2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Sağlık Personeline Şiddet: Ülkemizde İnsan = Eşref-İ Mahluk/At
MAKALE #8881 © Yazan Psk.İzzet GÜLLÜ | Yayın Nisan 2012 | 5,809 Okuyucu
DOKTORLARA ŞİDDET: BU TOPLUMDA NE SAĞLIKLI Kİ DAVRANIŞLAR SAĞLIKLI OLSUN

NE SAĞLIKLI Kİ DAVRANIŞLAR SAĞLIKLI OLSUN

Şiddet bir algı ve davranış bozukluğudur. Birçok şey bozuksa, hele hele en önemli şeyler olan algımız ve niyetimiz bozulmuşsa davranışlarımızda da bozulma olması olağan bir sonuçtur. Nelerimiz nasıl bozuk, şimdi hep birlikte bunu görelim:

Evvela algımız bozuk: Bırakalım doğru düzgün çözüm üretmeyi daha sorunun adını doğru okumaktan bile aciziz. Dikkat edin, hala doktora şiddet, hekime şiddet, kadına şiddet diye tanımlıyoruz bu sorunu! Her meseleye meslek ve cinsiyet odaklı ayrımcı bir anlayışla ve bölünerek yaklaşmak içimize öyle işlemiş ki ortak bir sorun olan şiddet olgusuna bile bu gözle bakar olmuşuz!

İnsana, canlıya yöneldiği için önemli olması gereken bir sorunu sanki kadın kimliğine veya doktorluk mesleğine yönelince sorunmuş gibi algılıyor, en azından öyle algılanmasına müsait bir yaklaşım sergiliyoruz. Haliyle samimi olmamış, işimize geldiği gibi davranmış oluyoruz.

Bu tip bir “şiddet olabilir ancak kadına ve doktora olmamalı” manasına gelebilen çıkışlar hiçbir zaman sorunun asıl kökenine çözüm olmuyor, olmayacaktır da. Oysa insana şiddet varsa, insana şiddete karşı bir çözüm aranmıyorsa bu davranışın yeri ve zamanı uygun olduğunda bir insan olan doktora, yine bir insan olan kadına yansımasından daha doğal ne olabilir!

Yaklaşımımız bozuk: Üst düzey bir yetkili ekranda, olayın acısından olsa gerek, bu konuda olumlu bir duyarlılık oluştuğunu, bunun iyi bir fırsat olduğunu, mesela aynı günlerde bir öğretmenin de bıçaklandığını ama onun bu kadar ses getirmediğini söylüyor. Her soruna mesleki kayırmacılık ve indirgemeci bir mantıkla yani çifte standartla yaklaşmak adeta ruhumuza işlemiş. Oysa doktora şiddet duyarlılığının öğretmene şiddet duyarlılığından daha yüksek olmasını iyi bir gelişme gibi okuyan bir (bozuk) anlayışla ve algı ile bu sorunu halledemeyiz. Şiddet varsa ve kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, sırf şiddet olduğu için, sırf bir canlıyı hedef aldığı için aynı oranda duyarlı yaklaşırsak ancak bu sorunu çözebiliriz. Aksi halde orada burada kök salan, bu türden hatalı algı ve düşünce zeminlerinde mayalanan, kısa sürede her yerde dal - budak - kök saran bu eylem potansiyeli bazen öğretmene, bazen polise, bazen doktora, bazen de ailede kadına yansımaya devam edecektir.

Değerlerimiz bozuk: Bir can, dahası bir çocuk kanala düşmüş bağıra çağıra akıyor, batmamak için çırpınıyor, bu arada akıntıda hızla uzaklaşabiliyorsa… Çevredekiler bir metre derinliğindeki ve çok da hızlı akmayan suya (elbisemiz ıslanmasın diye olsa gerek) atlamıyorsa… En fazla balık tutmak için kullanılan bir ağla güya yardım ediyormuş gibi görünmeye devam edebiliyorlarsa… Yani Müslüman bir toplum onca şefkatli yapısını ve değerler sistemini kısa sürede kaybederek bu denli bencil ve bana neci bir noktaya gelmiş ise bu sorunu halletmek için uygun bir iklim daha baştan kaybolmuş demektir. Bu durumda istediğiniz reklam panosunu en görkemli “Hekime şiddete son” levhalarıyla donatın! İnsanların çoğu bu ilanları görmeyecektir bile, görenleri de çekirdek çıtlatarak yanından hızla geçip gidecektir.

