2007'den Bugüne 92,313 Tavsiye, 28,222 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Cinsel Yolla Bulaşan Hastalık ve Enfeksiyonlar
MAKALE #8072 © Yazan Op.Dr.Furkan KAYABAŞOĞLU | Yayın Ocak 2012 | 19,591 Okuyucu
CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLAR

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar; cinsel ilişki sırasında semen (meni), vajinal sıvı, kan gibi vücut sıvılarının alışverişiyle bulaşan, ellinin üzerinde hastalığı barındıran bir hastalık grubudur. Son yüzyılda sanayileşme ve kentleşme, yaygınlaşan cinsel serbestlik, çoğul seksüel partnerlik, antibiyotiklere direnç geliştiren mikroorganizmalar nedeniyle ülkemizde cinsel yolla bulaşan hastalıklar gittikçe artış göstermektedir.

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar sonucunda genital belirtiler ortaya çıkabilir, üreme organları (HPkalıcı hasar görebilir, kısırlık oluşabilir, dış gebelik gelişebilir, gebelik sonrası yenidoğan bebeğe bulaşma olabilir ve kansereV ve hepatitler) zemin hazırlanabilir. Ayrıca birçok sistem de (karaciğer, bağışıklık sistemi, sinir sistemi gibi) cinsel yolla bulaşan hastalıklardan olumsuz etkilenebilmektedir.

Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan şüphenilmesi gereken belirtiler şu şekildedir:
** vajinadan gelen sarı, yeşil, beyaz veya gri renkli akıntı veya kötü koku
** vajinal yanma hissi, ağrı veya kaşıntılar
** adet dönemi haricindeki kanamalar
** kasık veya belde hissedilen ağrılar
** idrar şikayetleri
** cinsel ilişki sırasında ağrı veya yanma

Cinsel temasla bulaşan hastalıklar şöyle sıralanabilir:

* Sifiliz (Frengi)
* Herpes Enfeksiyonları (Genital Uçuk)
* Molluscum Contagiosum
* Klamidya
* Gonore (Bel soğukluğu)
* Mikoplazma-üroplazma
* Hepatit B ve C
* AIDS (HIV)
* HPV (genital siğil)
* Haemophilus ducrei ( yumuşak şankr)
* Trokomonas vajinit
* Phythirus pubis (kasık biti)


SİFİLİZ (FRENGİ)

Tanım

Sifiliz, cinsel yolla bulaşan ciddi bir bakteriyel hastalıktır. Diğer bir bulaşma yolu ile bakterinin bütünlüğü bozulmuş deri ile temas etmesi iledir. Hastalık zamanla kan yoluyla vücuda dağıldığında hayati birçok organda ciddi hasarlara neden olabilir. Sifiliz halk arasında Frengi (frenklerin hastalığı) olarak da anılmaktadır. Sifiliz ilk çıktığında bir "Hristiyan hastalığı" olarak görülmüştür. Bunun nedeni hastalığın 16. yüzyılda tüm Avrupa kıtasını kasıp kavuran bir cinsel hastalık olmasındandır. Tıp literatüründe ise sifiliz, “sfiliz” şeklinde kullanılmaktadır.

Sifiliz hastalığına neden olan bakteri bir spiroket olan Treponema Pallidum’dur. Bu bakteri cinsel ilişki sırasında cinsel organlarda oluşan mikro-çatlaklardan bulaşmaktadır.

Klinik ve Tanı yöntemleri

Sifiliz (frengi) tedavi edilmediği durumlarda üç değişik evre ile kendini göstermektedir.

Birinci evre frengi (Primer Sfiliz):Cinsel ilişkiden yaklaşık üç hafta sonra bulgular görülmeye başlamaktadır. Hastaların % 90-95'inde cinsel organ çevresinde "şankr" adı verilen sert bir zemin üzerinde ağrısız, sınırlı, yüzeyel, beyaz renkli tek bir yara vardır. Çok nadiren hastalarda birden çok yara mevcut olabilir. Bu hastaların bir kısmında kasık bölgesinde lenf bezi şişmesi (lenf bezesi) olur ve yaklaşık bir ayda kaybolmaktadır.

İkinci evre frengi (Sekonder Sfiliz)
: Sifiliz enfeksiyonun vücuda girmesinden 6-8 hafta sonra başlayan bu evre bulaşıcılığın en fazla olduğu dönemdir. Sifilizin (frengi) ikinci evresi cilt döküntüleri ile karakterizedir. Bu dönemde kollarda ve bacaklarda başlayan kaşıntısız döküntüler cilde yayılmakta, bu şekilde el ve ayak içleri, makat koyu kırmızı bir renk almaktadır. Cilt döküntüleri göğüs bölgesinde de görülebilmektedir. Ayrıca ateş yükselmesi, boğazda yanma, kilo kaybı, halsizlik, baş ağrısı ve büyümüş lenf bezleri de tabloya eşlik edebilmektedir.

Kadınlarda dış genital alanda geniş, yayvan, beyazımtırak, siğil benzeri lezyonlar izlenebilir ki bu lezyonlara "Condyloma Latum" (Kondiloma Latum) adı verilmektedir. Sifilizde görülen bu kondilomlar (siğiller) HPV enfeksiyonuna bağlı gelişen kondilomlardan farklı niteliktedir.

Gizli evre frengi (Latent Sfiliz): Bu evrede hastalığın hiç bir klinik belirtileri olmamasına rağmen kan testleri pozitiftir. Bu dönem erken ve geç gizli dönem olarak ikiye ayrılmaktadır.

