2007'den Bugüne 92,310 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Psikolojik Danışma Kuramları
MAKALE #5285 © Yazan Psk.Dnş.Kadir KEMEÇ | Yayın Ağustos 2010 | 90,601 Okuyucu ÇOK OKUNUYOR
Psikanalitik Danışma Kuramı : (Sigmund Freud)

Psikanalitik danışma kuramının kurucusu Freud’dur. Freud’a göre insanların davranışların belirleyicisi biyolojik ihtiyaçlar ve cinsel güdülerdir. Bu kurama göre insanlar, cinselliklerini doğuştan getirirler. Bu yaklaşım genel olarak insan doğasını yıkıcı ve tahrip edici olarak tanımlamaktadır.

Freud İnsanın kişiliğinin çatısının hayatın ilk 5-6 (0-6 yaş) yılında oluştuğunu bu yıllarda geçirilen yaşantıların yetişkin davranışların önemli belirleyicisi olduğunu kabul eder.
Freud kişinin ruhsal yapısını; altbenlik (id), benlik (ego) ve üstbenliğin (süper egonun) oluşturduğunu ileri sürmüştür. Ona göre insanın tüm duygu, düşünce ve davranışları birbirine bağımlı olarak çalışan bu üç ruhsal yapı arasındaki etkileşim biçiminin bir sonucudur.

a) Altbenlik (İd): İd; yeni doğan çocuktaki kişiliğin en ilkel kısmıdır. Daha sonra ego ve süperego id’den gelişir. İd; temel biyolojik dürtülerden oluşur. Yeme, içme, vücuttan artıkları atma, acıdan kaçınma ve cinsel haz elde etme gibi ihtiyaçların, İd hemen tatmin olmasını ister. İd, zevk ilkesine göreişler ve hiç geciktirilmeden bütün isteklerinin yerine getirilmesini bekler. İd, bekletilmeyi sevmez, bir dakika bile bekleyemez. Sonucu ne olursa olsun arzusunun hemen yerine getirilmesini ister. (Atkinson ve diğerleri, 1995). Örneğin, sokakta annesinin kucağında gezinen bir 5 aylık bebek acıktığında hemen ve derhal emmek ister. Bu isteğine ulaşma süresi uzadıkça memnuniyetsizliği giderek artar. Çünkü; id derhal emme ihtiyacının karşılanması ister.

b) Benlik (Ego): Freud; İd’i denetleyen ve bilinçdışı kılan yapıya ego demiştir. Ego; insanın biyolojik yapısına ters olan veya gerçeklere uygun düşmeyen eylemleri bilinçaltına iter. Ego, kişiliğin gerçekçi yürütme organıdır. Egonun görevi kendi içinde ve dışında uyum sağlamaktır (Yanbastı, 1990). Ego, id gibi hemen zevk peşinde değildir, gerçek ihtiyaçlar için zevki feda etmeye hazırdır. Ego dış dünyanın temsilcisidir (Liebert and Spiegler, 1990). Örneğin; zorlu bir sınava girecek olan ve aynı zamanda sinemaya gitmek isteyen bireye sinemaya gitmeyi erteleten ve sınava çalışmasını söyleyen ego’dur.

c) Üstbenlik (Süperego): Freud; toplumun inandığı, doğru ve yanlış kararlarının kaynağını oluşturan kısma süperego adını verir. İd ve ego gibi, süperegonun da büyük kısmı bilinçaltındadır (Cüceloğlu, 1991). Süperego bir hareketin doğru mu, yanlış mı olduğuna karar verir. Toplumun ahlâki değerlerinin içselleştirilmesi, temel olarak bireyin vicdanını oluşturur (Atkinson ve diğerleri, 1995). Süperego, gerçekten ziyade, ideal için vardır. Süperego; doğru-yanlış, uygun-uygun olmayan ahlâkî değerlere göre karar verir (Liebert and Spiegler, 1990). Süper egonun başlıca işlevleri (Geçtan, 1984):

- İd’den gelen dürtüleri bastırmak
- Egoyu gerçekçi amaçlar yerine ahlâki amaçlara yönelmeye inandırmaya çalışmak
- Mükemmeliyetçi olmaya çalışmaktır

