2007'den Bugüne 92,323 Tavsiye, 28,223 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Sürüngenler – Reptılıae - Yılanlar, Kertenkeleler, Kaplumbağalar, Timsahlar, Tuataralar, Terraryum ve Paludaryum
MAKALE #11251 © Yazan Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ | Yayın Ağustos 2013 | 42,617 Okuyucu
SÜRÜNGENLER – REPTILIAE - YILANLAR, KERTENKELELER, KAPLUMBAĞALAR, TİMSAHLAR, TUATARALAR, TERRARYUM VE PALUDARYUM

Sürüngenler, Latincesi Reptiliae, omurgalı hayvanlar aleminin yumurtlayarak çoğalan büyük bir sınıfıdır. Yılanlar, kertenkeleler, kaplumbağalar, timsahlar ve tuatara takımlarından meydana gelir.
Sistematik taksonomik olarak Sürüngenleri hayvanlar aleminden – Animalia, Kordalılar şubesinden – Chordata - Kordalılar, Reptiliae – Sürüngenler sınıfı hayvanları olarak olarak tanımlayabiliriz
Herpetoloji

Herpetoloji ; (Yunanca herpeton = sürünmek, ve logos = çalışma) sürüngenleri ve amfibileri inceleyen zooloji alt dalı.
Bazı biyologlar herp’ i bütün sürüngenleri ve amfibileri tanımlamak için kullanırlar.
Herpetoloji, değişkensıcaklı dörtbacaklıları, morfolojilerini, fizyolojilerini, evrimleşmelerini vs. araştırır. Bu bilimle uğraşanlara herpetolog denir.
Değişkensıcaklı (heterotermi) omurgalılardan olan sürüngenler, evrimsel olarak Amfibyumlarla sabit vücut ısılı (homeotermi) hayvanlar arasındaki geçiş sürecini, denizden karaya, kalıcı geçişi temsil ederler. Vücutlarının pul ya da benzer levhalarla kaplı olması nem kaybını en az düzeyde tutmalarını sağlar, bu sayede kurak ortamlara oldukça iyi uyum sağlarlar.
Vücut ısılarını sabit tutacak metabolizmik mekanizmalara sahip olmadıkları için, vücut ısıları dış ortamın ısısına bağlı olarak değişkendir. Bu yüzden sürüngen türlerinin çok büyük bir kısmı dünyanın ılıman iklim kuşaklarında yaşamlarını sürdürür. Ancak bu sayede kasları inanılmaz enerji tasarrufu yapar. Kaslarının güç potansiyeli memelilere oranla 4, kuşlara oranla 2 kat daha fazladır.
Tümü akciğerleriyle solunum yapan sürüngenlerin tümü yumurtlayarak ürerler. Bazı türlerde yavruların yumurtadan çıkması, dişinin içinde gerçekleşir.
Bugün gezegenimizde 6.000 kadar alt türü yaşamaktadır.Sürüngen ve kaplumbağaları insanlar daha çok yazın görürler
Sürüngenlerde Beslenme
Reptiller genellikle karnivordur. Yalnız, kertenkele ve kaplumbağaların bir kısmı herbivordur. Avlarını kısmen optik (timsah ve kertenkeleler), kısmen koku ile, çok azı da termoreseptörler ile (Crotalidaeve Boidae) tespit ederler. Ekseri hallerde avı bulmada farklı duyu organları birlikte rol oynar.
Her bir tür tarafından av yakalama için geliştirilen mekanizmalar çok çeşitlidir. Yılanlarda çoğunlukla ava yaklaşılır, üzerine atılarak başın ava doğru seri hareketi ile yakalanır. Bukalemunlar böcek avlarına sessizce yaklaşır, birbirinden bağımsız hareket eden gözleri ile miğfer şeklindeki yapının hizasından nişan alır ve belli mesafeden dillerini bir anda fırlatarak avı yakalarlar.
Zehirsiz yılanlar avlarına dolanarak onları sıkarlar, canlı veya öldürdükten sonra avlarını yutarlar. Zehirli yılanlar zehir dişlerini batırarak ölmesini bekler. Yutma işlemi avının hareketsiz kalmasıyla başlar. Yılanlarda avı yutma işlemi, birbirine karşı serbest hareket eden, alt çenelerinin öne ve arkaya hareketi ile olur. Göğüs kemiği olmadığından, ayrıca altçeneler üst çenelere oynak eklemlerle bağlandığından ve alt çenenin parçaları arasında elastik bir doku ile bağlandığından avın yutulması kolaylaşır.
Kaplumbağa, Timsah ve bazı kertenkeleler (Örneğin Varanus) avlarını parçalarlar. Timsahlar parçalamada arka bacaklarını, kaplumbağalar ön bacaklarını kullanır. Bazı kaplumbağalar (örneğin Chelydra serpentina) özel yutma yöntemi geliştirmiştir; ağızlarını son derece açarak yutaklarını ortaya çıkarırlar ve avlarını bir anda yutarlar. Uzun, kırmızı solucan gibi olan hareketli dillerini yem gibi kullanırlar.
Su içme esas olarak 2 şekilde olur.
Kara kaplumbağaları ve yılanlar suyu emerler.
Kertenkeleler suyu yalarlar (yalanan doğrudan su olmayıp nemli bir bitki de olabilir)
Alınan besin midede yüksek konsantrasyonda hidroklorik asit (HCl) ile sindirilir. Boynuz, toynak ve tüyler zaman zaman ağızdan dışarı atılır. Kemikler ise eritilir. Ekstrem beslenenler arasında yumurta yiyen yılanlar (Dasypeltis), salyangoz yiyenler, termit ve karınca yiyen Typhlopidae ve Leptotyphlopidae üyeleri, fare-sıçan gibi küçük memelileri yiyen Viperidler, yosun yiyen Deniz kertenkelesi (Amblyrhynchus) bulunur. Colubrid yılanların ve kertenkelelerin çoğu ise her şeyi yer (Omnivor). Cesametlerine göre büyük olan, hareketli her canlıya saldırırlar. Yeşil kertenkeleler (Lacerta viridis ve L. trilineata) biyotoplarında yaşayan küçük memeli, kuş, reptil, amfibi, eklembacaklı ve yumuşakçalar ile beslenirler.

Sürüngenlerin Özellikleri

Yukarıda belirtilen genel bilgilerin dışında, sürüngenlerin organlaşma planı, ikiyaşayışlılarınkine göre şu on maddede belirtilebilir;

1. Üstderinin boynuzsu tabakasının kalınlaşması ve deriyle ilgili salgı bezlerinin hemen hemen tümüyle indirgenmesi; bu değişiklik sayesinde sürüngenler su yitimine büyük bir dayanıklılık kazanmışlar ve karadaki kuraklığa kendilerini uyarlamışlardır.
2. İlk omurlar ve kafatasının arkasındaki kasların değişikliğe uğraması; bu, bir boyun bölgesinin oluşmasına yol açmış; baş gövdeye göre daha hareketli bir hale gelmiş ve böylece gözlem (bilgi alma) ve tepki gösterme olanakları artmıştır.
3. Ağız boşluğunun tavanını oluşturan ikinci bir kemik damağın oluşması; iç burun delikleri, yutağa açılacak biçimde geriye itilmiş ve hayvan, ısırırken ve çiğnerken de solunum yapabilir hale gelmiştir.
4. Karın tarafının ortasında iyi gelişmiş bir göğüs kemiğinin oluşmasıyla göğüs kafesinin kapanması.
5. Akciğerlerin karmaşıklaşması ve soluk borusunun (trake) bunlar içinde dallanan bronşlara ilerlemesi.
6. Kirli kanın (toplardamar kanı) ve temizkanın (atardamar kanı) birbirinden ayrılmasında yetkinleşme olması.
7. Beyin yetkinleşmesi; bir yeni kabuk (neopallium ya da beyin kabuğunun evrim geçirmiş olan bölümü) oluşumu, daha karmaşık reflekslere olanak vermiştir.
8. Omurilik sinirlerinin birinci çiftlerinin baş içine girmesi; çeşitli organların eşgüdümü bu sayede yetkinleşmiştir.
9. Böbreğin yetkinleşmesi; atılacak maddelerin dışarı atılmasını daha etkili kılan metanefroz (evrimli böbrek) tipinde yetkinleşmiştir.
10. Erkeklerde üreme tekniğini yetkinleştiren ve dikleşebilen içi oyuk iki çiftleşme organının gelişmesi.

Sürüngenler, çoğunlukla akciğerleri aracılığıyla havayla solunum yapan hayvanlardır; derileri pullar, pulsu plaklar ya da bağayla örtülüdür; deri her zaman kurudur, ama sözgelimi, kertenkelelerin uylukları boyunca bulunan salgı bezleri gibi, birkaç kural dışı durum vardır.

Kaplumbağaların dışındaki sürüngenlerin dişleri vardır, ama bir çok grupta bu bakımdan kimi ayrılıklar olduğunu belirtmek gerekir. Sürüngenlerin beden sıcaklığı değişkendir. Yani bunlar, memeliler ve kuşlar gibi sabit sıcaklıklı hayvanlar (homeoterm) değil de ikiyaşayışlılar, balıklar ve omurgasızlar gibi değişken sıcaklıklı – soğukkanlı hayvanlardır (poykiloterm).

Sürüngenlerin Genel Yapısı

Sürüngenlerin kafatası, kafatasının şakak bölgesinin ve arka bölgesinin kemiklerinin çoğu kez bulunmayışıyla nitelendirilir. Bu hayvanların kafatasında, yeri değişebilen bir ya da iki şakak çukuru oluşur; bu özellikten, yani şakak çukurlarının bulundukları yer ve sayısından sistematikte yararlanılır. Damağın yapısı önemli değişikliler gösterir. İlkel yapı, kertenkeleler gibi, kimi sürüngenlerde korunur ama kaplumbağalarda ikincil bir damak ortaya çıkar ve bu, timsahlarla memeli sürüngenlerde daha da gelişir. Çene eklemi, dörtköşemsi kafatası kemiği ve squamosus kemikleri arasında oluşur. Dişler, genellikle koni biçimlidir. Dişlerin değişik biçimlerde olması özellikle memeli biçimlerinde görülür. Eksen iskeletinde, kaplumbağalar ve yılanlarda göğüs kemiği yoktur. Omurların gövde kısımlarının ya yalnız arka tarafları ya da yalnız ön tarafları çukurdur. Sürüngenlerin üyeleri bir dört ayaklı üyesinin temel yapısındadır, ama kimi kez çok değişikliğe uğrar ve pterozorlarda olduğu gibi uçmaya ya da pleziyozorlar ve ihtiyozorlarda olduğu gibi yüzmeye uyarlanma gösterir; kimi dinozorların ön üyeleri gibi çok indirgenmiş de olabilir; son olarak ayaksız kertenkeleler (kahverengi köryılan) ve yılanlarda hiç üye bulunmaz.

Birçok sürüngende, bağırsak başlıca iki bölüt içerir: Bunlardan biri, dar olan ince bağırsak ve öbürü bir boğumlu ince bağırsaktan ayrılmış olan daha uç tarafta bulunan kalın bağırsaktır. Kalın bağırsağın başlangıç bölümünde çıkıntılar vardır. Yılanların ve boncuklu kertenkelelerin tükürük bezleri, zehir bezlerine dönüşmüştür. Akciğerler, birçok kertenkelede ve noktalı kamadişte az gelişmiştir: Kimi türlerde yalnızca sağ akciğer gelişme göstermiştir. Sürüngenlerin kalbi genelde iki kulakçık ve bir karıncık kapsar: Yalnızca timsahların iki karıncığı vardır. Kalbin bölmelere ayrılmış olması sayesinde, toplardamar kanı (kirli kan) ve atardamar kanı (temiz kan) birbirinden iyice ayrılmıştır. Kalpten çıkan ana atardamarın başlangıcındaki şişkin bölüm uzunlamasına üçe, yani bir akciğer atardamarı ile iki ana atardamar yayına ayrılmıştır.

Sürüngenlerin böbreği; çok lopçuklu olması nedeniyle kertikli bir görünümdedir. Sidik borusunun her kolu bu lopçukların birine denk düşer. Kimi sürüngenlerde bir sidik torbası vardır. Üreme aygıtı amniyonluların üreme aygıtıyla aynı genel yapıdadır. Erkekte bir çiftleşme organı vardır. Tiroit bezinin yapısı yalındır. Dinozorların çok büyük boyutlu olmalarının nedeni, hipofizin aşırı çalışmasına bağlanmıştır.

Sinir sistemi, sürüngenlerde beyin kabuğu özellikle koku alma sinirlerini içerir; bu bir rinansefaldir. Üç köşeli bir bağ, beyin yarıkürelerini birbirine bağlar; beyincik indirgenmiştir. Sürüngenlerde görme oldukça gelişmiştir. Fosil biçimlerde ortada tek bir göz vardı. Sürüngenlerin koku alma duyusu da aynı biçimde gelişmiştir. Yılanların dilinin ucu ortamdaki kokuya karşı duyarlıdır. İşitme, sürüngenlerin yaşamında ancak küçük bir rol oynar. Çıngıraklı yılanın yüzünde, kızılaltı ışınları algılamaya yarayan bir yüz çukuru vardır.

Kimi sürüngenler özellikle, birçok yılan ve Kuzey Amerikanın ıssız yerlerinde yaşayan boncuklu kertenkele gibi birkaç kertenkele zehirlidir. Yılanların zehir bezleri kulakaltı bezlerinden türemiştir. Demek ki zehir, değişikliğe uğramış bir tükürüktür. Bu bezler bir kanalla üstçenedeki dişlerle bağlantılıdır. Boncuklu kertenkelelerde, zehir tersine, altçene dişleriyle akıtılır. Dünyada zehirli yılanlar yüzünden yılda yaklaşık 30 - 40.000 ölüm olayı görülür.


