2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Ruh Sağlığı Alanında Devrim: Büyük Ruh Sağlığı Projesi
MAKALE #6122 © Yazan Psk.İzzet GÜLLÜ | Yayın Aralık 2010 | 8,378 Okuyucu
Ruh Sağlığı Alanında Devrim: Büyük Ruhsağlığı Projesi

Bilindiği üzere "hastalık" kavramı ruh sağlığı alanında hep tartışılagelmiştir. Bir çok bilim adamı bu kavram yerine "uyum sağlamayan davranış" deyimini kullanmaktadır. Yine bazı bilim adamları uyum sağlamayan davranışların bile aslında organizmamızın uyum sağlamak amacıyla olumsuz durumlara verdiği sağlıklı uyum tepkileri olduğunu ifade etmektedirler.

Buna rağmen günümüzde, çoğu kişi tarafından hastalık olarak kabul edilen durumların dışında neredeyse günlük / insani her sıkıntımızı bile hastalık olarak görme ve ilaçla tedaviye yönelme eğilimindeki hızlı artışı çok ciddi bir temel sağlık sorunu olarak görüyorum.

Bugün psikiyatride, “Semptomların bir tablo oluşturması, bu belirtilerin en az 3 - 6 ay gibi uzunca bir süreden beri görülüyor olması ve kişileri mesleki ve/veya toplumsal alanlarda işlev kaybına uğratması” (DSM-IV) gibi en temel hastalık kriterleri neredeyse bütünüyle göz ardı edilmiş durumdadır.

Sözgelimi bir kaç günlük sıkıntısı olanın depresyonda kabul edildiği, birazcık hareketli olan çocukların hiperaktif sayıldığı, sağlıksız ana - baba tutumuna bir tepki olarak ortaya çıkan sorunlu çocuk davranışlarına ise uyum bozukluğu teşhisinin konulduğu ve ilaçla (antidepresan ilaçlarla) tedavi cihetine gidildiği örnek sayısı malesef artık bir elin parmakları kadar değildir.

Sonuç:

Evvela bu durum gereksiz psikiyatrik ilaç kullanımında korkunç bir artışa yol açmıştır. Akabinde de psikiyatrik ilaç kullanımı çocuk yaşlara kadar düşmüştür. İlaç elbetteki bir tedavi ajanıdır. Her tedavi ajanı gibi ilaç da ancak hastalığı tedavi eder. Peki, ya ortada hastalık yoksa?

Yine, son günlerde biraz içim sıkılıyor diye en az 3 - 6 ay boyunca psikiyatrik ilaç kullanmaya sevkedilen, böylece sorunlarıyla bir neden – sonuç ilişkisi içersinde yüzleşmeyip çözümü pasif bir biçimde sadece ilaçtan bekleme kolaycılığına şartlandırılan insanlar...

Bugün İngiltere’de psikiyatrik ilaçların kullanımının özellikle çocuklarda ve ergenlerde yasaklandığı bilinmektedir. Birçok bilimsel platformda bu ilaçların, sağladıkları kısmi rahatlık nedeni ile uyuşturucuya ve intihara zemin hazırlayıp hazırlamadığı tartışılmaktadır. Hemen hemen her kaynakta ilacın ancak psikoterapi ile birlikte kullanıldığında istenilen düzeyde etki gösterdiğinden bahsedilmektedir. (Plasebo etkili yalancı ilaçların antidepresanlarla aynı etkiyi yaptığını gösteren araştırma bulguları azımsanamayacak kadar çoktur).

Bütün bunlara rağmen ülkemizde salt ilaç merkezli ruhsal yardımı zorunlu kılan koşulların ortadan kaldırılmasına yönelik bir çabanın olmayışı, ayrıca ruhsal yardım ekibinin diğer unsurlarının, özellikle de alanın diğer uzmanı olan psikologların sözkonusu yardım sürecine aktif olarak katılımına olanak verecek adımların atılmamış olması ciddi bir temel sağlık sorunu olarak karşımızda durmaktadır.

Diğer yandan, çok kısa bir süre öncesine kadar bir elin parmaklarını geçmeyen psikiyatrik hastalık sayısı bugün ellilerle, yüzlerle (hatta ulusal bir dergide bu rakam 300 olarak geçmişti) ifade edilmektedir. Bu sürekli yeni hastalık üretme çabası bugün öyle bir noktaya gelmiştir ki "Bebeklik Çağı Depresyonu" denilen yeni bir hastalıktan (!) bile söz edilmektedir.

Yine bazı ulusal gazetelerde, artık kişilik özelliklerimizin bile hastalık sayıldığı, sadece bir yılda reçete edilen ilaçların şöyle kabaca bir dağılımı yapıldığında ülkemizin neredeyse yarıya yakınının depresyonda, geri kalanlarının da şizofren olduğu haberleri yer almıştı.

KONU İLE İLGİLİ ÜLKEMİZDEKİ
MEVCUT YANLIŞLAR VE EKSİKLİKLER
NELERDİR?


İnsan sadece doku, organ ve hücrelerden oluşan biyolojik bir varlık değildir. İnsan aynı zamanda duygu, düşünce ve davranışlardan meydana gelen psikolojik bir canlıdır da. O nedenledir ki Dünya Sağlık Örgütü ( WHO ) insanı, "Biyopsikososyal bir varlık" olarak tanımlar. Yine aynı örgüt sağlığı, ‘"Ruhen ve bedenen tam bir iyilik hali" olarak ifade eder.

Bilindiği üzere ruhsal ve biyolojik yapılarımız birbirinden ayrı ve bağımsız değildir. Bu iki yapı birbiriyle sürekli bir etkileşim içersindedir. Onun içindir ki ruhsal diye bilinen birçok problemde bedensel nedenler ve sonuçlar, yine bedensel olarak tarif edilen pekçok sorunda da ruhsal nedenler ve sonuçlar çoğu zaman vardır. Sözgelimi, bugün fiziksel yakınmalarla kliniklere başvuran azımsanamayacak sayıda hastanın yakınmalarına sebep olabilecek organik bulgulara rastlanamamakta, sözkonusu şikayetlere neden olarak psikolojik faktörler (sıkıntı, stres, kişilik özellikleri gibi) gösterilmektedir. Örneğin stres ile ( psikolojik faktör ) kanser, migren, ülser gibi birçok fiziksel hastalık arasında neden / sonuç ilişkisi ortaya koyan pek çok araştırma vardır.

Dolayısı ile, ruhsal olarak tam bir iyilik hali içersinde olmak ya da ruhsal açıdan sağlıksız olmak ile beden sağlığı, aile hayatı, eğitim hayatı, ekonomik hayat, sosyal hayat arasında direkt bir ilişki olduğunu söylemek hiç de zor değildir. En basit olarak psikolojik olarak geleceğe dair karamsar duygular içersinde olmak bile (ki bu durum tek başına ruhsal bir hastalık demek olmasa bile) kişinin aile içi ilişkilerini, okul başarısını, sosyal ilişkilerini, kişisel gelişimini, üretkenliğini muhtemelen olumsuz yönde etkileyecektir. Ruh sağlığı gerçekten de beden sağlığının, mutlu aile hayatının, üretken, verimli ekonomik yaşamın, sağlıklı sosyal hayatın ve kişiler arası ilişkilerin olmazsa olmaz bir önkoşuludur.

