2007'den Bugüne 92,323 Tavsiye, 28,223 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Depremin Ardında Bıraktıkları
YAZI #7619 © Yazan Psk.Dnş.Sevim ARSLANKURT | Yayın Haziran 2023 ÇOK OKUNUYOR
Deprem, yer aldığı coğrafyada oluşturduğu yapısal yıkımın yanı sıra insanların yaşamlarını derinden sarsma ve ciddi psikolojik etkiler yaratma gücüne sahip bir doğa felaketidir. Deprem sonrası yardım ve kurtarma çalışmaları büyük ölçüde yaşam kurtarma, canlıların rehabilitasyonu, bina ve alt yapı hizmetlerinin onarılmasına yöneliktir. Oysa deprem, fiziksel yıkım ve ölüme yol açmanın yanı sıra yaşamda kalanlar için ciddi psikolojik sorunlar yaratabilen bir doğal felaketidir. Deprem gibi kontrol edilemeyen, yaşamı tehdit eden, dehşet uyandıran ve kayıplara neden olan yaşam olaylarından sonra ortaya çıkan psikolojik yıkım, üzerinde önemle durulması gereken bir olgudur. Deprem ve sonrasında verilen tepkiler, olayın şiddeti, mağdurların kişilik yapıları, toplumsal değerler ve geçmiş deneyimler nedeniyle farklılıklar gösterir. Ki nitekim Güvenli binalarda yaşayan ve deprem konusunda eğitimli bir Japon’un, güvenliksiz binalarda ve deprem konusunda
hazırlıksız bir ülkede yaşayan bir bireyden farklı tepkiler vereceği açıktır. Deprem gibi yaşamı tehdit eden beklenmedik olaylar karşısında, insan beyni, anında iki tür tepki verir: Bunlardan ilki tehlikenin değerlendirmesini yapmak ve ikincisi ise tehditten korunmaktır .
Tehdit, ‘’Savaş ya da Kaç’’ yanıtı yaratır. Tehlikeden kurtulmak için ortaya çıkan bir dizi fizyolojik değişim sonucu, kalp atımı ve soluk
alıp verme hızının artması, kas gerginliği, korku, şaşkınlık içinde olanlara inanamama hali, uyuşma hissi, terleme, titreme ve bulantı bulguları ortaya çıkabilir. Tehdit ortadan kalktıktan sonra ise, yaşanan zorlu sürecin, insanın
duygu ve düşünce dünyasına ve yaşamının anlamına yaptığı etkiyle baş edebilme sorunu ortaya çıkar. Deprem sonrası psikolojik reaksiyonlar arasında korku, keder, suçluluk ve öfke gibi güçlü zihinsel ve duygusal durumlara rastlanabilir. Uyku ve odaklanma sorunları ortaya çıkabilir. Yaşananlar zihinde sürekli canlanabilir .
İnsanların büyük çoğunluğu, deprem deneyiminden önce çok sarsıcı bir travmayla karşılaşmamış oldukları için, dünyayı güvenli bir yer olarak kabul eder ve yakınlarındaki insanların birdenbire ölebileceği düşüncesini taşımazlar. Bu güven ve inanç, ömür boyunca yavaş yavaş inşa edildiğinden, ortaya çıkan ani değişime aynı hızla uyum gösterebilmek insan psikolojisi için çok zordur. Yaşamın paylaşıldığı insanlara ya da olgulara dair geçmişteki anılarla, depremin yarattığı, kayba dayalı yeni gerçeklik, bilinçte birbiriyle çelişen farklı duygu durumları yaratır. Her koşulda yapılması gereken, ilk yaraların sarılmasından sonra, yaşanan trajedinin kabullenilmesi, yaşamın yeniden anlamlandırılması ve kalınan yerden yaşamsal sorumluluklara devam edilebilmesidir. Bu gibi yaşam olayları sonrasında erişkinlerde ve çocuklarda ortaya çıkan ruhsal belirtiler bireylerin sosyal ve mesleki işlevlerini bozduğu gibi ailelerin işlevini de etkileyebilir ve toplum ruh sağlığına yönelik bir tehdit oluşturabilir. Aile ve toplum desteğinin travmanın ruhsal etkilerini azaltmada
önemli rolü olduğunu gösteren çalışmalar vardır. Buna ilaveten travmatik yaşantılardan sonra ortaya çıkan belirtilerin şu faktörlerden etkilendiği söylenebilmektedir:
