2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Çocuk Kavramı ve Çocuğun Fiziksel Gelişimi
MAKALE #6726 © Yazan Murat MANGIR | Yayın Nisan 2011 | 18,514 Okuyucu
Bu çalışma iki bölümden oluşmaktadır;birinci bölümde çocuk kavramı,çocukluğun tarihsel gelişimi ve çocukluğun tanımları çerçevesinde açıklanırken ikinci bölümde ise bireyin kişilik gelişiminin de temelini oluşturan çocuğun fiziksel gelişimi ele alınacaktır.

I- ÇOCUK KAVRAMI

Çocukluğun Tarihi

Çocukluk yaşam zincirinin doğal ve değişmez halkalarından biridir. Ancak bebeklik doğal bir gerçeklik iken çocukluk sosyo-kültürel bir kavramdır. Bu nedenle diğer toplumsal kavramlar gibi norm ve değerlere göre, göreceli olarak belirlenir (Akyüz, 2000).

Çocukluk herhangi sabit bir döneme ait tek bir evrensel deneyim değildir. Tarihsel olarak değişen kültürel bir yapıdır. Tarih boyunca çocuklukla yetişkinlik arasındaki ayrım çizgisi keyfi olarak çizilmiştir ve bu çizgi tarihsel dönemlerde değişiklikler göstermektedir. Ayrım çizgisinin değişkenliği çocukluk kavramının geçiciliğini kanıtlar niteliktedir (Franklin, 1993; Polat, 1997).

Hem çocukluk yaşantısı, hem de çocukluk kavramı yüzyıllar boyunca değişim göstermiştir. Birkaç yüzyıl önce insanlar, çocukluğu yaşamın farklı bir dönemi olarak görmemekte, yaşamın ilk on sekiz yılının belirleyici olduğunu ve daha sonraki gelişimin ve işleyişin temelini oluşturduğunu düşünmemekteydi (Gander ve Gandiner, 2004). Örneğin; eski Yunanlılar özel bir yaş kategorisi olarak çocukluğa az ilgi göstermişlerdir. Çocuk ve genç için kullandıkları terimler o kadar belirsizdir ki, bebeklik ile yaşlılık arasında kalan hemen her çağı içermektedir (Postman, 1995).

Fransız nüfus bilimcisi ve sosyal tarihçisi Aries (1962), çocukluğun değişmez bir olgu olduğu konusundaki geleneksel varsayımları eleştirmekte ve Ortaçağ Batı toplumlarında modern anlamda bir çocukluk kavramının bulunmadığını ileri sürmektedir (Akyüz, 2000). Aries, Ortaçağ Batı toplumlarında çocukluk kavramının olmadığını söylemenin, çocukların ihmal edildiği ya da sevilmediği anlamına gelmediğini de belirtmektedir. Ona göre, çocukluk kavramını çocuk sevgisiyle karıştırmamak gerekir. Çocukluk kavramı, daha çok çocukların kendine has özelliklerinin olduğunu ve bu özelliklerin onu yetişkinden ayırdığı yolundaki bilinç ile ilgilidir. Ortaçağ toplumlarında bu bilince sahip olunmadığı görülmektedir (Onur, 2005).

Aries (1962)’e göre, çocukluğun keşfi süreci 13. yüzyılda başlamış, yansımaları 15-16. yüzyıl sanat tarihinde görülmüştür. Örneğin, 12. yüzyılda sanatçılar çocuk tasvirinde yetişkin bir adam imajı yaratmamıştır, fakat bu resimlerdeki figürler çocuğa benzemekle birlikte tam olarak çocuğu yansıtmamaktadır. 13. yüzyıl sanatında çocuğa benzer şekiller belirmeye başlamışsa da, bunlar gerçek değil, ‘melekler’ gibi dini içerikli figürlerdir. 15. ve 16. yüzyıllara gelindiğinde Meryem’in kollarındaki küçük İsa gibi anne-çocuk ilişkisini tasvir eden resimlerde modern çocuk kavramına benzer şekiller yer almaktadır. Ortaçağ topluluk resimlerinin birçoğunda, geleneksel bir festivalde kadınların rollerini yaparken boyunlarına sarılmış ya da şövalyelerin uşağı olarak ya da çırak kıyafetinde çocuklara rastlanmaktadır (Akyüz, 2000; Onur, 2005).

