2007'den Bugüne 92,310 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Dini Vaaz ve Hutbelere Psikoloji Gözüyle Bakış (İrşat Metoduna Mesleki Eleştiriler)
MAKALE #5797 © Yazan Psk.İzzet GÜLLÜ | Yayın Ekim 2010 | 7,512 Okuyucu
CUMA VAAZLARINA VE HUTBELERİNE DAİR BİR KAÇ TESPİT

Belki amel (uygulama) açısından dini bütün / dindar bir mü'min değilimdir, lakin itikat bağlamında düzgün olmaya çalışırım. Çünkü yarın huzuru mahşerde, “Bazılarını fazla olan amellerine karşın bozuk olan itikatlarının mahvedeceğini, bazılarını da yetersiz olan amellerine karşın sahih olan akidelerinin kurtaracağını” bilirim. Bu nedenle en azından cuma namazlarını olsun kaçırmamaya, böylece yaratanla aramızda olan ve birçok nedenle zaten zayıflayan bağın kopmamasına çalışırım. Hal böyle olunca, bir de yanına sürekli sorunlara ve nedenlerine yoğunlaşarak çalışma huyum (bu psikolog olma kimliğimin bir neticesi) eklenince göze batan bazı durumları tespit etmek kaçınılmaz oluyor. Bu yazımda cuma namazları esnasında edindiğim bazı tespitleri paylaşacağım.

Ünlü mütefekkir Gazali vaazların / hutbelerin önemi hakkında mealen şöyle der:

“Hutbede hoca eğer Allah’ın rahman ve rahim oluşunu biraz fazla abartırsa insanları amel konusunda gevşekliğe sevk edebilir. Yine Allah’ın azap edici, gazaba uğratıcı yönünü öne çıkarırsa bu sefer de günah işlemiş kişilerin tamamen boş vermesine, böylece “borç gırtlağı geçince eve her gün tavuk gelirmiş” deyişinde olduğu gibi “zaten mahvolmuşuz” duygusu ile iyice dinden uzaklaşmalarına yol açabilir. O halde vaiz tamamen dini bilgilere dayanmalı, tevile ve yoruma kaçmadan konuşmalı, konuyu asli kaynağından bihakkın aktarmakla yetinmeli” demektedir.

Yine Gazali, “Hac yolunda deve hacı içindir, hacı deve için değil” der. Aynı şekilde din yolunda ayet ve hadisler konuşmamız için değil, bütün konuşma ve kelimelerimiz ayet ve hadisler için olmalıdır. Ayet ve hadislerin ön planda tutulması gereken bir zamanda / mekanda (camide / cuma vaktinde) lafzı beşeri olan kelamlar biraz olsun geride kalmalıdır.

Oysa gerçek böyle midir?

Camilerimizde vaaz / hutbe irat edilirken konuşmalarda genellikle vaizlerin kendi dini kültürlerini ve birikimlerini yansıttıkları, büyük ölçüde öznel düşünce, yorum ve çıkarımlarını aktardıkları, sadece araya bir kaç ayet ve hadis serpiştirmek suretiyle meseleleri izaha çalıştıkları görülür. Diğer bir ifadeyle din deyince anlamamamız gereken şeyler ayetler, hadisler, belki en fazla ibretlik kıssalar olduğu halde, dolayısı ile dini konuları daha çok ayet ve hadis yoğunluklu olarak ele almaları, belki en fazla araya (o da iletişimin gereklerinden, yani zaruretten dolayı olmalı) bir - kaç beşeri cümle koymakla yetinmeleri gerektiği halde böyle yapmadıkları, daha çok kendi beşeri konuşmaları arasına ayet ve hadis serpiştirme yolunu tercih ettikleri gözlenmektedir.

Mesela “Günah” konusu işlenirken daha çok dini asli kaynağından aktaran bir tebliğci gibi değil; adeta bu konuda kendi düşüncelerinden oluşmuş bir kompozisyonu okuyan edebiyatçı gibi hareket edildiği görülmektedir. Daha çok, “Günümüzde…, Zamanımızda…, Günah işlendiğinde…, Oysa eskiden…, Ama böyle olunca…” gibi cümlelerle başlayan, içinde “eleştiri, kıyaslama, sızlanma, tespit, şikayet, temenni” barındıran bu beşeri dil ve üslup gönüllerde beklenilen etkiyi sağlamaktan oldukça uzaktır. Çünkü buradaki içerikte ölçüsüzlüğe yol açan ve “Biz bu meseleleri hallettik, yüksek bir mertebeye erdik, sıra size ders vermeye geldi” gizil ön kabulü (egosu, nefsani hissesi) vardır. Bu ego bağrında (farkında olmadan) güzel konuşmaya, etkili cümleler kurmaya, çarpıcı - vurucu olmaya dönük bilinçaltı bir çaba ve gaye de barındırır. Bu ise dinin samimiyeti esas alan, kaynağı ilahi olan saf ve duru özünün önüne geçer, makul ve inandırıcı bulunmaz. Dolayısı ile de muhatapların bilinçaltı algılayıcıları tarafından tepki eğilimiyle karşılanır.