1. travmanın şiddeti, 2. genetik yatkınlık, 3. gelişimsel faz, 4. kişinin sosyal destek sistemi, 5. önceki travmatik yaşantılar, 6. önceki kişilik yapısı
(Van Der Kolk 1987). Deprem yaşayan bireylerde yapılan çalışmalar travma sonrası stres bozukluğunun kadınlarda , daha düşük eğitimli kişilerde daha sık olduğunu göstermiştir. Yine depremde aile üyelerini kaybedenler, önemli mal kaybı olanlar, ve deprem anında yalnız olanlarda TSSB belirtileri daha fazla ortaya çıkmaktadır. Travmanın çocuklar üzerindeki etkilerini ele alan bir çok araştırmada ise sıcak ve yakın ilişkilerin sürdüğü olumlu bir aile ortamının çocuklar açısından koruyucu önemi olduğu ve çocuklarda ortaya çıkan psikopatolojinin özellikle annenin ruhsal durumu ile yakından ilişkili olduğu gösterilmiştir Aile ortamının bu kadar önemli olmasına rağmen ebeveynlerin de sıklıkla travma sonrası ruhsal belirtiler göstermeleri ve nasıl davranacaklarını bilememeleri çocukların yeterince destek alamamasına neden olabilmektedir. Ana babaların uyum sorunları arttığı ve ailede çatışmalar olduğu ölçüde çocuklarda da uyum sorunları artmaktadır.
Ailenin tepkilerinin ve aile bütünlüğünün çocukların belirtileri üzerinde
travmanın kendi etkisine eşdeğer veya daha önemli düzeyde etkisi olduğunu ileri sürülmüştür. Bir başka çalışmada tüm aile işlevleri ele alındığında ailede gerek anne gerekse babanın problem çözmedeki yetkinliğinin, ayrıca
babanın aile için oynadığı rolün özellikle ilkokul çağındaki çocuklar için önemli olduğu gösterilmiştir. Ailenin problem çözme becerilerinin iyi olması çocuğun kendini aile içinde güvende hissetmesini sağlayacaktır. Bunun yalnız çocuklar için değil, ailenin erişkin bireyleri için de geçerli olduğu tahmin edilebilir.
Neler Yapılabilir?
Psikolojik süreçler, beynin beslenmesiyle yakından ilintilidir. Dengeli beslenme, uyuyabilme ve beynin oksijen kaynağını arttırmayı hedefleyen hafif egzersizler, duygu durum düzelmesinde büyük önem taşır. Travma etkisiyle sinir sistemi ajite olduğu için, bunu daha da arttıracak olan çay, kahve, kola ve sigara tüketimi sınırlandırılmalıdır. Yaşanan ruhsal sıkıntının bastırılmasında alkol ve uyuşturucu ilaç kullanımı ise, kısa ve uzun vadede
yeni sorunlara yol açabileceğinden, bunlardan olabildiğince kaçınılmalıdır. Rahatlatıcı müzik dinleme, nefes egzersizleri ve gevşeme çalışmaları, anksiyete ve depresyonu hafifletmede başvurulabilecek yan etkisiz ve yararlı yöntemlerdir. Günlük yaşamı düzene koyan bir plan yapılması, belirsizlik endişesini azaltmada yardımcıdır. Rutin çalışma yaşamına dönülemese bile, günlük aktivitelere başlamak, boşluk duygusunu ve onun yaratacağı kısır düşünce döngüsünü azaltmada yararlıdır. Kendisinden daha zor
durumdaki insanlara yardımcı olunması, yardım alan için yaşamı kolaylaştırmanın yanı sıra yardım edene de yararlı olmanın getirdiği rahatlama duygusunu verecek ve kısır düşünce döngüsünden çıkmasına yardımcı olacaktır. Bir günlük tutmak, duygu ve düşünceleri dışa vurmanın güvenli bir aracı olmanın yanı sıra kişinin iç dünyasını yazılı bir gerçekliğe dönüştürerek, üzerinde çalışılabilecek, olumlu değişimler yapılabilecek somut bir zemin yaratacaktır. Olay anına zihinsel geri dönüşler yaşamak ve uykuda kâbuslar görmek sıkça karşılaşılan durumlar olmakla beraber, zamanla bu bulguların azalması beklenir.
