Evlilikte İletişim ve Konuşma Adabı
“Susmak, huyların efendisidir.”
Hadis-i Şerif
Bu sözün üstüne konuşmak, yazmak zor geliyor elbette..
Edebin tâcı, vicdanların yargıcı, evliliğin ilacı susmak.. Evliliklerde apayrı bir öneme sahip. Her bireyin kendine ait sessiz bir zamanı olması evliliğin kalitesini önemli ölçüde etkiler. Hele de kadının, sessiz kalması için kocasına inzivâ zamanları tanıması iletişimi sağlıklı hâle dönüştürmeye yetecektir. Aksi hâlde kocası inzivaya çekildiğinde onu konuşması için zorlaması, beklemediği bir tepkiyle sonuçlanacaktır. Fıtratı gereği kendi kabuğuna çekilip sorunu çözmeye çalışan erkeğe, karısının ısrarla yardım etmek istemesi, erkekte yetersizlik hissi oluşturabilir. Kadın da üzüntülü zamanlarında konuştukça rahatlayacağını düşünerek, konuşmasını gereksiz yere uzatabilir. Böyle zamanlarda kocası tarafından terslenmesi, sevilmediği ve değersiz olduğu hissine kapılmasına neden olur.
Erkek, karısını dinlerken konuşulanlardan kendisini sorumlu hisseder. Çünkü, fıtratı imkân verdiği için “kavvâm” rolü ona verilmiştir. Bu yüzden de koruma, kollama duyguları baskındır. Önünde iki seçenek olduğunu düşünür; ya savaş ya kaç! Çözmeye güç yetiremeyeceği bir problem karşısında savaşamayacağına göre, karısının şikâyetlerine verdiği tepki kaçmak olur. Oysa sakin bir ortamda eşine vakit ayırıp, sadece dinlediğinde rahatladığını görecektir. Dinleme esnasında erkek ne kadar samimi ve kabullenici olursa, karısının rahatlamasında o kadar etkili olacaktır. Kadın için çoğu zaman sorunun kendisinden daha önemli olan şey, kocası tarafından ilgi ve empatiyle dinlenmektir. Ancak bu durumda kendisini güvende hisseder.
İnsanlar, birbirlerine ilişkilerinden ne kadar az bahsederlerse, ilişkileri o kadar sağlıklı ve doğaldır. İlişkiden fazla bahsetme durumunda ise, dinleyen kişiye cevap hakkını vermiş olur. Olumsuz yorumları dinleyen kişinin, geri bildirimi de olumsuz olacaktır. Bu durumda ortaya çıkan sonuç da, mutluluğa gölge düşürecektir.
Hz. Ali(a.s.)’nin de ifade ettiği gibi “Söz, ağızdan çıkana kadar sizin esirinizdir. Ağzınızdan çıktıktan sonra siz onun esiri olursunuz.”
Kutsî Hadis’te Rabbimiz şöyle buyurmaktadır; “Ey Ademoğlu! Eğer kalbinde darlık ve üzüntü, vücudunda bitkinlik, rızkında eksiklik bulursan, bil ki bu malayani ve yersiz konuşmalarından gelmiştir.”
Peygamber Efendimiz(s.a.v.); “İnsanın selâmeti, dilini tutmasındadır” buyurmuşlardır. Aynı şekilde “Ya hayır konuş, ya sus” Hadis-i Şerifleriyle de konunun önemine dikkat çekmişlerdir.
Konuşarak, sorunlarımızı çözeceğimizi sanırız. Etkili iletişim, bunu gerektirir. Evet, yerinde ve zamanında, eşinizin anlayacağı dilde konuşmak ona farkındalık kazandırır. Bu demek değildir ki, sorunun farkına varan kişi hemen hatasını düzeltme yoluna gider. Eğer eşiniz, bireysel olarak kendini geliştirme potansiyeli varsa eyleme geçebilir. Eyleme geçmesi de, çözüm demek değildir. Eyleme geçmesi, istikrarla devam edeceği anlamına gelmez. Tercih hakkı istikrardan yana olursa, attığınız ok hedefi vurmuş demektir. Aksi halde “Sözünü, uyara söyle. Uymazsa dön, duvara söyle” ya da “Baktın olmuyorsa, bakmayacaksın”
Fazla konuşmak, kalbi katılaştırır. Katılaşan kalp, insanı kendisinden uzaklaştırır. Kendisinden uzaklaşan insan da kendi hatalarını görmeyip, sürekli karşısındakini eleştirmeye devam eder. Kulağın iki, ağzın bir tane oluşu, düşünmemizi gerektirir. “İki dinle, bir söyle” atasözümüz de, aynı tezi desteklemektedir. Eşler arasında iletişimin sağlıklı olması ve mutluluğun kaynağı, ancak gerektiği zamanlarda susmakla mümkün olur.
Kalp ve dil, insanın en önemli iki organıdır. Söz kerâmet olsa da, sükût her belâdan selâmettir. Fazla kelime manâ ve kavram eksikliğinin bir sonucudur. Susma; vekar ve ağırbaşlılıktır, aklın süsü ve cehaleti örtmektir. Gizli kusurları soran kalp, sevgilerini bulamaz. Kendini öven nefsini, gururunu kabartmıştır.
