2007'den Bugüne 92,309 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Meme Kanserinin Psikolojik Boyutu
MAKALE #5895 © Yazan Psk.Mine AKTAŞ | Yayın Kasım 2010 | 14,246 Okuyucu
MEME KANSERİNİN PSİKOLOJİK BOYUTU
PSİKOLOG MİNE AKTAŞ ALBAYRAK

Kanser hiç şüphesiz günümüz dünyasında neredeyse bir grip kadar yaygın ama ne yazık ki asla “bir hücre ölmesi” gibi algılanamayacak kadar psikolojik etkileri son derece çarpıcı bir sağlık sorunudur.

Günümüzde kadın sağlığını tehdit eden hastalıklar arasında meme kanseri ilk sıralarda yer almaktadır. Gelişen tıbbi olanaklar, erken tanı ve sağaltım sayesinde meme kanserli hastaların yaşamda kalış süreleri uzamaktadır. Buna rağmen kanser hala kötü prognozu olan, ölümü çağrıştıran, yoğun tedavi süreci ile hastalar ve aileleri tarafından kabul edilmesi güç, önemli bir stres kaynağı olarak algılanmaktadır. Birçok çalışmada meme kanserli hastaların aile bireylerinde de, hasta olgularda olduğu kadar hastalığın getirdiği farklı yükler nedeni ile emosyonel ve sosyal sorunlar yaşandığı vurgulanmaktadır.
Kısaca fiziksel, psikolojik, sosyal ve manevi anlamda kadınların yaşamını çeşitli yönlerden etkileyen bir kriz durumu yaratır. Bu kriz durumunda yaşa, etnik gruba veya hastalığın evresine bakmaksızın her hasta için bazı tepkiler evrenseldir ve bu tepkiler genel olarak iki alanda yoğunlaşmaktadır. İlk tepkiler kanserin yayılma olasılığı, belirsizlik, acı çekme ve ölümle ilgili, daha sonraki tepkiler ise meme kaybıyla ilişkili olarak beden imajı, benlik saygısı ve cinsellikle bağlantılı sorunlardır.
Kanser tanısına psikolojik tepkiler ve kansere psikososyal uyum sağlanması
Kanserde ortaya çıkan davranışsal tepkiler inkâr, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme olmak üzere 5 aşamada tanımlamıştır.
1. İlk aşamada verilen en yaygın tepki şok ve inkârdır. Bu dönemde kanser tanısının inkâr edilmesi, sık görülen tepkidir. İnkâr, hastanın hastalığının önemini küçümsemesi ya da hastalığını yok saymasıdır. Tanının inkâr edilmesi, katlanılması güç olan gerçeğin yarattığı kaygı ve çaresizlik duygularına karşı bir savunma mekanizmasıdır. Zamanla reddetme ve panik hali geçer ve kişi karşılaştığı bu durumu daha net algılamaya başlar.
2. Daha sonra öfke dönemi olarak tanımlanan “neden ben” duygusunun yaşandığı ikinci dönem gelir. Kişi bu dönemde hastalığına nedenler bulmaya çalışır. Bu dönemde yaşanan öfke başkalarına veya kişinin kendisine yönelebilir.
3. Bu dönemi takiben hasta pazarlık dönemine girer.
4. Bunun ardından anksiyete, depresyon, kızgınlık, uyku, iştah ve konsantrasyon bozukluğu, günlük aktiviteleri başaramama ve gelecek korkusu gelişebilir. Bu dönem anksiyete ve depresyonun giderek artmasıyla, haftalar hatta aylar boyunca sürebilir.
5. Zamanla hastanın gerçeği kabul edip, enerjisini ve ruhsal gücünü yeni yaşamına yöneltmesiyle de uyum süreci başlar.
Ölüm korkusu, geleceğe yönelik belirsizlik endişeleri, hastalığın tekrarlayacağı endişesi, ayrılık kaygısı, kendine yeterliliğini, vücudu üzerindeki denetimini, otonomisini ve temel işlevlerini kaybedeceği endişesi, vücut organ ve bölümlerinin hasar göreceği endişesi, görünümünde değişme ve kötüleşme, sevgi, ilgi ve desteği kaybetme korkusu, kendini eksik hissetme, başkalarına muhtaç olma korkusu, cinsel çekicilik ve fonksiyonda azalma endişesi, çocuklarına bakamayacağı endişesi, ağrı, saç dökülmesi gibi acı verici ve görünümü bozucu durumlarda endişe etme, suçluluk ve cezalandırılma endişeleri."
Kanser tanısı almak, geleceğe yönelik bir tehdit olarak algılanmaktadır. Meme kanseri ise kadınlar tarafından hem yaşamın hem de kadınlığın tehdit altında algılandığı bir hastalıktır. Literatürde, meme kanseri tanı ve tedavisinin hastalarda anksiyete, depresyon, öfke, gelecek hakkında belirsizlik, umutsuzluk, çaresizlik, kanserin tekrarlayacağı korkusu, benlik saygısının azalması, beden imajının bozulması, dişilik özelliklerini kaybetme korkusu ve ölüm korkusu gibi psikolojik sorunlara neden olduğu belirtilmiştir. Bununla beraber meme kanseri kadınların inanç ve değer yapılarında da değişimlere yol açabilmektedir. Görüldüğü gibi, tüm bu sorunlar kansere yönelik evrensel tepkiler olmanın yanı sıra, kadın bedeninde birçok sembolü bünyesinde barındıran meme kaybına özgü tepkilerdir.

