Benim Çocuğum Hep Birinci Olsun. İsterse Mutsuzluktan Ölsün Ama Yine de Hep 1. Olsun.
Delirmiş Anne-Baba Sendromu
Sizinle bu yazıda gerçekten yaşadığım bir görüşme özetini paylaşacağım. Hep yazmak istediğim ama bir türlü toparlayamadığım bir vaka idi bu. Maalesef son 1 sene içinde bu tarz danışanlar ile sıkça karşılaştığım için bir örnek ile bu delirmiş anne-baba sendromuna değinmek istedim. Ciddi anlamda dünyadan tüm alacaklarını çocukları vasıtasıyla başarmak için yanıp tutuşan anne ve babalar ile dolmaya başladı her bir yanımız. Bu konuya değinmemek olmazdı artık. Buyrun başlayalım.
Erdal, ilkokul 4.sınıfa gidiyordu ve annesi tarafından karar verilerek seanslara başlanılmıştı. Annenin söylediğine göre, oğlunun dikkat dağınıklığı ve konsantrasyon problemi vardı. Asla ders çalışmıyordu. Kendini verse ve istese derslerinde çok başarılı olabilirdi. Özel bir kolejde okuyordu ve bir abisi vardı. Çocuk hakkında genel bir bilgi istediğimde, anne; çocuğun teşekkür aldığını, test sınavlarında sınıfta ilk 5'te olduğunu öğrendim. Aklımdan bu anne acaba ne istiyor ve ne talep edecek edecek benden diye düşünceler gelmeye başladı. Çocukla da biraz sohbet ettikten sonra aslında sorun yokmuş gibi hissetmiştim. Bu seansta Erdal'a dikkat, tespit ve hafıza fonksiyonlarını çok iyi ölçen ''Benton Testi''ni uygulamıştım. Sonuca göre, çocuğun dikkat problemi yoktu, aksine hafıza olarak ta iyi durumdaydı. Görüşme sonunda problemin çocukla ilgili olmadığına, anne ile ilgili olduğu kanaati oluşmaya başladı bende. Çünkü anne, oğlunu devamlı ama devamlı samimi bir arkadaşının oğluyla kıyaslıyor ve oğlunu sürekli ders çalışması yönünde baskı kurarak üzerine üzerine gidiyordu. Hayatında sadece oğlu ve onun dersleri vardı.
Anne ile tek başına danışma yaptığımda ise çıkan sonuçlar şöyle idi; anne ailesel durumdan dolayı ortaokulu bitirememiş ve bırakmak zorunda kalmıştı. Hayalinde öğretmen olmak varken şu anda bir şirkette satış danışmanıydı ve hayallerini gerçekleştiremediği için çok pişman olduğunu anlatıyordu. Yani olay aslında ''anne mükemmelliyetçiliği'' durumuydu.
Mükemmelliyetçi bir zihin yapısı geliştirmiş anne için, herhangi bir ideali yakalamanın imkanı yoktur. Çünkü bu tür anne, hep daha iyisini, daha fazlasını ister çocuğundan. Psikolojik süreçler açısından bakarsak, gerçekten de anne çocuğunun kendisine değer katmasını ister. Yani, ''çocuğum iyi yerlere gelsin ki, ben de iyi yerlere çıkmış olayım otomatik olarak.'' ''Çocuğum başarılı olsun ki, onu yetiştiren anne olarak ben de kendimi başarmış olarak duyurayım.''
Psikanaliz açıdan bakarsak bu duruma, annenin çocuktan yararlanması denir. Çocuğu, anneyi böyle bir haktan mahrum etmeye kalktığında anne gerilir. Yani çocuk başarılı bir çocuk olamazsa, anne de başarılı bir çocuk yetiştiremeyen anne olacağı için anne öfkelenir. Bu ilişkinin yaşandığı evlerde çocuk ruhen hırpalanır. Çocuk, kendi varlığını , evladı üzerinden tatmin eden kadına karşı öfke duyguları geliştirir. Bu öfke duygusu çocuğu okuldan uzaklaştırır, derslerine çalışmak istemez, zayıf notlar alır. Ve evdeki kriz ortamı çok daha büyümeye başlar.
