2007'den Bugüne 92,313 Tavsiye, 28,222 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Alkol ve Alkol Bağımlılığı (Alkolizm)
MAKALE #10305 © Yazan Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ | Yayın Ocak 2013 | 17,068 Okuyucu
ALKOL

Bilinen bütün toplumlarda bazı insanlar, bilinç değişikliklerine neden olan maddeler kullanma alışkanlığı edinmişlerdir. Bu gibi maddeler iki ana gruba ayrılır. Bira, şarap ve sert içkiler gibi alkollü içkiler ve esrar (haşiş), meskalin, kokain, eroin ve LSD gibi uyuşturucu maddeler. Bunlar başlangıçta küçük dozlarda alınmaya başlar daha sonra doz giderek artar ve en sonunda kullanan kişiyi tamamen egemenliği altına alan bir bağımlılık şekillenir.

Alkolikler, sonunda belirgin zihinsel ve bedensel bozukluk gösterecek derecede alkole bağımlı olan içicilerdir. Alkoliklerin çoğu, sürekli olarak çok içki içen kimselerdir. Bununla birlikte çeşitli türde alkol düşkünlükleri bilinmektedir. Bazı kimseler yıllarca düzenli olarak içer ve bunun sonucu orta yaşların sonlarına doğru bedence harap olurlar. Başkaları ise uzun süreler alkol kullanmadan durabilirler fakat alkolle karşılaştıkları zaman içtikleri miktarı dengeleyemezler. Birkaç gün yada hafta süren şiddetli alkol nöbetleri sık görülür.

Alkoliklerin çoğu orta yaşlı erkeklerdir. Bununla birlikte son yıllarda daha genç yaşlarda ve daha fazla sayıda kadının alkol alışkanlığı edindiğini gösteren kanıtlar vardır.Bazı mesleklerdeki insanlar sözgelimi garsonlar, içki satıcıları, denizciler, şirket müdürleri, barmenler ve içki sanayinde çalışan insanlar alkolikliğe yatkın olurlar.

Alkoliklik genelde yavaş gelişir.Alkolik çoğu kez sıkıntı ve tedirginliğini gidermek için, bunu kısa bir süre sağlayacak olan alkole başvurmakla işe başlar. Ne var ki, alkole dayanıklılık hızla oluşur ve sıkıntıdan kurtulmak için içilen miktar arttırılır.Alkolikte yavaş yavaş alkole fiziksel bağımlılık oluşur, öyle ki alkolden yoksun bırakılırsa, bırakma belirtileri (yoksunluk semptomları) gösterir. Bunların arasında bulantı ve kusma, titreme, huzursuzluk, bellek yitimleri, sara nöbetleri ve delirium tremens (alkolik hezeyanı – alkolik taşkınlığı) görülür. Patolojik içme durumunda, işe gidememe yada sarhoşluk nedeniyle işte çekilen zorluklar, aile ve evlilik uyumsuzlukları, parasal güçlükler, kafa ve beden sağlığının bozulmasına bağlı güçlükler eşlik eder.

Alkol alışkanlığının bedende neden olduğu bozukluklar arasında mide iltihabı (gastrit), peptik ülser (mide ülseri), karaciğer sirozu, pankeas iltihabı (pankreatit), kalp kası zedelenmesi vardır. Şiddetli bellek bozuklukları ile beyin harabiyeti seyrek değildir. Ruhsal bozukluklar arasında, kimi zaman intiharla sonuçlanan belirgin suçluluk duygularının eşilik ettiği şiddetli major depresyon vardır.

Alkolikliğin tedavisi, alkoliği içki ile ilgili bir sorunu olduğu yolunda bilinçlendirmeyi amaçlar. Bazı uzmanlar alkoliklerde bir metabolizma kusurunun bulunduğu kanısındadırlar ve çoğu vakalarda alkolün tümüyle kesilmesi zorunlu görülmektedir. Bunu sağlamak için psikoterapi, iğrendirme tedavisi ve bir takım ilaçlar kullanılır.

İnsan vücuduna zararlı etkileri olan alkol, toplumdaki kullanım sıklığının giderek artması ve uzun bir kullanım döneminden sonra insanı yavaş yavaş zehirlemesi nedeniyle büyük bir toplumsal tehlike oluşturmaktadır.

Alkollü içki tüketimi bütün dünyada giderek artmaktadır. Bu artış alkolün arkadaşlık ve neşenin simgesi haline gelmiş olmasına ve sakinleştirici etkisine bağlanabilir. Alkol tüketimine böylesine sıcak bakan toplumların aynı amaçla kullanılan ve bir bakıma daha tehlikesiz olan bazı keyif verici maddeleri kulananlara çok güçlü tepki göstermesi oldukça ilginçtir.

ALKOLÜN BESLEYİCİ DEĞERİ

Alkolün beslenme düzeni içindeki önemini göz ardı etmek olanaksızdır. Alkol alma alışkanlığında hangi içki söz konusu olursa olsun, önemli olan içerdiği etil alkol miktarıdır. İçerdiği etil alkol miktarı önemsenmeyecek kadar çok az olan alkollü içkilerin besinsel açıdan değerlendirilmesi gereksizdir.