Psikanalitik kurama göre; psikolojik sağlık id, ego ve süperego arasında kurulan bir dengedir. Psikanalitik kurama bağlı olarak yürütülecek psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri bu dengeyi kurmaya yardımcı olmayı hedefler. Psikanalitik danışma kuramında egonun daha önceki zayıflığından daha çok, şu andaki gücü üzerinde durularak bellekteki boşluklar doldurulur ve karar vermesi sağlanır.
Not: Psikanilz’e göre duygusal rahatsızlıkları çözüme kavuşturmak için bilinç dışı malzemenin bilince çıkarılması ve egonun güçlendirilmesini sağlamak gerekmektedir.
Psikanalitik kuram bu amaçla, serbest çağrışım, transferans, hipnoz ve yorumlama gibi teknikler kullanılır.
  • Serbest çağrışım: Danışanın aklına gelen her şeyi kendisine anlamsız geliyor olsa bile danışmana söylemesidir. Danışman ise bu parçaları birleştirir.
  • Transferans: Danışanın, çocukluğunda kendisi için önemli olan kişileri, danışmada tekrar yaşaması ve daha önceki yani çocukluğunda o kişilere duyduğu duyguları danışmana transfer etmesidir.
  • Hipnoz: Bilinç dışına atılan yaşantıların bilince çıkarılması amaçlanır ve bu amaçla telkinler yoluyla danışanın çocukluğuna inilir.
  • Yorumlama: Bastırılmış bilinçaltı materyallerinin, bilinç durumuna çıkarılması için danışmanın yaptığı yorumlar söz konusudur.
Hümanist (İnsancıl-Danışandan hız alan) Danışma Kuramı: (Maslow, Rogers)

Bu psikoterapi ekolünün kurucusu Carl Rogers insanların temelde "iyi" olduklarına ve sürekli gelişerek, kendilerini gerçekleştirmek istediklerini savunmaktadır.. Rogers'in temel varsayımı şudur: İnsanların doğuştan getirdikleri en kuvvetli dürtü kendini gerçekleştirme dürtüsüdür.

Rogers'in psikoterapi anlayışına göre; danışana koşulsuz saygı göstermek gerekir. Psikoterapist danışanına empatik anlayış göstermek zorundadır. Psikoterapist samimi ve içten olmalıdır.

Böyle bir ortamda zamanla kişi terapiste gerçekten çok güvenir ve bu özgür ortamda yavaş yavaş bastırmış olduğu duygu ve düşüncelerinin farkına vararak, bunları ifade etmeye, ket vurularak yarıda kalmış olan kendini gerçekleştirme sürecine yeniden başlamaya girişir. Kendine saygısı artar, kendini olduğu gibi kabul etmesini öğrenir ve parçalanmış bir kişi olmaktan çıkıp, derli toplu, kendi kendisiyle iletişim kurabilen tüm bir kişi olma yoluna girer. Bir anlamda birey kendi yaşamında bir tutarlılık, bir uyum bulmaya başlamıştır.

Danışan merkezli psikoterapi haftada bir kez yapılır. Rogers "hasta" tabirini kullanmaz "danışan" tabirini kullanırdı. Freud'cu yaklaşım kişinin psikopatoloji gösterdiğini baştan kabul eder ve onu hastalıktan kurtarmayı amaçlar. Rogers kendisine danışmaya gelen kişinin, kendini gerçekleştirme yönündeki gelişmesine ket vurulduğundan böyle bir gereksinmesi olduğunu düşünür. Kişi hasta değildir bir danışmana gereksinimi vardır.
Not: Hümanist danışmanın amacı; bireyin kendini yönetmesi, yeni yaşantılara açık olması ,sorunları üzerinde bilinçlenmesi, bunları kendi kendine çözecek duruma gelmesi ve bu yolla kendini gerçekleştirmesine yardım etmektir. Hümanist danışma geçmişle ilgilenmez, önemli olan şimdi ve gelecektir.

Not: Rogers, olumlu benlik tasarımının üzerinde durmaktadır. Benlik Tasarımı; belirli zamanlarda kendini planlama, kendini temsil, kendini tanımlama, kendini anlama, kendini önemseme ve kendini degerlendirme terimleriyle tanımlanmaktadır. Olumlu benlik tasarımı; bireyin kendisini olumlu görmesi, kendisinde var olan özellikleri olduğu gibi kabul etmesi ve bu bağlamda kendisiyle ilgili geleceğe yönelik olumlu bir tutum geliştirmesidir.