Meme kanserli hastalarla yapılan çalışmalar sonucunda en çok ortaya çıkan ruhsal sorunların uyum bozukluğu, depresyon ve anksiyete olduğu bildirilmiştir. Meme kanserli hastaların %80’inde, ilk tedavi esnasında kanserin tekrarlayacağına ilişkin endişe, ölüm endişesi ve cinsel sorunlar yaşadıkları saptanmıştır. Meme kanserli hastaların tanıdan sonraki bir yıl içinde %20-30’unun meme kanseri ile yaşamaya uyum sağlayamadığı, %30’unun da tedavi sonrası psikolojik gerilim yaşadığı saptanmıştır. Hastalığın tekrarlamasına ilişkin belirsizlik, ölüm korkusu ve yaşama isteği meme kanserli kadınlar arasında en yaygın kaygı olarak belirtilmiştir. Ayrıca mastektomi sonrası genç kadınların hastalığın tekrarlamasına ilişkin daha fazla korku duydukları ve meme kaybına ilişkin daha yoğun duygular yaşadıkları, buna karşın ileri yaş grubundaki kadınların, meme kanserini gelecek yaşamlarında daha az tehdit edici olarak algıladıkları belirtilmiştir.

Beden imajı, benlik algısı ve cinsellikle ilgili sorunlar

Meme kanserinde cerrahi tedavi sonucu dıştan görülen bir organın kayba uğraması ve beden görünümünün değişmesi (mastektomi – memenin tamamının alnması), uygulanan kemoterapi ve hormonoterapi gibi tedavilerin kadınların doğurganlığını etkilemesi, saçlarının dökülmesine yol açması, hastalar için yıkıcı sonuçlara neden olabilmektedir. Birçok toplumda kadının memesi estetik görünümün, cinselliğin, anneliğin, bebeğin beslenmesinin simgesi olarak görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında, mastektomi ile yaşanan meme kaybı, kadınlığın, doğurganlığın, çekiciliğin ve cinselliğin kaybı olarak algılanmakta ve bu durum kadının beden imgesinde zedelenmeye bağlı olarak çeşitli psikososyal sorunlara neden olmaktadır. Bu durum, bizim toplumumuz gibi kadınların dişilik, cinsellik ve doğurganlık dışındaki sosyal değerlerinin ikinci planda kaldığı az gelişmiş toplumlarda daha da önemli olmaktadır.

Aile içi sorunlar

Meme kanserli kadınların yakınları da sıklıkla anksiyete, belirsizlik, çaresizlik gibi psikolojik sorunlar yaşamaktadır. Bu süreçte eşlerin yaşadığı sorunların nedeni, genellikle evle ilgili rol ve sorumlulukların değişmesi ve hasta eşin duygusal sorunları karşısında hissedilen yetersizlik ve çaresizlik duygularıdır. Aynı zamanda çocuklar, gelişimsel düzeylerine bağlı olarak farklı korku ve kaygılara sahip olabilmekte ve bu zorlu ve stresli süreçten hassasiyetleri nedeniyle kolayca etkilenebilmektedir. Hastalık sürecinin belirsizliği nedeniyle, ailede özellikle aileye bağımlı küçük çocukların olması, aile üyelerinde çocukların geleceği hakkında kaygılara neden olmaktadır. Meme kanserinin aile üyelerinde yarattığı diğer bir kaygı ise, hastalığın kalıtsal özellik taşımasıdır. Genetik yatkınlıktan dolayı, meme kanserinin ailedeki diğer kadınlarda da ortaya çıkma olasılığının olması, aile üyelerinde korku ve endişelere yol açabilmektedir. Bunun yanında potansiyel destek vericilerin yaşadığı korku kanserli bireyi gerekli desteklerden yoksun bırakabilir. Kanser olmayan bireyler, kendi kanser veya ölüm korkuları nedeniyle kanserli hastalardan uzaklaşabilirler. Diğer yandan aile ve arkadaşlar kendi şaşkınlıkları, kararsızlıkları ve nasıl davranacakları hakkındaki rahatsızlıkları nedeniyle, hastayla temas kurmaktan ve açıkça tartışmaktan kaçınabilirler. Kansere yönelik damgalayıcı tutumlar, hastalarda da tutarsız ve şaşkın davranışlara ve yıkıcı geri bildirimlere neden olabilir.