Yasalarımız bozuk: Eşrefi mahlukat denilen ve Allah’ın ruhundan üflediği belirtilen bir insanın fiziğine en ufak bir temas en ağır ceza gerektirdiği halde (Avrupa’da böyledir. Üstelik onların değerler sistemine göre insan eşrefi mahlukat da değildir) bir çok kişi rahatlıkla sokak ortasında yere yatırılmış tekmeleniyorsa… Herkes cips yiyerek bu olayı izliyorsa ve bir kısmı da hatıra olarak bu anı kameralarına çekip ölümsüzleştirmekle meşgul olabiliyorsa… Bir süre sonra ekiplerce müdahale edilince bu kişi en fazla karakola kadar götürülüp oradan elini kollunu sallayarak, adeta zafer kazanmış bir kumandan edasıyla, yürüyüşleri bile değişmiş bir vaziyette geri dönüyorsa bu soysuz eylemi ekran karşısında ağır sözlerle, “Kadına şiddeti lanetliyoruz” demekle çözemeyiz. En fazla üzerimize düşeni yapıyoruz zannederek vicdanımızı rahatlatmış olabiliriz. Bu lanetleme işini reklamcılık mantığına uygun diyerek şık giyimli ve güzel fizikli bir bayana yaptırmamız bile bu sonucu değiştirmez.

Yardım anlayışı bozuk: Tıbbi yaklaşımlar insana hizmet ve manevı doyum motivasyonundan çıkarılır, kişi ve işlem başı puan esasına dayalı bir “soğuk kar nesnesi” haline getirilirse kişilerin olası mağduriyetlerini hekimlerin kazancıyla ve bu konudaki parasal kaygılarıyla izah etmeleri olasılığı artacaktır. En ufak bir gecikmeyi yahut sözde ihmali hekimin parasal beklentisiyle izah etme eğilimleri kuvvetlenecektir. Bu da kişilerin kendilerini haklı olarak görmelerini, dlayısı ile, "Haklıysam tepki veririm kardeşim" düşüncesini (bu düşünce şiddet üreten bir bataklıktır) artıracaktır.

Ayrıca “ek gelir” denilen bir ücretin asıl maaşın bir kaç katına çıktığının popülist bir anlayışla bu denli sık teşhir edilmesi meselesi de çok önemlidir. Hekimler kadar ücretleri gündem meşgul eden başka meslek yoktur. Halk tarafından bunun bilinmesi, “Bu kişiler hem maaş alıyorlar hem de maaşının bilmem kaç katı ek gelirleri var ancak buna rağmen hastaya gerekli ilgiyi göstermiyorlar” düşüncesini besleyebilir, bu düşünce sağlıksız kişilik yapısı zemininde kimi kişileri şiddete hazır hale getirebilir.

Oysa birçok meslek mensubu daha yüksek maaş aldığı halde bunun ay sonunda sessiz sedasız hesaplarına yatırılması, hekimlerinkinin ise ek gelir adı altında sürekli, “Ek gelir, performans, arttı, puanlar yükseldi, bu ay düşük, önümüzdeki ay yüksek” şeklinde, yani kamuoyunu meşgul edecek şekilde ödenmesi veya deklare edilmesi halkın bu konudaki algısını ve ona bağlı olarak da tepkisini etkileyebilmektedir.

