2007'den Bugüne 92,262 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



İnsanlığımızı Kemiren Virüs: Duyarsızlık
YAZI #682 © Yazan Psk.İzzet GÜLLÜ | Yayın Ocak 2010
Herkesin değilse bile bir çok kişinin hayatında kendilerince önem verdikleri bazı sözler ve davranışlar vardır. Bunlara kısaca "ilkeler ya da prensipler" deriz. Ben de yıllar önce kendime şu iki sözü ilke edindim:

Birincisi, “Bildiğimiz anda, sorumluluğumuz başlar” sözü.

Diğeri de, “Sebep olan, yapan gibidir” düsturu.

Niçin peki? Kulağıma şık geldiklerinden yahut çok hoşuma gittiklerinden dolayı mı? Elbette ki hayır! İnsan olmaya, gerçek manada “insan” olmaya karar verdiğimden... Maharetli iki ele, on parmaklı bir çift ayağa, böbreğe ve dalağa sahip olmanın “insan” olmaya yetmediği gerçeğini öğrenmiş olduğumdan...

Evet, bu iki söze anlattıkları hakikatin herşeyden çok önce “insan” olmakla alakası olduğu için bu kadar sıkı sarıldım. Bildiğim, inandığım bir çok doğruyu yaşamıma geçirmekten daha fazla başarılı oldum, bu iki sözün vurguladığı ruhla yaşama konusunda. Bu nedenle, o gün bu gündür gördüğüm, bildiğim, duyduğum ya da karşıma çıkan her sorunda kendimi mes’ul hissederim. O kadar ki, bu mesuliyet duygumun çoğu geceler uykularımı kaçırdığı bile olur. Tıpkı bu sabah olduğu gibi.

Günlerden cumartesi. Saat sabahın altısı ve ben sağa - sola dönmekten, yine aklıma takılan bir konuda (hani şu meşhur "duyarsızlık" konusunda) birşeyler yapamıyor oluşun verdiği rahatsızlıkla adeta sancılı bir hasta gibi kıvranıp duruyorum. Halbuki bu mesele de diğer onlarcası gibi beni birinci dereceden ilgilendirmiyor, bunu da biliyorum. Ben çözüm makamında olmayan, halkın içinde yaşayan ve sonderece sıradan biri olarak bu konuda ne yapabilirim ki. Elbetteki biliyorum haddimi - hududumu. Lakin olmuyor, olmuyor! Benimkisi belki de hastalık derecesinde bir duyarlılık.

Her şeye, öyleki uğranılan bir haksızlık karşısında gösterilen en onurlu, en insanca tepkiye bile “hastalık” demeye alışanlar biliyorum, buna da kolayca “bir çeşit hastalık” deyip geçiverecekler. Ancak bu huyumdan yine de vazgeçemiyorum. Hayır, bunu lafın gelişi icabı böyle söylüyorum. Yoksa vazgeçmek gibi bir derdim falan yok!

Laf aramızda, iyiki de böyleyim; şu her yanı ilgisizlik, kayıtsızlık, duyarsızlık kasırgalarının kavurduğu nev-i şahsına münhasır asırda.

Şu, adını anımsayamadığım bir düşünürün (Diyojen olsa gerek) karanlıkta el feneriyle ne aradığını soranlara “İnsan arıyorum” cevabını verdiği “kıtlık” yüzyılında iyiki de böyleyim.

İyiki de böyleyim, “Ben de iyi bir yolcuyum” diyerek arabaya binenlerin bile bir süre sonra üzerlerinde oldukları aracın tekerlerine çomak sokmaya çalıştıkları arsız, vefasız, nankör dünyada...

Her konuda bu denli duyarlı olup da adeta çağın hastalığı - vebası diyebileceğim “duyarsızlığın” bizzat kendisi konusunda duyarsız davranmam doğru olmazdı! O bakımdan bu yazımda biraz olsun bu meseleye değineyim istedim. İnşallah aklımdan geçenleri anlatma hususunda kalemim düşüncelerime tercüman olmaya kifayet edebilir.

...

Sağıma, soluma... Önüme, arkama... Gerek yakın gerekse uzak çevreme şöyle görme maksatlı bir nazar ile bakıyorum. Kendini, gözümün içine parmağını sokarcasına belli eden öyle yanlışlar, eksikler, hatalar görüyorum ki. Bunu gerekli kişilerle / yerlerle, yetkin makam ve mevkilerle bir şekilde paylaşıyorum. Bununla da kalmıyor, nacizane çözüm önerilerinde de bulunuyorum. Hani, “Akıl veren çok da para veren yok” misali, “Herkes sorunlardan bahsediyor, şikayet ediyor lakin kimse çözüm önerisinde bulunmuyor” moda şikayeti benim için de kullanılmasın, hemencecik işin kolayına kaçılmasın ve bir şeylerin bahanesi yapılmasın diye.

