Antısosyal Kışılık Bozukluğu
Toplum kurallarına aykırı olan, suç olabilecek davranışlarda bulunan kişiler bu tanıya girmektedir. Araştırmalara göre bu bireyler çocukluk döneminde hırsızlık, kavga çıkartıcak davranışlarda bulunmaktadırlar. Çocukluk döneminde davranım bozukluğu tanısı konan bu bireylere 18 yaşından sonra antisosyal kişilik bozukluğu tanısı konulur.
Erkeklerde görülme sıklığı (%3) kadınlara göre (%1) üç kat daha fazla olan ve DSM-5 sınıflama grubuna göre B kümesi kişilik bozuklukları arasında yer alan antisosyal kişilik bozukluğunda; kavga etme, hırsızlık yapma, çok fazla kumar oynama, yaşamın her alanında sorumsuz davranma, suç işleme potansiyelinin yüksek olması ve psikoaktif madde kullanma gibi belirtiler yaygın olarak gözlenmektedir (Öztürk, 2002). Çocukluk döneminde davranım bozukluğu belirtilerini alan kişilere, 18 yaşından sonar antisosyal kişilik bozukluğu tanısı konulmaktadır, 30-35 yaşlarında belirtilerde artma ya da azalma olmaz genellikle 40- 50 yaşlarında da belirtilerde göreceli olarak azalma gözlenmektedir (Öztürk, 2002).
Araştırmalara gore antisosyal kişilik bozukluğunun ortaya çıkmasında ki nedenler, genel olarak psiko-sosyal ve biyolojik nedenlere bağlanmaktadır. Özellikle aile ve çocukluk yaşantıları üzerine yoğunlaşılmıştır. Yapılan araştırmalar çocuklarda görülen antisosyal davranışların farklı faktörden de kaynaklanmakta olduğunu söylemektedirler. Anne ve çocuk arasında olan iletişim, erken çocukluk döneminde yaşadığı deneyimler, ailenin eğitim seviyesi, sosyo ekonomik durumu gibi durumları kapsamaktadır. Bu faktörlerin çocuğun yaşamı boyunca göstereceği antisosyal davranış örüntüleri arasında güçlü bir bağ olduğu söylenebilir. Ailelerin ya da çocuğun bakımından sorumlu kişilerin yanlış çocuk yetiştirme davranışları, çocuğun sevgiden yoksun bir ortamda yetişmesi, istismarla karşılaşması gibi durumlar çocukların antisosyal davranış sergilemelerine neden olabilmektedir (Campbell, 2002). Bir araştırmada 8 yaşından itibaren izlenmekte olan deneklerde suçlu anne-baba, kalabalık aile, düşük zeka düzeyine sahip anne-baba ve olumsuz anne-baba tutumları (Farrington, 2000); alkol veya madde bağımlısı baba (Moss, Baron, Hardie & Vanyukov, 2001); çocukluk döneminde anneden fiziksel şiddet görme (Straus & Mouradian, 1998) gibi değişkenlerin yetişkin yaşamda antisosyal kişiliğin gelişmesinde büyük rol oynamaktadır. Diğer bir araştırmada şiddete dönük suç işleme oranı yüksek antisosyal bireylerde; ailenin eğitim ve ekonomik düzeyinin düşük olması, aile bağlarının ve anne-baba-çocuk ilişkisinin zayıf olduğu görülmüştür. Bu bireylerin babalarında suç öyküsünün bulunduğu, aile içinde şiddete tanık oldukları, çocukluk dönemlerinde şiddetle karşılaştıkları ve ihmal edildikleri, diğer bir yandan ilk suç işleme yaşlarının ise 16 olduğu ve askerlik görevlerinde önemli disiplin sorunları yaşadıkları saptanmıştır (Süer, 1998). Yapılan birçok araştırmada antisosyal kişilik ile suç işleme (Derzon, 2001; Hare, 1999) ve madde kullanımı (Bahlmann, Presuss & Soyka, 2002; Adalbjarnardottir & Rafnsson, 2002) arasında anlamlı bir ilişki olduğu ve ağır suç işlemiş olan antisosyal bireylerin ailelerinde; alkolizm, suç öyküsü, toplumsal ilişkilerde bozulma gibi değişkenler açısından, hafif suç işleyen antisosyal bireylere göre anlamlı düzeyde daha fazla olduğu saptanmıştır (Özmenler, 1995). Suç türleri açısından gruplanan antisosyal bireylerde; tanı koyulana kadar hiç suç işlememiş olan antisosyal bireylerde ortalama eğitim süresinin (X= 7.17 yıl), cinayet ve hırsızlık suçu işleyenlere göre (X= 5.72 yıl) daha yüksek olduğu saptanmıştır (Türkçapar, 2002).
