2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Antioksidan Çılgınlığı: Antioksidan Nedir, Antioksidan Çeşitleri Nelerdir?
MAKALE #802 © Yazan Dr.Didem DERELİ | Yayın Mart 2008 | 55,165 Okuyucu
Son yıllarda “antioksidan” madde tüketiminin çığ gibi artmakta olduğunu görüyoruz.

Gün geçmiyor ki bir dergide, gazetede veya bir televizyon kanalında antioksidanlarla ilgili bilgi olmasın…

Eskiden, hamburger ile beslenen Amerikalı’ların günde bir avuç hap alarak kendilerini takviye ettiklerini okuduğumuzda, alaycı bir burun kıvırma sonrasında dünyanın sebze, meyve ve zeytinyağlı cenneti Ege’de yaşadığımız için halimize şükretmiştik. Meğer ki başımıza gelecekmiş!

Modern yaşam, kentlileri hem bedensel hem de zihinsel olarak zora koydu. Yani daha uzun süre çalışabilmek için daha kısa sürede tıkınmak zorunda kalanlar ordusu, yorgun beden ve zihinlerini dinlendirebilmek için çareyi “takviye”de aradılar. Öyle ya, biz her zaman sağlıklı ve güçlü olmalıyız, hastalığın vereceği zaman kaybı (yani maddi kayıp) telafisiz! Sonuç ve çözüm: Her derde deva “Antioksidanlar”.

Sanıyorum şu düşünce hepinizde bir an için oluşmuştur: “Arkadaşlarımın çoğu takviye ilaçlar alıyor. Ben kullanmamakla yanlış mı yapıyorum? Ama hangisini, neyi kullanacağım?”

Şimdi sıkı durun, “şaşırtıcı ama gerçek”: Takviye olarak en sık başvurulan antioksidan vitamin ve minerallerin çoğunluğunun “Sağlık Bakanlığı” onayı yoktur. Tarım Bakanlığı onaylı doğal! formlarda satılmaktadırlar. Eksik bilginin hiç bilmemekten çok daha tehlikeli olduğu düşüncesi ile sizlere bu konuda bir “özet” sunmak istedim. Ama konu öyle uzun ve önemli ve antioksidanlar o kadar çok ki bir haftada toplanabilecek gibi değil. Ancak neticede, biz Egeli’ ler antioksidanları doğru kullanma hakkında daha bilimsel konuşabilir ve çevremizdekilere de bu konuda faydalı olur hale geliriz diye umuyorum.

ANTİ-OKSİDAN sözcüğü “oksidan karşıtı” anlamında. O zaman önce “oksidasyon nedir?” ve “oksidanlar nelerdir?” sorularının yanıtını arayalım.

OKSİDASYON NEDİR? OKSİDANLAR NELERDİR?
Basitçe “oksidasyon = paslanma” dır. Bilimsel olarak, bir maddenin oksijen ile birleşirken bir elektron kaybetmesidir. Bu kimyasal olayın adı oksidasyon, oksijen kaynağı (elektron alan) maddeler ise oksidan’lardır. Oksijen ile temas eden madde ise okside olmuştur (paslanmıştır). Vücudumuzda sürekli olarak oksidan maddeler oluşmaktadır. Bu oksidan maddelerin kaynağı, çoğunlukla besinlerden enerji üretimi ve tüketimi (metabolizma) sırasındaki kimyasal olaylardır. Fakat, oksidanların kaynağı sadece metabolik olaylar değildir; stres, sigara, güneş ışınları, bedensel ya da ruhsal aşırı yorgunluk, çevre kirliliği, röntgen ışınları vb.ni de oksidasyon nedenleri olarak sayabiliriz. Bu oksidan maddeler (tıp dilinde “serbest radikaller” olarak da adlandırılırlar), hücrelerimizi, dokularımızı ve organlarımızı adeta paslandırırlar. Normal koşullarda, vücut kendi doğal antioksidan sistemleri (enzimler, vitaminler vb..) ile oksidanları zararsız hale getirir ve kendini korur. Ancak bazen bu koruyucu mekanizma yetersiz kalabilir.
Vücudumuzda biriken serbest radikaller, DNA kopyalanması sürecini (yani hücre bölünme sürecinin ilk ve en önemli basamağını) bozabilir. Serbest radikallerin kanser oluşumunu tetiklediğini, üstelik kanser hücreleri ile savaşan bağışıklık sistemi hücrelerimizi güçsüzleştirdiğini gösteren önemli bilimsel veriler bulunmaktadır. Oksidasyon süreci yağları da etkiler. Okside olmuş yağlar, damar sağlığını bozar. Okside olmuş kolesterolün damar sertliği oluşumunda baş suçlu olduğu artık neredeyse hepimizin bildiği bilimsel bir gerçek haline gelmiştir. Oksidasyon süreçleri ile yaşlanma arasında yakın bir ilişki olduğundan bahsetmiştik. Oksidasyon, yaşlanma sürecinin tek sorumlusu değilse bile önemli bir parçasıdır.