Etil alkol gerçek bir enerji kaynağıdır. Vücutta oksidasyona (yükseltgenme) uğradıktan ve kimyasal zincirleme reaksiyonlardan geçtikten sonra CO2 ve suya dönüşür. Bu işlemler sonucunda 1 gram etil alkolden 7 kalori enerji açığa çıkar.Sindirilen ve kana geçen alkolün başka maddelere dönüştürülmesi olanaksızdır. Mutlaka hızlı oksidasyon işleminden geçmesi gerekir. Vücuda alınan alkolün oksidasyona uğraması öteki besin maddelerinin oksitlenmesini engeller ve böylece besinlerle alınan protein, yağ ve karbonhidrat gibi maddeler enerji sağlamak için okside edilmek yerine yağa dönüşerek yedek enerji için depolanır. Bu nedenle ortalama dozlarda alındığında alkolün şişmanlaştırıcı etkisi vardır ve bu etki daha yüksek dozlarda alkolün sindirim sistemi işlevlerine toksik etkisi olacağından kaybolur ve kişi kilo kaybetmeye başlar. Alkol tükürük salgısıyla birlikte bütün mide salgılarını, bu arada midedeki en önemli sindirim enzimi olan pepsin ve hidroklorik asit salgısını uyarır. Ayrıca mide kaslarının kasılmasını azaltır. Bu etkilerle birlikte kan şekerini düşürdüğünden iştahı arttırır. Bu etkilerden birinin ötekilerden daha belirgin olması, alınan toplam alkol miktarına ve içkideki alkolün yoğunluğuna bağlıdır.Yüksek dozlardaki alkolün mide salgısını azalttığı ve tersine mukus salgısını uyardığı görülmüştür. Alınan alkol miktarına bağlı olarak ortaya çıkan etkilerdeki bu dalgalanmalar, etil alkolün farmakolojik etkilerinde de görülür. Az miktarda alkol merkezi sinir sistemini uyararak kişinin keyif duymasını, kendini iyi hissetmesini ve düşünme kapasitesinin arttığını sanmasını sağlar. Doz biraz yükselince merkezi sinir sistemi baskılandığından kişinin özdenetimi kaybolur. Bu etki daha yüksek dozlarda daha da belirgin hale gelir ve bu aşamada kişinin mantıklı düşünme yetisi kaybolur, güçlükle ayakta durabilir, gerçek sarhoşluk durumu ortaya çıkar.

Alkolün vücuttan atılabilmesi için karaciğerde alkol dehidrogenaz enziminin yardımıyla okside olması gereklidir. Bu enzim sisteminin en önemli özelliklerinden biri kan - alkol düzeyinden bağımsız çalışmasıdır. Yani indirgeyeceği alkol miktarı önceden belirli olan bu enzim, aşırı alkol alımıyla artan gereksinime yanıt veremez. Normal ölçülerdeki bir erişkin insanın vücudunda saatte 8 – 15 mm3 etil alkol oksitlenebilir. Kişinin aldığı alkol yakabileceği yada oksitleyebileceği miktardan fazlaysa, kandaki alkol düzeyi yükseleceğinden sarhoşluk ortaya çıkar.

Alkole direncin kişiden kişiye değişmesi, herkesin karaciğerindeki alkol dehidrogenaz enzimi etkinliğinin farklı oluşundan kaynaklanmaktadır. Böylece kalıtsal özellikler nedeniyle karaciğerdeki alkol dehidrogenaz enzimi etkinliği yüksek olanlar, alkole oldukça dirençli olabilmektedirler.

İlginç olan başka bir nokta da, etil alkolün öteki temel besin maddelerinin metabolizması üzerindeki etkisi nedeniyle kişinin besin dengesini değiştirebilmesidir. Daha önce belirtildiği gibi, etil alkol alındıktan sonra kandaki şeker düzeyi düşebilir.

Son yıllarda yapılan araştırmalar, etil alkolün vücutta yağ oluşumunu kolaylaştırdığını ortaya koymakta, bu etkiyle oluşan yağların bir bölümü karaciğer hücrelerinde depolanırken bir bölümü de kana karışarak kandaki lipit düzeyinin yükselmesine neden olmaktadır. Bu etki, yağ içeriği artan karaciğer hücrelerin örselenmesine yol açar.
Sağlıklı ve ilaç kullanmayan kişilerin aldığı alkol kalp ve dolaşım sistemini hem olumlu hem de olumsuz yönde etkileyebilir. Kalbin kasılma gücü azalırken, perifer damarlar genişler. Bu durum kan basıncını bir ölçüde azaltır. Aşırı güç harcanması durumunda kalbin oksijen tüketimi artacağından bu durum sakıca yaratır. Öte yandan uzun süre günde 1-2 duble içki içen kişilerde kalp – damar sistemi hastalıklarına bağlı ölümler azalmaktadır. Bu olumlu etkinin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte kanda koruyucu özellikteki yağların arttığı (HDL kolestrerol) ya da kan pıhtılaşma düzeninde bazı değişikliklerin olduğu sanılmaktadır. Uzun süre günde 3 dubleden çok içki içenlerde kan basıncı alınan alkolle orantılı olarak artar. Alkol alımı kesildikten bir kaç hafta sonra kan basıncının normale döndüğü görülür. Ağır alkolizm olgularında kalp kası kasılma yeteneğini önemli ölçüde kaybeder. Alkol alımının kesilmesiyle düzelmeyen ve ölümle sonuçlanan ağır kalp yetmezliği tablosu ortaya çıkar.