Erken gizli dönem hastalığın alınmasına rağmen iki yıla kadar ki dönemde hastalık bulgusunun olmaması, geç gizli dönem ise iki yıldan daha uzun bir süre hastalık bulgusunun olmaması ile karakterizedir. Erken ve geç gizli dönemin ayrılması hastalığın bulaşıcılığı ve tedavi için önemlidir. Erken gizli sifilizde uzun etkili penisilinler ile tek doz ile tedavi sağlanılabilirken, geç gizli sifilizde birden çok sayıda enjeksiyona ihtiyaç duyulmaktadır.

Üçüncü evre frengi (Tersiyer Sfiliz): Bu son evre, kesin tanısı konulamayan ya da ihmal edilmiş vakalarda hastalık bulaştıktan 1-25 yıl sonra ortaya çıkmaktadır. Bu evrede "gom" adı verilen kılcaldamar hasarına bağlı gelişen yumuşak şişlikler oluşmaktadır. Gom adı verilen bu şişlikler kemikler dahil olmak üzere vücudun her yerinde ortaya çıkabilir.

Ayrıca yaygın sinir hasarına bağlı olarak menenjit, bunama, şiddetli ağrılar, felç ve ölüm gelişebilir. Sifilizin sinirsel tutulumuna "nörosifiliz" adı verilir ve en ciddi komplikasyonudur. Neyseki günümüzde antibiyotiklerin yaygın kullanımı ile nörosifiliz görülme sıklığı azalmıştır. Üçüncü evrede kalp, aort, göz tutulumu (körlük) da görülebilir.

Konjenital ( doğumsal) sifiliz:Sifiliz bakterisi, gebelikte veya doğum sırasında anneden bebeğe geçerek doğumsal sifilize neden olabilir. Bu nedenle şüpheli gebelerde mutlaka sfiliz taraması yapılmalıdır ve sifiliz saptanması durumunda mutlaka penisilin grubu ilaçlarla tedaviye başlanmalıdır.

Sifiliz hastalığının tanısını koymak çok kolay değildir. Çünkü sfiliz (frengi) hastalığı pek çok hastalığı taklit eden klinik görünümler oluşturabilmektedir. Birinci ve ikinci evrede kişideki cilt lezyonlarından alınan örneklerden treponema pallidum bakterisinin tespit edilmesi ile tanı konulmaktadır.

Sfiliz için yapılabilecek kanda tarama testleri mevcuttur. Bu testlerden RPR (Rapid Plasma Reagin) testi ve VDRL (Venereal Disease Research Laboratory) testleri düşük maliyetli ve çabuk sonuç veren, ancak pek çok rahatsızlıkta da pozitifleştiği için güvenirlikleri düşük testlerdir. Nelson testi, FTA (Floresan Treponema Antikor) testi ve TPHA testi (Treponema Hemaglütinasyon) ise sifiliz tanısını koymada ve tedavinin gidişatını izlemede daha spesifik tetlerdir. Ancak bu testler de daha pahalıdırlar.

Tedavi


Sfiliz (frengi) hastalığının erken teşhis ile tamamen tedavisi mümkündür. Tanı konulduktan sonra tedavi penisilin grubu antibiyotiklerin uygulanması ile yapılmaktadır. Eğer penisilin alerjisi mevcut ise seftriakson, azitromisin, doksisiklin türü alternatif tedaviler de tercih edilebilir. Ancak hastalık ilerlediğinde tedavi de zorlaşmakta, bazı komplikasyonlar geri döndürülemeyebilmektedir. Gebelikte saptanan sfiliz uygun antibiyotik tedavisi ile kontrol altına alınarak yenidoğan bebek korunabilmektedir.

GENİTAL UÇUK (HERPES ENFEKSİYONU)


Tanım

Herpes Simpleks virüsü (HSV) hem kadınlarda, hem de erkeklerde "uçuk" adı verilen, kırmızı zemin üzerinde kabarcıklar şeklinde gelişen lezyonlara neden olan bir virüstür. Klinik olarak uçuklar iki ayrı tipte görülebilir: Tip 1 Herpes ya da Uçuk, ağız ve dudak çevresinde kızarıklık üstünde oluşan sulu lezyonlar ile kendisini gösteren tiptir. Tip 2 Herpes ya da Genital Uçuk ise benzer lezyonların genital bölgede yer almasıdır.
Ülkemizde Tip 1 Herpes'in görülme sıklığı %90ları bulabilirken, Tip 2 Genital Herpes'in sıklığı ise %5-10 civarındadır. Herpes virüsünün her iki tipi de direk deriye temas yolu ile bulaşır, dolayısı ile tip1 masum bir öpücükle (ağız çevresine), tip 2 ise cinsel yolla bulaşmaktadır. Bulaşma “uçuk” denilen lezyonların yokluğunda olmaz, ancak aktif “uçuk” lezyonunun direk teması ile olabilir.

Klinik ve Tanı yöntemleri

Genital herpes (uçuk) genital alanda kabarcık, kızarıklık, kaşıntı ve ağrı ile kendisini göstermektedir. Hastaların %20’sinde hastalık belirtisiz seyredebilir. Oluşan “uçuk” lezyonları kalıcı değildirler, kendiliğinden geçerler. Ancak zaman zaman tekrarlama (rekürrens) olasılığı yüksektir. Kasık bölgesinde, dış genital alanda, kaba etlerde, erkek cinsellik organında (penis) kabarcıklı, bazen ağrılı, sulu ve iltihabi lezyonlarda akla ilk genital herpes gelmelidir.

