2007'den Bugüne 92,307 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,976 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Sağlık ve Mutluluk Üzerine Birkaç Söz (Psikoloji Sohbetleri)
MAKALE #5494 © Yazan Psk.İzzet GÜLLÜ | Yayın Eylül 2010 | 8,239 Okuyucu
Dünya üzerinde var olan her şeyin belli bir yapısı / doğası vardır. Her doğa kendisiyle uyumlu hareket edildiği sürece sorun çıkarmaz, sağlıklı bir işlev görmeye devam edebilir. Bu temel gerçeği baz alarak düşündüğümüzde sorun ve hastalık dediğimiz bütün arızaların aslında doğamıza uygun iş ve eylemleri terk etmiş olmamızın bir sonucu olduğu, diğer bir deyimle bütün problemlerin bir bakıma doğamızın kendisine ters düşen "düşünsel ve edimsel" yanlışlara isyanı -tepkisi olduğu söylenilebilir.

İnsan doğasının temel kimyasal yapısına baktığımızda onun içinde yaşadığı fiziki doğanın tipik bir parçası olduğunu, en çok da doğada / toprakta bulunan fosfat, çinko, magnezyum, kubalt gibi bir takım maddelerden / elementlerden meydana geldiğini görmekteyiz. O halde topraktan ayrılarak insan evini inşa eden bu maddeler (yani organizmamız), evlenip ayrı eve çıkan kızın zaman zaman ana evini özlemesi, bu özlem giderilmeyince bunun ailede bazı sorunları tetikleyebilmesi misali bazen baba ocağı olan doğayla baş başa kalmayı, onunla hasret gidermeyi ister. O halde sağlığın ve mutluluğun birinci şartı doğadan uzun süreli olarak kopmamak, piknik zevkimizin yahut avcılık ve safari hobilerimizin olmasını beklemeden bu ihtiyacımızı periyodik aralıklarla karşılamaktır.

Bilindiği üzere üzerinde yaşadığımız kürede bazı güzel kokular, enteresan canlılar ve eşsiz güzellikler vardır. İçinde gezindiğimiz dünya bahçesinde akla durgunluk verecek güzellikte çiçekler, rengarenk böcekler, sadece muhteşem desenli bir kelebeğin bile bir milyona yaklaşan türevleri ile harikulade doğal güzellikler ve çok daha fazlası mevcuttur. Bunlar iş olsun diye ve boşu boşuna yaratılmamış olup aslında hepsinde bizim, özellikle de rumuzun bazı hisseleri vardır. Yani dış dünyada bir güzellik varsa bu ruhumuza ithaf edilmiştir, öyleyse ruhumuzun ondan alacağı bir hisse / pay söz konusudur. Gerek gözlerimizde ülfet oluşturan alışkanlıklarımızın gerekse hayat koşulları dediğimiz gündelik meşguliyetlerimizin rutin akışı neticesinde ruhumuz bu hisseyi alamadığında tıpkı alacağını alamayan esnaf misali önce ufak ufak rahatsız olmaya, ardından da usul usul rahatsızlanmaya başlamaktadır.

Öyleyse doğaya sadece mangal yakmak ve etin kokusunu solumak için değil; tabiatın muhteşem sesini, rengini, ahengini, kokusunu duymak, bütün bu güzelliklerle saatlerce hemhal olmak için gitmemiz gerekmektedir. Gideceğiz ki yapımızın temelini oluşturan ve doğadan aldığımız maddelerimiz bu doğa / baba ocağıyla hasret giderebilsin, böylece gönlü hoş olabilsin, sonra bize içten içe isyan edip, sıkıntı üretip durmasın.

Doğanın mühim bir parçası olduğu için alakamızın sürmesi gereken diğer bir alan da gökyüzü ve oradaki esrarengiz yıldızlardır. Tabi ki yapımızın oluşumunda oradan aldığımız herhangi bir şey (bilebildiğimiz kadarıyla) yoktur ancak onlarla olan vuslatımız (doğanın bir parçası oldukları için) zorunluluktur. Bizzat doğayı ziyareti baba evine gitmek olarak düşündüğümüze göre gökyüzü ve yıldızlarla olan muhabbetimizi de akraba gezmeleri olarak görebiliriz. Bu durumda sık sık balkonda uzanmamızın, gece ve karanlıkla, sessizlik, gökyüzü ve yıldızlar ile, varsa ay hakkında derinlemesine düşünmemizin de ruh halimize iyi geleceği açıktır. Tabii ki bir lokma ile kimse doymaz, bir adımla hiç bir yere varılmaz. Öyleyse bu işin belli dönemlerde bıkmadan usanmadan yinelenmesi, adeta bu işin yaşam felsefesi haline getirilmesi gerekmektedir.

