Yemek Bozukluğuna Bilişsel/Davranışçı Bakış - Bulimiya Nevroza
Bulimia nevrozada bilişsel – davranışçı terapinin mantığı, iki birbiriyle ilişkili meseleye dayanır. Biri kişinin kilo ve görünümle ilgili tutumudur. Diğeri kısıtlı yemedir.
Kadınların ince görüntüde olmaları için çağımızda büyük bir baskı vardı. Güzellik ölçüsü olarak incelik baz alınız durumdadır. Ayrıca aynı zamanda zayıflık ualnızca güzellikle eş anlamlı hale geldiğinden değil, kişisel kontrol, öz saygı ve öz yetkinliği gösterir hale geldiği için de rağbet görmektedir.
Kültürlerdeki ince beden üzerine olan vurgu bazı ilginç şekillerde belgelenmiştir. Örneğin; örneklemi lise öğrencilerinden oluşan bir çalışmada, son sınıf öğrencisi kızların %80’i kilo vermek istediği, %30’unun ise aktif olarak diyet yaptığı görülmüştür. Erkekler de is durum kızlardan daha farklı bulunmuştur. Erkeklerin %20’si kilo vermek istemekte ve yalnızca %6’sı aktif olarak diyet yapmaktadır. Bu da kadınların zayıf olmakla ilgili daha fazla baskı altında olduklarını göstermektedir. Kadınların zayıf olmak konusundaki baskıya diğer bir örnek ise popüler kadın dergilerinde görülmektedir.Bu dergilerde diyet önerilerine ve zayıflama tekniklerine ayrılan bölümler oldukça fazladır. Yapılan bir diğer çalışmada bu türde makale ve yazıların sıklığı ölçülmüştür ve 1920’lerde hiç, 1930’larda ve 1940’ların başında sayfı başına 0,1; 1950’ler,1969’lar ve 1970’lerde yaklaşık 0,5 ve 1980’lerin başında ise 1,25 tane bulunduğu ortaya çıkmıştır. Son yıllarda ise neredeyse derginin dörtte biri zayıflama ve diyet konusunda makaleleri içermektedir.
Başka bir araştıma ise son derece ilginç bir çalışmanın sonuçlarını paylaşmıştır. Playboy dergisinin orta sayfalarında yayınlanan bayan vücut ölçülerini karşılaştırmış ve 1959 ile 1979 arasında, göğüs ve kalça ölçüleri küçülürken bel ölçülerinin büyüdüğünü gözlemlemiştir. Şimdilerde ise güzellik anlayışı ince bel ve dolgun ölçülerde göğüsleri dayatmaktadır.
Pek çok kadın bu tür baskılardan etkilenmekle birlikte bazı kadınlar konuya çok daha hassastır. Özgüven kavramının büyükçe bir pastanın farklı boyutlarda dilimlerinden oluştuğu düşünüldüğünde, bu pastanın dilimleri, önem gücüne göre zeka, arkadaşlık kapasitesi, işte başarı, aile ilişkilerinde başarı, atletik görünüm, hobi alanlarında başarı, çekicilik olarak kişiden kişiye göre değişecektir. Bulumiyada görülen ise kilo ve görünümün bu pastanın neredeyse tamamını kaplamış olduğudur. Çekici olmak ve toplumsal açıdan değer görmek büyük oranda kişinin ne kadar zayıf olduğu ile ilgilidir algısı bulimiya hastalarında sıkça görülen bir düşünce şeklidir.
Kilo ve görünümün aşırı değerli olmasının kısıtlı yemeye giden yol olduğu; kısıtlı yemenin de sonradan yeme ihtiyacı nedeniyle tıkınırcasına yemeye davetiye çıkardığı düşünülmektedir. Kendi kendini kusturma ise fazladan alınan kalorileri telafi etme çabasıdır. Bulimikler karakteristik olarak tüketilebilecek yiyecek miktarı ve hiçbir koşul altında tüketilmeyecek yiyecek türleri ile ilgili bir seri değişmez yiyecek kuralı geliştirirler. Bu yüzden bulimiklerin günde yalnızca beş yüz ile sekiz yüz kalori tüketmeye çalışan veya herhangi bir tatlı ya da ekmek çeşidi gibi karbonhidrat oranı yüksek yiyeceklerin tüketilmesini yasaklayan, kendi kendine konulmuş kurallara sahip olduklarını görmek şaşırtıcı değildir. Bu türden yiyecek alımını kısıtlama çabaları, fizyolojik bir yoksunluk durumuna yol açar. Kişi yeteri kadar yoksunluk çektiğinde, diyete devam etme motivasyonu, genellikle disinhibitörler olarak bahsedilen çeşitli bilişsel veya duygusal etkenler tarafından kesintiye uğrar.