Peki çocuk bunları niye yapar? Annesinin ''kendisini tatmin aracı gördüğü bir tatmin nesnesi olmaktansa'' kendisini olumsuz noktalara getirmeyi, hatta kendisini tembel bir çocuk yaparak kendince cezalandırmayı tercih edebilir ki ederler çoğu zaman bu çocuklar.
Anne bunlarla karşılaşmamak için, ilk önce kendini değerli hissetmeli ve kendi hakkında olumlu benlik değeri olmalı, geliştirmeli.
Çocuklarda görülen başarısızlıkların bir başka nedeni de çoğu defa ''sevgi azlığından'' ortaya çıkmaktadır. Hayatının okul başarısı alanından iyi derece elde etmiş çocuklara bakıldığında, çocuğuna sarılan, öpen, onunla küçüklüğünde ilgilenen anne ve babayı buluruz, görürüz.
Özetlersem, çocuklarınız sizlerin bu hayata tatmin aracı olarak getirdiğiniz nesneler değildir. Onlar sizinle hayatı paylaşmak isteyen bireylerdir. Çocuklarınızı sevin, onlarla vakit geçirin, onlara aidiyet hissettirin. Çocuklarınıza bunu hissettirin, diğer istediğiniz şeyler zaten peşinizden gelecektir merak etmeyin.
Not: Vaka'mızda sürekli anne'den bahsetme sebebim, danışanımın anne olmasıydı. Bu vaka'daki annelerimizin baba versiyonu da çokca görülmektedir. Buraya takılmadan yazının ana fikrini anlamaya çalışırsanız beni sevindirmiş olursunuz:)
Sizinle bu yazıda gerçekten yaşadığım bir görüşme özetini paylaşacağım. Hep yazmak istediğim ama bir türlü toparlayamadığım bir vaka idi bu. Maalesef son 1 sene içinde bu tarz danışanlar ile sıkça karşılaştığım için bir örnek ile bu delirmiş anne-baba sendromuna değinmek istedim. Ciddi anlamda dünyadan tüm alacaklarını çocukları vasıtasıyla başarmak için yanıp tutuşan anne ve babalar ile dolmaya başladı her bir yanımız. Bu konuya değinmemek olmazdı artık. Buyrun başlayalım.
Erdal, ilkokul 4.sınıfa gidiyordu ve annesi tarafından karar verilerek seanslara başlanılmıştı. Annenin söylediğine göre, oğlunun dikkat dağınıklığı ve konsantrasyon problemi vardı. Asla ders çalışmıyordu. Kendini verse ve istese derslerinde çok başarılı olabilirdi. Özel bir kolejde okuyordu ve bir abisi vardı. Çocuk hakkında genel bir bilgi istediğimde, anne; çocuğun teşekkür aldığını, test sınavlarında sınıfta ilk 5'te olduğunu öğrendim. Aklımdan bu anne acaba ne istiyor ve ne talep edecek edecek benden diye düşünceler gelmeye başladı. Çocukla da biraz sohbet ettikten sonra aslında sorun yokmuş gibi hissetmiştim. Bu seansta Erdal'a dikkat, tespit ve hafıza fonksiyonlarını çok iyi ölçen ''Benton Testi''ni uygulamıştım. Sonuca göre, çocuğun dikkat problemi yoktu, aksine hafıza olarak ta iyi durumdaydı. Görüşme sonunda problemin çocukla ilgili olmadığına, anne ile ilgili olduğu kanaati oluşmaya başladı bende. Çünkü anne, oğlunu devamlı ama devamlı samimi bir arkadaşının oğluyla kıyaslıyor ve oğlunu sürekli ders çalışması yönünde baskı kurarak üzerine üzerine gidiyordu. Hayatında sadece oğlu ve onun dersleri vardı.