Uçuk şeklindeki lezyonların yanı sıra en sık görülen diğer belirti genital bölgede "çok şiddetli kaşıntılar"dır. Ciltteki bu kaşıntılar derinin mantar enfeksiyonu ile karıştırılarak gereksiz yere kişilerin mantar tedavileri almasına neden olacak şekilde yoğun olabilir. Kaşıntının sona ermesinden kısa bir süre sonra genital bölgede döküntülü ve bazen de ağrılı lezyonlar ortaya çıkar. Kasık bölgesindeki lenf bezlerinde şişlikler de ortaya çıkabilir.

Yine, tüm bu bulgulara nadiren ateş, baş ağrısı, halsizlik, yorgunluk ve kas ağrıları gibi sistemik belirtilerde eşlik edebilmektedir.

Herpes virüsü direk temas ile vücuda girdikten sonra öncelikle sinir hücrelerine ve sinir köklerine yerleşir ve buralarda hayat boyu kalıcıdır. Ne zaman bağışıklık sistemi zayıflarsa virüs tekrar aktive olarak hastalığa özgü belirtilerin ortaya çıkmasını sağlar. Ancak genellikle geçirilen ilk enfeksiyondan sonra oluşan reaktivasyonlar (yeniden alevlenmeler) daha az şiddetlidir ve hafif şekilde atlatılmaktadır.

Genital herpes özellikle evli çiftler için önemli evlilik sorunlarına yol açabilen bir hastalıktır. Tekrarlayıcı bir hastalık olmasından dolayı hastalarda depresyon, kaygı bozukluğu gibi ciddi psikolojik sıkıntılar oluşabilir. Enfekte kişilerin eşlerine bulaştırma korkusu ile zaman içinde cinsel isteksizlik ortaya çıkabilir.

Genital herpes için kanda immünolojik testler yapılabilir. Ancak bu testler hastanın aktif enfeksiyon geçirdiğini göstermez, sadece hayatının herhangi bir döneminde herpes enfeksiyonu geçirip geçirmediğini ve bağışıklık sisteminin herpes simpleks virüsüne karşı antikor geliştirip geliştirmediğini gösterir. Hastada virüse karşı antikorlar saptansa bile, bu antikorlar hastayı tekrarlayan enfeksiyonlardan korumaz. Aktif lezyonlardan yapılacak kültür çalışmaları ise hem pahalı ve teknik olarak zor, hem de yanlış negatifliği yüksek tetkiklerdir.

Gebelikte Herpes Enfeksiyonu

Eğer genital herpes (uçuk) geçirilmiş ise bu durum gebeliği takip eden doktora mutlaka iletilmelidir. Hamile kalmadan herpes enfeksiyonu geçirilmiş ise, herpes virüsünün yeni doğacak bebeğinize geçme olasılığı oldukça düşüktür. Çünkü aktif hastalık sonrası kanınızda oluşacak virüse karşı antikorlar gebelik sırasında bebeğinize geçerek onu bu hastalığa karşı koruyacaktır. Ancak hamilelik sırasında ilk kez ortaya çıkan herpes enfeksiyonlarında virüsün bebeğe geçme olasılığı ise daha yüksektir. Bu nedenler çiftin herhangi birinde genital organlarda bu tür bir lezyon ortaya çıktığında, mutlaka derhal hekime başvurmak gerekmektedir. Herpes virüsüne etkili ilaçlar gebelikte ancak hekim kontrolünde ve klinik yararlılık göz önünde tutularak uygulanabilir.

Tedavi

Herpes virüsünde de, HPV enfeksiyonlarında (genital siğil) olduğu gibi virüsün vücuttan tamamen atılması için bir tedavi yoktur. Anti-viral adı verilen ilaçlar ile virüs hastalıklarını baskılanması ve yayılmasını engellenmesi amaçlanır. Tedaviye zaman geçirilmeksizin, “uçuk” bulguların görülmesinin hemen sonrasında başlanılması tedavi başarısını arttıracaktır. Hastalığın tekrarlamasının önlenmesi için bazen 3-6 aylık uzun süreli baskılayıcı düşük doz tedaviler gerekebilir. Bu şekilde reaktivasyonların % 80-90 orannda azalması söz konusudur.

Hastalığın tekrarlamasının engellenmesi için yapılabilecek diğer bir şey ise vücudun "bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi"dir. Düzenli beslenmek, spor yapmak ve bazı ilaçlar ile bağışıklık sistemi daha zinde tutulabilir.

Korunma

Genital herpesten korunmak son derece zordur. Genellikle partnere (eşe) geçiş riskini azaltmak için prezervatif (kondom) kullanımı önerilir. Ancak virüs cilde temas ile geçtiği için prezervatif kullanılması her ne kadar geçişi azaltsa da tam olarak engellemeyecektir. Ayrıca birçok kişi belirtisiz veya çok hafif bulgular ile herpes simpleks virüsünü taşıdıkları için farkında olmadan cinsel partnerlerine hastalığı bulaştırabilirler.


MOLLUSKUM KONTAGİOZUM

Molluskum kontagiozum bir virüs türü olan “poxvirus” tarafından meydana gelen, geçmişte en çok çocuklarda görülmesine rağmen, günümüzde yaygınlaşan cinsel yolla bulaşan hastalıklar nedeni ile erişkinlerde de izlenebilen bir deri hastalığıdır. Sıklıkla kasıklarda, genital alanlarda ve makat civarında görülmektedir. Deri üzerinde küçük siğillere benzeyen, göbek kısmı olan parlak ve inci beyazı kubbeler şeklinde, çok sayıda lezyonlar oluşur. Bazı lezyonların orta kısmında çöküntüler görülebilir. Deri lezyonları hızlı bir şekilde tüm vücuda yayılabilirler. Bu sivilce benzeri lezyonlar sıkıldıklarında içlerinden süte benzer bir sıvı boşalabilir. Bu sıvının mikroskopik incelemesi ile virüsün tanısı netleştirilebilir. Ancak tanı için deri lezyonunun tipik görüntüsü çoğunlukla yeterlidir.

