2007'den Bugüne 92,312 Tavsiye, 28,221 Uzman ve 19,979 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



İnsanın Dört Zindanı
MAKALE #4708 © Yazan Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ | Yayın Mart 2010 | 9,527 Okuyucu
İNSANIN DÖRT ZİNDANI'NDAN

Gezgin olarak Yeryüzünden Merih’e giden bir bilgin, Merih’e giderek caddelerde dolaşmaktayken bir fakültede verilecek bir konferans ilanı görür. Merih bilginlerinin birisi Yeryüzüne yaptıkları son sefer ve dünya canlıları hakkında konuşacaktır. Dünya’dan gelen bilgin de bu konferansa katılır. Merih gezegeni bilgilerinden birisinin kürsüye çıktığına ve şöyle konuştuğuna tanık olur. Evet, Dünya ‘da hayat olduğunu ileri süren bilgilerin görüşleri doğrulandı. Son araştırmalar hayat açısından çok ileri aşamada bulunan varlıkların orada var olduklarını gösterdi. Bunlardan bir tür beşer adını taşımaktadır. Sizin bu varlık hakkında zihninizde bir tasavvur bile olmadığı için, bu beşerin niteliğini size iyice açıklayamam elbette, ancak özet olarak söyleyebilirim ki iki deliği, dört tutamağı olan bir kırbaya benzer. Beşer diye adlandırılan bu canlılar Dünya yüzünde garip ve hiçbir gezegenler topluluğunda benzeri olmayan biçimde harekete geçerler. Bu canlılarda özel bir “birbirini öldürme” deliliği vardır. Zaman olur, birbirleriyle hiç bağlantısı olmayan uzak noktalardan harekete geçen ve birbirini hiç tanımayan bu canlılardan büyük topluluklar bir tasarım, düzen, heyecan ve dürtü ile kuşanır ve son derece modern silah ve üst düzeyde donanımla yola düşerler, işlerini, uğraşlarını ve ailelerini bırakırlar, karşılıklı saf bağlarlar sonra kıyasıya savaşırlar. Önce yiyecek sağlamak için buna ihtiyaçları olduğunu sanıyordum. Fakat sonra gördüm ki birbirlerini şaşılası çabalarla ve yığınla öldürüyor, ardından kalkıp evlerine dönüyorlar. Sonra biri çıkıp yine öne düşüyor, yine bir topluluğu diğerine karşı kışkırtıyor, yine başka bir topluluğa çullanıyorlar. Kısaca “beşer” adını alan bu canlı türünün kendine eziyet etme ve öldürme ile dolu bir tarihi var. Bütün donanımlarını birbirlerini öldürme araçları uğrana harcarlar, üstelik birbirlerine karşı gerçekten bir kin duymaları da gerekmez. Sonra yine büyük çapta yığınla öldürmeler başlar. Hiç biri de öldürdüğünü yemez ki hiç olmazsa bu sebeple birbirlerini öldürüyorlar diyelim. Besinlerini başka yollardan sağlarlar. Birbirleriyle boğuşma, vuruşma, yığınla öldürmelerden ve birbirlerinin evlerini yakıp yıkmalarından sonra bunları öylesine bir gurur ve böbürlenme alır ki bunun nasıl bir ruhsal durum olduğunu biz anlayamadık. Sonra destanlar düzerler. Yiyeceklerine gelince, şiddetli bir hırsla yan taraftaki tutamaklarla toplarlar. Fakat bu çok latif yiyecekleri, hoş kokulu ve tatlı meyveleri, yeryüzünde biten bitki ve çiçekleri toplarlarsa da bu şekilde yemezler- bu da varlığın deliliklerinden biridir ki sebebini biz anlayamadık- zahmetle doğadan topladıkları bu sağlığa uygun yiyecekleri, et ve ürünleri eve götürür, ateş yakar, özel kaplara doldurur, kötü renkli, keskin ve kötü tatlı baharlar katar, kaynatırlar, yakarlar, sonra yerler. Ardından da hastalanır, doktordan yediklerini midelerinden teknik araçlarla çıkarmalarını rica ederler. Doktorlar bu sebeple onların topluluğunda saygın ve çok kazanan kişilerdir. Bu hastalıklar dünyadaki beşer türünün hastalıklarıdır. Aynı zamanda çok ileri gitmiş ve yeryüzüne ileri düzeyde egemen olmuş bulunmasına karşın, öylesine delilikleri vardır ki şimdiye kadar hiçbir hayvan bu deliliklere tutulmuş değildir.

