2007'den Bugüne 92,309 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Ruhsal Sorunlara Yaklaşım: Darvin'in Evlatları Savaş, Mevlana'nın Torunları İse Barış Diyor
MAKALE #9662 © Yazan Psk.İzzet GÜLLÜ | Yayın Eylül 2012 | 5,655 Okuyucu
RUHSAL SORUNLARA YAKLAŞIM: DARVİN'İN EVLATLARI SAVAŞ, MEVLANA'NIN TORUNLARI İSE BARIŞ DİYOR

Daha önceki yazılarımda ruhsal hastalık tanımlaması bilimsel bir gerçeğin değil; felsefi kanaatin ürünü demiştim. Hangi felsefenin peki? Batı felsefesinin, özellikle çıkar duygusu gölgesinde üretilmiş, kapital değerlerin dizi dibinde gelişmiş bir felsefenin!

Batı ruhsal sorunlara nasıl bakar?

Onlara göre insan evrimleşme mekanizması ile gelişen, halihazırda mükemmel olmayan, dolayısı ile sık sık arıza verebilen bir varlıktır. Bu arızalar kişilerin aktif çabalarıyla, olmadı profesyonel bir yardımla bir biçimde giderilmelidir. Onlara göre toprak ana eksik ve kusurlu yaratmıştır; kul tamir ederek bu eksiklikleri gidermelidir.

Bunlar aynı zamanda çok zeki kişiler oldukları için şu gerçeği öngörmüşlerdir: Bir sorun varsa ve bunun derhal giderilmesi gerekiyorsa çoğu kişi bunda tek başına başarılı olmayacaktır haliyle. Bu noktada profesyonel yardım gündeme gelecektir.

İşte bu süreç sonunda ciddi bir profesyonel yardım sektörü doğdu. Bu sektör varlığını, “Bu sorunlar mutlaka çözülmesi gerekiyor” anlayışı üzerine kurdu. Kalkıp da bu saatten sonra, “Yanılmışız, bağışlayın; ruhsal sorunlar hastalık değilmiş, haliyle istediğiniz anda çözümlenmesi gerekmiyormuş, bunlarla da yaşanabilirmiş, zaten bir süre sonra kendiliğinden düzeliyorlar” demeleri beklenemez! Buna hem sektör müsaade etmez hem de şişkin egoları!

Bu büyük sektör varlığını sorunların profesyonel bir yaklaşımla yok edilmesi felsefesi üzerine kurduğu için kişilerin bedenleri üzerindeki belirtilere karşı duyarlı hale getirmeye çalışır. Çünkü duyarlılık yoğunlaşmaya, yoğunlaşmak besleyip büyütmeye yol açar. Bu ise onun açıkça belli etmese bile tam da istediği şeydir. Yani kendi talebini yaratmak, kendi müşterisini oluşturmak!

Mevlana, “Sivri sineğin vızıltısını dinleyip de başını ağrıtma, gücünü tüketme” der. Onlar ise tam tersini söyleyerek kişilerin evvela baş ağrısını artırır, derken gücünü tükettirir. Sonra da piyasaya örneğin ağrı kesiciler sürer; "Almak istemez misiniz" diye sorar. Hatta sormaz, bunu, “Ölüm riski var, intihar riski yüksek” vs. diye korkutarak bizzat dayatır!

Oysa içinde bulunduğumuz doğu kültürü ruhsal olanlar da dahil hemen her türlü soruna daha farklı, fıtrata daha uygun bir anlayışla yaklaşır.

Mesela bizi Freud’dan, Adler’den daha iyi tanıması aklın götürdüğü zorunlu bir sonuç olan yüce yaratıcı sorunlarla savaşın, onlardan yok ederek kurtulun demez; “Sabredin” der!

Evet:

Batı: Savaşarak kurtulun!

Doğu: Barış ve sulh yoluyla, yani sabrederek!

Peki sabredin ne demektir?

“Boşu boşuna, aptalcasına katlanın da acı çekin” demek değildir sabretmek! Sabretmek zaten bir süre sonra geçecek, yeter ki ana mahkum olmayın, geçeceği günleri düşünerek ferahlanın. Yardım almanız (psiko-sosyal destek hariç) dahi gerekmiyor, içinize koyduğum muhteşem sistem her şeyi halledecek, her sorun er ya da geç nasıl olsa düzelecek” demektir. Tıpkı elimizi bıçak kestiğinde vücudun kendi kendisini tamir etmesi, onarması gibi!

