2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Aile ve Evlilik
MAKALE #9744 © Yazan Psk.Burcu ATATÜR | Yayın Ekim 2012 | 4,996 Okuyucu
Aile ve evlilik kurumu, boyutları ve içeriği değişime uğramasına rağmen, insanlık tarihi boyunca evrensel varlığını korumuştur. Toplumun temel birimi olan aile ve evlilik, yer aldığı sosyal yapıya göre değişiklik gösteren bir kurumdur. Farklılıklarına rağmen, bütün dünyada, ailelerin biyolojik, sosyal, psikolojik ve ekonomik özellikleri vardır. Bunlar şöyle örneklendirilebilir:

- karşılıklı sevgi ortamı yaratmak

- üremek
- ekonomik gereksinimleri karşılamak
- statü sağlamak
- çocukların bakımını, yetiştirilmesini ve eğitimini planlamak
- cinsel doyum sağlamak
- aile üyelerine koruma sağlamak

İlke ve kuralları belirlenmiş, “evlilik” temeline dayanan “aile” kurumunun, yaklaşık 4000 yıllık geçmişi vardır. M.Ö 2000 yıllarında Mısır’da başlayan aile kurumu, toplum düzenini, kültür ve geleneklerin sürekliliğini, yeni nesillerin bakım ve eğitimini sağlayan bir kurum olarak süregelmiş, dini kurumlar ve devlet tarafından da desteklenmiştir.

Evlilik kavramı, aile kavramına göre daha belirgindir. Aile bir grup, evlilik ise karşı cinsten iki kişinin birlikte yaşamak, hayatı paylaşmak, çocuk yapmak ve yetiştirmek gibi amaçlarla yaptıkları bir “sözleşme”dir. Evlilik kurumsallaşmış bir ilişkiler sistemi, kadınla erkeği belli rol ve sorumluluklarla birbirine bağlayan, doğacak çocuklara belli bir statü sağlayan ve toplumsal yönden üzerinde devletin kontrol, hak ve yetki iddiası bulunan yasal bir birlikteliktir.

AİLE YAŞAM DÖNGÜSÜ


Evlilik ve aile çoğu zaman durağan bir yapıya sahipmiş gibi algılanır. Oysa, bireylerin hayatları nasıl bebeklik, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik, olgunluk gibi aşamalara ayrılıyorsa ailenin de benzer gelişim aşamaları vardır:


- bağlı olmayan genç yetişkin

- yeni evli çift
- küçük çocuklu aile
- ergenlik döneminde çocuğu olan aile
- çocukları evden ayrılan aile
- daha sonraki yaşamda aile

Bir ailede işlevsel bozukluk gözleniyorsa, büyük ihtimalle bu aşamaları geçerken ve yeni aşamaya adapte olurken sorun yaşanmasındandır. Belli bir dönemdeki gelişimsel basamakları tamamlayamayan aileler genellikle uzun süreli problemlerle karşı karşıya kalabilirler. Problemleri çözebilmek için de karşılıklı görüş alış-verişinde bulunabilmek, problem çözme ve karar verme becerilerine sahip olmak gerekir.


Aile yaşam döngüsünün standart formuna uymayan birçok aile vardır. Bazı çiftler evlenmeden önce çocuk sahibi olurken, bazıları geç çocuk yaparlar, bazıları ise hiç çocuk yapmazlar. Ebeveynin, eşin ya da kardeşin ölümü hayatı ciddi anlamda etkileyebilir, bakış açılarını değiştirebilir. Tüm bu sınırlılıklarına rağmen, aile yaşam döngüsü, klasik bir aileyi tanıma ve anlama açısından iyi bir rehber olabilir.
Bizim bu seminerde ele alacağımız iki aşama ise, bağlı olmayan genç yetişkin ve yeni evli çift aşamasıdır.