Meslek örgütlerinin etik anlayışı bozuk: Bir hekim suç işleyince gereken cezanın verildiğine yönelik açık ve net bilgiler olmaması, bunun kamuoyuna çok yansıtılmaması, adeta kol kırılır yen içinde kalınır gibi bir algının doğurulması bazı kişilerde sözde ya da gerçek tıbbi işlem hataları için kendilerinde ceza tayin etmeleri yönünde bir duygu oluşturabilir. Kişiler bu durumda kendilerini haklı görebilir, haklı görmeleri şiddet eğilimlerini artırabilir.

Eğitim bozuk: Her köşeye hasta hakları levhaları asılırsa, ancak halka haklarını nasıl arayacaklarının eğitimi verilmez ise zaten eğitim ortalaması düşük olan halkın içinden istediği ilacın yazılmasını talep etmeyi bile hakkı olarak gören kişiler çıkacaktır. Bu durumda kimileri, “Hakkımı yediler” diyerek öfke ile dolacak ama bu öfkesini içine atacak, o an doktora saldırmasa bile okulda çocuğunun öğretmenine patlamak için ruhunda biriktirecek; kimileri de saldırmamak için kendini zor tutabilecektir, hatta bir kısmı tutamayacaktır.

Hastanelerde, bir hasta şikayet edince -şahit falan aramaksızın- sırf şikayete bakarak personeli daha baştan (kafadan, otomatik olarak) hatalı gibi görmeye hazır bir anlayışla yargılama ve ceza uygulamasına gidilirse, yani halka ısrarla, tıpkı esnaflıktaki gibi, “Müşteri her halükarda haklıdır” denilmeye çalışırsa, üstelik de bu iş halkın gözünün içine sokulurcasına bir şevkle yapılırsa birileri bu “hak yiyebilen” sağlık personellerinin (hasta hakkı demek personel hakkınızı yiyebilir demektir) tepesine binmeyi analarının ak sütü gibi helal görebilecektir. Nitekim bir darp olayı vuku bulduğunda ortaya konulan "şunun için yaptım" tarzındaki şiddete bahane ileri sürme anlayışları bu tespitimi doğrular nitelik arzetmektedir.

SONUÇ

Yine bunlara ve çok daha fazlasına dikkat edilmeyecek, en fazla bu günlerde artacak, bir süre sonra da tamamen kaybolacak reklamlarla, mesela ekranlarda boy gösterecek, “Şiddete son” duyuruları ile ve sağa sola asılacak, “Hayır, şiddete hayır” türü güya çarpıcı ilanlar ile çözüm aranmaya devam edilecektir. Yani yine bir arpa boyu yol alınamayacak, teyakkuza geçmiş ruhlar, "Şiddet oranında eskiye nazaran bir artış yok, sadece kamuoyu duyarlılığı arttı, o kadar" türü bilgilerle teskin edilmeye çalışılacaktır. Bunda başarılı da olunacak, şiddet azalmasa bile şiddete duyulan öfke azalacak, toplumlar bu sorunu da diğerleri gibi kısa sürede kanıksayacak, yani şiddetle yaşamayı öğrenecektir. Koskoca depremle yaşamayı öğrenen bir toplum üç beş şiddet vakasıyla yaşamayı neden öğrenemesin ki! Böylesi bir toplumsal anlayış yakalandığında sergilenen şiddetin mağdur olan üç beş istisna kişiden başka kime ne zararı olur ki!

Psikolog
İzzet Güllü

Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Sağlık Personeline Şiddet: Ülkemizde İnsan = Eşref-İ Mahluk/At" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.İzzet GÜLLÜ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.İzzet GÜLLÜ'nün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     2 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
İzzet GÜLLÜ Fotoğraf
Psk.İzzet GÜLLÜ
Sakarya (Online hizmet de veriyor)
Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi18 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.İzzet GÜLLÜ'nün Yazıları
► Şiddet Nedir? Aile İçi Şiddet Psk.Dilara KAZANCI
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Sağlık Personeline Şiddet: Ülkemizde İnsan = Eşref-İ Mahluk/At' başlığıyla benzeşen toplam 37 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Bir Veda Yazısı Haziran 2018
◊ Bu Yazıyı İyi Anla ÇOK OKUNUYOR Haziran 2018
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


23:34
Top