Geçmişten Günümüze Emdr
Sistematik ve bilimsel psikoterapilerin başlamasından sonra birçok psikoterapi yöntemi gelişti. Günümüzde kullanılan bir terapi yöntemi ise bu makalede ayrıntılı olarak ele alınacak olan Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme yani kısa ve yaygın olarak bilinen adıyla EMDR’dır. EMDR’ın tarihsel gelişimine geçilmeden önce ise psikoterapilerin tarihinden kısaca bahsetmek EMDR’ın ortaya çıkışını anlamaya yardımcı olacaktır.
Ruhsal hastalıkların tedavi edilmeye çalışılması çok eski çağlara dayanmaktadır. Babillerde ruhsal hastalık şeytan egemenliği veya İbranilerde işlenen günahın cezası gibi doğaüstü güçlerle açıklanmaya çalışılmakta ve bu yüzden tedavi olarak dua veya büyü kullanılmaktaydı (Schultz &Schultz, 2007). M.Ö V. yüzyılda Antik Yunanda Hipokrat’ın hastalıkların nedeninin vücuttaki 4 sıvının dengesinin bozulması olduğunu varsayan Humoral Patoloji, daha bilindik adıyla 4 Sıvı Kuramı’nı ortaya atmasından sonra, hastalıklar aşkın güçlerle açıklanmak yerine bilimsel olarak açıklanmaya başlanmıştır. Asclepion Tapınağı’nda uygulanan uyku kürleri, müzik, şifalı otlar, çamur banyoları, rüya yorumları dönemin en bilindik tedavi yöntemleridir. M.Ö 300’lerde ise Aristo tedavi için belirlediği diyalektik, ikna edici ve günümüzde de önemli bir tür olan katartik konuşma türünü belirlemiştir. Orta Çağ’a gelindiğinde Avrupa’da kilisenin etkisiyle bu bilimsel yaklaşım, yerini Tanrı inancını kaybetme gibi aşkın güçle açıklamaya geri bırakmış ve tedavi amacıyla tecrit sürgün gibi insanlık dışı yöntemlere başvurulmuştu. 15. yüzyılda hala ruhsal hastalığa sahip kişilerin şeytan tarafından ele geçirildiği, cadı olduğu düşünülüyor ve bu kişiler avlanarak diri diri yakılıyordu. 17. yüzyılda bu kişiler için hastaneler kurulsa da şartlar çok kötüydü. Ancak 18.yy sonlarında Philip Pinel’in hastaları zincirlerinden kurtarıp konuşma ile tedavi etmesi, 19.yy sonlarında Emil Kraepelin’in ruhsal sorunlara beyin patolojisinin neden olduğunu öne sürmesiyle tedavide bilimsellik ve insancıl koşullar geri geldi. 19.yy’da ise Charcot, Dubois, Breuer gibi hipnozla tedaviyi kullananlar ve onların izinden gidip ‘Psikanaliz’ adlı kendi terapi yöntemini oluşturan Sigmund Freud’la birlikte sistematik ve bilimsel psikoterapi tarihi başlamıştır (Corsini & Wedding, 2012; Öztürk, 2016). Freud’un izinden giden kızı Anna Freud, Carl Jung, Alfred Adler kendi yöntemlerini oluşturdu. Bir yandan dünyada Pavlov’un deneyi sayesinde başlayan Davranışçılık akımı Burrhuss Skinner ve John Watson tarafından psikolojiye uyarlandı ve 1960’larda Davranışçı Terapiler ortaya çıktı. Davranışçılığın açıklayamadığı bulgular ve bilişsel devrimle birlikte ise 70’lerde Bilişsel Kuram ortaya çıktı Albert Ellis ve Aaron Beck sayesinde Bilişsel Terapi yaygınlaştı. 1980’li yıllarda ise bu iki terapi yöntemi birleşip Bilişsel Davranışçı Terapi adını alarak pek çok bozukluğun tedavisinde kullanılmaya başlanmış, hala yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir (Türkçapar & Sargın, 2012).
EMDR ise genellikle Travma Sonrası Stres Bozukluğu (PTSD) tedavisinde etkililiği kanıtlanmış, danışanın göz hareketleri veya ses, dokunma gibi sistematik herhangi iki yönlü duysal uyarım eşliğinde travmatik anılarına odaklandığı ve beynin işleme sistemini geliştirerek bu travmanın yarattığı psikolojik veya somatik etkileri (negatif bilişler) ortadan kaldırmak için yerine pozitif bilişlerin yeniden işlendiği 8 aşamalı bütüncül bir psikoterapi yöntemidir (Rubin, 2003; Selligman’dan aktaran Denizli, 2008;Shapiro & Solomon 2010; Van den Hout & Engelhard, 2012). Bu terapi modelinin ‘bütüncül ve eklektik’ olarak tanımlanmasının sebebi, Psikodinamik Model’de olduğu gibi erken çocukluk yaşantılarına önem verilmesi, serbest çağrışım kullanılması, travmatik anının canlandırılmaya çalışılmasının Bilişsel Davranışçı Terapi’nin ‘Maruz Bırakma’ tekniğindeki canlandırma gibi olması, kişinin terapinin odağı olması bakımından Danışan Merkezli Terapi’ye benzemesi, Hümanistik Terapilerdeki gibi kişinin kendisiyle ilgili çıkarımlarıyla ilgilenmesi ve Beden Temelli Terapide olduğu gibi beden taraması yapılmasıdır (Navarro ve ark., 2018). Fakat EMDR’ın temel kuramsal modeli Shapiro ve Maxfield tarafından 2001’de geliştirilen Uyumlu Bilgi İşleme Modeli’dir (AIP). Bu modele göre travmatik anılar işlenmezse işlevsellikte bozulmaya yol açar. Ayrıca iki yönlü uyarılma, beyindeki bilgi işleme merkezini harekete geçirip kişinin gevşeme tepkisiyle travmatik anısı arasında bağlantı kurarak bu anıların yeniden işlemesine yardımcı olması patolojinin de yok olmasını sağlar. Bu yönüyle fizyolojik ve nörobiyolojik temelli bir modeldir.(Tutarel Kışlak, 2004; Navaro ve ark., 2018, Asarlı Tokgöz, 2018).
