2007'den Bugüne 92,307 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,976 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!


Psk.Dnş.Mesut Güney YILMAZ'ın Öykü ve Şiirleri
 
  1. Tuhaf Bir Tesadüf ÖYKÜ | Kasım 2017
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
 Yazarla İletişim  


Tuhaf Bir Tesadüf
ÖYKÜ © | Yayın Kasım 2017
Neden yürüdüğüme anlam veremediğim bir patikanın sonuna vardığımda, ayaklarımın beni buraya nasıl olur da hiç sorgulamadan getirdiğini şaşkınlıkla düşünüyordum. Bu tuhaf şaşkınlığımı gidermek için her şeyin en başına, yolun da en başına dönmeliyim. Ama ne mümkün… Bacaklarımın tüm kuvveti çekilmiş sanki, eklemlerimden sızlıyor. Sanırım kilometrelerce yürüdüm. En azından öyle tahmin ediyorum. Sıcaktan ıpıslak olan koltukaltımı arada bir kaşıyor, ne kadar terlediğimi, yürüdüğüm yolun mesafesiyle ölçüyordum. Bana bunca yolu yayvanca ve umarsızca yürüten anneannemin hipermetrop gözleriyle baktığı kahve fincanında gördüğü esrarengiz, sonu gelmeyen kötülük habercisi simgeler ve şekillerdi. Ne olurdu sanki hayra yorsaydı o ucube şekilleri. Belki de şimdi terk edilmiş bir ada olmayacaktım. Ada mı dedim? Adam diyecektim aslında. Böylesine sefil bir yaşam sürdüren, arkadaşlarıyla, sevdiği kadınla beraberken her zaman ikircikli, densiz ve bir hayalet gibi varlığından bazen kimsenin haberdar olmadığı ama çok sonra aniden çıkıp gelebilecek kötü bir havadis gibi iç karartan bir adam için “ada” çok yüklü ve şatafatlı bir kelimeydi.
Yine anneanneme dönelim. Birkaç yoldan bahsetmişti bir keresinde. Ucu nereye varıyor diye sormuştum. “Karanlık, göremiyorum o kadarını,” demişti. Aklına uyduracak bir şey mi gelmemişti yoksa anneannem gerçekten gelecekten haber veren o tuhaf insanlardan mıydı, bilmiyorum. Anneannem derisinin altındaki kemik yığınıyla tutup düşmesin diye parmaklarının arasına sıkıştırdığı fincanı (bu takımı rahmetli annem almıştı, bir tanesi kırık ama hâlâ atamadım) gözlerinden uzak tutup anlatmıştı tekrar, o an gülüp geçeceğim ama gerçekliğine çok sonra yana yakıla inandığım yazgımı. O da bir kadındı ama Necla’dan bahsederken bir erkek gibi konuşuyor, Necla’nın başka gezegenden gelmiş zararlı bir yaratık olduğunu ima ediyordu. Necla benim karım bu arada. Yanlış söyledim. Eski karım. Onu eskitmedim gerçi ama. Her neyse. Gittikçe terleyen bacaklarım ve üstündeki kıllar bedenimden koparcasına çekiliyordu. Necla aklıma her geldiğinde böyle oluyordu. Kalbim sıkışıyor, durduğum yerde yıkılıp yere düşüverecekmişim gibi oluyordu. Biraz daha yürüdüm. Bu kadın beni neden terk etsin ki? Yürüyecek çok yolum kaldı mı, bilmiyorum. Baş ve işaret parmağım birbirine her değdiğinde öylece yapışıp kalacakmış gibi hissediyorum. Farkında olmadan bir ağacın reçinesine mi çarptı elim? Bu hisle yürümek bana o kadar ağır geliyor ki. Necla başka bir herifle mi görüşüyor acaba? “Herif” mi dedim? Anneannem bu kelimeyi çok kullanırdı. Onun gibi konuşmaya, onun gibi düşünmeye başlıyorum sanırım. Eğer başka bir herif varsa onu öldürebilirim. Bunu da yapabileceğimi sanmıyorum. Elimi cebimden çıkarıp parmaklarımdaki yapışkan şeyin ne olduğuna bakmaya eriniyorum. Eve de gitmek istemiyorum. Aynı teraneler kapıyı açar açmaz karşılayacak beni, biliyorum. Kahvaltı yaptığımız plastik masa, mutfaktaki çaydanlık ve sararmış perdeler, seviştiğimiz yatak odasındaki nevresimler. Terliyken sevişmiyordu benimle Necla. Çocuklarımız da olamadı bizim. Belki de çocuğumuzun olmasını bu yüzden istemiyordu. Aklında gitmek, terk etmek fikri vardı demek ki.