Eğer her işin bir maksadı (hikmeti teşriyesi) varsa, vaaz yahut hutbeden murat zaman geçirmek yahut edebiyat yapmak değil ruhlarda / gönüllerde yüksek düzeyli bir tesir meydana getirmek ise bu yanlış usulün acilen terk edilmesi gerekir. “Allah’tan daha güzel sözlü kim vardır” ayetiyle de ifade edildiği üzere söz konusu din ise vaazların tamamı din hocalarının öznel algılarına, şahsi tespit ve çıkarımları ile bireysel öğüt, temenni ve önerilerine değil; O’nun bizatihi kendi sözlerine ayrılmalıdır. Bu bağlamda hocalarımız daha çok, “Bir ayeti kerimede…, bu konuda başka bir ayette…, hadisi şerifte peygamberimiz…, bu mesele hakkında bir gün sahabe… gibi cümlelerle konuşarak daha çok aktarıcı rolüyle yetinmeliler, böylece bilerek yahut bilmeyerek ama sonuçta din hakkında, onun sahibi olan Allah’ın sözünün önüne kendi beşeri sözlerini geçirmemeye azami gayret sarf etmelilerdir. Hem böylece cemaat her konu hakkında kapsamlı ayet ve hadis bilgisiyle donatılacak, her hafta yeni şeyler öğrenilerek belli bir birikim oluşturulacak, sonunda da derin bir kazanım elde edilmiş olacaktır. Aksi takdirde her hafta dinlenilenler birbirinin klasik birer tekrarı olarak görülecek, ruhlarda coşkuyla değil bıkkınlıkla karşılanacaktır.

Bir bakıma “zarfı mazrufun önüne çıkarma” diyebileceğimiz, dini konuda mütevazi davranıp da salt “asli kaynağından” aktarıcı olmakla yetinmeme, daha ziyade çoğunluğu beşeri olan kelamları yer yer dinsel alıntılarla süsleme geleneğinin anılan mahzuruna bir başka örnek de zaman zaman karşılaştığım, “Allah yapacağınız yardımları günahlarınıza kefaret etsin” duasıdır. Bunu söyleyen hocayı belki niyetinin halis oluşu kurtarabilir. Ya tam da namaz öncesinde çağrıştırdığı tuhaf duygu ve düşüncelerle pek çok kişi gibi kafası karıştırılan beni? Peki “sebep olan yapan gibidir” demez mi dinimiz bize? Sebep olmanın hiç vebali yok mudur?

Dini bakımdan belli bir mahzuru var mıdır yok mudur, bunu bilemiyorum, ama bu dua bana garip geliyor. Nedense içimde, “Dinimiz acaba Hristiyanlıkla aynı rotaya mı kayıyor? Yakında bir kısım hocalarımız -maazallah- ücret mukabilinde günah bağışlamaya da kalkar mı” haklı endişesine yol açıyor. Malum, vur deyince öldürmeyi seven bir toplumuzdur.

***

Bir başka vaiz de vaazında hac ibadetinden bahsediyor, nisyan ile malul olan hafızasının anımsayabildikleriyle yetiniyor, mevzuyu kaynağına müracaat etmeden kendi şahsi / beşeri cümleleriyle ifadeye kalkışma hastalığının bir yansıması olarak diyor ki:

“Allah gidemeyenlere gitmeyi, gidenlere de hem haccının kabul olmasını hem de tekrarını nasip eylesin.”

Dikkat edin: “Gidenlere de tekrarını…”

Hacca bir kere gitmek hali vakti yerinde olan herkese namaz gibi, oruç gibi farzdır, bunu biliyoruz. Peki dinimizde hacca “tekrardan” gitmenin hükmü nedir? Öyleyse bu şuursuz tavsiye dini bir vecibenin görev sorumluluğuyla ifadesi midir ki hoca bu kadar içten bir temenni ile bunu duasına katarak dile getirebiliyor? İyi niyetli bile söylenseler “temenniler” ne zamandan beri bu ülkede dini bir buyrukmuş gibi gösterilerek cemaate telkin edilir bir hale gelmiştir?

Bildiğim kadarıyla haccın tekrarı ne farzdır ne de sünnettir! Ama hocadaki “tekrar gitmeye” dair duyduğu derin arzuya, bu hususta keyfice uyandırdığı özentiye ve özleme, bu işin içine ektiği iç gıcıklayıcı çekiciliğe bir bakın!

Soruyorum. Cennete girme, cehennemden ise uzak durma gibi en temel konularda bile görülmeyen bu şevklendirme, telkin ve yönlendirme (bilinçaltı kurgulama) nedendir?