Bu virüsün bulaşıcılığı diğer hastalıklar kadar yüksek değildir. Virüs, en sık cinsel temasla bulaşabildiği gibi, virüsle bulaşık olan havlu, çarşaf, iç çamaşırı gibi eşyalarla direk temasla da bulaşabilir.

Molluskum kontagiozum enfeksiyonu sıklıkla1,5-3 ay içerisinde kendiliğinden kaybolmaktadır. Ancak nadiren 6 aydan 5 yıla kadar kaybolmadan varlığını sürdürebilmektedir. Özellikle genital alanda yayılan molluskum kontagiozum hastalığı seksüel olarak başka kişilere geçmemesi için mutlaka tedavi edilmelidir. Tedavi için en sık uygulanan teknik “kriyoterapi”dir. Bunun yanı sıra bazı ilaç tedavileri de molluskum kontagiozum hastalığında kullanılmaktadır.

KLAMİDYA ENFEKSİYONU

Tanım

Klamidya enfeksiyonları “Chlamydia Trachomatis” adı verilen bir bakteri tarafından oluşmaktadır. Gelişmiş ülkelerde en sık izlenen cinsel yolla bulaşan hastalık klamidyadır. Klamidya en sık rahim ağzına yerleşmektedir, bazen enfeksiyon yukarı doğru tırmanarak rahim, tüpler ve yumurtalıklar da enfeksiyonlardan etkilenebilir. Genital enfeksiyonlar dışında göz çevresinde “arpacık”, akciğerlerde “zatüre” oluşumundan da klamidya bakterisi sorumludur. Daha ender olarak da bu bakteri ”lenfogranuloma venereum" adı verilen lenf bezlerinde tıkanıklık yapan iltihabi rahatsızlıklara neden olmaktadır.

Klinik ve Tanı yöntemleri


Klamidya enfeksiyonları, diğer rahim ağzı enfeksiyonlarında olduğu gibi çoğunlukla belirti vermezler ve jinekolojik muayene sırasında alınan kültürlerde tesadüfen ortaya konurlar. Belirti vermesi durumunda hafif sarımsı vajinal akıntı, vajinal ve idrar yanması, kasık ağrısı ve cinsel ilişki sırasında ağrı gibi şikayetler ile ortaya çıkarlar. Klamidya tanısı için rahim ağzından kültür alınmalıdır. Özellikle birden fazla kişi ile cinsel ilişki yaşanması durumunda yapılan kültürlerin yarısına yakınında klamidya enfeksiyonu saptanmıştır.

Klamidya enfeksiyonları özellikle tüplere yayıldığında, tüplerde kalıcı yapışıklıklara neden olarak gebeliğin oluşumunda ciddi sıkıntılar oluşabilmektedir. Benzer şekilde klamidya gebelikte düşük ve erken doğuma da yol açabilmektedir. Doğum sırasında klamidya bakterisini anneden alan yenidoğan bebekleri bekleyen diğer bir sorun ise “Klamidya’ya bağlı zatüre” oluşmasıdır.

Tedavi

Klamidya enfeksiyonlarında ağızdan uygulanan antibiyotik ajanlarla (tetrasiklin ve doksisiklin grubu) tedavi uygulanır. Semptomsuz seyretmesi, kısırlık ve gebelik komplikasyonları oluşturmaları nedeniyle kadınların yıllık periyotlar ile klamidya enfeksiyonu açısından taranması yerinde olacaktır.

GONORE (BEL SOĞUKLUĞU)

Tanım

Gonore, diğer adı ile bel soğukluğu, “Neisserria Gonorrhoeae” adı verilen kahve çekirdeği şeklinde bir bakteri tarafından oluşturulan cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Bu bakteri erkeklerde sıklıkla idrar kanalında, kadınlarda ise rahim ağzına yerleşmektedir. Ayrıca bu bakteri farenjit gibi üst solunum yolu enfeksiyonlarına, konjuktivite (göz iltihabı), proktite (makat iltihabı), prostatite (prostat iltihabı), üretrite (idrar kanalı iltihabı) ve orşite (testis iltihabı) yol açabilmektedir.

Klinik ve Tanı yöntemi

Gonore, diğer rahim ağzı enfeksiyonlarına benzer olara, çoğunlukla belirti vermeden, sinsice yerleşir. Eğer belirti oluşacaksa cinsel ilişkiden 4-7 gün sonra oluşmaya başlamaktadır. Belirtiler cinsel organdan (erkekte penis ucundan, kadınlarda vajina içinden) gelen sarımtırak ve kıvamlı irin benzeri akıntı şeklindedir. Vajinal akıntıya kasık ağrısı, idrar şikayetleri eşlik edebilmektedir. Gonore tanısı rahim ağzından alınan kültürlerden neisserria bakterisinin üremesi ile konulmaktadır.

Gonore (bel soğukluğu) enfeksiyonu rahim ağzından yukarılara tırmanarak rahim ve tüplerde yoğun iltihaba, yapışıklıklara neden olabilir. Bunun sonucunda da kısırlık gelişebilir. Ayrıca bu bakterinin kana geçerek yayılması ile endokardit (kalbin iç dokusu iltihabı), menenjit ve gonokokkal dermatit-artrit (cilt-eklem iltihabı) sendromunun gelişmesine neden olabilmektedir. Ayrıca gebelerde doğum sırasında yenidoğan bebeklerde gözün "konjuktiva" adı verilen beyaz kısmı enfekte olabilir (konjuktivit) ve bu şekilde "körlük" dahi gelişebilir. Bu yüzden yeni doğan bebeklerin gözlerine doğumdan hemen sonra bir takım antibiotikli göz damlaları damlatılmaktadır.

