2007'den Bugüne 92,309 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Takıntıların Bilgisel Yolla Tedavisi (Tbyt)
MAKALE #4850 © Yazan Psk.İzzet GÜLLÜ | Yayın Nisan 2010 | 74,152 Okuyucu ÇOK OKUNUYOR
Başlık sanırım ilginç oldu. O yüzden, daha ilk başta yanlış anlama olmasın diye açıklama yapma gereği duyuyorum. Dikkat edilirse bilgisel dedim. Bir harf hatası falan yok. Hayır, bilişsel değil. Bitkisel de değil. Ancak ondan esinlenilmiş, bitkisel ürünlerde olduğu gibi % 100 doğal bir yolla, yalnız bitki ile değil de bilgiyle, dolayısı ile bitkisel değil; bilgisel bir çözümü ifade eden bir başlık. TBYT ise başlığı meydana getiren kelimelerin baş harfleri. Malum böyle manasız, üstelik dilimizin yapısına da aykırı olan bu tarz -yeni moda- harf dizilimleri yönteme daha modern, daha bilimsel (dolayısı ile daha inandırıcı) bir hava katıyor. Sanırım bu da benim literatüre hatırı sayılır bir armağanım oluyor. :)



Yıllar önce elime bir kitap geçmişti. Ama nedense okumak nasip olmamıştı. Adını tam olarak anımsayamadığım sözkonusu kitabın kapağında, “Bu kitabı okuyanın migren diye bir hastalığı kalmaz” mealinde bir yazı yeralıyordu. İlk bakışta bu bana biraz komik gelmiş, gerçeklik kaygısı gütmeyen bir satış taktiği gibi görünmüştü. Şimdi daha iyi anlıyorum ki o gün ayaküstü bir değerlendirmede bulunmuş, belki de işin kolayına kaçmış, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmuştum. Eksik bilgi girdisi ile çalışan beyin makinam da haliyle yanlış bir zihinsel ürün çıkarmıştı ortaya. Oysa bu kitabı okuyan denilirken burada anlatılanlar uygulanırsa, kullanılırsa, tatbik edilirse denilmek isteniyordu besbelliki. O yüzden, hem yıllar önce içine düştüğüm bir hatayı telafi etme hem de çarpıcı bir hakikat olan ancak önemi halen gözardı edilen “faydalı bilginin tedavideki rolünü” vurgulama açısından benzer bir başlığı bu yazımda kullanmayı uygun buldum.

“Takıntı, sobada yanan ateştir. Her ateş evi yakmaz. Sobadaki ateş ise asla…”

Takıntı Nedir?

Takıntı; doğası irrasyonel olan, dolayısı ile gerçeği yansıtmayan, zihnimize istem dışı olarak üşüşen ve ısrarlı / yineleyici nitelikli otomatik düşüncelerdir. Bu düşüncelerin bizi, oluşturduğu güçlü eğilim yönünde harekete geçirmeye zorlaması sonucunda meydana gelen tekrarlayıcı davranışlara da kompülsiyon denilmektedir. Obsesyona Tornado kasırgası, onun itmesi sonucu önünde uçuşan elektrik direklerine de kompilsiyon diyebiliriz.

Burada akademik bir tanımlama, sınıflama ya da betimleme çalışması yapmadığımdan, yine tam destek odaklı bir yazı kaleme almaya çalıştığımdan, en çok da telaffuz ederken / kullanırken kolaylık sağlaması bakımından yazımda her ikisi için de aynı tanımı, “takıntı” ortak tabirini kullanacağım.

Burada dikkatimizi çeken ilk kavram, bu düşüncelerin doğasının irrasyonel oluşudur. Bu ne demektir? Takıntılı düşünce de evet belki bir düşünce biçimidir. Ancak buradaki düşünce gerçekçi bir düşünce değildir. Tıpkı her yorumun gerçekçi bir yorum olmayışı gibi. Her yorum belki bir yorumdur ancak biri gerçekçi, diğeri ise gerçek dışı bir analiz vasfı taşıyabilir. Tıpkı bunun gibi.