***

Yine psikolojide “zamanda yakınlık” ve “çağrışımsal bağ” kavramlarıyla ifade edilen bazı gerçekler vardır. Bu psikoloji ilkesine göre her kelime temsil ettiği anlamla zaman içinde zihinlerde çağrışımsal bir özellik kazanır. Takdir edilmelidir ki her kavramın temsil ettiği ve/veya kazandığı anlam aynı (olumlu) değildir. Mesela “para” bunlardan bir tanesidir. Para daha çok “rüşvet, hırs, dolandırıcılık, kazıklama, kar, kazanç, dünya, zenginlik” gibi kavramlarla birlikte ve iç içe anılır. Dolayısı ile dinle tezat oluşturan, daha çok dünyevi menfaat anlamlarıyla yüklenmiş, bu sebeple de olumsuz çağrışımları baskın olan bir uyarıcıdır. Bu kelime “zamanda yakınlık” ilkesi gereğince sürekli (her hafta) “cami, ibadet” gibi dünyevi kaygılardan ari bir takım olgu ve kavramlarla yan yana, iç içe kullanılınca paraya yönelik olarak uyanan negatif hisler zamanla bu türden kutsallara da sirayet etmeye başlayabilmektedir. O yüzdendir ki bu psikoloji ilkesini çok iyi bilen kişiler / ülkeler özellikle İslam kelimesini çağrışımı olumsuz olan terör kelimesiyle zamanda yakın olarak yan yana kullanırlar ki (örneğin, İslami terör şeklinde) terör kavramının tetikleyeceği / uyandıracağı negatif duygular İslam’a da sirayet edebilsin! Böylece İslam kavramı daha ilk duyulduğu andan itibaren negatif bir duygusal çağrışım yapar hale gelebilsin! (Bu psikoloji ilkesinin farklı bir niyetle kullanıldığı bir başka alan da reklamcılık sektöründeki mankenli araba reklamlarıdır)

Bu mahzur işin psikolojik yönüyle alakalıdır. Bir de meselenin “şık” olup olmama gibi yahut etik ve ahlaki sakıncalar taşıyan yanı vardır. Sözgelimi Allah kelimesi yanında (hemen akabinde, yan yana) nasıl ki bazı kelimeleri zikretmek -velev ki bariz bir mahzuru olmasa bile- en azından şık durmaz, tertemiz bir yer edindiği gönüllerde rahatsızlık meydana getirir; aynı şekilde Allah’ın evi denilen camide, özellikle de ibadet esnasında paradan puldan bahsetmek de öyledir. Velev ki bu iş hayır için yapılsa bile değişmez, yine böyledir.

O halde her cuma para toplandığı zaten bilinen bir gerçek iken, bu iş adeta ısrarlı gayretler neticesinde gelenekselleştirilmişken, üstelik de dışarıda bu konuda alenen açılmış bir yardım standı (başında elemanıyla birlikte) güneş gibi orta yerde durduğu için herkes bunu rahatlıkla görebiliyorken (bu durumda isteyen pekala yardımını yapabiliyor. Yapabiliyor yapmasına da bu uygulama “sağ elin verdiğini sol el görmemeli” dinsel buyruğuyla ne kadar örtüşüyor, orası meçhul) ısrarla her hafta, hem de hutbe esnasında, daha ziyade olumsuz çağrışımları olan ve fazlasıyla dünyevi duran bir metadan bahsetmek en iyimser tespitle “şık” durmamaktadır.

Sonradan ortaya çıkarılan bu sakat gelenek dini bakımdan bariz bir mahzuru olmasa bile aklın ve bilimin gözüyle bakınca ciddi mahzurlar taşımaktadır. Allah katında üstünlüğün yegane ölçüsü olan takva ise sadece haramlardan değil, sakıncalı şeylerden bile uzak durmayı öğütlemektedir. Bu tür konularda daha titiz olmak halktan / avamdan çok dini konularda öncü olma, irşat etme görevine soyunmuş kişilere düşmektedir.

Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Dini Vaaz ve Hutbelere Psikoloji Gözüyle Bakış (İrşat Metoduna Mesleki Eleştiriler)" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.İzzet GÜLLÜ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.İzzet GÜLLÜ'nün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     1 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
İzzet GÜLLÜ Fotoğraf
Psk.İzzet GÜLLÜ
Sakarya (Online hizmet de veriyor)
Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi18 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.İzzet GÜLLÜ'nün Yazıları
► Pozitif Psikoloji Nedir? Genel Bir Bakış Psk.Dnş.Kübra DÖRTYOL
► Dini Takıntılar Psk.Necdet DÖNMEZ
► Dini ve Cinsel Takıntılar Psk.Ceren TATAR
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'Dini Vaaz ve Hutbelere Psikoloji Gözüyle Bakış (İrşat Metoduna Mesleki Eleştiriler)' başlığıyla benzeşen toplam 24 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Bir Veda Yazısı Haziran 2018
◊ Bu Yazıyı İyi Anla ÇOK OKUNUYOR Haziran 2018
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


14:11
Top