Mesleki ve ekonomik sorunlar

Meme kanseri, kadınların mesleki kariyerlerinde, çalışma yaşamlarında ve ekonomik durumlarında da önemli sorunlara neden olmaktadır. Bu sorunlar genel olarak, sağlık sigortası veya güvencesi, tekrar iş yaşamına girememe, çalışma aktiviteleri ve önceliklerindeki değişimler, damgalanma ve iş ayrımcılığı gibi problemlerdir.
Tedavi döneminde hastalar izin alma, ücret yetersizliği, istenmeyen nakillerin olması, işteki yararlarının inkar edilmesi gibi problemlerle karşılaşabilmektedirler. İş yerindeki ayrımcılığın derecesi değişken olmakla beraber, kaçınma ve düşmanlık gibi tutumlar görülebilmektedir. Hastaların çalışma yaşamıyla ilgili olarak yaşadıkları diğer zorluklar ise bulantı, kusma, ağrı gibi hastalık belirtileri nedeniyle çalışma yeteneklerinin azalması ve performans düşüklüğüdür. Bunun yanında sağlık güvencesi olmayan hastalar, kanserde uygulanan uzun tedavilerin yüksek maliyetleri nedeniyle ekonomik güçlükler yaşamaktadır.


Kanser hastalarında psikolojik destek ve tedavi

Psikolojik tedavide, psikolojik kaygı ve acıyı azaltmak, uyumu sağlamak, yaşam kalitesini arttırmak, duyguların ifadesine yardımcı olmak, mücadele ve yaşama gücünü arttırmak, hastalığın yarattığı çok yönlü krizle sağlıklı baş etmeye yardımcı olmak, varolan yanlış algıları düzeltmek, ya hep ya hiç tarzı davranış ve düşünceleri düzeltmek, sosyal destek ve iletişimi güçlendirmek amaçlanır.
Hastalık hali, kişide olduğu kadar, ailede de krize neden olur. Hasta ile aile arasındaki ilişkilerde güçlükler ortaya çıkar. İlişkilerde dengeli, duyguların serbestçe ifadesine izin veren, çatışmaların az, işbirliğinin fazla olduğu ailelerde hastanın uyumu en iyi olmaktadır. Ailenin tutumu ilgili ancak aşırı kaygılı olmamalıdır. Aile içi rollerin net olmaması, aşırı koruyuculuğun egemen olduğu, katı ve çatışmaları göz ardı eden aile ortamları, hastanın uyumunu güçleştirmektedir. Olası çatışmaların inkar edilmesi, çatışmaların çözümünü daha da güçleştirmektedir. Kanser hastasına ek olarak, sıklıkla, aileler de psikolojik destek ve tedaviye ihtiyaç duymaktadırlar.
Kanserin psikiyatrik tedavisinde, biyolojik psikiyatrik tedaviler (ilaç tedavileri), medikal psikoterapi (kognitif- davranış terapisi, destekleyici teknikler, gevşeme teknikleri), psikososyal destek ve gereken durumlarda grup psikoterapileri bir bütün oluştururlar.

Bu alanda uğraşan terapist her şeyden önce hastanın tıbbi durumunu bilmeli, seyrini değerlendirebilmeli, tıbbi hastalık ve tedavisine ilişkin komplikasyon ve yan etkileri anlamalıdır. Psikoterapi öncelikle önce hastanın ve hastalığın anlaşılması, hastanın kendi durumunu ve hastalığını nasıl algıladığının kavranması ile başlar. Bilgilendirme, umudu yok etmeden gerçekçi kabullenme, tedavi olanaklarının ve seçeneklerinin anlatılması, yanlış tutum ve bilgilerin düzeltilmesi ve rahatlatma esastır.
Tedavi, seyir ve yan etkilerinin, hastalığın ne olduğunun anlaşılması sağlanmalıdır. Hastadaki olası felaketçi yorumlar düzeltilmelidir. Hastanın psikolojik dinamiklerini irdeleyerek, savunma düzeneklerinin yorumunu yapar, daha etkili olumlu savunma düzeneklerinin gelişimine yardımcı olur. Hastanın normal psikolojik ve emosyonel reaksiyonlarını ifade etmesini cesaretlendirir.

Hastaların her şeyden önce hastalığı kişiselleştirmemeleri gerekmektedir. Bunu başka bir dille şöyle ifade etmem gerekirse. Bir kanser hastasına asla “ KANSERSİN” diye bir ifade kullanılmamalı. Peki neden? Çünkü bu direk kişinin kişiliğine yapışır. Oysa hastalık tamamen kişilikten ayrı bir parça olarak tedaviye alınmalıdır. Doktor ve hasta “ kanserli alanı” birlikte karşılarına alıp tedavi için elele verebilmelidir. “Sen kansersin, yandın” gibi bir psikoloji kişiyi bildik sona götürüyor.