Madalyonun Bir Yüzü
Öte yandan bugün ülkemizde ruh sağlığının her geçen gün artan önemini ortaya koyan daha başka gelişmeler de vardır. Bir taraftan uyuşturucu kullanımındaki hızlı artış, diğer yandan satanizm ve benzeri akımların hızla yaygınlaşması, yine alkol tüketim yaşının her geçen gün düşmesi, çoğalan intihar olayları, artan boşanmalar...

Özellikle, son günlerde basına da sıkça yansıdığı gibi adeta toplumsal bir cinnet halini alan cinayet, vahşet ve katliam örnekleri...

Sadece bunlar mı? Yaygınlaşan meditasyon, yoga, NLP, kişisel gelişim gibi popüler uygulamalar ve insanların sorunlarını paylaşma ihtiyacını ortaya koyan "Kadın - Aile" vb. adlardaki meşhur tv. programları… Yine "Makul Çözüm" gibi insan psikolojisinin işlendiği programların gördüğü ilgi ve gazete - dergi sayfalarındaki "Güzin Abla, Aşk Doktoru, Dert Ortağı" gibi bir nevi psikolojik danışmanlık hizmeti verilen köşelere yağan mektup ve faks yağmurları… İnsanların sınırlı gazete sayfalarından, bir – iki cümlelik kendilerine özel öneri ve telkinlerden bile medet umar hale gelmeleri… İşte tüm bunlar, ruh sağlığı konusu üzerine dikkatlerimizi çekmesi gereken son derece önemli gelişmelerdir.

Madalyonun Diğer Yüzü

Maalesef bugün ülkemizde bu alanda çok büyük eksiklikler ve yanlışlıklar vardır. Çünkü mevcut ruh sağlığı hizmetleri 1920’li yıllarda hazırlanmış ve günümüz ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak düşmüş bir takım kanun ve yönetmeliklerle yürütülmektedir. "Ruh sağlığı alanındaki çağ dışı kalmış kanunların bir an evvel değiştirilmesi gerektiği" görüşü konu ile ilgili çeşitli platformlarda hep dile getirilmektedir.

Ülkemizdeki ruh sağlığı uygulamalarıyla ilgili temel eksiklikleri / yanlışları kısaca;

I - Ruhsal tedavinin salt ilaç merkezli olarak ve bir ekip işi olduğu halde hekim tekelinde ve salt ilaç eksenli yürütülmesi,

II - Tedavi dışı psikolojik hizmetlerin (Psikolojik danışmanlık, psikolojik destek, psikolojik eğitim gibi) ihmal edilmesi olarak ikiye ayırabiliriz.

Alanda bu iki temel sonuca yol açtığını tespit ettiğim diğer yanlış algılama ve uygulamalar ise şunlardır:


1. Ruh sağlığı beden sağlığının (fiziksel sağlığın) sıradan bir şubesi gibi görülmekte, bu alanın "farklı bir doğaya" sahip olduğu gerçeği göz ardı edilmektedir. Dolayısı ile bu alana beden sağlığı alanında geçerli olan ilke ve yöntemlerle yaklaşılmaktadır. Bir dizi olumsuzlukların temelinde yatan en büyük amil, 1920’li yıllardan kalma işte bu bakış açısıdır.

2. Yukarıda bahsedilen yanlış bakış açısının doğal bir sonucu olarak insanların bu alanda, aynı fiziksel sağlık alanında olduğu gibi sadece hastalıklarının olabileceği düşünülmekte, dolayısı ile de insanların sadece tedavi hizmetlerine ihtiyaç duydukları çıkarımına gidilmektedir. Onun için de bugün ülkemizde tedavi dışı hizmetlerin sunulduğu başka ruh sağlığı ve psikolojik hizmet adresleri yoktur. Alanda, "İnsanlar ya sağlıklıdır ya da hastadırlar. Sağlıklı iseler zaten bir problem yoktur. Eğer hasta iseler gider bir hekimden tedavi hizmeti alırlar" yanlış yargısı geçerliliğini korumaktadır.

3. Oysa ruh sağlığı hizmeti demek sadece ve sadece hasta insanlara sunulan psikiyatrik tedavi hizmeti demek değildir. Ruh Sağlığı alanında, alanın kendine özel doğasından kaynaklanan tedavi dışı yardım gereksinimleri ve bu tedavi dışı yardım gereksinimlerine cevap verebilecek tedavi dışı yardım şekilleri de vardır. Örneğin Psikolojik Tedavi, Psikolojik Danışmanlık Hizmetleri, Psikolojik Destek Hizmetleri, Psikolojik Eğitim Hizmetleri gibi. (En az psikiyatrik tedavi kadar önemli olan bu psikolojik hizmetlerin verilmeyişinin doğurduğu boşluğu, maalesef yukarıda sayılan oluşumlar / uygulamalara doldurmaktadır.)

4. Yine bu alanda, yaşanılan ve yardım gereksinimi duyulan her sorun psikiyatrik bir hastalık demek değildir. Ruh sağlığı alanında insanların sadece hastalıkları değil,

A) Hastalık niteliğinde olmayan sorunları,
B) Çok önemli soruları da vardır.

İnsanlarımızın hastalık ve tedavi dışında, hastalık boyutunda olmayan insani sorunları ve çok önemli soruları için (çünkü bu insani, hastalık olmayan sorunların ve soruların zamanında cevaplanamaması durumunda uzayıp giderek, zaman içinde derinleşerek hastalığa dönüşme ihtimali yüksektir) alabilecekleri hizmetler vardır. Hastalık olmayan bu gibi sorun ve soru durumunda alınabilecek hizmet bir tedavi hizmeti değildir. Evet, her yardım talep eden insan hasta; her yardım gerektiren sorun hastalık ve her yardım talebine cevap verecek hizmet şekli de tedavi değildir.

Tedavi, pek tabidir ki ruhsal tedavi de en son basamaktır. Esas olan sağlıklı kalmaktır. Yani, koruyuculuktur. Öncelikle ruh sağlı korunmalı, desteklenmeli; sonra insanlara tedavi adresleri gösterilmelidir. Maalesef ülkemizde durum hiç de böyle değildir. Başka hizmet adresleri olmadığı için, küçük - büyük, insani bir problem ya da hastalık ayırımı yapılmadan her yardım talep eden insan direkt olarak tedavi adreslerine baş vurmak zorunda bırakılmaktadır. Ülkemizde eğitici, geliştirici, destekleyici, çözümleyici ve yönlendirici nitelikli ruh sağlığı hizmetleri ihmal edilmektedir. Yukarıda da belirttiğim gibi, ya her sorunu olan insan tedavi merkezli hizmet veren ve sayıları son derece az olan psikiyatri kliniklerine gönderilmektedir ya da yardım alabilmeleri için gerçek anlamda hasta olmaları beklenmektedir.

6. Ülkemizde 100 bin kişiye bir psikiyatri uzmanı düşmektedir. Ünlü Türk Psikiyatristi Prof. Dr. Orhan Öztürk, Tıp Fakültelerinde kaynak ders kitabı olarak okutulan Ruh Sağlığı ve Bozuklukları adlı meşhur eserinde, "Hekimlerin sayısı ne bugün ne de gelecekte ruh sağlığı ihtiyaçlarını karşılamayacaktır. Alanda hekim dışı uzmanların da temel ruh sağlığı hizmetlerini verecek şekilde yetiştirilmesi gerekmektedir. Ruh sağlığı alanı hekimlerin tekelinde kalmamalıdır" demektedir.

