2007'den Bugüne 92,336 Tavsiye, 28,225 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



HATIRALAEDAN SEÇMELER

» HATIRALAEDAN SEÇMELER
Kamil BAYSAL tarafindan yazildi:
HATIRALARDAN SEÇMELER



Yıl 1979 Hacettepe Üniversitesi, Sosyal ve İdari Bilimler Fakültesi, Sosyal Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bölümü. Ders; Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, Konu; Çin Devrimi ve Mao Zedung.Prof. Dr. Emre KONGAR dersini anlatıyor. Çoğu zaman olduğu gibi söz aldım, Mao yu ve Çin devrimini bir güzel eleştirdim. Daha sözümü bitiremeden Emre Beyin tiz sesi sınıfı doldurdu. Şöyle diyordu Emre Bey bana yönelik olarak tüm sınıfa:
“- Sen kim oluyorsun da Mao Zedungu eleştirebiliyorsun. Adam on binlerce insanı binlerce kilometrelik UZUN YÜRÜYÜŞ e götürmüş. Şöyle dön de bir bak arkana, seni takip eden, senden etkilenen kaç kişi var.” ve burada yazmak istemediğim hakaret dolu sözcükler…
Doğal olarak Emre Beye kızacaksınız biliyorum. Ama yanlışı yapan bendim. Eleştiri ciddi bir hastalıktır ve toplumumuz bu hastalıktan kurtulmalıdır.Emre Beyin o gün yaptığı; FIRSAT EĞİTİMİ denilen şeydi. Ben o gün bu gün, kimseyi elimin tersi ile itmemeyi öğrendim. İnşallah bu gün kendilerini yönetmekten aciz olduğu halde Mustafa Kemal Atatürke küfreden zavallılar da bu doğruyu öğrenirler. O kimdi, ben kimim? Diye dürüstçe kendi kendilerine sorarlar belki. Oysa bilinmelidir ki bir cahilin sözleriyle ne Mustafa Kemal küçülür, ne de cahil büyür.
Yıl 1984 Bingöl Yetiştirme Yurdu. Master yapmış, kendine çok güvenen beden dilini, insan psikolojisini iyi bilen bir Sosyal Hizmetler Uzmanı olarak, göreve yeni başladığım Yetiştirme Yurdunda, bir hırsızlık olayına el koydum. Bütün yurt çocuklarını etüt salonunda topladım, bir yandan hırsızlık konusunun ne kadar yanlış olduğunu anlatırken bir yandan da tek tek bütün çocukların tepkilerini gözetliyorum. Sonuçta salondan 5 kişiyi seçtim ve onları odama aldım. Hırsız bu 5 kişiden birisi idi. Daha ayrıntılı konuşmalar ve oda ve dolap kontrolleri sonucunda Mehmet üzerinde odaklandım ve diğerlerini gönderdim. Çünkü; Mehmet in dolabında tertemiz 5 takım elbise, çeşitli yiyecekler, kendisine ait roman hikaye cinsi kitaplar vb. zenginlikler bulunmaktaydı. Ayrıca Mehmet insanın yüzüne bakamıyor, kızarıyor, terliyor, sıkılıyordu. Ayrıca ben de kolay kolay yanılacak bir kişi değildim. Suçluyu gözlerinden anlardım.
Bulduğumu sanıyorsunuz, Mehmet e kızıyorsunuz değil mi, yanılıyorsunuz. Mehmet pırıl pırıl bir lise öğrencisiydi. Yanlış yapan yine bendim. Çünkü Mehmet bir süre sonra sıkılganlığını atıp öyle bir açıldı ki, hayatım boyunca unutamayacağım, ezikliğinden kurtulamayacağım bir ders verdi.
“- Hocam burası benim evim. Annem yok, babam yok. Yaz tatillerinde diğer çocuklar gibi gidebileceğim bir evim yok. Bana verdiğiniz elbiseleri yaz tatillerinde bırakıp geleceğim kimse yok. Verdiklerinizi muhafaza ettiysem yıkayıp ütülediysem, tutumluysam, çalışkansam, suç mu işliyorum. Evet utandım, sıkıldım. Böyle bir olayın içinde düşünülmem bile beni rahatsız ediyor!!!”
Bingöl de görev yaptığım iki yıl boyunca hatamı telafi etmeye çalıştım, telafi edemediğime inanıyorum.