Hastaların hastalığa uyumu tedaviye ilişkin beklentilerini ve uyumlarını kolaylaştırmakta ya da tamamıyla zorlaştırmaktadır. Hastalığa karşı uyum gösteren hastaların hastalık üzerinde daha fazla kontrol sahibi oldukları da Türkiye’de yapılmış çeşitli çalışmalarda kendini göstermektedir.

Aileler, duygularını ve endişelerini ifade etmesi için hastayı teşvik etmeli, paylaşımcı ve destekleyici olmalıdırlar. Sıklıkla aileye de ayrıca psikolojik destek gerekli olur. En uygun olanı tıbbi tedavi ile birlikte psikolojik tedavinin işbirliği içinde sürdürülmesidir. Bu yaklaşım, hastanın uyumu ve yaşam kalitesini artırır, hastalığın seyrini ve tedaviye cevabını da olumlu etkiler

Yurtdışı kaynaklı bir çalışmada insanların kansere yakalanmak ya da kalp krizi geçirmek gibi olumsuz bir olayın başlarına gelme olasılığı değerlendirmeleri istenmiş ve özünde kendilerin başına böyle bir olayın geleceğini asla beklemediklerini ifade ettikleri saptanmıştır. Tam bu noktada da insanların kurban psikolojisine kapıldıkları görülmektedir.

Neden ben, zaten ne kadar kötü talih varsa hep beni bulur, bu olumsuz düşünce treni ard arda kendini olumsuz düşünce vagonlarına teslim eder. Ben bittim mahvoldum, kanser her yerime yayılacak, tüm vücudumu ele geçirecek, çok yakında zaten öleceğim ve bu böyle devam eder gider. Bu düşünceler kişiyi ölümcül bir depresyona doğru da götürebilmektedir

Hâlbuki yaşam dediğimiz yolculuk kolayca kontrol edilebilen ve sadece olumlu olayların başımıza geldiği bir alan değildir. Yaşamda insanların başına trafik kazası da gelebilir, kronik bir hastalığa yakalanmak da ani ve beklenmedik bir olumsuz olay da. Bura da önemli olan, olayın bizim başımıza gelmesi değil de başımıza gelen olayı değerlendirme biçimimizdir

Kanserli bir hücreye sahipseniz stres, sıkıntı ve yıkıntıya harcayacağınız enerjiyi bir an önce kendimi bu kanserli hücreden nasıl kurtarabilirime harcamanızda büyük fayda vardır. Olumsuz rayda giden trenden bir an önce kurtulup trenin makasını değiştirin ve olumlu raylara geçiniz lütfen bu sizin için çok daha olumlu sonuçlar doğuracak ve sımsıkı doktorunuzun ve tedavinizin elini tutmanızı sağlayacaktır.

Peki ya meme kanseri olan bir kadın ne düşünür ne hisseder

Elbette her kanser türü kendi içinde çeşitli yıkımlar yaratabilmektedir ama herhalde hiç şüphesiz bunlardan özellikle “meme kanseri” olduğunu öğrenen bir kadın diğerlerine oranla daha incitici gibi görünmektedir. Ama yine bur ada da kanserli olduğunu öğrenen kadının olayı algılayış biçimi, bilişsel ögeleri olayı değerlendirmesinde çok ama çok etkili olacaktır.

Her olayları zaten kendisine yönelik olumsuz değerlendirmek gibi bir olumsuz alt yapısı varsa bunu büyük bir şansızlık olarak değerlendirecek aksi halde “olabilir ha meme ha ciğer ne fark eder bir an önce bununla baş etmeliyim” diyecektir. Olaylar üzerinde kontrol etme kapasitesi yüksek birisi değilse sıcak sudaki bir kahve gibi dağılacak ya da “ hadi bakalım şu yaşam problemini de çözelim” diyecektir. Kişinin kendisine yönelik algısı ve kontrol inancı tedavide son derece etkilidir.