Gerçekten de bu eksiklik çok ciddi sonuçlara sebep olmaktadır. Evvela bu durum ruh hekimlerini, bir uçtaki en insani, günlük, normal sıkıntılardan tutun da diğer uçtaki psikozlara kadar hastalık olan / olmayan her sorun durumuyla uğraşmak, dolayısı ile işlerini -maalesef- bir dahiliye uzmanı gibi yapmak, birkaç soru sorup, salt semptomlara bakıp ilaç yazmak zorunda bırakmaktadır. Yani kalıcı değil, semptomatik tedavi hizmeti sunulmasına sebep olmaktadır. Oysa salt ilaçla tedavi, özellikle bu alanda eksik tedavi demektir.

7. Bilindiği üzere psikiyatrik muayene test, gözlem, görüşme gibi araçların kullanılmasını, ruhsal tedavi ise birebir psikolojik yaklaşımları da zorunlu kılan, sadece ilaçla kalıcı sonuç alınması neredeyse imkansız, multifaktöriyel yaklaşımları, dolayısı ile bir ekip çalışmasını gerektiren bir yapıya sahiptir. Oysa bugün ülkemizde ruhsal tedavi hizmetleri kağıt üzerinde anlatılan ekip işbirliğinin aksine salt psikiyatri hekim tekelinde yürütülmektedir.

"Uzman olduğuna göre, hele bir de hekim ise tek başına yapar" diye düşünülmektedir. Ancak bir işin sağlıklı olarak yapılabilmesi için o işte uzman olmak yetmemektedir. Başka faktörler de devreye girmektedir. Örneğin, zaman faktörü...

Ruhsal tedavinin sağlıklı olarak yürütülmesi için bir psikiyatri hekiminin günde en fazla 10-12 hasta bakması gerekmektedir (Üniversite hastanelerinde buna kısmen dikkat edilmektedir). Çünkü bir hasta ile tanılama ve tedavi süreci asgari 35-40 dakika olmak zorundadır. Hekim hem tanılama görüşmesini, hem birebir ve vakit alan psikolojik yaklaşımları (terapi vs.) tek başına yapması ancak günde bu sayıda hasta bakmayı tercih etmesi durumunda belki mümkün olacaktır. Bu ise, 100 bin kişiye bir psikiyatri hekiminin düştüğü, psikolojik problemlerin öneminin ve yaygınlığının her geçen gün arttığı günümüz koşullarında neredeyse imkansızdır.

MEVCUT RUHSAL YARDIM UYGULAMASININ NE TÜR SAKINCALARI VARDIR?

Bunun o kadar ciddi sakıncaları vardır ki!

Bir defa ruh sağlığı alanında salt ilaç merkezli tedavi demek, eksik tedavi demektir. Eksik tedavi ise kalıcı sonuç vermeyen ve aylara, hatta yıllara uzayan tedaviler anlamına gelmektedir. Psikiyatrik ilaçların beklenen etkisinin genellikle 3 - 6 ay gibi uzunca bir süre sonra ortaya çıkıyor olması, bir de tedavinin salt ilaca indirgenerek eksik bırakılması nedeni ile tedavilerin çok uzadığı, yıllara yayıldığı, ilaç tüketiminin çığ gibi arttığı, yine ilaç kullanımının çocuk yaşlara düştüğü çok ciddi bir tablo ortaya çıkmaktadır. (Ayrıca bu ilaçların kısa ve uzun vadeli bir çok yan etkileri vardır Bu nedenle, bahsi geçen ilaçları kullanmak istemeyen insan sayısı her geçen gün artmaktadır.

Kaldıki ruhsal yardım sadece ilaçla yardım demek değildir. Pekçok sorunda kişilere danışmanlık edilmesi, psikolojik destek sağlanması gerekmektedir. Ancak yukarıda sözünü ettiğim ve ileride de detaylı olarak değineceğim işleyiş bu tür durumlarda bile ilaçla yardım sunulması gibi bir garabete neden olmaktadır.

Şöyleki:

Örneğin ebeveyn çocuğa yanlış yaklaşımlar göstermektedir. Doğal olarak çocukta bir takım ajite / sıra dışı tepkiler gözlenmektedir. Ebeveyn çocuğu alıp gidebileceği tek adres olan kliniğe – uzman hekime götürmektedir. Hekim ise semptomlara bakmak, "hiperaktivite" yahut "uyum bozukluğu" tanısı koymak ve ilaç vermek zorunda kalmaktadır.

Soruyorum, burada çözüm ilaçta mıdır?

Bu aslında anlaşılabilir bir durumdur. Çünkü psikiyatri hekiminin ebeveyni karşısına alması, birebir olarak ilgilenerek sorunun asıl kökenine yönelik ve kalıcı çözüm sağlayan psikolojik yaklaşımlarda (terapi, danışmanlık, eğitim, destek vs) bulunması mümkün değildir. Çünkü zaman alan bu uygulamalara vakti yoktur. Her gün kapısında bekleyen 50 - 60, hatta 80 - 100 hasta vardır. Sürekli yeni hasta kabulü, ağır - kronik hastaların kontrolleri, ilaç yazımı vb. rutin işleri zaten uzman hekimlerin sınırlı vakitlerini fazlası ile almaktadır. Hastayı gönderebileceği, ilaç dışı birebir yardım isteyebileceği, psikolojik yardım talep edebileceği başka hizmet adresleri de ne yazıktır ki yoktur. Mecburen sadece ilaç ile tedavi cihetine gitmek zorunda kalmaktadır.

Yine Örneğin ani bir kaza ile eşini kaybeden, dolayısı ile doğal bir yas dönemi yaşayan (bu, son derece sağlıklı bir süreçtir aslında. Hastalık demek, depresyon demek değildir mesela) bir kişi bu zor süreci kısaltmak, destek almak için gidebileceği tek adres olan muayenehaneye yahut kliniğe gider. Konuşmak, bu süreci nasıl daha az örselenerek atlatabileceğini öğrenmek, içini dökmek, telkin almak, öneri almak, rahatlamak istiyordur. Yoğun bir paylaşma gereksinimi içersindedir.

Sonuç:

Kişi çok büyük olasılıkla psikolojik destek değil, ilaç almak zorunda kalır. "Depresyon" ya da "anksiyete" tanısı konur kendisine.

Dikkat! Önemli Bir Tespit

(Tanı konulmayınca ilaç verilemediğinden, ilaç dışı yaklaşımlara dise vakit olmadığından sözü edilen bu durum zorunlu olarak her sorunun hastalık olarak kabul edilmesi gibi vahim bir yanlışa da sebep olmaktadır. O yüzdendir ki 3 - 4 gün belirti gösteren ve klinik açıdan hastalık tablosuna oturmayan kişilerin çok kolay bir şekilde depresyon; biraz hareketi olan çocukların ise hemencecik hiperaktivite tanısı aldığı vaka örnekleri azımsanamayacak kadar çoktur. 12 yıldır alanda, bu işin mutfağında çalışan deneyimli bir psikolog olarak, en önemlisi de ağzımdan çıkanı kulağım duyarak iddia ediyorum: Bugün psikiyatri kliniği çıkışında kişiler üzerinde araştırma yapılsın. Hastalık teşhisi alanların, ilaç başlanılanların önemli bir kısmının şikayetlerinin aslında hastalık tablosu oluşturmaktan çok uzak olduğu görülecektir. Bahsini etmeye çalıştığım ruhsal yardım işleyişi / süreci hekimleri bu sonucun doğmasına mahkum etmektedir. Bu tespitimi Türkiye Psikiyatri Derneği Başkanı Dr. Şerif Özer de bir röportajında açıkça teyit etmektedir.)

