2007'den Bugüne 92,312 Tavsiye, 28,221 Uzman ve 19,979 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Müslüman Doğu Kültüründe Ruhsal Sorunlarlardan Korunma ve Başaçıkma Yöntemleri
MAKALE #6917 © Yazan Psk.İzzet GÜLLÜ | Yayın Mayıs 2011 | 6,695 Okuyucu
MÜSLÜMAN DOĞU KÜLTÜRÜNDE RUHSAL SORUNLARLARDAN KORUNMA VE BAŞAÇIKMA YÖNTEMLERİ

HÜSN-Ü ZAN SAHİBİ OLMAK

Hüsn-ü zan başkaları hakkında güzel zanlara, yargılara, düşüncelere sahip olmak demektir. Bu düşünce biçimi ile kişiler hakkında durduk yere olumsuz bir izlenime girmeyiz. Dolayısı ile bunun duygusal ve iletişimsel görünümlü, psikolojik ya da sosyal nitelikli bir dizi komplikasyonlarından korunmuş oluruz.

"DUYDUĞUNU AKTARMAK KİŞİYE GÜNAH OLARAK YETER" TESPİTİ

Duyulanların önemli bir bölümü gerek özü gerekse detayları itibariyle çoğu zaman gerçeği yansıtmaz. Oysa toplumumuzda, duyulan her şeyin doğru olduğu mesajını veren, “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” sözü ile anlamını bulan yanlış bir anlayış hakimdir. Şayet ateş olmayan yerden duman çıkmaz ise "iftira" denilen köklü psikososyal gerçeği nasıl açıklayacağız? Demek ki iftira denilen bir olgu var ve bu durum, ateş olmadığı halde duman çıkabildiğini ortaya koyuyor. (Kaldı ki yüksek dağlardan da ateş olmadığı halde dumanlar kalkar). Her duyulanı aktarmak iletişimsel nitelikli ve duygu durum bazlı pek çok sorunun önemli nedenleri arasındadır.

"AZA KANAAT ETMEYEN ÇOĞU BULAMAZ" PRENSİBİ

Çoğu sıkıntının kaynağı esasında bir şeylere sahip olmak ya da olamamak meselesidir. Ancak sadece istemekle çoğa sahip olunamaz. Çünkü o an için sahip olduğumuz azın bizden olduğu kadar başka koşullardan da kaynaklanabilen nedenleri vardır. Bütün koşulları hesaba katmadan, sadece çok istemekle çoğu elde edebileceğimizi düşünmek bir yanılgıdır ve sonuçları itibariyle psikolojik yıkıma, motivasyon kayıplarına, dahası hayal kırıklıklarına yol açar.

Oysa o anki az gerçeğinin doğasına daha uygun olduğu için aza kanaat etmek çoğu elde edebilmek için gerekli olan makul zamanı kendimize tanımak demek olur. Makul zaman demek, çoğa sahip olabilmek yolunda gerekli olan koşulların bir araya gelmesi için en uygun ortamın oluşturulması demektir.

Dediğim gibi arzulanan çoğa biz istediğimiz anda değil; gerekli dış şartlar bir araya geldiği vakit sahip oluruz. Şartlar ise biz istediğimiz anda değil; uygun bir zaman süreci içinde sonradan bir araya gelirler ya da gelmezler. Öyleyse aza kanaat etmek “bir lokma bir hırka” mantığı içersinde azla yetinmek demek olmayıp çoğu elde etmenin doğasına uygun bir yaklaşım modeli içersine girmektir.

"YA HAYIR SÖYLE YA SUS" İLKESİ

Aynı zamanda bu bir Kur’ an ayetidir. İnsan psikolojisi havadan yahut sudan değil; duyduklarından, ağızdan çıkan sözlerden, düşünce ve davranış biçimlerinden, bir de başa gelen olumlu yahut olumsuz olaylardan etkilenir. Hayırlı, yani olumlu, faydalı, güzel söylemek doğamıza uygun bir konuşma biçimidir. Aksi sözler ise iyiye ve güzele meyilli olan tabiatımızla çelişir, dolayısı ile bazı olumsuz sonuçlar doğurur.

"Ya hayır söyle ya sus" ilkesi bize faydalı, iyi ve güzel konuşmayı öğütler. Hayırlı konuşmak seçici olmayı gerektirir. Seçici olan kişi ister istemez daha az konuşmak durumunda kalır. Az konuşan ise daha az polemiklere girer, daha az dirençle ve eleştiriyle karşılaşır, böylece daha az cevap aramak ve bulmak zorunda olur. Bu sağlıklı süreç sonunda daha az sorun yaşandığı için kişiler ruhsal enerjilerini daha iktisatlı kullanmış olurlar. Hakikaten de bireysel kaynaklı, çocuk yetiştirmekle ilgili ya da aile içi iletişim eksenli pek çok sorun konuşmakla, onu yahut bunu deyip dememekle, yani çok laf - söz etmekle alakalı değil midir şu hayatta.