ANTİOKSİDANLARI TANIYALIM:
Doğada çok sayıda antioksidan madde vardır. Bunların bazıları vitamin, bazıları mineral, bazıları enzim veya bitki ekstreleridir. Ben sizlere yalnızca bilinen en güçlü antioksidan maddelerden bahsetmeye çalışacağım. En sık karşılaştığımız, eczanelerin raflarını rengarenk süsleyen başlıca antioksidanlar:
*Asetilsistein
*Alfa Lipoik Asid
*Beta Karoten
*Katalaz
*CLA (konjuge linoleik asit)
*Koenzim Q10
*Ginkgo Biloba
*Üzüm Çekirdeği (Grape Seed)
*Yeşil Çay
*Glutamin
*Lutein
*Likopen
*Melatonin
*Metiyonin
*Selenyum
*Superoksit Dismütaz
*B6 ve B12 Vitaminleri
*C Vitamini
*Folik asit
*E Vitamini
*Magnezyum
*Çinko
*Glutatyon ‘dur.
Antioksidan tablet veya kapsüllerin, besinlerle alınanlar kadar yararlı olup olmadığını yanıtlamak kolay değildir. Araştırmalar, besinlerle alınan antioksidanların daha yararlı olduğunu göstermektedir. Bunun birden çok nedeni vardır. Bir besinin içinde bulunan farklı unsurların beraber tüketilmesi, muhtemelen daha etkili olmaktadır. Sindirim sistemimiz ve hücrelerimiz antioksidanların doğal olanlarını daha kolay ve doğru kullanmaktadır.
Rafta satılan ürünlerin, vücudunuzda eksikliği saptanırsa ve mutlaka doktor kontrolünde kullanılması gerekmektedir. Çünkü antioksidan maddeler, yanlış ve fazla kullanıldıklarında bizzat kendileri oksidan olabilmekte ve pek çok farklı mekanizma ile vücuda zarar verebilmektedirler.
Antioksidan kullanımı ile ilgili yorum yaparken bilmemiz gereken 3 önemli tanımdan bahsedeceğim. Bunlar, tüm antioksidanların nerede ve ne kadar kullanılacağına karar verirken sürekli aklımızda tuttuğumuz önemli bilgilerdir.
1. Diyette alınması önerilen miktar (RecommendedDietary AllowancesRDA- ): Her yaş ve cinsiyetten bireyin, sağlıklı beslenme kriterlerini neredeyse tam (%98) olarak karşılayacak miktardır.
2. Yeterli Miktarda Alım (Adequate Intakes -AI- ) Bu, RDA’yı kesin olarak söylemeye yetecek kadar bilimsel kanıtımız olmadığı zaman kullandığımız bir değerdir. Belirli bir yaş ve cinsiyete ait bireylerde, yeterli seviyeyi oluşturabilmek için alınması gereken miktar olarak açıklanabilir.
3. Güvenli Olarak Tüketilebilecek En Yüksek Miktar (Tolerable Upper Intake LevelsUL- ). Yan etki oluşturmadan kullanılabilecek en yüksek miktardır.
Sıra her bir antioksidan maddenin etkilerine, günlük kullanılması gereken doza, vücuda fazla alınırsa yapabileceği kötü etkilere ve doğal olarak nelerden alabileceğimize geldi.
SELENYUM
1970 ve 80 yıllarında popüler olmaya başladı. Eskiden zararlı bir madde gözü ile bakılmaktaydı. Aslında çok az miktarda insan bedenine gereklidir. Bu da özellikle glutatyon peroksidaz enziminin yapısına girecektir. Antioksidanların kanser ve kalp hastalıklarını önlemekteki yararlarının anlaşılması üzerine bu enzimin de önemli bir antioksidan olması selenyumu öne çıkarmıştır. Toprakları selenyumdan fakir yörelerde diğer selenyumdan zengin yörelere kıyasla meme, akciğer ve kalın barsak kanserlerinin sık görülmesi selenyumun faydalı etkisini göz önüne sermiştir.

Selenyum ve E Vitamini antioksidan etkileri yönünden birbirlerini destekler tarzda davranırlar. Bu etkisine karşın tüm vücutta bulunan Selenyum miktarı 1 mg.dan azdır. Barsaklardan % 60 oranında emilir ve vücutta erkeklerde testiste, her iki cinste dalak, böbrek ve pankreasta bulunur. Yaşlanmaya karşı ve cinsel gücün devamı için olumlu etkileri bu elementi popüler kılmaktadır.

