2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Binalar Yıkılır İnsanlık Değil
YAZI #3883 © Yazan Dr.Hira Selma KALKAN | Yayın Eylül 2017
23 Ekim 2011 günü merkez üssü Van-Erciş olan ve 7,2 büyüklüğünde meydana gelen deprem, Van ve ilçelerinde yıkıcı hasar yaratmış, yüksek miktarda can ve mal kaybına sebep olmuştur. Ekim depreminin yaraları henüz sarılmamışken 9 Kasım 2011 günü merkez üssü Van-Edremit ve büyüklüğü 5,6 olan ikinci deprem, arama kurtarma çalışmalarında gönüllü faaliyet gösteren kişiler de dahil olmak üzere pek çok kişinin yararlanmasına ve hayatını kaybetmesine sebep olmuştur.

Van ve çevre ilçelerinde ağır hasar yaratan deprem, ulusal ve uluslararası pek çok yardım kampanyasının başlatılmasına sebep olmuş ve kamu-sivil toplum işbirliği, kriz yönetimi, hasar-tespiti ve hayata dönüş çalışmaları açısından pek çok soruyu beraberinde getirmiştir. İlk etapta depremzedelerin barınma, ısınma, gıda, giyim ve psikolojik/ sosyal destek alanlarında duydukları ihtiyaçlara kamu kuruluşlarının yanı sıra, ulusal ve uluslararası ölçekte pek çok sivil toplum kuruluşu da farklı şekillerde yoğun olarak destek vermişlerdir.

Ülkenin doğusunda görece sosyo- ekonomik ve kültürel düzeyi daha düşük olan ve çoğunluğu Kürtlerden oluşan Van , deprem sonrası bir çok yönüyle konuşulur olmuştur.

Mevsimin kış olması , barınmanın yeterince sağlanamamış olması soğuk, kar ve çetin hava koşulları hem yardımları hem yaşamı olumsuz etkilemiştir. Çadırların gerek yazlık olması gerekse sayı olarak azlığı barınmayı daha da zorlaştırmıştır. Çadırlarda yakılan sobalar ayrıca yeni bir felakete, yangına sebep olmuştur. Çadıra girmekten korkan bir çocukla konuştuğumuzda “Artık sarsıntı yok, hem çadırdasın , yıkılmaz artık , korkun neden ?” dediğimizde , “evet ama öbür çadırda çocuk yandı , ya bizim çadırda da yangın çıkarsa “demişti. Bu çocuk artık depremin yıkımından değil çadırın yanmasından korkuyordu , haksız da değildi.

Çocuklarla çalışmamızda yapılan resimler korkuyu , yıkımı gösteriyordu. Çizimlerde yer yüzü düzgün değildi , hemen hepsinin resminde yerde çatlaklar , engeller , yarıklar vardı. Çocukların zihninde Van’ın yeri yarıklarla doluydu. Kimi anasını kimi babasını, kardeşini kaybetmişti. Aileden olmasa da akrabalarını, arkadaşlarını kaybetmişti. Kayıp heryerdeydi. Evleri yoktu , okulları yoktu, ögretmenleri yoktu. Sağlık çalışanları tutunacakları tek dal gibiydi. Ve hepsi” beni sev beni sev” diye koşturuyordu. Çocuk heryerde çocuktu işte. Şeker verdiğimizde kimi kardeşine, arkadaşına da almak istiyordu, kimi de yarın için de şeker istiyordu.Ailelerin çadıra battaniye alırken ikincisini istemesi gibi… Yarına güvenmiyorlardı , yardımların devamlılığına güvenmiyorlardı. Bir tane alıp ikincisini de istiyorlardı. Bazen kargaşa oluyordu bu nedenle. Kimileri “görgüsüz işte bunlar” diyordu , oysa onlar verilen yardımın devamlılığına güvenmiyordu. Zaten yer sarsılmış temel güven duyguları yerle yeksan olmuştu. Yardım dağıtılırken yaşanan haksızlığı görmüşlerdi. Ne hükümete ne çalışanlara ne diğerlerine ne de Allaha güveniyorlardı, yarına güvenleriyse zaten yoktu. Evleri yıkılmıştı , bulabildilerse çadırları vardı o da yanabilirdi. Zaten kış günü verilen yazlık çadırlarda üşüyorlardı. Sağlık çalışanlarına da güvenleri yoktu başta. Deprem yetmezmiş gibi ırkçı söylemlere de maruz kalmış, hatta Allah’ın onları cezalandırmış olduğuna inanmışlardı.