Bu gerçeği daha da somutlaştırarak aklımıza yakınlaştıralım, o yüzden bir örnek üzerinden gidelim: Mesela temizlik takıntısı olan bir hasta elini belli sayıda yıkamadığında kirli kaldığını, temizlenemediğini düşünmektedir. Kişi böyle düşünüyor diye aslında kirli değildir. Çoğu hasta takıntılı düşüncelerinin tipik bir sonucu olarak, “Hocam temiz olsaydım böyle düşünmezdim, bakın böyle düşünüyorum, o halde kirliyim” tarzında işleyen bir mantık kurgusu içindedir. Bu kişilerin evvela, sözgelimi bir şizofren hastasının olmayan bir sesi duyabileceğini, ses duyuyor diye böyle bir sesin var olduğunun düşünülemeyeceği gerçeğini hatırlamaları gerekmektedir. Demek ki, “Olmasaydı duymazdım; duyuyorum, o halde var” demek her zaman için doğru değil. Yine hatırlanacak olursa insan bazen kendisini dünyanın en iyi insanı olarak düşünür. Böyle düşündü, bu şekilde hissetti diye hiç kimse dünyanın en iyisi olmuş olmaz. Bunun aksi de geçerlidir. Bazı anlar olur ki kendimizi dünyanın en kötü kişisi olarak da görebiliriz. Aynı şekilde, kendimizi böyle görüyor olmamız bizim dünyanın en olumsuz kişisi olduğumuz manasına gelmez.

“Yani düşüncelerimiz ve hissettiklerimiz her zaman için içinde bulunduğumuz gerçeğin birebir göstergesi değildir.”

Buradan ve örneklerden de anlaşıldığı üzere aklımıza gelen ve bizi bir çıkarımda bulunmaya zorlayan her düşünce gerçekçi / gerçeği yansıtan bir düşünce demek değildir. İnsanların her zaman için, özellikle hasta iken, en çok da takıntı rahatsızlığını yaşarken bu gerçeğin idrakinde olmalarında, “Böyle düşünüyorum, demek ki böyleyim” dememelerinde büyük fayda vardır. Bu şekilde, öncelikle takıntı duvarındaki delik tıkanmalıdır. Dolayısı ile, takıntıdan kaynaklanan her düşünce meşhur bir yalancının getirdiği yalan bir haber olarak görülmeli, her haber doğru bir haber demek değildir diye düşünülmeli, bu haber belki nezaketen dinlenilmeli ancak kaale alıp da ona göre harekete geçilmemeli, kesinlikle bu yönde bir adım teşebbüsünde bulunulmamalıdır.

“Davranışta bulunmak, sönmesi istenilen bir ateşin altında sürekli odun atmaktır.”

Takıntı yönünde adım atmanın, yani davranış aşamasına geçmenin önemi nedir?
Kişi takıntı hastası olması gerçeğini ve bu zeminin sürekli “gerçeği yansıtmayan takıntılı düşünce sineği” ürettiğini gözardı etti, dolayısı ile aklına gelen her düşünceyi gerçekçi bir düşünce olarak yorumladı diyelim. Diğer bir deyimle kim, ne maksatla getirdi buna bakmadan kendisine (zihnine) ulaştırılan her habere (takıntılı düşünceye) inandı, bunu farzedelim. Bu haber sonrası içinde uyanan güçlü eğilim yönünde ve anında harekete geçti, bir davranışta da bulundu mesela. Bu davranış adımı kendisini doğuran “takıntılı düşünce bataklığını” besler. Diğer bir deyimle yalancı (takıntı) kandırmak için sürekli haber getirirse ve bu haberi ulaştırdığı kişinin sürekli kandığını (inandığını, o yönde davrandığını) görürse tekrar kandırma, bunun için de sürekli yalan haber getirme (tekrarlanma) eğilimi güçlenir. Bir bakıma kişi sürekli kendisini kandıran yalancıyı her seferinde ona inanmak suretiyle, “Hadi beni kandırsana, görüyorsun bak, ben buna hazırım” mesajı vermektedir.

“Yaşanacak sıkıntı hayalidir, daha doğru bir deyimle aynadaki yılandır.”