Konuşmakla her sorunumuzu çözebileceğimiz yanılgısı, bizi sürekli konuşmaya odaklı bir iletişimi düşünmeye yönlendirir. Bu da ilişkilerde susmanın daha önemli olduğunu unutturur. Belki yıllarca üzerinde konuştuğumuz birçok sorunu, susarak çözebileceğimizi düşünmeyiz bile. Oysa konuştuğumuz zaman kendimizi savunmuş, eşimizden hakkımızı almış oluruz. Sustuğunuzda ise durum değişir. İnsan susunca, evren onun için konuşmaya başlar. Kendisi ve eşi de bu evrenin içindedir elbette. Yani siz de eşiniz de özeleştiri yapmaya başlarsınız. Bu sessizlik aslında o kadar seslidir ki, vicdanlar bu sese kayıtsız kalamaz. Bağıra çağıra anlatamadığınız derdinizi, sustuğunuzda vicdanları konuşturarak anlatabilmişsinizdir.
Susmak, özellikle de öfkenin yoğun olduğu zamanlarda oldukça etkili bir duruştur.
İçinizden avaz avaz bağırıp çağırmak, hakaretler savurmak geçse de, nefsinize rağmen susmayı tercih etmek, akıntının yönünü değiştirecektir. Böyle zamanlarda sorunu “şimdi ve burada” çözme dürtüsü adeta şeytanın bir tuzağıdır. Halbuki “Şu an öfkelisin, yarın konuşalım” diyebilmek, ilişkiye yapılan yatırımı arttıracaktır. Eğer eşiniz bu konuda ısrar edecek olursa, ortamdan sıyrılmanın yolu aranmalıdır. Çünkü öfke esnasında ortamdan uzaklaşmak da, olası tehlikeler için etkili bir çözümdür. Tabi ki bundan daha etkili olan tedbir, öfke bu kadar coşmadan sorunun çözebilmektir.
En büyük yanılgı ise; “Neden hep ben susuyorum” düşüncesinin gazıyla, öfkeli eşi karşısında haklılığını ispat etmeye çalışmaktır. Eşiniz sizi bu esnada duymadığı gibi, birçok cinayet, şiddet vb. olaylara fırsat vermiş olursunuz. Bunun sonucunda da her kavgadan sonra, kendinizi bir enkaz yığını gibi hissetmekten kurtulamazsınız.
Hadis-i Şerif
Bu sözün üstüne konuşmak, yazmak zor geliyor elbette..
Edebin tâcı, vicdanların yargıcı, evliliğin ilacı susmak.. Evliliklerde apayrı bir öneme sahip. Her bireyin kendine ait sessiz bir zamanı olması evliliğin kalitesini önemli ölçüde etkiler. Hele de kadının, sessiz kalması için kocasına inzivâ zamanları tanıması iletişimi sağlıklı hâle dönüştürmeye yetecektir. Aksi hâlde kocası inzivaya çekildiğinde onu konuşması için zorlaması, beklemediği bir tepkiyle sonuçlanacaktır. Fıtratı gereği kendi kabuğuna çekilip sorunu çözmeye çalışan erkeğe, karısının ısrarla yardım etmek istemesi, erkekte yetersizlik hissi oluşturabilir. Kadın da üzüntülü zamanlarında konuştukça rahatlayacağını düşünerek, konuşmasını gereksiz yere uzatabilir. Böyle zamanlarda kocası tarafından terslenmesi, sevilmediği ve değersiz olduğu hissine kapılmasına neden olur.
Erkek, karısını dinlerken konuşulanlardan kendisini sorumlu hisseder. Çünkü, fıtratı imkân verdiği için “kavvâm” rolü ona verilmiştir. Bu yüzden de koruma, kollama duyguları baskındır. Önünde iki seçenek olduğunu düşünür; ya savaş ya kaç! Çözmeye güç yetiremeyeceği bir problem karşısında savaşamayacağına göre, karısının şikâyetlerine verdiği tepki kaçmak olur. Oysa sakin bir ortamda eşine vakit ayırıp, sadece dinlediğinde rahatladığını görecektir. Dinleme esnasında erkek ne kadar samimi ve kabullenici olursa, karısının rahatlamasında o kadar etkili olacaktır. Kadın için çoğu zaman sorunun kendisinden daha önemli olan şey, kocası tarafından ilgi ve empatiyle dinlenmektir. Ancak bu durumda kendisini güvende hisseder.
İnsanlar, birbirlerine ilişkilerinden ne kadar az bahsederlerse, ilişkileri o kadar sağlıklı ve doğaldır. İlişkiden fazla bahsetme durumunda ise, dinleyen kişiye cevap hakkını vermiş olur. Olumsuz yorumları dinleyen kişinin, geri bildirimi de olumsuz olacaktır. Bu durumda ortaya çıkan sonuç da, mutluluğa gölge düşürecektir.