Tedavi

Gonore (bel soğukluğu) hastalığı antibiotik tedavisi ile iyileşebilen bir hastalıktır. Tedavide tetrasiklin, seftriakson ve makrolid grubu antibiyotikler tercih edilmektedir. Gonore saptanan hastalarda çoğunlukla klamidya enfeksiyonu da bulunduğu için tedavi planlanırken, klamidya tedavisini de içermelidir.

MİKOPLAZMA-ÜROPLAZMA ENFEKSİYONLARI

Tanım

Mikoplazma ve üroplazma bilinen en küçük mikroorganizmalardır. Hücre duvarı olmayan bu mikroorganizmalar bilinen antibiyotiklerin birçoğuna karşı dirençlidirler. Mikoplazmalar cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlara neden oldukları gibi, aynı zamanda zatüreye (akciğer iltihabı) de neden olmaktadırlar. Ayrıca hamilelerde erken doğum, düşük ve tekrarlayan gebelik kaybı gibi komplikasyonlara da yol açabilmektedirler.

Klinik ve Tanı yöntemleri

Mikoplazma ve üroplazma enfeksiyonları nadiren şikayet oluşturmakta, çoğu zaman yapılan özel kültür- antibiyogram testlerinde tesadüfen ortaya çıkmaktadırlar. Belirti oluşturduklarında ise vajinal akıntı, kasık ağrısı, kısırlık, düşük ve erken doğum şeklinde ortaya çıkmaktadırlar. Özellikle tüplere yayılan mikoplazma ve üroplazma enfeksiyonları durumlarında gebeliğin oluşumunda ve devam etmesinde ciddi sıkıntılar oluşabilmektedir.

Mikoplazma ve üroplazma rahim ağzı enfeksiyonları dışında, idrar yolu enfeksiyonu, böbrek iltihabı (pyelonefrit), rahim ve tüplerde enfeksiyon, eklem iltihabına da neden olabilmektedir. Ayrıca gebelikte rahim içinde oluşan enfeksiyonlara da yol açabilmektedir. Bu enfeksiyonlardan şüphelenilen hastalarda tanı için kültür alınmalıdır.

Tedavi

Mikoplazma ve üroplazma enfeksiyonlarının tedavileri ağızdan alınan antibiyotikler (tetrasiklin veya azitromisin türevi) ile uygulanmaktadır. Doğru antibiyotiğin seçimi kültür sırasında yapılan antibiyogram önemli rol oynamaktadır. Dirençli enfeksiyonlarda eş (partner) tedavisi uygulanmalı ve antibiyograma göre ikinci bir kür uygulaması belirlenmelidir.

HEPATİT-B VE HEPATİT-C

Tanım

Hepatit hastalığı bazı virüslerin karaciğere yerleşerek bu dokusu tahrip etmesi ile gelişen durumdur. Hem hepatit-B hem de hepatit-C, kan ve tüm vücut sıvıları (tükürük, ter, idrar, semen, vajinal salgı gibi) ile bulaşmaktadır. Hepatit-B taşıyıcılığı toplumda yaklaşık %5-10 oranında görülmektedir, bu hastalar hastalıktan etkilenmemelerine rağmen etraflarına hastalığı yaymaktadırlar. Hepatit-B taşıyıcısı olan hastalarda kanda HBsAg testi pozitiftir.

Bulaşma


Her iki hepatit virüsü de sıklıkla şu şekilde bulaşmaktadır:
** Enfekte kan ve kan ürünlerinin veya enjektörlerin kullanımı
** Prezervatif (Kondom, kılıf) kullanımı olmaksızın cinsel temas
** Taşıyıcı anneden doğum yoluyla bebeğe geçişi
** Kuaförlerde iyi sterilize edilmemiş manikür - pedikür setleri , tıraş bıçakları
** Derideki bir çatlak veya açık yara ile temas eden enfekte vücut sıvısı
** İyi sterilize edilmemiş aletlerle kulak delme, dövme (tatoo), piercing, diş çektirme, sünnet yapılması
** Makas ve diş fırçalarının ortak kullanılması

Klinik ve Tanı yöntemi

Hepatit-B virüsü ile temas eden her kişide hastalık belirtileri oluşmayabilir. Hastaların bir kısmında bağışıklık sistemince geliştirilen antikorlar virüsleri yok eder ve hastalık iyileşmiş olur. Bu hastalar artık hayat boyu bu virüslere karşı bağışıklık kazanmışlardır. Virüsle temas eden yaklaşık her on kişiden birinde bağışıklık sistemi virüsü yenemez ve virüs bir biçimde çoğalarak “kronik hastalık” oluşur. Hepatit-B hastalarında zaman içinde karaciğer yetmezliği, siroz ve karaciğer kanseri gibi durumların gelişme riski vardır. Hepatit-C virüsü daha seyrek görülür, ama daha sık kronik hastalığa neden olur. Karaciğer kanserlerinin altında yatan en sık nedenler hepatit virüsleridir.

Hepatit-B hastalığın veya taşıyıcılık durumunun etkili bir tedavisi yoktur. Hastalıktan korunmanın en etkili yolu AŞILANMAKTIR. Hepatit-C virüsü için henüz bir aşı geliştirilememiştir.