Yerleşim ve Beslenme

Yılanlar, kertenkeleler ve kaplumbağalar, aralarında ılıman bölgeler de olmak üzere dünyada geniş bir alana yayılmışlardır. Timsahlarsa tropikal bölgelere özgüdür. Kalakbaşlılarsa Yeni Zelandada yaşayan noktalı kamadişe indirgenmiştir. Birçok sürüngen türü ve çoğu kez en etkileyici olanları adalarda birbirinden ayrı olarak yerleşmişlerdir: Komodonun dev varanı (Varanus comodoensis), Aldabra ve Galapagosun deniz iguanası (Amblyrhynchus cristatus) buna örnek oluşturur.

Çok sayıda sürüngen (yılanlar, bukalemunlar) ağaçlarda, timsahlar, kaplumbağalar ve özellikle anakonda gibi yılanlar da tatlı sularda yaşarlar. Günümüzde yaşayan çok az tür gerçekten deniz biçimidir, bunlar yalnızca deniz kaplumbağaları, deniz yılanları ve daha az ölçüde Galapagosun deniz iguanası ve deniz timsahıdır (Crocodylus porosus). Kimi sürüngenler dağlarda oldukça yükseklerde yaşarlar; Himalayada agamalar 5000 metreye bile erişebilirler. Skingiller (Scincidae) gibi toprak kazıcı ve Kübada yaşayan bir iguana ve Malezyada yaşayan bir tür su yılanı gibi mağaralarda yaşayan iki renksiz tür de vardır. Sürüngenlerin tür sayısı, enlemler arttığı oranda, yani ekvatordan kutuplara doğru gidildikçe azalır. Bu, Avrupada çok açık bir biçimde görülür. İskandinavyada çok az tür yaşar. Norveç açıklarında kimi kez dev deniz kaplumbağası (Dermochelys coriacea) yakalanır. Antarktikadaysa sürüngen bulunmaz.

Sürüngenlerin çoğu etçildir, yalnızca bazı kaplumbağalar ve kertenkeleler (agamalar, iguanalar) otçuldur. Kimi türler özel bir beslenme rejimi gösterir. Agamagillerden Avusturalya dikenli agaması ya da dikenli şeytan (Moloch horridus) ve uçan agama (Draco volans) karıncalarla beslenir, pek çok yılan yalnızca termitleri yer. Sürüngenler, çok kilo kaybetmeksizin uzun zaman aç kalabilirler. Sözgelimi büyük yılanlar kimi zaman besin almadan bir yıldan uzun süre yaşayabilirler.


Sürüngenlerin Yaşam Özellikleri

Günümüzde yaşayan sürüngenler arasında bazı cinslerin, erkeğin şiddetle koruduğu bir yaşam bölgesi vardır. Aligator ve çeşitli kertenkelelerde (sözgelimi iguanalar, skinkler vb.) durum böyledir; geko, yaşam bölgesinin sınırını dışkılarıyla belirler. Yılanlar ve kaplumbağaların sınırlı yaşam yerleri yoktur. Gerçek koloni oluşturan sürüngen sayısı azdır ama çoğu, özellikle kışı geçirmek için oldukça büyük topluluklar oluştururlar. Bazı türler, karınca ya da termit yuvalarında yaşarlar. Bu durum özellikle ikiyönlü kertenkelegillerde (Amphisbaenidae) görülür.

Cinsel farklılık genellikle az belirgindir; sırt yüzgeçleri ve baş boynuzları kimi kez erkeğe özgüdür. Eşler (yani bir erkek ve bir dişi) çiftleşmek için dışkılıklarını birbirine yaklaştırırlar. Erkek, dişinin sırtına kimi kez dişleriyle yapışarak ata biner gibi biner. Döllenmede gecikme olabilir, spermatoyitler de uzun süre canlı kalabilirler: Bir yılan son çiftleşmesiden beş yıl sonra yumurtlayabilir.

Sürüngenler, çoğunlukla, yumurtlayıcıdırlar (ovipar). Yumurtalarını toprağa gömerler; yavru, yumurtadan çıktığında erişkinin küçük bir modeli gibidir. Dişi aligator, bitki kalıntılarıyla bir yuva yapar; bu sürüngenlerde seyrek görülen bir durumdur. Kimi kertenkeleler ve yılanlar, sözgelimi engerek ve doğurgan kertenkele doğurucudur (vivipar). Sürüngenlerin deri değiştirmesi iyi bilinen bir olaydır. Üstderinin boynuzsu tabakası (stratum cornerum) yaklaşık her ay parçalar halinde düşer. Büyüme, beslenme, sıcaklık gibi çeşitli iç ve dış etkenler bu olayın kaynağı olabilir. Yılanlar derilerini tek bir parça halinde bırakırlar. Sürüngenler, yüz yaşına, hatta kaplumbağalar bunun iki katı olmak üzere çok ileri yaşlara erişebilirler.

Tropikal bölgelerde yaşayan sürüngenlerin bolluğuna karşın, kimi türlerin seyrekleşmesinden ya da ortadan kalkmasından insanlar sorumludur (yılan derisinin özellikle marokencilikte kullanımı nedeniyle). Rodriguez adası kaplumbağasının (Testudo vosameri) soyu, XVIII. yya doğru tükenmiştir.




Squamata – Pullular
Sistematik taksonomik olarak Squamata – Pullular grubundaki hayvanları hayvanlar aleminden – Animalia, Kordalılar şubesinden – Chordata - Kordalılar, Reptiliae – Sürüngenler sınıfından , Squamata takımıda yer 3 hayvan türü
1. Serpentes – Yılanlar,
2. Lacertiliae – Kertenkeleler
3. Amphisbaenia - Solucan kertenkeleleri olarak tanımlayabiliriz.
Pullular (Squamata), sürüngenler sınıfınının kertenkele ve yılanlardan oluşan en büyük takımı. Derilerinin boynuzsu pullarla kaplı olmasıyla ayrıt edilirler. Deri değişimi vardır. Pullar periyodik olarak bütün (yılanlarda ve bazı geko kertenkelelerinde) ya da parça parça (kertenkelelerde) değiştirilir. Dilleri genelde çataldır. Yılanlar ve bazı kertenkeleler bacaksız olup üye körelmesi genel bir eğilimdir. Kloakları enine yarık, erkeklerin çiftleşme organları çift olup hemipenis adını alır. Çoğu yumurta ile çoğalırlar, bazıları canlı doğurur.
Yılanlar ve Kertenkeleler

Günümüzde yaşayan pullu sürüngenlerin (Squamata) [bunlar günümüzde dünyada yaşayan sürüngenlerin çoğunluğunu oluşturur] kökenini oluşturan lepidozorların atalarına ilişkin fazla bilgi yoktur. Kuşkusuz burada söz konusu olan, küçük biçimlerdir. Pullusürüngenlerin en eski kalıntıları İsviçrenin ve Kuzey İtalyanın Orta Triyas devrine aittir. Askeptosaurus ve Macrocnemus günümüzde yaşayan kertenkelelere çok benziyordu, ama bedeni bir kertenkeleninkinden çok farklı olmayan Tanystropheusun bacakları, her biri aşırı derecede uzamış on iki boyun omurundan oluşan çok uzun bir boynu ve gerçek bir yılan kuyruğu vardı. Böylece boyu 4 metreye yaklaşıyordu ama asıl bedeni yaklaşık 50 cm boyundaydı. Pullusürüngenler takımı, kertenkeleler (Sauria) ve yılanlar (Ophidia ya da Serpenria) olmak üzere iki alttakıma ayrılır. Kertenkeleler alttakımı şunları içerir: Gekogiller (Geckonidae); iguanagiller (Iguanidae); bukalemungiller (Chamaeleontidae); skingiller (Scincidae); özkertenkelegiller (Lacertidae); varangiller (Varanidae); agamagiller (Agamidae); köryılansıgiller (Anguidae); boncuklukertenkelegiller (Helodermatidae). Yılanlar alttakımıysa üç üstaileye ayrılabilir: Boagiller (Boidae); suyılanıgiller (Culubridae); Typhlopidae ailesi (köryılanlar).


YILANLAR – SERPENTES

Yılanlar, Latince: Serpentes, Pullular - Squamata takımına ait uzun, ayaksız etçil sürüngenlerdir.
Serpentes alt takımının üyeleri, ayaksız kertenkelelerden dış kulakların ve göz kapaklarının olmayışı ile ayırdedilirler. Bütün pullular gibi yılanlar da, vücudu üst üste binen pullarla kaplı ektotermik amniyot omurgalılardır. Çoğu yılan türü, ataları olan kertenkelerinkinden çok daha fazla eklemi olan bir kafatasına sahiptir. Bu yılanlara son derece hareketli çeneleriyle kendi kafasından daha büyük avları yutma imkânı verir. Dar vücutlarına uygun bir şekilde yerleşebilmesi için yılanların çift organları (böbrekler gibi) yan yana yerine biri diğerinin üstünde görünür ve çoğu bir tane işlevsel akciğere sahiptir. Bazı türler, kloakın her iki tarafında artakalan bir çift pençeyle birlikte pelvik kemere sahiptir.
Yılanlar Antarktika ve çoğu ada dışında dünyanın her yerinde bulunur. 456 cins ve 2900'ün üzerinde türü kapsayan tanımlanmış on beş familyası bulunmaktadır. Büyüklük aralığı 10 cm uzunluğundaki küçücük Leptotyphlops carlae türünden 7.6 metre uzunluğa erişebilen pitonlar ve anakondalara kadar değişiklik gösterir. Son keşfedilen Titanoboa cinsinin fosili 15 metre uzunluğundaydı. Yılanların Kretase döneminde hem kazıcı hem de sucul kertenkelerden evrimleştiği düşünülmektedir. Modern yılanların çeşitlenmesi ise Paleosen dönemde oldu. Yılanların Türkiye'de 47 türü bulunur.
Çoğu yılan zehirsizdir ve zehirli yılanlar da zehirlerini öncelikli olarak savunma amacından çok avı kontrol altına almak ve öldürmek için kullanırlar. Bazıları insanlarda acılı yaralanmalara ve ölüme sebep olabilecek denli güçlü zehire sahiptirler. Zehirsiz yılanlar da avlarını ya canlı olarak yutarlar ya da sıkarak öldürürler. Amatörler için yılanları görünüşüne göre zehirli zehirsiz olarak nitelendirmek zor olup onlardan uzak durmak ya da bir profesyonelle yaklaşmak gerekir.
Yılanlar, genellikle üç metreden daha öteyi göremezler. Koku almada burun deliklerini değil dillerini kullanırlar. Uzun ve çatallı dillerinin her iki ucu havadan ve yerden gelen kimyasal kokuları alır. İçeri çekildiğinde dil ucundaki kokular damaktaki jakobson organında duyu haline dönüştürülür. Engerek yılanları zehirledikleri avının izini dilleriyle takip ederler ve ölüsünü bularak yutarlar. Yılanların burun delikleri, ağız kapalıyken alt çenedeki hava borusunun üzerine geldiğinden ağızlarını açmadan solunum yaparlar. Avlarını yutarken ağız açık olduğundan burun deliklerinin hava borusuyla ilgisi kesilir. Böyle zamanlarda, vücutlarında bulunan hava torbalarındaki yedek havadan faydalanırlar. Çoğu yılanın sadece sağ akciğeri gelişmiş, diğeri adeta kaybolmuştur. Boa ve piton yılanlarında sol akciğerler küçüktür. İri avların yutulması uzun sürdüğü zaman ağız tabanında bulunan soluk borusunun girişi ağızdan dışarı çıkarılabilir. Bu özellik büyük hayvanları yemek için bir adaptasyondur, yılana ağız dolu olduğunda dahi nefes alma imkânı sağlamaktadır.
Yılanlar dış kulakları olmadığından uzun zaman sağır zannedilmiştir. Aslında çeneleriyle kulakları arasında kemik bağlantıları olduğundan, üzerinde bulundukları toprağın yansıttığı sarsıntıları kolayca işitirler. Çenesini yere koyan çıngıraklı bir yılan çok uzaktan gelen bir atın ayak seslerini bile kolayca duyabilir. Yılanların bulunabildiği arâzilerden geçen bir insan, gürültülü ayak darbeleriyle yürüdüğünde hiçbir yılana rastlamaz. Bazı yılanların göz ve burunları arasında ince zarlı iki çukur bulunur. Bunlar, sıcak kanlı hayvanların vücutlarından yayılan ısı dalgalarını – Infrared dalgaları tespit ederler. Bunların sayesinde avlarını karanlıkta bile bularak takip ederler.
Yılan zehiri av etini eritmeye yarayan kuvvetli bir sindirim sıvısıdır. Zehirsiz yılanlarda bile zehirli olan kuvvetli bir sindirim sıvısı vardır. Ağızlarına parmak sokulduğunda veya dişlendiğinde tükürüklerinden dolayı yanma ve şişme yapar. Dişleri sökülen zehirli yılanlarda dişler tekrar sürer. Yılanların renkleri ve boyları çeşitlidir. Zehirli yılanların başları üçgen ve kuyrukları küt olduğu söylenirse de bunlar kesin belirtiler olamaz. Her yılanı zehirli kabul ederek onlardan sakınmak gerekir.
Üreme
Yılanlar yumurtlayarak ürerler. Yumurtalardan ergine benzer yavrular çıkar. Bunlar hemen başlarının çevresine bakarlar. Boa, anakonda ve engereklerin çoğu yavrularını doğurur. Bunlar gerçek doğum değildir. Yumurtalar ana karnında gelişip açıldığından doğum gibi görülür. Buna ovoviviparite denir. Yılanlarda gebelik süresi 2 aydır.
Anadolu'da çiftleşen ya da çiftleşmeye hazırlanan yılanların erekte olmuş hemipenisleri (yılanlarda enine olan Cloaca’ nın sağ ve solunda olmak üzere üzeri dikenli yapıda 2 adet yarım penis bulunur. Bunların ikiside erekte olabilme özelliğine ve çiftleşme yeteneğine sahiptirler. Fakat çiftleşme anında sadece 1 tanesi dişi yılanın cloacasına girer ve spermatozoitlerini boşaltır.) penislerinin çift yapılarından dolayı halk arasında sıklıkla ayak sanılarak yılanların ayakları var inancının oluşmasına sebep olur.