Plumb’a göre ‘Çocukluk düşüncesi son 400 yıla ait Avrupa icadıdır’ (aktaran; Franklin, 1993). Çocukluğun ayrı bir dönem olduğu, eğitimin çocuklarla sınırlandırıldığı 17. yüzyılda kabul edilmiştir ve çocukluk kavramı gelişmeye başlamıştır. Bu döneme kadar çocuklara yetişkinlerden farklılaşmadığı için onları tanımlamak için özel sözcükler yoktur. Boy, garçon, krabe gibi bağımlı konumdaki kişiyi belirtmek üzere kullanılan terimler kullanılmaktadır (Franklin, 1993; Gander ve Gandiner, 2004). 17. yüzyılda çocukluk bir masumiyet ve zayıflık dönemi olarak görülüp yetişkinlere, masumiyeti koruma ve zayıflılığı güçlülüğe dönüştürme görevi verilmiştir. Bu dönemde çocuk, minyatür erişkin konumunun dışında bir durumda değerlendirilmeye başlanmıştır. Matbaanın icadıyla, yazının yaygınlaşması dolaylı olarak çocukluk döneminin de farklı değerlendirilmesini sağlamıştır. Eğitimin yaygınlaştırılması ve çocuğun eğitimin ana odağı haline gelmesi çocuğa erişkin olmayan bir pozisyon kazandırmıştır (Polat, 1997).

17. yüzyılın başlarından itibaren, çocuklar kendilerine özgü giysilere, oyunlara, öykülere, müziğe ve resimlere sahip olmaya başlamışlardır. Böylece onlar, yetişkin etkinliklerinden uzak tutulmuş ve yetişkinlerle çocukların dünyası birbirinden ayrılmıştır. Bütün bunlar yüksek sınıfa mensup varlıklı ailelerde görülmektedir. Yoksul sınıf çocuklarında gerek giysi ve oyun gerek çalışma ve yetişkinlerin dünyasını paylaşma bakımından eski yaşam biçimi sürmektedir. Örneğin; Victoria dönemi Londra’sında ya da Paris’te işçi sınıfı çocuklarını tasvir eden resimler, çocukları hâlâ yetişkinler gibi, çoğu zaman ana-babalarının eski ve yırtık giysileriyle göstermektedir. Bu dönemde çocukların içki, kumar ve cinsel taşkınlık gibi yetişkin yaşamının bütün yönlerine katıldıkları belirtilmektedir. Zenginlik yayılınca işçi sınıfı da kitlesel eğitimden yararlanmış, çocuklar yetişkinlerden ayrı bir dünyaya sahip olmaya başlamışlardır (Franklin,1993; Gander ve Gandiner, 2004).

Rönesans’la birlikte kültürel ve düşünsel ortamda başlayan değişim 19. yüzyılda da sürmüş ve çocukların diğer yetişkinlerden farklı bir sınıf olduğu anlayışı daha da pekişmiştir. Bu değişimde, ekonominin tarımdan sanayiye kayması, orta sınıfın gelişmesi, ailenin yapısının ve rolünün değişmesi, çocuk ölümlerinin azalması, boş zamanların artması, ana-baba-çocuk ilişkisinde duygusal bağın önem kazanması gibi etkenlerin de rolü olmuştur. Aydınlanma çağı filozofları, çocukluk anlayışı ve çocuk eğitimi konusunda yeni görüşler ileri sürmüşlerdir. Böylece, kendine özgü ve gittikçe gelişen bir çocukluk anlayışı ortaya çıkmıştır. Gelişen bu anlayış doğrultusunda çocuklar göçlerin, sanayileşmenin, şehirleşmenin olumsuz etkilerinden korunmaya çalışılmış, sağlık ve refahlarıyla ilgili önlemler alınmıştır. 20. yüzyılda ise çocuk, toplumun geleceğini belirleyen en önemli insan kaynağı olarak değerlendirilmiştir. Bu yüzyıl aynı zamanda, filozofların, eğitimcilerin, psikologların ve hukukçuların çocukları incelemeleri, onların gelişimleri ve hakları konusunda fikirler ileri sürmeleri dolayısıyla "çocuk yüzyılı" olarak da adlandırılmıştır (Gander ve Gandiner, 2004).

Çocukluğun Tanımı

Çocukluk, oyun oynayabilecekleri, büyüyüp gelişebilecekleri, yetişkinlerinkinden farklı olarak, ayrı ve güvenli bir ortam gerektirir. Çocukluk, salt doğum ile yetişkinlik arasındaki dönem olmanın ötesinde bir anlama sahiptir. Bu kavram, bir çocuğun yaşamındaki durumu ve koşulları, belirtilen dönemi oluşturan yılların kalitesini anlatır (UNICEF, 2005).