Özellikle gençler ve kadınlar arasında artmakta olan aşırı alkol tüketimi, karaciğer ve beyin gibi önemli organlarda ağır hasarlara yol açabilmektedir. Alkolizm kötü bir alışkanlık olarak değil, Dünya Sağlık Örgütünün 1956 yılında tanımladığı gibi tedavisi olanaksız, progressiv (ilerleyici), ölümcül bir hastalık olarak görülmelidir.

Alkol kullanma alışkanlığına göre sınıflandırıldığında, Batı toplumlarında nüfusun % 3-5 inin hiç alkol kullanmadığı, % 75 inin yeterli, yada aşırı olmayan miktarda, örneğin yemekte alkol aldığı ve alkol kullanımının getirdiği tehlikelerden uzak olduğu, geri kalan % 20 lik bölümün ise aşırı alkol alanlardan (alkoliklerden) oluştuğu görülür.

Amerikan Psikiyatristler Birliğine göre Alkolizm, alkolün kötüye kullanımı ve Alkolizm olarak iki türdür. Alkolün kötüye kullanımında bağımlılık yalnızca psikolojiktir, kişi işlevlerini yerine getirebilmek için alkole gereksinim duyar, toplumsal ve mesleki sorunlarla karşılaştığı halde içmeyi sürdürür. Alkol bağımlılığında ise bunlara ek olarak etanol toleransı artmıştır.Yani kişi giderek artan miktarlarda alkol tüketme gereksinimi duyar. Bu kişilerde alkol alınmadığında bedensel değişiklikler (yoksunluk sendromu) gözlenir.

Alkol bağımlılığı çeşitli biyolojik ve genetik etkenlerle oluşan çok nedenli bir bozukluktur. Alkoliklerin yakınlarında alkolik olma riski başkalarına oranla 4 kat daha fazladır. Alkoliklerin çocuklarında da, başka bir aile tarafından evlat edinilmiş bile olsalar alkolik olma riski azalmamaktadır. Kalıtsal etkenlerin önemi gösterildikten sonra alkoliklerin çocuklarında, bozukluğun henüz belirmeden tanınmasını sağlayacak bir ortak özellik bulabilmek amacıyla çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Ana babası alkolik olan çocuklarda belirli kan alkol düzeylerinde başka insanlara göre bilinç ve psikomotor işlevler daha az bozulur, bazı hormonların salgılanması (kortizol, prolaktin) daha az etkilenir ve kendilerini daha iyi hissederler. Bu çalışmalar alkolizmin biyolojik etkenlerle ilişkili olduğunu düşündürmekle birlikte, toplumsal ve ruhsal etkenlerin önemi de göz ardı edilmemelidir.
Alkol kullanmayı teşvik edecek davranışlar, bütün dünyada alkolün toplumsal bir iletişim aracı olması ve bu açıdan ekonomik ve kolay ulaşılabilen bir madde olması da alkol alma alışkanlığının oluşmasında etkili olmaktadır. Sorunun çözümü, bir yandan bu alışkanlığı yaratan nedenlerin tanımlanmasında ve bunları yok etme girişiminde bulunulmasında, öte yandan, alkol alışkanlığına karşı yasalarla (örneğin, içki reklamlarının yasaklanması ve satışının sınırlandırılması) desteklenen ve toplumun beslenme ve sağlık bilincinin geliştirilmesine dayanan bir mücadeleyi başlatmakta yatmaktadır. Alkol alımının neden olduğu fiziksel ve ruhsal bozuklukların bilincinde olarak, alkollü içkilerin aile içinde kullanımı sınırlandırılmalı ve aile bireylerinin 21 yaşından küçük olanlarına şarap ve daha fazla alkol içeren içkilerin verilmesi kesinlikle yasaklanmalıdır.

Alkol insana fiziksel zarar vermekle kalmaz, kişiliğini de derinden etkileyerek, eşlerin birbirinden ayrılmalarına (boşanmalara), kişinin işini kaybetmesine ve toplumdan soyutlanmasına neden olur. Alkolik bireyin kişiliğinde uyumsuzluklar vardır, bu da yaşamı olgun bir erişkin gibi sırtlayamamasına yol açar. Çocuksu dengesizlikler içerisindedir.

Psikanaliz yapıldığında alkolik bireyin ’’ büyüyememiş olduğu ’’
, gerileme (regresyon – reterdasyon) mekanizmasıyla alkolü anne sütünün yerine koyduğu görülür. Duyduğu aşağılık kompleksi nedeniyle alkolün içinde boğulmaya çalışır. Kendini yapayalnız hisseder, tek dostu alkoldür. Başkalarının dalga geçtiği, dikkate almadığı, kaçtığı ve tahammül edemediği bir kişi haline gelir.