(Tam da yeri gelmişken günümüzde çok popüler olan “her sorunu konuşarak çöz” şeklindeki moda dayatmaya dikkatleri çekmek istiyorum. Bu yanlış klişe “her sorunu çöz ve bunu sadece konuşarak yap” şeklinde iki hatalı mesaj ihtiva eder. Oysaki her sorun mutlaka çözülmek durumunda değildir. Kaldı ki her sorun sırf sorun diye zaten çözülemez. Yine konuşmak her sorunu çözer anlayışı da aynı şekilde sakat bir ön kabule dayanır. Bazı sorunlar vardır ki konuşmakla çözülemediği gibi daha da karmaşık, daha da içinden çıkılmaz bir hal alabilirler)

Haddizatında "hayırsız / çirkin konuşmak, hayırlı / güzel konuşmak ya da susmak" konuşma konusunda alınabilecek üç temel pozisyon biçimidir. Burada, olumsuz konuşmaktan, böylece doğamızla çelişmektense biri olumlu diğeri de en azından nötr olan iki potansiyel pozisyon önerilmektedir.

Diğer bir anlatımla, “Ya iyi söz söyle ya da kötü söz söyleme. Bunları beceremeyeceksen şayet hiç olmazsa sus ki gerek kendi gerekse başkalarının ruh sağlığını korumuş ol” denilmektedir bir bakıma.

"İŞİTTİK VE İTAAT ETTİK" PRENSİBİ

Bu da bir ayettir. Bu savunucu ruhsal yardım ilkesiyle, "Kendi sınırlı aklınla ve bilginle her şeyin mantığını sorgulamaya kalkma. Duyduklarına özgürsün, ister inan istersen de inanma. Ama tavsiyemiz her konuda polemiğe girmek değil; işittik, o halde itaat ettik şeklinde olsun" denilmektedir, bir bakıma. Özellikle eşler arası sorunlarda bu ilkeye uygun davranmamak sıklıkla çatışma sebebi olmaktadır.

Mesela eşlerden birisi, “bu davranışın beni rahatsız ediyor, şöyle yaparak düzelt” demekte; diğeri ise “davranışım eşimi rahatsız ediyorsa bu benim için de önemlidir. O halde, "İşittim, demek ki gereğini yapmam lazım” şeklinde hareket etmek yerine “ama, fakat, lakin…” diyerek savunmalara kaçmakta, açıklayıcı izahlara girişmekte, derken polemikler gelişmekte, ortaya iletişimsel ve duygu durum bazlı negatif çatışmalar çıkabilmektedir.

SÜKRETMEK

Buna pozitif düşünmek de denilebilir. (Şükür kelimesine çağrıştırdığı algı yüzünden alerji duyanlar aynı kelimenin bu geniş anlamı üzerinden meseleyi anlamaya çalışabilirler.) Şükretmek sahip olunamayanlara değil, eldeki kazanımlara yönelmektir. Sahip olduklarımızı önemsemektir, düşünmektir, dillendirmektir. Şükretmek bardağın boş değil, sürekli dolu kısmını görmektir. En önemlisi de şükretmek övüldüğü, istenildiği için yapılma olasılığı kuvvetli, yapıldığı için de alışkanlığa dönüşme potansiyeli fazla olan bir tutum biçimidir. Öyleyse şükür bu tavrı rutine bağlamak demektir. Rutine bağlandığı için sürekli kendimizi olumlu telkin sağanağı altında tutmak (malum, elden gelen telkin öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz. Şu zamanda tırnağın varsa otur kendi başını kaşı), böylece maksimum ruhsal faydaya erişmektir. En önemlisi de pozitif düşünmek en temel koruyucu ruh sağlığı önerisidir. Yine bu tutum aynı zamanda yaygın olarak kullanılan bir sağaltıcı terapi tekniğidir.

Şükretmek aynı zamanda caydırıcı bir silahtır. Sahip olunan şeylerle ilgili abartılı duygulara girmeyi önler. Bir şeyi abartmak zıddını abartmayı da getirir. Yani bir nimeti abartılı algılayan o nimetin yoksunluğuna karşı da hassas bir hale gelir. Sözgelimi sevgiyi gereğinden fazla önemseyen sevgisizlik ya da olası bir sevgi azalması durumunda yıkıma uğramaya daha yakın olur. Öyleyse sevgiyi makul algılayabilmek, bu konuda zıddını da kışkırtan bir aşırılığa kaçmamak için şükretme (pozitif, daha da doğrusu gerçekçi düşünme) silahını kullanmak esastır.

Bir gün Hz. Ömer bu konuyla ilgili olarak, “Sabah yatağımdan zengin ya da fakir uyanmayı hiç dert etmem. Zengin uyanmışsam şükrederim, fakir kalkmışsam da sabrederim” demiştir. Görüldüğü üzere şükür ve sabır silahları dışımızdaki olumlu ve olumsuz şeylerin özünde taşıdığı zıtlığı algı ve psikolojimiz düzleminde eşitlemek, böylece benzer bir ruhsal sonuca varma yetisine ulaşmak demektir.