Diğer yandan, insan sıradan, alelade, basit ve ilkel bir canlı değildir. (Aslında hiçbir canlı ilkel değildir. Basit sandığımız bir sivri sinek ve kertenkele dahil olmak üzere canlıların tamamı kendi türleri ve koşulları içinde en gelişmiş bir haldedir.) Öyleyse böylesine bir özelliğe ve derinliğe sahip olan insanoğlunun günlük, sıradan, sığ ve yüzeysel / malayani bir takım işlerle tatmin olabilmesi, akut bazı hoşlukların dışında sürdürülebilir doyumu ve mutluluğu yakalayabilmesi imkansızlık derecesinde zordur. Bu bir bakıma beyni, ilgisi ve bilgisi ile son derece engin olan bir profesörün çekirdek çıtlatmakla, kabuklarını toplamakla, halı ütülemekle vs. mutlu olmasını beklemeye benzer. Anılan kapasitedeki bir hoca bu türden sıradan ve basit işlerle mutlu olamaz, haliyle de uzun süre sağlıklı kalamaz. Çünkü kronik mutsuzluk hastalık üreten bir bataklıktır.

Bu durumda hayatımızı sürdürmek için birçok işle yine gerektiği kadar ilgilenmekte, ancak belli bir işle, tek bir meşguliyetle derinlemesine uğraşmakta fayda vardır. Bu, sözgelimi tarih üzerine yoğunlaşmak, bazı araştırmalar yapmak, orada alabildiğine derinleşmek olabileceği gibi basit bir el becerisi alanında çeşit çeşit üretimlerde bulunmak şeklinde de olabilir. Bu işler çok zor mu, zaman harcamaya, uğraşmaya değmez mi diyorsunuz? Elbette değer. Hem de fazlasıyla. Çünkü mutluluk ve sağlık ucuz değildir. Vermeden neyi alabiliyoruz ki, hayatın en büyük iki nimeti olan sağlığı ve mutluluğu boş boş durmakla / oturmakla kazanabilelim!

Bir başka gerçek daha:

Dilden kalbe giden bir yol vardır. Ağzımızdan çıkanlar belki beyinden yol bulur lakin yine gider orayı programlar. O halde söz konusu sağlık ve mutluluk ise ne konuştuğumuz, neleri düşündüğümüz de çok önemlidir. Sürekli boş, basit, sıradan ve gündelik şeyleri düşünüyor, her muhabbetinizde sadece bunları dile getirip konuşuyorsanız ruhunuz kısa sürede çoraklaşmaya, ardından da çöle dönüşmeye başlayacaktır. Konuşulanlar sığlaştıkça ilgiler, ilgiler azalınca merak ve o da tükenmeye yüz tutunca da heyecanlar sönecek, ardından da zihin dünyası kısırlaşacak, sonra da (az önce belirttiğim gibi) ruh dünyanız çölleşecektir. Kendi içinizde bir çöl taşırken bunun beyinleri zonklatan sıcaklarının ruhunuzu yakarak kavurmaması nasıl mümkün olabilir ki. Dışındaki çölde yaşayan bile buna dayanamıyorsa o çölü bizzat kendi içinde taşıyan kimse bu eritici hararete nasıl katlanabilir, değil mi!

O halde gündelik yaşamınızda az, öz ve derinliği olan konuşmalar yapın. Yaşamda hiçbir şey birbirinden / bir diğerinden ayrı ve bağımsız değildir. Hele de bize ait ise bunlar. Dolayısı ile dışınızda yahut içinizde, sahip olduklarınızın tamamının yapıp ettiklerinizle doğrudan bir ilişkisi var, bunu sakın unutmayın.

Sıkı durun! Bombayı asıl şimdi patlatıyorum: Parayla saadet olmaz derler ya. Bu çok yanlış bir inanıştır.

Bence “Mutluluk parayla kesinlikle satın alınabilir.”

Yo, hemen parası olanlar “oleyyy, yaşasın” demesinler, daha çok gönlü zengin olanlar sevinsin buna. Evet, ne dediğimin kesinlikle farkındayım. Mutluluk parayla satın alınabilir, birçok iç sıkıntısı, huzursuzluk ve mutsuzluk yine onunla def edilebilir. Sadece bunların satıldığı yer ve onları alış şekli biraz farklıdır, o kadar.

Mutsuz olduğunuzda, içinizde nedeni belli ya da belirsiz bir takım sıkıntılarla boğuştuğunuzda, bütün bu duygular kronik bir hal alıp sizi adeta "boğuyor" olduğunda kalkın, derhal harekete geçin, paranızla ihtiyaç sahiplerine ciddi yardımlar yapın. "Biz istiyoruz" diye, sırf "istedik" diye hiç bir şey gökten zembille inmez. "Armut piş, ağzıma düş", böyle bir şey asla mümkün olmaz. “Bedava peynir sadece fare kapanında var” der bir düşünür.

Öyleyse mutlu olmak istediğinizde kalkın, bedel ödeyin ve birilerini mutlu edin.

Sevinmek istiyorsanız durmayın, bir şeyler yapın, birilerini sevindirin.