Bilişsel bir disinhibitöre örnek vermek gerekirse; misafirlikte ikram edilen bir dilim keki yedikten sonra gelen şun gibi düşünceleridir: “ herşeyi mahfettim, en iyisi bugün yiyebildiğim kadar yiyip yarın yeni başta başlayayım.” Duygusal disinhibitörler ise diyet yapan bir kişinin taşıyabileceği seviyeyi aşan ve zor bir rejime bağlı kalmayı zorlaştıran öfke, depresyon, kaygı gibi olumsuz duygudurumlarından oluşmaktadır. Alkol kullanımı ya da madde kullanımı da kişiyi tıkınırcasına yemeye yöneltebilir.
Dolayısıyla bilişsel davranışçı terapinin de bulimiya nevrozada mantığı şu şekilde işler: Zayıf olmaya yönelik toplumsal baskılar, düşük özgüven gibi bazı bireysel etkenlerle birleşerek bazı bayanları ve erkekleri kalori alımı ve yiyecek seçimini önemli ölçüde kısıtlamaya yöneltir. Bedenlerinin ağırlığını sağlık sınırlarının altında tutma çabasındaki bulimiya hastaları,yiyecek tüketimi ile ilgili gerçek dışı ve katı kurallar koyarlar. Yemeyi kısıtlamaya yönelik aşırı çabalar, tıkınırcasına yeme dönemleri ile sonuçlanır. Kiloyu koruma ve görünüm kaygıları ise bu alınan kalorilerin kusma veya laktasif kullanımı ile çıkartılmasına sebep olur. Bir kez kusma veya laktasif kullanımı kişinin davranışları arasına girdiğinde kendini kontrol etme becerisi ve inancıda zedelenir. Bu davranışlar tıkınırcasına yemek yeme konusunda kişinin kendini engelleme becerisini oratadan kaldırır.
Yapılan bir çalışmada, anket cevaplarına bakılarak kısıtlı yemek yiyen(kronik diyet yapanlar) ile kısıtlamadan yiyenler (diyet yapmayanlar) olarak ayrılan iki grup deney laboratuvara getirilir. Bir dondurma tadım testine tabi oldukları söylenir. “Tadım testi” öncesinde, deneklerin yarısı (bir ya da iki sütlü içecekten oluşan) sütlü içecek önyüklemesine tabi tutulur. Yani bu kişilerden sütlü içecek içmeleri istenir. Hipoteze göre diyet yapmayan guruptaki deneklerden ,sütlü içecek içen denekler, içmeyenlerden daha az dondurma tüketecektir. Çünkü daha tok olacaklardır. Fakat kısıtlı yemek yiyen deneklerden sütlü içecek içenler, içmeyenlerden daha çok dondurma yiyecektir çünkü artık diyeti bozmuş olduklarını düşünüp kısıtlamanın tam tersi bir davranış sergileme yönünde baskı hissedeceklerdir. Çalışma sonuçları da hipotezi desteklemiştir. Diyet yapmayanlardan dondurma öncesinde süt içenler 119 gr, içmeyenler ise 205 gr dondurma tüketmiştir. Diyet yapanlardan ise dondurma öncesinde süt içenler 163 gr dondurma tüketirken, süt içmeyenler 93 gr donturma tüketmiştir. Bu tür veriler kısıtlı yiyenlerin kilolarını bir takım bilişsel yöntemler aracılığıyla- yani çeşitli kurallar ve yönlendirmeler ile- başarmaya çalıştıklarını; kısıtlamadan yiyenlerin ise daha çok fizyolojik açlık ve tokluk hislerine göre gerçekleştirdiklerini düşündürmektedir.
Kadınların ince görüntüde olmaları için çağımızda büyük bir baskı vardı. Güzellik ölçüsü olarak incelik baz alınız durumdadır. Ayrıca aynı zamanda zayıflık ualnızca güzellikle eş anlamlı hale geldiğinden değil, kişisel kontrol, öz saygı ve öz yetkinliği gösterir hale geldiği için de rağbet görmektedir.
Kültürlerdeki ince beden üzerine olan vurgu bazı ilginç şekillerde belgelenmiştir. Örneğin; örneklemi lise öğrencilerinden oluşan bir çalışmada, son sınıf öğrencisi kızların %80’i kilo vermek istediği, %30’unun ise aktif olarak diyet yaptığı görülmüştür. Erkekler de is durum kızlardan daha farklı bulunmuştur. Erkeklerin %20’si kilo vermek istemekte ve yalnızca %6’sı aktif olarak diyet yapmaktadır. Bu da kadınların zayıf olmakla ilgili daha fazla baskı altında olduklarını göstermektedir. Kadınların zayıf olmak konusundaki baskıya diğer bir örnek ise popüler kadın dergilerinde görülmektedir.Bu dergilerde diyet önerilerine ve zayıflama tekniklerine ayrılan bölümler oldukça fazladır. Yapılan bir diğer çalışmada bu türde makale ve yazıların sıklığı ölçülmüştür ve 1920’lerde hiç, 1930’larda ve 1940’ların başında sayfı başına 0,1; 1950’ler,1969’lar ve 1970’lerde yaklaşık 0,5 ve 1980’lerin başında ise 1,25 tane bulunduğu ortaya çıkmıştır. Son yıllarda ise neredeyse derginin dörtte biri zayıflama ve diyet konusunda makaleleri içermektedir.