Anne ile tek başına danışma yaptığımda ise çıkan sonuçlar şöyle idi; anne ailesel durumdan dolayı ortaokulu bitirememiş ve bırakmak zorunda kalmıştı. Hayalinde öğretmen olmak varken şu anda bir şirkette satış danışmanıydı ve hayallerini gerçekleştiremediği için çok pişman olduğunu anlatıyordu. Yani olay aslında ''anne mükemmelliyetçiliği'' durumuydu.
Mükemmelliyetçi bir zihin yapısı geliştirmiş anne için, herhangi bir ideali yakalamanın imkanı yoktur. Çünkü bu tür anne, hep daha iyisini, daha fazlasını ister çocuğundan. Psikolojik süreçler açısından bakarsak, gerçekten de anne çocuğunun kendisine değer katmasını ister. Yani, ''çocuğum iyi yerlere gelsin ki, ben de iyi yerlere çıkmış olayım otomatik olarak.'' ''Çocuğum başarılı olsun ki, onu yetiştiren anne olarak ben de kendimi başarmış olarak duyurayım.''
Psikanaliz açıdan bakarsak bu duruma, annenin çocuktan yararlanması denir. Çocuğu, anneyi böyle bir haktan mahrum etmeye kalktığında anne gerilir. Yani çocuk başarılı bir çocuk olamazsa, anne de başarılı bir çocuk yetiştiremeyen anne olacağı için anne öfkelenir. Bu ilişkinin yaşandığı evlerde çocuk ruhen hırpalanır. Çocuk, kendi varlığını , evladı üzerinden tatmin eden kadına karşı öfke duyguları geliştirir. Bu öfke duygusu çocuğu okuldan uzaklaştırır, derslerine çalışmak istemez, zayıf notlar alır. Ve evdeki kriz ortamı çok daha büyümeye başlar.
Peki çocuk bunları niye yapar? Annesinin ''kendisini tatmin aracı gördüğü bir tatmin nesnesi olmaktansa'' kendisini olumsuz noktalara getirmeyi, hatta kendisini tembel bir çocuk yaparak kendince cezalandırmayı tercih edebilir ki ederler çoğu zaman bu çocuklar.
Anne bunlarla karşılaşmamak için, ilk önce kendini değerli hissetmeli ve kendi hakkında olumlu benlik değeri olmalı, geliştirmeli.
Çocuklarda görülen başarısızlıkların bir başka nedeni de çoğu defa ''sevgi azlığından'' ortaya çıkmaktadır. Hayatının okul başarısı alanından iyi derece elde etmiş çocuklara bakıldığında, çocuğuna sarılan, öpen, onunla küçüklüğünde ilgilenen anne ve babayı buluruz, görürüz.
Özetlersem, çocuklarınız sizlerin bu hayata tatmin aracı olarak getirdiğiniz nesneler değildir. Onlar sizinle hayatı paylaşmak isteyen bireylerdir. Çocuklarınızı sevin, onlarla vakit geçirin, onlara aidiyet hissettirin. Çocuklarınıza bunu hissettirin, diğer istediğiniz şeyler zaten peşinizden gelecektir merak etmeyin.
Not: Vaka'mızda sürekli anne'den bahsetme sebebim, danışanımın anne olmasıydı. Bu vaka'daki annelerimizin baba versiyonu da çokca görülmektedir. Buraya takılmadan yazının ana fikrini anlamaya çalışırsanız beni sevindirmiş olursunuz:)
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Benim Çocuğum Hep Birinci Olsun. İsterse Mutsuzluktan Ölsün Ama Yine de Hep 1. Olsun." başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Cihan ÇELİK'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Cihan ÇELİK'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
1 Beğeni
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.