BAĞLI OLMAYAN GENÇ YETİŞKİN:


Aile yaşam döngüsünün ilk aşamasında genç yetişkinin hem fiziksel hem duygusal anlamda kendisini ailesinden ayırabilmesi gerekmektedir. Eğer bu görev başarılamazsa iletişim problemleri yaşanmaya başlar. Genç yetişkin, amaçlarını bağımsızca gerçekleştirebilmek ve evden ayrılabilmek için yeterli bir otonomiye sahip olabilmelidir. Bunu sağlıklı şekilde yapabilmenin ilk şartı kişinin kendi benliğini ailesinden ayrı tanımlayabilmesidir. Ebeveyninden duygusal olarak kopabilmeli, onlar tarafından yönetilir ve hükmedilir halde olmamalıdır. Kısaca hedeflenen, genç yetişkinin duygusal ve maddı olarak kendi ayaklarının üzerinde durabilmesidir.


ÇİFT OLMAK VE YENİ EVLİ ÇİFT


Bu basamak, aile yaşam döngüsündeki en karmaşık ve zor geçişlerden biridir. İki farklı dünyanın bir araya gelmesi anlamını taşır. Değişik yapıdaki iki kişinin, kök ailelerinden koparak yeni bir birlikteliği hedefledikleri bir dönemdir.


Çift olabilmek için, bireyin, ilgisini çekecek birisiyle karşılaşması gereklidir. Çoğu araştırmaya göre ilk başta bizi karşı cinse yakınlaştıran konu cinsel çekimdir. Önemli bir sebep olmakla beraber tek başına ne uyumu ne de dostluğu garantileyemez.
Bireyler arası çekimi ele alırken, romantik körlükten söz etmekte yarar vardır. Kişiler bazen kendi hayallerinde yarattıkları ideal partnerlere aşık olup, gerçeklerle yüzyüze geldiklerinde büyük hayal kırıklıkları yaşayabilmektedirler.

Neden binlerce kişi arasından, tek bir kişiye aşık oluruz? Burada atıflar yani bizim eş, sevgili adayımıza yüklediğimiz anlamlar belirleyici rol oynar. Bir diğer nokta da karşılıklı ihtiyaçların karşılanacağı beklentisidir. Bireyler eş seçerken, kendi bireysel ihtiyaçlarını tamamlayacak kişilere yönelirler. Ayrıca bir çok insan eşini, kendisiyle benzer davranış, ilgi ve değerleri paylaşan, benzer sosyo-ekonomik düzeylerden gelen, düzenli olarak etkileşime girdikleri ve ortak sosyal ortamları paylaştıkları kişilerden seçer. Kur yapma döneminde her iki birey de karşısındaki kişiyi hayatının merkezine alır ancak bu durum çok uzun sürebilecek bir ilişki türü değildir elbette. Er geç kişinin öncelikleri hayat planının içindeki gerçekçi yerini alır. Bu noktada, evlendiğimiz kişinin hayatının merkezi olmadığımız gerçeğine alışmak zordur. Kendimizi anne-babamızın evliliklerini tekrarlarken bulmamız an meselesidir, hem de hiç istemememize rağmen.

Her çiftin üç parçası vardır: sen, ben ve biz. Her biri diğerini daha mümkün kılar. Sevginin sürmesi bu üç unsurun ne kadar iyi işlediğiyle ilgilidir. Bu üç unsur da şu maddeler gerçekleşmişse işler:

- kendini ve başkasını sevebilme, kabul edebilme, kendine ve başkasına değer verebilme;

- doğrudan, açık ilişki kurabilme becerisi;
- kendi ve başkalarının duygularını ifade edebilme, karşılık verebilme;
- sorumluluk alabilme;
- başkasına kendi olma izni verebilme;
- stresle başa çıkabilme;
- kendinin, eşinin ve çocuklarının bağımsızlık ihtiyaçlarına karşılık verebilme.

Sistemin yapılanma aşaması genellikle kur dönemini ve nişanlanmayı kapsar. Bu dönemde çiftler daha derin bir iletişime girerler. Bu etkileşim sürecinde iletişimlerini yönlendiren kuralları karşılıklı olarak oluştururlar.

