2007'den Bugüne 92,323 Tavsiye, 28,223 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Çocuklarda Cinsel Kimlik
MAKALE #1163 © Yazan Psk.Ferihan YANCI | Yayın Haziran 2008 | 5,908 Okuyucu
Derler ya “insan sosyal bir hayvandır”. Sosyal çevre içinde yaşamını sürdüren bireylerin uyması gereken belli kurallar da vardır. Ayrıca yine toplumun bu bireyden beklentileri bulunmaktadır. Tüm bunlara sosyal normal deniyor. Bu normlar yazılı yada belgelere dayalı değiller ve görecelidirler. Toplumdan topluma, kültürden kültüre değişebilirler fakat evrensel olanları da vardır pek tabi. Ancak eğer bir yerde sosyal norm varsa bunu değiştirmek son derece güçtür. Değişime son derece dirençlidir sosyal normlar. Bir toplumun sahip olduğu sosyal normlar o toplumda yaşayan bireylerin yeni iletişim ve etkileşimlerinin sınırlarını önceden belirler ayrıca sonuçlarını da önceden kestirebilme olanağı sağlar. Bir örnek verelim: evli bir kadının yeni tanıştığı akran bir erkeğe sosyal mesafe olarak yaklaşabilme alanını sosyal normlar sınırlar, eğer bu sınırlandırılmış sosyal mesafe aşılırsa ayıplama, kınama ve hatta ahlaki yaftalama ile sonuçlanabilme ihtimali düşünülebilir.