Antisosyal kişilik bozukluğunun oluş nedenleri üzerine yapılan biyolojik araştırmalarda; frontal ve prefrontal lobda gözlenen disfonksiyon (Dinn- Haris, 2000; Raine, 2002); yüksek düzeyde testesteron (Ramirez, 2003; Aromaki, Lindman, Eriksson, 1999) ve düşük düzeyde serotonin 5-hidroksi triptamin hormonu (Lesh-Merschndorf, 2000) ile antisosyal kişilik bozukluğu arasında anlamlı bir ilişki bulunduğu rapor edilmektedir.
Antisosyal kişilik bozukluğu olan bireyler psiko-sosyal ve biyolojik yönden normal bireylere göre farklı özellikler sergilemektedir.
Bir araştırmada değerlendirmeye alınan 72 antisosyal hastadan 20’sinde depresif bozukluk saptanması (% 27) oldukça yüksek bir orandır. Hastaların askerlik yapmakta olmaları bu oranda etkili olabilir. Antisosyal kişilik bozukluğunda en çok rastlanan ek tanılar madde kullanım bozuklukları, depresyon ve anksiyete bozukluklarıdır (Martens 2000). Ülkemizde çocuk ve ergenlerde yapılan bir çalışmada davranım bozukluğunun, depresyonla %18.9 oranında birliktelik gösterdiği saptanmıştır (Yavaş 1999).
Antisosyal kişilik, olan bireylerde saldırganlık ve madde kullanımıyla ilgili araştırmalarda maddenin saldırganlığı diğer madde kullanıcılarına göre fazla olduğu tespit edilmiştir .
Yapılan bir araştırmada, duygusal açıdan incelendiğinde antisosyal bireylerde öfke duygusunun daha egemen bir görüntü sergilediğini (Türkçapar, Güriz, Özel, Işık ve Örsel, 2004; Türkçapar, 2002; Moeller & Dougherty, 2001) ve antisosyal bireylerin duygusal yaşantılarının son derece kısıtlı, yüzeysel ve durağan olduğunu (Habel, Kühn, Salloum, Devos & Scheneider, 2002) göstermektedir. Bulgulara göre ele alındığında öfke duygusunun ve öfke ile ilişkili olarak yüksek saldırganlık eğiliminin, olumlu duygusal yaşantılar ve duygusal farkındalık açısından önemli bir engel oluşturduğu düşünülmektedir.
Narsisistik kişilik bozukluğu ile antisosyal kişilik bozukluğunda, ayırıcı tanı olarak başka kişilerin duyguları kendi için önemsiz olan tavırlarıyla narsisistik kişilk bozukluğu ile benzerlik göstersede narsisistik kişilik bozukluğunda kişiler saldırgan davranışlar göstermezler ayrıca çocuklarında davranım bozukluğu öyküsü yoktur.
Yapılan bilimsel araştırmalar erken dönemde ortaya çıkan antisosyal davranışların erken müdahale programlarıyla ilkokul üçüncü sınıfa kadar kontrol altına alınmaması durumunda bu antisosyal davranışların ilerleyen dönemlerde yaşam boyu süren davranış bozukluklarına dönüşebileceğini gözler önüne sermektedir (Diken, Cavkaytar, Batu, Bozkurt ve Kurtyılmaz, 2008; 2010).
DSM-5 e gore Antisosyal kişilik bozukluğunun tanı kriterleri: 15 yaşından beri devam eden tanı kriterlerinin üçü ya da daha çoğu ile belirlidir. 1) Yasal yükümlere uymama ve tutuklanmasına yol açan eylemlerde bulunma. 2) Yalan söleme davranışını sık sık yapma, kendi için takma adlar kullanma, dolandırma gibi davranışlarda bulunma. 3) Geleceğini düşünmeme. 4) Çoğunlukla kavga dövüş ortamlarında bulunup katılma başkalarının haklarına el uzatma gibi davranışlarda bulunma. 5) Kendisinin veya başkasının güvenliğini umursamama. 6) İş veya parasal yükümlülüklerini yerine getirmeme, sorumsuzluk. 7) Birini incitmesi, başkasına kötü davranma, başkasından çalması durumunda kendince kılıf uydurma ve vicdan azabı çekmeme.