AIDS (HIV)

Tanım

AIDS, İngilizcede "Acquired Immune Deficiency Syndrome" baş harflerinin kullanımı ile kısaltılan ve Türkçe’ye "Edinilmiş Bağışıklık Eksikliği Sendromu” olarak çevrilebilen virüs kökenli bir hastalıktır. Bu hastalığa HIV adlı virüs neden olmaktadır. HIV hastada bağışıklık sistemini çökerterek vücudun tüm mikroorganizmalara karşı dirençsiz hale getirir.

Bulaşma


** HIV ile enfekte kan ürünlerinin nakli veya enjektörlerin kullanımı
** Prezervatif (kondom, kılıf) kullanımı olmaksızın cinsel ilişki (vajinal veya anal seks)
** Derideki bir çatlak veya açık yara ile temas eden HIV ile enfekte vücut sıvısı
** İyi sterilize edilmemiş aletlerle kulak delme, dövme (tatoo), piercing, diş çektirme, sünnet
** Hamilelik, doğum, emzirme yolu ile

AIDS sarılma, aynı bardaktan su içme veya yemek yeme gibi durumlarda bulaşmaz. Hastalıklı kişilerin sivrisineklerle teması ile de hastalık yayılmaz. HIV virüsü tükürük salgısında tespit edilmiş olsa da sadece öpüşme ile bulaşma riskinin pek olmadığı düşünülmektedir.

Klinik ve Tanı yöntemi:


AIDS hastalarının bağışıklık sistemi zayıfladığı için tipik belirtiler oluşmayabilir. AIDS için sıklıkla görülen belirtiler şunlardır:
* Günler veya aylar sürebilen ateş
* Gece terlemesi
* İştahta azalma
* Uzun süreli halsizlik-yorgunluk
* %10’dan fazla kilo kaybı
* Eklem ve kas ağrısı
* Nedeni belirsiz, uzun süreli boğaz ağrısı
* Nedeni belirsiz lenf bezlerinde şişme
* Uzun süreli ishal
* Sık tekrarlayan enfeksiyonlar
* Vücudun belli yerlerinde çıkan ve uzun süredir iyileşmeyen yaralar

Tüm bu belirtiler daha birçok virüs hastalığında da görülebileceği için bu belirtilerden yola çıkılarak AIDS tanısının konulması mümkün değildir.

Tedavi

AIDS tedavisi halen günümüzde çok geniş boyutta ve maliyet ile yürütülen çalışmalarla araştırılmaktadır. Gelinen noktada birçok tedavi ajanı kullanılmakla beraber, henüz tam iyileştirici bir tedavi ortaya konulamamıştır. Bu nedenler hastalığa yakalanmadan korunmak ve önlemler almak son derecede önemlidir.

GENİTAL SİĞİL (HPV)

Tanım

Human papilloma virüs (HPV) siğil şeklinde cilt lezyonlarına yol açan bir virüstür. HPV enfeksiyonu cinsel yolla bulaşan hastalıklar arasında en sık karşılaşılanlardan birisidir. Hastalığın bulaşması için enfekte olan cilt bölgelerinin birbiri ile teması yeterlidir. Çoğu zaman cinsel ilişki sırasında virüsün bir kişiden diğerine bulaşması için mutlaka tam bir birleşme olması gerekmemektedir. Bulaşıcılık aktif cilt lezyonlarının varlığında en yüksek seviyededir. Siğiller tedavi edildikten sonra yeniden tekrarlamadan geçen süre ne kadar uzarsa bulaştırıcılık da o derece azalmaktadır. Bulaşma olduktan sonra virüsün kuluçka süresi çok değişkendir. Bazen hastalık yıllarca hiçbir belirti göstermeden vücutta kalabilmektedir.

Human papilloma virüs (HPV) hem kadınlarda, hem de erkeklerde genital bölgede siğil (kondilom olarak da adlandırılır) adı verilen cilt lezyonlarına yol açmaktadırlar. Ancak bundan çok daha önemlisi kadınlarda rahim ağzı kanserine, erkeklerde ise penis kanserine neden olmasıdır. Bir çalışmada rahim ağzı kanseri tanısı konulmuş kadınlar incelendiğinde, bu hastaların %95'inde HPV pozitifliği saptanmıştır. HPV’lerin 100’e yakın farklı türü olan, yaklaşık 20 türü genital enfeksiyonlara neden olmaktadır. Rahim ağzı kanseri açısından en yüksek riskli HPV tipleri tip-16, tip-18, tip-31 ve tip-45’tir

Human papilloma virüs (HPV) ile bulaşma olan her hastada hastalık ortaya çıkmaz. Bağışıklık sistemi normal birçok kişide virüs vücudun kendi savunma sistemleri tarafından etkisiz hale getirilir. Diğer bir olasılık ise bulaşan virüsün kişide yıllarca sessizce, hiçbir belirti vermeden yaşamasıdır. Sessiz (latent) enfeksiyon denilen bu durumda, kişide belirtiler oluşmasa bile virüsün yayılması devam edebilir.

Klinik ve Tanı yöntemleri

Human papilloma virüs (HPV) enfeksiyonlarının en sık belirtisi genital alanda görülen “siğiller”dir. Yumuşak silgi kıvamında, deriden hafif kabarık olan bu siğiller vajina ile makat arasında, anüs etrafında, bacakların iç kısmında, penis ucunda ya da çevresindeki deride görülebilir. Bu siğiller vajina içinde ve rahim ağzı üzerinde de bulunabilir. Anal ya da oral seks sonrasında ağız içi ve makat içinde de siğiller ortaya çıkabilir. “Kondilom” genital siğillere verilen diğer bir isimlendirmedir.