Kanserli hastalarda hastalığın ilerlemesi, tekrarlaması ya da belirsizliği, alınan ilaçların yan etkileri, beden ve benlik imajında bozulma, hastalığın yol açtığı iş ya da evdeki rol kayıpları ve ilişkilerin kesintiye uğraması, bağımlı hale gelme veya şiddetli ağrı, acı yaşama ve ölüm ile ilgili korkular sık rastlanan sorunlardır. Ayrıca öfke, değersizlik, yaşamın anlamsızlaşması, yetersizlik, umutsuzluk gibi ruhsal sorunlar ile tedaviyi reddetme/uymama, krize yol açacak düzeyde iş ya da aile içi çatışmaların ortaya çıkması gibi sosyal sorunlar da yaşanmaktadır. Meme kanseri olan özellikle genç yaştaki hastalarda kadınlığın sembolü olan meme kaybı ile birlikte, kadınlığı algılamaları değişmekte, kilo kaybı/kilo alma ve saç kaybı da oluşunca kendilerini çekici hissetmemekte ve cinsel sorunlar yaşanabilmektedir 5,6. Hastaların tanı almalarını takiben yaşadıkları psikolojik süreçler çok sayıdaki çalışmada ele alınmış ve tanımlanmış olmasına rağmen, hastaların yakınları örneğin meme kanserli hastaların eşlerinin hastalık sonrası yaşadıkları tam olarak bilinmemekte ve yeterince araştırılmamıştır 1-4. Bu konu ile ilgili geniş örneklemli araştırmalara gereksinim vardır. Özellikle meme kanseri veya diğer jinekolojik kanser türleri genç yaştaki hastaların eşleri tarafından travmatik bir olay olarak algılanmakta, evlilik içi ilişkileri olumsuz olarak etkilemektedir. Benzer biçimde, olgu sunumunda da hastanın eşinin hastalığı, tedavisi sonrası değişen yaşamlarına uyum sağlamakta zorlandığı, belirgin bir biçimde travma sonrası stres bozukluğunu destekler yakınmalarının olduğu anlaşılmaktadır. Meme kanserli olguların eşlerinde de (olgu örneğinde de belirtildiği gibi) önemli oranda ruhsal ve sosyal sorunların olabileceği unutulmaması gereken bir durumdur. Bu nedenle onkoloji hastalarında psikososyal sorunlara yönelik danışmanlık hizmetlerinde aile içi çatışmaların çözümüne yardım, ailenin sosyal destek olarak kullanımının arttırılması, aile içi duygu paylaşımı, yaşama anlam katma ve yeniden yapılandırılmada aile üyelerine yönelik uygulamaların önceliği ve önemi çok açıktır.

Cerrahi müdahale öncesi hastanın psikiyatrik yönden hazırlanması oldukça önemlidir. Pre-operatif dönemde hastanın hazırlanması ve psikolojik destek verilmesi post-operatif dönemde tıbbi ve davranışsal komplikasyonları azaltır, hastanın psikososyal uyumunu kolaylaştırır. Pre-operatif dönemde hastanın kaygı ve korkularını ifade etmesi, mücadeleci tutumunun arttırılması, sorumluluk almasının cesaretlendirilmesi ve durumu ile ilgili olası felaketçi algıların düzeltilmesi, duygusal destek ve güvencenin sağlanması esastır. Psikolojik hazırlıkta hastanın bilgilendirilmesi birincil öneme sahiptir. Ameliyat öncesinde hastaya kaygısını arttırmayacak şekilde hastalığının ne olduğu, ameliyatın içeriği, olası komplikasyonlar ve hastanın kendine yardım için ne yapabileceği gibi konularda açıklama yapılmalıdır. Hastaya çok bilgi vermek de hiç bilgi vermemek de kaygısını arttırır. Bu nedenle, hastanın gereksindiği kadar bilginin verilmesi ancak bunun hastanın kendisini bilgiyi almaya hazır hissettiği zaman yapılması önemlidir. Hastaya “ne söylendiği” kadar “nasıl söylendiği” de önemlidir. Hastanın hastalığa uyum sağlayabilmesi için durumunun ne olduğunu anlaması, bu durumla nasıl baş edebileceğini kararlaştırması ve içinde bulunduğu duruma bir anlam verebilmesi önemlidir. Korku bilinmeyenle eşdeğerdir ve bilinmeyenden doğar. Ne olduğunu bilmediğimiz, tanımadığımız yabancısı olduğumuz şey karşısında doğan korku kafamızda çeşitli çağrışımlarla daha büyür, daha korkutucu olur. Asıl karşılaştığımız, bizi rahatsız eden şey veya durumla baş etme yolunda kullandığımız gücü veya enerjiyi, kendi içimizde oluşan korkuyu bastırmada, denetim altında tutmada kullandığımızda, gerçek olayla baş etme olanağımız da kısıtlanır ve organik, ruhsal, sosyal alanlarda ya da hepsinde birden yenik düşme olasılığımız yükselir. Bizi rahatsız eden, korkutan şeyin ne olduğunu bildiğimiz, onu tanıyıp anladığımız zaman, o artık bizim için bir anlam kazanır ve anlam verebildiğimiz bir şeyle baş etmede çıkış yollarını arayıp bulmamız da kolaylaşır. Öyleyse hastaların bilinmez içinde tutulmayıp, onların kendi durumlarını doğru algılayıp, bu durumu kendi gerçekleri içinde değerlendirerek bir anlam vermelerine yardımcı olunduğunda, durumlarıyla baş etmede ve dirençlerinin artmasında yarar sağlanabilir.