Çevrenizde depresyon geçiriyorum dediği halde yardım almamış, bir süre sonra kendiliğinden iyileşmiş kişiler ne kadar çoktur değil mi! Şaşırmayın buna, yüz sene öncesine kadar bu gerçek tüm insanoğlu için böyleydi.

Akla en uygun, onca art niyetli çabalara rağmen en ufak bir çelişkisi bulunmayan yüce dinimiz bize, “Her şeyde bir hayır vardır” der. Her şeyde hayır demek ruhsal sorunlarda bile hayır vardır demektir. Çünkü ruhsal sorunlar da her şeyin bir parçasıdır, bir istisna değildir!

Mevlana da bu meyanda, “Dert bir musibet değil; bilakis yol gösteren bir levhadır” der. Batı yaklaşımı ise bize tedavi adı altında bu işaret levhalarını söktürmeye çalışır. Aktif bir çaba ile çözülmesi gereken sorunlarımız için bile ilaç önerir, bizi uyuşturmaya çalışır. Bize sorunlarımızı bir süreliğine halının altına süpürttürür. Sonrası malum; daha büyük kokuşmuşluk ve çürüme ile karşılaşmak!

Mevlana aynı konuda, "Göz yaşı bile sebepsiz değil. Ardından gelecek olan gülümseme için temizlik yapıyor" der. Başka yerde aynı şekilde, "Sıkıntı ardından gelecek olan ferahlık halinden alacağımız hazzı artırma işlevi görür. Çünkü her şey zıddı ile bilinir. Sıkıntı ve dert olacak ki ardından gelecek olan iyi, hoş ve güzel günleri fark edebilelim, böylece gereken lezzeti alabilelim" der (aklımda kaldığı kadarıyla)

Batı yaklaşımı ise başınıza her türlü olay gelmeli ancak yine de güçlü olmalı, hiç etkilenmemelisiniz demeye getirir. Etkilenmişseniz işte bu çözümlenmesi icap eden bir derttir. (Güç, savaşmak, mücadele Batının temel değerleri, görüyorsunuz!). Böylece sorunlar ile psikolojik etkileri arasındaki tabii etki – tepki yani neden – sonuç bağını koparır. Bu bağ (mekanizma) koptuğunda bünye eften püften her şeye, çoğu zaman ise ortada ciddi bir sebep yokken dahi olumsuz duygusal tepkiler verir hale gelir. Durup dururken can sıkılmalarının, onca vara rağmen en ufak eksikliklere bile bu kadar takılıp etkilenmelerin, en fazla üç – beş ay sürecek sıradan hüzünlerde dahi öldüm bittim demelerin altında bu bozuk felsefi dayatmaların rolü vardır.

Evrimci yani güce değer veren (bu sistem güçlü olan ayakta kalır ve çatışma ilerlemenin temelidir der) bozuk anlayış yer yüzünü cehenneme çevirdi. Sonra da suçu dine attı. Oysa dert musibet değildir bizim inanç kültürümüze göre. Derdi musibet haline getiren onu algılayış ve yaşayış biçimimizdir. Eskiden büyük alimler başlarına bir dert gelmediğinde dert çekerlermiş. Dert geldiğinde sevinir, “Allah bizi unutmadı, şükürler olsun” derlermiş. Böyle algılanarak yaşanılan bir dert dert olur mu hiç! Olmamış haliyle. Bilakis dertsizlik dert olmuş. Bu neyi anlatıyor? Yazılarımda vermeye çalıştığım mesajların ne kadar doğru olduğunu! Mesaj vermek kolay da anlaşılmak çok güç! Algılar telkin narkozlarıyla zaman içinde o kadar köreltilmiş ki!