Not: Gelişimsel rehberliğin temelinde hümanist (insancıl) kuram oluşturmaktadır.
Özet1: Bu kurama göre, danışma sürecinde danışman ile danışan arasında saygı, içtenlik, dürüstlük, ve empatiye dayalı eşit bir ilişki kurulmalıdır. Ancak böyle bir ilişkinin kurulması ile danışanın sorunlarına çözüm aranabilir. Danışan ile danışman arasında kurulan bu ilişkiye rapport denir. Bu kurama göre, her birey kendine özgüdür ve diğerlerinden farklıdır. Bu farklılıkları çerçevesinde seçme, karar alma özgürlüğüne sahiptir.

Özet2: Başka bir ifadeyle, insan temelde iyiyi ve doğruyu isteyen bir varlıktır. Onu olumsuzluklara iten, içinde yaşadığı toplum ve sosyal çevresidir. Bireye yapılacak en doğru psikolojik danışma hizmeti ona değer vermek ve bu yolla onun güçlü bir benlik anlayışı kazanmasına zemin hazırlamakla olur. Çünkü birey kendi kendisini çekip çevirecek ve yönlendirecek güçtedir.

Not: Hümanist yaklaşım, psikolojik testlerin kişinin kendini tanımasına yardım edemeyeceğini, karar verme gücünü geliştiremeyeceğini savunmuşlardır.

Varoluşçu Danışma Kuramı:(Rollo May, Viktor Frankl)

Varoluş kavramı ile dünyada kendi varlığını kendisi yaratan tek varlığın insan olduğuna vurgu yapılmaktadır. İnsan var olma yolunda hangi değerleri yaratmış, yolunu nasıl seçmişse; öyle var olmaktadır. Yaşamı var eden, anlamlandıran insanın kendisidir. Bu ise insanın özgür olduğunu göstermektedir. Ancak, insan kendi sorumluluğunu üstlenebildiği ölçüde özgür olabilmektedir. Fakat sorumluluk aynı zamanda bireyde “varoluş kaygısını” da beraberinde getirmektedir. İnsan doğduğunu bildiği gibi bir gün öleceğini de bilmektedir. Ölüm ise onda yokluk ve hiçlik duygusu yaratmaktadır. Bu bunaltıcı duygu onu anlamlı ve doyurucu bir şekilde yaşayıp yaşamadığı konusunda kaygıya düşmektedir

Bu rahatsız edici duygulardan kurtulmak için, kişinin kendi varlığına sahip çıkması ve kendi sorumluluklarını kendinin üstlenmesi gerekmektedir. Varoluşçu psikolojik danışmanın amacı ise; olayların içinde kişinin nasıl varlık gösterdiğini anlamaya çalışarak, onun sorumluluğunu üstlenmesine, özgür varoluşunu gerçekleştirmesine yardımcı olmaktır.

Bu danışma kuramında en çok “bugün” üzerinde durulmaktadır. Geçmiş geçmişte kalmıştır. Gelecek gelmemiştir. Onun için şimdiyi yaşamak gerekir. Eğer kişi geçmişi ya da geleceği yaşamakta, “geçmişin pişmanlıkları, geleceğin kaygıları” ile uğraşmaktaysa problemler içerisinde bulunmaktadır. Bu bağlamda varoluşçu yaklaşım, bireyin geçmişe ya da geleceğe değil, şimdiye odaklanarak yaşaması gerektiğini, yaşamın anlamını ve amacını bularak sorunların üstesinden gelebileceğini vurgulamaktadır.

Bilişsel Danışma Kuramı: (Beck)

Beck tarafından geliştirilen bir kuramdır. Bilişsel danışma kuramına göre, danışma süreci aktif, zaman sınırlı, danışman merkezli ve yapılandırılmıştır. Bu danışma kuramı, danışma sürecinin amacının, danışanın benliğini, yıkıcı bilişsel süreçlerini tanımasını ve bunlardan kurtulmasını sağlamak olduğunu ileri sürmektedir. Bilişsel yaklaşıma göre bireylerinin ruh sağlığının bozulmasının nedeni, otomatik olarak geliştirdikleri olumsuz düşüncelerdir.

Not: Başka bir ifadeyle bilişsel danışma kuramına göre bizi hasta eden düşüncelerimizdir.