Günlük dilde çocuk kavramına çeşitli anlamlar verilir. Bu kavram, yaşa ilişkin olarak küçüğü yetişkinden ayırmak için kullanılır. Çocukluk ve yetişkinlik yaşını ayıran sınır; bölgeye, sosyal çevreye, dinsel ya da kişisel görüşlere göre değişmektedir. Buna göre çocukluk; belli bir yaşa ulaşmak, reşit olmak, okulun bitirilmesi, çıraklık eğitimine başlamak gibi dış olayla bitmektedir. Bu ölçütlere göre, günlük dilde çocukluk 13-18 yaş arasında sona ermektedir (Akyüz, 2000).

Doğumundan ölümüne dek insanı, çocukluk, ergenlik (gençlik), olgunluk, yaşlılık gibi belirli dönemler içinde ele alan Yavuzer (1981), ergenlik ve çocukluğu ayrı dönemler olarak sınıflandırmıştır. Yörükoğlu (1985), süt çocukluğu, özerklik, oyun, okul, ergenlik dönemleri olarak belirlediği sınıflandırmada ergenlik dönemini 12-21 yaş arasında tanımlamaktadır (Polat, 1997). Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 10-19 yaş arası herkesi ergen olarak kabul etmektedir. Ergenlik süreci erken ergenlik (10-13 yaşlar), orta ergenlik (14-16 yaşlar) ve geç ergenlik (17-19 yaşlar) olmak üzere üç gelişim dönemi olarak ele alınmıştır. (WHO, 2008).

Çocuk tanımında kullanılabilecek önemli ölçütlerden biride hukuk kurallarıdır. Hukukta “çocuk” kavramı iki anlamda kullanılmıştır. Birinci anlamda küçüğü yetişkinlerden ayırmak, ikinci anlamda ise, küçüğün ana-babaya olan soy bağını ifade etmek amacı ile kullanılmıştır. (Akço, 2006, s.1)

Önemli ölçütlerden biri olan hukuk kurallarının, küçüğü yetişkinlerden ayırma bakış açısının sonucunda farklı konseyler ve bu konseylerin gerçekleştirdiği zirvelerde farklı biçimlerde tanımlanmış olmasına karşın tanımların genel bakış açısı aynı doğrultudadır.Ayrıca çocuğu tanımlayan ruh sağlığı profesyonellerinin çocuk tanımlarına bakıldığında da ,küçüğün yetişkinlerden ayrılmasına yönelik bakış açısının benimsenmiş olduğu görülmektedir.

Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre;ulusal yasalarca daha genç bir yaşta reşit sayılma hariç 18 yaşın altındaki her insan çocuk sayılır.1990 yılında gerçekleştirilen Dünya Çocuk Zirvesinde ise ‘Çocuk:masum,duyarlı ve bağımlı bir varlıktır.Ayrıca meraklı,canlı ve umut doludur’.biçiminde tanımlanmıştır.Yörükoğlu ise çocuğu ‘Çocuklar;yetişkinlere göre daha güçsüz,daha fazla bakılmak,korunmak kollanmak ister,anne baba ve çevresine bağımlıdır’ cümlesi ise tanımlayarak çocuğun yetişkinlerden farklı gereksinimleri olduğunu vurgulamıştır.

Mevzuatımızda ise öncelikle ülkemiz tarafından da 1995 yılında imzalanan, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde on sekiz yaşına kadar her insanın çocuk sayılacağı açıklanmaktadır (md. 1).

Türk Ceza Kanunu’nun 6.maddesinde de, “çocuk deyiminden; henüz on sekiz yaşını doldurmamış kişi” anlaşılır denilmektedir.

Çocuk Koruma Kanunu’nun 3.maddesinde de, “Çocuk: Daha erken yaşta ergin olsa bile, on sekiz yaşını doldurmamış kişidir” biçiminde bir tanım yapılmaktadır

II-ÇOCUĞUN FİZİKSEL GELİŞİMİ

Gelişim kavramı genellikle olgunlaşma kavramı ile karıştırılarak kullanılmaktadır. Bu iki kavram birbirinden çok fazla ayırt edilememektedir.