Dr. Ali Şeraiti (1933-1977) İnsanın Dört Zindanı adlı kitabında akım, ekol, doktrin, bilim,…izm adı ne derseniz deyin hepsinin “İnsan nedir?” sorusuna verdikleri cevaplarla insanı hapsettiklerini, insanın özüne ulaşmasını zorlaştırdıklarını, gerçek insan olmanın öze ulaşmak ve zindanlardan kurtulmakla mümkün olacağını savunmuştur.
Kur’an’da insana ilişkin iki sözcük kullanır. Bunlardan biri beşer diğeri insan. Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlük’e göre insan, “Toplum hâlinde bir kültür çevresinde yaşayan, düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen, bulguları sonucunda değiştirebilen ve biçimlendirebilen canlı”, beşer ise “İnsanoğlu, insan.” olarak eşanlamlı kullanılırken Şeraiti, insan nedir sorusuna Kur’an ayetlerinde geçen insan ve beşer kelimelerinin ifade farklılıklarına dikkat çekerek yanıt vermiştir. Ona göre Beşer ve insan farklıdır. Beşer, varlıkların gelişim süreci sonunda yeryüzüne gelmiş bulunan, sayıları şu an için yaklaşık yedi milyarı bulan, biyolojinin inceleme konusu olan eylem halindeki iki ayaklı canlı varlıktır. Beşerin bu tanımı bundan 10.000 yıl öncesi içinde böyledir değişmez; zaman içinde değişen sadece beşer sayısı, silahlar, yiyecekler, kitaba uydurma yöntemleridir genel özellikleri olduğu gibi aynen kalır. İnsan ise her an oluş halinde bulunan, idealleri olan, gelişen, değişen, tekamül eden varlıktır. Bu bağlamda her insan bir beşerdir, her beşer ise insan değildir, her birey bir ölçüye kadar insan olabilmiştir, diğer deyişle beşer türü değişim ve gelişim süreci içinde insan olmaya doğru adım atar, beşer doğulur, insan olunur. Bu oluş sürekli ve ebedidir.

Şeraiti, olma sürecindeki insanın üç özelliği bulunduğunu söyler. İnsan, 1.Bilinçli, öz varlığının bilincinde olan bir varlıktır.2. Seçme yeteneği vardır. 3. Yaratıcı özelliği vardır. Ona göre insan öz benliğinin bilincine varabildiği, seçim yapma aşamasına ulaşabildiği, tabiatta bulunmayanı meydana getirebildiği ölçüde insandır. Oluşum sürecindeki engelleri aşabilenler insan olma yolunda ilerlerken, bazıları beşer doğup beşer olarak hayatlarını tamamlamaktadır. Ot gelip ot gitme dediğim şey.

Hayvanlar da bilir, öğrenir; fakat ne bilip ne bilmediğini bilmez, ne bilip ne bilmediğini bilen, bilincinde olduğunun bilincinde olan tek varlık insandır. Ayrıca hayvanlar içgüdüleriyle yönetilen, kendi yaşama biçimlerini seçemeyen, insan ise beden ve fizyolojisinin seçmesini gerektirdiği şeyi bile seçebilen, doğal gereksinimlerine başkaldırabilen bir varlıktır. Toplumsal bir varlık olduğu halde yalnız yaşamayı seçebilir, açlık grevleri yapabilir, cinsel hazlardan kendisini men edebilir, kendini koruma ihtiyacına karşı gelerek canına kıyabilir, yaşamını savunduğu düşünce uğruna feda edebilir, kazasını değiştiremese de kaderini kendi çizebilir. Butterflay Effect filminin öyküsündeki gibi kendi oluşunu etkileyebilir, yaşamına yeni yönler tayin edebilir ve bunu seçimleriyle yapar.