EMDR’ın Tarihsel Gelişimi
EMDR 1987 yılında Francine Shapiro’nun bir gezintiden sonra rahatsız edici düşüncelerinin yok olduğunu ve bu gezintisini ayrıntılı olarak düşünüp gözlerini spontane şekilde sağa ve sola hareket ettirdiğini fark etmesiyle EMD adıyla ortaya çıkmıştır. Shapiro, bu göz hareketlerini rahatsız edici düşüncelerle eşleştirip düşüncelerin rahatsız ediciliğini azaltmayı yakın çevresi üzerinde deneyip onlarda da ekili olduğunu gördükten sonra bu yöntemin etkililiğine dair ilk deneysel çalışmaları da kendisi yapmıştır. (Shapiro’dan aktaran Denizli, 2008). 1989 yılında yayımlanan bu çalışmada Travma Sonrası Stres Bozukluğu Tanısı almış 17’si kadın 5’i erkek 22 katılımcıdan EMD alanlar deney grubu, Plasebo terapi alanlar kontrol grubu olarak rastgele atamayla belirlendi. Kişiler kendilerini travmatik anıyla ilgili SUD (Öznel Rahatsızlık Birimi Ölçeği), kendine dair pozitif inancıyla ilgili VoC (Düşünce Geçerliği Ölçeği) ölçekleriyle terapi süresince değerlendirdiler. Çalışmanın sonuçlarında deney grubunun SUD düzeyinde düşüş olduğu ve kontrol grubunda bir değişiklik olmadığı, deney grubunun VoC düzeyinde yüksek bir artış görülürken kontrol grubunda düşüş görüldüğü ve bu analizlerin istatistiksel olarak anlamlı olduğu görüldü. Takip çalışmalarında da SUD’un, EMDR’ın ilk uygulandığı zamanki kadar düşük olmasa da tedavi öncesindeki kadar yüksek olmadığı, VoC’un ise yükselmeye devam ettiği gözlenmiştir. (Shapiro, 1989). PTSD semptomlarının ortaya çıkmasında en etkili faktörler spesifik travmatik anılardır (Keane ve diğerleri’nden aktaran Shapiro, 1989). EMD’nin ortaya çıktığı dönemde spesifik travmatik anıların tedavisinde bir Davranışçı Terapi türü olan Maruz Bırakma’nın Sistematik Duyarsızlaştırma (SD) ve Taşırma teknikleri kullanılıyordu. Shapiro’nun bu çalışmada PTSD tanısı alan kişileri kullanmasının nedeni, SD’nin PTSD’nin tedavisinde çok uzun sürmesi, Taşırma’nın da danışanda çok yoğun anksiyeteye neden olması ve bu iki tekniğin irrasyonel bilişlerle ilgilenmemesidir. Tüm bu sınırlılıklar çok travmatik olaylarda danışana çok yoğun anksiyete yaşatmayan aynı zamanda da bilişsel süreçlere önem veren bir terapiye ihtiyaç olduğunu doğrular nitelikteydi ve bu EMDR’ın yaygınlaşmasını hızlandırdı (Shapiro, 1989).
EMD’nin gelişimi için 1990’lı yıllar çok önemlidir. Bu yılların başında EMD popüler medyada çok fazla yer almaya başlamıştı. Özellikle 1989 yılında yapılan çalışmanın dramatik sonuçları 1990’ların başlarında EMD’nin ‘mucize yöntem’ olarak tanınmasını sağladı (Rubin, 2003). Günümüzde hala çalışmalarını sürdüren EMDR Enstitüsü kuruldu. İki yönlü uyarımın sadece göz hareketleriyle değil işitme veya dokunmayla da olabileceği keşfedildi. 1991 yılında da ‘yeniden işleme’ anlamına gelen ‘reprocessing’ eklenerek EMDR adını aldı (Hensley, 2015). 1995 yılına gelindiğine ise Shapiro EMDR prosedürlerinin ve uygulamalarında günümüzde hala kullanılan sekiz aşamanın detaylı olarak açıklandığı bir kitap yayımladı. Bu kitabın da yayımlanmasıyla EMDR’ın eğitimi ve uygulanmasını yaygınlaştırmak için bir meslek birliği kuruldu. Ayrıca yine 1995 yılında APA’nın terapi yöntemlerinin etkililiğini araştırmak için proje başlatmıştır ve üç yıllık çalışmanın ardından 1998’de projede sadece EMDR, Maruz Bırakma ve Stres Aşılama terapilerinin ampirik kanıtlarla desteklendiği bulunmuştur. (Shapiro, 2002).Ayrıca bu yıla kadar EMDR’ın tek bir travmaya odaklandığını fark eden ve kompleks travmalardaki etkililiğini araştırmak isteyen Carlson ve ark. 1998’de yaptığı araştırmada EMDR’ın Maruz Bırakma’dan daha etkili olduğunu bulmuştur (aktaran Rubin, 2003). 1999 yılında Türkiye’de yaşanan büyük Marmara depremi sonrası depremzedelere EMDR uygulanmasıyla Türkiye’deki ilk uygulama gerçekleşmiştir (Hensley, 2015).