Evet, öyle yapıyorum, kendimce tespit ettiğim sorunların çözüm yollarını da gösteriyorum. Yok, yine değişen pek birşey olmuyor. Sözgelimi bir taş oradan alınıverip de şöyle şuraya konuverse, evet, evet bu kadar basit bir adım dahi atılıverse ne çok kişi için ne de çok şey değişecek! Ama nafile. Bu kimin umurunda! Ya tam bir ölü sessizliğiyle ya da bıyık altından sırıtan irrite edici bir gülüşle karşılaşıyorum. Sonuç itibariyle birilerinin zaten enaniyet şişkini olan egolarını daha da bir yellemiş oluyorum, o kadar. Sadece, her yanı kibirden pullarla örülü uyuyan timsahları kızdırıp huzursuz ediyorum. Elime de başka birşey geçmiyor!

Bazen acı acı düşünüyorum:

Acaba insanoğlu o derece bozuldu, o derece dejenere oldu da başkalarının çektiği yahut çekebileceği zorluklardan, sıkıntılardan, acılardan bile sadistce bir zevk alır hale mi geldi diye! Konuştuğum kişilerin çoğu, “Boşver, dünyayı sen mi değiştireceksin, başını derde sokma” deyip ne de kolay çıkıveriyorlar işin içinden. Bazılarının, “Para var mı para, sen ondan haber ver, yoksa gerisi boş” dediklerini hissediyorum. Yine bir kısmının da, “Bay Sorumlu, Bay Proje” gibi lakaplar takarak alttan alta kikir kikir gülüştüklerini, kendilerince eğlenip kafa bulduklarını bile gözlemliyorum. Ancak bu huyumdan yine de vazgeçemiyorum. Vazgeçemiyorum, çünkü vazgeçmek istemiyorum. Bunu lafın gelişi icabı böyle söylüyorum.

...

Çünkü ben insan olmak, insan kalmak istiyorum.
Olabildiğim kadar olmak, kalabildiğim kadar kalmak!
Hani bir söz vardır, bilirsiniz: “Sonunu düşünen, kahraman olamaz” diye...
Ben bu sözü, “Şu zamanda sonunu düşünen, insan olamaz” diye değiştiriyorum.
Ben sonumu düşünmek istemiyorum.
Dedim ya, ben “insan” olmak istiyorum.
Karışmayın bana, ben “insan” kalmak istiyorum...
Olabildiğim kadar olmak, kalabildiğim kadar kalmak!
Kargadan korkan darı eker mi hiç!
Ölüm gibi bir “gerçek son” pusu kurmuş beklerken diğer “sanal sonlar” beni ilgilendirmiyor, anlayın!
Ölüm dediğimiz son bile aslında bir başlangıç ise şayet söyleyin, hanki sonun gerçek manada bir “son” olduğunu kim bilebilir ki hem!

...

Biz dünyayı değiştirmekle mükellef değiliz şüphesiz. Etimiz budumuz ne bizim! Hayır, ne böyle bir vazifemiz ne de böyle bir gücümüz var. Haddimizi bilen insanlarız evelallah. Ama ilke ortada:

“Eğer birşey büsbütün yapılamazsa büsbütün de terkedilmez” ki...

Biz bildiğimizden, kendi çapımızdaki görevimizi yerine getirip getirmediğimizden sorumluyuz sadece. Aksi bir kabul, farklı bir inanç ancak kendimizi kandırmak olur, başkasını değil. Unutmayalım ki, “Gözlerini kapatan sadece kendisine gece yapar.” Böyle yapan da ancak kendisini kandırmış olur. Kendi eliyle kendisini kandırdığından dolayı ise bu gerçeğe hiçbir zaman uyanamaz ve tam bir narkoz hali içersinde yaşayarak, yüklendiği onlarca ton ağırlıktaki mesuliyet yüküyle şu fani dünyadan milyonlarca insan gibi nasipsizce göçer gider, şu yalan dünyadan.

“Dünyayı mı değiştireceğiz ki” deyip işin içinden kolayca çıkıvereceğimizi zannetmek koca bir yanılgı sadece. Ne kadar da çok kendimizi kandırıyoruz. Hem de kimsenin bizi kandırmadığı kadar çok! Bu şekilde bir savunma mekanizmasıyla kendimizi rahatlatıyor, böylece bilindik duyarsızlığımıza daha ferah, daha cilalanmış bir duyguyla devam edip gidiyoruz.