Kimileri seçme özgürlüğü olmadığını söyler, 21. yüzyılda olmamıza karşın köle zihniyetiyle yaşayan, yaşam sorumluluğunu eline almayan kişilerin sayısı azımsanamayacak ölçüde çokken, özgür olduğunu savunan gizil köle zihniyetlilerin sayısı da azımsanamaz. İlk okul diplomamı aldığım yaz tatilini kabus gibi geçirmiştim. Babam “Ortaokula gitmeyeceksin, nihayetinde sende abimin kızları gibi liseden sonra evlenmeye kalkmayacak mısın? Onlar üniversiteyi kazandı da ne oldu, okumak yerine evlendiler diye onlara duyduğu kızgınlığı bana yansıtmış ve okullar açılalı 15 gün olduğu halde beni ortaokula kaydettirmemişti. Çok ağladım, çok istedim, nafileydi inadı inat okula yazdırmıyordu. Sonunda evden kaçmakla tehdit ettim, reklamlardaki gibi tehditle de yenir ketçapla da hesabı. Gözü kara bir çocuktum, blöf yapmadığımı anladı ve okulun üçüncü hafta Çarşambası okuldaydım. Şimdi düşünüyorum da başkaldırmasaydım diğer üç kız kardeşimin de okuma haklarını etkilemiş olacaktım. Seçim şansımız hep var, seçeneksizlik zihnimizin içinde. Seçeneğimiz olmadığını düşünüyorsak seçenek üretmemize yardımcı olan yaratıcı yanımızı fark etmemiş oluyoruz. Oysa içimizde bir yerlerde sürekli seçenekler üreten bir tarafımız var. O tarafımıza kulak vermek, onu tanımak, varlığını hissetmek seçim yapabilen varlık olduğumuzu kabul etmekten ve seçme sorumluluğunu üstlenmekten geçiyor.

Neden bazıları her şeyi danışır, sormadan tek adım bile atmaz, özgür olmadığı- seçim yapamadığı için mi? Yoksa yapacağı seçimin doğuracağı sonuçları göğüslemeye hazır olmadığı için mi? Okumuş olmak, doktor olmak, profesör olmak bile bu farkındalığı artırmayabiliyor bazılarında.

Oxford vardı da biz mi okumadık?

Bizim köyde ilkokul vardı da biz mi gitmedik?
Belki o gün yoktu, ya şimdi hala mı yok?
Bu yaştan sonra olmaz.
Yasak mı?
Yoo değil de yaş kemale erdi.
Yaş ermiş o tamam, siz erdiniz mi?

Eşim bir sevdiğini söylese mutlu olacağım. Sen ver mutluluğunu onun bunun eline sonra bekle seni mutlu etsinler, tabi canları isterse.

Son model bir araba alsam mutlu olurum. Kim görmüş son model arabanın içinde mutluluktan dört köşe bir şoför? Nesnelere bağla mutluluğunu, alamazsan?

Devlet baba bize aş versin, iş versin. Nerede bu devlet, nerede bu millet? Kendin için sen ne yapıyorsun? Kahvehane köşelerinde okey oynayarak söylen dur.

Bazıları hayat şartları beni böyle yaptı der. Doğrudur da hayat şartları kişiyi etkiler, hayat şartlarını değiştirmek için sen ne yaptın?

Bireyselleşmenin vurgulandığı, özendirildiği dünyada arkadaşlıkların, dostlukların, komşulukların, akrabalıkların, hatta çekirdek aile ilişkilerinin çivisinin çıktığı ağızlara sakız oldu, sen adım attın mı, dostluk gösterdin mi, iyi ve kötü gününe koştun mu?

Dövmekten başka yol bulamıyorum, ne desem derslerini yapmıyor. Hiç şartsız şurtsuz sevdin mi çocuğunu, bastın mı bağrına, demek ve dövmekten başka yollar aradın mı, tüm görüşlerine saygı duydun mu, hatta ders çalışmama seçimine bile.

Ben okumadım, çok pişman oldum o bari kendini kurtarsın istiyorum.
Sen seçme özgürlüğüne sahiptin o değil mi?
Beni babam zorlasaydı okurdum belki.
Emin misin, gerçekten istemediğin bir eyleme zorlansan çocuğunu bu kadar zorlamayı göze alır mıydın?

İnsan seçim yapabilen, seçenekler üretebilen, zeminini genişletme sorumluluğu kendisinde olan yegane varlıktır. Yine kendisini kısıtlayabilen, davranış seçeneklerini görmezden gelen, yaratıcı tarafına erişmek için uğraşmayan, dar bir zemine kendini hapsederek kendinden çok şeyler bekleyebilen yegane varlık da insandır. Ve insan ihtiyaç duyduğu şeyleri yaratabilen, yapabilen bir varlıktır. Tekerleği icat eden de odur, arabayı, ocağı, çamaşır makinesini, uçağı icat eden de yaratıcılığını sanatsal anlamda ifade eden de.
Şeriati’ye göre dört zorlayıcı güç insanı öz bilincinden, seçme yeteneğinden ve yaratıcılık niteliğinden alıkoymaktadır ki bunlar çağlar boyunca etkili olan bazı öğretilerdir. Bunlardan biri Materyalizmdir. (Maddecilik, Özdekçilik) İnsanın yapısı ve özünü maddenin yapısı ve özüne bağlayarak, insanı maddeye indirger ki, bu da insanın gelişim sürecinin maddi olgu ve görünüşleri içinde, sınırlanması ve engellenmesi demektir. Naturalizm de insanı tabiatın ürünü olarak kabul ederek Tanrı’yı doğa insanı beşer mesabesine indirger.