EMDR’ın diğer yöntemlerle karşılaştırılması ve kullanım alanları hakkında 2000li yıllarda çok fazla çalışma yapıldı. 2001 yılında yapılan bir çalışmada PTSD üzerindeki etkililiği bakımından EMDR ve Uzatılmış Maruz Bırakma (PE) karşılaştırılmış ve sonuçlarda iki yaklaşımın da etkili olduğu fakat EMDR’ın tedaviden daha hızlı yanıt alınmasını sağladığı görülmüştür (Ironson, Freund, Strauss & Williams, 2001). Ülkemizde ise Tutarel Kışlak’ın 2004 yılında yaptığı Kaygı Duyarlığı’nda EMDR ve Kas Gevşetme Egzersizlerini karşılaştırmak amacıyla 20 kişiyle yapılan çalışmada EMDR için yine VoC ve SUD ölçekleri kullanılmış, Kas Gevşetme Egzersizleri grubundakiler ise beden dili ve eğitim sonunda sorulan sorularla rahatsızlık düzeyleri ölçülmüştür. Bulgular EMDR grubundaki deneklerin kaygı duyarlılığının daha fazla azaldığını ve takip çalışmalarında da daha düşük kaldığını göstermektedir. 2005, 2006 yıllarında yapılan metaanalizler EMDR’ı en etkili terapi yöntemlerinin arasında göstermektedir (Van den Hout & Engelharst, 2012). 2007 yılında ‘Journal of EMDR Practice and Research’ (EMDR Uygulamaları ve Araştırmaları) yayımlanmaya başlandı.2008 yılındaWanders, Serra & Jongh EMDR’ın sadece PTSD’de değil özsaygısı düşük olan veya sunum, sınav kaygısı yaşayan çocukların kaygısını azaltmada da etkili olduğu bulundu (Cvetek; Barker & Barker’dan aktaran Denizli, 2008).
Günümüze yaklaşıp 2010’lu yıllara gelindiğinde 2013’ten bu yana EMDR’ın Dünya Sağlık Örgütü’nün El Kitabı Kullanım Rehberi’nde yetişkinler ergenler veya çocuklarda PTSD’nin tedavisi için önerildiği görülmektedir.(Asarlı Tokgöz, 2018). 2014 yılında ise Shapiro EMDR’ın diğer terapi yöntemlerinden bağımsız ayrı bir bütüncül terapi yöntemi olduğunu göstermek için adını EMDR Terapi olarak güncelledi (Hensley, 2015). EMDR’ın çıkışından bu yana EMDR’ın maruz bırakmadan farksız olduğu yönünde eleştiriler vardır (Rubin, 2003). Bunu kanıtlamak için yapılan bir çalışmada PE’nin EMDR’dan çok daha etkili olduğu, göz izleme hareketlerinin gereksiz olduğu sonucuna varılmıştır (David & Parker’dan aktaran Rubin, 2003). Tam aksine Lee ve diğerlerinin (2002) yaptığı çalışmada EMDR hem PTSD hem depresyon için daha etkili bulunmuştur. (aktaran Rubin, 2003).EMDR’ı Maruz Bırakma olarak görenlerin yanı sıra Bilişsel Davranışçı Temelli olduğundan dolayı Üçüncü Dalga BDT olarak görenler de vardır (Trull & Prinstein, 2012). İçsel süreçlere önem vermesi bakımından Üçüncü Dalga BDT’ye benzese de farkındalık ve içgörü temelli olmaması bakımından Üçüncü Dalga BDT’den farklılaşır (Vatan, 2016). Ayrıca sadece bu makalede incelenen çalışmaların sonuçlarına bile bakıldığında EMDR’ın bazı patolojik durumlarda BDT yöntemlerinden daha etkili olduğu söylenebilir. Nitekim farklı ülkelerden olmasına rağmen ne Stotts ve Northrup (2015)The Promise of Third-Wave Behavioral Therapies in the Treatment of Substance Use Disorders makalesinde ne de Vatan, 2016’da yazdığı Bilişsel Davranışçı Terapilerde Üçüncü Kuşak Yaklaşımlar adlı makalesinde EMDR’ı bu terapilerin arasına koymuştur. Tüm bu bilgiler ışığında Shapiro’nun 2014 yılında yaptığı EMDR’ın ayrı bir terapi yöntemi olarak sınıflaması doğru kabul edilebilir. EMDR’ın tarihi hakkındaki en güncel veri EMDR Derneği’nin 2018 verileridir ve bu verilere göre EMDR’ın 2 milyonu aşkın kişiye uygulandığı ve başarılı sonuçlar elde edildiği görülmektedir (aktaran Sağlam & Şener, 2020). Norcross ve diğerlerinin 2013 yılında uzmanlarla yaptığı çalışmada, uzmanların gelecekte popüler olacak ve kullanılmaya devam edilecek yaklaşımlar içine EMDR’ı da dahil ettiği görülmektedir.