Kendini ayrılığa hazırlayamamış bazı ebeveynlerle bu süreçte sorunlar yaşanabilir. Özellikle anneler kendilerini terk edilmiş hissedebilirler.
Evlilik öncesi dönem çiftlere kendilerini açma ve karşılıklı konuşma fırsatı verir. Bu dönemde genellikle konuşulan konular arkadaş ilişkileri, çocuk isteği, cinsel ihtiyaçlar, kariyer planlaması, para harcama, ev düzeni gibi konulardır. Bu dönemde bireyler, otonomiden bağlılığa geçebilmelidirler. Aileden ayrı olarak tanımlanmış “ben” den karşılıklı ilişkiye geçmek de zaman istemektedir. Nişanlılığın son dönemlerinde düğün töreni, balayı vb. heyecan verici hazırlıklar yapılmaya başlanır. Nikâh töreni ise dış dünyaya bu ilişkide resmi bir bağın olduğunun göstergesidir.
Sonuç olarak evlilik için üç temel görev başarılabilmelidir:

- kendi ailesinden ayrışabilmek;

- rolleri, kuralları, ilişkileri konuşabilmek;
- yeni bir birliktelik kurabilmek

Bazı genç yetişkinler kendilerini ailelerinden ayırmakta, yetişkin kimliği oluşturmakta ve eş rolünü üstlenmekte zorluk çekerler. Böyle olduğunda ise hem evlilik ilişkisinde, hem de anne-babayla ilişkilerde çatışmalar yaşanmaya başlanır. Eski ve yeni sistem karşılıklı olarak birbirini etkiler.

Yeni evli çift kısa bir süre içinde romantik bir dünyadan gerçek dünyaya geçerler. Tüm ilişkilerin ilk iki yılı, eşlerin birbirlerinin farklılıklarına uyum sağlamaya çalıştıkları en zor yıllardır.
Yeni evli çift ilişkisinde, her birey kendi ailesinden getirdiği sınırları, inançları yeni oluşan bu sisteme yerleştirmeye çalışır.
Araştırmalar, çiftlerin tartışma yöntemlerinin ilk iki yıl içinde oluştuğunu ve sabitlendiğini göstermektedir. Birinci yıl içerisinde zamanla karşılıklı yakın ilişkilerin azaldığı, bununla beraber çatışmaların arttığı gözlenmektedir. İkinci yılın başlamasıyla eşler, genel konular ya da ilişkileri hakkında birbirleriyle giderek daha az konuşmaya başlamaktadırlar.
Kültürümüzde, eşlerden birinin baskı yapmak istemesi ya da hükmetmeye çalışması sık rastlanan bir durumdur. Aslında bu evrensel bir olgudur. Bu isteğin altında, değer verilme ve kabul görme arzusu yatar. Baskıcı birey, kararları tamamıyla kendisi verip, güven kazanmaya çalışmaktadır. Ancak bu yöntem, eşini bunaltıp ona sevgi gösterememesine neden olmakta, bu durum da tekrar bireyin güvensizleşmesine yol açmaktadır.

İlişkilerde kullanılan iki uç mesaj vardır:


1- Sen benim için buradasın

2- Ben senin için buradayım

İkinci mesaj, genelde kadınların kullandığı, aşırı koruyucu bir ortama işaret eden bir mesajdır. Partneri de risk alacak, sorumluluk taşıyacak kadar kendine güvenmediği için eşin bütün sorumluluğu yüklenmesine ses çıkarmaz. Annesi tarafından şımartılmış bir erkeğin bunu sürdürecek bir kadınla evlendiği sıklıkla görülür. Bu kadın ise genellikle yardımcı pozisyonda bulunur. Engellenme durumlarında güvensizlik, depresyon, ağlama krizleri görülür. Erkek için bir şeyler daha yapmak ister. Böyle ilişkilerde, kadın bağımlılığı besleyerek, erkeğin kendisinden bağımsızlaşmasını engellemeye çalışır. Bu onun kaybetme korkusunu kamufle etmesinin bir yoludur.

