2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Bir Psikologun Yas Günleri
YAZI #6123 © Yazan Psk.Serhat ÖZMEN | Yayın Aralık 2019
Öfkelenmeyen, acımayan, ağlamayan psikolog olmak için ülken fazla hüzünlü. Öfke en çok biz psikologlara yakışır

Benim mesleğim, direnildiğinde dayanışmaya, umuda ve özgürlüğe açılmaktadır. Ankara Katliamı’nın yavaş yavaş unutulmaya başlandığı bir atmosferde, travma eşikleri yükseltilmiş olan toplumda yeni travmaların gelebilme ihtimaline karşın birazcık sesli düşünme biraz da sessiz düşünmedir. Hepimiz için zor olan bu sürece biraz da biz ruh sağlığı çalışanları açısından zorlukları ve kolaylıkları bağlamında değinmek istedim. Travma eşiği yükselen, unutma katsayısı artan bir elem içerisinde yazıyoruz, düşünüyoruz.

Suskunluğun travmatizesi

Daha öncesinde barış edinimini içselleştiremeyen, politik olmamayı tarafsızlıkla özdeşleştiren herkese bir çift laf etme hakkımız var. Çünkü biz hayatta kalanlarız. Çoğu zaman ramakla çoğu zaman bir fil borusundan daha kısa bir şansla. Barışmayı, barışın tahsisini, işçileşmeyi, sendikaları, örgütlerin coğrafyasını bilmeyen insanların bu tür olaylara müdahil olma biçimi bizi ilgilendirir. Çünkü “bizi sizin suskunluğunuz da travmatize etmiş olabilir.” Politik barış aktivizmine soyunmamış geniş bir psikoloji camiası var. Politik duygudaşlık kurma eylemine mesafeli ve dikkatli oldukları gibi genel bir çözümden çok bireysel laboratuvarların da dünyanın bireylerini alıp hayata kazandırmakla vakit geçirmektedirler. Bu bir emek saygısızlığı gibi algılanmasın. Fakat bunlar zor günler için yetersiz kalıyor.

Çünkü büyük politik yıkım yaşayan ülkemizde, insan eliyle gerçekleştiren travmaya nasıl çözümler bulunacağına dair cesur, sihirli bir sertifika program bulunamadı henüz. İlginç!

Sevgili cici psikolog,

Ankara Katliamı ve benzeri birçok politik olayın yaşanmaması için, “savaşı engellemek için kıçını yırtmayan, barışın tahsisi için bir tuğla koymayan”, nasıl olur da politik insanların yaşadığı büyük acıları ölçerek, biçerek anlayabildiğini zannedebilirsin. Acı öznesi senden sadece anlamanı beklemiyor, ayrıca susmamanı bekliyor. Çok net söylenmesi gerektiği için tekrarlamaya yüz buluyorum. O bombanın patlatılmasında özelde psikologlar olarak suskunluklarımızın da etkisi vardı ve susan, susturulan bir bilim insanının bu tür olaylarda uzun erimli bir katkısı olamaz. Çünkü politik kişiler, psikolojik sorgulama birimleri vardır, seni de sorgularlar, müdahalen çok daha önce başlamalıydı.

Çünkü bu travma ilk değildi. Her gün doğa gıdım gıdım katlediliyor. Eğer bir tane dahi fidanın kesilmesine engel olabilecek şansı mesleğimize verseydik daha iyi birer travma çalışanı olurduk.

Dayanışmak, psikolojidir

Kendi içinde bir sürü birinci, ikinci ve üçüncü dereceden toplumsal denklemi barındıran Ankara Katliamı’nın temel segmentleri nedir, diye düşünme ve tartışma fırsatı bulduk. Farklı düşünceler içinde olduk. Birincisi, olayların psikolojikleştirilmesi aynı zamanda olayların tekelleşmesi demektir. Böylece güneşli günlerin psikososyalcilerine bir sürü keyfi travma deneyimi kazandırmış olacaktır.

Olay başlangıcından bitimine ve devam edeceği noktalara kadar politiktir.