Alkolizmin toplumsal hasarları oldukça şaşırtıcı boyutlardadır. Ölümle sonuçlanan trafik kazalarının yarısı ve iş kazalarının dörtte biri alkole bağlanabilir. Ayrıca intiharların üçte biri ve cinayetlerin yarısından da alkol sorumludur. Sayısal olarak net bir tablo çizilemese de iş veriminin azalması da önemli ölçüde alkolden kaynaklanır. Hastanede tedavisi gereken hastalıkların % 10 – 40 ının kökeninde de alkol alışkanlığı vardır.

ALKOLÜN SAĞLADIĞI KALORİ MİKTARI

Şarabın sağladığı kalori öncelikle içerdiği etil alkolden kaynaklanır. Tatlı şaraplarda ve özel üretim şaraplarında buna ek olarak mayalanmış şekerlerin ya da başka özel katkı maddelerinin verdiği kaloriler de vardır.

12 derece sek şarap 1 litrede 750 kalori
10 derece sek şarap 1 litrede 600 kalori
10 derece 100 cc şarap 60 kalori
45 derece 100 cc rakı 300 kalori
40 derece 100 cc likör 120 kalori
20 derece 100 cc tatlı vermut 170 kalori

ALKOLÜN ZARARLI ETKİLERİNE DUYARLILIK

Alkolün zarar verecek miktarının belirlenmesi güçtür. Bu miktar bir yandan hedef organların alkole duyarlılığı ve direncine, öte yandan kişinin bünyesinin duyarlılık ve direncine bağlıdır. Öte yandan aşırı miktarda alkol alanlarda bile karaciğer sirozu gelişme olasılığının % 30 – 35 in altında olması bünyesel direncin önemini desteklemektedir. Kronik alkoliklerin günlük alkol alımı 40 gramın üzerinde olanlarda ise karaciğer sirozu gelişme riski 3 kat daha fazladır.

Kadınlarda bünyenin alkole direnci erkeklere oranla daha azdır. Yüksek miktarda alkol kullanımına bağlı ortaya çıkan hastalıkların oranı ve ölüm oranı da daha yüksektir. Düzenli olarak yüksek dozda alkol alan kadınların % 60 ında karaciğer sirozu geliştiği istatistiklerle ortaya konmuştur. Bu oran özellikle günlük alkol alımı 40 – 60 gram olanlarda yükselmektedir. Bu verilere dayanarak alkolün zararlı etkilerinin kişisel (bünyesel), kalıtsal ve cinsiyete bağlı olarak önemli değişiklikler gösterdiği kabul edilir.

ALKOLÜN PATOLOJİK ETKİLERİ

Vücuttaki organ ve sistemlerin çoğu alkol ve alkolün toksik parçalanma ürünlerinden zarar görür. Karaciğer üzerindeki etkilerinin yanı sıra merkezi sinir sistemi ve otonom sinir sistemi, pankreas, kalp ve damar sitemi, sindirim sistemi, iskelet kasları, solunum sistemi, kan hücrelerini yapan hemopoetik sistem ve iç salgı sistemini de zedelediği bilinmektedir.Ayrıca gebelikte alkol alanlarda görülen özel bir sendrom da tanımlanmıştır. Alkoliklerde kanser tehlikesi genel nüfusa göre 10 kat daha yüksektir. Özellikle baş – boyun bölgesi kanserleri, yutak, gırtlak, mide, karaciğer, pankreas ve meme kanserleri görülmektedir.

ALKOL BAĞIMLILIĞININ KLİNİKTE TARANMASI

Aşırı alkol alan bir kişiyle karşı karşıa kalındığında en önemli sorunlardan biri, alınan alkol miktarının belirlenmesidir. Böyle bir durumda hasta ile işbirliği yapmak olanaksız olduğundan bazı laboratuvar testlerinin uygulanması gereklidir.

Alkol bağımlılığında uygulanacak, her durumda işlevsel özel bir test yoktur. En sık kullanılan testler işlevsel olmakla birlikte belli durumlara özgü özel incelemeler değildir.
Uzun zamandır en sık kullanılan testte kandaki Gamma Glutamil Transpeptidaz (GGT) düzeyi belirlenir. Düzenli olarak aşırı miktarda alkol alanlarda bu maddenin kandaki düzeyi % 30 – 80 oranında artar. Bu test (GGT testi), barbütürat, benzodiazepin, rifampisin gibi bazı ilaçları kullananlarda geçerli sonuçlar vermez.

Bazı çalışmalar alkolün enzim düzeyini arttırdığını ve bu artışın aşırı alkol kullanımında hücrelerin hasar görmesine ve safra kanallarındaki tıkanıklığa bağlı olduğunu ortaya koymaktadır. Kan serumundaki ürik asit ve triglisetit düzeyinin yükselmesi, ayrıca alyuvar hacminin artması alkol tüketiminin fazla olduğunu düşündürür.