Vahim Bir Tespit Daha

(Bilindiği üzere Psikiyatride bugün onlarca hastalıktan sözedilmesine karşın her sorunun spesifik bir ilacı yoktur. Alanda; antidepresanlar, Antipsikotikler ve Anksiyolitikler olmak üzere temelde 3 grup ilaç söz konusudur. O yüzden, yukarıda bahsettiğim uygulamaların doğal bir sonucu olarak, ilacı olmayan sorunlarda bile bu üç grup ilaçtan birinin verilmesi gibi çok vahim bir garabet de sözkonusudur. Örneğin çocuğun ya da kişinin sorunu iletişimsel olduğu halde konulan teşhis -sözgelimi- depresyon, başlanan ilaç da antidepresan olabilmektedir. Yine kemelik vb. konuşma bozuklukları psikologlarca verilen "konuşma terapisiyle" büyük oranda düzelebilen bir bozukluk olmasına karşın anksiyete teşhisi verilebilmekte, anksiyolitik bir ilaç başlanabilmektedir.)

Yukarıda da değindiğim gibi bu durumu aslında yadırgamamak gerekiyor. Çünkü sorumlu hekim, kendisine bir yakınma ile baş vuran her kişiye yardımcı olmak, bir şeyler yapmak, çözüm üretmek zorundadır. Sorunu “hastalık” boyutunda görmediğinde ya da şikayetçi olunan sorunun spesifik bir ilacı olmadığını söylediğinde başvuran kişilere tedavi dışı, ilaçla tedavi dışı yardım talep edebileceği, bu kişileri yönlendirebileceği, zaman alan, birebir ilgi gerektiren yardım şekillerini, örneğin psikolojik danışmanlık, psikolojik destek, psikoeğitim vb. hizmetleri talep edebileceği ne başka bir hizmet adresi ne de başka bir uzman vardır.

Mühim Bir Not!

(Aslında böyle bir uzman vardır. Ancak bu, çağın sorunlarıyla birinci dereceden alakalı çağın mesleğinin uzmanları bugün ülkemizde işlevsiz bırakılmış; onca ihtiyaca rağmen çalıştıkları kurumlarda (şahsımın da şanslı olarak içinde yer aldığı bazı istisnalar hariç) öncelik arzetmeyen işlerde istihdam edilerek atıl durumda körelmeye terkedilmişlerdir. Böylece, en üretken, en verimli yaşlarında bazı nedenlerle mesleklerine büyük ölçüde küstürülmüş durumdadırlar. Bu uzmanlar; tıpkı psikiyatristler gibi yüksek eğitimli bir ruhsal yardım mesleği mensupları olan psikologlardır.)

Dediğim gibi ilgili hekimlerce zorunlu olarak tanı koymak, ilaç vermek mecburiyetinde kalınmaktadır. Yine aile sorunları, iletişim sorunları, uyum sorunları, okul sorunları, ergenlik problemleri, kekemelik vb. konuşma bozuklukları gibi büyük ölçüde ilaç dışı psikolojik yaklaşımların gerektiği birçok problem için bile ilaç kullanımı tavsiye edilmek zorunda kalınmaktadır.

Bu tür örnekler her gün binlercesi yaşanan ve etkisi milyonlarca insanın yaşamında bizzat gözlenen gerçeklerdir.

Soruyorum: İnsan sağlığı bu kadar ucuz; ülkemiz ekonomisi bu kadar zengin midir?


PEKİ SAĞLIKLI BİR ÇÖZÜM İÇİN NE YAPILMALIDIR?

Çözüm için tek bir seçenek vardır: Psikologlara tedavi süreci öncesinde, sırasında ve sonrasında rol vermek!

Bir pratisyen hekim veya diş hekimi gibi, bir avukat yahut mühendis gibi fakülte mezunu olan psikologları vasıfsız elemanlar olarak görmekten artık vazgeçmek!

Psikologların psikiyatri teknikeri - teknisyeni olmadıklarını; ayrı, bağımsız, uygulama alanı son derece geniş ve pozitif bir bilimin, psikoloji biliminin uzmanları olduklarını; sadece psikiyatrinin değil; psikoloji biliminin de bu ülke insanlarına çok şeyler vereceğini gelişmiş batı ülkeleri gibi kabul etmek!

Koskoca bir ruh sağlığı alanının yükünü tek başlarına omuzlarında taşıyan, tekellerinde tutan sınırlı sayıdaki psikiyatri uzmanları dışındaki bu uzmanlara da alanda bazı yetkiler ve sorumluluklar tanımak!

“Hastayı hekim tedavi eder” gibi, 1920’li yıllara ait ve ruh sağlığının gerek doğasını, gerekse günümüz gerçeklerini yansıtmayan, ruh sağlığı alanındaki her yardım talebini hastalık, her yardım talep edeni hasta, her yardımı sadece ilaçla tedavi olarak gören ve alanda tedavi dışı ruhsal yardım şekillerinin de olduğu gerçeğini yadsıyan yanlış ve eksik algılamalardan, kabullerden bir an evvel kurtulmak gerekmektedir.

Çözüm için şu iki alternatif modelden en az birisinin hayata geçirilmesi gerekmektedir.


ÖNERİLEN ALTERNATİF MODEL
( A )
PSİKOLOG OFİSLERİ VE
AİLE PSİKOLOGLUĞU

Sonuçta bütün insanlar bir aileye mensuptur. Bu nedenle, her psikolog belli sayıda aile ile irtibatlandırılmalı, bu uzmanların ailelere psikolojik eğitim (örneğin, periyodik aile içi seminer vb.) psikolojik danışmanlık ve psikolojik destek hizmeti sunmaları sağlanmalıdır. Yani aile hekimliğinde olduğu gibi "Aile Psikologluğu" uygulamasına geçilmelidir.

Psikologların, aile ve birey merkezli koruyucu, eğitici, geliştirici, destekleyici, çözümleyici ve yönlendirici nitelikli ve bugüne dek ihmal edilen 1. basamak ruh sağlığı hizmetleri sunmaları konusunda acilen yasal adım atılmalıdır.

"Bu amaçla psikologlara ruh sağlığı alanında, pratisyen hekimlerin beden sağlığı alanındaki işlevlerine benzer bir işlev verilmeli, her sorusu ve sorunu olan hemen ve direkt olarak uzman hekime gitmek zorunda bırakılmamalıdır."

Böylece psikiyatri uzmanı hekimlerin daha önemli ve gerçek hastalık boyutlu ruhsal sorunlarla daha kaliteli bir biçimde uğraşmaları temin edilmelidir.