Olayın psikolojikleştirmesine karşı, olayın dinamiklerinin elbirliğiyle kimlikleştirilmesi ve anlamlandırılması başlı başına ikili bir iletişim olsa dahi küçük bir tarih yapma süreciyle ile mümkün gibi gözküyor. Burada psikolojinin sadece yetersizliğine değil aynı zamanda korkaklığına şahit oluyorsunuz. Bu tür acıların sıradanlaşmasından; öfkenin, nefret ve intikamdan çok yan yana ve barış mirasının devam etmesine evrilmesi gerekmektedir. Barış için gerekli olan öfke böylece biriktirilebilir. Yani politik dayanışmanın amacının kendisinin dışavurumundan bahsediyorum. Bu motivasyon açık yüreklilikle bir imece esnasında ortaya çıkabilen bir üretimdir.
Yani psikososyal destek metacılığının diğer temel ihtiyaçlar başlamasıyla atbaşı gitmesidir. ‘Akabinde’, ‘3 ay sonra’, ‘5 ay sonra’, ‘yeni bir DSM çıktıktan sonra’ şeklinde açıklamalar gerçekdışıdır. Psikososyal destek en baştan, yani olayların başlangıcından beri başlayan bir süreçtir. Ankara olayı için düşündüğümüzde, patlama olayı başladıktan sonra değil, savaşın ve barışın başladığı ilk günden bu yana konuya aşina olmakla ilgili bir müdahaleden bahsediyoruz. Katliam tarihi dosyası o kadar kalın ki Ankara Katliamı devede kulak kalır. Yüksek derecede politik emosyonel durumla karşılaştığında bu duyguların ne anlama geldiğinin bilinmesi için birçok süreçte beraber olmak ve bir arada bulunmak gibi, barış için aynı ya da benzer şeyleri hissedebilmek bir psikolog ya da travma çalışmacısı için bir lüks olmamalıdır. Barışa dair geniş kitlelerin söylemlerini bilmeyen, bilmekte de bir keramet görmeyen çaycı, psikolog yahut başhekim bile aynı şekilde mesafe konulma riskiyle karşı karşıyadır. Kendisi böylece bu mesafeyi oluşturmuş demektir. Mesafe, savaşa karşı olmak ile barışa çalışmak arasında gizlidir. Bu ikisi arasındaki farktır.

Psikolojik yas ile politik yasın birbirine geçmiş köklerini şöyle aktarmak isterim, bu sadece küçük bir örnek:

Yasın müsaadesi

Daha önce Berkin’in annesinin yuhalandığına, Soma’da işçilerin tekmelendiğine, Roboski’de katledilen köylü çocukların ‘kaçakçı’ denilip horlandığına şahit olduk. Yasın özşahısları, defalarca, yas esnasında varoluşsal darbelere maruz bırakılmıştır. Yas nedir, ne işe yarar gibi konular, herhangi bir Anadolu köyüne gidildiğinde rahatlıkla gözlenebilir. “Nasıl uğurlanmak istenir” ve “nasıl hatırlanmak istenir” çerçevesinde ailesinin ve yakın çevresinin yaşadığı duygusal olaylar o kadar çok rencide edilmiş ki artık insanlar ölmeye değil, birisinin ölüsü olmaya korkmaktadır. Bu olaylar kortekste tutulmalı. Ama bu ülke: Boğazına ip geçirilip askeri araçlara bağlanıp sürüklenenlerle mezarlıkları havan topuyla dağıtılanların, oğullarının kemiklerine ulaşmasın diye annelerinin yaşlandırılıp ölmesini bekleyenler ile barışı köpek gibi isteyenlerin, beraber, aynı diplomalarla üniversitelerden mezun olanların ülkesi, cenderesi ve yanmış otelidir.

Sevgili meslektaşım, bunların bir sorumlusu da biziz. Bu olaylar olduğunda bizler toplumsal muhalefetimizle her yerde ve şekilde karşı durmalı ve üstüne gitmeliydik. Ankara Katliamı’nda yaşanan yası anlaman için bunları da bilmen gerekirdi, böylece duyguların başlı başına oluşurdu. Yas, bizim içinde bulunduğumuz en baştan sona kadarki zamanı kapsıyor. İnsan hayatı ve onuru için insanların yas sürecinde bulunmak değil aynı zamanda yası temin etmek zorunda kalabileceğimiz bir sosyal yük taşıyoruz. Burası Türkiye, yani cenaze evine saldırılan topraklardayız, Anadolu ütopyasını yaşamıyoruz anlayacağın.

Temel bir yas sürecinin sağlıklı yaşanabilmesi için senin ve kaybı yaşayanların bildiği ortak bir doğruyu sürçmeden ifade edebilmen gerekmektedir. Gerçek katillerini söyleyebilmelisin. İşte bunun adı bilimdir.

Burada yazının uzunluğu ve yoruculuğu açısından ara vermek zorundayım.