Sağlık çalışanlarının kimi devlet tarafından görevlendirilmiş kimi sivil toplum kuruluşları aracılığıyla gönüllü gelmişti. Devlet tarafından görevlendirilenler memur zihniyeti ile yaklaşıyor , mesafali duruyorlardı. Halk da bu mesafenin farkındaydı. Gönüllü gelenlere bir süre sonra güvendiler. Onların kendi isteğiyle sıcak evlerinden kalkıp kendileri gibi çadırda üşürken,sağlık vermek istediklerini anlamış, şükran duymuşlardı. Bir kısmı yine de güvenmiyordu. Bölgede daha öncesinden görevli olan sağlıkçılar kendileri de depremzede idiler. Gönüllü gelenler bir süre sonra gideceklerini bilmenin , gittiklerinde sıcak yuvalarına kavuşmanın ve vicdan rahatlığının huzuruyla dolu iken, orada görevli olanlar bir yandan kendi evlerini kaybetmiş olmaktan kederli , ailelerinin güvenliğinden , acılarını yaşayamadan hemen görevlendirilmiş olmaktan dolayı öfkeli ve sonrasında ne olacağını bilememenin verdiği belirsizlikten dolayı kaygılıydılar. Yine de canla başla çalışıyorlardı. Hani felaket anında tek motivasyon ayakta kalmaktırya öyle. Depresyona girmeye , acılarıyla hemhal olmaya vakitleri yoktu.

Barınma sorunu çok ciddiydi. Ne kadar yardım gelse de bu sorun çözülmüş değildi. Önce çadırlar sonra konteynerlar…çadırlarda yangın tehlikesi, konteynerlarda su ve elektrik yokluğu , soğuk,…aynı sorun hizmet verenler için de geçerliydi. Bir çoğu çoluk çocuğunu daha güvenli bir yere göndermiş , çalışmaya devam ediyordu . Van Gölü kenarında yeşillik içindeki kent moloz yığınlarının altında kalmıştı. Kar bir parça örtmüştü yıkıntının çirkinliğini belki…Çok ağır hastalar çevre illere taşınmıştı. Devlet kadroları politik farklılıktan ötürü bir araya gelemiyordu. Keza bu bölünmüşlük sağlık hizmetlerinin sunumunda da görünüyordu. Depremde acı hikayeler birbirinin içine geçmişti. Beri yandan bunca felaket, bölünmüşlük tersini de yaratıyordu. Bir kısım insan birlik beraberlik çağrısı ve coşkusuyla bir araya geliyor, canla başla Van için çalışıyor, tek yürek oluyorlardı. Barınma , yiyecek giyecek , eğitim , sağlık taşıyordu. Sinema yapandan şarkı yapana , hayatı yeniden inşa ediyorlardı.

Depremin ilk günlerinde insanlar kendi imkanlarıyla el yordamıyla barınmayı ve kurtarma işlemlerini sağlamıştı. Sonrasında hem devlet kuruluşları hem sivil toplum kuruluşları kurtarma ve yardım çalışmalarını gerçekleştirdi. Ağır yaralılar çevre hastanelere nakledildi, daha hafif yaralılar çadır hastanelerde bakıma alındı. Kentin hastanesi de depremden zarar görmüş çalışamaz duruma gelmişti. Yerel sağlık ekibi de depremden nasibini almış zedelerdi. Buna karşın birkaç gün içinde gündelik çalışma rutinin devam etmeleri istendi, bir süre sonra çalışma şartları görece iyileştirildi.

Çadır kentler kuruldu. Gönüllü gelen sağlık çalışanları çadırları dolaşarak gereksinim duyanlara sağlık hizmeti ulaştırmaya çalıştı. Psikososyal destek de aynı anda başlatıldı. Beş meslek derneği ( psikiyatri derneği, psikologlar derneği, sosyal hizmetler derneği, çocuk psikiyatristleri derneği, psikolojik danışmanlık ve rehber hizmetleri derneği ) ve kızılay’dan oluşan afetlerde psikososyal hizmetler birliği (APHB) psikososyal destek çalışmalarına başladı. Türkiye çapında gönüllü havuzu oluşturuldu ve 10 günlük sürelerle ekipler kurularak hizmetin devamlılığı sağlandı.Eczaneler ilaç yardımında bulundu. Bir süre sonra sağlık bakanlığı sahra hastanesi kurarak doktor ve psikologları görevlendirdi. APHB bünyesi dışında psikiyatrik destek sunan başka bir oluşum olarak hizmet vermeye çalıştı. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi sağlam kalan tek sağlık ünitesiydi ve hastane gereksinimini karşılamaya çalıştı. Gereksinim duyan insanlar için hem ulaşım zorluğu hem çocuklarını bırakmaktan duydukları kaygı nedeniyle ilk günlerde başvuru sayısı çok kısıtlıydı. Gönüllü psikosoyal destek ekibi , kurulan çadır kentleri dolaşarak ihtiyaç sahiplerine ulaşmaya çalıştı. Okullar kapandığı için eğitimi aksayan çocuklara eğitim götürmeye ve özellikle çocuklarla ilgilenmeye özen gösterildi. Hastalar tespit edilip tedavisi düzenlendi. Hasta olmayan incinebilir gruplar saptandı ve koruyucu ruh sağlığı çalışmaları yapıldı Depreme ilişkin bilgi verildi, travma ve sonrasına dair kaygılar, olası rahatsızlıklar üzerinde duruldu.