(Not: Ruhsal yardım konusunda Sağlık Ocaklarının ilk basamak olarak fazla bir rolü yoktur, Çünkü orada yapılan da uzman hekimin yapmak zorunda kaldığından pek farklı değildir. Yukarıda bahsi edilen psikolojik hizmetleri sunmak için ise pratisyen hekimlerin gerek eğitimleri gerekse sınırlı zamanları yeterli değildir.)

Ruhsal Tedaviyi Bütünleme Görevi

Bu şekilde hem psikiyatri hekimleri gerçek hastalık durumlarıyla daha kaliteli bir biçimde ilgilenmiş olacaklar, hem de ruhsal tedavi olması gerektiği şekilde, yani bütüncül bir biçimde verilmiş olacaktır. Böylece, örneğin uzman hekim teşhis koyup tedavi başladığı hastalarına, "...Şimdi git, bu süreçte bir psikologdan psikolojik destek al ki tedavi etkinliğin artsın, iyileşme sürecin kısalsın, sonra bana tekrar kontrole gel" diyebilecektir.


Ayrıca Tıbbi Tedaviye Destek İşlevi

Ayrıca dahiliye vb. kliniklerde muayene olan, hastalığına sebep olarak herhangi bir organik bulguya rastlanılmayan, hastalığının stres ve benzeri psikolojik faktörlerden kaynaklandığı söylenen ve kendi kendisinin doktoru olması öğütlenen hastalar ilgili uzman hekimler tarafından bu ofislere yönlendirilebilmeli, böylece buraları insanların stresle, hastalığını kabullenme vb. sorunlarla nasıl başa çıkılacağını öğrenebilecekleri, bu ve benzeri konularda psikolojik destek alabilecekleri "Psikolojik Destek Birimleri" haline getirilmelidir.

Unutulmamalıdır ki beden sağlığı ve tıbbı iyileşme, ruh sağlığından ve psikolojik faktörlerden ayrı ve bağımsız değildir. Literatürlerde, uygun psikolojik yaklaşımlarla organik bir hastalık olan kanserin bile yenilebildiğinden bahsedilmektedir.

Kısaca bu yerler; “psikolojik eğitim, psikolojik danışmanlık, psikolojik destek ve psikolojik tedavi” olmak üzere 4 temel ruh sağlığı hizmetinin, diğer bir ifadeyle koruyucu, eğitici, geliştirici, destekleyici, çözümleyici ve yönlendirici nitelikli ruh sağlığı hizmetlerinin verildiği "1. basamak psikolojik hizmet adresleri" haline getirilmelidir.

ÖNERİLEN ALTERNATİF MODEL
( B )
"TOPLUM RUH SAĞLIĞI
MERKEZLERİ"

Yukarıda ifade edilen 2 basamaklı (Psikolog Ofisleri ve Psikiyatr Muayenehaneleri) hizmet yapılanmasının tek çatı altında olduğu "Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri" modeline geçilmelidir.

"Mevcut psikiyatr muayenehaneleri salt hekim merkezli, salt ilaç ve tedavi merkezli sınırlı ruh sağlığı hizmetinin paralı olarak sunulduğu, dolayısı ile sınırlı sayıda insanın istifade edebildiği yerler olmaktan çıkarılmalı, bu yerler tedavinin yanında bu güne dek hep ihmal edilen eğitici, geliştirici, yönlendirici ve destekleyici nitelikli 1. basamak ruh sağlığı hizmetlerinin de verildiği, psikiyatri hekimlerinin alanın diğer uzmanı olan psikologlarla birlikte bir ekip işbirliği içersinde çalıştıkları ve işlevleri daha geniş olan “Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri”ne dönüştürülmelidir."

Bu oluşum kanımca dayatılmamalı, teşvik cihetine gidilmeli, bu yönde adım atan hekimlere ve psikologlara merkezlerine baş vuran insanlar adına devlet ödemesi imkanı getirilmelidir. Bu merkezler küçük Ruh Sağlığı Hastanesi gibi, Dal Hastane gibi düşünülmelidir. Bir çok özel hastanenin finansmanını sağlayan devlet, ülke genelinde sayıları çok da fazla olmayacak bu tür son derece faydalı hizmetlere vesile olacak ruh sağlığı merkezlerini çok rahat bir şekilde finanse edebilecektir diye düşünüyorum. Bugün Avrupa’da böyledir: Kişiler psikologa ya da psikiyatri uzmanı hekime giderler (oralarda bu iki uzman ayrı çalışırlar), ücretlerini devlet öder. Devlet sadece uzmanlara hasta / danışan taksimini yapar, sağlık alanını tamamen ticari rekabetin acımasız pençesine terk etmez. Hizmetlerin sağlıklı yürümesini, işleyişi temin eder. Bu uygulama sosyal devlet olmanın da bir gereğidir. Özel hastanecilik uygulamaları ülkemizin de bu yolda olduğunun göstergesidir.


DEVLET HASTANELERİNDE AYRICA “PSİKOLOji KLİNİKLERİ” (PSİKOLOJİK DANIŞMA VE DESTEK BİRİMLERİ) KURULMALIDIR

Sağlık genel anlamda "beden sağlığı" ve "ruh sağlığı" olmak üzere ikiye ayrılır.

Beden sağlığı alanında bugün bi çok branş varken, öyleki sadece kardilojide bile 2, 3 yan dal türemişken koskoca bir ruh sağlığı alanında sadece psikiyatri uzmanı hekimlerinin yetkili kılınması, insanlarımızın bu alandaki ihtiyaçlarına ise sadece “Hasta, hastalık ve tedavi” olarak bakılması, tedaviden de salt “ilaç merkezli” ruhsal tedavinin anlaşılması büyük bir eksikliktir ve sonuçları itibariyle çok büyük sakıncalar taşımaktadır.

Bu yanlışın bedelini, bireysel, ailevi, toplumsal boyutlu ve sürekli artan pek çok sorunla insanlarımız ödemektedir. Buna artık “dur!” denilmelidir.

"Tamamına yakını büyük şehirlerdeki modern ve ileri seviyeli üniversitelerden mezun olan psikologların görev ve sorumlulukları net bir biçimde tanımlanmalı, meslek yasaları çağın ihtiyaçlarını da dikkate alarak acilen çıkarılmalı, bir çok konuda verebilecekleri çok şeyleri olan bu uzmanların işlevleri, hastanelerde ilgili hekimlerin kişisel inisiyatiflerine ve insaflarına terk edilmemelidir."

Dolayısı ile bahsi edilen uygulamalara ek olarak bütün hastanelerde psikiyatri klinikleri yanında ayrıca “Psikoloji Birimleri (Klinikleri)” açılmalıdır (hastanemizde böyle bir yapılanma vardır, ancak bu yerel bir uygulamadır).

“Çünkü devlet hastaneleri özellikle Anadolu’da halkın psikologlara kolayca ve ücretsiz bir biçimde ulaşabilecekleri, ayrıca yetişmiş / deneyimli psikologların bulunduğu yegane kaynaktır.”