Olgunlaşma kişinin doğuştan getirmiş olduğu potansiyelin zaman içerisinde ortaya çıkmasını ifade eder. Bu anlamda kişinin herhangi bir çaba göstermesine gerek yoktur. Kendiliğinden meydana gelen bir süreçtir,gelişme ise daha farklı bir olayı ifade eder.
Gelişme olgunlaşmayı da içerir ve doğumdan ölüme kadar kişinin geçirmiş olduğu değişiklikleri anlatır.Başka bir ifadeyle her olgunlaşma gelişimdir ama her gelişim olgunlaşma değildir. Gelişim için bireyin çabasına gerek duyulur.
Gelişim ile büyüme kavramı da karıştırılmaktadır.Büyüme daha çok fiziksel özellikler için kullanılırken gelişim, psikolojik özellikleri de kapsayacak biçimde kullanılmaktadır.
Gelişim tek yönlüdür,kalıtım ve çevresel etmenler sonucu sağlanabilmektedir.

Gelişimin farklı alanlarda gerçekleşmektedir,Seifert bu alanları ,fiziksel,zihinsel,psikoseksüel-psikososyal ahlak ve diğer dar kapsamlı alanların gelişimi(dil,mizah,kural) olarak sınıflandırmıştır.Ancak gelişimin bir bütün olduğu unutulmamalıdır.Bu sınıflandırma,gelişim özelliklerinin daha ayrıntılı olarak incelenebilmesi açısından faydalı olmaktadır.
.
Gelişimde de zamanlama çok önemlidir.İlgili davranış ilgili dönemlerde kazanılmalıdır aksi takdirde kazanılamaz veya kazınılması zorlaşır bu dönemlere kritik dönem denilmektedir.Kritik dönemlerde kazınılması gereken davranışlara gelişim görevleri denilmektedir.Belli bir yaşam döneminin gelişim görevleri fiziksel olgunlaşma, toplumsal beklentiler ve kişisel değerlerin etkisi altında belirlenir.Gelişim görevlerinin başarıyla gerçekleştirilmesi bir sonraki dönem içerisinde ki gelişim görevlerinin kolaylıkla gerçekleşmesini sağlamaktadır.

Havighurst, çeşitli yaşam dönemleri için gelişim görevleri olduğunu vurgulamış,Çocukluk dönemini;bebeklik ve ilk çocukluk( 0-6 yaş),orta çocukluk (0-12 yaş) ve ergenlik çağı (12-18) yaş olarak kısımlara ayırmıştır.

Çocuğun gelişim görevleri belirtilen dönemler çerçevesinde şu şekildedir;

Bebeklik ve İlk Çocukluk 0-6 Yaş Arası

Yürümeyi Öğrenme,
Katı Yiyecekleri Yemeyi Öğrenme,
Konuşmayı Öğrenme,
Beden Artıklarının Atılmasını Kontrol Etmeyi Öğrenme,
Cinsiyet Farklılığını ve Cinsiyeti Teşhir Etmemeyi Öğrenme,
Sosyal ve Fiziksel Gerçekliği Tanımlamak İçin Kavram Oluşturma ve Dili Öğrenme,
Okumaya Hazır Hale Gelme,
Doğru ile Yanlışı Ayırma ve vicdan Gelişimine Başlama.

Orta Çocukluk 6-12 Yaş Arası

Gündelik Oyunlar İçin Gerekli Fiziksel Becerileri Öğrenme,
Büyüyen Bir Organizma Olarak Kendine Karşı Yararlı Bir Tutum Oluşturma,
Yaşıtlarıyla Geçinmeyi Öğrenme,
Uygun Erkeksi veya Kadınsı Sosyal Rolü Öğrenme,
Okuma, Yazma ve Hesap ile İlgili Temel Becerileri Öğrenme,
Gündelik Yaşam İçin Gerekli Kavramları Geliştirme,
Vicdan, Ahlak ve Değerler Sistemi Geliştirme,
Kişisel Bağımsızlığa Ulaşma,
Sosyal Grup ve Kurumlara Karşı Tutum Geliştirme.

Ergenlik 12-18 Yaş Arası

Her İki Cins Yaşıtlarıyla Yeni ve Daha Olgun İlişkilere Erişme,
Erkeksi veya Kadınsı Role Erişme,
Bedenini Kabul Etme ve Etkili Biçimde Kullanma,
Ana-Baba ve Diğer Bireylerden Bağımsızlığa Ulaşma,
Evlilik ve Aile Hayatına Hazırlanma,
Bir Meslek İçin Hazırlanma,
Bir Değerler Sistemi ve Ahlak Sistemi Edinme,
Toplumsal Açıdan Sorumlu Davranışı İsteme ve Kazanma.