Anakonda – Eunectes murinus
Anakonda, Yılanlar – Serpentes grubununa ait bir Boa yılanı cinsidir ve zehirsiz bir yılan türüdür.
Anakonda, yeşil anakonda, Iguaçu anakondası, nehir anakondası vb. türlerden oluşup, Venezuela, Brezilya gibi yerlerde yaşayan yılandır. Boyu 8-10 metre olabilir. Dünyanın en büyük ve 1. en uzun yılanıdır. Kalınlığı 1 metreyi aşar. Genellikle timsah, geyik, memeliler veya başka anakondalar ile beslenir.İnsan yediği hakkında bir bilgi yoktur.Avı allıgatör veya bir timsah ise avını enlemesine sarar ve sıkar, avı boğularak ölür ve yem olur. Sadece karada değil suda da tehlikeli bir hayvandır. Genellikle çiftleşme mevsiminde suda yaşar
Yeşil anakonda (Eunectes murinus) boagiller familyasından, Venezuela, Bolivya, Guyana ve Kolombiya'da yaşayan, anakonda cinsinden büyük yılan türü. 6.5 m uzunluğa ve 1.3 m kalınlığa erişebilir. Jaguar, insan, küçük anakondalar, timsah, geyik, maymun, kuş benzeri şeyler ile beslenir.
Piton
Piton, yılanlar – Serpentes grubuna ait zehirsiz büyük bir yılandır. Piton, Afrika çöl pitonu, Ağaç pitonu, Avustralya Kaya pitonu, Burma pitonu vb. türleri olan bir yılan familyasıdır. Asya, Afrika'da yaşar. Zehirsizdir ve dünyanın en uzun yılanlarındandır. Boyu 9 metreye varabilir. Geyik, kemirgen, yaban domuzu, ceylan ve antilop gibi hayvanlarla beslenir. Boyu 2 metre gibi küçülebilir. Amerika'da yaşamaz,insanların piton yetiştirme merakları nedeniyle bu kıtada da rastlanır hale gelmiştir. Timsah gibi büyük hayvanları da sindirebilir. Genelde sulak alanları tercih eder. Oldukça yavaş ve miskin hayvanlardır. Ağaç pitonları hepçildir (otçul ve etçil).
Dağılım
Ticaret yüzünden her ülkede varlar ama doğal yaşam alanları: Asya, Afrika ve Avustralya
Üreme
Dişiler erkeklerden büyük olur ve yumurtayla ürerler.
Engerek
Engerek, Yılanlar – Serpentes grubuna ait Vipera cinsinden zehirli bir tür yılandır.
Engerek, engerekgiller (Viperidae) familyasından Vipera cinsini oluşturan çeşitli zehirli yılan türlerine verilen genel ad. Uzun, kıvrık ve içi boş olan ikişer tane zehir dişleriyle bunların gerisinde daha küçük yakalama dişleri mevcuttur. Başları üçgen şeklinde ve kuyrukları küttür. Daha çok geceleri avlanırlar.
Boynuzlu engerek – Vipera ammodytes
Boynuzlu engerek (Vipera ammodytes), Engerekgiller (Viperidae) familyasından sırt bölgesinin rengi genel olarak gri, sarı ve kahverengi renkli engerek türü.
Özellikleri
Boynuzlu engerek yılanının baş tarafında küçük yapıda boynuza benzer bir yapıları vardır ve bu nedenle bu ismi almışlardır. Küçük hayvan grubu ile beslenirler hatta diğer yılan türlerini bile yerler. Yaz ortalarında 10 - 14 kadar yavru doğururlar boyları takriben 1m. kadar olur. Tehlikede olduklarını hissetiklerinde saldırırlar Boynuzlu denmesinin nedeni burun ucunun gergedan boynuzu gibi küçük ve yukarıya doğru olmasından. Sırtta ayrıca koyu kahverengi, baklava deseni benzeri zikzak desenler bulunur. beneklerin ortası kenarlara göre daha açık olur. Kuyruğun uç kısımları genç bireylerde sarımsı pembe renkli olur. Başın üst kısmında küçük ve belirgin benekler bulunur. Karın bölgesi sarımsı beyaz ve küçük benekli olur. Hareketleri oldukça yavaştır. Eylül-Ekim'den Mart-Nisan'a kadar kış uykusuna yatarlar. Boyları genel olarak 50-60 cm (erkekler en fazla 90 cm) kadar olur.
Üst çenelerinin ön tarafında, içi enjektör iğnesi gibi delik ve büyük zehir dişleri bulunur. Zehirleri insan için tehlikeli olabilir. Ancak üzerine basılmadıkça veya rahatsız edilmedikçe insanı ısırmazlar. Eğer sıkıştırılırlarsa başlarını havaya kaldırarak tıslarlar ve kendilerini çok tehlikede hissederlerse saldırabilirler. Bu hayvanın tür adına Ammodytes denmesinin nedeni Yunanca ammos : kum ve dytes : gömülen anlamlarına gelir. Ammodytes : kuma gömülen yılan anlamındadır.
Yaşam alanları
Türkiye'de kumlu yerlerden daha çok küçük boylu bitkilerin altlarında, orman açıklıklarında, çalılık ve taşlık yerlerde yaşarlar. Yüksekliği 2000 metreye kadar olan yerlerde bulunabilirler.
Avlanma ve beslenme
Yüksek ve serin yerlerde gündüz, sıcak bölgelerde gece avlanır. Bilassa ay işığında çok sayıda ortaya çıkarlar. Besinlerini küçük kemiriciler, kuşlar, yılan ve kertenkeler teşkil eder. Kücük memeli türlerini önce ısırarak zehirlerler, sonra ölmesini bekler ve ondan sonra yutar. Kemiricilerle beslendikleri için yararlıdırlar.
Üreme
İlkbaharda çiftleşen dişiler, Ağustos ayında 5 - 14 kadar yavru doğururlar.
Türkiye'de yayılışı
Trakya, Batı, Kuzeydoğu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde habitatın uygun olduğu alanlarda dağılım gösterirler. Türkiye'de üç ayri altürünün yaşadığı bilinmektedir
Bayağı Engerek
Bayağı engerek (Vipera berus), engerekgiller (Viperidae) familyasından Avrupa ve Asya'da geniş bir dağılım gösteren zehirli bir engerek türü.
Avrupa'da bayağı engereğin dağılımı Kuzey Kutup dairesine kadar ulaşabilir. Yaklaşık 80 cm uzunluğunda, kalın gövdeli ve genellikle boz renkte; sırtında zikzaklı kara bir bant uzanır, yanlarında da kara lekeler bulunur. Isırığı ender olarak insanı öldürür.
Türkiye'de bir alttürü olan Baran engereği yaşamaktadır. Koca engerek, ağrı engereği, şeritli engerek, boynuzlu engerek, çöl engereği, şişen engerek,
Baran engereği
Baran engereği (Vipera berus barani), engerekgiller (Viperidae) familyasından bayağı engereğin Türkiye'de endemik olan bir alttürü.
Sırt bölgesinin rengi genel olarak siyah ya da grimsi kahverengi. Kuyruk ucu sarımsı. Bazen sırt biraz açık renkli olur. Bu halde benekler zikzaklı olur. Genel olarak küçük kemiriciler, kertenkeleler ve çeşitli omurgasız hayvanlarla beslenirler. Kemiricilerle beslendikleri için yararlıdırlar. Boyları 55 cm kadar olur.
Kısa boylu bitkilerin altında, taşlık yerlerde yaşarlar. Yüksekliği 400 metreye (bilinen) kadar olan yerlerde bulunabilirler.
İsmini Türkiye'nin önde gelen herpetologlarından Prof. Dr. İbrahim Baran' dan almaktadır.
Sakarya'da, Torosların Silifke civarındaki yerlerde habitatın uygun olduğu alanlarda dağılım gösterirler.
Boa yılanı (Boidae) – Piton’ un akrabasıdır. 50 cm ile 4 metre uzunlukları arası boya sahiptir. Mahmuzlu yılanda Türkiye’ de yaşayan bir Boa yılanı cinsidir. Maksimum 1.2 metre olarak görülmüştür.
Çıngıraklı yılan
Çıngıraklı yılan bir engerek yılanı çeşidirir. Serpentes – yılanlar takımının Viperidae – Engerekgiller familyasından Crotallus cinsi zehirli bir yılandır.
Çıngıraklı yılanlar ısıya duyarlı özel gözleri ile zifiri karanlıkta bile fare, sıçan gibi sıcakkanlı avları bulabilirler. Yılanın 15 cm yakınında bulunan küçük bir fare, çevresindeki havada sadece 0.005 °C gibi son derece az, hatta hissedilemeyecek bir sıcaklık değişimi yarattığı halde, yılan tarafından kolayca fark edilir. Yılan, beynine gelen avıyla ilgili bilgiyi, saniyenin 1/20'si kadar kısa bir sürede alıp, değerlendirip tepki gösterebilir. Avının yerini hiç şaşmadan bulan çıngıraklı yılan, şaşırtıcı bir isabet yeteneğiyle saldırır ve zehirli dişleriyle yavaş yavaş hayvanı öldürür.
Çok zehirli Türleri
Doğu elmas sırtlı çıngıraklı yılanı (Crotalus adamanteus)
Batı elmas sırtlı çıngıraklı yılanı (Crotalus atrox)
Boynuzlu çıngıraklı yılan (Crotalus cerastes)
Çizgili çıngırak yılanı (Crotalus horridus)
Kuzey Pasifik çıngırak yılanı (Crotalus ruber)
Bozkır çıngıraklı yılanı (Crotalus viridis)

Çıngıraklı yılanlar (Crotalinae), engerekgillerin Asya ve Amerika'da bulunan bir alt familyasıdır. Bu alt familya, başın her iki tarafında, burun deliği ve göz arasında bulunan çukur şeklindeki ısı sensörü organlarının (çukur organ) varlığı ile ayrılırlar. Çıngıraklı yılanlar tanımlanmış 18 cinsi ve 150 türü bulunur. Bunlardan 7 cins ve 54 türü Eski Dünya'da, 11 cins ve 97 tür Yeni Dünya'dadır. Bunlar ayrıca Amerika kıtasında bulunan tek engerek alt familyasıdır. Bu alt familyanın tip cinsi Crotalustur (çıngıraklı yılan), bunun tip türü Crotallus horridustur (çizgili çıngıraklı yılan).
Özellikleri
Bu yılanların boyutları 30-45 cm'den (Hypnale hypnale) maksimum 3.65 m uzunluğa (Lachesis muta) kadar erişebilir. Lachesis muta dünyanın en uzun engereğidir.
Bu grubu eşsiz yapan başın her iki tarafında, burun deliği ve göz arasında, bulunan derin bir çukurdur. Bu çukurlar kızıl ötesi radyasyona karşı duyarlıdır ve yılana besleneceği avının yerini ve belki de küçük sıcak kanlı avın boyutunu tartmasında yardım eden altıncı bir his verir.
Çukur organının yapısı karmaşıktır ve pitonlarda ve boalarda bulunan termoreseptif dudaksı çukura benzer ancak ondan daha fazla gelişmiştir. Organ derindir ve maksiller kavitede bulunur. Membran kulak zarına benzer ve çukuru eşit olmayan iki bölüme ayırır. İki bölümden büyük olanı dışarıya dönüktür. İki bölüm dar bir tüp veya boru ile birbirlerine bağlanır. Bu tüpler çevredeki bir grup kasla açılıp kapatılabilir. Yılan bu tüpü kontrol ederek membranın her iki yanındaki hava basıncını da dengeleyebilir.

Batı elmas sırtlı çıngıraklı yılanı – Crotallus atrox
Teksas elmas sırtlı yılanı olarak ta bilinir. Viperidae – Engerekgiller cinsinden zehirli bir yılandır.