HPV virüsleri aynı zamanda rahim ağzını oluşturan hücrelerde “displazi” adı verilen hücresel değişimlere yol açabilirler. Jinekolojik takipler yıllık olarak yapılmasını önerdiğimiz pap-smear tetkikinde saptanabilen displazik değişiklikler, CIN, LGSIL, HSIL gibi farklı derecelerde olabilmektedir. Displazik hücreler gereken takiplerin yapılmaması, tedavilerin uygulanmaması durumunda rahim ağzı kanserine dönüşebilmektedir.

Tüm dünyada kadınlarda görülen en sık ikinci kanser rahim ağzı kanseridir. Ve son derece öldürücü seyretmektedir. Rahim ağzı kanseri oluştuktan sonra çok kapsamlı cerrahi ve radyo-kemoterapiler gerektirmektedir. Bunun yanı sıra bu kadar agresif olmasına rağmen bu kanserin en önemli avantajı önlenebilir olmasıdır. Yani hücresel olarak kanserin oluşması yıllar süren bir sürecin sonucudur. Bu nedenle pap-smear (halk arasında smear olarak da adlandırılır) takipleri çok önemlidir. Hücreler kanserleşmeden öncesinde smear yöntemi ile belirlenebilmektedir.

Smear testinde displazi (CIN, LGSIL, HSIL gibi) olarak tanımlanan hücresel değişiklikler tespit edildiğinde kolposkopik inceleme yapılarak tanı kesinleştirilir. Kolposkopi sırasında saptanan anormal alanlar mikroskop altında patolojik incelemesi yapılmak üzere LEEP ya da konizasyon adı verilen basit ameliyatlar ile çıkartılır. Patolojik inceleme raporuna göre de hastanın tedavisi planlanmalıdır.

Jinekolojik muayenede tipik genital siğillerin (kondilom) görülmesi HPV enfeksiyonu tanısı için yeterlidir. Ancak HPV tipinin belirlenmesi için genital salgıdan örnek alınarak DNA analizi yapılabilir. HPV tiplemesi önemlidir, çünkü bazı tipler yüksek risk içerdikleri için daha yakın takip gerektirebilmektedirler. Smear alınmasında kullanılan çubuklar ile genital salgıdan örnek alınarak özel sıvılar içinde patoloji laboratuarına gönderilerek HPV tiplemesi yapılabilir. HPV tiplemesi, siğillerin gözlenmediği sessiz enfeksiyon döneminde bile doğru sonuç verecektir. HPV kana bulaşmadığı için kan testleri ile bu virüsün varlığının saptanması mümkün değildir.

Tedavi

HPV enfeksiyonunun kesin bir tedavisi yoktur. Dolayısı tedaviler virüsün vücuttan tamamen temizlenmesi için değil, sadece HPV enfeksiyonunun bir sonucu olan siğiller ve kanser öncesi lezyonlara yöneliktirler.

Genital siğiller “kondilom” ihmal edilmemesi gereken bir hastalıktır. Bu cilt lezyonlarının tedavisi sadece siğilleri ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Tedavi yöntemi olarak hem medikal ilaçlar hem de cerrahi yöntemler kullanılabilmektedir. Medikal ilaç tedavileri çok uzun süren, meşakatli tedavilerdir. Cerrahi tedavi ise çoğunlukla lezyonların koterizasyonu (yakılması) ve kriyoterapisi (dondurulması) şeklindedir. Bazı büyük lezyonlar cerrahi olarak çıkarılmayı gerektirebilir. Siğillerin cerrahi tedavilerinin tamamı lokal anestezi ile uygulanabilmektedir.

Tüm tedavi seçeneklerinde tedavi sonrası siğillerin tekrarlama şansı mmalesef çok yüksektir ve çoğunlukla ikinci bir tedaviyi gerektirirler. Ancak dikkatli yapılan işlemlerden sonra medikal ilaç tedavisinin de uygulanması ile tekrarlama riski azaltılabilir.

Önlem

HPV enfeksiyonundan dolayısı ile genital siğil (kondilom) ve rahim ağzı kanserinden korunmanın en etkili yolu birden fazla sayıda partnerli cinsel hayattan kaçınmaktır. Ancak bunun sağlanılamadığı durumlarda cinsel ilişki sırasında prezervatif (kondom) kullanımı en etkili önlem yoludur. Prezervatif sadece genital siğillerin değil, diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı da koruma sağlamaktadır. Ancak siğiller kondomun kapladığı alan dışında da bulunabildiğinden prezervatif zaman zaman etkisiz kalabilmektedir.

Son yıllarda HPV enfeksiyonlarından korunmada aşı da önemli rol almaya başlamıştır. Altı aylık süre içinde 3 doz olarak uygulanan HPV aşısı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla yaygınlaşmaktadır.

YUMUŞAK ŞANKR

Yumuşak şankr, Haemophilus ducrei adı verilen bir bakteri tarafından oluşan bağışıklık bırakmayan, cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Belirtileri şüpheli cinsel ilişkiden yaklaşık 4-10 gün sonra ortaya çıkmaya başlamaktadır. Haemophilus bakterisinin deri ve mukozada herhangi bir hastalık oluşturmadan birkaç ay yaşayabildiği ve sonrasında meydana gelen deri veya mukoza çatlaklarından vücuda girerek hastalığı ortaya çıkardığı bilinmektedir. Hastalar taşıyıcı (portör) olarak bu cinsel yolla bulaşan hastalığın yayılmasını sağlarlar.