Aşırı korumacı ilginin altında, kişinin kendi kendini ailesinin onsuz yapamayacağı kadar gerekli hale getirme isteği yatmaktadır. Aşırı koruyucu ilgi, koşullu sevginin bir yoludur. Altında yatan, kişinin her şeyi haline gelip, kendine bağımlı kılmaktır. “bana bağlan ve ben de seni seveyim” mesajı vardır. Burada kendi ihtiyaçlarının ihmal edilmesi, diğer kişinin ihtiyaçlarına öncelik verilmesi söz konusudur.
Almak-almak, vermek-vermek, bunların her ikisinin de altında kendini değersiz bulma, bundan kurtulmaya çalışma ve fark edilme isteği vardır. Bir diğer konu da evliliklerde sevginin asla karşılayamayacağı şeylerin beklenmesidir:

“ Beni seviyorsan, bensiz bir şey yapamazsın.”

“ Beni seviyorsan, dediğimi yaparsın.”
“ Beni seviyorsan, istediğimi verirsin.”

Daha belirgin ifade edilecek olursa, “ Kendime pek fazla güvenmiyorsam kendimi iyi hissetmek için kolayca senin iltifatlarına, ilgine, onayına, parana vb bağımlı hale gelebilirim. Benim için yaşadığını sürekli olarak göstermiyorsan o zaman kendimi bir hiç gibi hissedebilirim.” Bu da bir süre sonra ilişkinin zorlanmasına neden olur. Sevgiyi yok eden diğer bir mit ise sevginin aynılık olduğu inancıdır. İki insan başlangıçta benzedikleri için birbirlerinden etkilenebilirler. Ancak uzun yıllar birlikte olabilmek farklılıkların tadını çıkarabilme yeteneğiyle ilgilidir. Farklılıklar kabul edilmezse insanca ve zevkli bir ilişki sürdürmek güçleşir.


Yeni evli çiftlerin bu yeni ilişkiyi kurmada gösterdikleri başarı birbirleriyle iletişimlerinin kalitesini de doğrudan etkilemektedir. Birçok çift, birbirlerini sevdikleri için her şeyin otomatik olarak düzene gireceğine ilişkin doğrulanmamış bir mite sahiptirler. Oysa, yeni ilişkinin kurulması cinsel ilişki, kendini açma ve kendini tanıma, yakın ilişkide kabul edilebilir sınırların tayini gibi konuları içerir.

İLETİŞİM VE ÇATIŞMA ÇÖZME BECERİLERİ

Evlilikte bireyler yaşamı paylaşmak üzere bir araya gelirler. Bazı noktalarda beraber, bazı noktalarda ise birbirinden farklı düşünen bireylerin, hiç çatışma yaşamadan bu birlikteliği sürdürmelerini elbette ki bekleyemeyiz. Ancak mutlu bir beraberliğin sürdürülebilmesi, evlilik ilişkisinin yıpranmaması ve sorunların her iki tarafı da memnun edecek şekilde çözülebilmesi için eşlerin birbirleriyle nasıl iletişim kurmaları gerektiğini bilmeleri oldukça önemli bir konudur.


ÇATIŞMA


Bireylerin, karşılıklı olarak birbirlerinin ihtiyaçlarına müdahale etmeleri veya değerlerinin uyuşmaması durumunda kişiler arasında baş gösteren uyuşmazlık, zıtlaşma, kavga ve sürtüşmeleri ifade eder. Çatışma anında ilişkinin sağlığı sınanır. Bu durumda ilişki güçlenir ya da zayıflar.


İlişkide çatışmanın ortaya çıkması doğal, beklenen ve hatta yararlı bir durum olarak ele alınabilir. Bu noktada asıl konu çatışmanın ortaya çıkıp çıkmaması değil, çatışma ortaya çıktıktan sonra nasıl ele alındığı ve nasıl çözülmeye çalışıldığıdır. Bireyler birbirlerine bağırarak, şiddet uygulayarak, konuşarak, küserek, konuyu değiştirerek veya aldırmıyormuş gibi davranarak çatışmaları çözmeye çalışabilirler. Ancak önemli olan, eşlerin sağlıklı, ilişkiyi güçlendirici seçenekler üretip, uygun alternatifi birlikte seçebilecekleri bir çözüme gidebilmeleridir.