Danışma sürecinde amaç danışanın otomatik olarak geliştirdiği bu olumsuz düşünceler şemasına ulaşmak, danışanın olumsuz düşüncelerini tanımasına yardımcı olmak ve bundan sonra da bu düşüncelerini değiştirmektir. Örneğin, Depresyonda olan insanlar depresif üçlü adı verilen, a.kendilerine, b.içinde bulundukları dünyaya, c.geleceğe ilişkin olumsuz düşüncelere sahiptirler. Bu düşünceler değersizlik, suçluluk, yalnızlık, umutsuzluk, yetersizlik, yenilgi ve yoksunluk gibi temaları içerir. Bilişsel terapiye göre her duygusal rahatsızlıkta o rahatsızlığa özgü ayırt edici düşünceler söz konusudur.(Örneğin kaygı bozuklukları olan hastalarda tehlikelerin algılanması ile ilgili düşünceler belirgindir.) Değişim süreci, terapist-hasta işbirliği ile bu otomatik düşüncelerin fark edilmesi ve dayandığı çıkarımların, varsayımların kanıt aranarak sorgulanması ile başlatılır.

Not: Bilişsel terapide hem terapist hem de hasta aktif olarak terapi sürecine katılırlar. İlişki önemlidir.

Otomatik düşünceler: Beck’e göre insanlar akıllarından hızla akıp geçen düşünceler ırmağına sahiptir ve bu düşünce akışı sırasında kendilerine verdikleri mesajların tümünün farkında değildirler. Bu düşünceler akıldan öylesine hızlı geçer ve öylesine ani ortaya çıkarlar ki kişinin bu süreci başlatmak için hemen hemen hiç bir çaba göstermesi gerekmez. İşte bu nedenle Beck bu düşüncelere otomatik düş ünceler adını vermiştir.

Özet Not: Beck’in bilisel terapisi olumsuz düşünce ve uyumsuz inançları tanımayı ve değiştirmeyi vurgulayan içgörü odalı bir terapidir.
Beck’in yaklaşımı insanların duygulanım ve davranış şekillerinin deneyimlerini nasıl algıladıkları ve yapılandırdıklarına göre belirlendiğini savunan kuramsal temele dayanır.

GESTALT KURAMI (Fritz Perls, Kofkka, Köhler, Wertheimer)

Gestalt kuramında insan doğasına varoluşçu ve olumlu bir şekilde yaklaşılmaktadır. Bu
anlayışa göre insan doğuştan ne iyi ne de kötüdür. Herkes doğal olarak her türlü özelliğe bir şekilde sahiptir, ancak bunlar çevre tarafından kabul edilmediği (yasaklandığı, alay edildiği) içindir ki bireyler bu potansiyel özelliklerini sahiplenemez duruma gelirler. Yaşantılar da bütün ve karmaşık olaylardır. Bunla fiziksel ve psikolojik; çevresel ve içsel birçok etmenin belli biçimde örgütlenmesinden meydana gelir. Böylece meydana gelen bütün de içinde öğelerin toplamından daha farklı, kendine özgü nitelikler gösterir. Bu nedenle öğeleri incelemek bütün hakkında bilgi vermez.

Perls’e göre bir gereksinimin ortaya çıkması ile diğerleri zemine geçer ve bir parçalanma olur. O gereksinimin karşılanması ile bütünlük (gestalt) oluşur. Bu defa başka bir gereksinme zeminden ayrılıp öne geçer, bu defa onun giderilmesi için harekete geçirilir ve bu süreç böyle devam eder. Organizmanın her hücresi, her organı, her hangi bir fazlalığı atmaya, eksik olanı tamamlamaya ve böylece denge durumuna gelmeye çalışır. Bu dinamik sayesinde değişen koşullara karşın organizma homeostasis denilen kararlılığı korumuş olur.

Perls’e göre; şimdi ve burada dışında hiçbir şey var olamaz. Geçmiş bitmiş gelecek ise henüz erişilmemiştir. Öğrenilmesi en zor şey, anın var olduğudur. Ya insanlar geçmişle ilgili yas tutar ya da geleceğe yönelik sonsuz planlar yaparlar. Andan uzaklaştıkça kaygı yaşanır. şimdi ile gelecek arasındaki boşluk kaygı yaratır. Terapistin görevi “şimdi ve burada” yı yaşatmaktır. Fakat geçmişle ilgili bitirilmemiş işler, şu anı yaşamamıza engeldir. Terapide geçmişle ilgili bitirilmemiş işlerin farkındalığı ve ayırdındalığı kazanılmalıdır. İfade edilmemiş duygular Gestalt terapide çeşitli tekniklerle ifade bulur. İfade edilmemiş bitirilmemiş işler suçluluğa neden olur. Bu suçluluk ile anı yaşayamayız…(Örneğin boş sandalye tekniğiyle, bireyin duygularını ifade edemediği kişiyi sanki karşıdaki sandalyede o oturuyormuş gibi düşünmesi ve bu şekilde danışanın söylemek istediklerini söyleyerek bitirilmemiş işlerin bitirilmesi sağlanır)

Gestalt terapisinde vücut dilinin, sözel olmayan mesajların, büyük önemi vardır. Sözel
olmayan ipuçları, terapiste bilgi kaynağıdır. Sözel olmayan dil danışanın ayırtında olmadığı duyguları ortaya çıkarır. Danışanın duruşu, hareketleri, sesi, duraklamaları gerçek öyküyü anlatır. Perls, sözel iletişimin bir yalan olduğunu söyler. Terapist içerik yönelimliyse yanılır.

