Cinsel İstismar ve Çocuktaki Etkileri
CİNSEL İSTİSMAR VE ÇOCUKTAKİ ETKİLERİ
Çağlar boyunca, birçok adli kurumu, hastanelerin ve gerek yazılı gerekse görsel medyayı ilgilendiren en önemli olgulardan biri ‘cinsel istismar’ olmuştur. Cinsel istismar fiziksel ya da zorlama içeren ve bireyin mantıklı bir şekilde rıza göstermeyeceği cinsel bir temas olarak tanımlanır. Kız çocuklarının, erkek çocuklarına oranla daha çok cinsel istismara uğradıkları ancak erkeklerin kadınlara oranla daha çok cinsel istismar uyguladıkları bulunmuştur. Bu derlemenin amacı cinsel istismarın çocuklar üzerinde ne gibi etkilere yol açtığı, INDA Çözüm Odaklı Danışmanlık Merkezi’nde travma psikolojisi üzerine uzmanlaşmış İbrahim EKE’ nin bizimle paylaştığı bilgiler doğrultusunda, araştırma yapılmıştır.
Cinsel İstismar Olarak Mağdur Olmayı Açıklayan Kuram ve Teoriler
Finkelhour ve Browne (1985) 4 etkene bağlı bir teoriden bahsederler. Bunlar ihanet, travmatik cinsellik, damgalanma ve güçsüzlüktür.
Finkelhour ve Browne’ ye göre “ihanet” söyle açıklanmıştır. Çocuğun ebeveynine güveninin olması demektir. Ancak çocuk istismar olduğunda güven duyduğu kişiden istismara uğrar. Böyle bir durumda çocuğa acı verir ve olayı kabullenemez. Ayrıca ebeveynin çocuğu koruyamamış olmasıda çocukta güven duygusunu yitirmeye kim,n güvenilir olduğunu bulma konusunda yaşadığı hayal kırıklarına neden olarak ihanete uğramış hissine kapılmasına yol açar.
“Travmatik cinsellik” ise çocuğun cinsel gelişimini uygun olmayan kişiler-arası ilişkilerde bozulmaya yol açan bir süreçtir. Hazır olmadan kendini yetişkin cinsellikte bulan çocuk sevgi ve ödülle bağdaştırır. Bu durumda çocukta ileriki yıllarda kontrolsüz cinsel ilişkiye ve seksi para kazanma yolu olarak görmeye başlamasına neden olur.
“Damgalanma” da ise mağdurlar kendilerini diğer insanlardan farklı olarak görürler. Vücutlarının kirli olduğunu düşünüp öfke beslerler.
“Güçsüzlük” kavramında Finkelhour ve Browne; cinsel istismarın çocukta güçsüzlüğe neden olduğunu, kabusların, panik atakların var olması durumunda kişide güçsüzlüğü ve olayı tekrar hatırlattığını belirtmişlerdir (Gölge, 2005).
Sigmund Freud ve Psikoseksüel Gelişim Kuramı
Freud’un en önemli kuramlarından biri olan Psikoseksüel gelişim dönemleri şöyledir; Oral dönem (0-1 yaş), Anal dönem (1-3 yaş), Fallik dönem (3-6 yaş), Latent dönem (6-12 yaş) ve Genital dönem (12-18 yaş). Psikoseksüel gelişim kuramına göre insanın cinsel yönden gelişimi beş evrede tamamlanır.
Oral Dönem (Ağız dönemi): Bebeğin ihtiyaçlarının, algılarının ve anlatım şeklinin birincil olarak ağız, dudaklar, dil ve ağız bölgesiyle ilgili diğer organlarla gerçekleştiği ve yoğunlaşmanın bu bölgede artış gösterdiği en erken gelişim dönemidir. Ağız bölgesi ruhsal düzendeki egemen rolünü ortalama olarak yaşamın ilk 18 ayında üstlenir. Freud’a göre oral dönemdeki bu eksiklik ve aşırılıklar bebeğinizin ileride, ileri derecede iyimserlik, narsisizm, kötümserlik (depresif dorumlarda sık görülür) ve devamlı isteme davranışlarında bulunmasına neden olur.