(Not: Yıl 2010’dur. Çalışmamın giriş bölümünde de değindiğim çağın sorunları almış başını gitmektedir. Ancak bu çağın sorunlarıyla birinci dereceden alakalı çağın mesleğine bugün direkt başvurabilmek ne yazıktır ki mümkün değildir. Örneğin genç yaşta bir çocuk herhangi bir suç ya da cinayet işlediğinde hemen gözler gençler ve aileleri üzerine odaklanmakta, anında ebeveynler ve çocuklarına yaklaşım biçimleri gündeme gelmekte, onların yanlış çocuk yetiştirdikleri üzerinde yoğunlaşan bazı söylemlerde bulunulmaktadır. Peki bu anne – babalar, özellikle Anadolu’da bu hizmeti nerede ve kimden alacaklardır? İşleri insanlara zaman ayırmak, onları etkili bir biçimde dinlemek ve bilimsel metodlarla yönlendirmek olan psikologlardan... Peki bu mümkün müdür? Bugün bilhassa Anadolu’da halkın psikoloğa ulaşabilecekleri yegane yer olan devlet hastanelerinde psikiyatri kliniklerine gitmeden, ilgili hekimlerin oluru ve yönlendirmesi olmadan (ki bu kişiler ister hasta isterse sağlıklı birer danışan olsunlar) hiçbir kimsenin psikologlarla görüşebilmesi, danışmanlık, destek, eğitim vb. psikolojik hizmetler alabilmesi mümkün değildir. Bu ihtiyacın karşılanması tamamen ilgili hekimlerin kişisel insiyatiflerine terkedilmiş durumdadır.)

Halkın Büyük Çoğunluğunun Hizmet Aldığı Devlet Hastanelerinde Mesai Sonrası Psikolojik Danışmanlık Hizmeti Verilmesini Mümkün Kılan Bir Düzenlemeye Gidilmelidir.

Devlet Hastanelerinde ayrıca, psikologların mesaiden sonra da klinikte çalışabilmelerini, mesleki / klinik görüşmeler yapabilmelerini sağlayan, bunu teşvik edan / özendiren bir düzenlemeye gidilmelidir. Buna, özellikle haftada bir olmak üzere birkaç seans görüşmeye gelmesi gereken ancak okulları olan çocukların ve gençlerin, bilhassa da çalışan ailelerin - ebeveyenlerin büyük bir ihtiyacı vardır.


ÖZELLİKLE DEVLET DEVLET HASTANELERİNDE, İKİ RUHSAL YARDIM MESLEĞİ ARASINDA SAVCI – HAKİM
MEKANİZMASINA BENZER BİR ÇALIŞMA SİSTEMİ
GETİRİLMELİDİR!

Hem toplumun çok geniş bir kesimine hitap etmesi hem de öncü olması, model oluşturması amacıyla bu alanda, alanın yukarıda arzettiğim özel doğasını da dikkate alan, daha nitelikli ve bütünleyici bir ruhsal yardımın tesis edilebilmesi ve yine sözünü ettiğim vahim sonuçların ortadan kaldırılabilmesi maksadıyla iki ruh sağlığı yardım mesleği arasında “Savcı – Hakim” ilişkisine benzer bir mekanizmanın kurulması gerekmektedir.

"Psikiyatri klinikleri 3 - 5 dakikada hem değerlendirme yapılıp teşhis konulan, hem de tedavi yapılan (!) yerler olmaktan çıkarılmalıdır. Nasıl ki günümüzde hekimler ayaküstü bir biçimde hemen teşhis koymuyor, hastaları artık rutin bir biçimde öncelikle laboratuvara gönderip tahlil istiyorlar, aynı işleyiş ruh sağlığı alanı için de geçerli olmalıdır. Buna normal ile anormalin içiçe olduğu bu alanda çok daha fazla ihtiyaç vardır."

Bu nedenle sözkonusu kliniğe yardım için başvuran herkes evvela testlerle, ilgili gözlem - görüşme form ve teknikleriyle sağlıklı bir biçimde değerlendirilmek üzere psikoloğa sevkedilmelilerdir.

(Not: Bugün psikiyatrideki hemen her sorun için geliştirilmiş, bazı hekimler tarafından da kullanılan objektif test ve envanterler mevcuttur.)

Bu şekilde psikologlar nesnel ölçüm için kaçınılmaz olan form ve tekniklerle ruhsal değerlendirme için kaçınılmaz olan zamanı ayıracak, böylece normal / anormal; hastalık / güncel sorun ince ayrımını net bir biçimde ortaya konabilecektir.

Bu objektif uygulama sonucunda belli puanın üstünde çıkan, yani hastalık teşhisi için gerekli olan tabloyu gerçekten oluşturan vakalar direk ilgili uzman hekim / klinik psikolog ekibine yönlendirilmeli; altında kalan, yani hastalık görünümü taşımayan ancak kişilere sıkıntı da veren şikayetler için danışman psikologlarca hem önleyici hem de çözümleyici ve yönlendirici nitelikli psikolojik danışmanlık ve destek hizmeti verilmelidir.

(Not: İleri akıl hastalıkları, sözgelimi psikotik rahatsızlıklar hariç, özellikle duygu durum bozukluklarında ve davranış problemlerinde medikal tedavi yapılsa, ilaç reçete edilse bile kesinlikle psikolojik yaklaşım için psikoloğa da sevk mecburi tutulmalıdır. Bu alandaki sorunların büyük oranda biyo-psiko-sosyal bir kökene ve işleyişe sahip olduğu gerçeği gözardı edilmemeli, ruhsal alanda en etkin sağaltım şeklinin "ilaç + terapi" olduğu bilimsel kaidesi gözden ırak tutulmamalıdır. Dolayısı ile bu alandaki sorunlara multifaktöriyel, yani çok eksenli yaklaşımların eş güdüm halinde sunulmasına yönelik ciddi adımlar atılmalıdır. Kağıt üzerinde hep anlatılan ancak pratikte bugüne değin ihmal edilen bu “bütüncül” yaklaşım / uygulama hem tedavi etkinliğini artıracak, iyileşme sürecini kısaltacak; hem de ilaçtan ciddi düzeyde tasarruf edilmesini sağlayacaktır.)

"Aksi takdirde her şikayet (semptom) bir hastalık demek olmadığı halde hastalık olarak görülmeye; yine ruhsal yardım demek sadece ilaçla tedavi demek olmadığı halde ruhsal yardım salt ilaçla yardıma indirgenmeye; en az medikal tedavi kadar önemli ve gerekli olan psikolojik danışmanlık, psikolojik destek, psikolojik eğitim gibi hem koruyucu hem de çözümleyici ve yönlendirici nitelikli psikolojik yardım yöntemleri ihmal edilmeye devam edecektir."

HEM MOTİVASYON AŞISI OLMASI HEM DE HAKKANİYET OLGUSUNUN BİR GEREĞİ OLARAK PSİKOLOGLARIN ALANDA ÇALIŞIRKEN UZMANLAŞMASINI TEMİN EDEN BİR SİSTEM GETİRİLMELİDİR.

Ülkemizde lisansüstü eğitim için pratik alanın ihtiyaçları değil, daha çok üniversitelerin akademik gereksinimleri baz alınmakta, bu nedenle de son derece sınırlı sayıda yüksek lisans kadrosu açılmaktadır. Devlet hastanelerindeki psikologlar bu yüzden yıllardan beri lisans mezunu oldukları halde yaptıkları iş esas alınarak “klinik psikolog” kadrosunda istihdam edilmektedirler. Çünkü psikologların hastanelerde sundukları hizmet, uygulamaya dönük klinik bir yardımdır.