ALKOLİZMİN EVRELERİ

Önerilen günlük doz aşıldığında, alkol gizli bir düşman haline gelerek vücuda fiziksel ve psikolojik zararlar vermeye başlar. Bazı kişilerde bağımlılığa neden olabilecek günlük alkol dozu 100 -200 mg/ 100 ml arasındadır Uzmanlar kronik alkolizmin çeşitli evrelerini sınıflandırmıştır. Buna göre :

ALFA ALKOLİZM : Psikolojik bağımlılık yapar. Kişi içtiği zaman denetimini kaybetmez ve alkol alma isteğini denetleyebilir. Ne var ki, aile bütçesi ve kişiler arasındaki ilişkiler bu noktada bile etkilenmeye başlar.

BETA ALKOLİZM : Maddi bağımlılık henüz gelişmemiş olsa da, mide, karaciğer ve sinir sistemi üzerinde olumsuz etkiler ve bozukluklar ortaya çıkmaya başlamıştır.

GAMMA ALKOLİZM : Ruhsal bağımlılıktan maddi bağımlılığa aşamalı bir geçiş vardır. Nedensiz korku ve taşkınlıklar gerçek bir psikoz tablosuna dönüşebilir.

DELTA ALKOLİZM : Kişi artık kendisini içmekten alamaz. Bu dönem fiziksel ve ruhsal çöküntünün geriye dönüşsüz olduğu son evredir.

KARACİĞERE VERDİĞİ ZARARLAR

Alkol alındığı dozla doğru orantılı olarak karaciğere zarar verir, dokulardaki hasarın mekazizması ve beslenme bozukluğunun bu süreçteki rolü henüz tam olarak aydınlatılamamıştır. Alkol ve beslenme bozukluğu birbirinden bağımsız olarak, besinlerin emilimi ve vücutta kullanımları üzerinde olumsuz etki yapar. Beslenme bozukluğunun, alkolün karaciğer hücrelerindeki yıkıcı etkisini arttırdığı sanılmaktadır. Yüksek miktarda alkol alımını izleyen ilk günlerde karaciğer hücrelerinde trigiliseritlerin birikmesine ve hücrelerdeki hasar sonucu ortaya çıkan yıkım ürünlerinin karaciğer dokusundan uzaklaştırılamamasına bağlı olarak karaciğer büyür. Bu kişilerdeki kan plazmasındaki trigliserit düzeyinde belirgin artış görülür. Alkolik karaciğer yağlanması içkinin bırakılmasıyla düzelebilir. Karaciğer kendini yenileyebilen bir organdır. Fakat belirli bir karaciğer harabiyeti mevcut ise karaciğer kendini yenileyemez ve karaciğer nakli de yapılmazsa ölüm kaçınılmazdır.

Karaciğerdeki hasar organın aşamalı olarak yağlanmasına ve alkole bağlı hepatite (karaciğer yangısı) neden olabilir.

Karaciğer dokusunun sürekli alkol kullanımına gösterdiği tepkinin son aşaması olarak Siroz Hastalığı ( Hepatitis interciticialis chronica fibrosa) ortaya çıkar.
Hastanın büyük bir bölümünde alkole bağlı siroz uzun zaman içinde yavaş yavaş gelişir. Olguların % 40 ında sirozun yaşam boyunca saptanamadığı düşünülmektedir. Belirtilere yol açan sirozda sıklıkla yemek borusundaki (osephagus) varislerin yırtılarak kanamasına bağlı olarak kusmukla birlikte kan (Hematemesis) görülür.
Alkolik karaciğer sirozu ilerleyicidir, fakat alkol bırakıldıktan sonra ilerleme durabilir, hatta işlevsel bir düzelme de görülebilir. Kişi kimi zaman bambaşka nedenler sonucunda ölür. Karaciğer sirozunda sıklıkla ölüme neden olan en ağır komplikasyonlar, yemek borusu toplardamarlarındaki kanamalar, ağır karaciğer yetmezliği, karaciğer ensefalopatisi (karaciğer yetmezliği sonucunda vücuttan atılamayan bazı maddelerin beyin dokusunu örselemesiyle gelişen klinik tablo) ve hepatorenal sendromdur (karaciğer hastalığı sonucunda gelişen böbrek hastalığı).

Alkolik karaciğer sirozu olanlarda % 30 a varan oranlarda ve tam olarak aydınlatılamayan bir nedenle karaciğer tümörü de gelişebilmektedir.

PANKREASA VERDİĞİ ZARARLAR

Alkolün kronik ve akut pankreas hastalığının gelişiminde rolü tümüyle kanıtlanmıştır. Toksik doz sınırı, olaya eşlik eden etkenler ve hastalığı geliştirme açısından kişiler arasındaki farklılıklar tam olarak açıklanamamıştır.

10 yıl alkol kullananlarda pankreas hastalığına bağlı ilk belirtiler ortaya çıkar. Klinikte pankreas hastalığına ilişkin en temel belirti yağlı besinler yendiğinde ve alkol alındığında şiddetlenen ağrıdır.Diğer belirtiler arasında zayıflama, şeker hastalığı oluşması ve sindirilemeyen yağların atılmasına bağlı olarak dışkının yağlı görünüm alması sayılabilir.
Kronik pankreatit te (pankreas iltihabı) ağrı, bulantı ve yüksek ateş görülür. Olguların % 18 inde ölümle sonuçlanan şok tablosu ortaya çıkar. Alkolün bırakılması hastalığın tehlikesini azaltmaz. Tanı koymak için Ultrasonografi, Endoskopik ters yönlü Pankreatografi, Bilgisayarlı tomografi (CT) ve Manyetik rezonans görüntüleme (MR Görüntüleme) gibi yöntemler kullanılır. Uzun zamandır kronik pankreas iltihabı olanlarda pankreas kanseri gelişmesi riski de daha yüksektir.