Hz. Ali(a.s.)’nin de ifade ettiği gibi “Söz, ağızdan çıkana kadar sizin esirinizdir. Ağzınızdan çıktıktan sonra siz onun esiri olursunuz.”
Kutsî Hadis’te Rabbimiz şöyle buyurmaktadır; “Ey Ademoğlu! Eğer kalbinde darlık ve üzüntü, vücudunda bitkinlik, rızkında eksiklik bulursan, bil ki bu malayani ve yersiz konuşmalarından gelmiştir.”
Peygamber Efendimiz(s.a.v.); “İnsanın selâmeti, dilini tutmasındadır” buyurmuşlardır. Aynı şekilde “Ya hayır konuş, ya sus” Hadis-i Şerifleriyle de konunun önemine dikkat çekmişlerdir.
Konuşarak, sorunlarımızı çözeceğimizi sanırız. Etkili iletişim, bunu gerektirir. Evet, yerinde ve zamanında, eşinizin anlayacağı dilde konuşmak ona farkındalık kazandırır. Bu demek değildir ki, sorunun farkına varan kişi hemen hatasını düzeltme yoluna gider. Eğer eşiniz, bireysel olarak kendini geliştirme potansiyeli varsa eyleme geçebilir. Eyleme geçmesi de, çözüm demek değildir. Eyleme geçmesi, istikrarla devam edeceği anlamına gelmez. Tercih hakkı istikrardan yana olursa, attığınız ok hedefi vurmuş demektir. Aksi halde “Sözünü, uyara söyle. Uymazsa dön, duvara söyle” ya da “Baktın olmuyorsa, bakmayacaksın”
Fazla konuşmak, kalbi katılaştırır. Katılaşan kalp, insanı kendisinden uzaklaştırır. Kendisinden uzaklaşan insan da kendi hatalarını görmeyip, sürekli karşısındakini eleştirmeye devam eder. Kulağın iki, ağzın bir tane oluşu, düşünmemizi gerektirir. “İki dinle, bir söyle” atasözümüz de, aynı tezi desteklemektedir. Eşler arasında iletişimin sağlıklı olması ve mutluluğun kaynağı, ancak gerektiği zamanlarda susmakla mümkün olur.
Kalp ve dil, insanın en önemli iki organıdır. Söz kerâmet olsa da, sükût her belâdan selâmettir. Fazla kelime manâ ve kavram eksikliğinin bir sonucudur. Susma; vekar ve ağırbaşlılıktır, aklın süsü ve cehaleti örtmektir. Gizli kusurları soran kalp, sevgilerini bulamaz. Kendini öven nefsini, gururunu kabartmıştır.
Konuşmakla her sorunumuzu çözebileceğimiz yanılgısı, bizi sürekli konuşmaya odaklı bir iletişimi düşünmeye yönlendirir. Bu da ilişkilerde susmanın daha önemli olduğunu unutturur. Belki yıllarca üzerinde konuştuğumuz birçok sorunu, susarak çözebileceğimizi düşünmeyiz bile. Oysa konuştuğumuz zaman kendimizi savunmuş, eşimizden hakkımızı almış oluruz. Sustuğunuzda ise durum değişir. İnsan susunca, evren onun için konuşmaya başlar. Kendisi ve eşi de bu evrenin içindedir elbette. Yani siz de eşiniz de özeleştiri yapmaya başlarsınız. Bu sessizlik aslında o kadar seslidir ki, vicdanlar bu sese kayıtsız kalamaz. Bağıra çağıra anlatamadığınız derdinizi, sustuğunuzda vicdanları konuşturarak anlatabilmişsinizdir.
Susmak, özellikle de öfkenin yoğun olduğu zamanlarda oldukça etkili bir duruştur.
İçinizden avaz avaz bağırıp çağırmak, hakaretler savurmak geçse de, nefsinize rağmen susmayı tercih etmek, akıntının yönünü değiştirecektir. Böyle zamanlarda sorunu “şimdi ve burada” çözme dürtüsü adeta şeytanın bir tuzağıdır. Halbuki “Şu an öfkelisin, yarın konuşalım” diyebilmek, ilişkiye yapılan yatırımı arttıracaktır. Eğer eşiniz bu konuda ısrar edecek olursa, ortamdan sıyrılmanın yolu aranmalıdır. Çünkü öfke esnasında ortamdan uzaklaşmak da, olası tehlikeler için etkili bir çözümdür. Tabi ki bundan daha etkili olan tedbir, öfke bu kadar coşmadan sorunun çözebilmektir.
En büyük yanılgı ise; “Neden hep ben susuyorum” düşüncesinin gazıyla, öfkeli eşi karşısında haklılığını ispat etmeye çalışmaktır. Eşiniz sizi bu esnada duymadığı gibi, birçok cinayet, şiddet vb. olaylara fırsat vermiş olursunuz. Bunun sonucunda da her kavgadan sonra, kendinizi bir enkaz yığını gibi hissetmekten kurtulamazsınız.
Beğenin 
Yazan Uzman
|
| Makale Kütüphanemizden | ||||
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.