Not: Gestalt terapide danışmanın amacı, danışanın duygularını tanımasına bunu engelleyici durumların farkına varmasına yardımcı olmaktır. Farkında olma derecesi arttıkça öznel gerçeği ile yüz yüze gelmekte ve o güne kadar yadsıdığı kişilik parçaları ile bütünleşebilmektedir.

Davranışçı Danışma Kuramı : ( Skinner, Pavlow, Watson, Bandura)

1910’larda John Watson (1878-1958) tarafından daha çok psikanalitik kurama tepki olarak geliştirilen davranışçılık; zihnin incelenmesini tümüyle reddederek organizmanın davranışlarıyla ilgilenilmesi gereğini savunmuştur. Davranışçılar öğrenmeyi uyaran ve tepki arasındaki bağla açıklamakta ve içebakış yöntemini tümüyle reddetmektedirler. Davranışçılara göre gözlenen davranışların açıklanmasında öğrenme ilkeleri kullanılmalıdır. Öğrenme organizmanın davranışlarındaki değişiklikler olarak tanımlanmaktadır. Davranışçı yaklaşıma göre, tedavi edilmesi gereken davranışlar uyumsuz ve bozuk davranışlardır. Davranış tedavisinin amacı ise, bu bozuk davranışların yerine uyumlu davranışların kazandırılmasıdır.

Bu yaklaşım insanın doğuştan bazı refleksler dışında hiçbir şey getirmediği görüşünü savunurlar. Kişiliğin tamamen doğumdan sonraki öğrenmeler sonucunda oluştuğunu ileri sürerler. Bu öğrenmelerin olumlu yada olumsuz oluşuna göre bireyde psikolojik sağlığın düzeyi belirlenir. Olumsuz öğrenmeleri yoğun olan bireylerde olumsuzluklar ortaya çıkar.
İnsan doğuşta boş bir levha gibidir; refleks dışında davranış yoktur. Uygun pekiştirme yöntemleri kullanılarak bireyde istenilen davranışlar geliştirilebilinir derler. Danışma sürecinde bireyin yanlış öğrenmeleri kullanılan çeşitli tekniklerle değiştirilerek yerine olumlu davranışların konulmasını sağlar. Bu yaklaşıma göre insanın doğası ne iyi nede kötüdür. Danışmada kullanılan yöntemler sistematik duyarsızlaştırma, biçimlendirme, bıktırma, zıt tepki atılganlık eğitimi, model olma yöntemi, pekiştirme tarifeleri, şekillendirme gibi yöntemler kullanılır. Bu yaklaşım görülmeyen öğelerini ortaya koyarak insanı anlamanın mümkün olmayacağını savunurlar. İnsan görünen davranışın gözlenmesi sonucu anlaşılır.

Not: Davranışçı psikolojik danışma kuramını ortaya atanlar, davranışların değiştirilmesi için öğrenme kuramlarından yararlanmışlardır. Bunlara göre yaşam boyu yeni davranışlar nasıl kazanılıyorsa, psikolojik danışmada da danışana öğrenme aracılığıyla gerekli yeni davranışlar kazandırılabilir. Psikolojik danışma için belirli bir çevrede, uyarıcı-tepki ilişkisinin kurulması yeterlidir.

Özet: Davranışçılara göre bütün davranışlar öğrenilmiştir. İnsan davranışları kalıtımla getirilen yapının çevre ile etkileşimi ürünüdür. İnsanı anlayabilmek için onun gözlenebilen davranışlarını incelemek gerekir.

AKILCI-DUYGUSAL TERAPİ (Albert Ellis)

Bilişsel terapiyi ilk savunanlardan birisi de akılcı duygusal terapiyi geliştiren Albert Ellis’tir.

Akılcı-Duygusal terapinin temel hipotezi, bizim hislerimizin başlıca yaşamımızdaki inançlar, değerler, yorumlar ve hareketlerimizden kaynaklandığıdır.