SİNİR SİSTEMİNE VERDİĞİ ZARARLAR

Uyuşturucu etkili maddelerden en yaygın olanı alkol bu gruptaki öteki maddeler gibi direnç geliştirmesi, kimyasal ve ruhsal bağımlılık yaratması ve yoksunluk sendromuna neden olması gibi bazı özelliklere sahiptir. Merkezi sinir sisteminin aşırı uyarılmasına bağlı olarak gelişen alkol yoksunluk sendromunun belirtileri kimi zaman tek başına, bazen de delirium tremens ( alkol deliriumu – alkol taşkınlığı) adı verilen klinik tabloyu oluşturacak biçimde bir arada görülür. Bu belirtilerin başında titreme, terleme, korku, sara nöbetini andıran kasılmalar, işitsel ve görsel halusinasyonlar, yüksek ateş, kalp atım hızında artış (taşikardi), yüksek tansiyon, sıvı kaybı ve idrar miktarında azalmadır.
Başka bir iç hastalığı ya da organ yetersizliği yoksa ölüm riski düşüktür.

Alkol ve alkolün yıkım ürünlerinin hem merkezi sinir sisteminde hemde otonom sinir sisteminde toksik etkileri vardır. Bu etkiler çoğu zaman dolaylı olarak beslenme bozukluğuna ve özellikle B grubu vitaminlerin eksikliğine bağlı olarak ortaya çıkar.
Alkoliklerin hemen hemen yarısında uzun bir alkol kullanma döneminden sonra alkole bağlı nöropati ortaya çıkar. Bunun nedeni B grubu vitaminleri ve özellikle B1 vitamininin (Thiamin) besinlerle yetersiz alınmasındandır.

Tablonun klinik belirtileri arasında güçsüzlük, parestezi (karıncalanma), kaslarda erime, kemik - kiriş reflekslerinde zayıflama sayılabilir.

Hastalık ilerledikçe kol ve bacaklarda şiddetli ağrılar, el ve ayakları eldiven yada çorap gibi saran ve uçlarda görülen duyu azalması ortaya çıkar.Belirtiler genellikle simetriktir. Kimi zaman görme siniri (nervus opticus), yüz siniri (nervus facialis) gibi kafa sinirleri de etkilenir. Tanı koymaya yardımcı olan incelemelerden en önemlileri nörolojik muayene, elektromiyografi ve 24 saatlik idrarla atılan toplam B1 vitamini (Thiamin) miktarının belirlenmesidir.

KALP VE DOLAŞIM SİSTEMİNE VERDİĞİ ZARARLAR

Bilinçsiz olarak alkol alınması, oldukça önemli ve kötü gidişli kalp ve damar hastalıklarının gelişmesine yol açar. Yapılan son çalışmalar, kronik alkolizm ile Yüksek tansiyon (Hipertansiyon) arasında bir bağlantı olduğunu göstermektedir.Alkolün bırakılması, sürekli alkol alanlarda da yüksek tansiyonun denetim altına alınmasına yardımcı olur. Alkol ilk alındığında perifer damarları genişleterek tansiyonu düşürür. Sürekli alındığında ise, içkinin bırakılmasıyla kaybolan orta derecede yüksek tansiyona yol açar.

Aşırı miktarda ve uzun süre alkol kullanılması alkolik kardiyopati (alkole bağlı kalp hastalığı) olarak bilinen bozukluğun gelişmesine yol açar. Bu durum 20 yıl boyunca alkol kullananların % 25 inde görülür.

DAVRANIŞLAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Sağlıklı kişilerde düşük yoğunluklardaki (30 – 50 mg/100 ml) etil alkol beyin kabuğundaki üst merkezleri baskılayarak gevşemeye neden olur, daha yüksek yoğunluklarda hareketlerde düzensizlik ve denetim eksikliği, uyarılabilirlik, mantık ve düşünme yetilerinde azalma gibi belirtiler, 100 mg/100 ml lik yoğunlukta zihinsel bulanıklık, hareketlerin tümüyle denetimden çıkması ve duygusal dengesizlik ortaya çıkar. Daha yüksek yoğunluklarda (200mg/100ml) zihinsel dağınıklık ve çevreyle bağlantının kopması komaya kadar gidebilir. Çok yüksek yoğunluklarda (300mg/100ml) dolaşım ve solunum siteminin durmasına bağlı olarak ölüm görülebilir.

Alkol alımının erken döneminde ortaya çıkan saldırganlık, aşırı konuşkanlık, ruhsal ve fiziksel huzursuzluk ve beyin kabuğunun elektriksel etkinliğindeki artma alkolün uyarıcı etkisi sonucu ortaya çıkmış gibi görünse de, beynin etkinliklerini düzenleyen mekanizmaların baskılanmasına bağlıdır.