Çadır kentlerde sohbet odaları kuruluyordu. Sohbete daha çok kadınlar geliyor, çocuklar oyun odalarında yaslarını oyuna dönüştürüyordu. Erkekler görünmez olmuştu. Ailesini , iktidarını kaybeden erkekler, kahvehaneleri de kaybetmiş , sagda solda bir araya gelmeye çalışıyor , yardım kuyruklarına giriyor, uzaklara gidiyordu. Ailesini Van dışına taşıyabilenler daha huzurluydu . Taşıyamayanlarsa kendilerini sokaktan sokaga vuruyor , acısını dışa vuramıyordu. Uzunca biz zaman sonra erkekler de toplantılara gelmeye başladı. Bu ülkede , hele de ülkenin bu coğrafyasında yas tutmak ne kadar da zordu. Kayıpların acısı mı , yeni bir depremin korkusu mu , sokakta kalmanın kaygısı mı, insana , devlete tanrıya doğaya güvensizligin hüznümü …hangi biriyle baş edilecekti. Bir yandan deprem sonrası tıbbi sorunlar eklenince….bir kısmı iyileşmek için çaba harcıyor , eski hayatına biran önce dönmek için didiniyordu , bir kısmı tamamen dine yönelmiş suçluluk duygusuyla boğuşuyordu, bir kısmı hak- adalet arayışına girmiş öfkeyle cebelleşiyordu. Tüm bu duygular psikososyal destek ekibine yansıtılıyordu. Kızılay’dan battaniye alamayan da psikososyal destek ekibine çatıyor , çocuğu ölen de ….afetzedenin acısı ve öfkesiyle çalışmak zor . Çalışan için de geçerli bu duygular ; çaresizlik ve öfke iki düşman Travmayla çalışan kişiler için iki handikap, üstesinden gelinmesi gereken iki durum var:. Çaresizlikle , haddini aşarak yardımda bulunmak ve yardım görenin doymayan isteği karşısında öfkeye kapılmak.

Temel derdi barınma , yiyecek olan kişilere korkuları ve acılarıyla , sonrasında yaşanması muhtemel ruhsal sıkıntıları engellemek için çalışmak bir çok yönüyle zor. İnsanlar gönüllü oldugumuz örgenince battaniye, ekmek hatta iş istiyorlar.Bu istekleri için burada olmadıgımızı söylemek , olası yolları göstermek aradıkları cevap değil. Kendileri ugraşmak istemiyor kimi zaman , biz herşeylerini yapalım istiyorlar. Psikososyal desteği r dışındakilere anlatmak bile zorken , burada işimiz bir kat daha zorlaşıyor. Gönüllü olmamıza karşın , kızdıkları devleti yansıtan unsurlar gibi görenler oluyor bizi. Kızıyor , güvenmiyorlar. Güvenlik için polis ve jandarma konuşlandırılmış. Onlara da kızıyor ama gidip söyleyemiyorlar, onu da bize yansıtıyorlar. Kendilerinin anlaşılmadıgını, ihtiyaclarının karşılanmadıgını söylüyor ve bu ihtiyacların hemen giderilmesini istiyorlar. Bunu da birilerinin yapmasını istiyorlar. “Bizim soba iyi ısıtmıyor, Kızılay’ dan soba istermisin?” diyenler bile var örneğin. Orda gönüllü yahut görevli çalışanların 24 saat ayakta olmasını da bekliyorlar . Kahramanlaştırıyorlar kimi zaman , biz yemeyiz uyumayız , yorulmayız gibi.

Deprem öyle bişey ki , en temel duyguları sarsıyor, onları yeniden inşa etmek gerekiyor sonrasında.Bu inşa süreci hem zor hem zaman istiyor. Van ‘da sırf bunlarla uğraşılmadı, yıkım evet , güvensizlik evet, acı evet….bir de ırkçı ve suçlayıcı söylemlerle baş etmek gerekti. Yaşanılan onca sıkıntıya , aksaklığa ve zorluğa karşın, yapabileceğinin sınırlarını kabul etmenin ve birlikte olmanın gücü yadsınamaz. İnsanlığın , binalar kadar çabuk yıkılmayacağı günler umuduyla…

*Disasters: Mental Health Context and Responses*
This book was first published in 2016 Cambridge Scholars Publishing
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Hira Selma KALKAN Fotoğraf
Dr.Hira Selma KALKAN
İzmir
Doktor "Ruh sağlığı ve hastalıkları - Psikiyatri"
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi9 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Dr.Hira Selma KALKAN'ın Makale ve Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Binalar Yıkılır İnsanlık Değil' başlığıyla benzeşen toplam 77 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Aklın Yaratımları Mayıs 2016
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


00:17
Top