Fiziksel gelişim baştan ayağa ve merkezden dışa doğru ilkesine uygun olan bir
süreçtir. Bu gelişim süreci bireyin psiko-motor, duygusal, toplumsal ve zihinsel yaşamınıda
etkiler. Böylece bireyin kişilik gelişiminin de temeli oluşur. Bu nedenle bireyin yaşamında
fiziksel gelişimin katkısı büyüktür.

Fiziksel gelişim, bedeni oluşturan tüm organların gelişmesi, boyun uzaması, kilonun
artışı, kemiklerin gelişimi, dişlerin çıkması ve değişmesi, kas, beyin ve tüm sistemler(sinir,
sindirim, dolaşım, solunum, boşaltım gibi) ve duyu organlarının gelişimidir
Fiziksel gelişimin, insan hayatının neredeyse tamamını etkilediği bilinmektedir.
Özellikle insan gelişiminin en hızlı olduğu dönemler olarak bilinen bebeklik ve ergenlik
döneminde kişide, gözle görülebilir nitelikte değişiklikler meydana gelir. Gelişimin hızlı
olduğu bu dönemleri bireyin sağlıklı geçirişi, sonraki yaşamının sağlam temellerini
oluşturur.
Çocuklarda bedensel gelişim, “dönemsel”bir süreçtir. Bunun anlamı, fiziksel gelişimin düzenli bir hızla değil, belli dönemlerde farklı hız derecelerine sahip “dalgalar” halinde gerçekleşmesi, yani bazen hızlı, bazen yavaş olmasıdır (Mesleki Eğitim ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi-Çocuğun Fiziksel Gelişimi,2007).

Büyüme konusundaki araştırmalar, çocuklarda iki yavaş, iki hızlı olmak üzere dört belirgin büyüme dönemi olduğunu göstermiştir. Doğum öncesi ve doğum sonrasının ilk 6 ayı büyüme hızı yüksektir.
Beslenme, bakım ve korumanın gelişimi yakından etkilediği bilinmektedir. Bunun yanında mevsimlerin de etkisinden söz edilmektedir. Bütün çocuklarda olmasa da büyük çoğunluğunda altı- altıbuçuk yaşından sonra mevsimlerin boy artışında etkili olduğu; Nisan-Ekim ayları arasındaki dönemde boyun diğer dönemlerden daha fazla uzadığı gözlenmektedir. Mekanizması kesin olmamakla birlikte ışık ve ısının endokrin sistem üzerine etkisi ile oluştuğu genel olarak kabul edilmektedir. Bu alanda tiroid ve adrenal korteksin etkisi diğer endokrin nedenlere göre daha belirgindir. Tiroid hormonu düzeyindeki yükseklik büyümeyi artırırken, kortizol düzeyi yüksekliği büyümeyi baskılamaktadır. Büyüme hormonu ve insulin de mevsimsel değişikliklerden etkilenen diğer mediyatörlerdir ( Pedagoji Ders Notları,2007).

Araştırmalar, bedensel hastalıkların gelişim üzerinde sanıldığı kadar önemli bir etkisinin olmadığını göstermektedir. Hastalık döneminde gelişimde ortaya çıkan duraklamaların açığı, iyileşmenin ardından hızla kapatılır. Aynı şekilde prematür bebeklerin normal ölçülere ulaşma hızları da yüksektir. Araştırmalar beklenen ağırlığın beşinci ayda, boy gelişiminin ise ilk altı ayda, en fazla da ilk bir yıl içinde yakalandığını göstermektedir. Ancak süregen hastalıkların gelişimi olumsuz yönde etkileyeceği de genel olarak kabul edilen bir görüştür. İlk iki yıl içinde gözlenen boy sıçraması, yetişkinlik döneminde ulaşılacak boy uzunluğunun en önemli belirleyicisidir. Bu dönemde ve daha sonra ergenlikte gözlenen sıçramada genetik etkenler önemlidir. Araştırmalar anne boyunun genetik etkinliğinin babadan daha fazla olduğunu savunmaktadır. Sıçramalar sırasında bütün bedenin orantılı bir biçimde büyümesi tipiktir. Ancak bu orantıda şekilden çok ölçü göz önüne alınmalıdır. Örneğin beslenme bozukluğunda sadece ekstremiteler ya da baş değil bütünüyle beden etkilenecektir.