Bu tür olaylarda canını dişine takmış meslektaşlarımızı da gördük, bir sürü manalı tartışma yaşandı ve hepsi de dayanışma kliklerine büyük bir anlam katmıştır. Tartışmaların ardı arkası kesilmesin isterim, böylece olay gölgelerinden kurtulmuş olacaktır. Ardı arkası kesilmeyen her tartışma biraz daha dayanışma biraz daha dayanışma demektir. Asıl bu durumlarda istenilen şey üstünkörü bir grup çalışmasından çok; anlamlı, özverili ve konsantre edici bir direnişle beraber ortaklaşmak, duygudaş olmak ve dolayısıyla öfkenin barış için motive ediciliğini hep beraber yaşamaktır. Öfkelenmeyen, acımayan, ağlamayan psikolog olmak için ülken fazla hüzünlü.

Dayanışan, dayanışma içinde olan, politik barıştan sakınmayan, çekinÖfkelenmeyen, acımayan, ağlamayan psikolog olmak için ülken fazla hüzünlü. Öfke en çok biz psikologlara yakışır

Benim mesleğim, direnildiğinde dayanışmaya, umuda ve özgürlüğe açılmaktadır. Ankara Katliamı’nın yavaş yavaş unutulmaya başlandığı bir atmosferde, travma eşikleri yükseltilmiş olan toplumda yeni travmaların gelebilme ihtimaline karşın birazcık sesli düşünme biraz da sessiz düşünmedir. Hepimiz için zor olan bu sürece biraz da biz ruh sağlığı çalışanları açısından zorlukları ve kolaylıkları bağlamında değinmek istedim. Travma eşiği yükselen, unutma katsayısı artan bir elem içerisinde yazıyoruz, düşünüyoruz.

Suskunluğun travmatizesi

Daha öncesinde barış edinimini içselleştiremeyen, politik olmamayı tarafsızlıkla özdeşleştiren herkese bir çift laf etme hakkımız var. Çünkü biz hayatta kalanlarız. Çoğu zaman ramakla çoğu zaman bir fil borusundan daha kısa bir şansla. Barışmayı, barışın tahsisini, işçileşmeyi, sendikaları, örgütlerin coğrafyasını bilmeyen insanların bu tür olaylara müdahil olma biçimi bizi ilgilendirir. Çünkü “bizi sizin suskunluğunuz da travmatize etmiş olabilir.” Politik barış aktivizmine soyunmamış geniş bir psikoloji camiası var. Politik duygudaşlık kurma eylemine mesafeli ve dikkatli oldukları gibi genel bir çözümden çok bireysel laboratuvarların da dünyanın bireylerini alıp hayata kazandırmakla vakit geçirmektedirler. Bu bir emek saygısızlığı gibi algılanmasın. Fakat bunlar zor günler için yetersiz kalıyor.

Çünkü büyük politik yıkım yaşayan ülkemizde, insan eliyle gerçekleştiren travmaya nasıl çözümler bulunacağına dair cesur, sihirli bir sertifika program bulunamadı henüz. İlginç!

Sevgili cici psikolog,

Ankara Katliamı ve benzeri birçok politik olayın yaşanmaması için, “savaşı engellemek için kıçını yırtmayan, barışın tahsisi için bir tuğla koymayan”, nasıl olur da politik insanların yaşadığı büyük acıları ölçerek, biçerek anlayabildiğini zannedebilirsin. Acı öznesi senden sadece anlamanı beklemiyor, ayrıca susmamanı bekliyor. Çok net söylenmesi gerektiği için tekrarlamaya yüz buluyorum. O bombanın patlatılmasında özelde psikologlar olarak suskunluklarımızın da etkisi vardı ve susan, susturulan bir bilim insanının bu tür olaylarda uzun erimli bir katkısı olamaz. Çünkü politik kişiler, psikolojik sorgulama birimleri vardır, seni de sorgularlar, müdahalen çok daha önce başlamalıydı.

Çünkü bu travma ilk değildi. Her gün doğa gıdım gıdım katlediliyor. Eğer bir tane dahi fidanın kesilmesine engel olabilecek şansı mesleğimize verseydik daha iyi birer travma çalışanı olurduk.

Dayanışmak, psikolojidir

Kendi içinde bir sürü birinci, ikinci ve üçüncü dereceden toplumsal denklemi barındıran Ankara Katliamı’nın temel segmentleri nedir, diye düşünme ve tartışma fırsatı bulduk. Farklı düşünceler içinde olduk. Birincisi, olayların psikolojikleştirilmesi aynı zamanda olayların tekelleşmesi demektir. Böylece güneşli günlerin psikososyalcilerine bir sürü keyfi travma deneyimi kazandırmış olacaktır.