ABD ve Meksika'da bulunan bir çukur engerek türüdür. Meksika'nın kuzeyinde yılan ısırığı sonucu meydana gelen ölümlerin birinci ve ABD'de doğulu elmas sırtlının (crotalus adamanteus) ardından ikinci sorumlusudur. Şimdiye kadar tanınmış herhangi bir alt türü bulunmamaktadır.
Türün beklenen yaşam süresi 20 yıldan fazladır ancak avlanma ve insanların yayılması dolayısı ile ömürleri genellikle daha kısadır. Çiftleşme mevsimi dışında, Kuzey Amerika'nın en agresif çıngıraklı yılanlarından biridir. Yüzleşme durumunda çok nadiren geri çekilir. Tehdit edildiklerinde genellikle, saldırganı uyarmak amaçlı kıvrılıp çıngıraklarından ses çıkarırlar. İnsanların yakınlarında bulunan çıngıraklı yılanların, yerlerinin belli olmaması için çıngıraklarını kullanmadığında dair bir şüphe bulunmaktadır. Ancak bu hipotezi detekleyen çok az kanıt vardır. Ancak avlanırken çıngıraklarını avlarının dikkatinin dağıtmak ve korkutmak için kullandıkları bilinir.
Kışın mağaralarda veya oyuklarda, bazen diğer türden yılanlarla bir arada kış uykusuna yatarlar. Elmas sırtlılar kötü tırmanıcıdırlar. Yetişkinlerin doğal bir avcısı olmamasına rağmen, genç ve ergen bireylerin şahin, kartal ve diğer yılanlar tarafından avlandıkları bilinmektedir.
Ekim ve Mart arasında aktif değillerdir. Ancak bazı ılık kış günlerinde güneşlenirken görülebilirler.
Çıngıraklı yılanlar vivipardır. Gebelik süresi altı yedi ay kadar sürer. Dişiler 30 cm boyunda 25 yavru doğurabilirler. Yavrular doğdukları andan itibaren zehirli ısırık atabilme kapasitesine sahip olurlar
Yılan zehiri – Yılan Venomu
Yılan zehiri ya da yılan venomu belli yılan türlerinin modifiye olmuş tükürük bezlerinde ürettiği salyadır.[1] Zootoksin salgılayan salgı bezi, diğer omurgalılarda bulunan parotis bezinin değişikliğe uğramış halidir ve genellikle başın her iki yanında, gözlerin arkasında ve aşağısında yer alır. Bu venomun, kılcal borular yoluyla oluklu veya borumsu dişlerden dışarı çıkıncaya kadar saklandığı alveolu sağlar. Yılan zehiri birçok farklı enzim ve protein içerir. Bu proteinlerden çoğu insanlar için zararsızdır ancak bazıları toksindir.
Yılan zehiri öncelikli olarak avı öldürmeye ve sindirime, ayrıca avcılara karşı yılanın kendisini korumasına yardım eder. Her yıl dünya çapında çok sayıda insan zehirli yılanların sebep olduğu zehirlenmeler sebebiyle hayatını kaybetmektedir. Bu konuda sağlam veriler olmasa da son tahminlere göre her yıl 21,000 ila 94,000 arasında ölüm gerçekleşmektedir.
Yılanlar hayvanlar alemindeki en kompleks zehire sahip hayvanlardır. Zehirin içeriği türden türe değişiklik gösterir. Tek türe ait zehirin bileşenleri de yılanın yaşına, mevsime ve sıcaklığa göre değişebilir. Kuru zehirin %90'ından fazlası proteinlerden oluşur. Bunlar çoğunlukla farklı enzimler, enzimatik olmayan polipeptidler, toksinler ve toksik olmayan Nerve Growth Factor (NGF) gibi proteinlerdir. Engerek zehiri % 80 - 90 oranında enzim barındırırken elapid zehirinde bu oran sadece % 25 - 70 civarındadır. Zehirde yer alan bazı bileşenlerin fonksiyonu gizemini korumaktadır. Rita Levi-Montalcini ve Stanley Cohen tarafından keşfedilen Nerve Growth Factor'ün (NGF) : Sinir Büyüme Faktörü - yılan zehirinde neden bu kadar yüksek yoğunlukta bulunduğu konusu halen tartışmalıdır.
Kör yılan
Kör yılan - Serpentes – Yılanlar takımından Typhlopidae familyasından Typhilops cinsinden Typhilops vermicularis isimli bir yılandır.
Bir uçtan bir uca aynı kalınlıkta (silindir şeklinde) olan vücudun hem üst hem de alt kısmı pullarla örtülüdür. Renk ve görünüş, solucanı andırır. Toprak içinde veya taşların altında yaşarlar. Hemen hepsi kazıcıdır. Oldukça küçük olan gözler, baş plaklarının altında konumlanmıştır. Ağız at nalı biçiminde olup, alt konumludur. Kuyruğun uç kısmında küçük bir diken bulunur. Açık arazilerde taş altı ya da nemli topraklarda yaşarlar. Genellikle karınca termit ve küçük böceklerle beslenir. Türkiye’de uygun biotoplarda yaşar. 1600 m üzeri bulunur ayrıca metangazı yaymazlar.
Kör yılangiller familyası iki yüz türden fazla ufak, zehirli olmayan yılanları içine alır. Bu yılanlar çoğunlukla 15-17 santim boyundadır.Bazı türlerin boyu 30-60 santime erişir.Güney Afrika'da bulunan Şlegel kör yılanın boyu 90 santimi bulmuştur.Bu yılanlar solucana benzer.Kafaları küt, gövdeleri uzun, silindir biçiminde, kuyrukları da kısadır.Gözleri çok küçüktür.Ancak aydınlıkla karanlığı ayırt etmeye yarar.Kafatasının özelliklerine dayanılarak kör yılanların aslında yılan değil, kertenkele oldukları, bacaklarını kaybederek tembel solucan gibi karınlarının üzerinde kaymaya başladıkları ileri sürülmüştür.Bunların iskeletinde yürüyen bir hayvandan geldiğini gösteren bir havsalanın izleri vardır.
İnce kör yılangiller familyası da yine kör yılanlar olarak tanınır.Bunlar, dış görünüşleri ve yaşayışları bakımından Kör yılangillere çok benzerler ama onlarla akraba değillerdir.Bu familyadakilere iplik yılanları, solucan yılanları ve ince kör yılanlar adları verilir.
Kör yılanlar dünyanın sıcak bölgelerinin çoğunda bulunur.Bu yılanlar Büyük Okyanus adalarında görülmez.Amerika'da güney Meksika'dan Paraguay'a kadar olan bölgede yaşarlar.Bir tür Avrupa'da Yunanistan ve Balkanlar'da bulunur.Arabistan'dan Endonezya'ya kadar uzanan bölgede yaşayan başka bir tür buradan dünyanın başka kesimlerine de yayılmıştır.Bu türe çiçek saksısı yılanı adı da verilir.Çünkü saksı bitkilerinin kökünde yaşar, ihraç edilen bitkilerle birlikte Güney Afrika, Hawaii ve Meksika'ya gitmiştir.
Beslenme
Kör yılan, toprağın, kayaların veya kütüklerin altında yaşayan solucanlar, böcekler ve diğer küçük hayvanlarla beslenir. Birçok tür genellikle karıncaları ya da termitleri yer.Hatta bazıları termit yuvalarında yaşar.
Güney Afrika karınca yiyeniyle dev sırtları gibi karınca ve termitlerle beslenen memelilerde sadece birkaç zayıf diş olduğunu biliyoruz. Bu durum sürüngenlerde de görülmektedir.Kör yılanın sadece üst çenesinde diş vardır.Yalnız bir Amerikan türünde alt çenede iki, yanda birer diş bulunur.İplik yılanlarında yine sadece alt çenelerinde diş vardır.
Üreme
Toprak altında yaşamaları yüzünden gözlemek çok zor olduğu için, bu hayvanların üreme yöntemleri konusunda fazla bilgi yoktur.Bazı türler vivipardır, yani doğururlar.Ama çoğu yumurtlar.
Çiftleşme sırasında, erkek vücudunu dişiye bir tirbuşon gibi sarar.Dişi, yaşına göre değişik miktarda yumurta bırakır.Şlegel kör yılanının genç dişileri 12 kadar yumurta dökerken, yaşlıları 60'a kadar yumurta bırakır.Yumurtalar ananın gövdesine oranla büyük sayılır.Erginliğe eriştiği zaman boyu 37 santimi bulan Bibron kör yılanı 8'e kadar yumurta bırakır.Bunların her birinin çapı 8 mm. uzunluğu da 18 mm.'dir.
KERTENKELELER – LACERTILIAE
Kertenkele, Lacertilia alt takımının, özellikle özkertenkelegiller, Lacertidae familyası türlerinin genel adı.
Kertenkeleler alt takımının; özkertenkelegiller, gekogiller, varangiller, agamagiller, iguanagiller, boncuklukertenkelegiller, köryılansıgiller gibi familyaları vardır. Kertenkelelerin bugün dünya üzerinde 3000'den fazla türü mevcuttur. Soğuk iklime fazla dayanıklı olmadıklarından genel olarak çöllük bölgelerde ve tropikal kuşakların kurak kısımlarında çok boldur. Yer altında, ağaçlar üzerinde yaşayanları olduğu gibi, havada uçanları, suda yüzenleri, renk değiştirebilenleri de boldur.
Uzunca ve yuvarlakça olan vücutlarının üzerleri pullu veya pürtüklüdür. Çoğunlukla dört ayaklı ve pekazı iki ayaklı veya tamamen ayaksız olurlar. Her ayakta beşer adet parmak ve uçlarında gelişmiş tırnakları bulunur. Karın pulları sırt ve yanlarda olanlardan daha iridir.
Kertenkelelerin büyük çoğunlunda göz kapakları vardır ve çoğunda hareketlidir. Gekogillerde ve Amerika'da yaşayan Xantusiidae familyasının bireylerinin ise göz kapakları, kenarlarından birleşmiş olup, saat camı gibi saydam ve hareketsizdir. Yine Scincidae familyasından Ablepharus cinsi ve Lacertidae familyasından Ophisops cinslerinde gözkapağı birleşmiş olup sabittir. Yer altında yaşayan türlerin haricindekilerin dışkulak delikleri mevcuttur. Bazılarının ağaçlara asılmaya yarayan ince uzun ve kuvvetli kuyrukları vardır.
Kertenkelelerin kuyrukları koptuğu zaman bir ayı geçmeyen bir zaman içinde yeni bir kuyruk meydana gelir. Yalnız bu yeni yetişen eskisi gibi olmayıp pul, renk ve yapı bakımından farklıdır. İlk kuyruktaki gibi omurgalar yoktur. Yeni kuyruğa kıkırdak dokusundan bir yapı destek olur. Bunda pullar gayri muntazam olup derideki desen meydana getiren boyalar da yoktur. Kuyruk kopmadan kırılırsa o yerden yeni bir kuyruk uzar. Böylece çatal kuyruk meydana gelir.
Böcek, akrep, çokbacaklılar ile beslenen kertenkelelerin kasla hareket eden ileriye uzanan dilleri, avları yakalamada en büyük silahlarıdır. Dil üzerindeki yapışkan tükrük, avı yakalayıp bırakmamada yardımcı olur. Çene içerisine oturtulmuş dişleri vardır.
Dişiler, yazın toprağın içine veya bir taşın altında çengel tırnaklı ayaklarıyla açtıkları çukurlara yumurtlar. Kış mevsiminde deliklerinin içinde ilkbahara kadar kış uykusuna yatarlar. Soğukkanlı olduklarından taşlar üzerinde güneşlenmeyi severler. Yakınlarından geçen böceklere saldırarak beslenirler. Renkleri yaşadıkları ortamlara uyduğundan kolay fark edilmeyip, yırtıcı kuş ve yılanlardan kolayca kurtulurlar. Tehlike anında kuyruklarının son kısmını kopararak hızla bir yarığın içine dalıp gözden kaybolurlar. Böcek ve kurtlarla geçindiklerinden insanlar için faydalı sayılırlar.
Amerika'da yaşayan kuyrukları küt Helodermatidae familyasının iki türü mevcuttur. Derileri boncuk biçimli yuvarlak pullarla kaplı olduğundan boncuklu kertenkele olarak da bilinirler. Uzunlukları bir metreyi bulur ve her iki tür de zehirlidir. Ancak zehir iletim mekanizmaları fazla gelilmemiş olduğundan insanlar için fazlaca tehlike oluşturmazlar.
İguana
İguana, tropikal iklimde yaşayan egzotik bir kertenkele türüdür. Ağaçlarda yaşayan iguanaların ortalama yaşam süresi 18-20 yıldır. Tümüyle otçul bir türdür; meyve, yaprak gibi bitkilerle beslenirler. Boyu çoğunlukla burnundan kuyruğuna kadar 1.3 - 2 metre kadardır. Erkek iguanalar dişilerine göre daha saldırgandır. Erkek iguanaların kendilerini koruma yöntemi kuyruğu kırbaç gibi sallamaktır. İguanalar özellikle kuşlardan çok korkarlar.
Beslenme
İguanaların beslenmesi %20 Sebze %80 Meyve şeklinde olmalıdır. İguanaların beslenmesinde genellikle marul, salatalık,domates gibi ürünler kullanılır fakat bu ürünlerde düşük protein bulunduğu için iguananın gelişiminde fayda sağlamaz. Yeterli beslenemeyen iguanalarda hastalıklar oluşur. Günlük olarak 6-8 çeşit sebze ve meyve verilmesi gerekmektedir. Besinlere takviye olarak calsiyum/D3 toz ve vitamin toz ilave edilebilir. Beslenmede kesinlikle brokoli, karnabahar, havuç, mısır verilmemelidir. İguanaların marul sevdiği söylenir fakat marul tek başına kesinikle yetersiz beslenme içermektedir.
Karahindiba, kayısı, çilek, muz, kivi, yeşil biber, bezelye, dere otu, roka, marul, tere otu, radika, yeni dünya, armut, dut yaprağı, gül çiçeği, gül yaprağı, şeftali, kiraz, yonca, ebegümeci, turp otu, armut, cennet meyvası, erik, kavun, ebe gümeci çiçeği, lahana vb. verilebilir. Daha çok sıcak alanlarda yaşarlar
Yaşam Alanları
Yaşam alanları en az 1m² ya da 2 metrekare olmaktadır. Tel kafesler iguanalar için uygundur fakat nem, sıcaklık gibi etkenlerin doğru sağlanmamasından dolayı teraryumlar (Cam Kafesler) tercih edilir. Yaşam alanı içine doğal kayalar,dallar,yapay bitkiler vs konulabilir. Doğadan alınan bu tür nesnelerin iyice yıkanıp temizlenmiş olması gerekmektedir. Zemin için kullanılan talaş yöntemi doğru değildir. İguanaların, zemine uygulanan talaştan kalkan toz yüzünden hastalandıkları bilinmektedir. Zemin için genellikle kuru otlar tercih edilir fakat iyi dezenfekte edilmeleri gerekmektedir. Çevre ısısı tropikal igaunalarda 27-38 derece, ılıman iguanalarda 20-35 derece olmalıdır. Yaşam alanının sürekli temiz tutulması gerekmektedir.
Cinsiyet nasıl belirlenir
İguanaların penisi yaklaşık 7 - 8 cm' dir ve dişileri ise sonbahar mevsiminde doğum yapar. İguananın cinsiyeti belirlenirken mutlaka veteriner hekim tarafından steril koşullarda yapılmalıdır.
Komodo ejderi – Varanus komodensis
Komodo ejderi (Varanus komodoensis) , dünyanın en büyük kertenkele çeşididir. Komodo ejderi 3 m. boyunda uzunluğunda ve 140 kilo civarındadırlar. Adına ejder denilmesine karşın aslında bir varan çeşididirler.
Endonezya'ya bağlı Komodo, Rintja ve Flores adalarında bulunurlar. Otlak alanları tercih ederler. Komodo ejderleri iyi yüzer ve tırmanırlar ve gün boyunca aktiftirler. Yılanlarda olduğu gibi, uzun, çatallı dillerini kullanarak yiyecekleri bulurlar. Başlıca besinleri hayvan leşleridir. Aynı zamanda geyikleri ve yaban domuzu da avlarlar. Komodo ejderleri manda kadar iri hayvanları bile öldürebilirler. Salyasında çoğu tehlikeli 50'den fazla çeşit bakteri bulunur. Yemeklerinden geriye hiç bir şey bırakmazlar. Dişileri her yıl on beş civarında yumurta yaparlar. Onları yere gömüp, kuluçkaya yatarlar. Komodo ejderleri 1912 yılında Komodo adasındaki araştırmalara kadar doğal çevreleri dışında bilinmiyordu. Uzunluklarının 7 metrenin üzerine çıktığı iddia ediliyordu, fakat bilinen en büyük örnek, 3,50 metre boyunda ve 166 kg. ağırlığındadır.
Komodo Ejderi'nin ısırığında yılana benzer bir zehir bulunur. Bu zehir kurbanlarını şoka sokar, kanın pıhtılaşmasını engeller, kan akışının hızlanmasına, böylelikle kan basıncının düşmesine ve bilincinin kapanmasına neden olur. Ayrıca Komodo Ejderi avını ısırdıktan sonra hemen yemeyebilir, avı zaten girdiği şok sonucu öleceğinden daha sonra geri dönüp beslenebilir.
Komodo ejderi, memelilerle beslenmesi ve sık sık insanlara da saldırmasıyla tanınıyor.
Aynı zamanda dişi komodo ejderlerinin içinde erkek üreme hücresi oluştaracak bir kısım bulunur ve bu kısım zor durumlarda kullanılarak dişinin kendi kendine üremesini sağlar. Yeni doğan komodo ejderleri kendi başlarının çaresine bakmak zorundadırlar ve pekçoğu savunmasızdır bu yüzden çoğu yavru ilk yıllarında pekçok yırtıcıya, yamyam yetişkinler dahil, yem olurlar. Yavrular yetişkinliğe kadar olan sürelerini daha güvenli ve potansiyel av olan böceklerle dolu ağaçlarda geçirirler. Yavruların yetişkinliğe ulaşması 1-2 yıl sürer ve yetişkinliğe ulaştıktan sonra genellikle 50 yıl yaşarlar. Yamyamlık, hemen herşeyi yiyebilme ve yüzme yeteneği komodo ejderlerine adada hayatta kalma şansı sağlar; fakat aslında bu tür şu anda adada soyu tükenmiş bir pigme fil türünü avlamak üzere evrimleşmişlerdir. Komodo ejderlerinin soyu insan baskısı yüzünden tehlike altındadır. Kolayca yayılabilmelerine rağmen insanların onların adalarına yerleşmesi, komodo ejderlerini ve onların avlarını avlamaları türü soy tükenmesiyle karşı karşıya getirmiştir. Ortalama bir sürüngene göre oldukça zekilerdir. Yalnızca birkaç hayvanat bahçesinde ve doğal parklarda görülürler. Türü ehlilleştirmek imkansız ve tehlikelidir. Komodo ejderleri eski soyu tükenmiş devasa bir varan türü olan megalania ile yakın akrabadırlar.
Anadolu varanı – Çöl ejderi
Anadolu ejderi - Varaus turcicus halk arasında Anadolu varanı ve Çöl ejderi olarakta bilinir. Yurdumuzda Şanlıurfa’ da yaşamaktadır. Köylüler tarafından çokça öldürüldüğü için koruma altına alınmıştır. Tarla faresi, köstebek, kuşlar ve küçük memeli hayvanlar ile beslenir. Aslında Anadolu varanı çiftçilerin dostudur. Tarla ve bitki zararlıları ile adeta biyolojik bir mücadele vermektedir. 1- 1,5 metre boylarında olanları görülmüştür. Komodo ejderi ile akrabadır.
Gecko - Akdeniz sakanguru
Sistematik taksonomik olarak Gecko’ yu – Akedniz Sakanguru’ nu yada halk dilinde bilinen adıyla Keler’ i hayvanlar aleminden – Animalia, Kordalılar şubesinden – Chordata - Kordalılar, Reptiliae – Sürüngenler sınıfından, Gekkonidae familyasından Hemidactylus cinsi Hemidactylus tursicus isimli bir hayvan olarak tanımlayabiliriz.
Akdeniz sakanguru (Hemidactylus turcicus), Gekkonidae familyasından Balkanlarda, Anadolu ve Akdeniz'de yaşayan bir tür sakangur türü.