Anal dönem: Freuda göre, anal dönem, büzücü kasların (sfinkterlerin), özellikle anal büzücü kasların, nöromüsküler kontrolü kazanması ile belirli olan psikoseksüel gelişim dönemidir. Bu dönemde, dışkının tutulmasında veya dışarı atılmasında istemli kontrol sağlanır. Bu dönemde sorunlar yaşayanlarda ileride, savrukluk ve pislik, dağınıklık, karşı gelme, öfke eğilimler görülebilir.
Fallik dönem: Freud’a göre fallik dönem, yaşamın üçüncü yılında başlar ve ortalama olarak beşinci yıl sonuna kadar devam eder. Fallik dönem cinsel ilgilere, uyarılmaya ve genital bölgeye yoğunlaşma ile karakterizedir. Fallik dönem cinsel kimlik hissinin, bunaltı olmadan oluşan merak hissinin, suçluluk duymadan yapılan girişimciliğin, insanlar ve nesneler üzerinde etkili olma hissi ile içsel süreçlerin ve dürtülerin denetim ve kontrolünün oluşmasını sağlar.
Latent Dönem: Freud’a göre bu dönemden puberteye kadar Ödipus karmaşası (farklı cinsten olan ebeveyne karşı cinsel duyguların aynı cinsten olana karşı ise düşmanca duyguların oluşması) çözülür ve bu dönemde cinsel dürtüler etkin değildir veya sessiz olduğu bir dönemdir. Bu dönemde cinsel ilgilerin oldukça sessiz olduğu düşünülür. Bu dönemin ana amacı ödipal ihtiyaçlar ile cinsel kimlik rolünün ve cinsel rollerin birleştirilerek pekiştirilmesidir.
Genital Dönem: Bu evrede kişi cinsel organlarından zevk almaya başlar. Ergen aileden bağımsızlaşarak karşı cinsten kişilerle olgun ve sağlıklı ilişkiler kurabilmeyi öğrenmeye yönelir.
Sonuç olarak, insanlar iki dürtüyle dünyaya gelir saldırganlık ve cinsellik. Zaten Frued’a göre normal olan bu ancak bazı kişiler toplumun beklentisini karşılamayacak şekilde yani süper egosu gelişmemiş kişilerdir. Ego, id ile süper ego arasında tampon görevi yapar ama idin aşırı talepkar olmasi Freud’a göre egonun fazla enerji harcamasina ve psikososyal evrelerin birinde sağlanmasına yol açar Frued göre kişiler id’leriyle yani dürtüleriyle hareket eden bir canlıdır. Süper egosu gelişmemiş bireylerin cinsel istismar uygulamaya yönelik taleplerinin olması muhtemeldir. Süperegosu gelişmeyen bireylerin toplumsal normlara uymaya ihtiyaç duymaz.
Cinsel İstismar ve Çocuk İstismarı Nedir?
İstanbul Çocuk Raporu (2000) ve Dubowitz (2002)’ nin araştırmalarında, Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımı yer almaktadır. ‘Bir yetişkin tarafından bilerek veya bilmeyerek yapılan ve çocuğun sağlığını, fiziksel ve psiko-sosyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen davranışları çocuk istismarı olarak tanımlamaktadır.’ ( akt. Kara, Biçer, Gökalp, 2004).
İnda danışmanlık merkezinde travma psikolojisi üzerine uzmanlaşmış İbrahim EKE “çocukların cinsel istismarı” konusunda bizi şu şekilde bilgilendirmiştir; çocukların cinsel istismarında aile içi ve aile dışından olmak üzere, ancak aile içinde daha çok görülmekte olduğu vurgusunu yapmaktadır.
Çocukların küçük yaştan itibaren ayrı uyuması gerektiği hatta bazı uzmanlara göre doğdukları andan itibaren ayrı yatırılması gerektiğini dile getirme ve çocuğu istismardan koruyacak bir yetişkinin olmaması ve çocuğun kendini bu istismardan koruyamaması çocuğun duygu durumunu oldukça fazla etkilediğini ve yetişkinlik döneminde bu etkinin ön plana çıktığını belirtmiştir.
Cinsel İstismara Bağlı Travma ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu
Travma; Kişinin sahip olduğu çevre ve beden üzerindeki hakimiyetinin tehlikeye girmesi, tehdit edilmesi, zarar görmesi sonucu mağduriyet oluşur ve bazı mağduriyet durumlarında travmatik yaşantı söz konusudur.
Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), kişinin aşırı travmatik bir stresörle karşılaşmasından, yaşamasından ya da duymasından sonra, olayların kişiye sıkıntı veren bir biçimde yeniden yaşanması, kaçınma örüntüsü, duygulanımda küntlük ile birlikte otonomik, disforik ve bilişsel duyguların değişik derecelerde bulunması ile belirlenen ruhsal bir bozukluktur ( akt. Balıbey ve Balıkçı, 2013).
Cinsel istismara maruz kalmış kişilerin sevmek ile aşağılanmak; yakınlık ile ihanete uğramak arasında kurdukları ilişki, onlara asıl zarar veren dinamiklerden birini oluşturur. Sürekli ve yoğun olarak hissedilen suçluluk ve utanç duyguları ve bunlara eşlik eden değersiz olma inançları, bedenlerine yönelik şiddeti başlatır ve bu şiddet geçmişte yaşanılan ve hala devam eden acının göstergesidir. Çocukluk döneminde yaşanmış cinsel istismara bağlı travma üzerinde çalışmaya ilişkin gösterdikleri direnç yoğundur. Birçok kişi, geçmişte yaşamış olduğu cinsel istismar olayının şimdiki sorunlarıyla olan bağlantısını anlamakta güçlük çekip, yaşadıkları cinsel istismarın diğer insanların yaşadıkları istismarlar kadar kötü olmadığı ve kendilerini etkilemediği inancına da sahiptirler.
Aile İçi Cinsel İstismar
Aktepe ve ark. (2013) yılında yaptıkları çalışmada cinsel istismarcının özelliklerine bakıldığında en yüksek oranı akraba dışı tanıdıklar, sonrasında yabancılar, daha sonra akrabalar ve son olarak ensest kapsamında ki aile üyeleri olduğu görülmüştür.
Çocuğa yöneltilen cinsel istismar, aile içi ve aile dışı olmak üzere iki faktördür. Aile içi cinsel olayların % 80’inin çocuğun önceden tanıdığı bireylerle (akraba, komşu, arkadaş) gerçekleştirildiği görülmektedir. Aile içi cinsel istismar, genel olarak aile içinde saklanmakta, toplumsal olarak kabul edilmemekte ve duygusal olarak en derin etkiyi yapabilmektedir ( akt. Ünal, 2008). Cinsel istismarın aile içinde yaşanması durumunda, ailenin parçalanacağı korkusu, toplum tarafından kabul edilmezliği gibi sebeplerden dolayı ortaya çıkması zorlaşır ve yıllarca gizli kalarak devam edebilir.
Cinsel İstismar ve İntihar
Çocukluk çağı intihar girişimi nedenleri içinde fiziksel ve cinsel istismar son derece önemlidir. 1950-1993 yılları arasında 15 yaş altı çocuk ölüm nedenleri arasında intihar sıklığı 4 kat artmıştır. 1994 yılında 5-14 yaş arası ölüm nedenleri arasında intihar altıncı sıradadır ( akt. Yendur ve ark, 1998).
Yapılan araştırmalarda kendine zarar verme davranışının yüksek kaygı düzeylerinde ortaya çıktığı, yalnız kaldıklarında denedikleri ve yara izlerini saklama eğilimi içinde oldukları, kaygının bedensel acı ile yer değiştirilerek azaltılmasına yardımcı olduğu sonucuna varılmıştır ( akt. Aksoy ve Ögel, 2003). Sonuç olarak, cinsel istismara maruz kalan bireylerin ileriki yaşantılarında intihar girişiminde bulunmaları olası bulunan sonuçlar dahilindedir ( akt. Gölge, 2005).
Dünyada ve Türkiye’de Cinsel İstismar
Türkiye’de ve diğer ülkelerde çocuk istismarına karşı tutum hemen hemen aynıdır. Türkiye’de çocuk istismarına ceza uygulanmaktadır ancak ihmali bir suç teşkil etmemektedir. Bu şekilde olunca da bir çok medeni toplumda olduğu gibi suç işleyen küçük çocuğun ailesi ya da ebeveynleri suçlu bulunmayabilir ( akt. Yavuz, 2011).
Dünya ‘ da çocuk istismarı %1 ila %10 arasında değişirken; ülkemizde bu oran %10 ile %53 arasındadır. Amerika, Avustralya, İngiltere ve Kanada gibi gelişmiş ülkelerde çocuklar için yardım kuruluşları bulunmaktadır. Ve çocuklara bu kurumlara nasıl ulaşabilecekleri öğrencilik hayatlarında öğretilmektedir. Çek Cumhuriyeti ise her ilde çocukların herhangi bir istismar sonucu ulaşabilecekleri sivil toplum kurumları açmıştır ( akt. Yavuz, 2011).