Merkezi sinir sisteminin daha da yaygın olarak etkilenmesi, konuşma ve göz hareketlerine kadar tüm hareketlerin olumsuz etkilenmesine yol açar. Hareketler yavaş, düzensiz ve amaçsızdır.

Alkol ayrıca bilişsel işlevleri de etkiler. Kronik alkolizmde görülen nöropsikolojik bozuklukların şiddeti alkol kullanma süresine, alınan alkol miktarına ve kişinin değerlendirmenin yapıldığı sırada ne kadar süredir alkol alamdığına bağlıdır.
Bazı zihinsel işlevler alkol kullanımından daha çok etkilenir. Örneğin zeka düzeyi alkolden etkilenmemekte, öte yandan anlama yetisinde azalma görülmektedir. Genel olarak kısa süreli bellek ve yeni bilgilerin depolanması ile ilgili sistemde bozukluk görülür.

Bu bozukluklar alkol almayan yaşlılarda görülen bozukluklara benzer, bazı bilim insanlarıı aşırı alkol kullanımının erken yaşlanmaya neden olduğunu öne sürerler. Ayrıca yaşlanan beynin alkolün etkilerine gittikçe daha duyarlı olduğu gösterilmiştir. Bu yüzden kişinin yaşı nöropsikolojik bozukluğun şiddeti üzerinde önemli rol oynar.

BEYİN ATROFİSİ VE ALKOLİK BUNAMA

Alkoliklerde merkezi sinir sisteminde görülen en önemli değişiklikler beyinde atrofi (küçülme), beyin karıncıklarında genişleme ve beyin kabuğunda incelmedir.
Bilgisayarlı tomografiyle (CT) yapılan incelemelerde alkoliklerin % 50 sinin beyinde, % 60 ında beyincikte atrofi saptanmıştır. Bu değişiklikler özellikle daha önce delirium tremens (alkol deliriumu – alkol taşkınlığı) geçirenlerde ya da alkole bağlı halusinasyonları olanlarda daha belirgindir. Beyin atrofosi kimi zaman herhangi bir sinirsel ya da ruhsal bozukluğu olmayanlarda da görülmektedir.

Beslenme bozukluğu, alkoliklerde beyin atrofisinin gelişmesini kolaylaştırırsa da, iyi beslenen ve geçmişinde delirium tremens ya da beyin travması öyküsü bulunmayan ya da herhangi bir karaciğer hastalığı olmayanlarda da beyin atrofisi görülebilir. Genç alkoliklerde beyindeki atrofinin alkol kullanımının bırakılmasıyla aşamalı olarak bir kaç yıl içinde düzeldiği görülmüştür.

Alkol kullanımının süresi, içkinin cinsi, hiç alkol alınmayan sürenin uzunluğu, kişinin sarhoşken dengesini kaybetmesi sonucu gelişen kafa travmaları, karaciğer hastalıkları, beslenme bozuklukları gibi ikincil komplikasyonların niteliği ve şiddeti, beyin atrofisinin düzeyini etkilemektedir.

ALKOL VE YAŞLANMA

Yaşlanma sürecinde beyin dokusunda yapısal ve işlevsel değişiklikler ortaya çıkar. Aşırı alkol kullanımında beyin dokusunda ortaya çıkan değişiklikler bunlara benzer. Kronik alkoliklerde bu değişiklikler çok erken yaşlarda başlar.

Kronik alkolizm, yaşlılıkla birlikte gelişen beyin atrofisini hızlandırır.

Alkoliklerde beyne giden kan miktarı alınan alkol ile ters orantılı olarak azalır. Yaşlılarda az miktarda alkol alınması bile beyne giden kan miktarının azalmasına yol açar. Alkolün merkezi sinir sisteminde doğrudan neden olduğu hasar dışında, beslenme bozukluğu ve buna bağlı vitamin eksikliği, çeşitli travmalar, karaciğer hastalıkları ve kalp – damar sisteminde hastalık gelişme riskinin artmasına bağlı olarak gelişen ikincil bozukluklar da merkezi sinir sisteminin olumsuz etkilenmesine neden olurlar.