Özellikleri
Ortalama boyları 9-10 cm kadar olur, gözbebekleri dikeydir. Sırt bölgesinin renkleri açık kahverengiyle gri arasında değişir. Sırtta ayrıca koyu renkte benekler bulunur. Bunlar kuyruk üzerinde de devam eder. Alt tarafı kirli beyaz renktedir. Ayak parmaklarının dip kısmı dar, uç kısımında genişlemiş plaklar vardır. Geceleri renkleri oldukça saydamlaşır. Tehlikeli bir durumda kuyruklarını yukarı doğru bükerek beklerler.
Yaşam alanları
Taş altı, kaya yarıkları ile evlerde ve harabelerde yaşar.
Avlanma ve beslenme
Besinlerini böcek ve örümcek türleri teşkil eder. Daha çok geceleri avlanırlar.
Üreme
Dişiler bir defada 2 tane yumurta bırakırlar. Bu olay yılda birkaç defa tekrarlanabilir. Yavrular yumurtadan 3 ay içerisinde çıkarlar. Yavrular 6 ay içinde erginleşir. Yumurtalarını kayalıklardaki oyuklara, yarıklara, uygun taş altlarına bırakırlar.
Dağılımı
Akdeniz ve Karadeniz sahillerinden Hindistan’a kadar yayılmıştır. Dikey dağılışı 1000 m’ye ulaşır. Meksika'da da bulunur ve burada egzotik hayvanlar kategorisindedir.
Türkiye'de yayılışı
Türkiye’nin bütün sahil bölgelerinde bulunur
Amfibiyumlar – İki yaşayışlılar
İki yaşamlılar ya da ikiyaşayışlılar, amfibiler, amfibyumlar (Latince: Amphibia), amniyotik yumurtaya sahip olmayan, Gymnophiona takımı hariç diğer iki takım (Anura ve Caudata) dört üyeli, değişkensıcaklı, derisi çıplak ve nemli, göğüs kemiği hiçbir zaman kaburgalarla bağlanmamış, çoğu ses çıkarabilen, su dışında yaşayan ilk omurgalılar olan hayvan sınıfı.
Yaşamlarının büyük bir bölümü, özellikle başkalaşım geçirene kadar suda geçer (adları da bu özelliklerinden kaynaklanır). İkiyaşayışlıların, zehirli salgı bezleri içeren, pulsuz, çıplak derileri vardır, ama zehir organlarının olmaması, savunmasız kalmalarına neden olur. Solunum, geniş çapta deriyle yapılır. Bununla ilişkili olarak, yani deri solunumunun önemi nedeniyle, akciğerler çoğu kez küçülmüştür. Kalbin iki kulakçık ve bir karıncığı vardır. Sinir sisteminde, uçbeyin tümüyle koku alma duyusuyla ilgilidir. İkiyaşayışlılar genellikle, su birikintilerine yumurtlayarak ürerler: bu yumurtalardan iribaş ya da tetar adı verilen kurtçuklar çıkar. Bunlar, başlangıçta küçük bir balık görünümündedir. Önce dış solungaçlarla, sonra bir solungaç kapağıyla örtülmüş iç solungaçlarla solunum yaparlar. Daha sonra, iribaş başkalaşım geçirir: İç solungaçların yerini akciğerler alır, önce ön, sonra arka ayaklar gelişir. Bazı ikiyaşayışlılar suda yumurtlamazlar ve kendilerine köpük, reçine vblerinden yuvalar yaparlar. Hatta kimi kez, yumurtalar erişkinin sırtı ya da karnı üzerinde gelişir; doğurucu (vivipar) ikiyaşayışlılar da vardır. Sözgelimi, Ginede yaşayan Nectophrynoides cinsinden küçük kara kurbağası böyledir.
Yaşayan türlerin hepsi Lissamphibia alt sınıfındandır ve 3 takıma ayrılır:
1. Kuyruksuz iki yaşamlılar (Anura) takımından türler kurbağa olarak bilinr.
2. Kuyruklu iki yaşamlılar (Caudata) takımından türler semender olarak bilinir.
3. Ayaksız iki yaşamlılar (Gymnophiona) takımından türler Türkiye'de yaşamadığından halk tarafından verilmiş adları da yoktur.
İki yaşamlılar, değişkensıcaklı – soğukkanlı (ektotermik) hayvanlardır ve yaşamlarının bir kısmını karada bir kısmını suda geçirdikleri için iki yaşayışlı adını almışlardır. Günümüzde yaşayan 6,022 adet iki yaşayışlı türü olduğu bilinmektedir. İki yaşayışlıları ve sürüngenleri inceleyen bilim dalına herpetoloji denir.
Gerek anatomi gerekse fizyolojik açıdan balıklarla, sürüngen arasında bir özellik gösteren Amphibia sınıfı, omurgalıların su dışında yaşayan ilk grubunu oluşturmaktadır.

Semender – Salamandridae
Sistematik taksonomik olarak Semender’ i hayvanlar aleminden – Animalia, Kordalılar şubesinden – Chordata - Kordalılar, Amphibiae - Amfibiyumlar ( İki yaşayışlılar) sınıfı hayvanı olarak olarak tanımlayabiliriz. Semender’ e kuyruku kurbağa da denilmektedir.

Amfibyumlar (iki yaşayışlılar) sınıfının semendergiller (Salamandridae) familyasından kertenkeleye benzer hayvanlara verilen genel ad. Vücutları uzunlamasına ve uzun kuyrukludurlar.
Hepsinin kuyruğu vardır. Dünyânın birçok yerinde rastlanır. Nehirlerde, göllerde, yeraltı sularında, taş ve yosunlar arasında ve rutûbetli yerlerde yaşar. Şekilleri kertenkeleye benzerse de, tamâmen kertenkelelerden farklıdır. Yumuşak derileri pulsuzdur ve parmaklarında tırnak bulunmaz. Kertenkelelerin ise derileri pullu ve parmakları tırnaklıdır. Normal olarak semenderlerin ön ayaklarında dört, arka ayaklarında beş parmak bulunur. Ayaksız türleri de vardır. Familyası: Semendergiller (Salamandridae). Yaşadığı yerler: Çoğunun erginleri karada, larvaları suda barınır. Alp semenderi devamlı karada yaşar. Özellikleri: Şeklen kertenkeleye benzer, fakat derileri çıplak ve yumuşaktır. Boyları 5 cm’den 1,5 metreye kadar olabilir. Kurtçuk ve böcek larvalarını avlayarak geçinir. Ömrü: Büyük Japon semenderi (Andrias japonicus) 50 yıldan fazla yaşar. Çeşitleri: Yüzlerce türü vardır. Semenderlerde deri solunumu güçlüdür. Nemli derilerinin altları kılcal damar bakımından zengindir. Oksijeni derileriyle doğrudan doğruya alabilirler. Çoğunlukla tatlı sularda yumurtlarlar. Çıkan larvalar belli bir dönem solungaç solunumu yapar, sonra akciğer solunumuna geçerek karaya çıkarlar. Üreme dönemlerinde yumurtlamak için tekrar suya dönerler. Bâzı türleriyse devamlı suda yaşarlar. Alp semenderi gibi yüksek kısımlarda bulunanlar, devamlı karada yaşarlar. Böyle kara hayâtına uyanların larva dönemi ana karnında geçirilir. Ergine benzer yavrular doğururlar. Semenderlerin gerek larvaları, gerekse erginlerinde dâima diş bulunur. Kuyruk veya ayakları koptuğu takdirde yenisi sürer. Avustralya’da semender bulunmaz. Parlak nemli derilerinde mukus bezleri vardır. Bâzılarında deri tarafından zehir salgılanır. Bu özellik onların düşmanları tarafından yenmesini önler. Akciğerli semenderlerin, akciğerleri pek iyi gelişmemiştir. Deri solunumu akciğerlere yardımcıdır. Bâzı çeşitlerde akciğerler yok gibidir. Ağız mukozası ve dış derileri ile solunurlar. Ağız ve yutakları kılcal damarlarla zenginleştiğinden, oksijen osmozla (geçişmeyle) rahatça kana geçer. Boyları 5 cm’den 1,5 metreye kadar değişen yüzlerce semender türü vardır. Büyük boylu olanlardan biri, Amerikan nehirlerinin çamurlu diplerinde yaşayan, saçak solungaçlı su köpeği (water dog) veya çamur enceği (mud puppy) adıyla bilinen çamur semenderi (Necturus) 60 cm boyundadır. Ergin olunca da solungaçlarını muhâfaza eder. Bazen gece avlanan balıkçıların oltalarına takılarak saf balıkçıları ürkütür. Zehirli derisi zararsızdır. Gündüzleri sudaki kayaların altında saklanarak veya akarsuyun dip çamurlarına gömülerek dinlenir. Geceleriyse karides, solucan ve böcek larvaları bulmak için çıkar. Avını yakalayınca kuvvetlice ısırarak yutar. Bir çift koyu kırmızı, saçaklı solungaçları başının dibinde ön bacaklarının önünde yer alır. Suda yavaşça ileri geri dalgalanırlar. Çin ve Japonya’nın dağ akarsularında yaşayan Japon dev semenderi 1,5 metre boyuna ulaşır. Mexico şehri yakınlarındaki tatlı su göllerinde, solungaçlarıyla devamlı solunum yapan bir semender yaşar. Meksikalılar ona Aksolot adını verirler. Çoğunlukla koyu kahverengidir. Bâzan albino (renksiz) da olabilir. O bütün hayâtı boyunca larva olarak kalır. Çünkü bulunduğu ortam iyotça fakirdir. Larval dönemde olduğu halde yumurtlayarak üreyebilir. İyot eksikliği onların metamorfozunu, başkalaşımını engeller. Fakat süreleri dolduğu zaman cinsel olgunluğa erişirler. Axolot larval dönemde cinsel olgunluğa erişen yumurta ve sperm üreten nadir örneklerden biridir.