Olay başlangıcından bitimine ve devam edeceği noktalara kadar politiktir.

Olayın psikolojikleştirmesine karşı, olayın dinamiklerinin elbirliğiyle kimlikleştirilmesi ve anlamlandırılması başlı başına ikili bir iletişim olsa dahi küçük bir tarih yapma süreciyle ile mümkün gibi gözküyor. Burada psikolojinin sadece yetersizliğine değil aynı zamanda korkaklığına şahit oluyorsunuz. Bu tür acıların sıradanlaşmasından; öfkenin, nefret ve intikamdan çok yan yana ve barış mirasının devam etmesine evrilmesi gerekmektedir. Barış için gerekli olan öfke böylece biriktirilebilir. Yani politik dayanışmanın amacının kendisinin dışavurumundan bahsediyorum. Bu motivasyon açık yüreklilikle bir imece esnasında ortaya çıkabilen bir üretimdir.
Yani psikososyal destek metacılığının diğer temel ihtiyaçlar başlamasıyla atbaşı gitmesidir. ‘Akabinde’, ‘3 ay sonra’, ‘5 ay sonra’, ‘yeni bir DSM çıktıktan sonra’ şeklinde açıklamalar gerçekdışıdır. Psikososyal destek en baştan, yani olayların başlangıcından beri başlayan bir süreçtir. Ankara olayı için düşündüğümüzde, patlama olayı başladıktan sonra değil, savaşın ve barışın başladığı ilk günden bu yana konuya aşina olmakla ilgili bir müdahaleden bahsediyoruz. Katliam tarihi dosyası o kadar kalın ki Ankara Katliamı devede kulak kalır. Yüksek derecede politik emosyonel durumla karşılaştığında bu duyguların ne anlama geldiğinin bilinmesi için birçok süreçte beraber olmak ve bir arada bulunmak gibi, barış için aynı ya da benzer şeyleri hissedebilmek bir psikolog ya da travma çalışmacısı için bir lüks olmamalıdır. Barışa dair geniş kitlelerin söylemlerini bilmeyen, bilmekte de bir keramet görmeyen çaycı, psikolog yahut başhekim bile aynı şekilde mesafe konulma riskiyle karşı karşıyadır. Kendisi böylece bu mesafeyi oluşturmuş demektir. Mesafe, savaşa karşı olmak ile barışa çalışmak arasında gizlidir. Bu ikisi arasındaki farktır.

Psikolojik yas ile politik yasın birbirine geçmiş köklerini şöyle aktarmak isterim, bu sadece küçük bir örnek:

Yasın müsaadesi

Daha önce Berkin’in annesinin yuhalandığına, Soma’da işçilerin tekmelendiğine, Roboski’de katledilen köylü çocukların ‘kaçakçı’ denilip horlandığına şahit olduk. Yasın özşahısları, defalarca, yas esnasında varoluşsal darbelere maruz bırakılmıştır. Yas nedir, ne işe yarar gibi konular, herhangi bir Anadolu köyüne gidildiğinde rahatlıkla gözlenebilir. “Nasıl uğurlanmak istenir” ve “nasıl hatırlanmak istenir” çerçevesinde ailesinin ve yakın çevresinin yaşadığı duygusal olaylar o kadar çok rencide edilmiş ki artık insanlar ölmeye değil, birisinin ölüsü olmaya korkmaktadır. Bu olaylar kortekste tutulmalı. Ama bu ülke: Boğazına ip geçirilip askeri araçlara bağlanıp sürüklenenlerle mezarlıkları havan topuyla dağıtılanların, oğullarının kemiklerine ulaşmasın diye annelerinin yaşlandırılıp ölmesini bekleyenler ile barışı köpek gibi isteyenlerin, beraber, aynı diplomalarla üniversitelerden mezun olanların ülkesi, cenderesi ve yanmış otelidir.

Sevgili meslektaşım, bunların bir sorumlusu da biziz. Bu olaylar olduğunda bizler toplumsal muhalefetimizle her yerde ve şekilde karşı durmalı ve üstüne gitmeliydik. Ankara Katliamı’nda yaşanan yası anlaman için bunları da bilmen gerekirdi, böylece duyguların başlı başına oluşurdu. Yas, bizim içinde bulunduğumuz en baştan sona kadarki zamanı kapsıyor. İnsan hayatı ve onuru için insanların yas sürecinde bulunmak değil aynı zamanda yası temin etmek zorunda kalabileceğimiz bir sosyal yük taşıyoruz. Burası Türkiye, yani cenaze evine saldırılan topraklardayız, Anadolu ütopyasını yaşamıyoruz anlayacağın.