Dolayısı ile uygulamalı bir alanda yıllardan beri klinik çalışan; yüzlerce, binlerce vaka görerek işin içinde uzmanlaşan deneyimli psikologlara gerek motivasyon aşısı olması gerekse hakkaniyetin bir gereği olarak 4 - 5 yıllık bir çalışmışlığın sonunda uzman psikolog; 8 - 10 yılın sonunda da uygun görülecek daha başka ünvanlar (örneğin başpsikolog vb.) verilmesi yönünde düzenlemeler yapılmalıdır.

"Akademik Alanda” geçen her senenin ve bazı çalışmaların, mesela yapılan çevirilerin yahut yazılan makalelerin yükselmek için merdiven basamağı işlevi gören bir değeri olurken akedemi de dahil olmak üzere aslında herşeyin kendisi için olduğu bir alanda, yani uygulama / hizmet alanında (“Pratik Alanda”) çalışanların, özellikle de Anadolu’da, hastane ortamında, halkın geneline yönelik olarak psikolojik hizmet sunan sınırlı sayıdaki yetişmiş psikologların yaptıkları çalışma ve hizmetlerin, kazanılan onca bilgi, birikim ve deneyimlerin bu türden bir karşılığının olmaması (ayrıca uygulama alanındaki yükselmenin akademik alandaki ilke, koşul ve ölçütlere göre yapılması) adilane bir yaklaşım olmasa gerektir.

Bu nedenle uygulamalı bir iş yapan psikologların alanda çalışırken (hekimlerin üniversitelerde değil de araştırma hastanelerinde uzmanlaşmaları örneğinde olduğu gibi) uzmanlaşmaları sağlanmalıdır.

"Dolayısı ile tıpkı öğretmenlere getirilen “stajer öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen” sistemi gibi ya da emniyet teşkilatında ve askeriyede halihazırda geçerli olan “yükselme hıyerarşisi” gibi bir kademe uygulaması getirilmelidir."

ÜLKEMİZDE PSİKOLOGLARLA İLGİLİ BAZI İDDİALAR VE BU İDDİALARIN ARKA PLANI

Psikologların bu ve benzeri psikolojik hizmetleri sunmalarına “hasta – hekim – tedavi” gibi ruh sağlığı hizmetini sadece hastaya ve medikal tedaviye indirgeyici yaklaşımlar nedeniyle bazı kesimlerce karşı çıkılmaktadır. Psikiyatri camiası başta olmak üzere bu kesimler, sürekli olarak konuya sadece medikal bakış açısıyla ve tedavi gözüyle bakmakta, psikologların hekimle birlikte çalışması gerektiğini söylemektedirler.

"Bu kesimler psikologluğu sırf eğitim süresi, hekim olmamaları vb. nedenlerle diğer sağlık meslekleriyle bir görmek istemektedirler. Oysa psikoloji, radyoloji, fizyoterapi, biyologluk, röntgen teknisyenliği gibi salt tıbbi yönü olan bir meslek değildir."
Örneğin bir fizyoterapist, mesleğinin doğası gereği hekimle çalışmak zorundadır. Çünkü fizyoterapistin yaptığı iş sadece hasta insanlara uygulanabilen bir terapidir. Dolayısı ile öncelikle hastaya hekim tarafından teşhis konulması gerekmektedir. Oysa psikologlara gayet sağlıklı insanlar da başvurma gereksinimi duyabilmektedirler. Örneğin, çocuğuma iyi bir anne olabilmek için nasıl davranmalıyım, babasını yeni kaybeden 10 yaşındaki kızıma bu süreci kolay atlatması için ne yapabilirim, kocamla aramızdaki iletişim sorununu nasıl çözebiliriz, çocuğumun okul başarısını ve ders çalışma azmini nasıl ve hangi yöntemle artırabilirim gibi konularda sorular sorma - danışma ihtiyacı da duyabilmektedirler.

"Psikologların hekimle birlikte çalışmaları gerektiği iddiası haddizatında, mesleki ve etik olmaktan çok alanda tek yetkin meslek olarak kalma isteği vb. kaygılarla ileri sürülmektedir."

Çünkü herkes çok iyi bilmektedir ki psikologlar yıllardan beridir Adliye, Ceza Evleri, Üniversitelerin Mediko Sosyal Birimleri, Okullar ve Rehabilitasyon Merkezleri, Futbol Kulüpleri, Danışmanlık Merkezleri gibi kurumlarda hekimlerden bağımsız olarak mesleklerini zaten icra edebilmektedirler. Psikologlar oralarda verdikleri hizmetlerin benzerini toplumun geneline yönelik olarak da pekala (özellikle de devlet hastanelerinde) verebilmelilerdir.

"Yine ülkemizdeki psikiyatri hekimlerinin çoğu maalesef psikologları, sadece psikolojik test uygulayan "psikiyatri teknisyenleri" olarak görmek istemektedirler. (Çok güçlü ve yaygın olan bu eğilim, hastanelerde çalışan psikologların daha öncelik arzeden işlerde etkin ve verimli çalışmalarını ciddi oranda engellemektedir. Bu çalışmayla değindiğim onca ihtiyaca rağmen çoğu psikoloğun mesaisi, maalesef hekimlerin talep ettikleri üç – beş zeka testiyle geçiştirilebilmektedir."

Hiç bir haklı dayanağı olmayan bu eğilimin varlığı anlatılanların, yani psikologlara bakış açısının haklı olmayan gerekçelerden kaynaklandığı iddiamın doğruluğuna dair iyi bir örnektir. Çünkü başta psikiyatri hekimleri olmak üzere herkes çok iyi bilmektedir ki, psikologlar psikometriden değil; psikoloji bölümünden mezun olmuş, 4 yıllık yüksek tahsil hayatları boyunca sadece zeka testini değil, psikoloji eğitimi almış, bu yüzden psikoloji bilgisi hekimlerden çok daha derin olan kişilerdir. Bu nedenle, bu uzmanlar atıl durumda oturmaya, böylece körelmeye terk edilmemelidirler.

Hele de psikologlara ihtiyacın had safhada olduğu günümüz dünyasında.

Yine bu konu gündeme geldiğinde psikologların bahsi edilen hizmetleri sunabilmeleri için “klinik psikolog”, yani yüksek lisans mezunu olmaları gerektiği söylenmektedir. Bunu iddia edenler de yine psikolojik hizmet gereksinimine yine “sadece hastalık ve tedavi” olarak eksik bakmaktadırlar. Daha önce de ifade ettiğim gibi, bu alanda insanlarımızın sadece psikolojik tedaviye değil (psikolojik tedaviyi klinik psikoloğun uygulaması elbette ki daha uygun olur, ancak bu tedaviyi 4 yıl psikoloji eğitimi almış bir psikolog da pekala yapabilir), tedavi dışı psikolojik hizmetlere de (danışmanlık, destek, eğitim vb.) çok büyük bir ihtiyaçları vardır.

Tıpta ileri düzeyde uzmanlaşma olduğu halde nasıl ki uzmanlık yapmayan, sadece fakülte mezunu olan pratisyen hekimlerim genel tıbbi tedavideki rolü ortadan kalkmamıştır. Halen bu hekimler -uzman olmadıkları halde- insan sağlığı ve yaşamı gibi en hayati bir alanda tanı koyabilmekte, medikal tedavi uygulayabilmektedirler. Hatta bu işlevleri aile hekimliği uygulaması ile daha da pekiştirilmiş görünmektedir.
"Aynı şekilde klinik alanda uzmanlık yapmamış, tıpkı pratisyen doktor gibi fakülte mezunu olan ve “psikolog” ünvanına sahip bulunan psikologların da alanda belli işlevler görmesi, sözgelimi psikolojik danışmanlık, psikolojik destek, psikolojik eğitim gibi en azından birinci basamak yardım yardım yöntemlerini sunabilmeleri her zaman için mümkün olmalıdır."