Hazreti Mevlana, “İşliyorsan da günahı, dürüstçe işle” diyor. Heyhaaattt! Günah işlerken bile dürüstlük... Demekki dürüstlük, birbakıma günah hamurunun içindeki iyilik mayası. Bu dürüstlük (mayası) umulur ki, gün gelir de kişiyi ihtiyacı olan gerçeğe uyandırabilir belki de, kimbilir!

Dürüst olabilsek, belki en azından bir pişmanlık, huzursuzluk, rahatsızlık hissi duyabiliriz içimizde. Bu huzursuzluk hali de bakarsınız bizi zamanla insan olma yolunda önce silkinmeye, ardından da kendimize gelmeye sevkedebilir!

Lakin, “Hem suçlu hem güçlü olmak” misali, hem yapıp hem de yapmıyormuş gibi güle oynaya yaşayıp giderken, bu çarpıklığı bünyemizle ne de güzel “hemhal” edebilmişken bu da artık pek mümkün görünmüyor.

Tam da bu noktada aklıma geldi: Yıllar önce bir film izlemiştim. Bir misyoner bayan temizlik yapıp biriktirdiği üç kuruş parayla ancak biletini alabilmiş, beş parasız olduğu halde bir uzak doğu ülkesine, sanırım Çin’ e gitmişti. Orada karşısına çıkan fakir, kimsesiz bir çocuğu yanına alıp ona bakmaya başlamıştı. Yanına bir Çin’li yaklaşmıştı ve demişti ki:

“Ne yapıyorsun! Hangi birisini!!! O çocuk gibi Çin’de onbinlercesi var.”

Misyoner de manalı bir bakışla şöyle basiret dolu bir cevap vermişti:

“Olabilir... Tanrı benim karşıma bunu çıkardı!”

Yani, “Bütün Çin’deki çocuklardan değil elbet; ben bildiğimden, gördüğümden, farkına varabildiğimden, karşıma çıkandan sorumluyum. Beni Çin’deki çocukların tamamı değil; daha çok üzerime düşeni yapıp yapmadığım ilgilendiriyor. Ben üzerime düşeni yapıyor, sorumluluğumu yerine getiriyorum sadece” demek istemişti besbelliki. “Herkes kapısının önünü süpürse bütün şehir tertemiz olurdu” meselesi...

Oysa bütün şehir zaten pis diye kapısının önünü temizlemekten bile imtina eden kişi, hem şehrin genel kirliliğine katkı yapmış hem de evinin önündeki o pislikle yaşamak ve yaşatmak zorunda kalmış olur. Bu vebal, akıl edip düşünenler için taşınabilir bir vebal midir! Mes’ul her insanın en az benim kadar olsun uykusu kaçması gerekmez mi, söyleyin!

Dedim ya bizler dünyayı değiştirmekten değil; Yüce Allah’nın karşımıza çıkardıklarından sorumluyuz sadece.

Tabi insan olmak gibi, insan kalmak gibi bir derdimiz, kaygımız, tasamız varsa şayet!

Yoksa sen de herkes gibi yaşa, git... Zoraki yaptığın üç - beş iyi işle de avun, ferahlan, dur!

Öyle ya; gün senin, devran senin... Düğün senin, dernek senin...

Hadi ozaman durma; gir oynaaa, çık oynaa! Kim tutar ki seni. Dünya dediğimiz de zaten koca bir oyundan ve oyalanmadan ibaret değil mi!

Sana bu oyunda bol ve iyi oyunlar...

Bana mı?

Beni boşver...

Bana yine derin düşüncelerle ve mes’uliyet hisleriyle dolu nice uykusuz yarınlar...

Psk. İzzet Güllü
MDH
     23 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
İzzet GÜLLÜ Fotoğraf
Psk.İzzet GÜLLÜ
Sakarya (Online hizmet de veriyor)
Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi18 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.İzzet GÜLLÜ'nün Makaleleri
► İşgal ve Duyarsızlık Üzerine Psk.Rüveyda ÇELENK YILMAZ
► Zihninizi Kemiren Düşünceler Psk.Tuba GÜNGÖR ASLAN
► Korona Virüs ve Duygularımız Psk.Seda KARACA
► Virüs, Maske ve İletişim Psk.Semra EVRİM
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'İnsanlığımızı Kemiren Virüs: Duyarsızlık' başlığıyla benzeşen toplam 9 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


15:47
Top