Uzm. Klinik Psikolog
Aslıhan DEĞERLİ
KAYNAKLAR
Aksoy, A. ve Ögel, K. (2003). Kendine zarar verme davranışı. Anodulu Psikiyatri Dergisi; 4: 226-236
Aktepe, E., Kandil, S., Göker, Z., Sarp, K., Topbaş, M. ve Özkorumak, E. (2006). İntihar girişiminde bulunan çocuk ve ergenlerde sosyodemografik ve psikiyatrik özelliklerin değerlendirilmesi. TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni; 5(6): 444-454
Aktepe, E., Işık, A., Kocaman, A. ve Eroğlu, F. (2013). Bir Üniversite Hastanesinde Değerlendirilen Cinsel istismar Mağduru Çocuk ve Ergenlerin Demografik ve Klinik Özellikleri. Yeni Sempozyum Dergisi; 51(2): 115-120
Atli, A., Kıran, S., Özdemir, P. ve Selvi1, Y. (2011). Aile İçi Cinsel İstismar Sonrası Zedelenmiş Cinsellik: Kompulsif Cinsel Davranışları Olan Bir Olgu Sunumu. Düşünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi; 24: 85-88
Bahar A. ,Bahar G. ve Savaş H.A(2009)Çocuk İstismarı ve İhmali:Bir Gözden Geçirme.Fırat Sağlık Dergisi, 4:12
Balıbey, H., Balıkçı, A. (2013), Travma sonrası stres bozukluğu tanılı hastada göz hareketleri ile duyarsızlaşma ve yeniden işleme (emdr) tedavisi: olgu sunumu. Düşünen Adam The Journel of Psychiatry and Neurological Sciences;26: 96-101, doı: 10.5350/dajpn2013260111
Bozbeyoğlu, A., Kardam, F., Koyuncu, E., ve Sungur, A. (2010). Ailenin Karanlık Yüzü: Türkiye’de Ensest. Sosyoloji Araştırmaları Dergisi; 13(1): 1-13
Çağlar boyunca, birçok adli kurumu, hastanelerin ve gerek yazılı gerekse görsel medyayı ilgilendiren en önemli olgulardan biri ‘cinsel istismar’ olmuştur. Cinsel istismar fiziksel ya da zorlama içeren ve bireyin mantıklı bir şekilde rıza göstermeyeceği cinsel bir temas olarak tanımlanır. Kız çocuklarının, erkek çocuklarına oranla daha çok cinsel istismara uğradıkları ancak erkeklerin kadınlara oranla daha çok cinsel istismar uyguladıkları bulunmuştur. Bu derlemenin amacı cinsel istismarın çocuklar üzerinde ne gibi etkilere yol açtığı, INDA Çözüm Odaklı Danışmanlık Merkezi’nde travma psikolojisi üzerine uzmanlaşmış İbrahim EKE’ nin bizimle paylaştığı bilgiler doğrultusunda, araştırma yapılmıştır.
Cinsel İstismar Olarak Mağdur Olmayı Açıklayan Kuram ve Teoriler
Finkelhour ve Browne (1985) 4 etkene bağlı bir teoriden bahsederler. Bunlar ihanet, travmatik cinsellik, damgalanma ve güçsüzlüktür.
Finkelhour ve Browne’ ye göre “ihanet” söyle açıklanmıştır. Çocuğun ebeveynine güveninin olması demektir. Ancak çocuk istismar olduğunda güven duyduğu kişiden istismara uğrar. Böyle bir durumda çocuğa acı verir ve olayı kabullenemez. Ayrıca ebeveynin çocuğu koruyamamış olmasıda çocukta güven duygusunu yitirmeye kim,n güvenilir olduğunu bulma konusunda yaşadığı hayal kırıklarına neden olarak ihanete uğramış hissine kapılmasına yol açar.
“Travmatik cinsellik” ise çocuğun cinsel gelişimini uygun olmayan kişiler-arası ilişkilerde bozulmaya yol açan bir süreçtir. Hazır olmadan kendini yetişkin cinsellikte bulan çocuk sevgi ve ödülle bağdaştırır. Bu durumda çocukta ileriki yıllarda kontrolsüz cinsel ilişkiye ve seksi para kazanma yolu olarak görmeye başlamasına neden olur.