Sonuç olarak, ilk çağlardan bu yana ruhsal hastalıkların tedavisinde çok fazla yol denenmiştir EMDR ise yakın geçmişte ortaya çıkan bir psikoterapik yöntemdir. EMDR’ın çok eski bir tarihi olmasa da ortaya çıktığı ilk günden bu yana etkililiği çok sorgulanan bir yöntem olduğu söylenebilir. EMDR’ın eklektik bir yaklaşım olması, her terapi modelinden bir parça içermesi ama en önemlisi de tesadüfi olarak keşfedildiğinden dolayı herhangi bir kuramla tam anlamıyla açıklanamayacağı için Shapiro’nun bu kuramı açıklayabileceği bir model olan AIP’i geliştirmesi kuramın büyük artılarındandır. Her kuramda olduğu gibi bu kuramda da bazı sınırlılıklardan söz edilebilir. Örneğin ilk başlarda yüksek kaygı düzeyi uyandırabileceğinden danışana kötü deneyimler yaşatabilir veya danışanı terapiye gelmekten vazgeçirebilir. İki yönlü uyarım her danışan için uygun olmayabilir. Buna rağmen etkililiğinin birçok çalışmayla kanıtlanmış olması, özellikle PTSD için en etkili yöntem olarak belirlenmesi kuramın güçlülüğünü ortaya koymaktadır.
Kaynakça
Asarlı, Tokgöz, Z. (2018). Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İzleme. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 47, 526-545. DOI:10.21764/maeuefd.360722
Corsini, R.J &Wedding, D. (2012). Modern psikoterapiler. İstanbul: Kaknüs
Denizli, S. (2008). Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme: Yaklaşımın Etkililiği ve Bugünkü Durumu. Ege Eğitim Dergisi, (9) 2, 79-92. https://dergipark.org.tr/tr/pub/egeefd/issue/4911/67252 adresinden erişildi.
Hensley, B.J. (2015). An EMDR Therapy Primer: From Practicum to Practice. (2.Baskı). Appendix G: History of EMDR Therapy içinde (430-442).
DOI:10.1891/9780826194558
Ironson, G., Freund, B., Strauss, J.L. & Williams, J. (2 Comparison of two treatments for traumatic stress: A community‐based study of EMDR and prolonged exposure. Journal of Clinical Psychology. 58(1). 113-128. https://doi.org/10.1002/jclp.1132
Novo Navarro, P., Landin-Romero, R., Guardiola-Wanden-Berghe, R., Moreno-Alcázar, M., Valiente-Gómez, A., Lupo, W., García, F., Fernández, I., Pérez, V. & Amann, B. L. (2018). 25 years of Eye Movement Desensitization and Reprocessing (EMDR): The EMDR Therapy Protocol, Hypotheses of its Mechanism of Action and A Systematic Review of its Efficacy in the Treatment of Post-Traumatic Stress Disorder. Rev Psiquiatr Salud Ment, 11(2), 101-114. DOI: 10.1016/j.rpsmen.2015.12.002
Öztürk, M.O. (2016). Psikanaliz ve Psikoterapi. Ankara: TPD Yayınları.
Rubin, A. (2003). Unanswered Questions about the Empirical Support for EMDR in the Treatment of PTSD: A review of research. Traumatology, 9(1), 4-30 journals.sagepub.com/doi/abs/10.1177/153476560300900102
Sağlam, S. & Şener, Ö. (2020). Travma Sonrası Stres Bozukluğu İçin EMDR: Bir Olgu Sunumu. Aksaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 4(2), 190-207 https://doi.org/10.38122/ased.784642
Shapiro, F. (1989). Efficacy of the Eye Movement Desensitization Procedure in the Treatment of Traumatic Memories. Journal of Traumatic Stress,2(2), 199-223. https://psycnet.apa.org/doi/10.1002/jts.2490020207,
Shapiro, F. & Maxfield, L. (2002). Eye Movement Desensitization and Reprocessing (EMDR): Information Processing in the Treatment of Trauma. Psychotherapy in Practice, 58(8), 933–946. DOI: 10.1002/jclp.10068
Shapiro, F. & Solomon, R.M. (2010). Eye Movement Desensitization and Reprocessing. The Corsini Encyclopedia of Psychology. https://doi.org/10.1002/9780470479216.corpsy0337
Shapiro, F. (2002). EMDR 12 Years after Its Introduction: Past and Future Research. Journal of Clinical Psychology, 58(1), 1-22. DOI: 10.1002/jclp.1126.
Stotts, A.L & Northrup, T.F. (2015). The Promise of Third-Wave Behavioral Therapies in the “Treatment of Substance Use Disorders. Current opinion in psychology, 2, 75–81. https://doi.org/10.1016/j.copsyc.2014.12.028
Trull, T.J &Prinstein, M.J. (2012) Clinical Psychology. (8th edition). https://collegestudenttextbook.org/product/clinical-psychology-8th-edition-prinstein- rull-ebook/
Tutarel Kışlak, Ş. (2004). Kaygı Duyarlılığını Azaltmada Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme (EMDR) Tedavisi.
Türk Psikoloji Dergisi 19(53), 49 – 65. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/507584 adresinden erişildi.
Türkçapar, H.M. & Sargın, E.A. (2012). Bilişsel Davranışçı Psikoterapiler: Tarihçe ve Gelişim. Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi. 1(1). 7-14. https://www.jcbpr.org/fulltext/77-1334216734.pdf adresinden erişildi.