Kişi en az 18 yaşındadır. 15 yaşından once davranım bozukluğu vardır. (DSM-5)
Erkeklerde görülme sıklığı (%3) kadınlara göre (%1) üç kat daha fazla olan ve DSM-5 sınıflama grubuna göre B kümesi kişilik bozuklukları arasında yer alan antisosyal kişilik bozukluğunda; kavga etme, hırsızlık yapma, çok fazla kumar oynama, yaşamın her alanında sorumsuz davranma, suç işleme potansiyelinin yüksek olması ve psikoaktif madde kullanma gibi belirtiler yaygın olarak gözlenmektedir (Öztürk, 2002). Çocukluk döneminde davranım bozukluğu belirtilerini alan kişilere, 18 yaşından sonar antisosyal kişilik bozukluğu tanısı konulmaktadır, 30-35 yaşlarında belirtilerde artma ya da azalma olmaz genellikle 40- 50 yaşlarında da belirtilerde göreceli olarak azalma gözlenmektedir (Öztürk, 2002).
Araştırmalara gore antisosyal kişilik bozukluğunun ortaya çıkmasında ki nedenler, genel olarak psiko-sosyal ve biyolojik nedenlere bağlanmaktadır. Özellikle aile ve çocukluk yaşantıları üzerine yoğunlaşılmıştır. Yapılan araştırmalar çocuklarda görülen antisosyal davranışların farklı faktörden de kaynaklanmakta olduğunu söylemektedirler. Anne ve çocuk arasında olan iletişim, erken çocukluk döneminde yaşadığı deneyimler, ailenin eğitim seviyesi, sosyo ekonomik durumu gibi durumları kapsamaktadır. Bu faktörlerin çocuğun yaşamı boyunca göstereceği antisosyal davranış örüntüleri arasında güçlü bir bağ olduğu söylenebilir. Ailelerin ya da çocuğun bakımından sorumlu kişilerin yanlış çocuk yetiştirme davranışları, çocuğun sevgiden yoksun bir ortamda yetişmesi, istismarla karşılaşması gibi durumlar çocukların antisosyal davranış sergilemelerine neden olabilmektedir (Campbell, 2002). Bir araştırmada 8 yaşından itibaren izlenmekte olan deneklerde suçlu anne-baba, kalabalık aile, düşük zeka düzeyine sahip anne-baba ve olumsuz anne-baba tutumları (Farrington, 2000); alkol veya madde bağımlısı baba (Moss, Baron, Hardie & Vanyukov, 2001); çocukluk döneminde anneden fiziksel şiddet görme (Straus & Mouradian, 1998) gibi değişkenlerin yetişkin yaşamda antisosyal kişiliğin gelişmesinde büyük rol oynamaktadır. Diğer bir araştırmada şiddete dönük suç işleme oranı yüksek antisosyal bireylerde; ailenin eğitim ve ekonomik düzeyinin düşük olması, aile bağlarının ve anne-baba-çocuk ilişkisinin zayıf olduğu görülmüştür. Bu bireylerin babalarında suç öyküsünün bulunduğu, aile içinde şiddete tanık oldukları, çocukluk dönemlerinde şiddetle karşılaştıkları ve ihmal edildikleri, diğer bir yandan ilk suç işleme yaşlarının ise 16 olduğu ve askerlik görevlerinde önemli disiplin sorunları yaşadıkları saptanmıştır (Süer, 1998). Yapılan birçok araştırmada antisosyal kişilik ile suç işleme (Derzon, 2001; Hare, 1999) ve madde kullanımı (Bahlmann, Presuss & Soyka, 2002; Adalbjarnardottir & Rafnsson, 2002) arasında anlamlı bir ilişki olduğu ve ağır suç işlemiş olan antisosyal bireylerin ailelerinde; alkolizm, suç öyküsü, toplumsal ilişkilerde bozulma gibi değişkenler açısından, hafif suç işleyen antisosyal bireylere göre anlamlı düzeyde daha fazla olduğu saptanmıştır (Özmenler, 1995). Suç türleri açısından gruplanan antisosyal bireylerde; tanı koyulana kadar hiç suç işlememiş olan antisosyal bireylerde ortalama eğitim süresinin (X= 7.17 yıl), cinayet ve hırsızlık suçu işleyenlere göre (X= 5.72 yıl) daha yüksek olduğu saptanmıştır (Türkçapar, 2002).