(Bilindiği üzere sağlık, ruh ve beden sağlığı olmak üzere ikiye ayrılır. Yine insan, ruh ( psikoloji ) ve beden (fizyoloji) den meydana gelmiş bir varlıktır. Pratisyen hekimler bu yapının ağırlıklı olarak "fizyoloji" kısmını okumuş, dolayısı ile "fizyolojik sağlık" alanında; psikologlar aynı yapının "psikoloji" bölümünü öğrenmiş, bu nedenle "psikolojik sağlık" alanında her zaman için hizmet verebilmelilerdir. Pratisyen hekimler alanlarıyla ilgili hizmetleri verebildiği sürece dengi bir (fakülte) eğitimden geçen, aynı şekilde fakülte düzeyinde eğitim alan psikologlar da pekala verebilmelilerdir. Lisans mezunları için Danışman Psikologluk (pratisyen hekimliğe karşılık gelen), yüksek lisans yapan yahut hastanelerde belli süre uygulamalı / klinik çalışan psikologlar için Klinik Psikologluk (psikiyatri uzmanlığına denk düşen) ünvanı verilmesi düşünülebilir. Bu temel ayrıma uygun hizmet yapılanmasına gitmek de pekala mümkündür).
"Psikologların alanda çalışması söz konusu olunca, konuyu sadece hastalık ve tedavi olarak eksik algılayan bazı kesimlerce, "Terapiyi herkes yapamaz, terapi yapabilmek için özel bir eğitim almak gerekir" denilmektedir. 4 - 5 yıl faülte düzeyinde psikoloji eğitimi alan bir psikologa bunu yapamazsın diyenlerin 5, 10,15 günlük kısa sertifika – kurs programlarıyla kendilerini buna yetkili görmeleri, "terapist, uzman vb." yan ünvanlar almaları çok ilginçtir."

(İlaçlar öğrenilse, hastalıklar tanınsa bile Fakülte düzeyinde Anotomi / Fizyoloji öğrenmeden "medikal tedavi" yapılamadığı gibi akademik çapta Psikoloji eğitimi almadan "psikolojik tedavi" yani psikoterapi yapılamaz. Bu bilimsel gerçeğin ışığında meseleye baktığımızda psikoterapi yapmaya en uygun kişilerin zaten psikologlar olduğu görülür. Psikologlar mesleklerinin dogası gereği doğal terapistlerdir. Psikolog bir kişi ile mesleğinde edindikleri bağlamında birebir olarak konuşuyorsa zaten terapi yapıyordur. Terapi psikoloji biliminin bilgi ve bulguları ışığında kişilere konuşarak yardımcı olmadan daha öte bir şey değildir. En fazla etkisiz kalınılır, danışana asla bir yan etkisi ve zararı da yoktur. Psikoloğa terapi yapamazsın demek kendi alanında kimse ile konuşamazsın demektir ki bunun bilimsellikle, insan ve toplum yararıyla açıklanabilir, iyi niyetle izah edilebilir bir yanı yoktur.)

"Bu kişi ve kesimler terapi deyince hemen ve sadece "psikanalitik yönelimli terapiyi" anlarlar; anında harekete geçip "terapi zordur" derler. Evet terapinin bir çok çeşidi vardır ve kastedilen "Freud’iyyen terapi" hakikaten de zordur. Özel bir eğitim sürecini gerektirir. Ancak terapi demek sadece “analitik yönelimli terapi” demek değildir. Başta bilişsel terapi olmak üzere gerek destekleyici gerekse çözümleyici nitelikli bir çok terapi çeşidi mevcuttur. Bütün terapilerin her soruna ilişkin basit ve genel bir sistematiği vardır."

Zaten yapılan araştırmalara göre (Garfield, 1986) terapilerde sonucu, kullanılan terapi biçimi ve uygulanan prosedürden / yöntemden ziyade bütün terapilerde ortak olan "koşulsuz kabul, güven ilişkisi, rahatlatma, iyi dinleme, anlamaya çalışma, empati, telkin, ikna" gibi ortak faktörler belirlemektedir. ( Kaynak: Psikolojiye Giriş Kitabı, Sayfa: 686, Sosyal Yayınları ). Freud bile, "dinlemek tedavinin yarsıdır" demektedir. Bahsi edilen bu sistematik yöntem, bir eğitim yılı süresince bile rahatlıkla öğrenilebilir.

Örneğin fobiler için korku nesnesinin üzerine gitmeye dayalı ve adına sistematik duyarsızlaştırma denilen basit bir terapi yöntemi vardır. 4 yıl eğitim almış bir psikologa bunu ve bundan çok daha zor olmayan diğer yöntemleri uygulayamazsın demek iyi niyetle izah edilemez.

(Psikologlar Derneği’nin yayınladığı, bütün sorun durumlarına bilişsel terapinin uygulanmasını anlatan ve çok fazla bir hacmi olmayan Bilişsel Terapiler kitabı bu konuda iyi bir örnektir.)

Bu tutum, ancak mesleki taassubla açıklanabilir ve kamu yararına olan bir yaklaşım asla değildir.

Psikiyatri uzmanlarının 4 - 5 yıl gibi bir sürede kazandıkları bir uzmanlık alanında, çok sınırlı bir sürede ve çok yüzeysel bir eğitim almış olan pratisyen hekimlerin tanı koyup tedavi uygulayabilmesi, evet teşhis koyup ilaç yazabilmesi mümkünken fakülte düzeyinde insan psikolojisi eğitimi alan psikologların alanda yok sayılması ve işlevlerinin sadece test yapmaya, diğer bir deyimle psikiyatri teknisyenliğine indirgenmeye çalışılması, bugün ortaya çıkan ve bundan sonra da hızla artacak olan bir çok bireysel, ailevi ve toplumsal sorunun asıl nedenini oluşturmaktadır.

Projeyi Hazırlayan:
Psikolog İzzet Güllü
Malatya Devlet Hastanesi
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Ruh Sağlığı Alanında Devrim: Büyük Ruh Sağlığı Projesi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.İzzet GÜLLÜ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.İzzet GÜLLÜ'nün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     5 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
İzzet GÜLLÜ Fotoğraf
Psk.İzzet GÜLLÜ
Sakarya (Online hizmet de veriyor)
Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi18 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.İzzet GÜLLÜ'nün Yazıları
► Mültecilerin Ruh Sağlığı PDF Psk.Dnş.Burcu SUVARİ
► Çocukların Ruh Sağlığı Psk.Kumru ŞERİFOVA
► Aile ve Ruh Sağlığı Pdg.Aykut AKOVA
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Ruh Sağlığı Alanında Devrim: Büyük Ruh Sağlığı Projesi' başlığıyla benzeşen toplam 67 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Bir Veda Yazısı Haziran 2018
◊ Bu Yazıyı İyi Anla ÇOK OKUNUYOR Haziran 2018
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


21:06
Top