Neyse… Bir gün Haz. Ömer, “Sabah yatağımdan fakir yahut zengin kalkacak olmayı hiç dert etmem. Zengin kalkmışsam şükrederim, fakir kalkmışsam da sabrederim” der. Oysa çoğumuza göre zenginlik mutluluktan uçma, fakirlik ise sıkıntıdan delirme sebebidir neredeyse. Hz. Ömer farklı bir bakış açısıyla iki zıt sosyal konumu zihninde öyle güzel eşitlemiştir ki var ile yok gözünde aynı ve eşit bir hale gelivermiştir. Söz konusu bizim tepkilerimiz olduğunda zaten bir şeyin zihnimizde nasıl olduğu önemlidir; dışarıda, gerçekte ne olduğu değil!

Yine Hz. Mevlânâ bir gün eve gelir, oğlunu üzgün görür. Sebebini sorar. Oğlu: "Hiç…" der. Hz. Mevlânâ dışarı çıkar. Kapıda asılı bir kurt postu vardır, onu alır üstüne giyer. Ellerini havaya doğru açıp ulumaya başlar. Oğlu babasının bu haline bakıp güler. Hz. Mevlânâ: "Evladım, gördün mü?" der. "Dünya dertleri de işte böyledir. Kurt, aslında korkutucu bir hayvandır. Ama sen o postun arkasında babanın olduğunu bildiğin için korkmadın ve güldün. İşte bütün dertlerin arkasında da Rabbinin olduğunu bil ve O'na güven!”

Velhasıl çoğu kişiye günümüzde; sorunlarla mücadele adı altında bir süre sonra zaten gidecek olan bir misafirin boş yere kahrı çektirilmektedir!

“Her sorundan derhal kurtulmalısın, bu ise ancak tedavi ile olur, tedaviyi de biz yaparız, bunun içinse bir süre ilaç tüketmelisin” diyen lobi insanların ellerine tedavi adında çeşit çeşit bıçaklar vermekte, “Bununla gölgenizden kurtulun hadi” demektedir. Oysa gölgemizden onu bıçaklayarak değil; ilgisiz kalarak kurtulabiliriz ancak! Zaten güneşli günler geçtiğinde gölge de kalmayacaktır! Bu süre zarfında yapılması gereken önümüze, işimize gücümüze bakmak, gölgemizle yok yere savaşmamaktır. Gölgeyle savaşmak gölgeyi değil; bizi perişan eder ancak! Bizim perişan olmamız ise bu koca sektörü ihya eder.

Biz perişan oldukça kendisi ihya olan kapital bir sektörün şeyhleri Nakşi dergahı şeyhleri değildir ki bizlerin sağlıksal çıkarları için kendi ekonomik kazançlarından vazgeçebilsinler! Onlara göre zaten insan ormanda binlerce türü olan bir hayvansıdır, zayıf olan elimine olur, güçlü olan yaşamayı hak eder! Niye üzülsünler ki buna!

Hem çatışma ve mücadele onlara göre ilerlemenin de temelidir. Sürekli düşmanla savaşacak değiller ya, boş durmasınlar, hiç olmazsa kendi sorunlarıyla savaşsınlar ki toplumlar ilerlesin!

Psikolog
İzzet Güllü

Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Ruhsal Sorunlara Yaklaşım: Darvin'in Evlatları Savaş, Mevlana'nın Torunları İse Barış Diyor" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.İzzet GÜLLÜ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.İzzet GÜLLÜ'nün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     14 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
İzzet GÜLLÜ Fotoğraf
Psk.İzzet GÜLLÜ
Sakarya (Online hizmet de veriyor)
Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi18 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.İzzet GÜLLÜ'nün Yazıları
► Selfieden Ruhsal Sorunlara Psk.Cengiz TÜRKMEN
► Mevlana Paranoyası Dr.Psk.Mehmet BAŞKAK
► Beden Dilim Ne Diyor? 1 Psk.Sümeyye ARSLAN
► ‘barış ve Psikoloji’ Psk.Ebru ÖZER
► İçimizdeki Barış: Şefkat ÇOK OKUNUYOR Psk.Funda DOĞAN
► Savaş ve Göç Sorunsalı Psk.Dnş.Büşra BAYRAKTAR
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'Ruhsal Sorunlara Yaklaşım: Darvin'in Evlatları Savaş, Mevlana'nın Torunları İse Barış Diyor' başlığıyla benzeşen toplam 33 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Bir Veda Yazısı Haziran 2018
◊ Bu Yazıyı İyi Anla ÇOK OKUNUYOR Haziran 2018
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


07:56
Top