Antisosyal kişilik bozukluğunun oluş nedenleri üzerine yapılan biyolojik araştırmalarda; frontal ve prefrontal lobda gözlenen disfonksiyon (Dinn- Haris, 2000; Raine, 2002); yüksek düzeyde testesteron (Ramirez, 2003; Aromaki, Lindman, Eriksson, 1999) ve düşük düzeyde serotonin 5-hidroksi triptamin hormonu (Lesh-Merschndorf, 2000) ile antisosyal kişilik bozukluğu arasında anlamlı bir ilişki bulunduğu rapor edilmektedir.
Antisosyal kişilik bozukluğu olan bireyler psiko-sosyal ve biyolojik yönden normal bireylere göre farklı özellikler sergilemektedir.
Bir araştırmada değerlendirmeye alınan 72 antisosyal hastadan 20’sinde depresif bozukluk saptanması (% 27) oldukça yüksek bir orandır. Hastaların askerlik yapmakta olmaları bu oranda etkili olabilir. Antisosyal kişilik bozukluğunda en çok rastlanan ek tanılar madde kullanım bozuklukları, depresyon ve anksiyete bozukluklarıdır (Martens 2000). Ülkemizde çocuk ve ergenlerde yapılan bir çalışmada davranım bozukluğunun, depresyonla %18.9 oranında birliktelik gösterdiği saptanmıştır (Yavaş 1999).
Antisosyal kişilik, olan bireylerde saldırganlık ve madde kullanımıyla ilgili araştırmalarda maddenin saldırganlığı diğer madde kullanıcılarına göre fazla olduğu tespit edilmiştir .
Yapılan bir araştırmada, duygusal açıdan incelendiğinde antisosyal bireylerde öfke duygusunun daha egemen bir görüntü sergilediğini (Türkçapar, Güriz, Özel, Işık ve Örsel, 2004; Türkçapar, 2002; Moeller & Dougherty, 2001) ve antisosyal bireylerin duygusal yaşantılarının son derece kısıtlı, yüzeysel ve durağan olduğunu (Habel, Kühn, Salloum, Devos & Scheneider, 2002) göstermektedir. Bulgulara göre ele alındığında öfke duygusunun ve öfke ile ilişkili olarak yüksek saldırganlık eğiliminin, olumlu duygusal yaşantılar ve duygusal farkındalık açısından önemli bir engel oluşturduğu düşünülmektedir.
Narsisistik kişilik bozukluğu ile antisosyal kişilik bozukluğunda, ayırıcı tanı olarak başka kişilerin duyguları kendi için önemsiz olan tavırlarıyla narsisistik kişilk bozukluğu ile benzerlik göstersede narsisistik kişilik bozukluğunda kişiler saldırgan davranışlar göstermezler ayrıca çocuklarında davranım bozukluğu öyküsü yoktur.
Yapılan bilimsel araştırmalar erken dönemde ortaya çıkan antisosyal davranışların erken müdahale programlarıyla ilkokul üçüncü sınıfa kadar kontrol altına alınmaması durumunda bu antisosyal davranışların ilerleyen dönemlerde yaşam boyu süren davranış bozukluklarına dönüşebileceğini gözler önüne sermektedir (Diken, Cavkaytar, Batu, Bozkurt ve Kurtyılmaz, 2008; 2010).
DSM-5 e gore Antisosyal kişilik bozukluğunun tanı kriterleri: 15 yaşından beri devam eden tanı kriterlerinin üçü ya da daha çoğu ile belirlidir. 1) Yasal yükümlere uymama ve tutuklanmasına yol açan eylemlerde bulunma. 2) Yalan söleme davranışını sık sık yapma, kendi için takma adlar kullanma, dolandırma gibi davranışlarda bulunma. 3) Geleceğini düşünmeme. 4) Çoğunlukla kavga dövüş ortamlarında bulunup katılma başkalarının haklarına el uzatma gibi davranışlarda bulunma. 5) Kendisinin veya başkasının güvenliğini umursamama. 6) İş veya parasal yükümlülüklerini yerine getirmeme, sorumsuzluk. 7) Birini incitmesi, başkasına kötü davranma, başkasından çalması durumunda kendince kılıf uydurma ve vicdan azabı çekmeme.
Kişi en az 18 yaşındadır. 15 yaşından once davranım bozukluğu vardır. (DSM-5)
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Antısosyal Kışılık Bozukluğu" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Gökçe ÇAKIR ŞAHAN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Gökçe ÇAKIR ŞAHAN'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
4 Beğeni
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.