Meme kanseri hastalarında yaşanan kaygının azaltılmasında biyofeedback, progresif kas gevşemesi ve imgeleme yöntemlerinin kullanılabileceği, bilişsel terapinin de anlamlı bir iyileşme sağladığı bildirilmiştir.

Belirsizlik kanser tanısının en önemli özelliklerinden biridir ve hastalar her evrede belirsizlik yaşarlar. Tanı aşamasında, çeşitli tetkiklerin sonuçlarını beklerken, tedavi aşamasında uygulanan tedavinin sonucunu değerlendirirken ya da tedavi sonrası nüks olasılığını düşünürken hep geleceğe yönelik bir belirsizlik söz konusudur. Belirsizlik kanserin tekrarlamasına ilişkin yaşanılan korkuyu, kontrol kaybını, yaşam ve ölüme ilişkin var oluşsal endişeleri içerir. Hastalar sonlarının “ne olacağı”; daha da önemlisi “nasıl olacağı” ile ilgili belirsizlik içindedirler. Meme kanserinde yaşanan belirsizliğin gelecekte ne olacağını bilmemekten, güven duyamamaktan, her an şüphe içinde olunan bir yaşamı devam ettirmekten ve kararsız olmaktan kaynaklandığı bildirilmiştir. Aynı çalışmada kadınların belirsizlik durumunda yaşadıkları duyguların üstesinden gelmek için, genellikle belirsiz geleceğe ilişkin düşüncelerini baskıladıkları, planlarından vazgeçtikleri saptanmıştır.

Hastanede yatış süresinin uzaması ya da tedavinin uzun sürmesi durumunda belirsizlik daha yoğun yaşanır ve hasta belirsizlik ile birlikte ümitsizlik ve çaresizlik de yaşarsa depresyon görülebilir. Uyum bozukluklarından sonra depresyon kanser hastalarında en sık ortaya çıkan ve her aşamada görülebilen psikiyatrik bir sorundur.

Yapılan bir gözden geçirme çalışmasında kanser hastalarında depresyonun %58’e varan oranda görüldüğü bildirilmiştir. Kansere uyum güçlüğü ve çaresizlik algısı depresyon gelişiminde en önemli unsurlardır. Ölüm korkusu, çaresizlik, yaşam ideallerinin tehdit altında olması, bireyin otonomisini kaybedeceği ve çevreye bağımlı olacağına ilişkin düşünce ve kaygıları depresyon gelişiminde rol oynarlar. Mastektomi ise genel olarak diğer fiziksel hastalıklarda da görülen psikolojik tepkilere, alttaki hastalıkla (yani kanserle) ilgili endişe ve sorunlara, cerrahi girişimle ilgili narsistik zedelenmeye ve memenin kadınlık ve cinsellikle ilgili anlamıyla bağlantılı sıkıntılara yol açma potansiyeli dolayısıyla depresyona yol açar.

Aslında hastalık deneyimi her kişiye göre farklı yaşanır ve bu farkı yaratan birçok faktör de kişinin hastalığa tepkisinde rol oynar. Bu faktörler hastalığa ve bağlantılı belirtilere atfedilen etiket, hastalığın nasıl oluştuğuna dair inançlar, hastalığın beklenen sonucu ve süreci, hastalığın süresi ile ilgili beklentiler ve hastalığın kontrol edilmesine ya da tedaviye yönelik inançlar olarak sıralanabilir. Yaşamda her olayda olduğu gibi hastalar hastalığı anlamlandırmaya, nedeni, gidişi, tedavisi ve sonlanışı ile ilgili düşünceler geliştirmeye çalışırlar. Bu bulguların sonucunda kendi baş etme mekanizmalarını geliştirdikleri bir hastalık temsili modeli ile hastalıklarını algılarlar. Örneğin, hastanın kanserle ilgili “iyileşemez” ya da “eşittir ölüm” etiketi taşıması yaşadığı kaygı, korku ve depresyonda etkili olacaktır. Genç kızlık çağında “memeler kadın olmanın ve cinsel çekiciliğin en önemli simgesidir” diye mesaj alan bir kadın meme kaybını kabul etmekte daha da zorlanacaktır.

Klinik gözlemlerimiz göstermektedir ki, pre-operatif ve erken postoperatif dönemde kaygı daha belirgindir, depresyon ise daha geri plandadır. Hatta bazı hastalar adeta “yalancı balayı” diye adlandırabileceğimiz bir süreç de yaşayabilirler. Bu hastalar “kanserden kurtuldum, kanser benden uzak olsun da isterlerse diğer mememi de alsınlar” ifadesinde de bulunabilir. Çünkü hastalıklarının yaşamı tehdit edici boyutuna ilişkin endişeleri her şeyin önündedir. Ama bu hastalar taburcu olup sosyal yaşamın içine girdiğinde, meme kaybının sıkıntısını daha yoğun yaşamaya başladığında beden imajına ve görünüme ilişkin kaygılar, yas ve kayıp tepkileri gelişebilir. Bu dönemde depresyon oranında ya da şiddetinde artış görülebilir. Bazı hastalar ise tanının konulduğu andan itibaren depresif bir süreç içine girebilirler. Burada hastalığa bağlı değişkenler kadar hastanın yaşı, cinsiyeti, mesleği, kişilik özellikleri, daha önceki hastalık deneyimleri, stresle baş etme yöntemleri, kanseri ya da cerrahi girişimi nasıl algıladığı, bu konudaki ön yargıları gibi hastaya bağlı değişkenler ve aile desteğinin varlığı, çevrenin hastalık algısı gibi sosyal değişkenler etkilidir. Bunu yanı sıra hasta- cerrah ilişkisinin niteliği de belirleyici rol oynar.