Yıl 1985 Bingöl Subay Orduevi. Orduevi Komutanı ve Ordu ili Yetiştirme Yurdundan sürülmüş çok değerli eğitimci Yurdal KARAHAN la birlikteyiz. Yurdal Beyin dertleri depreştikçe konuyu personellerin ihanetlerine, kalleşliklere, Müfettişlerin anlayışsızlıklarına ve yanlılıklarına getiriyor ve bir türlü bitiremiyordu. Komutan sözü aldı:
“- Evrenden bakınca, dünya bir kum tanesi gibi görülür. Dünyadan bakınca Türkiye toplu iğne ucu kadardır. Türkiye den bakınca Bingöl ün yeri bile belli olmaz. Bingöl de Yurdal KARAHAN yok gibidir. Yurdal KARAHAN ın problemi ise, benim için yoktur.” Dedi.
Komutana kızacaksınız ama yanlış yapan Yurdal Beydi. Başımıza bir olay geldiğinde büyütürüz. Ama bu olayın evrende tuttuğu yeri bir türlü akıl edemeyiz.
Komutanın bakış açısına bir de tersinden yaklaşalım. Öyle büyük bir sorun var ki, anlatmakla bitirilemeyen ve çözümlenmesi mümkün olmayan, bu sorunun sahibi Yurdal KARAHAN dır. Yurdal Bey sorunları nedeni ile Bingöl e sığamamakta, Bingöl ise bu nedenle Türkiye haritasında öne çıkmakta, Türkiye Dünyanın en büyük ülkelerinden biri olmakta, dünya Türkiye nin sorunları ile çalkalanmakta, evrende dünyanın ve güneş sisteminin büyüklüğü tartışma götürmez hale gelmekte, evrende bir kaos ortaya çıkmaktadır.
İşin esprisi bir tarafa, Bir kitap var “Küçük şeyleri Dert Etmeyin” isimli. Orda iki kuraldan bahsedilir:
Kural 1: Küçük şeyleri dert etmeyin.
Kural 2: Hepsi de küçüktür.
Yurdal bey 3 ay sonra memleketine geri döndü ve evrenin dengesi yeniden kuruldu. Burada Yurdal Bey yalnızca bir isimdir.

Yıl 1989 Konya Yetiştirme Yurdu. Bir gurup yurt çocuğu ile Sosyal Gurup Çalışması Yapıyorum. Konumuz SEVGİ…Çocuklara sevgiden ne anladıklarını tartıştırıyorum. Şu konuşmalar geçiyor:
- Öğretmen öğrenciye bir hediye alır öğrenci öğretmeni sever
- Sevgi mi dedin… Ben öyle bir şey bilmiyorum
- Sevginin çeşitleri vardır; İnsan sevgisi, doğa sevgisi, Anne-baba sevgisi
- Bence anne baba sevgisi diye bir şey yoktur
- Ben annemi öldürmek istiyorum
- Ben babamı öldürmek istiyorum
- Bir dakiga arkadaşlar; annesini öldürmek isteyenler el kaldırsın. 7
- Babasını öldürmek isteyenler.. 8
- Ama Yunus senin baban ölmüş zaten
- Olsun ben yine de öldürmek istiyorum
Gurupta toplam 12 kişi vardı.
Çocuklara belki kızacaksınız ama doğru değil. Olay ve olgulara, evrene insan kendi bulunduğu noktadan bakar. Yani oradan öyle görünür. Bazan da sitemdir konuştuklarımız. Sevgiden gelir.Bu guruptakilerden birisi ile yıllar sonra bir mesleki toplantıda karşılaştık. Meslektaşım olmuştu. Yanındakilere beni tanıtırken şöyle diyordu. Hayatımda bir tek Sosyal Hizmet Uzmanı tanıdım o da Kamil BAYSAL dır. Aslında onların hepsi sevgiyi öğrendiler ve yaşadılar. Çünkü sevmek daha kolaydır nefret etmekten.