Bakterinin vücuda girdiği yerde küçük bir benek şeklinde kızarıklık oluşur. Bu benek daha sonra yara olmaya başlar. Ayrıca hastalığı yaşayan kişilerde yüksek ateş, baş ağrıları, yorgunluk ve halsizlik gibi belirtiler gözlenebilir. Bu hastalığın önemli bir bulgusu olan şankr, sifiliz ile karışabilmektedir. Aralarındaki fark, yumuşak şankr’da izlenen lezyonun çevresinde kırmızılık ve ödem olmasıdır. Aynı zamanda yumuşak şankr, sifiliz kadar şiddetli klinik sonuçlara yol açmazlar.

Tedavi

Bu enfeksiyon tedavisinde antibiyotikler etkilidirler. Antibiyotik seçimi antibiyograma göre yapılır ve sıklıkla tetrasiklin, sulfadiazin, streptomisin grubu ilaçlar tercih edilmektedir.

Ayrıca yara yerlerine pansuman da uygulanmalıdır.

TRİKOMONAS ENFEKSİYONU

Tanım

Trikomonas enfeksiyonu, trichomonas vaginalis adı verilen armut şekilli, kuyruklu bir parazit tarafından oluşturulmaktadır. Halk arasında yanlış olarak trikomanas ya da trikomonos şeklinde de telafuz edilebilmektedir.

Klinik ve Tanı Yöntemleri

Trikomonas vajiniti sıklıkla jinekolojik muayene sırasında tesadüfen saptanır, enfeksiyon semptom vermeden seyreder. Bulgu verdiğinde köpüklü, sarımsı-yeşilimsi vajinal akıntı şeklinde ortaya çıkmaktadır. Akıntı bazen kötü kokulu da olabilmektedir. Çok ender olarak trikomonas enfeksiyonları idrarda yanma, vajinal yanma ve kaşıntı da yapabilmektedir.

Jinekolojik muayenede rahim ağzı tipik olarak “çilek” görünümdedir. Vajinal akıntıdan alınan örnek mikroskopi altında incelendiğinde armut şeklindeki trikomonas paraziti izlenebilir.

Bulaşma

Kadınlar hayatları boyunca %25 oranında bu parazit ile enfekte olmaktadırlar. Trikomonas paraziti sıklıkla cinsel ilişki ile bulaşmaktadır. Cinsel ilişki dışında hijyenik olmayan tuvalet kullanımı, enfekte iç çamaşırı paylaşımı gibi nedenlerle de parazit bulaşabilir.

Trikomonas enfeksiyonları hakkında dikkat edilmesi gereken iki önemli nokta mevcuttur. İlki hastalarının yarısında eşlerinin de bu parazit ile enfekte olduğudur. İkincisi ise trikomonas ile enfekte hastaların yaklaşık üçte birinde bel soğukluğu (gonore) bakterisi de bulunmaktadır.

Tedavi

Trikomonas enfeksiyonlarının tedavisinde ağızdan ve vajinal yoldan (özellikle metronidazole, ornidazol grubu) antibakteriyel ilaçlar kullanılmaktadır. Eş tedavisi mutlaka uygulanmalıdır. Hem hastanın hem de eşinin tedavisi tamamlanana kadar cinsel ilişki yasaklanmalı veya ilişki sırasında mutlaka kondom (prezervatif) kullanılması sağlanmalıdır.

KASIK BİTİ

Kasık biti, küçük yengece benzer, saç veya kılda yaşayan ve kan emen “Phythirus pubis” adı verilen parazitlerdir. Genellikle, genital bölgedeki kıllarda olmak üzere kol altı kıllarında, vücutta ve kaş gibi yüzdeki kıllarda da kasık bitine rastlamak mümkündür. Yoğun kıllı kişilerde kasık biti göbek hizasına kadar çıkabilir. Bitler ön ayaklarıyla kıl folikülüne tutunurlar, başlarını ise kıl foliküllerinin içine sokarlar, bu şekilde de kan emebilirler.

Kasık biti en sık cinsel ilişki ile bulaşmaktadır. Daha seyrek olarak da iç çamaşır, çarşaf yoluyla da bulaşabilmektedir. Bitlerin bulunduğu alanda yaygın kaşıntı oluşmaktadır. Muayene sırasında kaşıntıya bağlı izler görülebilir. Ayrıca bitler sonucu deride koyu renkli (hiperpigmente) alanlar da oluşmaktadır.

Kasık biti ilaç kullanılarak tedavi edilebilir. Bunun yanı sıra bitlenen kişinin yatak çarşafları, iç çamaşırları, havluları, elbiseleri iyice kaynatılarak dezenfekte edilmelidir.

Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Cinsel Yolla Bulaşan Hastalık ve Enfeksiyonlar" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Op.Dr.Furkan KAYABAŞOĞLU'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Op.Dr.Furkan KAYABAŞOĞLU'nun izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Furkan KAYABAŞOĞLU Fotoğraf
Op.Dr.Furkan KAYABAŞOĞLU
İstanbul
Doktor "Kadın Hastalıkları ve Doğum - Jinekoloji"
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi2 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Op.Dr.Furkan KAYABAŞOĞLU'nun Makaleleri
► Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar Op.Dr.Kenan ERTOPÇU
► Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar Prof.Dr.İlker GÜNYELİ
► Vajinal Akıntılar ve Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar ÇOK OKUNUYOR Doç.Dr.Ö.Yavuz ŞİMŞEK
► Cinsel Birleşme ile Bulaşan Hastalıklar Op.Dr.Kutlugül YÜKSEL
► Genital Enfeksiyonlar Dr.Belgin HARZADIN
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Cinsel Yolla Bulaşan Hastalık ve Enfeksiyonlar' başlığıyla benzeşen toplam 84 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


15:07
Top