Amerika’ nın birçok yerindeyse akciğer solunumu yapan, bir başka semender yaşar. Koyu kahverengi sırtında parlak sarı lekeler bulunduğundan, kaplan semender adını alır. Zoologlar, Aksolot ile kaplan semenderi, uzun yıllar ayrı türler olarak kabul ettiler. Sonraki araştırmalar genç Aksolotların tiroit bezi özüle beslendikleri vakit kaplan semendere dönüştüklerini gösterdi. İki hayvan aynı türdür. Aksolot, kaplan semenderin erginleşmemiş şeklidir. Bâzı bölgelerde tiroit eksikliğinden dolayı larva solungaçlarını akciğerlere dönüştüremez. Larvanın gıdâsına eklenen tiroit özü ve genler metamorfozun larva şeklinden kaplan semendere tamamlanmasını sağlar. Hiç ergine dönüşmeyen başka semenderler de vardır. Bunlardan Amerika sularında yaşayan deniz kızı semenderi (Siren) 90 cm uzunluktadır ve arka ayakları yoktur. Solungaç solunumu yapar.

Deniz kızı semenderi – Siren, beyazımsı veya sarımtrak vücutludur. Solungaçları kırmızı kan rengindedir. Boyu en çok 25 cm olur. Solucan, su pireleri ve küçük balıklarla beslenir. Erginleşince gözleri örtülerek kaybolur. Çok gelişmiş koku alma duyusu vardır. Bilim insanları onun canlı bir fosil olduğunu söylerler.

Amerika’ nın doğu kesimlerinde yaşayan benekli semender yaklaşık 10 cm boyundadır. Newt olarak da bilinir. Genellikle mayısta sudaki yumurtalardan çıkan larvalar yeşil renkli ve sarı çizgilidir. 2-3 ay sonra solungaçlarını kaybederek sudan ayrılır. Akciğerli kara hayâtı dönemine başlar. Üç yıl kadar kara hayatı yaşar. Bu zamanda sırtları kırmızıdır ve siyah halkalı kırmızı lekeler taşır. Üçüncü yılın sonunda yeniden renk değiştirerek karnı sarıya, sırtı koyu yeşile döner. Sırtında kırmızı lekeler yine vardır. Ancak önceki dönemde yuvarlak olan kuyruğu genişleyerek yüzgeç halini alır. Böylece ergin hale gelen havyan tekrar suya geri döner ve su hayatına yeniden başlar. Bu devre kesin biçimde suya dönüştür. Su altında derisiyle, su yüzündeyse akciğerleriyle solur.

Bazı semenderlerin erkekleri, üreme döneminde daha canlı renklere bürünür ve sırtları boyunca tarağa benzeyen bir saçak meydana gelir. Dişiler bundan mahrumdur. Kütükler arasında barınan semenderlere halk arasında ateş semenderi de denir. Kütük ateşe atıldığında, içinde bulunan semender can havliyle dışarı fırlar. Bu durum semenderin ateşten çıktığı intibasını verir. Avrupa ateş semenderi suda hantaldır ve muhtemelen boğulabilir. Bunun için yumurtalarını sığ sulara dökerler.

Türkiyedeki Semender Türleri

Türkiyedeki semenderlerin tek familyada (Salamandridae) toplanan 17 türü vardır.
Türk semenderi - Salamandra infraimmaculata
Kafkas semenderi - Mertensiella caucasica
Şeritli semender - Ommatotriton vittatus
Kuzey şeritli semenderi - Ommatotriton ophryticus
Pürtüklü semender - Triturus karelinii
Küçük semender - Lissotriton vulgaris
Urmiye semenderi - Neurergus crocatus
Benekli semender - Neurergus strauchii barani
Kara semenderi - Lyciaslamandra luschani
Lyciasalamandra luschani basoglui
Fazıla Kara semenderi - Lyciasalamandra fazilae
Marmaris semenderi - Lyciasalamandra flavimembris
Sarıçınar semenderi ya da Beldibi semenderi - Lyciasalamandra billae
Antalya semenderi - Lyciasalamandra antalyana
Alanya semenderi - Lyciasalamandra atifi)
Göynük semenderi - Lyciasalamandra irfani
Ulupınar semenderi - Lyciasalamandra arikani
Kemer semenderi - Lyciasalamandra yehudahi

Kurbağa
Sistematik taksonomik olarak Kurbağa’ yı hayvanlar aleminden – Animalia, Kordalılar şubesinden – Chordata - Kordalılar, Amphibiae - Amfibiyumlar ( İki yaşayışlılar) sınıfı hayvanı olarak olarak tanımlayabiliriz.

Kurbağa metamorfoz geçirerek sudan karaya çıkan bir ampibiyum hayvandır. Kurbağa yumurtadan çıkar önce uzuvsuz iribaş (kurbağa yavrusu)adını alır. Sonra bir çift uzuvlu iribaş ( sadece ön bacaklar oluşmuştur. Daha sonra iki çift uzuvlu ve kuyruklu ( hem ön hem de arka bacaklar oluşmuştur ve kuyruk hala vardır.) en sonunda da kuyruksuz yetişkin kurbağa halini alır.
Erişkinlerinin uzun arka bacaklar, tıknaz gövde, araları zarlı parmaklar, çıkık gözler ve kuyruksuzluk gibi özellikleri bulunan kurbağaların büyük çoğunluğu yarı sucul bir yaşam sürer ama tırmanarak ya da zıplayarak karada da rahatça hareket edebilirler. yumurta ile çoğalırlar. Yumurtalarını tipik olarak su birikintileri, gölcük ya da göllere bırakan kurbağaların iribaş adı verilen ve suda gelişen larvalarında ön ve arka bacaklar yokken, su içinde soluyabilmek için solungaçlar ve yüzebilmek için yüzgeçli kuyruk vardır. Çoğunluğu otçul olan ve solungaçlarından süzülen alglerle beslenen iribaşlardan başkalaşan erişkin kurbağalar, sıklıkla eklem bacaklıları, karından bacaklıları ve halkalı solucanları içeren etçil bir yaşam sürerler.
Özellikle çiftleşme döneminde belirginleşen ve halk arasında "vıraklama" olarak anılan seslenişleriyle dikkat çeken kurbağalar, ekvatordan subarktik bölgelere kadar olan, geniş bir yayılım alanında bulunurlar. Çoğunluğu tropik yağmur ormanlarında olmak üzere, toplam 33 familyaya dağılmış yaklaşık 5250 türü bulunan bu canlılar, çeşitliliği en fazla olan omurgalılardandır. Ancak, kimi kurbağa türlerinin giderek azalan sayıları da dikkat çekmektedir. Kurbağalar yazın toprağın altında kurur.
Türkiye'deki türleri
Türkiye'de kurbağaların 6 familyada (Bombinatoridae, Pelobatidae, Pelodytidae, Bufonidae, Hylidae, Ranidae) toplanan 17 türü bulunur.
Bunlar, Kızılca kurbağa (Bombina bombina), Toprak kurbağası (Pelobates syriacus), Kafkas kurbağası (Pelodytes caucasicus),Siğilli kurbağa (Bufo bufo), Kafkas siğilli kurbağası (Bufo verrucosissimus), Gece kurbağası (Pseudepidalea viridis), Değişken desenli gece kurbağası (Pseudepidalea variabilis), Yeşil kurbağa (Hyla savignyi), Ağaç kurbağası (Hyla arborea), Çevik kurbağa (Rana dalmatina), Toros kurbağası (Rana holtzi) endemik, Uludağ kurbağası (Rana macrocnemis), Şeritli kurbağa (Rana camerani) kimilerine göre R. macrocnemis türünün sinonimidir, Tavas kurbağası (Rana tavasensis) endemik, Ova kurbağası (Pelophylax ridibundus), Anadolu kurbağası (Pelophylax caralitanus) endemik ve Levanten ova kurbağasıdır. (Pelophylax bedriagae)
Dünyada ise zehirli ok kurbağası, kırmızı gözlü ağaça kurbağası, kızılca kurbağa (Bombina bombina), kırmızı zehirli ok kurbağası, mavi zehirli ok kurbağası gibi çeşitli zehirli kurbağa türleri de yaşamaktadır.
KAPLUMBAĞALAR – TESTUDINES
Sistematik taksonomik olarak Kaplumbağa’ yı hayvanlar aleminden – Animalia, Kordalılar şubesinden – Chordata - Kordalılar, Reptiliae – Sürüngenler sınıfından , Testudines takımından sürüngen bir hayvan olarak tanımlayabiliriz.
Kaplumbağa (ya da tosbağa) Testudines takımını oluşturan çok sert ve kemiksi bir kabuk (bağa) içinde yaşayan, ağır yürüyüşlü, dört ayaklı, sürüngen bir hayvandır.
Hareketleri yönünden ne kadar telaşsız ve ağır hayvanlarsa onların tarih boyunca gelişimi de o kadar yavaş olmuştur. Kaplumbağalar, öteki sürüngenlerle birlikte 200 milyon yıldan beri kaplumbağaların vücut yapıları önemli hiçbir değişikliğe uğramamıştır. Halbuki kaplumbağalar, dünyada soyu henüz tükenmemiş en eski hayvanlardandır.
Kaplumbağalar açlığa çok dayanıklıdırlar. Çok uzun ömürlüdürler. 100 – 150 yıl kadar yaşarlar. Mısır’ da bulunan büyük bir kara kaplumbağasının Karbon testi ile yapılan yaş tayininde 300 yaşında olduğu ve sağlıklı bulunduğu tespit edilmiştir..
Kaplumbağa sık sık ölümsü bir uykuya dalar. Yaşadığı çevrede sıcaklık düşmeye başlayınca hayvan iyice uyuşup kalır. Bol Güneş ışığı alan kuru topraklarda kendine bir delik kazıp bütün kışı orada geçirmek üzere içine girer.
Günümüzde, soyunu sürdürmekte olan 250 ye yakın kaplumbağa türü bulunmaktadır.
Kaplumbağaların başlıca özelliği, bir sırt zırhı ve bir karın zırhından oluşan bağalarıdır. Her iki bölüm, kenarlarıyla birbiriyle kaynaşmış ve üstderiden oluşmuş boynuzsu plaklardan meydana gelmiştir. Kabuğa asıl sertlik ve dayanıklılığını veren, bu boynuzsu plaklar ve derinin altında bulunan kemik plaklardır. Bunlar iskelete ait olan omurlar ve kaburgalarla kaynaşmış durumdadır. Kemik plakların düzeni ve sayısı, üstteki boynuzsu plaklarınkine uymaz. Kabuk plaklarının düzen ve sayıları türlere göre değişir. Günümüzde yaşayan kaplumbağalar iki alttakıma ayrılır. Bunlardan biri gizliboyunlular (Cryptodira), öbürü de dönerboyunlulardır (Pleurodira). Gizli boyunlular karada ya da suda yaşayan ve bütün kıtalara yayılmış olan az ya da çok eski tüm kaplumbağalardır; bunlarda boyun, kabuk içine yana bükülmeden, geriye doğru S harfi biçiminde kıvrılarak çekilir. Dönerboyunlular, birkaçı dışında, Güney yarıkürede yaşarlar; boyunlarını, kabuk içine çekerken, yana bükerler. Kalça kemeri, bağa ve karın zırhı ile kaynaşmıştır.
Baş ve Ayaklar
Kaplumbağaların başı vücutlarına oranla çok ufaktır. Ağızları bir kuşun gagasına benzer. Dişlerin yerini sert kemiksi bir damak almıştır. Kaplumbağalar, bununla besinlerini yakalar ve ezerek mekanik sindirim yapar. Dil kafasına oranla büyük ve yumuşaktır.
Ayaklarına gelince, bunların uçlarında beşer parmak vardır, karada ve bataklıklarda yaşayan kaplumbağalarda bunlar hareketlidir. Uçlarındaki tırnaklar kıvrık ve serttir. Bataklıklarda yaşayan kaplumbağalarda birbirleriyle bir zar aracılığıyla birleşmiş küreğe benzer bir durum almıştır. Bunların arka ayak parmaklarının sayısı dörttür. Deniz kaplumbağalarında ise parmaklar bitişiktir. Aralarında perdeler vardır. bunları suyun içinde yüzmek ve dengede kalmak için kullanırlar.
Türkiyede Bulunan Bazı Kaplumbağa Türleri
Mahmuzlu Akdeniz kaplumbağası - Testudo graeca
Trakya Tosbağası veya Hermann kaplumbağası - Testudo hermanni
Benekli kaplumbağa - Emys orbicularis
Çizgili kaplumbağa - Mauremys caspica
Fırat kaplumbağası - Rafetus euphraticus
Yeşil kaplumbağa - Chelonia mydas
Nil kaplumbağası - Trionyx triunguisveya Testudu triunguis
Sini kaplumbağası - Caretta caretta