“Damgalanma” da ise mağdurlar kendilerini diğer insanlardan farklı olarak görürler. Vücutlarının kirli olduğunu düşünüp öfke beslerler.
“Güçsüzlük” kavramında Finkelhour ve Browne; cinsel istismarın çocukta güçsüzlüğe neden olduğunu, kabusların, panik atakların var olması durumunda kişide güçsüzlüğü ve olayı tekrar hatırlattığını belirtmişlerdir (Gölge, 2005).
Sigmund Freud ve Psikoseksüel Gelişim Kuramı
Freud’un en önemli kuramlarından biri olan Psikoseksüel gelişim dönemleri şöyledir; Oral dönem (0-1 yaş), Anal dönem (1-3 yaş), Fallik dönem (3-6 yaş), Latent dönem (6-12 yaş) ve Genital dönem (12-18 yaş). Psikoseksüel gelişim kuramına göre insanın cinsel yönden gelişimi beş evrede tamamlanır.
Oral Dönem (Ağız dönemi): Bebeğin ihtiyaçlarının, algılarının ve anlatım şeklinin birincil olarak ağız, dudaklar, dil ve ağız bölgesiyle ilgili diğer organlarla gerçekleştiği ve yoğunlaşmanın bu bölgede artış gösterdiği en erken gelişim dönemidir. Ağız bölgesi ruhsal düzendeki egemen rolünü ortalama olarak yaşamın ilk 18 ayında üstlenir. Freud’a göre oral dönemdeki bu eksiklik ve aşırılıklar bebeğinizin ileride, ileri derecede iyimserlik, narsisizm, kötümserlik (depresif dorumlarda sık görülür) ve devamlı isteme davranışlarında bulunmasına neden olur.
Anal dönem: Freuda göre, anal dönem, büzücü kasların (sfinkterlerin), özellikle anal büzücü kasların, nöromüsküler kontrolü kazanması ile belirli olan psikoseksüel gelişim dönemidir. Bu dönemde, dışkının tutulmasında veya dışarı atılmasında istemli kontrol sağlanır. Bu dönemde sorunlar yaşayanlarda ileride, savrukluk ve pislik, dağınıklık, karşı gelme, öfke eğilimler görülebilir.
Fallik dönem: Freud’a göre fallik dönem, yaşamın üçüncü yılında başlar ve ortalama olarak beşinci yıl sonuna kadar devam eder. Fallik dönem cinsel ilgilere, uyarılmaya ve genital bölgeye yoğunlaşma ile karakterizedir. Fallik dönem cinsel kimlik hissinin, bunaltı olmadan oluşan merak hissinin, suçluluk duymadan yapılan girişimciliğin, insanlar ve nesneler üzerinde etkili olma hissi ile içsel süreçlerin ve dürtülerin denetim ve kontrolünün oluşmasını sağlar.
Latent Dönem: Freud’a göre bu dönemden puberteye kadar Ödipus karmaşası (farklı cinsten olan ebeveyne karşı cinsel duyguların aynı cinsten olana karşı ise düşmanca duyguların oluşması) çözülür ve bu dönemde cinsel dürtüler etkin değildir veya sessiz olduğu bir dönemdir. Bu dönemde cinsel ilgilerin oldukça sessiz olduğu düşünülür. Bu dönemin ana amacı ödipal ihtiyaçlar ile cinsel kimlik rolünün ve cinsel rollerin birleştirilerek pekiştirilmesidir.
Genital Dönem: Bu evrede kişi cinsel organlarından zevk almaya başlar. Ergen aileden bağımsızlaşarak karşı cinsten kişilerle olgun ve sağlıklı ilişkiler kurabilmeyi öğrenmeye yönelir.
Sonuç olarak, insanlar iki dürtüyle dünyaya gelir saldırganlık ve cinsellik. Zaten Frued’a göre normal olan bu ancak bazı kişiler toplumun beklentisini karşılamayacak şekilde yani süper egosu gelişmemiş kişilerdir. Ego, id ile süper ego arasında tampon görevi yapar ama idin aşırı talepkar olmasi Freud’a göre egonun fazla enerji harcamasina ve psikososyal evrelerin birinde sağlanmasına yol açar Frued göre kişiler id’leriyle yani dürtüleriyle hareket eden bir canlıdır. Süper egosu gelişmemiş bireylerin cinsel istismar uygulamaya yönelik taleplerinin olması muhtemeldir. Süperegosu gelişmeyen bireylerin toplumsal normlara uymaya ihtiyaç duymaz.