SABRETMEK

Durun, hemen burun kıvırmayın. Sabretmek demek körü körüne, boşu boşuna, aptalcasına katlanmak demek değildir. Sabretmek, muhteşem bir mekanizmanın en kısa yollu tarifi demektir aslında.

İnsan doğası “hastalıklara karşı bizi korumak, koruyamadığında, yetersiz kaldığında ise iyileştirmek” mantığı üzerinden işleyen harikulade bir sisteme sahiptir. Sözgelimi bu sistem vücuda bakteri ve virüs girdiğinde yüksek ateş üreterek evvela bu organizmaların çoğalmasını önleme çalışır. Bu savunmayı başaramadığında ise hemen ofans (saldırı) pozisyonu alır, mesela antikor silahları üreterek onları yok etmek için savaş vermeye başlar.

Yine elimizi bıçakla kestiğimizde yara kendiliğinden kapanır, deri kendisini zaman içinde yeniler. Çıkan tırnak da aynı şekilde sonradan yerine gelir. Bütün bu sistemler kusursuz işler ancak istenilen sonuçlar yine de makul bir zaman sonra gerçekleşir. Çünkü şu hayatta zamandan ayrı ve bağımsız işleyen hiçbir şey yoktur.

İşte sabır; "organizmamıza bizi iyileştirebilmesi için gerekli olan makul zamanı tanımak" demektir. Aptalcasına katlanmak, boş yere zahmet ve sıkıntı çekmek demek değil! Bir bakıma bir süreliğine çekilen sıkıntı yahut zahmet iyileşmenin basit bir ücreti gibi de düşünülebilir. Şu dünyada ücretsiz ne var ki! “Bedava peynir sadece fare kapanında” var derler.

O halde şimdi, “zorluklar ve sıkıntılar karşısında sabret” diyen kutsal ayetlerin hikmetini ve “bir sıkıntı gelip çattığında, sabret” diyen ("hemen çöz" demiyor dikkat edin, sabret diyor) Mevlana’yı; en önemlisi de bu gerçeği yadsıyan, her gördüğün zorluğu anında yok etmek üzerine kurulu olan çağdaş batı kaynaklı "sorunlarla baş etme stratejiklerini" yeniden gözden geçirin.

TEVEKKÜL ETMEK

Bizi rahatsız eden herhangi bir olayın sırf başımıza gelmiş olması ya da bu olayın taşıdığı nitelik değildir sadece. Söz konusu olayın kimden ve niçin geldiğine ilişkin inancımız da bu noktada bir belirleyiciliğe sahiptir. O yüzden okulda zayıf not alan bir öğrenci bu sonuç değişmeyeceği halde “öğretmen zayıf verdi” deme eğilimindedir. Çünkü onu üzen sadece aldığı kötü sonuç değildir; bu notu kendisi mi aldı yoksa başkası mı verdi konusunda sahip olduğu düşüncesidir.

Hakikaten de belli olaylardan ne şekilde etkileneceğimiz aldığımız zihinsel pozisyonun nasıl olduğuna, mevcut durumu sadece içimizdeki güce (dev'e) mi bağladığımız yoksa dışımızdaki bir iradeye (ve kudrete) mi yüklediğimiz gerçeğiyle yakından ilgilidir.

Velhasılı tevekkül etmek; sırf biz yapıyoruz diye yaptığımız her işin olabilirliğinin bize bağlı olmadığı gerçeğini doğru tespit etmek, gerçeklerle ilgili gerçekçi bir algılama içersine girmek demektir.

Daha da önemlisi tevekkül etmek; aslında sık sık, en çok da belli olaylar öncesinde ve/veya neticesinde ihtiyaç duyduğumuz tabii rahatlama eğilimimize uygun bir düşünce ve tutum pozisyonu almak demektir.

Dolayısı ile tevekkül etmek; bir biçimde altına girilen tonlarca ağırlıktaki dünya yükünün önemli bir bölümünü sırtından bir çırpıda yere indirmek, boş yere hamallığını yapmamak, kahrını çekmemek demektir.

Psikolog
İzzet Güllü
MDH

Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Müslüman Doğu Kültüründe Ruhsal Sorunlarlardan Korunma ve Başaçıkma Yöntemleri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.İzzet GÜLLÜ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.İzzet GÜLLÜ'nün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     10 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
İzzet GÜLLÜ Fotoğraf
Psk.İzzet GÜLLÜ
Sakarya (Online hizmet de veriyor)
Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi18 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.İzzet GÜLLÜ'nün Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,979 uzman makalesi arasında 'Müslüman Doğu Kültüründe Ruhsal Sorunlarlardan Korunma ve Başaçıkma Yöntemleri' başlığıyla benzeşen toplam 51 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Bir Veda Yazısı Haziran 2018
◊ Bu Yazıyı İyi Anla ÇOK OKUNUYOR Haziran 2018
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


08:55
Top