Akılcı-duygusal terapinin dayandığı temel varsayım, insanları doğuştan hem mantıklı hem de mantıksız düşüncelerle dünyaya geldikleridir. Ancak Akılcı-Duygusal terapi (ADT) insanların hem mantıklı hem de mantıksız olmak için doğuştan olduğu kadar sonradan kazanılmış güçlü eğilimleri olduğu görüşündedir. Ellis “doğuştan demekle”,organizmanın belli biçimlerde davranmak için doğal bir eğilim içinde olduğunu ve bu gibi davranışlarını elemede veya hafifletmede zorlandığını ifade etmektedir. Ellis, insanların hepsinde temel mantıksızlıkların bulunabildiğini ve bunun kültür ve eğitim düzeyine bağlı olmadığına inanmaktadır. Ellis’e göre insanlar yanlış akıl yürütme ve akılcı olmayan inançlarından dolayı depresif, kaygılı, sıkıntılı olmakta ve benzeri sorunlar yaşamaktadır.

Not: Akılcı-Duygusal terapiye göre insanlar mantıksızlığa eğilimli olarak dünyaya gelirler, bununla beraber bu eğilimleri çevreleri tarafından beslenir. Akılcı-duygusal terapiye göre insanı mantıksızlığa iten güçlü biyolojik ve toplumsal güçler bulunsa bile insanlar mantıklı olabilme potansiyeli taşırlar.

Akılcı-Duygusal Terapiye göre psikolojik sağlığı bozan başlıca neden, akılcı olmayan düşüncelerdir.

Not: Ellis’e göre davranış bozukluklarının kaynağı çocuklukta öğrenilen bir takım yanlış ve akıldışı inançların yarattığı kaygıdan başka bir şey değildir.

Ellis, psikolojik sağlığı bozan bu akılcı olmayan düşüncelerin temellerini batı toplumu insanlarının, kendileri hakkında geliştirdikleri ortak bazı sayıtlılarda görmektedir. Bu sayıtlıların ise duygusal bozukluklara yol açtığını ileri sürmektedir. Söz konusu sayıltılar (temel akılcı olmayan düşünceler) şöyle sıralanmaktadır:

1-) Kişi, çevresindeki hemen herkes tarafından beğenilmeli ve sevilmelidir.
2-) Kişinin kendini yaralı ve değerli biri olarak algılaması için yeterli ve başarılı olması gerekir.
3-) Bazı kişiler kötüdür kusurludur ve cezalandırılmalıdır vs
4)Mutsuzluğun kaynağı kişinin dışında cereyan eden olaylardır. Kişinin bunun üzerinde hiçbir denetimi yoktur.

Bu mantıksız düşüncelerin, gerçekçi olmayan inançların ortak özellikleri olarak aşırı uçlara dayanak alma (her zaman, herkes), yanlış genellemelere gitme, sorumluluğu dış etmenlere (kader, kötü insanlar, doğal afetler) yükleme vb sayılabilir.

Ellis’e göre bir olay ya da durum başlı başına kaygı uyandıran bir uyarıcı değildir. Onu algılama biçimi önemlidir. Ellis bunu A-B-C üçlüsü olarak açıklamaktadır. Bu açıklamaya göre bir uyarıcı (A) bir kimsede rahatsız edici bir duygusal tepkiye (C) yol açabilir. Aynı uyarıcı başka bir kimsede ya hoş bir duygu yaratabilir ya da hiçbir duygusal tepkiye yol açmayabilir. Burada uyarıcının şöyle ya da böyle bir tepkiye yol açmasını belirleyen faktör, bir uyarıcı ile karşılaşan bireyin düşünce yapısı, olayı algılama ve yorumlama biçimi (B)dir.

Ellis’e göre danışma hizmetinin amacı, danışanın mantıksız, yanlış düşüncelerini fark etmesi, bunların mantısız olduğunu anlaması ve bu mantıksız düşünceleri terk etmesi için ikna etmektir. Bu bağlamda danışman bir eğitimci gibi davranır ve bunların gerçekleşmesi için çoğunlukla ev ödevleri verir.

Gerçeklik Terapisi(Seçim Terapisi) (Glasser)

Bu kurama göre, hayatımız boyunca bizi yönlendiren; hayatta kalma, sevgi ve ait olma, güç özgürlük ve eğlence gereksinimleriyle doğarız. Glasser, sevgi ve ait olma gereksiniminin kişinin en temel gereksinimi olduğunu çünkü diğer gereksinimleri karşılamak için insanlara ihtiyacımız olduğunu düşünmektedir. Sevgi-ait olma aynı zamanda karşılanması en zor gereksinimdir. Çünkü bu gereksinimi karşılayabilmek için karşımızda bizimle işbirliği kurabilecek bir insan olmalıdır.