Van den Hout, M.A.& Engelhard I.M. (2012). How does EMDR work? Journal of Experimental Psychopathology, 5, 724-738. https://doi.org/10.5127%2Fjep.028212
Vatan, S. (2016). Bilişsel Davranışçı Terapilerde Üçüncü Kuşak Yaklaşımlar. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 8(3),190-203 DOI:10.18863/pgy.238183
Ruhsal hastalıkların tedavi edilmeye çalışılması çok eski çağlara dayanmaktadır. Babillerde ruhsal hastalık şeytan egemenliği veya İbranilerde işlenen günahın cezası gibi doğaüstü güçlerle açıklanmaya çalışılmakta ve bu yüzden tedavi olarak dua veya büyü kullanılmaktaydı (Schultz &Schultz, 2007). M.Ö V. yüzyılda Antik Yunanda Hipokrat’ın hastalıkların nedeninin vücuttaki 4 sıvının dengesinin bozulması olduğunu varsayan Humoral Patoloji, daha bilindik adıyla 4 Sıvı Kuramı’nı ortaya atmasından sonra, hastalıklar aşkın güçlerle açıklanmak yerine bilimsel olarak açıklanmaya başlanmıştır. Asclepion Tapınağı’nda uygulanan uyku kürleri, müzik, şifalı otlar, çamur banyoları, rüya yorumları dönemin en bilindik tedavi yöntemleridir. M.Ö 300’lerde ise Aristo tedavi için belirlediği diyalektik, ikna edici ve günümüzde de önemli bir tür olan katartik konuşma türünü belirlemiştir. Orta Çağ’a gelindiğinde Avrupa’da kilisenin etkisiyle bu bilimsel yaklaşım, yerini Tanrı inancını kaybetme gibi aşkın güçle açıklamaya geri bırakmış ve tedavi amacıyla tecrit sürgün gibi insanlık dışı yöntemlere başvurulmuştu. 15. yüzyılda hala ruhsal hastalığa sahip kişilerin şeytan tarafından ele geçirildiği, cadı olduğu düşünülüyor ve bu kişiler avlanarak diri diri yakılıyordu. 17. yüzyılda bu kişiler için hastaneler kurulsa da şartlar çok kötüydü. Ancak 18.yy sonlarında Philip Pinel’in hastaları zincirlerinden kurtarıp konuşma ile tedavi etmesi, 19.yy sonlarında Emil Kraepelin’in ruhsal sorunlara beyin patolojisinin neden olduğunu öne sürmesiyle tedavide bilimsellik ve insancıl koşullar geri geldi. 19.yy’da ise Charcot, Dubois, Breuer gibi hipnozla tedaviyi kullananlar ve onların izinden gidip ‘Psikanaliz’ adlı kendi terapi yöntemini oluşturan Sigmund Freud’la birlikte sistematik ve bilimsel psikoterapi tarihi başlamıştır (Corsini & Wedding, 2012; Öztürk, 2016). Freud’un izinden giden kızı Anna Freud, Carl Jung, Alfred Adler kendi yöntemlerini oluşturdu. Bir yandan dünyada Pavlov’un deneyi sayesinde başlayan Davranışçılık akımı Burrhuss Skinner ve John Watson tarafından psikolojiye uyarlandı ve 1960’larda Davranışçı Terapiler ortaya çıktı. Davranışçılığın açıklayamadığı bulgular ve bilişsel devrimle birlikte ise 70’lerde Bilişsel Kuram ortaya çıktı Albert Ellis ve Aaron Beck sayesinde Bilişsel Terapi yaygınlaştı. 1980’li yıllarda ise bu iki terapi yöntemi birleşip Bilişsel Davranışçı Terapi adını alarak pek çok bozukluğun tedavisinde kullanılmaya başlanmış, hala yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir (Türkçapar & Sargın, 2012).
EMDR ise genellikle Travma Sonrası Stres Bozukluğu (PTSD) tedavisinde etkililiği kanıtlanmış, danışanın göz hareketleri veya ses, dokunma gibi sistematik herhangi iki yönlü duysal uyarım eşliğinde travmatik anılarına odaklandığı ve beynin işleme sistemini geliştirerek bu travmanın yarattığı psikolojik veya somatik etkileri (negatif bilişler) ortadan kaldırmak için yerine pozitif bilişlerin yeniden işlendiği 8 aşamalı bütüncül bir psikoterapi yöntemidir (Rubin, 2003; Selligman’dan aktaran Denizli, 2008;Shapiro & Solomon 2010; Van den Hout & Engelhard, 2012). Bu terapi modelinin ‘bütüncül ve eklektik’ olarak tanımlanmasının sebebi, Psikodinamik Model’de olduğu gibi erken çocukluk yaşantılarına önem verilmesi, serbest çağrışım kullanılması, travmatik anının canlandırılmaya çalışılmasının Bilişsel Davranışçı Terapi’nin ‘Maruz Bırakma’ tekniğindeki canlandırma gibi olması, kişinin terapinin odağı olması bakımından Danışan Merkezli Terapi’ye benzemesi, Hümanistik Terapilerdeki gibi kişinin kendisiyle ilgili çıkarımlarıyla ilgilenmesi ve Beden Temelli Terapide olduğu gibi beden taraması yapılmasıdır (Navarro ve ark., 2018). Fakat EMDR’ın temel kuramsal modeli Shapiro ve Maxfield tarafından 2001’de geliştirilen Uyumlu Bilgi İşleme Modeli’dir (AIP). Bu modele göre travmatik anılar işlenmezse işlevsellikte bozulmaya yol açar. Ayrıca iki yönlü uyarılma, beyindeki bilgi işleme merkezini harekete geçirip kişinin gevşeme tepkisiyle travmatik anısı arasında bağlantı kurarak bu anıların yeniden işlemesine yardımcı olması patolojinin de yok olmasını sağlar. Bu yönüyle fizyolojik ve nörobiyolojik temelli bir modeldir.(Tutarel Kışlak, 2004; Navaro ve ark., 2018, Asarlı Tokgöz, 2018).