Historizm ( Tarihselcilik) akımı insanı tarihin meydana getirdiği, tarihin gerektirdiği şekilde oluşmuş bir varlık olarak kabul ederek insanı sınırlamış, Sosyoloji (Toplumbilim) Tabiat ve tarih bir dereceye kadar etkili olmakla birlikte insanın özünü oluşturan toplumsal düzen ve çevredir görüşüyle insanın seçim özgürlüğünü elinden almış kötüysem bu kötülüğü seçen toplumsal çevrede doğmamla ilgilidir diyerek insanı beşer düzeyinde kalmaya zorlamıştır.

Biyoloji ise insanın bedensel ve psikolojik özellikleri bütününün temel belirleyici olduğunu, öz benin biyolojik özelliklere bağlı olduğunu, yani sarışınların aptal, şişmanların sevecen, gözlük takanların zeki olduğunu savunarak insani özellikleri biyolojik göstergelere bağlar.

İdeolojiler, doktrinler temelini beşere bağlamakla, insanı aramamakla yanlış yapılandırmışlardır. Elbette birçok söylemleri ve tezleri doğrudur. Deniz kıyısında yaşayanların balıkçılıkla geçinmesi, ormanda yaşayanların avlanması, sıcak bölgelerde yaşayanların esmer olması, belli çevrelerde belli dillerin konuşulduğu, gelenek ve göreneklerin toplumdan topluma değiştiği…

İdeolojileri birer zindan haline getiren insandır. İnsanın son zindanı kendisidir. İdeolojileri yıktığı anda yüzleşeceği kendisi. İdeolojiler insanı kısıtlamakla beraber korumaktadır da. Kendiyle yüzleşmekten alı koymakta, oyalamakta, özüne ulaşmasına engel olarak kendilik zindanını fark etmemelerine yardımcı olmakta, mutlu etmekte, ona ninniler söyleyerek uyutmaktadırlar. Ninni söyleyen annenin yokluğunda boşluğa düşen çocuk gibi insan da ideolojilerin duvarlarını boşluk ve anlamsızlıktan kurtulamayacaktır. Bu insanın amaçladıklarına ulaşması için uğraşıp durması, ulaşınca da boşluğa düşmesidir. Her şeye fazlaca sahip olan, tatması gereken tüm doyumları sağlayarak boşluğa düşen beşerlerin 100.000 dolar karşılığında av olacak beşerler aradığı ve eğer vuramazsa parayla ödüllendirdiği beşerler. Sürekli oluş halinde olan insanın özüne ulaşmasına bilimler, …izmler yardımcı olsa da “öze ulaşmanın yolu sadece aşk, Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmaktır.” der Şeriati .
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"İnsanın Dört Zindanı" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ'ün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     3 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Tuğba DEMİRÖZ Fotoğraf
Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ
İstanbul
Uzman Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi244 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ'ün Yazıları
► İnsanın Dayanılmaz Kaygısı Psk.Gülderen KILIÇ
► Postmodern İnsanın Psikanalizi Psk.Dnş.Yusuf BAYALAN
► Kekemelik İnsanın Kaderi mi? Psk.Sabahattin ZENGER
► İnsanın Hedeflerini Özelleştirilmesi Psk.Dnş.Hüseyin ÇETİNKAYA
► Modern İnsanın Psikolojik Analizi Psk.İzzet GÜLLÜ
► İnsanın Ruhsal Gelişim Evreleri Psk.Mehmet Emin KIZGIN
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,979 uzman makalesi arasında 'İnsanın Dört Zindanı' başlığıyla benzeşen toplam 16 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Manüplasyon Ocak 2017
► Empati Kasım 2016
◊ Kıyamet Senaryoları Temmuz 2013
◊ Ticari Zeka Haziran 2013
◊ Hey Tuğba Naber? Nisan 2013
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


00:54
Top