Mahmuzlu Akdeniz kaplumbağası – Testudo graeca
Tosbağa (Testudo graeca), Testudinidae familyasından bir kaplumbağa türü. Arka ayak butlarında mahmuzu andıran ufak sert çıkıntıları vardır. Bu yüzden mahmuzlu Akdeniz kaplumbağası olarak bilinir. Birçok alt türü vardır. Bunlar;
Testudo graeca anamurensis - Anamur kaplumbağası
Testudo graeca armenica - Ermenistan kaplumbağası
Testudo graeca ibera - Avrasya kaplumbağası
Testudo graeca nikolskii - Kafkas kaplumbağası
Testudo graeca pallasi - Dağistan kaplumbağası
Testudo graeca marokkensis - Fas kaplumbağası
Testudo graeca nabeulensis - Tunus kaplumbağası
Testudo graeca flavominimaralis - Libya kaplumbağası
Testudo graeca armenica - Ermenistan kaplumbağası
Testudo graeca anamurensis, sadece Anamur bölgesinde yaşamaktadır. Ayrı bir alt tür kabul edilmesi daha çok yenidir.
Testudo graeca terrestris, Türkiye'de Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunur ayrıca Lübnan, Suriye ve Ürdün'de de yaşar.
Trakya tosbağası – Testudo hermanni
Trakya tosbağası veya Hermann kaplumbağası - Testudo hermanni, Testudinidae familyasından karada yaşayan bir kaplumbağa türü. Avrupa kıtasında bulunur. Türkiye'de sadece Trakya bölgesinde bulunduğu için Trakya tosbağası diye bilinir.
Arka ayak butlarında Testudo graeca ibera gibi mahmuz çıkıntıları yoktur buna karşın kuyruğunun ucu sertleşerek tırnak benzeri bir uç halini almıştır. Kabuğu Testudo graeca iberalara göre daha incedir. Boy 20 cm kadardır. Çeşitli otlar sebzeler ve ulaşabildiği bitki yaprakları ile beslenir
Herman kaplumbağası 2 alt türe ayrılır.
Testudo hermanni hermanni: Batı Avrupa'nın güneyinde, Fransa, Korsika adası ve İtalya'da bulunur
Testudo hermanni boettgeri: Doğu Avrupa'nın güneyinde, Yugoslavya, Balkanlar, Yunanistan ve Türkiyenin sadece Trakya bölgesinde bulunur.

Benekli kaplumbağa – Emys orbicularis
Benekli kaplumbağa - Emys orbicularis, Emydidae familyasından tatlı sularda yaşamakla birlikte deniz kenarları ve acı sularda da görülen bir kaplumbağa türü.
Özellikleri
Üst kabuğu siyahımsı ya da kahverengimsidir, boyun, bacaklar ve kuyrukta küçük sarı benekler vardır. Sırt kabuğu ile karın kabuğu yanlarda tam olarak kaynaşmıştır. Ortalama yetişkin bir benekli kaplumbağanın boyu 20 cm, kuyruğu 8 cm, ağırlığı da 1 kg civarındadır.
Yaşam şekli
Gündüzleri bataklıkların kenarında güneşte dolaşan bu hayvan, akşamları durgun suların üstünde yüzer ya da kıpırdamadan durur. Kışı suyun dibinde kış uykusuna yatarak geçirir. Hem karada, hem sularda gelişen larvalar, balıklar, yumuşakçalar ve küçük kabuklularla beslenir.
Dağılımı
Bu tür kaplumbağalara Avrupa'da çok rastlanır. Ülkemizde Trakya, Orta Anadolu, Batı Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde 4 alt türünün yaşadığı tespit edilmiştir. Yaşam alanları sürekli tahrip edildiği için soyu tükenme tehlikesi altındadır.

Çizgili kaplumbağa - Mauremys caspica
Çizgili kaplumbağa - Mauremys caspica, göl ve akarsularda yaşayan bir kaplumbağa türü. Türkiye'de Trakya, Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu'ya yayılmıştır.
Kabuğu gri renklidir. Siyahımsı gri olan boynunda, ayaklarında ve kuyruğunda sarımsı çizgiler vardır. Kabuğu basıktır, genç çizgili kaplumbağalarda kabuğu oluşturan halkalar karinalı olur. Yazın güneşlenmeyi sever. Kışı suyun dibinde kış uykusuna yatarak geçirir. Dişileri su kenarındaki kumluklara 9 - 20 yumurta bırakabilir. Boyu 25 cm' e kadar büyüyebilir. Balık, kurbağa ve diğer suda yaşayan canlılarla beslenir.
Fırat kaplumbağası - Rafetus euphraticus
Fırat kaplumbağası - Rafetus euphraticus, Trionychidae familyasından dibi çamurlu göl ve nehirlerde yaşayan bir kaplumbağa türüdür.
Özellikleri
Kabuğun üzeri yumuşak deriyle örtülüdür. Başının ucunda ufak bir hortum bulunur. Havayı bu hortumun ucunda bulunan burun delikleriyle alır. Güneşlenmek için nadiren su dışına çıkar. Hayatlarının çoğunu dipte çamura gömülü olarak geçirirler. Deri ve ağız içi solunumuda yaptıkları için uzun süre su altında kalabilirler.
Besini
Çeşitli bitkiler balık, sucul böcekler, yengeç, solucan, kurbağalar, yiyebileceği boyuttaki su yılanları ve yiyebileceği boyuttaki tüm sucul hayvanlardır.
Dağılımı
Türkiye'de Fırat ve Dicle nehirlerinde görülürler. Yapılan barajlar nedeniyle soyları tükenme tehlikesi altındadır.
Yeşil kaplumbağa – Chelonia mydas
Yeşil kaplumbağa ya da yeşil deniz kaplumbağası - Chelonia mydas, Chelonia cinsi içindeki tek tür olan bir deniz kaplumbağasıdır. 200 kg ağırlığa, 1-1,5 metre uzunluğa erişebilir ve bu ölçülerle, sert kabuklu kaplumbağalar içinde en büyük olandır. Tropik, tropik altı ve bazı daha ılıman denizlerde dağılım gösteren yeşil kaplumbağa, bu adını erişkin bireylerin alglerden zengin beslenmesine bağlı olarak bedenlerindeki yağ dokusunun yeşil renkli olması nedeniyle almıştır (İngilizce, Green sea turtle)
Dişi bireyler, yumurta bırakmak için, tipik yuvalanma kumsallarına çıkarlar. Ayrıca, bu türün bireylerinin soğuk kanlı (ektotermik) bedenlerini ısıtmak için kumsallara çıktığına da sıkça rastlanır. Bunlar dışında, yeşil kaplumbağa tamamen bir deniz kaplumbağasıdır.
Sırtı gri kahverengi üzerine sarımsı kahverengi lekelidir alt kabuğu ise beyazımsı sarı renk olur. Bacak kenarlarında tek tırnakları vardır. Eti lezzetli olduğu ve yendiği için çorba kaplumbağası da denilir. Bu yüzden sayıları çok azalmıştır. Gece kumsallarda açtıkları çukurlara 200 den fazla yumurta bırakabilirler.
Çok nadiren Karadeniz'de de görülebilenn bu canlı tüm Akdeniz'e yayılmıştır. Türkiye'de yalnızca Hatay, Mersin ve Adana sahillerinde yumurtlarlar. Kabuk boyu 140 cm ye kadar ulaşabilir. Erginleri deniz bitkileriyle yavrular ise hayvansal besinlerle beslenir. Yeşil deniz kaplumbağalarının nesli tükenmektedir. Bu yüzden bazı kuruluşlar ve WWF - Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı, yeşil deniz kaplumbağalarını koruma çalışmalarını yürütmektedir.

Nil kaplumbağası – Tryonix triunguis veya Testudo triunguis
Nil kaplumbağası (Trionyx triunguis), Trionychidae familyasından göl, nehir ve denizlerde yaşayan kaplumbağa türü.
Özellikleri
Kabuğunun üzeri yumuşak deriyle kaplıdır. Üst tarafı yeşilimsi kahverengidir üzerinde küçük yuvarlak sarı lekeler bulunur. Karnı kirli beyaz ya da grimsi renktedir. Başının ucunda yumuşak kısa bir hortumu vardır. Havayı sudan çıkmadan bu hortumuyla alır. Parmak aralarında zar bulunur ve yalnızca 3 parmağında tırnak olur. Boyu 1 metreyi geçebilir.
Yaşam şekli
Balık, sucul böcekler, yengeç, solucan kurbağalar, yiyebileceği boyuttaki yavru su yılanları ve yiyebileceği boyuttaki tüm sucul hayvanlardır. Genellikle nisan sonu mayıs haziran aylarında gerçekleşir tek üretimde anne kaplumbağalar en az 20 en fazla 60 yumurtayı gömmek için kıyılarda açtıkları çukurlarda bırakırlar.
Dağılımı
Türkiye'de Akdeniz'e dökülen nehir ağızlarında ve Dalyandan Hataya kadar tüm Akdeniz sahillerinde yaşar.


Sini Kablumbağası - Caretta caretta
Sini kaplumbağası - Caretta caretta, denizlerde yaşar. Yumurtlamak haricinde karaya hiç çıkmaz. Sırt tarafı kırmızımsı kahverengi alt tarafı ise beyazımsı açık sarı renklidir. Bacakları yüzmeye yarayacak biçimde kürek biçimi almıştır ve dış kenarlarında en fazla 2 tırnak bulunur. Oksijeni havadan almasına rağmen uzun süre su altında kalabilir. Yumurtalarını gece kumsallarda açtıkları çukurlara gömerler. Bir defasında 100 yumurta bırakabilir (162' ye kadar tespit edilmiştir). Yavrular 2 aylık kuluçka döneminden sonra gece vakti yumurtadan çıkarak denize giderler.
Akdeniz sahillerine yayılmıştır. En önemli yumurtlama bölgesi Adananın Yumurtalık ilçesi ve Belek, Anamur, Köyceğiz, Dalyan sahilidir. Belek kıyıları, Caretta caretta'ların Akdeniz'deki ikinci (Yunanistan'ın Zakintos adasının ardından) ve Türkiye'nin en büyük yumurtlama alanıdır. 2006 yılı içinde Belek'te ise 1000 civarında, Anamur'da 2007 yılında 1040 adet yuva tespit edilmiş ve koruma altına alınmıştır. Kabuk boyları 1 metre kadar büyüyebilir. Balıklar, kabuklular ve su canlıları (özellikle deniz anaları) ile beslenir.
Yaklaşık 106 milyon yıldır yeryüzünde olduklarını düşünülmektedir. İnsanoğlunun yerleşme ve çoğalma kapasitesi yüzünden bugün sayıları giderek azalmaktadır. Nesli tükenme tehlikesi altında olduğu için koruma altındadır