Yukarıda söz edilen yöntemlere rağmen kişi, iki haftayı geçen bir süreden sonra hâlâ çok yoğun korku ve keder yaşıyorsa, günlük yaşama geri dönmekte zorlanıyorsa, kendisine veya etrafa zarar verme riski taşıyorsa, profesyonel destek sağlanması düşünülmelidir.
İyileşme Nasıl Değerlendirilmeli? Deprem gibi ağır bir travmanın yarattığı psikolojik etkiler, tamamen ortadan kalkmayabilir. İyileşme belirtileri, olaya daha az şiddetle duygusal tepki verme ve sorunlara çözüm geliştirme becerisinin artışı biçiminde gözlemlenebilir. Gelişim, ani değildir ve sürekli olumlu yönde ilerleyen bir seyir göstermez. İyileşmede gerçekçi hedefler belirlemek, küçük olumlulukların bile farkına varmak, iç dünyayı güvenilir insanlarla paylaşabilmek, sorunlarla ilgili akılcı bilgi kaynaklarına ulaşmak, iyileşme sürecini kolaylaştıran yaklaşımlardır.
Zorlu yaşam olayları, acı, kedere milletlerce farklı yaklaşılmaktadır. Batı değerlerinde insanın temel hedefi, acı
ve sıkıntı verici deneyimlerden olabildiğince
uzaklaşarak, haz verici deneyimlere yönelmektir. Bu algı kişiyi, gerçekliği yadsımak için çılgınca bir çabaya sürüklemektedir . Japon
değer sistemine göre, değiştirilemez olana direnmek ve insan ömrü gibi geçici olanı kalıcı kılmaya çalışmak, acı çekmekten başka bir sonuç vermez. Bu tutum, gerçekliği bilinçsizce reddetmek değil, tam tersine, gerçeği olduğu gibi kabullenip, onu en iyi biçimde yaşanılır hale getirmek için çaba sarf etmek demektir. Bu noktada Japonların yaşam felsefesini yansıtan ve bugün Batı tıp dünyasında da giderek önem kazanan Morita terapisi adı verilen bir
Japon ruhsal tedavi yöntemine dikkat çekmek uygun olacaktır. Morita terapisinde ilk adım, duyguların farkına varmak ve bu duygulara yol açan koşulların değiştirilebilir olup olmadığını anlamaktır. Değiştirilebilir koşulları değiştirip, değiştirilemeyecek olanları kabul etmek gerekir. Bu ise ancak, yaşanan ana ciddi bir odaklanma ve yapılması gerekenleri yapmakla olasıdır. Olumsuz duygulara odaklanarak bencilce geri çekilmek yerine sorumlulukların üstlenilmesi gerekir .
'Acılarımızla parçalanarak yitime uğramak yerine onlarla bütünleşip varlığımızı, anlam dünyamızı zenginleştirebiliriz. Bu güç her bireyde mevcuttur , umutla onu açığa çıkarmalıyız.'
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Sevim ARSLANKURT Fotoğraf
Psk.Dnş.Sevim ARSLANKURT
Kocaeli (Online hizmet de veriyor)
Psikolojik Danışman
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi22 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Dnş.Sevim ARSLANKURT'un Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Depremin Ardında Bıraktıkları' başlığıyla benzeşen toplam 2 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Farklılaşma Ağustos 2022
◊ Varoluşsal İkilem Haziran 2022
◊ Yuvadan Uçamayan Kuşlar Mayıs 2022
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


16:20
Top