EMDR’ın Tarihsel Gelişimi
EMDR 1987 yılında Francine Shapiro’nun bir gezintiden sonra rahatsız edici düşüncelerinin yok olduğunu ve bu gezintisini ayrıntılı olarak düşünüp gözlerini spontane şekilde sağa ve sola hareket ettirdiğini fark etmesiyle EMD adıyla ortaya çıkmıştır. Shapiro, bu göz hareketlerini rahatsız edici düşüncelerle eşleştirip düşüncelerin rahatsız ediciliğini azaltmayı yakın çevresi üzerinde deneyip onlarda da ekili olduğunu gördükten sonra bu yöntemin etkililiğine dair ilk deneysel çalışmaları da kendisi yapmıştır. (Shapiro’dan aktaran Denizli, 2008). 1989 yılında yayımlanan bu çalışmada Travma Sonrası Stres Bozukluğu Tanısı almış 17’si kadın 5’i erkek 22 katılımcıdan EMD alanlar deney grubu, Plasebo terapi alanlar kontrol grubu olarak rastgele atamayla belirlendi. Kişiler kendilerini travmatik anıyla ilgili SUD (Öznel Rahatsızlık Birimi Ölçeği), kendine dair pozitif inancıyla ilgili VoC (Düşünce Geçerliği Ölçeği) ölçekleriyle terapi süresince değerlendirdiler. Çalışmanın sonuçlarında deney grubunun SUD düzeyinde düşüş olduğu ve kontrol grubunda bir değişiklik olmadığı, deney grubunun VoC düzeyinde yüksek bir artış görülürken kontrol grubunda düşüş görüldüğü ve bu analizlerin istatistiksel olarak anlamlı olduğu görüldü. Takip çalışmalarında da SUD’un, EMDR’ın ilk uygulandığı zamanki kadar düşük olmasa da tedavi öncesindeki kadar yüksek olmadığı, VoC’un ise yükselmeye devam ettiği gözlenmiştir. (Shapiro, 1989). PTSD semptomlarının ortaya çıkmasında en etkili faktörler spesifik travmatik anılardır (Keane ve diğerleri’nden aktaran Shapiro, 1989). EMD’nin ortaya çıktığı dönemde spesifik travmatik anıların tedavisinde bir Davranışçı Terapi türü olan Maruz Bırakma’nın Sistematik Duyarsızlaştırma (SD) ve Taşırma teknikleri kullanılıyordu. Shapiro’nun bu çalışmada PTSD tanısı alan kişileri kullanmasının nedeni, SD’nin PTSD’nin tedavisinde çok uzun sürmesi, Taşırma’nın da danışanda çok yoğun anksiyeteye neden olması ve bu iki tekniğin irrasyonel bilişlerle ilgilenmemesidir. Tüm bu sınırlılıklar çok travmatik olaylarda danışana çok yoğun anksiyete yaşatmayan aynı zamanda da bilişsel süreçlere önem veren bir terapiye ihtiyaç olduğunu doğrular nitelikteydi ve bu EMDR’ın yaygınlaşmasını hızlandırdı (Shapiro, 1989).
EMD’nin gelişimi için 1990’lı yıllar çok önemlidir. Bu yılların başında EMD popüler medyada çok fazla yer almaya başlamıştı. Özellikle 1989 yılında yapılan çalışmanın dramatik sonuçları 1990’ların başlarında EMD’nin ‘mucize yöntem’ olarak tanınmasını sağladı (Rubin, 2003). Günümüzde hala çalışmalarını sürdüren EMDR Enstitüsü kuruldu. İki yönlü uyarımın sadece göz hareketleriyle değil işitme veya dokunmayla da olabileceği keşfedildi. 1991 yılında da ‘yeniden işleme’ anlamına gelen ‘reprocessing’ eklenerek EMDR adını aldı (Hensley, 2015). 1995 yılına gelindiğine ise Shapiro EMDR prosedürlerinin ve uygulamalarında günümüzde hala kullanılan sekiz aşamanın detaylı olarak açıklandığı bir kitap yayımladı. Bu kitabın da yayımlanmasıyla EMDR’ın eğitimi ve uygulanmasını yaygınlaştırmak için bir meslek birliği kuruldu. Ayrıca yine 1995 yılında APA’nın terapi yöntemlerinin etkililiğini araştırmak için proje başlatmıştır ve üç yıllık çalışmanın ardından 1998’de projede sadece EMDR, Maruz Bırakma ve Stres Aşılama terapilerinin ampirik kanıtlarla desteklendiği bulunmuştur. (Shapiro, 2002).Ayrıca bu yıla kadar EMDR’ın tek bir travmaya odaklandığını fark eden ve kompleks travmalardaki etkililiğini araştırmak isteyen Carlson ve ark. 1998’de yaptığı araştırmada EMDR’ın Maruz Bırakma’dan daha etkili olduğunu bulmuştur (aktaran Rubin, 2003). 1999 yılında Türkiye’de yaşanan büyük Marmara depremi sonrası depremzedelere EMDR uygulanmasıyla Türkiye’deki ilk uygulama gerçekleşmiştir (Hensley, 2015).