Yıl 2004 Konya İl Müdürlüğü. Bir Özel Kuruluş sahibi Bayan odama sert bir şekilde giriyor ve masama doğru evrak fırlatarak bağırıyor: “Sen kimsin, kendini ne sanıyorsun, terbiyesizlik yapıyorsun, haddini bil” vb. Bense sakin sakin: “Lütfen ben bir Sosyal Hizmet Uzmanıyım, bana yakışmayacak şeyler yapmak zorunda bırakma lütfen. Bir şikayetin varsa üstte İl Müdürüm var, onlara ilet, hukuki davran” vb. diye karşılık veriyorum. Tabi ki sabrım taşmak üzere iken bayanı odamdan çıkarıp idareye götürüyorlar.
Biliyorum bayana kızacaksınız ama kızmayın çünkü o; kendine yakışanı yaptı. Peki ben ne yaptım? Tabii ki ben de kendime yakışanı…
Kattaki bütün personel odama toplanıyorlar ve; “Niye tokatlamadın, niye dışarıya atmadın, en azından polis çağırsaydın” vb. diyorlar. Bense “Şimdi bir tutanak tutup Savcılığa suç duyurusunda bulunmamız gerekiyor. Bana kalsa mahkemeye vermem ama, benim dışımdaki Devlet Memurlarını düşündüğüm zaman şikayet etmeme hakkımın olmadığını düşünüyorum” diyorum. Yani masa dokunulmazlığının korunması…
Bayan bir gün sonra telefon açıp ağlayarak özür diledi. Ben de sorun olmadığını ancak mahkemeye vermiş olduğumu yani okun yaydan çıktığını belirttim. Bir yıl sonra mahkeme günü, tam ceza alacağı gün gidip mahkemeye, cezalandırılması talebimden vazgeçtiğime ilişkin bir dilekçe verdim. Böylece ağır ceza almaktan kurtuldu. Şimdi düşman değiliz, tam tersine dostuz. Bana sorarsanız kolayca kazanılmış güçlü bir dostluktur. Bu olaydaki tutumumu herkese öneriyorum. Olay çok daha büyüyebilirdi, kontrolden çıkabilir, geriye dönüşü olmayabilirdi. Hani derler ya; “Affet, Hoş gör, Unut” çok doğrudur. Bunlardan en azından birini yapın. Yoksa kendinize zarar verirsiniz.
Affet çünkü sen büyüksün… Büyüksen affedebilirsin.
Hoş gör çünkü o küçük. Kendine yakışanı yaptı.
Unut. İstersen unutma, çünkü bir daha yapar. Ama özümle, kin duyma.
Yıl 2005 Konya Aile Danışma Merkezi. Karakollara düşmüş bir çiftin Aile Danışmanlığını yapıyorum. Yeni doğan çocuklarına isim koyma nedeni ile başlamış bir şiddetli geçimsizlik, koca dayağı ve boşanmaya doğru giden bir evlilik.
Biliyorum yine eşlere kızacaksınız ama doğru değil çünkü bu tür şeyler toplumumuzda sıkça rastlanan olaylardandır. Sizler de yapmıyor musunuz zaman zaman. Geriye dönüp baktığınızda çıkış noktanızın ne kadar basit bir olayla başladığını düşünmediniz mi hiç. Hiç keşke demediniz mi yani…
Çift 2.5 yıldır evlidir. Olaylar çocuklarının doğduğu gün başlamıştır. Babanın babası doğum evinde torunu ve gelinini ziyaret eder ve kulağına ezan okuyarak, gelinine sormadan bebeğin ismini koyar. Böylece çocuğun ismi A… olur. Oysa Anneye göre isim E.. olacaktır. Sorunun çözümü için İstanbul da ikamet eden bir değerli insan a ( Efendi) sorulur. O zat da çocuğun isminin A… R…. Olmasına karar verir. Böylece yeni bir ismin konulması yolu da kapatılmış olur. Çocuk 11 aylıktır ve henüz nüfus kaydı yoktur. Yani 11 aydır evlilik eşler için çekilmez olmuştur.
Çiftlerle yaptığımız her seansta aldığımız kararlar uygulanmıyor, verdiğimiz ev ödevleri yapılmıyordu. 3. görüşmenin sonunda her iki tarafın da kendi doğrularında direndiklerini gördüğümden taktik değiştirmeye karar verdim ve eşlerle ayrı ayrı görüşmek istediğimi söyledim ve babayı dışarı çıkardım. Anneye ise; artık kendileri ile çalışmamın bir yararı olmadığını, boşanmaları halinde kendilerine yardımcı olabileceğimi ifade ettim. Evlilik birliğini kurmaya, barışmaya çalışmadıklarını, birlikte olmayı denemeyi başarmaya çalışmadıklarını belirttim ve sordum. “ Denemek istiyor musunuz?” Cevap şuydu: “Denemek zorundayım”
Bu karardan sonra öyle kolaylaştı ki çalışma. Anlaşmaya başladılar. Anne 7.ile 8. seans arası telefon açarak; inanamayan bir ifade ile “Kamil Bey biz nasıl düzeldik, ne oldu ki her şey değişti, çok huzurluyuz inanamıyorum, anlayamıyorum?” Sorunun cevabı yukarıda aktardığımız ifadede idi. “Denemek zorundayım” bu aynı zamanda “Başarmak zorundayım” anlamına geliyordu. Aslında her şey kararların, duruşun ve yaklaşımların eseri idi. Neyi başarmak isterseniz başarabilirsiniz. Kararınızı verin ve uygulamaya koyun, yarıdan fazlasını hallettiniz demektir.