Ameliyat öncesi kaygı ya da depresyon yaşayan bir hastada ameliyat sonrası komplikasyon gelişme riski daha yüksektir. Cerrahi girişime uyumu arttırmak için pre-operatif dönemde bilgilendirme ve psikolojik destek verilmesi kadar post-operatif dönemde de psikolojik desteğin sürdürülmesi, kaygı ile baş etme tekniklerinin öğretilmesi, benzer deneyimleri olan hastalarla grup tedavileri yapılması önem taşır.
Kanser hastalarında yaşanılan her psikolojik reaksiyonun “normal” olduğu düşüncesi de “patolojik” olduğu ve tedavi edilmesi gerektiği düşüncesi de yanlıştır. Ancak yaşanan psikolojik reaksiyonların ya da psikiyatrik sorunların hastanın uyumunu, yaşam kalitesini, tedaviye yanıtını, hastalığın seyrini ve hatta yaşam süresini olumsuz etkilediği unutulmamalıdır.

Özetle, bir cerrahın kanser hastasına yaklaşımda şu 10 altın kurala dikkat etmesi önemlidir:
1. Cerrahi müdahale öncesi hasta psikolojik olarak hazırlanmalı ve bilgilendirilmelidir. Bilgilendirmede hastanın gereksindiği kadar bilginin yine hastanın hazır olduğu bir zamanda yapılması önemlidir. Hastanın tolere edebileceği şekilde, sürede ve süreçte söylenmesi, belki bir görüşme değil, birkaç görüşme planlanması gerekebilir.
2. Hastanın soru sorması cesaretlendirilmeli, soru sordukça hastaya doğru bilgilerle ancak ümidi kırmadan açıklama yapılmalıdır. Hastaya yaklaşımda empati, ilgi, anlayış ve destek temel noktalardır.
3. Hastayı hastalığı ile tanımlamak (meme hastası, karaciğer hastası vb. gibi) yerine, bir birey olarak kabul edip ismi ile hitap etmek önemlidir. İyi hekim-hasta iletişimi için hekimin iletişim becerilerini geliştirmesi esastır.
4. Ameliyat türüne karar verirken tıbbi gereklilikler yanında, cerrahi girişimin hastanın beden imajı, özgüveni, psikolojik durumu, cinsel yaşamı ve çevre ilişkileri üzerinde ne gibi etkilere sahip olacağı da dikkate alınmalıdır.
5. Hastanın ve hastalığın fiziksel olduğu kadar ruhsal ve sosyal boyutları da değerlendirilmelidir.
6. Hastanın altta yatan hastalık, uygulanacak cerrahi girişim ve kaybedilecek organ ile ilgili endişe ve korkuları olabilir. Bunların ifade edilmesine olanak sağlanmalı, hastanın mücadeleci tutumu arttırılmaya çalışılmalıdır.
7. Hastanın öfke, kızgınlık, suçluluk v.s. gibi duygularını serbestçe ifade edebilmesi sağlanmalıdır. Hastanın yaşadığı bu duygular sonucu ortaya çıkan tepkileri kişisel olarak algılanmamalı, asıl muhatabın hastalığın kendisi olduğu unutulmamalıdır.
8. Hastanın hastalıkla ve uygulanacak cerrahi girişim ile ilgili (genellikle olumsuz ve felaketçi olan) düşünce ve atıfları anlaşılmaya çalışılmalıdır. Çünkü bu düşünce ve atıflar hastanın kişilik yapısı, savunma mekanizmaları, hastalık algısı gibi değişkenlerle birlikte ortaya çıkacak psikolojik reaksiyonda belirleyici faktörlerdendir.
9. Kaygı, depresyon gibi gelişmesi muhtemel psikiyatrik morbidite fark edilerek gerekli müdahale zamanında yapılmalıdır. Psikiyatrik morbiditesi olan ya da uyum sorunları yaşayan hastalarda ameliyat sonrası komplikasyon gelişme riski yüksektir.
10. Hastanın ameliyat sonrası da desteğinin devam etmesi önemlidir. Yeni bedenini kabullenmesinde destek verilmeli, tedavisinde sorumluluk alması cesaretlendirilmeli, duygusal destek ve güvence sağlanmalıdır.
Tedavi yaklaşımında biyo-psiko-sosyal modelin benimsenmesi ve hastanın bütüncül ele alınması gerekmektedir. Amaç sadece hastayı hayatta tutmak değil, o hayatı yaşamaya değer kılmak olmalıdır.