Selenyumun Etkileri
Üzerinde araştırmalar yapıldıkça yeni etkileri anlaşılmaktadır. Bu etkinin temeli antioksidan özelliğine dayanır.

Glutatyon peroksidaz enziminin yapısına girer.
Besin antioksidan sisteminde hücre zarlarını ve hücrelerin bir arada tutulmasını sağlayan sistemi yağ peroksidasyon etkisinin zararlarından korur.
Özellikle kan hücrelerinin kromozomlarının zarar görmesini önler.
Hücrelerin dolayısı ile dokuların yaşlanma olarak adlandırılan süreci yavaşlatıcı etkisi vardır.
Araştırmalar Selenyum ve E Vitamini ile birlikte aşılarla oluşturulması istenilen antikor yapımını 20 - 30 kat arttırmaktadır.
Kalp krizlerini önleme de antioksidan özelliğinin yanında bilinmeyen başka bir etkisi daha olduğu düşünülmektedir.
Kanser oluşmasını engelleyici etkisi bulunmaktadır. Bu etkisini nasıl gösterdiği üzerine teoriler vardır fakat bilimsel olarak ispatlanmış değildir.
Ağır metaller ve diğer zararlı maddelerden vücudu korur. Sigara, alkol, okside yağlar, civa, kadmiyum gibi insanlara zararlı maddelerin etkilerini azaltır.
Erkek spermlerin üretimine ve canlılığına olumlu etki yapar.
Protein sentezine, büyüme ve gelişmeye yararlıdır.
Selenyum Eksikliği
20 yıl önce insan vücuduna yaralı bir etkisi olduğu bilinmiyordu. Bu nedenle eksikliği diye bir şeyin de üzerinde durulmuyordu. Son yıllarda gelişen inceleme yöntemleri ile eksikliğinden söz edilebilir olmuştur. Eksikliği ile toprağın selenyum açısından zenginliğinin yakın ilişkisi vardır. Fakat yine de kesin olarak selenyum eksikliğine bağlı hastalık olarak nitelendirilebilecek bir durum yoktur. Bazı sorunların selenyum eksikliği ile ilişkisi olduğunun üzerinde durulmaktadır.

Bazı kanser türleri ile kalp damar hastalıklarının selenyum eksikliği ile yakın ilişkilisi vardır.
Katarakt nedeniyle ameliyat edilenlerde alınan merceğin normal merceğe oranla 6 kat daha az selenyum içerdiği ispatlanmıştır. Bunun kataraktın nedeni mi yoksa sonucu mu olduğu kesin değildir.
Doku esnekliği ve yaşlanma belirtileri selenyum eksikliğinde daha hızlı olmaktadır.
Metaller selenyum eksikliğinde daha zararlı olmaktadırlar.
Selenyumdan fakir topraklarda yaşayan ailelerin çocukları diğer çocuklara oranla daha yavaş büyümektedirler.
Selenyum Fazlalığı
Doğada inorganik ve organik olarak iki çeşittir. Daha yaygın bulunan inorganik formu genellikle sodyum selenit şeklindedir ve oldukça zararlı etki yapabilir. Diğer organik formu selenometiyonin şeklindedir ve daha az zararlıdır. Vücutta sürekli alım sonucu zararlı olabilmektedirler. Hangi miktarlarda ne gibi kötü etkilerin ortaya çıkacağı kesin değildir. Selenyum insan vücudunda diğer elementlerle de ilişkiye girmesi nedeniyle fazlalığı bunlara da bağlı olarak farklı belirtiler yapabilir.

Görme, adale ve kalp ile ilgili sorunlar ortaya çıkar. Bu selenyumdan zengin topraklarda yaşayan hayvan ve insanlarda görülmüştür.
Diş çürümesine yol açar. Bunu flor ile etkileşmesine bağlamak mümkündür.
Ağızda kötü bir tat ve sarımsak kokusuna benzer bir koku oluşur.
Deri, saç ve tırnak değişiklikleri ortaya çıkar.
Fazla alım sürdüğü takdirde ateş, iştahsızlık, sindirim sistemi arazları, karaciğer, dalak hasarı, ölüme kadar giden değişik sorunlar olabilir.
Selenyum Gereksinimi
Önerilen günlük alım 50 - 200 mikro gram olmasıdır. Çocuklar için 30 - 150 mikrogram yeterlidir. Erkeler kadınlardan biraz daha fazla gereksinim gösterebilirler.

Selenyum etkisini E Vitamini ile birlikte daha iyi göstermektedir. C Vitamini ise inorganik selenyumu etkisiz kılabilmekte iken organik olanına etki etmez.