Temel bir yas sürecinin sağlıklı yaşanabilmesi için senin ve kaybı yaşayanların bildiği ortak bir doğruyu sürçmeden ifade edebilmen gerekmektedir. Gerçek katillerini söyleyebilmelisin. İşte bunun adı bilimdir.

Burada yazının uzunluğu ve yoruculuğu açısından ara vermek zorundayım.

Bu tür olaylarda canını dişine takmış meslektaşlarımızı da gördük, bir sürü manalı tartışma yaşandı ve hepsi de dayanışma kliklerine büyük bir anlam katmıştır. Tartışmaların ardı arkası kesilmesin isterim, böylece olay gölgelerinden kurtulmuş olacaktır. Ardı arkası kesilmeyen her tartışma biraz daha dayanışma biraz daha dayanışma demektir. Asıl bu durumlarda istenilen şey üstünkörü bir grup çalışmasından çok; anlamlı, özverili ve konsantre edici bir direnişle beraber ortaklaşmak, duygudaş olmak ve dolayısıyla öfkenin barış için motive ediciliğini hep beraber yaşamaktır. Öfkelenmeyen, acımayan, ağlamayan psikolog olmak için ülken fazla hüzünlü.

Dayanışan, dayanışma içinde olan, politik barıştan sakınmayan, çekinmeyen ve bunu bir dünyayı barışlaştırma adına kullanan bütün meslektaşlarıma, diğer meslek üyelerine, ekmekçisine, çaycısına, tabldotçusuna, koordinatörüne, parti elemanına, kriz masasında oturan kadınlara, gençlere ve şehir insanıyla dayanışmak benim için en büyük psikolojiydi, imeceydi. Travmayı en fazla gerileten partilerdeki sendikardaki deneyimli insanların bizden daha fazla iş yaptığını gördük. Dayanışma çemberinin halihazırda herhangi bir bomba patlamadığı andan çok daha öncesinde genişlemesi için yarın travma olacakmış gibi tedirgin olmanız ve genişlememiz gerekmektedir. Akademisyenler alanlarla barıştırılmalı, öğrenciler cesaretlendirilmeli ve direnme güncellenmelidir.

Dayanışan, sarılan, sarsılan, ağlayan, çocuğunu ihmal edip gelen, gülen şirin yüzüyle “vedalaşırken korkuyorum” diyen, en ufak vaktini dahi Numune’nin önünde geçiren feminist, dayanışmacı, direngen Psikologlarla ve Psikoloji öğrencileri ile aynı meslekten olmanın zevkini yaşadım ve minnettarım, teşekkür ederim… Öfke en çok biz psikologlara yakışır.meyen ve bunu bir dünyayı barışlaştırma adına kullanan bütün meslektaşlarıma, diğer meslek üyelerine, ekmekçisine, çaycısına, tabldotçusuna, koordinatörüne, parti elemanına, kriz masasında oturan kadınlara, gençlere ve şehir insanıyla dayanışmak benim için en büyük psikolojiydi, imeceydi. Travmayı en fazla gerileten partilerdeki sendikardaki deneyimli insanların bizden daha fazla iş yaptığını gördük. Dayanışma çemberinin halihazırda herhangi bir bomba patlamadığı andan çok daha öncesinde genişlemesi için yarın travma olacakmış gibi tedirgin olmanız ve genişlememiz gerekmektedir. Akademisyenler alanlarla barıştırılmalı, öğrenciler cesaretlendirilmeli ve direnme güncellenmelidir.

Dayanışan, sarılan, sarsılan, ağlayan, çocuğunu ihmal edip gelen, gülen şirin yüzüyle “vedalaşırken korkuyorum” diyen, en ufak vaktini dahi Numune’nin önünde geçiren feminist, dayanışmacı, direngen Psikologlarla ve Psikoloji öğrencileri ile aynı meslekten olmanın zevkini yaşadım ve minnettarım, teşekkür ederim… Öfke en çok biz psikologlara yakışır.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Serhat ÖZMEN'in Makaleleri
► Psikologun Zayıflama Tedavisindeki Yeri Psk.Banu AKMAN ŞAHİN
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Bir Psikologun Yas Günleri' başlığıyla benzeşen toplam 4 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
--
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


00:06
Top