Yıl 2003 Çankaya Belediyesi Toplantı salonu. Konu: KÜRESELLEŞME Konuşmacı; Gazeteci Mustafa BALBAY. Her zaman olduğu gibi sözcüklerle oynamayı çok seven konuşmacı bu kez de kürenin selleşmesinden söz ederken başkasından aktardığı bir hikaye anlattı.
“-Beyaz Adam Amerika ya gider. Koltuğunun altında bir kitap ( İncil ) vardır. Kıyıda bekleyenlerinse uçsuz bucaksız toprakları…
Beyaz Adam gemisine binip geriye dönerken; uçsuz bucaksız toprakları, kıyıda bekleyenlerinse koltuğunun altında bir kitap ( İncil ) vardır.
Biliyorum Beyaz Adam a kızacaksınız ama kıyıda bekleyenlerin hiç mi suçu yok!!! Şimdi ben düşünüyorum da; Beyaz Adam Türkiye ye de geldi. (İsterseniz tarih olarak 1950 diyelim.) Turuman doktrini denilen şeyle…. Amerikan bezi, unu, parası, süt tozu vb. ile geldi. Dolarları harcadık, ununu yedik, süt tozunu içtik. Beyaz Adam bizi de kurtarmak istedi. Biz Amerikalıları çok sevdik, o bizi hiç sevmedi.
Beyaz adam verdiklerinin karşılığında ülkemizden ne aldı. Ben bunun hala düşünülmediğini, görülmek istenmediğini görüyor ve düşünülmesini istirham ediyorum…
Saygılarımla…

Konya, 12.07.2007
Kamil BAYSAL
Sosyal Hizmetler Uzmanı
“Öğrenmenin Yolculuğu” adlı kitaptan aktarıldı.

Bu yazıya atıf yapmak için yazının internet adresine link verilmelidir. Yazı yazarının izni olmaksızın başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.

[ Yazarımız Kamil BAYSAL Sayfasına Dönüş] [ Yazar ile İletişim]
» Ayrıntılar
Yazara Ait Bilgiler
Kamil BAYSAL
Konya
Sosyal Hizmet Uzmanı
Tavsiyeler
[Bu Kisiyi Tavsiye Edin]
Metin Bilgileri
* Toplam Okuyucu : 3658,

* Yayın Tarihi : 25-06-2008 - 15:51 (5790 gün önce),

* Ortalama Günde 0.63 okuyucu.

* Karakter Sayısı : 11826, Kelime Sayısı : 1959, Boyut : 11.55 Kb.
Lütfen Dikkat :
  • Sitemizde yayınlanan mesleki anıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz.
  • Bu metinden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya "HATIRALAEDAN SEÇMELER" başlıklı yazının tüm hakları yazarı Kamil BAYSAL'e aittir ve yazı, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) Mesleki Anılar Kütüphanesinde yayınlanmıştır. ibaresi eklenmelidir. Bu ibare eklenmek şartıyla, yazıdan Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
  • Sitemizde sayfası bulunan site üyemiz profesyoneller üye sayfaları içinden, Mesleki Anılarınız bölümü altında, YENİ ANI GÖNDERİN linkini izleyerek bu sayfaya mmesleki anılarını ekleyebilirler.
Bu Kategorideki Diğer Anılar
Hayat Nedir?
[Yasemin POLAT]


12:44
Top