Takıntı hastası sürekli olarak; sadece kısa günün karını düşünen, bu yüzden de müşterisini kazıklayan, o an için kasasına giren (azıcık fazla) parayla ferahlanan ancak uzun vadede müşteri kaybeden, böylece aslında iflasını hazırlayan şaşkın esnaf gibi davranmayı tercih etmektedir. Halbuki gelip geçici olan andaki kısır menfaati değil, yaşamının geneline yayılmış olan daha büyük kazancı tercih etmelidir. Bunun için de takıntı fırtınasının zorladığı istikamette davranmaya (bir bakıma nefsinin “hadi müşterini kazıkla” telkinlerine) karşı bir süre direnebilmelidir. Bu biraz zordur, ama asla imkansız değildir. (Bu süre takriben 3 – 6 aydır. Kişi kazık atmayı bırakırsa eğer “hadi kazıklasana” eğilimi ve telkini kendisini ilelebet terkedecektir. Biz buna "iyileşme" diyoruz.)


Peki böyle yapınca, yani bir süre direnince ne olur?

Kişiyi biraz sıkıntı basar, içini azıcık huzursuzluk kaplar. Takıntı hastası o güne kadar belki binlerce kere yaşadığı ve onlardan hiçbir farklı yanı olmayan bu klasik (çünkü artık klasikleşmiş) sıkıntısını sanki ilk defa başına geliyormuş ve çok tehlikeliymiş gibi, yani bir felaket tellalı olarak -yine- yanlış yorumlar. Daha doğru bir ifadeyle yaşayacağı, hatta binlerce kere de yaşadığı ancak hiç bir zararının olmadığını sürekli müşahade ettiği sıradan, hayali bir sıkıntıdan, yani aynadaki yılanın resminden korkar. Bu korku onu sözkonusu sıkıntıyı yaşamaktan belki bir süre uzak tutacaktır ancak hastalığını besletecek davranışlara da zorlacaktır. Burası hastalın kırılmasını yahut dirilmesini belirleyen çok kritik bir ayrım noktasıdır.

“Aynadaki yılandan kaçma, sıkıntıdan korkma, onu doyasıya yaşa. Belki dilini yakabilir. Ancak acı biberin zehir olmadığını bil.”

O an zihnine gelen sıkıntıyı sanki ilk defa geliyormuş ve çok tehlikeliymiş gibi yorumlama. İlk kez gelmiyor, bunu sen de biliyorsun! ("...neden beni üzüyooorsuuunn" şarkısı geldi aklıma:). Bu hoşlanmadığın misafir zihin evine daha önce de çok geldi. Ama hiçbir zaman yatıya kalmadı. Biraz oturdu belki, tamam; ancak her seferinde kalktı, çekti ve gitti. Yine gidecek... O halde zaten gidecek olan bir misafirin boş yere kahrını çekme! Nazik davran, gülümse ona… Buyur, hoş geldin, sefalar getirdin de... Hoşlanmadığın bir misafir geldi, iyi tamam ama canını da almadı ki!

Getirdiği yalan haberi (takıntılı düşünceyi) nezaketen ama çok kısa olarak dinle. Uzatırsan inandığını sanır, o zaman da yarın bir başka yalanla daha çıkagelir.

Sonra ona inandığın manasına gelecek yanıtlar verme, cevaplar arama. Geç git üzerinden. Takıntının yönelttiği istikamette davranmak ateşin altına odun atmaksa şayet, bu tarz düşüncelerine mantıklı, tatmin edici yanıtlar aramaya çabalamak da kömür atmaktır. Odun da, kömür de ateşi besler, unutma! (Takıntınla körü körüne savaşmak da onu yellemektir, yelpazelemektir. Hepsi de ateşi besleyen unsurlar, dikkat edin. Kimisi, "Bu sefer hocam valla odun atmadım" diyor, bakıyorsunuz öbür taraftan kömür atmış, haberimiz olmuyor.)