ALKOLİK FÖTÜS SENDROMU

Gebelikte alınan alkol düşüklere oabilir. Yine gebelikte alınan alkol doğumdan önce fötüsün, doğumdan sonra ise bebeğin vücut gelişiminin geri kalmasına neden olur. Yüzde biçim bozukluklarına, zeka geriliğine varabilen sinir sistemi hastalıklarına, kalpte doğumsal deliklere ve anomalilere ve başka bir çok organda çeşitli bozukluklara yol açmaktadır. Gelişmekte olan organların tümü alkolün zararlı etkilerine açıktır.
Dokulardaki hasarın hangi mekanizmayla oluştuğu tam olarak bilinememektedir. Plasentadan fötüse geçen etil alkol (etanol) ve asetaldehit in etkili olabileceği düşünülmektedir. Bu hasarın gelişmesi açısından büyük risk altında bulunan gebe kadınların saptanması ve olumsuzlukların engellenmesi için gecikmeden çeşitli önlemlere başvurulması gerekir.Gebe kadına protein, vitamin ve mineral desteği yapılması, doğacak bebeğin annenin alkol alışkanlığından olumsuz etkilenmesini kısmen önler. Gebelikte alkol kullanımına ilişkin bir güvenlik sınırı saptanmamıştır. En güvenilir önlem gebelikte alkolün tümüyle bırakılmasıdır. Yapılan son araştırmalar aşırı miktarda alkol alan ve bu nedenle risk grubunda bulunan alkolik annelerin gebelikte de aynı düzeyde alkol almayı sürdürdüğünü, yalnızca belirli durumlarda alkol alanların ise gebelikte alkol alımını tümüyle denetleyebildiğini göstermiştir.
Gebelikte alkol kullanan annelerin fötüslerinde ve doğumdan sonra bebeklerinde ;
Fötüsün rahim içi gelişim yaşına göre düşük kilolu oluşu.
Kafatası ve beyin ölçülerinin normalden küçük olması ve zekanın etkilenmesi.
Davranış kalıplarının değişmesi, vücut etkinliklerinin azalması, gözlerin geç açılması, titremeler, süt çocuğu döneminde huzursuzluk.
Özellikle ağız, üreme ve boşaltım sistemlerinde doğuştan gelen ufak oluşum bozuklukları, yarık ve fıtıklar.
Özellikle yüzün orta çizgisinde alkolik fötüs sendromu olarak tanımlanan ve zeka geriliğiyle birlikte ortaya çıkan gelişme bozuklukları .
Doğurganlıkta azalma, ölü doğum ya da doğumdan hemen sonra bebeğin ölümü.
Fötüste veya bebekte kalpte karıncıklar yada kulakçıklar arasında delik.
Eklem hareketlerinde kısıtlanma’ lar tespit edilmiştir.

ALKOL VE İLAÇLAR ARASINDAKİ ETKİLEŞİM

Alkolün akut ya da kronik alınımı, çeşitli ilaçların emilimini, metabolizmasını ve farmakolojik etkilerini tam olarak bilinmeyen mekanizmalarla etkiler. Alkol alanlarda ilaç kullanımından sonra görülen anormal yanıtın nedeni çoğunlukla ilacın karaciğerdeki metabolizmasında ortaya çıkan bir bozukluktur. Bu durum bazen sakinleştiriciler ya da ağrı kesicilerin yaşamı tehlikeye sokmasına yol açar. Bu yüzden klinikte saptanan bir karaciğer yetmezliği ve özellikle ascites ( karın boşluğunda sıvı birikmesi) ya da ensefalopati (beyin hastalığı) varsa bu ilaçların alınmaması gerekir. Ayrıca alkolle birlikte kesinlikle sakinleştirici ilaç kullanılmaz. Alkol merkezi sinir sistemini baskı altına aldığından sakinleştirici, uyku ilacı, sara ilacı (epilepsi ilacı), afyonlu ağrı kesiciler gibi aynı özelliği taşıyan ilaçların etkisini arttırır. Başlangıçta, bazı şeker (diyabet) ve sara ilaçları (antiepileptik ilaçlar) gibi karaciğerde aynı enzim sistemiyle yıkıma uğrayan ilaçların vücuttan atılmasını yavaşlatır. Uzun süre kullanılmışsa bu etki tersine döner. Bir tür ağrı kesici olan parasetamol (asetaminofen) alkolle birlikte kullanılırsa karaciğer dokularını hasara uğratır. Ayrıca alkol bazı antibiyotikler ve şeker düşürücü ilaçlarla (antidiyabetik ilaçlar) birlikte alındığında yıkım ürünlerinden asetaldehitler artarak bulantı ve kusmaya neden olurlar.

Değerli okuyucular, uyuşturucu olsun, alkol olsun tüm bağımlılıkların nedeni kişinin kendisinden kaçmasıdır. Bağımlılıklardan kurtulanların sayısı dünya istatistiklerinde malesef % 10 u geçmemektedir. Sigara, alkol, uyuşturucu bunların hepsi bir bağımlılıktır. Benim sizlere tavsiyem bu pisliklerden kendinizi ve yakınlarınızı lütfen uzak tutunuz. Bunlardan insana hiç bir yarar gelmez. Çağdaş insanın da zaten bunlara ihtiyacı yoktur.
Siz sağlıklı yaşamı seçin. Süt için, su için, meyve suyu için, olacaksınız doğal içeceklerin (süt, ayran, kefir, su, meyve suyu, maden suyu ) bağımlısı olun. Öteki pisliklerden aman uzak durun.

Sağlıklı günler dileği ile....

Uzman Dr.Ali AYYILDIZ
Veteriner Hekim – İnsan Anatomisi Uzmanı Dr.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Alkol ve Alkol Bağımlılığı (Alkolizm)" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     6 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Ali AYYILDIZ Fotoğraf
Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ
Antalya
Veteriner Hekim
İnsan Anatomisi Uzmanı Dr.
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi6 kez tavsiye edildi
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ'ın Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Alkol ve Alkol Bağımlılığı (Alkolizm)' başlığıyla eşleşen başka makale bulunamadı.
► Antiviral İlaçlar Nisan 2020
◊ Latince Atasözleri ÇOK OKUNUYOR Aralık 2014
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


03:02
Top