TİMSAHLAR - CROCODILAE
Timsahlar, Sistematik taksonomik olarak Timsah’ ı hayvanlar aleminden – Animalia, Kordalılar şubesinden – Chordata - Kordalılar, Reptiliae – Sürüngenler sınıfından , Crocodilae takımından ilkel bir hayvan olarak tanımlayabiliriz.
Timsahlar - Latince: Crocodiliae, sıcak bölgelerde bataklıklar ve su kenarlarında yaşayan vücudu kemiksi pullarla örtülü sürüngenleri içeren bir takım. Bu takımın familyaları Alligatoridae - Aligatorgiller (Buna örnek : Amerikan Aligatoru – Alligator mississippiensis verilebilir.), Crocodylidae - Timsahgiller (Buna örnek Nil timsahı - Crocodylus niloticus verilebilir) ve Gavyaller - Gavialidae ( Buna örnek Hint gavyali – Gavialis gagnreticus verilebilir.)
Timsah, sıcak bölgelerdeki akarsularda yaşayan, Timsahgiller takımından iri yapılı, kalın ve kabuksu derili sürüngen türlerinin genel adıdır. Uzaktan bakıldığında kertenkeleye benzerler.
Vücutlarının üzeri, sert kemiksi plakalarla örtülüdür. Ön ayaklarında beşer, arka ayaklarında dörder parmak bulunur. Parmak araları tamamen veya kısmen perdelidir. Uzun, yandan basık kuyrukları suda kürek vazifesi görür. Güçlü dişlerle bezenmiş, çok kuvvetli çeneleri vardır. Yalnız üst çene açılır. Etli dil, alt damağa yapışıktır. Gözleri, burunları ve kulakları başlarının üst kısmında bulunur. Suda yüzerken rahatça etraflarını görür, işitir ve solunum yaparlar. Karada vücutlarını zor taşımalarına rağmen, suda çok iyi yüzerler. Gündüzleri dinlenir, çoğunlukla gece avlanırlar. Gözbebekleri dikey olduğundan gece de iyi görürler. Timsahlar renk körüdüdürler ama yine de avlarını rahat bir şekilde yakalayabilir ve yiyebilirler.
Avlanma ve beslenme
Balık, kuş ve suya gelen memelilerle beslenirler. İnsanlara da saldıranları vardır. Timsahlar avına saldırmadan önce yaklaşık 2 metrelik bir alana girmesini beklerler. Avı saldırabileceği kadar yakına gelen timsah, yaklaşık 12 m/s bir hız ile avını yakalar. Bu hıza; vücutlarının yapısı, arka bacakları ve de en önemlisi kaslı kuyrukları sayesinde ulaşırlar. Avlarını güçlü çeneleri arasına sıkıştırıp suya çekerek boğarlar. Kendilerinden büyük olan avlarını 200 kg bir kuvvet uygulayabildikleri ve avını ağzı ile kavrayıp kendi etrafında birkaç kez dönerek gerçekleştirdikleri ölüm dönüşü adı verilen yöntemle daha küçük parçalara ayırırlar. Çeneleri sağa sola hareket etmediği için besinleri çiğneyemeden büyük parçalar halinde yutarlar. Sindirim için çakıl ve taş da yutarlar. Sonra dişlerinin arasındaki artıkları dışarı çıkarırlar. Taze etin sindirimi zor olduğu için bazı türler avlarını gömerek çürümelerini bekler.
Gözleri üç perdelidir. Suya daldıkları zaman burun ve kulak delikleri birer kapakla örtülür. Ağız gerisinde bulunan bir kıvrımı damaklarına yapıştırarak soluk ve yemek borularını birbirinden ayırabildiklerinden su altında bile ısırıp yiyebilirler. Konik yapılı dişler aşındıkça yenileri sürer. Derilerinden bavul, çanta iskarpin yapılır. Bu bakımdan bol miktarda avlanırlar.
Yürekleri dört gözlüdür. Aort kökleri Panizza kanalı vasıtasıyla birleştiklerinden vücutlarında kirli kan dolaşır. Diğer sürüngenler gibi soğukkanlı hayvanlardır. Vücut ısıları çevre ısısına göre değişir.
Üreme
Yumurtama ile çoğalırlar. Çiftleşmeden sonra dişi, kıyıdaki bir kumlukta açtığı çukur içine kaz yumurtası iriliğinde 50 kadar yumurta yumurtlar. Yumurtaların üzerini kumla örterek yakınlarında nöbet bekler. Bazen bu süre üç ayı bulur. Dişi bu sürede hiçbir şey yemediğinden kilo kaybeder. Zaman zaman erkek de dişinin yakınına gelir. Ama dişisini beslemeyi akıl edemez. Yavrular, yumurta kabuğunu kırmaya hazır olunca 20 metre kadar uzaklıktan duyulan sesler çıkararak annelerini yardıma çağırırlar. Dişi, kumları açarak yumurtalardan yavruların çıkmasına yardım eder. İnce derili yavrular büyük bir titizlikle tek tek annenin ağzında su kıyısına taşınır. Bakıma muhtaç yavrular altı ile sekiz haftalık bir süre içinde anne ve baba tarafından dış tehlikelerden büyük bir dikkatle korunur. Yırtıcı kuşlar ve vahşi memeliler timsah yavrularına düşkündür.
Yavrular kendilerine bakacak duruma gelince anne ve babalarından uzaklaşarak kendilerine av sahaları ararlar. Büyük timsahlardan uzak olmak zorundadırlar. Hatta bazan sonraki karşılaşmalarda anne ve babalar yavrularını tanıyamamakta, onlara av gözüyle bakmaktadır. Yavrular, balık yumurtaları, salyangoz ve su böcekleriyle beslenirler.
Coğrafi dağılım
Timsahlara çoğunlukla Amerika, Afrika, Madagaskar, Güney ve Doğu Asya ile Orta Avustralya'da rastlanmaktadır. Tuzlu sularda yaşayanları da vardır. Nil timsahının anayurdu Nil Nehri olduğundan bu adla anılır. Eski Mısırlılar bunlardan korkar ve mukaddes sayarlardı. Bugün Nil kıyılarında bu timsahlar kalmamıştır. Madagaskar'da mevcuttur. Uzunluğu 7 metreye ulaşabilir. Bu timsahlar 1500 kg ye kadar ulaşabilirler. Bunların eskiden yaşamış onlarından bir tanesinin fosilinin boyu 15 metre civarında tahminen de 4000 kg kadardı.
Yaşamları
Timsahlar insanlara da saldırabilir. Amerikan timsahının (Crocodylus acutus) boyu 50 cm – 3,8 m arasında değişir. 4 metre olanları da vurulmuştur. Ağırlık olarak da 2000 kg a kadar ulaşabilirler. Denizde de yaşayabilir ve insan için tehlikelidir. Hindistan ve Sri Lanka'da yaygın olan Hint timsahı tatlı suda yaşar. Uzunluğu 5 metre kadar olabilir. Çoğunlukla balıkla beslenir. İnsana nadir saldırır. ABD'nin güneydoğusundaki bataklık, göl ve ırmaklarda yaşayan Amerika aligatorunun (Alligator misisipiensis) derileri ayakkabı ve valiz yapımında değerli sayılır. En çok Florida bataklıklarında yaşar. Üreme dönemlerinde avlanmaları yasaklanmıştır. Boyları 3-4 metreye ulaşabilir. Timsahlar yok edilmediği takdirde uzun süre yaşayabilmektedir. Hayvanat bahçelerinde 80 yaşını aşanlar vardır. Bazı kuşlar timsahların açık ağızlarının arasına çekinmeden girerek artık etleri ve damağa yapışmış sülükleri yerler. Timsahlarla bu kuşlar arasında adeta ortak bir yaşama göze çarpar. Tehlike anında timsahları çığlıklarıyla uyarırlar.


TUATARA
Sistematik taksonomik olarak Tuatara’ yı hayvanlar aleminden – Animalia, Kordalılar şubesinden – Chordata - Kordalılar, Reptiliae – Sürüngenler sınıfından, Sphenodontidae familyasından Sphenodon – Sphenodon punctatus isimli bir hayvan olarak tanımlayabiliriz.
Tuatara, kertenkeleye benzeyen ve diğer sürüngenlerle kıyaslandığında oldukça uzun ömürlü olan sürüngenlerin ortak adı.
Tuatara'yı diğer sürüngenlerden ayıran özelliği başının üzerinde ince bir deriyle kaplı üçüncü bir göz bulunmasıdır. Tuatara üzerinde araştırma yapan bilim adamları bu üçüncü gözün görme işlevinin olmadığını bulmuşlardır. Tuataralar'ın bu gözleri, güneşin pozisyonundan yola çıkarak yön bulmak için kullandıkları bir pusula gibi çalışmaktadır. Bundan başka sürüngenler çoğunlukla hareket edebilmek için en az 20 °C'lik bir ortam sıcaklığına ihtiyaç duyarlar. Tuataralar ise soğuk havaya pek aldırış etmez, diğer birçok sürüngenin dayanabildiği bir sıcaklık olan 10 °C'den çok daha düşük sıcaklıklarda bile rahatlıkla avlanabilirler.

Sürüngen hayvanları (Reptillae) anlattıktan sonra bu sürüngen hayvanları içinde besleyecebilecek yapay ortamlara da Terraryum ve Paludaryum’ a da kısaca bir göz atacak olursak :
Terraryum
Teraryum, genellikle cam ve plastik maddelerden imal edilen ve içinde sürüngenler, böcekler, bazı bitki türleri için kara ortamının taklit edildiğ akvaryum benzeri tanklardır. Farklı ölçülerde içinde bulundurulacak canlıya göre dekore edilir.
Teraryumlar cam ve plastik gibi şeffat ve dayanıklı malzemeden yapılır. Yüzeyleri camdır, üstünde ve bazen önünde cam kapaklar bulunur. Kenar ve köşeleri bir çerçeve ile sabitlenmiştir. Siyah silikonla (zehirsiz herhangi bir silikonla) yüzeylerin birleştiği yerlerden yalıtımları yapılır.

Terraryumların yapısı
Tabanı, doğal veya yapay zemin malzemeleri ile kaplanır. Bunlar; kum, toprak, çakıl, çeşitli taşlar, bitki lifleri gibi doğal veya diğer yapay malzemelerdir. Hayvan ve böcekler için hazırlanan teraryumlarda zeminin içine küçük mağaracıklar konularak bazen saklanma yerleri yaratılır. Bazen yapay malzemeli zemine saksı gömülerek bitki de yerleştirilebilir.
Çeşitleri
Teraryumlar oluşturulma amaçlarına göre farklı çeşitlere sahiptir. Bunlara örnek olarak şunları gösterebiliriz:
Tabak terraryum
Yan ve üst kısımları açık, içerisinde bitkili bir alan oluşturmak için kullanılan teraryumlardır.
Kişisel terraryum
Etrafı ve üstü tamamen kapalı, duruma göre üzerinde çok az açıklık bulunan botanik alanlar oluşturmak için kullanılan teraryum çeşididir.
Hayvan terraryumu
Yan tarafları hava alabilecek şekilde kapatılan üst bölüm ise tellerle kapalı bulunan ve yan cephelerden birinde içerisine müdahale edilebilecek şekilde tasarlanmış genellikle sürüngen benzeri canlılar için oluşturulmuş teraryumlardır.
Terraryum hayvanları
Teraryumlar içerisinde hayvan bakılabilecek kapalı alanlar olarak gösterilebilirler ancak teraryumlarda bakılabilecek hayvanlar evcilleştirilen canlılar statüsünde ya da teraryumda bakılabilir özellikte olmalıdır. Teraryumlarda bakılabilen hayvanlar : yılan, bukalemun, kaplumbağa, kurbağa, iguana, semender, gecko, hamster, örümcek türleri, böcek türleri gibi canlılardır.
Teraryum bitkileri
Teraryumlarda bakılan bitkilere örnek olarak Caladium bicolor, Cyperus alternifolius (Japon şemsiyesi), Dracaena sanderiana gösterilebir. Sulak alanlarda yetişen ve ömrünün büyük bir bölümünü suyun dışında geçiren bitki türleridir. Devamlı suyun içinde kalırlarsa çürürler.
Teraryumda ortam
Bir teraryumda içinde yaşan canlıların ihtiyaçlarına göre kontrollü bir ortam oluşturulmalıdır. Havayı nemlendirmek, ortamı aydınlatmak, çevreyi ısıtmak bir teraryumdaki temel unsurlardır. Bunun dışında teraryuma yerleştirilecek canlıların ihtiyaçlarına göre tırmanma, saklanma, dinlenme, güneşlenme yerleri ve amfibiler için gölet oluşturulması gerekebilir.
Teraryum, doğadaki bir kara ortamının taklididir. Teraryumlarda hayvanlar ve bitkiler sıklıkla kullanılır. Bazen alta toprak içine bir dal koyularak oluşturulan teraryumlar yapılır. Bunlar hem göze hoş gelmez, hem de beslenilen hayvan için uygun bir ortam olmaz.
Teraryumlar yapılırken beslenilecek hayvanın doğasındaki koşullar teraryumun içinde olmalıdır. Nem, sıcaklık, hava akışı ve saklanma alanları en önemlileridir. Teraryumlarda bir çok sürüngen ve eklembacaklı türü beslenebilir. Teraryumlarda hayvanların rahat etmesi için yapılması gereken bazı önemli ayrıntılar vardır. Mesela bukalemun için bir teraryum yapılıyor ise büyük yapraklı bitkiler kullanılmalıdır. Bukalemunun korktuğunda ya da strese girdiğinde saklanabileceği büyüklükte yapraklar olmalıdır. Gecko beslenilecek ise geckonun gündüz uyuyabileceği ve saklanabileceği mağaralar oluşturmak gerekir. Terraryumlarda sürüngen beslenilecek ise hayvanın dolaşabileceği, saklanabileceği bol tırmanma alanları oluşturulmalıdır.
Paludaryum
Paludaryum ise su kenarı ortamı taklididir. Paludaryum, karasal ve sucul alan ögelerini içinde barındıran bir ekosistem taklididir. Latince açılımı palus: bataklık - arium: kapalı alan, ortam birleşmesinden meydana gelen su kenarı olan bir doğa imitasyonudur. Paludaryumlar, akvaryum ve Terraryumların birleşmesi olarak da düşünülebilir. Paludaryumlardaki su ve kara alanı oranları kullanım amacına göre değişiklik gösterebilir. Genel bir yargı su oranının 1/3’ün altına düşmemesi şeklindedir Bunlardada tankın bir kısmı su olur gerek ufak bir gölet olsun gerekse suyun içinden dışarıya çıkan bitkiler olsun bir çok çeşidi yapılabilir. Paludaryumlarda genelde amfibi beslemek en zevklisidir. Çünkü iki ortamıda kullanabilen canlıların yaşantısı izlemek bu ortamlarda zevkli olur. Paludaryumlarda şelaleler, ufak göletler yapılarak güzel çalışmalar yapılabilir. Paludaryumlarda genellikle su kenarlarında yetişen bataklık bitkileri yetiştirilir.
Sağlıklı günler dileği ile….
Dr.Ali AYYILDIZ – Veteriner Hekim – İnsan Anatomisi Uzmanı Dr.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Sürüngenler – Reptılıae - Yılanlar, Kertenkeleler, Kaplumbağalar, Timsahlar, Tuataralar, Terraryum ve Paludaryum" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     3 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Ali AYYILDIZ Fotoğraf
Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ
Antalya
Veteriner Hekim
İnsan Anatomisi Uzmanı Dr.
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi6 kez tavsiye edildi
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ'ın Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Sürüngenler – Reptılıae - Yılanlar, Kertenkeleler, Kaplumbağalar, Timsahlar, Tuataralar, Terraryum ve Paludaryum' başlığıyla eşleşen başka makale bulunamadı.
► Antiviral İlaçlar Nisan 2020
◊ Latince Atasözleri ÇOK OKUNUYOR Aralık 2014
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


02:28
Top