Selenyumun Doğal Kaynakları
Toprakta bulunması nedeniyle yetişen bitkilerde ve bununla beslenen hayvanlarda vardır. İçme sularında da bulunur. Gıdaların selenyum içerikleri hakkında yeterli araştırmalar yapılmamıştır. Anne sütü inek sütünden çok daha fazla selenyum içerir. Selenyum şampuan ve cilt toniklerinde de kullanılır. Bunların içindeki selenyumun deriden de emilmesi mümkündür. Bira mayası, tahıllar, karaciğer, tereyağı, balık, kırmızı et, sebzeler, selenyumdan zengin topraklardan elde edilmişlerse yeterlidirler.

Selenyum Kullanımı
Popüler olması nedeniyle ilaç şeklinde kullanım oldukça yaygındır.

En yaygın kullanım nedeni kanser, kalp hastalıklardan korunmak içindir.
İmmun sistemi güçlendirmek, yaşlanma etkilerini yavaşlatmak, deri sağlığını arttırmak amacıyla kullanılır.
Keshan Hastalığı olarak tanımlanan bir kalp damar hastalığı üzerinde oldukça etkili olmaktadır. Bu hastalık belki de selenyum eksikliği ile ilgisi kanıtlanabilecek şimdilik tek hastalıktır.
Erkeklerde cinsel güce ve çocuk sahibi olabilme yeteneğine etkisi nedeniyle kullanılmaktadır.
Artrit denilen eklem iltihabına iyi geldiği üzerine araştırmalar vardır. Norveç ve Danimarka da bu amaçla kullanılmaktadır.
Hipotoridizm denilen Tiroid bezinin az salgı yaptığı durumda önerilir. T3 oluşumuna etkisi vardır.

E VİTAMİNİNİN YARARLARI

Göz sağlığı için hayati önem taşır. Retina gelişimi için önemli bir oynar. Katarak yapıcı etkilere karşı önemli bir koruyucu biridir. Vücuda alınan ağır metaller, zehirli bileşikler, radyasyon ve bazı ilaçların yarattığı toksinlere karşı koruma sağlar. Virüslerden kaynaklanan hastalıklara karşı vücudun direncini yükseltir. Timus bezi ve alyuvarları korur. Bağışıklık sistemi için önemli vitaminlerden biridir.
Yapılan araştırmalar E vitamininin yaşlanmaya bağlı hafıza kayıplarının önlenmesinde olumlu etkisi olduğunu kanıtlamıştır. Ayrıca yaşlanmaya karşı koruyucu etkisi de bulunur. Toksin maddelerin vücutta yarattığı tahribatı da azalttığı ortaya çıkmıştır.
Kırmızı kan hücrelerinin sağlıklı gelişimi ve çoğalması için gereklidir. Kalbe yararlı olan HDL kolesterol oranını yükseltip, zararlı olan LDL kolesterolünü azaltır. Kandaki kolesterol oranını dengeye sokar. Kaslar ve cilt sağlığı için de önemli bir vitamindir.
Hava kirliliğinden dolayı akciğerde ve ağızda oluşan olumsuz etkiyi azaltır.
Kalp krizine, kansere, Alzheimer’e, katarakta karşı koruyuculuğu olduğu üzerinde ciddi veriler toplansa da, henüz bu konudaki yararlan kanıtlanmamıştır.
Çok fazla alkol tüketenler, doğum kontrol hapı kullananlar, yeterli miktarda oksijen alamayanlar, E vitamini açısından riskli gruba girerler. Her vitamin gibi E vitaminin de uygun miktarda alınması gerekir. Çok fazla alındığı takdirde, uyuşturucu kullanılmış gibi kişinin hareketlerinde değişikliklere yol açabilir.

GÜNLÜK İHTİYAÇ

1-3 yaş: 6 milligram
4-11 yaş: 7 milligram
12-51+ yaş arası kadınlar: 8 milligram
12-51+ yaş arası erkekler: 10 milligram

E VİTAMİNİ AÇISINDAN ZENGİN BESİNLER
Buğday, pirinç, mısır, darı, çavdar, marul, soya, yerfıstığı, kabak çekirdeği, badem, susam, ceviz, zeytinyağı, ayçiçek yağı, mısırözü yağı, pamukyağı ve yeşil sebzelerde bol miktarda bulunur.

Sevgiyle ve sağlıklı kalın.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Antioksidan Çılgınlığı: Antioksidan Nedir, Antioksidan Çeşitleri Nelerdir?" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Dr.Didem DERELİ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Dr.Didem DERELİ'nin izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     4 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Didem DERELİ Fotoğraf
Dr.Didem DERELİ
İzmir
Doktor "Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları"
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi10 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Dr.Didem DERELİ'nin Makaleleri
► Proloterapi Nedir? Uygulama Alanları Nelerdir. ÇOK OKUNUYOR Dr.Kasım ALTINTAŞ
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Antioksidan Çılgınlığı: Antioksidan Nedir, Antioksidan Çeşitleri Nelerdir?' başlığıyla benzeşen toplam 75 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
--
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


20:15
Top