EMDR’ın diğer yöntemlerle karşılaştırılması ve kullanım alanları hakkında 2000li yıllarda çok fazla çalışma yapıldı. 2001 yılında yapılan bir çalışmada PTSD üzerindeki etkililiği bakımından EMDR ve Uzatılmış Maruz Bırakma (PE) karşılaştırılmış ve sonuçlarda iki yaklaşımın da etkili olduğu fakat EMDR’ın tedaviden daha hızlı yanıt alınmasını sağladığı görülmüştür (Ironson, Freund, Strauss & Williams, 2001). Ülkemizde ise Tutarel Kışlak’ın 2004 yılında yaptığı Kaygı Duyarlığı’nda EMDR ve Kas Gevşetme Egzersizlerini karşılaştırmak amacıyla 20 kişiyle yapılan çalışmada EMDR için yine VoC ve SUD ölçekleri kullanılmış, Kas Gevşetme Egzersizleri grubundakiler ise beden dili ve eğitim sonunda sorulan sorularla rahatsızlık düzeyleri ölçülmüştür. Bulgular EMDR grubundaki deneklerin kaygı duyarlılığının daha fazla azaldığını ve takip çalışmalarında da daha düşük kaldığını göstermektedir. 2005, 2006 yıllarında yapılan metaanalizler EMDR’ı en etkili terapi yöntemlerinin arasında göstermektedir (Van den Hout & Engelharst, 2012). 2007 yılında ‘Journal of EMDR Practice and Research’ (EMDR Uygulamaları ve Araştırmaları) yayımlanmaya başlandı.2008 yılındaWanders, Serra & Jongh EMDR’ın sadece PTSD’de değil özsaygısı düşük olan veya sunum, sınav kaygısı yaşayan çocukların kaygısını azaltmada da etkili olduğu bulundu (Cvetek; Barker & Barker’dan aktaran Denizli, 2008).
Günümüze yaklaşıp 2010’lu yıllara gelindiğinde 2013’ten bu yana EMDR’ın Dünya Sağlık Örgütü’nün El Kitabı Kullanım Rehberi’nde yetişkinler ergenler veya çocuklarda PTSD’nin tedavisi için önerildiği görülmektedir.(Asarlı Tokgöz, 2018). 2014 yılında ise Shapiro EMDR’ın diğer terapi yöntemlerinden bağımsız ayrı bir bütüncül terapi yöntemi olduğunu göstermek için adını EMDR Terapi olarak güncelledi (Hensley, 2015). EMDR’ın çıkışından bu yana EMDR’ın maruz bırakmadan farksız olduğu yönünde eleştiriler vardır (Rubin, 2003). Bunu kanıtlamak için yapılan bir çalışmada PE’nin EMDR’dan çok daha etkili olduğu, göz izleme hareketlerinin gereksiz olduğu sonucuna varılmıştır (David & Parker’dan aktaran Rubin, 2003). Tam aksine Lee ve diğerlerinin (2002) yaptığı çalışmada EMDR hem PTSD hem depresyon için daha etkili bulunmuştur. (aktaran Rubin, 2003).EMDR’ı Maruz Bırakma olarak görenlerin yanı sıra Bilişsel Davranışçı Temelli olduğundan dolayı Üçüncü Dalga BDT olarak görenler de vardır (Trull & Prinstein, 2012). İçsel süreçlere önem vermesi bakımından Üçüncü Dalga BDT’ye benzese de farkındalık ve içgörü temelli olmaması bakımından Üçüncü Dalga BDT’den farklılaşır (Vatan, 2016). Ayrıca sadece bu makalede incelenen çalışmaların sonuçlarına bile bakıldığında EMDR’ın bazı patolojik durumlarda BDT yöntemlerinden daha etkili olduğu söylenebilir. Nitekim farklı ülkelerden olmasına rağmen ne Stotts ve Northrup (2015)The Promise of Third-Wave Behavioral Therapies in the Treatment of Substance Use Disorders makalesinde ne de Vatan, 2016’da yazdığı Bilişsel Davranışçı Terapilerde Üçüncü Kuşak Yaklaşımlar adlı makalesinde EMDR’ı bu terapilerin arasına koymuştur. Tüm bu bilgiler ışığında Shapiro’nun 2014 yılında yaptığı EMDR’ın ayrı bir terapi yöntemi olarak sınıflaması doğru kabul edilebilir. EMDR’ın tarihi hakkındaki en güncel veri EMDR Derneği’nin 2018 verileridir ve bu verilere göre EMDR’ın 2 milyonu aşkın kişiye uygulandığı ve başarılı sonuçlar elde edildiği görülmektedir (aktaran Sağlam & Şener, 2020). Norcross ve diğerlerinin 2013 yılında uzmanlarla yaptığı çalışmada, uzmanların gelecekte popüler olacak ve kullanılmaya devam edilecek yaklaşımlar içine EMDR’ı da dahil ettiği görülmektedir.