Aklımda cevabını veremediğim sorularla devam ettim adım atmaya. Adım attıkça uzaklaşıyordum sanki benden. Gevşetilmiş bir yakada salınan düzensiz bir kravat gibi hissettim bir an. Anneannem geldi aklıma, sonra da onun kızı. Annem ölmeden birkaç ay önce demişti “O kız sana yaramaz,” diye. Aynı şeyi babaannem de babama söylemişti. O sıralarda annemi dinlemiyordum, çünkü Necla’yla öpüşmek, sıcak ve hafif naftalin kokan göğüslerine dokunmak benim için dünyanın en son vazgeçilecek şeyiydi. Dudağının kenarındaki yanık izine takılmadan onunla saatlerce öpüşüyordum. Çocukken bunun hayalini kurmuştum çünkü. Biri olursa hayatımda, onunla saatlerce öpüşmek için söz vermiştim kendime. O an Necla’nın beni bir başkasıyla aldattığını öğrensem bile onunla sevişmeye, öpüşmeye devam ederdim. Çok rezilce bir durum değil mi? Biliyorum. Ben de bazen kendime küfürler savuruyorum. Özellikle yalnız kaldığım zamanlarda. Terleyen kulak arkamı yapışkan parmaklarımla siliyorum. Bu güneşin altında yürüsem ne olur yürümesem ne olur. Necla’nın görüştüğü “herif” benden yakışıklı olsa bari. Değilse çok gülerim. Ağlarım sonra, eğer daha yakışıklıysa.
Ben anneannem, annem ve Necla’nın arasında gidip gelen bir bumerang gibiyim. Kimden darbe yesem tekrar ona dönüyorum. Bu üç kadının etrafında dönen hayatım, gördüğüm rüyalar, anneannemin eline fincanı alırkenki gudubet görüntüsü, annemin ani ölümü ve Necla’nın beni terk edişi. Hepsinin ben sekiz yaşına gelsem de silinmeyen görüntüleri, biliyorum ki yalnızlığıma ortak olacak. Ama yok, annem gitmişti zaten. Anneannemi de kaybedecektim birkaç yıl içinde. Ama Necla… Bana dönmesi için elimden gelen her şeyi yapmalıyım. Eğer Necla’yı döndüremezsem münzevi bir yaşamım olacak. Kuru bir yaprak misali, bir süre oradan oraya savrulacağım. En sonunda en ince yerlerimden kırılıp rüzgârda dağılacağım, tıpkı annem gibi, tıpkı birkaç yıl sonra dağılıp gidecek olan anneannem gibi. Necla’nın terk edişinin sebebi anneannemin kahve fallarıydı. Artık buna şiddetli bir biçimde inanmaya başlamıştım. Zamanında “gece sakız çiğneme, ölülerin kemiklerini ezersin, merdivenin altından geçme, gece tırnak kesme, küçük çocukların üstünden atlama, kısa kalırlar” nevinden yersiz, pörsümüş tavsiyelerine kulak verdiğim için, özellikle çocuk yaşlarda telaşlı, kendini sürekli kontrol etmeye çalışan, “aman şunu yapmayayım, aman anneannem bunu demişti” deyip kendimden mütereddit bir insan yaratmıştım. Ağzı da, burnu da ben kokuyordu bu insanın. Ne insan ama! Terk edilip incitilen bir insan…
Yüzümün harelenmeye başladığını hissettiğim anda durdum. Arkama bakmayı akıl edemedim önce. Sonra içimden bir his arkama bakmam gerektiğini söyledi. Bu his beni muhtelif zamanlarda yakalayan, birinin bana baktığını düşündüğüm hisle aynıydı. Tok bir sesle “arkana bak!” dedi. Emir gibiydi. Durdum ve baktım arkama. Ne kadar az yürümüşüm oysa dedim kendime. Bizim mahalleden birkaç sokak yürümüşüm. Oysa düşündüklerim ve hissettiklerime bakılırsa, dünyanın etrafında bir tur atmışım gibi geliyordu. Fakat içimdeki tok ses (ben o sırada içimden gelen sesle çok güzel şarkılar söylenebileceğini de düşünüyordum) ne kadar yol gittiğime odaklanmamıştı. Daha dikkatlice baktım arkama. Yaklaşmakta olan siyah bir araba gördüm. Refleksle hemen yolun kenarına geçtim. Ah, o kadar sıcak ki. Araba gittikçe hızlanıyordu, içindekileri seçmeye çalıştım. Bu esnada plakanın bu şehre ait olmadığına takıldı gözüm. Bu esnada beni geçecek kadar yaklaşmıştı araba. Önde yüzünü daha önce hiç görmediğim bir adam ve yanında yüzüne her gün yeniden âşık olduğum, tenini her gece sevdiğim kadın Necla. Gözlerimi kıstım, Necla yanımdan usulca geçiverdi. Başı