Gerçeklik terapisinde temel varsayım, herkesin kendi yaşamını kendisinin kontrol edebileceğidir. Başka bir ifadeyle bu gerçeklik terapisi, yaptıklarımızın sorumluluğunu taşımamız gerektiği görüşüne dayanmaktadır.

Bu terapi anlayışına göre, danışanların problemlerinin çoğu yaşamlarındaki önemli insanlardan en az biriyle doyurucu ve başarılı bir ilişki kuramamalarından ya da diğer insanlara yakınlaşıp onlara bağlanamamalarından kaynaklanmaktadır.
Gerçeklik terapisi temel olarak, hayatlarında gereksinim duydukları insanlarla ilişkileri konusunda daha etkili seçimler yapmayı öğretmekten ibarettir. Seçim kuramı, ilişkileri geliştirmek için nasıl bir davranış biçiminin seçilmesi gerektiğini açıklar.
Not: Bu kurama göre danışanların çoğu kendi problemlerinin kendi davranış biçimlerinden kaynaklandığını fark edememektedirler. Bu bağlamda danışma esnasında danışana sorulan temel sorulardan biri; “davranışların gereksinim duyduğun ve istediğin şeyleri elde etmeni sağlıyor mu? Sorusudur.
Not: Bu kurama göre bireyin kontrol edebileceği tek kişi kendisidir. Danışanın bunu anlaması çok önemlidir.

Glasser, bizler geçmişin ürünleri olsak da geçmişimizi değiştiremeyeceğimizi ifade eder. Geçmişte yapılan hatalar şimdiyle ilgili değildir. Bu bağlamda geçmişle uğraşmak yararsızdır. Önemli olan şu andır.

Bu kuramda terapist bir öğretmen gibi işlevde bulunmaktadır. Başka bir değişle, terapist danışanın tarafında olan bir avukat görevi görür. Böylece danışan ve terapist beraberce bir takım sorunlar üzerine eğilebilirler.

Bu kuram, Psikolojik sorunların semptomları ne kadar ciddi olursa olsun ilaçla tedaviyi reddeder. Çünkü ilaçların hem fiziksel hem de psikolojik yan etkileri olduğunu iddia eder.
Not: Madde ve alkol bağımlılıklarının tedavisiyle uğraşan kliniklerin çoğu gerçeklik terapisinden yararlanmaktadır.

Fenomenolojik (Algısal-Görüngüsel) Danışma Kuramı: (Kelly, Snygg, Combs)

Fenomenolojik yaklaşıma göre, bireyin davranışını biçimlendiren en önemli etken, onun kendini ve çevreyi o andaki anlamlandırış biçimi başka bir deyişle bireyin o andaki fenomenidir. Bu kurama göre bir davranışın en doğru şekilde anlamlandırılması davranışı ortaya koyan birey tarafından yapılır ve bu değerlendirmeye fenomonolojik ya da görüngüsel değerlendirme denilmektedir. Dışarıdan gözlenen davranışlar , gözleyen bireylere göre farklı anlamlar taşıyabilir. O davranışı anlayabilmek için o davranışı yapan bireye, davranışın ne anlama geldiğini sormak, bireyin iç dünyasına girmek gerekir. Yani bu danışma kuramına göre her duruma ve davranışa bireyin bakış açısından bakmak gerekmektedir. Çünkü her bireyin sürekli değişen bir algı alanı ve fenomenolojik dünyası vardır. Bireyin bu fenomenolojik çevresindeki bütün algılamaları onun fenomenolojik benliğini oluşturur.

Not: Bu kurama göre insanı yalnızca dış görünüşüne bakarak anlamak olanaksızdır. Bireyin iç dünyasına inmek gerekir. İnsanı anlayabilmek için, onun yaşamında neyin anlamlı olduğunu, neyi gerçekleştirmeye çalıştığını, bir başka deyişle onun fenomenini anlamamız gerekir

Not: Fenomen kişinin kendini ve dış dünyayı kendine özgü bir biçimde algılayan kişinin öznel yaşantısına verilen isimdir

Transaksiyonel Yaklaşım (Eric Berne)

Ben İyiyim – Sen İyisin. Her insanın değerli ve kıymetli bir varlık olduğu olgusunu yerleştirmek ve vurgulamak amacıyla kullanılan “Ben iyiyim, yeterliyim – Sen iyisin, yeterlisin” ifadesi aynı zamanda Transaksiyonel Analizin amacını da tanımlamaktadır. Transaksiyonel Analistler insanları, değişim, gelişim ve sağlıklı etkileşim kurabilme kapasitesine sahip, temel olarak “iyi” bireyler olarak kabul ederler.