KIZILDERILIDEN TEK KELİMELİK HAYAT DERSI

*Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri hayat, aşk ve evlilik üzerine konuşurken şunları söylüyor: “İçimizde iki kurt var ve bunların arasında da korkunç bir savaş. Kurtlardan biri korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, pişmanlığı, açgözlülüğü, kibiri,kendine acımayı, küskünlüğü, aşağılık duygusunu, yalanları, üstünlük taslamayı ve benciliği temsil ediyor.
Diğeri ise; zevki, huzuru, sevgiyi, umudu, paylaşmayı, cömertliği,
dinginliği, alçak gönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliği, dostluğu,
anlayışı, merhameti ve inancı temsil ediyor.” Gençlerden biri “hangi kurt kazanacak?” diye soruyor ve yaşlı adam kısaca cevap veriyor:
“BESLEDİĞİNİZ”

Kanserden kurtulmak için hangi kurdu beslemeli…

KAYNAKÇA
  1. T.C. Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Politikası ve Kanser verileri, 1995–1999, Kanser Savaş Dairesi Başkanlığı Bakanlık Yayın No: 168, 2002; Ankara.
2. Freud S (1895) Studies on hysteria. Standard Edition II. London. Hogart Press, s.302.
3. Freud S (1912) The dynamics of transference. Standard Edition XII. London Hogart Press, s.97-108.
  • Yılmaz, MR. Meme kanserinin epidemiyolojisi ve etiyolojisi. Esin Emin Üstün (ed). Meme kanseri. Ayın Kitabı, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı, Yayın Bürosu, 2002; İzmir, 25–40.
  • Arıcan Z., Görken İ.K., Alanyalı H. ve ark. Meme cerrahisi sonrası adjuvan tedavi almış Meme kanserli kadınlarda psikoseksüel durum ve vücut imajı açısından yaşam kalitesi analizi. VIII. Ulusal Meme Hastalıkları Kongresi Özet Kitabı, 21–24 Eylül 2005, İstanbul, 219.
  • Küblerr-Ross, E. Ölüm ve Ölmek Üzerine.(Çev). Büyükkal B., BZD Yayıncılık, 1997; İstanbul.
  • Özkan S. Psikiyatrik ve Psikososyal Açıdan Kanser. Psikiyatrik Tıp: Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi 1994; 153–174.
  • Özkan S. Meme kanserli hastaya psikolojik yaklaşım. VIII. Ulusal Meme Hastalıkları Kongresi Özet Kitabı, 21–24 Eylül 2005, İstanbul, 165.
  • Özkan S, Armay Z. Hastalık Algısı ve Kanser. İçinden: Özkan S, ed. Psiko- Onkoloji, İstanbul: Novartis Oncology, 2007; 59–70.
  • Özkan S, Armay Z. Kanser ve Kadın. İçinden: Özkan S, ed. Psiko- Onkoloji, İstanbul: Novartis Oncology, 2007; 135–152.
  • Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı, organlara göre kanser sıklığının dağılımı ve kadınlarda en sık görülen 10 kanser, http://www.saglik. gov.tr/extras/statistics 2001. Ulaşım Tarihi:07.12.2007.
  • Gümüş AB. Meme kanserinde psikososyal sorunlar ve destekleyici girişimler. Meme Sağlığı Dergisi 2006; 2(3):108-113.
  • Aygin D, Durat G. Meme kanserli kadınlarda cinsel sorunlar ve yaklaşım (Derleme). Androloji Bülteni 2005; 23:352-354.
  • Önen Sertöz Ö, Elbi Mete H, Noyan A, Alper M, Kapkaç M. Meme kanserinde ameliyat tipinin beden algısı, cinsel işlevler, benlik saygısı ve eş uyumuna etkileri: Kontrollü bir çalışma. Türk Psikiyatri Dergisi 2004; 15(4):264-275.
  • Okanlı A. Kadınlarda mastektominin psikososyal etkileri. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi 2004;1(1):1-6.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Meme Kanserinin Psikolojik Boyutu" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Mine AKTAŞ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Mine AKTAŞ'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     2 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Mine AKTAŞ'ın Yazıları
► Obezite'nin Psikolojik Boyutu Psk.Şafak AĞACA KEMAL
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'Meme Kanserinin Psikolojik Boyutu' başlığıyla benzeşen toplam 91 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Eyvah Sınav Var... Kasım 2015
◊ Özdeğerimiz… Aralık 2008
◊ Yalnızlaşıyoruz… Aralık 2008
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


02:30
Top