Farzedin ki günde en az on kere zihninize gelen bu davetsiz misafirin sekizine böyle davrandınız ama ikisine – üçüne karşı boş durdunuz, gevşek oldunuz. Sekiz ikiden übüyük olabilir, buna aldanmayın. Hastalığın amansız saldırıları karşısındaki bu yarım yamalak tutum yine takıntı ateşinizi beslemenize yetecektir. Trafikte sekiz – on kurala uysanız fakat ikisini es geçseniz yine kaza yaparsınız. Birçok kurala uymak bir - iki kere hata yapma hakkını ve obsiyonunu vermez. Çoğu takıntı hastası işte tedavi yolundaki bu kör kavşaklarda kaza yapıyor. Kimi daha birincisinde, kimi ikincisinde – üçüncüsünde, kimi de dördüncüsünde ya da beşincisinde. .. Ama mutlaka birinden birinde... (Malum, ihmalkar bir milletizdir. Ya kimsenin aklına gelmemiş ya da dikkat edin denilerek geçiştirilmiş besbelli ki. O nedenle ben, bundan sonra anılan kör kavşaklara bu yazı yolu ile işaret tabelası koyuyorum). Aklına gelen takıntılı düşüncelerin çoğuyla anlattığım tarzda bir mücadele veriyor belki, lakin bir kaçında gevşek davranıyor, yine arabayı deviriyor. Ondan sonra da, “Olmuyor ya, yapamıyorum, bak işte yine kaza yaptım” sonucuna varıyor, bu şekilde mücadele ipini iyice elinden kaçırıyor.

Takıntıya psikiyatrinin kanseri denilir. Doğrudur. İnsanı boğan, yaşamından bezdiren, bir kere değil ama her gün, üstelik de manevi işkenceyle öldüren, kişinin sadece kendisini değil; tüm aile fertlerini de etkileyen, yaşam enerjisini tüketerek hayatı çekilmez bir yük haline getiren çok çetin bir hastalıktır takıntı. Ancak çözümü eğer istenirse, yeterli irade ve çaba gösterilirse çok, çok kolaydır… Sadece ilaçla bu işi çözmeye çalışmış, sağlık yurduna tek kanatlı bir uçakla uçmaya zorlanmış, bunun doğal bir sonucu olarak da artık iyileşemeyeceğine inanır hale getirilmiş, böylece enerjinizi tüketmiş olsanız da üzülmeyin.

Bir arı misali yılların yoğun emeği ile binlerce çiçek (hasta) üzerinden topladığım faydalı özleri bir bal halinde sofranıza serdiğim bu kritik noktalar özümsenirse, çoğu hastanın birini geçse bile diğerinde mutlaka kaza yaptığı, bu yüzden iyileşme diyarına bir türlü ulaşamadığı ve yolda kaldığı, sonra daha yola çıkmaktan da vazgeçer hale geldiği “hayati kavşaklara” dikkat edilirse şayet iyileşme güzergahında hızla yol almak o kadar kolay ki.

Unutmayın: Bu yazıyı hakkıyla okuyan, anlayan, özümseyen ve yönlendirdiği istikamette gerekli çabayı gösteren takıntısından sonsuza dek kurtulur. Hayır, bunu söylemekle sadece kuru bir iddiada bulunmuyorum, elimde bunun böyle olduğuna yetecek sayıda delil var, ondan söylüyorum.

Yine unutmayın:

“İyileşmek, hak etmektir.”

Hak etmek ise hastalığın ve iyileşmenin önemiyle orantılı düzeyde bir çaba göstermekle olur. “Çaba gösteriyorum” diyor ama hala kurtulamıyorsanız sarfettiğiniz gayreti bir kez daha gözden geçirin. Eli yakan her su aynı derecede kaynamış demek değildir. Su birazcık ısındığında değil; ancak 100 dereceye vardığında kaynar. Ve işte o zaman içindeki hastalık mikropları ölür.
O halde takıntı ateşinizin üzerindeki azim, gayret, irade ve çaba suyunuzu 100 dereceye çıkarınca takıntı mikrobu ölmeye başlayacaktır. Ben bu yazıyla ruhunuzun mutfağındaki tüpü yaktım. İrade ve gayret suyunu koyun üzerine, sonuna kadar kaynatın. Afiyetle kurtulun.

Psk. İzzet Güllü
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Takıntıların Bilgisel Yolla Tedavisi (Tbyt)" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.İzzet GÜLLÜ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.İzzet GÜLLÜ'nün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     241 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
İzzet GÜLLÜ Fotoğraf
Psk.İzzet GÜLLÜ
Sakarya (Online hizmet de veriyor)
Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi18 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.İzzet GÜLLÜ'nün Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'Takıntıların Bilgisel Yolla Tedavisi (Tbyt)' başlığıyla benzeşen toplam 20 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Bir Veda Yazısı Haziran 2018
◊ Bu Yazıyı İyi Anla ÇOK OKUNUYOR Haziran 2018
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


06:57
Top