Okşanma. Eric Berne her insanın, hayatta kalabilmek ve başarılı olabilmek için, bireyler arası tanınmanın bir parçası olan “okşanmaya” ihtiyaç duyduğunu gözlemlemiştir. Bireylerin, olumlu ve olumsuz okşanmaları hangi şekillerde alıp-verdiğinin anlaşılabilmesi ile kişiler arası sağlıksız ilgi/okşama kalıplarının değiştirilmesi, Transaksiyonel Analiz çalışmalarının özellikle ağırlık verdiği konulardır.

Benlik Durumları. Eric Berne’nin insan kişiliğinin üç temel “benlik durumu”ndan (ego durumları) oluştuğu ile ilgili tanımı, bireyler arası tüm karmaşık iletişim davranışlarını anlaşılır kılmıştır. Bu tanıma göre bireyler, her biri farklı bir duygu, düşünce ve davranış sistemine karşılık gelen söz konusu bu üç “benlik durumu” üzerinden etkileşim kurarlar. Ebeveyn, Yetişkin ve Çocuk benlikleri ile bu üç benlik durumu arasındaki etkileşim Transaksiyonel Analiz Teorisinin temelini oluşturur. Günümüzde, bu kavramlar eğitim, danışmanlık ve terapi ile ilgili bir çok alanda yaygın olarak kullanılmaktadır.
Üç türlü ego durumundan bahsedilebilir.

Çocuk ego durumu: Kişiliğin gelişimi bakımından başlangıç dönemlerine özgü tepki biçimlerinin egemen olduğu ilken yönünü temsil eder.

Yetişkin ego durumu: Kişiliğin olguları, verileri, gerçekleri değerlendirerek tepki veren yönüdür. Yetişkin ego bir bilgisayar gibi çalışır; işlemlerinde duygulara yer yoktur.
Ana-baba ego dururmu: Değer sistemi ile inançları temsil eder. Kişiliğin bu yönü başkalarını koruyucu ve geliştirici bir tutum olabildiği gibi eleştirici ve denetleyici de olabilir. Ana baba gerçek ana babaların özelliklerini ve davranış biçimlerini temsil edebilir; koruyucu ve destekleyici olabildiği gibi, yıkıcı da olabilir.

Not: İki kişi iletişim halindeyken birbirlerine aynı ego durumlarıyla ile tepki verdiklerinde buna tamamlayıcı iletişim adı adı verilmektedir. Bu iletişim devam edebilir; ancak birbirlerinde farklı ego durumları ile konuşan insanların iletişimleri çapraz iletişim olup bunun kesintiye uğrama olasılığı vardır.

Transaksiyonlar. Transaksiyon, bireyler arasındaki karşılıklı duygu, düşünce ve davranışlarındaki iletişim ve etkileşimlere işaret etmektedir. Bu bağlamda Transaksiyonel Analistler, bireylerin hangi “benlik durumları” üzerinden iletişim kurduğunu tanımlayıp, transaksiyonel analizin aşamalarını takip ederek, söz konusu iletişim hareketlerinin etkinliğine ve kalitesine nasıl müdahale edileceği ve geliştirileceği üzerine eğitim almışlardır.

Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Psikolojik Danışma Kuramları" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Dnş.Kadir KEMEÇ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Dnş.Kadir KEMEÇ'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     14 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Kadir KEMEÇ Fotoğraf
Psk.Dnş.Kadir KEMEÇ
Adana
Psikolojik Danışman
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi13 kez tavsiye edildi
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Dnş.Kadir KEMEÇ'in Makaleleri
► Online Psikolojik Danışma Nedir? Dr.Psk.Ümit AKÇAKAYA
► Online- Çevrimiçi Psikolojik Danışma Esaslar ve Kurallar ÇOK OKUNUYOR Dr.Psk.Dnş.Şebnem GÜNAY
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'Psikolojik Danışma Kuramları' başlığıyla benzeşen toplam 14 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Eğitimde Bireyi Tanıma Teknikleri ÇOK OKUNUYOR Kasım 2010
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


15:41
Top