Sonuç olarak, ilk çağlardan bu yana ruhsal hastalıkların tedavisinde çok fazla yol denenmiştir EMDR ise yakın geçmişte ortaya çıkan bir psikoterapik yöntemdir. EMDR’ın çok eski bir tarihi olmasa da ortaya çıktığı ilk günden bu yana etkililiği çok sorgulanan bir yöntem olduğu söylenebilir. EMDR’ın eklektik bir yaklaşım olması, her terapi modelinden bir parça içermesi ama en önemlisi de tesadüfi olarak keşfedildiğinden dolayı herhangi bir kuramla tam anlamıyla açıklanamayacağı için Shapiro’nun bu kuramı açıklayabileceği bir model olan AIP’i geliştirmesi kuramın büyük artılarındandır. Her kuramda olduğu gibi bu kuramda da bazı sınırlılıklardan söz edilebilir. Örneğin ilk başlarda yüksek kaygı düzeyi uyandırabileceğinden danışana kötü deneyimler yaşatabilir veya danışanı terapiye gelmekten vazgeçirebilir. İki yönlü uyarım her danışan için uygun olmayabilir. Buna rağmen etkililiğinin birçok çalışmayla kanıtlanmış olması, özellikle PTSD için en etkili yöntem olarak belirlenmesi kuramın güçlülüğünü ortaya koymaktadır.
Kaynakça
Asarlı, Tokgöz, Z. (2018). Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İzleme. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 47, 526-545. DOI:10.21764/maeuefd.360722
Corsini, R.J &Wedding, D. (2012). Modern psikoterapiler. İstanbul: Kaknüs
Denizli, S. (2008). Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme: Yaklaşımın Etkililiği ve Bugünkü Durumu. Ege Eğitim Dergisi, (9) 2, 79-92. https://dergipark.org.tr/tr/pub/egeefd/issue/4911/67252 adresinden erişildi.
Hensley, B.J. (2015). An EMDR Therapy Primer: From Practicum to Practice. (2.Baskı). Appendix G: History of EMDR Therapy içinde (430-442).
DOI:10.1891/9780826194558
Ironson, G., Freund, B., Strauss, J.L. & Williams, J. (2 Comparison of two treatments for traumatic stress: A community‐based study of EMDR and prolonged exposure. Journal of Clinical Psychology. 58(1). 113-128. https://doi.org/10.1002/jclp.1132
Novo Navarro, P., Landin-Romero, R., Guardiola-Wanden-Berghe, R., Moreno-Alcázar, M., Valiente-Gómez, A., Lupo, W., García, F., Fernández, I., Pérez, V. & Amann, B. L. (2018). 25 years of Eye Movement Desensitization and Reprocessing (EMDR): The EMDR Therapy Protocol, Hypotheses of its Mechanism of Action and A Systematic Review of its Efficacy in the Treatment of Post-Traumatic Stress Disorder. Rev Psiquiatr Salud Ment, 11(2), 101-114. DOI: 10.1016/j.rpsmen.2015.12.002
Öztürk, M.O. (2016). Psikanaliz ve Psikoterapi. Ankara: TPD Yayınları.
Rubin, A. (2003). Unanswered Questions about the Empirical Support for EMDR in the Treatment of PTSD: A review of research. Traumatology, 9(1), 4-30 journals.sagepub.com/doi/abs/10.1177/153476560300900102
Sağlam, S. & Şener, Ö. (2020). Travma Sonrası Stres Bozukluğu İçin EMDR: Bir Olgu Sunumu. Aksaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 4(2), 190-207 https://doi.org/10.38122/ased.784642
Shapiro, F. (1989). Efficacy of the Eye Movement Desensitization Procedure in the Treatment of Traumatic Memories. Journal of Traumatic Stress,2(2), 199-223. https://psycnet.apa.org/doi/10.1002/jts.2490020207,
Shapiro, F. & Maxfield, L. (2002). Eye Movement Desensitization and Reprocessing (EMDR): Information Processing in the Treatment of Trauma. Psychotherapy in Practice, 58(8), 933–946. DOI: 10.1002/jclp.10068
Shapiro, F. & Solomon, R.M. (2010). Eye Movement Desensitization and Reprocessing. The Corsini Encyclopedia of Psychology. https://doi.org/10.1002/9780470479216.corpsy0337
Shapiro, F. (2002). EMDR 12 Years after Its Introduction: Past and Future Research. Journal of Clinical Psychology, 58(1), 1-22. DOI: 10.1002/jclp.1126.
Stotts, A.L & Northrup, T.F. (2015). The Promise of Third-Wave Behavioral Therapies in the “Treatment of Substance Use Disorders. Current opinion in psychology, 2, 75–81. https://doi.org/10.1016/j.copsyc.2014.12.028
Trull, T.J &Prinstein, M.J. (2012) Clinical Psychology. (8th edition). https://collegestudenttextbook.org/product/clinical-psychology-8th-edition-prinstein- rull-ebook/
Tutarel Kışlak, Ş. (2004). Kaygı Duyarlılığını Azaltmada Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme (EMDR) Tedavisi.
Türk Psikoloji Dergisi 19(53), 49 – 65. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/507584 adresinden erişildi.
Türkçapar, H.M. & Sargın, E.A. (2012). Bilişsel Davranışçı Psikoterapiler: Tarihçe ve Gelişim. Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi. 1(1). 7-14. https://www.jcbpr.org/fulltext/77-1334216734.pdf adresinden erişildi.
Van den Hout, M.A.& Engelhard I.M. (2012). How does EMDR work? Journal of Experimental Psychopathology, 5, 724-738. https://doi.org/10.5127%2Fjep.028212
Vatan, S. (2016). Bilişsel Davranışçı Terapilerde Üçüncü Kuşak Yaklaşımlar. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 8(3),190-203 DOI:10.18863/pgy.238183
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Geçmişten Günümüze Emdr" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Eda SADEGÖNÜL'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Eda SADEGÖNÜL'ün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
Beğenin
Yazan Uzman
|
Makale Kütüphanemizden | ||||
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.