Biz bu sosyal normları ilk olarak çocuklukta öğrenmeye başlarız, tabi ki nerede: ailede. Çocukluğumuzdan itibaren anne ve babalarımız bize bazı açık yada örtük bir takım mesajlar vermeye başlarlar. Özellikle tuvalet eğitimine başlanan, cinsel organlarımızı ilk fark etmeye başladığımız ve cinsel kimliğin gelişmeye başladığı 3 yaş döneminde ayrıca bize cinsel rollerimizde öğretilmeye başlanır. Kız çocukları anneleri ile özdeşleşmeye başlayarak kadın rolünü öğrenmeye başlar. Erkek çocuk ise baba ile özdeşim kurarak erkek rolünü öğrenmeye başlar. Burada iki çocuk arasındaki rol farklarında bulunan dramatik farklılığı vurgulamak gerekir. Kız çocuğu daha fazla ilişki odaklı, daha narin, daha hanım hanım ve daha sakin yetiştirilmek istenir. Erkek çocuk daha özerk, daha bağımsız yetiştirilmeye çalışılırken, kız çocuğu ev eksenli bir yaşantı sürmeye zorlanmakta, bu da sosyal yönden dışlanmışlıkları ve izolasyonu getirmektedir. Aileler kız çocuklarına daha narin, erkek çocuklarına ise daha kaba davranırlar. Çocuklar bu şekilde sosyalleşmeye başlar ve ebeveynler tarafından buna göre ödüllendirme ve cezalandırma yolu izlenir. Kız çocuğunun argo sözcük kullanması çok ayıp iken erkek çocuğunun bunu yapması gülücüklerle ve “oğlumuz erkek oluyor” müjdeleriyle karşılanır. Kimi ailelerde özellikle bu tarz açık mesajlar vermemeye özen gösterseler de kendi ilişkileri içerisinde verdikleri tepkilerle çocukların özdeşim kurdukları birer ebeveyn olarak örtük bir çok mesajı çocuğa aktarırlar. Mesela anne çalışıyor olmasına ve baba ile yakın saatlerde eve dönüyor olmasına rağmen evin temel düzeni, temizliği ve yemeğinden genel sorumludur. Eve gelir gelmez bunları yapmaya koyulur. Çünkü zaten o da halihazırda geçmişte ebeveynlerinden öyle öğrenmiştir. Kadının görevi evini ve erkeğini çekip çevirmektir. Peki bunu gören kız çocuğu neyi öğrenir, tıpkı annesinin zamanında ailesinden öğrendiklerini… baba ise hürmet bekler, ilgi bekler, karnını doyurmak gibi temel ihtiyaçlarının giderilmesini bekler. E tabi ki en doğal hakkı ! öyle değil mi. Sonuçta o da böyle öğrenmiştir. Burada bir hata var. Kuşaklarca bize aktarılan kocaman bir hata.
Kimimiz koyu birer kadın hakları savunucu kesilsek te zaman zaman bazen öyle hallerde buluyoruz ki kendimizi. Reklamlarda kadın ve ev imgelerinin sürekli ve vurgulu bir şekilde eşleştirilmesinden, kadın bedeninin bir metaya dönüştürülerek pazarlama sektöründe çok sık kullanılır hale gelmesine kadar pek çok olayı eleştirirken, akşam bir de bakıyoruz ki sevgilimiz ya da kocamızın önüne meyve tabakları getiren, bulaşıktan elini kurtaramayan, ortalığı toparlayan bir şekilde buluyoruz kendimizi. Sanki gündüz tıpkı eşimiz gibi didinip çalışan biz değilmişiz gibi. Bunu eğitimli kadın bile o kadar sık yapıyor ki. Bu sadece hürmette kusuru olmayan, düşünceli kadın rolümüz.
Birde adaplı kadın rolü vardır hepimizin bildiği. Çocukluktan itibaren kız çocukları genelde feminen erkek çocuklar ise daha masküler yetiştirilir. Kız çocuğu düştüğünde, bir yeri kanadığında daha aciz bir tavır sergileyerek ağlamayı, erkek çocuğu ise acısa da acımadığına dair bir mimik sergilemeyi ve “erkek adam ağlamaz”ı öğrenir. Aslına bakılırsa ben zaman zaman erkekler adına da üzülmüşümdür. Çok tanıdığım erkek ağlamayı gerçekten bilmez, ağlayamaz. Oysaki ağlamak en doğal duygu boşalımlarından biridir ve bazı zamanlar büyük bir katarsizasyon sağlar. Konudan sapmayalım. Ayrıca kız çocukları aseksüel yetiştirilmeye çalışılır. Kızın cinsiyeti yoktur ta ki evlenene kadar. Kadın bedenini tanımaktan, cinsellik ile ilgili meraklarını araştırmaktan men edilir. Erkek içinde bu çok farksız değildir. Fakat yine onlara pozitif ayırımcılık çoğu zaman olduğu gibi cinsel rollerde de mevcuttur. Çocuklar ilk yıkanma tecrübelerinden, tuvalet eğitime yavaş yavaş genital bölgesinin farkına varmaya başlar. Genital bölgeye dokunuldukça haz aldığını fark eder. Bu haz ergenlikte olduğu cinsel hazdan farklıdır. Bazı çocuklarda masturbasyon gözlenebilir. Erkek çocukların genital bölgesi daha çıkık olduğundan dolayı dokunma, çekme, sürtünme ile meydana gelen hazzı sık sık tekrarlamaya başlayabilir. Kız çocukların genital bölgesi daha gizil ve içeride olduğu için hazzı keşfetmeleri daha güç olabilir. Onlarda haz aldığını fark etmeye başladığında özellikle sürtünerek masturbasyon yapmaya başlayabilirler. Ebeveynler bunu fark ettiklerinde ise büyük bir korku yaşayabilirler. Tıpkı çocukların nasıl dünyaya geldiklerini sorguladıkları zamanlarda ebeveynlerine sorular yönelttiklerinde olduğu gibi ne yapacaklarını bilemeyebilirler. O zamandan başlar cinselliğin ayıp ve yanlış olduğunu öğrenmemiz ve merak ya da keşife giriştiğimiz zamanlara yaşadığımız yoğun suçluluk duygusu. Fakat erkek çocuğu sünnet olduğunda, ergenliğe eriştiğinde artık erkek olma yolunda büyük adımlar attığında babası ve ağabeyleri ile bir takım sohbetlerin içine dahil olabilme hakkını kazanır. Yada bir erkeğin odasında cinsel içerikli bir dergi yada materyal bulunduğunda bir kızın odasında bulunması kadar bir tepki ile asla karşılaşmaz. Kadın evlenene kadar cinsiyetsizdir aslında. Ne meraka hakkı vardır ne de sorgulamaya. Bekaretini en temiz şekilde sakınmalı ve korumalıdır yalnızca onun bildiği. Fakat öyle bir zaman gelir ki kadının evlenme vakti gelir çatar. Artık mürüvveti görülecektir. Anlı şanlı düğünlerle gerdek gecesine sokulan gençler ne olduğunu kestiremezler. Bu zamana kadar konuşulması bile yasak olan şey artık bir imza ile gerçekleşebilecektir. Hatta aile üyeleri bu gerçekleşecek durum için saz söz ekibi bile getirmiştir. Şimdiye kadar cinsiyetsiz yetişen kız çocuğu artık bir heteroseksüeldir ve karşı cinse (sadece ona sahip olan kocası kastedilir karşı cins olarak) ilgi duyması ve onunla bir cinsel birliktelik yaşaması beklenir. Buda sosyal bir normdur. Kocasının kadını olmak! İşte bu noktada ülkemizde sıkça rastlanan vaginusmus kadında pörtleyiverir. Sonrasında ise kocasının kadını olmayı becerememe suçluluğu. Kasların istemsiz kasılmasının ta nerelere dayanabileceğine inanabilmemiz namümkün görünse de bugün biliyoruz ki çocuklukta yaşadığımız ve deneyimlediğimiz bir çok şey ileride bizim hayatımızı ne kadar çok etkiliyor.

Burayı feminist bir söven yerine dönüştürmek değil asla maksadım. Maksadım yetiştirilişimizden gelen yanlış tutum ve davranışları nasıl sindirdiğimiz ve bunları kuşaktan kuşağa nasıl aktardığımızı göstererek aslında aile içerisinde halihazırda var olan bir çok sorunun temeline bir bakış yapmaktır. Kadına yönelik şiddetten tutun, kadının cinsel istismarına, kadının okuma ve eğitim hakkının kısıtlanmışlığına aslında erkelerinde yetiştirilmesinde en büyük rolü alan annelerin hatalarını bir kere daha gözden geçirmek ve hem anne adaylarının hem de halihazırda çocuk yetiştiren annelerin aile içerisinde ve daha genel olarak toplumda daha duyarlı olarak kendi kendimize hazırladığımız bu tuzakları görmelerini sağlamak.
Psikolog Ferihan YANCI
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler  
► Çocuklarda Cinsel Gelişim (Cinsel Kimlik Gelişimi) ÇOK OKUNUYOR Psk.Doğan Demirkan ÖZDEMİR
► Çocuklarda Cinsel Kimlik Kazanımı Psk.Dnş.Ayşe Gavas ASLAN
► Cinsel Kimlik Bozukluğu Psk.Nihan DİKME
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Çocuklarda Cinsel Kimlik' başlığıyla benzeşen toplam 20 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
 
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


02:31
Top