Cinsel İstismar ve Çocuk İstismarı Nedir?
İstanbul Çocuk Raporu (2000) ve Dubowitz (2002)’ nin araştırmalarında, Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımı yer almaktadır. ‘Bir yetişkin tarafından bilerek veya bilmeyerek yapılan ve çocuğun sağlığını, fiziksel ve psiko-sosyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen davranışları çocuk istismarı olarak tanımlamaktadır.’ ( akt. Kara, Biçer, Gökalp, 2004).
İnda danışmanlık merkezinde travma psikolojisi üzerine uzmanlaşmış İbrahim EKE “çocukların cinsel istismarı” konusunda bizi şu şekilde bilgilendirmiştir; çocukların cinsel istismarında aile içi ve aile dışından olmak üzere, ancak aile içinde daha çok görülmekte olduğu vurgusunu yapmaktadır.
Çocukların küçük yaştan itibaren ayrı uyuması gerektiği hatta bazı uzmanlara göre doğdukları andan itibaren ayrı yatırılması gerektiğini dile getirme ve çocuğu istismardan koruyacak bir yetişkinin olmaması ve çocuğun kendini bu istismardan koruyamaması çocuğun duygu durumunu oldukça fazla etkilediğini ve yetişkinlik döneminde bu etkinin ön plana çıktığını belirtmiştir.
Cinsel İstismara Bağlı Travma ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu
Travma; Kişinin sahip olduğu çevre ve beden üzerindeki hakimiyetinin tehlikeye girmesi, tehdit edilmesi, zarar görmesi sonucu mağduriyet oluşur ve bazı mağduriyet durumlarında travmatik yaşantı söz konusudur.
Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), kişinin aşırı travmatik bir stresörle karşılaşmasından, yaşamasından ya da duymasından sonra, olayların kişiye sıkıntı veren bir biçimde yeniden yaşanması, kaçınma örüntüsü, duygulanımda küntlük ile birlikte otonomik, disforik ve bilişsel duyguların değişik derecelerde bulunması ile belirlenen ruhsal bir bozukluktur ( akt. Balıbey ve Balıkçı, 2013).
Cinsel istismara maruz kalmış kişilerin sevmek ile aşağılanmak; yakınlık ile ihanete uğramak arasında kurdukları ilişki, onlara asıl zarar veren dinamiklerden birini oluşturur. Sürekli ve yoğun olarak hissedilen suçluluk ve utanç duyguları ve bunlara eşlik eden değersiz olma inançları, bedenlerine yönelik şiddeti başlatır ve bu şiddet geçmişte yaşanılan ve hala devam eden acının göstergesidir. Çocukluk döneminde yaşanmış cinsel istismara bağlı travma üzerinde çalışmaya ilişkin gösterdikleri direnç yoğundur. Birçok kişi, geçmişte yaşamış olduğu cinsel istismar olayının şimdiki sorunlarıyla olan bağlantısını anlamakta güçlük çekip, yaşadıkları cinsel istismarın diğer insanların yaşadıkları istismarlar kadar kötü olmadığı ve kendilerini etkilemediği inancına da sahiptirler.
Aile İçi Cinsel İstismar
Aktepe ve ark. (2013) yılında yaptıkları çalışmada cinsel istismarcının özelliklerine bakıldığında en yüksek oranı akraba dışı tanıdıklar, sonrasında yabancılar, daha sonra akrabalar ve son olarak ensest kapsamında ki aile üyeleri olduğu görülmüştür.
Çocuğa yöneltilen cinsel istismar, aile içi ve aile dışı olmak üzere iki faktördür. Aile içi cinsel olayların % 80’inin çocuğun önceden tanıdığı bireylerle (akraba, komşu, arkadaş) gerçekleştirildiği görülmektedir. Aile içi cinsel istismar, genel olarak aile içinde saklanmakta, toplumsal olarak kabul edilmemekte ve duygusal olarak en derin etkiyi yapabilmektedir ( akt. Ünal, 2008). Cinsel istismarın aile içinde yaşanması durumunda, ailenin parçalanacağı korkusu, toplum tarafından kabul edilmezliği gibi sebeplerden dolayı ortaya çıkması zorlaşır ve yıllarca gizli kalarak devam edebilir.