Brazelton'a göre fiziksel gelişimde bebeğin etkileşimde olduğu çevre kadar, biyolojik ve genetik etkenlerin de önemi vardır. Bebeğin sergilediği davranışlar tüm bu etkenler yanında içinde bulunduğu durumu anlatan bir işlevdir. Sağlıklı, uyanık ve aktif bir bebeğin çevresel uyaranlara bağlı olmadan gerek içsel düzenleme, gerekse çevreyi algılama ve denetleme becerisi uyanık olmayan bebekten çok daha fazladır ( Pedagoji Ders Notları,2007).

Çocuğun gelişim görevlerinin dışında yine belirli yaş dönemlerinde farklı bedensel gelişimi söz konusudur.Çocuğun yaş dönemlerine ilişkin fiziksel gelişimi ise genel hatları ile şöyledir;
Anne karnında –uterus-doğum öncesi dönem
Büyümenin en hızlı gerçekleştiği dönemdir.
2.ayın başında önce kollar sonra da bacaklar belirir
5.ayda ilk kıpırdanmalar başlar

0-2 Yaş
Yeni doğmuş bebeğin çoğu hareketi refleksler tarafından kontrol edilir
Bu dönemde bebeğin hareketleri istemli ve amaca yönelik değildir.
Bebeklikte baş ve boyuna yakın kaslar, gövde, kol ve bacak kaslarına oranla daha gelişmiş durumdadır
Kıkırdakların kemiğe dönüşmesi
Süt dişlerinin hepsi bu dönemde gelişimini tamamlar.
Oturma, emekleme,yürüme, koşma gibi fiziksel-motor hareketlerin gelişimi de bu dönemde görülmektedir

2-6 Yaş
Sinir sistemi gelişimi büyük ölçüde tamamlanır.
Kalbin büyümesi altı yaşına kadar çok hızlıdır
Solunum sisteminin özellikle de akciğerlerin kapasitesinin gelişimi oldukça yavaştır
Sindirim sistemi yiyecekleri sindirebilir hale gelmiştir.
2–6 yaş çocukları büyük kaslarını küçük kaslarına göre daha iyi kullanırlar

6-12 Yaş
Kızlar ergenlik dönemine 10–12 yaşlarında, erkekler ise 12–16 yaşlarında girerler
İnce motor kasların gelişimi erkeklerde kızlara göre daha yavaştır; ama dönemin sonunda gelişimleri tamamlanır kalın kaslara oranla ince kaslar oldukça zayıftır

12-18 Yaş
Fizyolojik ve hormonal değişiklikler kendini gösterir ve Cinsiyet hormonlarının üretimini artması vücutta bazı değişikliklerin oluşmasına neden olur
Cinsiyet hormonlarının diğer hormonlarla birleşmesi sonucu kemik ve kaslardaki büyümeyi hızlandırır

KAYNAKÇA

Akyüz,E.(2000).Ulusal ve Uluslararası Hukukta Çocuğun Haklarının ve Güvenliğinin Korunması,Ankara:Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları
POSTMAN,N.(1995). Çocukluğun Yokoluşu.Çeviren:Kemal İnal. Ankara:İmge Yayıncılık
Polat,O.(1997). Çocuk ve Hakları.İstanbul: Seçkin Yayıncılık
Franklin,B. (1993). Çocuk Hakları.Çeviren:Alev Türker.İstanbul:Ayrıntı Yayınları
Gardiner,W.,Gander,J. (2004). Çocuk ve Ergen Gelişimi.Çeviren:Bekir Onur.Ankara:İmge Yayıncılık
Akço,S. (2008). Çocuk Odaklı Habercilik.İstanbul:BİA Yayınevi
Onur,B. (2005). Türkiye’de Çocukluğun Tarihi.Ankara:İmge Yayıncılık
MEGEP.(2007). Çocuk Gelişimi ve Eğitimi-Fiziksel Gelişim-.Ankara
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Çocuk Kavramı ve Çocuğun Fiziksel Gelişimi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Murat MANGIR'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Murat MANGIR'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     4 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Murat MANGIR Fotoğraf
Murat MANGIR
Balıkesir
Sosyal Hizmet Uzmanı
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi6 kez tavsiye edildi
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Murat MANGIR'ın Makaleleri
► Çocuk ve Ölüm Kavramı Psk.Gözde ALPER
► Tarihte Çocuk Kavramı Psk.Burçak DEMİRKAN
► Çocuk ve Ölüm Kavramı Psk.Eda GÖKDUMAN
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Çocuk Kavramı ve Çocuğun Fiziksel Gelişimi' başlığıyla benzeşen toplam 39 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


18:52
Top