eğikti. Kimdi bu, diye soramadım. Sorsam cevap mı verirdi sanki? Kulağımın arkasında oluşup çıkmayan sakallarımdan süzülerek boynuma inen ter damlasının ılıklığını hissettim. Allah’ım! Necla’ydı bu. Hep hayalini kurup ürpermiştim, bir gün onu başkasıyla görebilir miyim diye. Düşünmüş ama o kadar da felâket bir durum olmadığına kanaat getirmiştim. Ama öyle değilmiş. Necla’yı, saatlerce öpüştüğüm, bedenini sevmekten bıkmadığım Necla’yı başkasıyla gördüm. Ahh, keşke görebilseydim adamın suratını. Tüküreceğimden değil, kıyaslama yapmak için. Gerçi önemi kalmadı artık. Neyse dedim kendi kendime. Ben de başka birini bulur, ekseriya Necla’nın geçip dolaştığı yerlerin birinde, bir günlük kiraladığım siyah bir arabayla Necla’nın önünden geçerim. Bu sayede intikam almış olurum. O da bakar bana ve yanımdakine. Üzülür, neler kaybettiğini anlar. Ne kaybedecekmiş. Hiçbir bok kaybedemez. Günlük kiraladığım arabayı mı kıskanacak yoksa henüz onun yerine koyamadığım güzel (olmasından şüpheliyim), seksi (en az Necla kadar) ve akıllı (Necla cin gibiydi) bir kadını mı kıskanacak? Kıskanılacak neye sahibim ki ben? Tek suçum safça sevmek. Suç deyince aklıma arabesk şarkılar geldi. Sevmesem de yapamam. Oturup soluklansam keşke… Her tarafım su oldu.
Arabanın yolda çizdiği kavis ortalığı toz duman etmişti. Bu tozun şiddetine göre neler yapabilecekleri geldi aklıma. Sonra Necla ve onun yeni aşığını düşünmekten vazgeçtim. Hayat böyle devam edemezdi. Anneannemle de devam edemezdi. Derken, yürüdüğüm yoldan başka bir sokağa saptım. Yeni açılan bir mekâna ilişti gözüm. “Kahve falı bakılır” yazıyordu cama asılan yazıda. Ne kahveymiş ama. Kötü havadisleri duymaya bu kadar mı gönüllüydü bu insanlar? Böylesine müptezel bir hayata beni inandıran o absürt, çağrışımsız simgelerdi. Nasıl bir ülke olduk, diye sordum kendi kendime. Oysa ilgim yoktur devlet, ülke meseleleriyle. Yanımda bomba patlayıverse bunu kimin üstleneceğini merak etmem, kaç kişinin öldüğünü, kimin ne dediğini duymam bile. Şimdi gelmiş kahve falı furyasını eleştiriyorum. Somurtarak geçtim mekânın önünden. O kadar hızlı ve hararetli bir biçimde yürümüşüm ki evin önüne vardığımın farkında bile değilim. Geriye baktım, meğersem bu kahve falı bakan mekân, komşumuz Süleyman Abi’nin evinin altındaki dükkânda açılmış. Evimde durmadan kahveler pişiriliyor ve fal bakılıyor, dışarıya adımımı attığımda her yerde kahve kokusu ve kadere meydan okuyan bir falcı ordusu. Ne yapacağım şimdi? Dönüp dolaşıp aynı yere gelmişim. Necla bir keresinde, beni terk etmeden birkaç gün öncesinde “Sen korkağın tekisin,” demişti. “Kabuğundan çıkamıyorsun, hiçbir şey yaptığın yok, düzüşmekten başka,” demişti. Şimdi daha iyi anlıyorum sanırım. Evden çıkıp yürümüş, yine evime gelmiştim. Kaderim buydu benim: Anneannemle, bu mahalleyle yaşamak. Oturdum evin önündeki kaldırıma. Taşın soğukluğunu aşıladım vücuduma. Her tarafım buz tutmuş. Geçip giden bütün araçları siyah görüyorum, her uzun saçlı kadını Necla’ya benzetiyorum.


MESUT GÜNEY YILMAZ
 
     8 Beğeni    
Şiir-Öykü Listesi

Yazan Uzman
Psk.Dnş.Mesut Güney YILMAZ
Psikolojik Danışman
 

Bu sayfada yayınlanan öykü ve şiirlerin tüm hakları yazarına (Psk.Dnş.Mesut Güney YILMAZ) aittir ve Psk.Dnş.Mesut Güney YILMAZ tarafından TavsiyeEdiyorum.com Öykü ve Şiirler kütüphanesinde yayınlanmak üzere gönderilmiştir. Burada yer alan eserler yazarından önceden izin alınmaksınız başka platformlarda yayınlamaz, sadece kaynak gösterilerek ve yazar ismi zikredilerek KISA ALINTILAR yapılabilir. Aksine davranış Fikir ve Sanat Eserleri yasasına aykırılık teşkil edecektir.

05:10
Top