Koşulsuz mutlu etmeyi unuttukça mutluluğu unuttuğumuzu, sevindirmeyi kestikçe sevinmenin de bizle olan metafizik bağını - alakasını kestiğini unutmayın. (Not: Hemen işin kolayına / ucuzuna kaçmayın. Hayır, evinizi, eşinizi, çocuğunuzu mutlu etmeniz hariç. Bahsini ettiğim bu değil. Bunları mutlu etmek zaten göreviniz. Oysa göreviniz olmayanları mutlu etmekle ve sevindirmekledir, asıl mutlu olmak.)

Çok önemli bir boyut daha:

Dikkat edin, yaşamda her şey zıtlarıyla vardır. Gece - gündüz, erkek – kadın, doğum – ölüm, sevgi – nefret, iyilik – kötülük, sağlık – hastalık, mutluluk – mutsuzluk, az – çok, sıcak – soğuk, cesurluk – korkaklık, cömertlik – cimrilik gibi…

“Yaşamda her şey zıtlarıyla vardır ve hayatımız tamamen bunlar arasındaki tercihlerimizden ibarettir.”

Öyleyse tercihlerinize dikkat edin. Yaşamdaki onca “ikili” şeyden hangilerini tercih ediyorsunuz yahut etmişsiniz?

Aslını mı yoksa zıddını mı?

Doğrusunu mu ya da yanlışını mı?

(Birilerinin bu doğru ve yanlış işine alerjisi var, biliyorum. Onlara göre yanlış ve doğru diye bir şey doğrudur. Bu onlara göre tamamen dinlerin empoze ettiği suni bir ayrımdır ve son derece ilkeldir. Cevap: Hayır, doğrular ve yanlışlar vardır.Çünkü, “Körler görmeseler de yıldızlar vardır” (Mevlana). Su ile ateş, ölüm ile yaşam, iyilikle kötülük nasıl bir ve aynı olabilir, değil mi. O halde bize iyilik yapıldığında değil de kötülük edildiğinde neden kızıyoruz? Madem öyle, her ikisine de aynı tepkiyi versek ya!)

Bir biçimde hayatınızın her safhasında karşınıza çıkan zıtlıklardan yanlışını seçmişseniz şayet doğrusuna varmayı nasıl bekleyebilirsiniz? Yanlış yolla doğru köye ulaşılabilir mi?

O halde seçimlerinize dikkat edin. Hemen zıddını hatırlayın ve seçtiğiniz, üzerinde yürüdüğünüz doğrusu mu yoksa zıddı mı, bunu gözden geçirin.
Hastalığınız da sağlığınız da, mutluluğunuz yahut mutsuzluğunuz da aslında sizin tercihiniz. Bunlar aslında bilerek ya da bilmeyerek yaptığınız seçimlerin bir ürünü.

Bazı sıkıntılarınız mı var, aman dikkat edin, içine girdiğiniz düşünce süreci seçiminizde, yöneldiğiniz davranış tercihlerinizde bazı yanlışlar yapıyorsunuz mutlaka.

İnanmıyorsanız bakın, başına bir dert / sorun isabet eden kişilerin seçimlerine ve bu seçimlerinin tabii sonuçlarına. Kimisi “öldüm, bittim, eridim” yolunu seçiyor; hemen akabinde gerçekten de ölüyor, bitiyor ve mahvoluyor. Bir diğeri ise “olabilir, insanız, bunlar da yaşamın bir parçası, gayet doğal, ölüm yok ya ucunda, yaşanacak vebitecek…” diyor, bu doğru düşünce yolunu tercih ediyor, yaşadıkları hakikaten bitiyor, tükeniyor ve gidiyor. Çünkü birbirine zıt iki yol aynı şehre varmıyor. Biri götürüyor, diğeri ise oradan uzaklaştırıyor.

Yoksa sizce yaşanılanlar bu tercihlerimizin isabetine göre değil de tamamen kör bir tesadüfün eseri olarak mı tahakkuk ediyor hayatımızda?

Böyle düşünüyorsanız yine bir seçim hatası yapıyorsunuz demektir. Öyleyse ilk olarak şimdi ve burada, haydi, tercihinizi doğru olarak yapın, bundan sonrası için kendinize örnek olsun.

Az ve yüzeysel düşünmek mi,

Yoksa derin ve doğru düşünmek mi?

Doğru seçim bu ikincisi.

Yine anımsatıyorum:

"Sözkonusu insansa algı ve düşünce herşeydir" (İ.G.)

Psk. İzzet Güllü
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Sağlık ve Mutluluk Üzerine Birkaç Söz (Psikoloji Sohbetleri)" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.İzzet GÜLLÜ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.İzzet GÜLLÜ'nün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     6 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
İzzet GÜLLÜ Fotoğraf
Psk.İzzet GÜLLÜ
Sakarya (Online hizmet de veriyor)
Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi18 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.İzzet GÜLLÜ'nün Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,976 uzman makalesi arasında 'Sağlık ve Mutluluk Üzerine Birkaç Söz (Psikoloji Sohbetleri)' başlığıyla benzeşen toplam 43 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Bir Veda Yazısı Haziran 2018
◊ Bu Yazıyı İyi Anla ÇOK OKUNUYOR Haziran 2018
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


07:17
Top