaliyetin azalmış bulunduğunu bildiren epey güvenilir araştırma mevcut.

Saldırgan dürtü ve isteklerin bastırılması ve insanın kendi özbenliğinde, üstbenlik ile çatışması sonucunda oluşan kaygının eyleme dönüşmesidir. İntiharı düşünenlerde ve bunu eyleme ve davranışa dönüştürenlerde, benlikten gelen dürtülere, eğilimlere ve isteklere bağlı davranış kalıpları çatışmaktadır. Bu çatışmanın neden olduğu kaygı, saldırgan dürtülerin, eğilimlerin, isteklerin harekete geçmesidir. Ancak üstbenlik, bunun dışarı yansıtılmasına izin vermez ve saldırgan dürtüler, eğilimler ve istekler benlik içerisinde kalır. Yok edici nitelikteki bu güçler bireyin özbenliğine yönelir. Böylece kişinin kendisini yok etmesini amaçlayan davranışlar ortaya çıkmaktadır. Bu tür eylemlerin ortaya çıkmasının kalıtıma bağlı olmasının yanı sıra beden yapısı ve mizaca bağlı hastalıklar ve toplumsal kaynaklı etkenlerinde rolü bulunmaktadır.


Sosyolojik Nedenler
Durkheim, sosyoloji alanında intihar konusu ile ilgili çalışmış bilinen ve geçerliliğini koruyan teorilerini başlıca iki gruba ayırmak mümkündür: Sosyal Etkileşim Teorileri ve Sosyal Bütünleşme Teorileri.
Sosyal Etkileşim yaklaşımını da kendi içinde iki alt guruba ayırmak mümkündür. Sembolik Etkileşme ve Saha Teorileri olarak ayırabileceğimiz bu görüşler aslında birbirlerinden çok farklı değildir.
Sembolik Etkileşim Teorilerine göre, birey için başkalarının onun hakkında ne düşündükleri önemlidir. Gurur, pişmanlık, utanç gibi duygular ağır basar. Kişi sosyal çevresi tarafından devamlı olarak kontrol altındadır. Eğer davranışları çevresindekiler tarafından olumlu olarak kabul ediliyorsa, kişi takdir edilir ve destek görür. Aksi durumda, kişinin davranışları olumsuz olarak nitelendiriliyorsa, çevresi tarafından reddedilir ve kabul görmez. Bu durum kişiyi intihara sürükleyebilir.
Saha Teorisi ise kişinin intihar etme eğilimine, çevreden gelen sosyal cevap etki etmektedir; kişinin davranışının yönünü belirlemektedir görüşünü savunur. Birey için önemli olan, çevresi tarafından yardım görmektedir, eğer içinde bulunduğu durumdan kurtulması için çevresi gerekli desteği sağlamazsa, birey intihar edebilir. Davranışı belirleyici kuvvetlerin alanı kişinin dışında yer alan sosyal çevre olduğu kadar, bireyin isteklerinden, dürtülerinden oluşan iç faktörler de burada önemlidir. Bu teoriyi geliştiren Kobler ve Stotland’a göre, kişinin amacı aslında ölmek değil, yardım istemektir. Çevredekiler umutsuzluğu kuvvetlendirir yönde davranırlarsa intihar ihtimali artar.
Çeşitli toplumların gelenekleri, diğerleri, dinleri, yaşayış biçimleri bu toplumların intihar oranlarında kendi etkilerini göstermektedir. Bireysel rekabetin yoğunluk kazandığı çağdaş toplumlarda, birey-toplum ilişkisindeki kopukluk intihar oranların fazla olmasında kendini gösterir. Benzer şekilde, toplumun bireyi sıkı sıkıya kontrol ettiği geleneksel toplumlarda da intiharlar oldukça sık görülür. Toplumların intihara karşı gösterdikleri tepkinin yönü de bu oranları etkilemektedir. Özellikle intiharın onurlu bir davranış olarak kabul edildiği Japonya gibi gelenekçi toplumlarda, intiharların sıkça görülmesi bunu destekler niteliktedir.
Son zamanlarda yapılan araştırma sonuçlarında görülen bir ortak nokta da, kırsal kesimdeki intihar oranlarının şehirlerdeki oranlara yaklaşmakta olduğudur. Günümüzde kırsal kesimde de değerler değişmekte, bireyci anlayış hakim olmaya başlamaktadır.

Kırdan kente göç edenlerde, kültürel ortam değiştiği için, sonu intiharlara kadar varan çeşitli uyum sorunları görülmektedir. Gerçekten de herkesin birbirini tanıdığı, yüz yüze ilişkilerin hakim olduğu, yaşamı geleneklerin şekillendirdiği, aynı duygu ve inanç birliği bulunan, doğa ile kucak kucağa bir ortamdan gelip; ilişkilerin resmi, komşuların birbirini tanımadığı, bireyciliğin hakim olduğu, yaşamı resmi kanun ve kuralların şekillendirdiği bambaşka bir ortama girmek insanları intihara bile sürükleyebilmektedir.

Depresyon, alkol ve madde bağımlılığı gibi ruhsal hastalıkların yanında ailesel, ilişkisel, ekonomik sorunlar veya kayıplarla tetiklenen krizler de intihara yol açan en önemli sebepler arasındadır. Bununla beraber göç ve sosyoekonomik krizler intihar oranlarında artışa sebep olmaktadır.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"İntiharın Biyolojik, Psikolojik ve Sosyolojik Nedenleri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Dnş.Ayla KETRE'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Dnş.Ayla KETRE'nin izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     3 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Ayla KETRE Fotoğraf
Psk.Dnş.Ayla KETRE
İçel (Mersin)
Psikolojik Danışman
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi11 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Dnş.Ayla KETRE'nin Yazıları
► İntiharın Önlenmesi Psk.Kamil ERTEKİN
► "İtaat" İn Psikolojik Nedenleri Psk.Mert ÖZAYDIN
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'İntiharın Biyolojik, Psikolojik ve Sosyolojik Nedenleri' başlığıyla benzeşen toplam 41 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Sapıklık ve Sapkınlığın Nedenleri ÇOK OKUNUYOR Nisan 2010
◊ Umuttur İnsanı Vareden Aralık 2009
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


13:56
Top