Cinsel İstismar ve İntihar
Çocukluk çağı intihar girişimi nedenleri içinde fiziksel ve cinsel istismar son derece önemlidir. 1950-1993 yılları arasında 15 yaş altı çocuk ölüm nedenleri arasında intihar sıklığı 4 kat artmıştır. 1994 yılında 5-14 yaş arası ölüm nedenleri arasında intihar altıncı sıradadır ( akt. Yendur ve ark, 1998).
Yapılan araştırmalarda kendine zarar verme davranışının yüksek kaygı düzeylerinde ortaya çıktığı, yalnız kaldıklarında denedikleri ve yara izlerini saklama eğilimi içinde oldukları, kaygının bedensel acı ile yer değiştirilerek azaltılmasına yardımcı olduğu sonucuna varılmıştır ( akt. Aksoy ve Ögel, 2003). Sonuç olarak, cinsel istismara maruz kalan bireylerin ileriki yaşantılarında intihar girişiminde bulunmaları olası bulunan sonuçlar dahilindedir ( akt. Gölge, 2005).
Dünyada ve Türkiye’de Cinsel İstismar
Türkiye’de ve diğer ülkelerde çocuk istismarına karşı tutum hemen hemen aynıdır. Türkiye’de çocuk istismarına ceza uygulanmaktadır ancak ihmali bir suç teşkil etmemektedir. Bu şekilde olunca da bir çok medeni toplumda olduğu gibi suç işleyen küçük çocuğun ailesi ya da ebeveynleri suçlu bulunmayabilir ( akt. Yavuz, 2011).
Dünya ‘ da çocuk istismarı %1 ila %10 arasında değişirken; ülkemizde bu oran %10 ile %53 arasındadır. Amerika, Avustralya, İngiltere ve Kanada gibi gelişmiş ülkelerde çocuklar için yardım kuruluşları bulunmaktadır. Ve çocuklara bu kurumlara nasıl ulaşabilecekleri öğrencilik hayatlarında öğretilmektedir. Çek Cumhuriyeti ise her ilde çocukların herhangi bir istismar sonucu ulaşabilecekleri sivil toplum kurumları açmıştır ( akt. Yavuz, 2011).
Uzm. Klinik Psikolog
Aslıhan DEĞERLİ
KAYNAKLAR
Aksoy, A. ve Ögel, K. (2003). Kendine zarar verme davranışı. Anodulu Psikiyatri Dergisi; 4: 226-236
Aktepe, E., Kandil, S., Göker, Z., Sarp, K., Topbaş, M. ve Özkorumak, E. (2006). İntihar girişiminde bulunan çocuk ve ergenlerde sosyodemografik ve psikiyatrik özelliklerin değerlendirilmesi. TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni; 5(6): 444-454
Aktepe, E., Işık, A., Kocaman, A. ve Eroğlu, F. (2013). Bir Üniversite Hastanesinde Değerlendirilen Cinsel istismar Mağduru Çocuk ve Ergenlerin Demografik ve Klinik Özellikleri. Yeni Sempozyum Dergisi; 51(2): 115-120
Atli, A., Kıran, S., Özdemir, P. ve Selvi1, Y. (2011). Aile İçi Cinsel İstismar Sonrası Zedelenmiş Cinsellik: Kompulsif Cinsel Davranışları Olan Bir Olgu Sunumu. Düşünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi; 24: 85-88
Bahar A. ,Bahar G. ve Savaş H.A(2009)Çocuk İstismarı ve İhmali:Bir Gözden Geçirme.Fırat Sağlık Dergisi, 4:12
Balıbey, H., Balıkçı, A. (2013), Travma sonrası stres bozukluğu tanılı hastada göz hareketleri ile duyarsızlaşma ve yeniden işleme (emdr) tedavisi: olgu sunumu. Düşünen Adam The Journel of Psychiatry and Neurological Sciences;26: 96-101, doı: 10.5350/dajpn2013260111
Bozbeyoğlu, A., Kardam, F., Koyuncu, E., ve Sungur, A. (2010). Ailenin Karanlık Yüzü: Türkiye’de Ensest. Sosyoloji Araştırmaları Dergisi; 13(1): 1-13
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Cinsel İstismar ve Çocuktaki Etkileri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Aslıhan DEĞERLİ AYTOĞAN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Aslıhan DEĞERLİ AYTOĞAN'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
Beğenin
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.