ÇATIŞMA ÇÖZME BECERİLERİ


Aile içinde yaşanan problemler genelde iki başlık altında toplanabilir. Birincisi günlük problemlerdir. Bunlar, yeme, içme, barınma, giyinme gibi ihtiyaçlarla alakalıdır. İkincisi ise duygusal problemlerdir. Genelde, kızgınlık, depresyon, karamsarlık gibi duygular öne çıkar.


Aile içinde etkili problem çözme becerileri kısaca şu basamaklardan oluşur:


1- Problemi belirlemek

2- Problemle ilgili uygun kişiyle iletişim kurmak
3- Alternatif çözüm üretebilmek için uygun yapıyı oluşturmak
4- Alternatiflerden birinde karar kılmak
5- Seçilen alternatifle harekete geçmek
6- Başarıya ulaşıldığında sonucu izlemek
7- Problem çözme sürecinin etkililiğini değerlendirmek.

Çatışma çözümü için üzerinde durulması gereken diğer konular ise:


- İletişim: Açık ve dolaysız olmalı

- Roller: Dengeli olmalı ve her rol kendi sorumluluğunu üstlenmeli
- Duygusal Tepkiler: Sözlü ya da davranışsal tepkilerin kalite ve yoğunluğunda uyarana uygunluk olmalı
- Gereken İlgiyi Gösterme: Bireyler birbirlerinin duygu, düşünce ve davranışlarına duyarlı olmalı ve birbirlerinin bakış açısından olaylara yaklaşabilmeli.

Çatışma hallerinde uzlaşma sağlayabilmek için de bazı temel ilkeden bahsetmek mümkündür:


1. Karşıdaki kişinin kişiliği ile o anki problemi birbirine karıştırmamak;

2. Kişiler üzerinde değil, uzlaşılacak ortak çıkarlar üzerinde durmak;
3. Uzlaşma sürecinde dikkati probleme yöneltmek;
4. Problemi uzlaşılabilir bir biçimde formüle etmek.
5. Tarafları bir araya getirecek en uygun ortamı hazırlamak.
6. Çatışma yaratan duruma ilişkin nedenlerin taraflarca en iyi şekilde anlaşılması
7. Geçmişten çok gelecek üzerinde yoğunlaşmak.
8. Çatışma çözmeyi uzun vadeli bir süreç olarak düşünmek.
9. Çatışma yaratan durumların, istek mi ihtiyaç mı olduğuna dikkat etmek.

Sonuç olarak, kişiler arası ilişkiler, insanların günlük yaşamlarının temel parçasıdır. Aile içi ilişkiler, eşler arasındaki ilişkiler, arkadaşlık ilişkileri ve iş ilişkilerinde iletişim becerilerine sahip olunması sağlıklı ve uzun süreli ilişkilerin geliştirilmesi ve sürdürülmesine olanak sağlar. Anlamlı ilişkiler kuran bireyler kendilerini daha mutlu hissederler. Kendilerini mutlu hisseden bireylerin verimleri de yüksek olacağından, çevrelerine ve topluma katkıları o ölçüde çok olacaktır.


Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Aile ve Evlilik" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Burcu ATATÜR'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Burcu ATATÜR'ün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Burcu ATATÜR'ün Yazıları
► Aile ve Evlilik Psk.Dnş.Murat ÇAKIR
► Aile ve Evlilik Danışmanlığı Psk.Dnş.İnci AYDIN
► Aile ve Evlilik Terapisi Psk.Cüneyt KAYA
► Evlilik ve Aile Hakkında Dr.Psk.Fatih SÖNMEZ
► Aile ve Evlilik Terapisi Dr.Mehmet TEKNECİ
► Aile ve Evlilik Terapisi Üzerine Psk.Akın ÖZGÜN
► Aile ve Evlilik Hayatında Samimiyet Psk.Dnş.Özgür TÖNBÜL
► Evlilik-Çift ve Aile Terapisi Psk.Tuğba DEMİRÖZ
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Aile ve Evlilik' başlığıyla benzeşen toplam 17 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Kendin Olmak Kasım 2012
◊ İnsanlar Kötü mü? Kasım 2013
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


09:49
Top