Başka bir araştıma ise son derece ilginç bir çalışmanın sonuçlarını paylaşmıştır. Playboy dergisinin orta sayfalarında yayınlanan bayan vücut ölçülerini karşılaştırmış ve 1959 ile 1979 arasında, göğüs ve kalça ölçüleri küçülürken bel ölçülerinin büyüdüğünü gözlemlemiştir. Şimdilerde ise güzellik anlayışı ince bel ve dolgun ölçülerde göğüsleri dayatmaktadır.
Pek çok kadın bu tür baskılardan etkilenmekle birlikte bazı kadınlar konuya çok daha hassastır. Özgüven kavramının büyükçe bir pastanın farklı boyutlarda dilimlerinden oluştuğu düşünüldüğünde, bu pastanın dilimleri, önem gücüne göre zeka, arkadaşlık kapasitesi, işte başarı, aile ilişkilerinde başarı, atletik görünüm, hobi alanlarında başarı, çekicilik olarak kişiden kişiye göre değişecektir. Bulumiyada görülen ise kilo ve görünümün bu pastanın neredeyse tamamını kaplamış olduğudur. Çekici olmak ve toplumsal açıdan değer görmek büyük oranda kişinin ne kadar zayıf olduğu ile ilgilidir algısı bulimiya hastalarında sıkça görülen bir düşünce şeklidir.
Kilo ve görünümün aşırı değerli olmasının kısıtlı yemeye giden yol olduğu; kısıtlı yemenin de sonradan yeme ihtiyacı nedeniyle tıkınırcasına yemeye davetiye çıkardığı düşünülmektedir. Kendi kendini kusturma ise fazladan alınan kalorileri telafi etme çabasıdır. Bulimikler karakteristik olarak tüketilebilecek yiyecek miktarı ve hiçbir koşul altında tüketilmeyecek yiyecek türleri ile ilgili bir seri değişmez yiyecek kuralı geliştirirler. Bu yüzden bulimiklerin günde yalnızca beş yüz ile sekiz yüz kalori tüketmeye çalışan veya herhangi bir tatlı ya da ekmek çeşidi gibi karbonhidrat oranı yüksek yiyeceklerin tüketilmesini yasaklayan, kendi kendine konulmuş kurallara sahip olduklarını görmek şaşırtıcı değildir. Bu türden yiyecek alımını kısıtlama çabaları, fizyolojik bir yoksunluk durumuna yol açar. Kişi yeteri kadar yoksunluk çektiğinde, diyete devam etme motivasyonu, genellikle disinhibitörler olarak bahsedilen çeşitli bilişsel veya duygusal etkenler tarafından kesintiye uğrar.
Bilişsel bir disinhibitöre örnek vermek gerekirse; misafirlikte ikram edilen bir dilim keki yedikten sonra gelen şun gibi düşünceleridir: “ herşeyi mahfettim, en iyisi bugün yiyebildiğim kadar yiyip yarın yeni başta başlayayım.” Duygusal disinhibitörler ise diyet yapan bir kişinin taşıyabileceği seviyeyi aşan ve zor bir rejime bağlı kalmayı zorlaştıran öfke, depresyon, kaygı gibi olumsuz duygudurumlarından oluşmaktadır. Alkol kullanımı ya da madde kullanımı da kişiyi tıkınırcasına yemeye yöneltebilir.
Dolayısıyla bilişsel davranışçı terapinin de bulimiya nevrozada mantığı şu şekilde işler: Zayıf olmaya yönelik toplumsal baskılar, düşük özgüven gibi bazı bireysel etkenlerle birleşerek bazı bayanları ve erkekleri kalori alımı ve yiyecek seçimini önemli ölçüde kısıtlamaya yöneltir. Bedenlerinin ağırlığını sağlık sınırlarının altında tutma çabasındaki bulimiya hastaları,yiyecek tüketimi ile ilgili gerçek dışı ve katı kurallar koyarlar. Yemeyi kısıtlamaya yönelik aşırı çabalar, tıkınırcasına yeme dönemleri ile sonuçlanır. Kiloyu koruma ve görünüm kaygıları ise bu alınan kalorilerin kusma veya laktasif kullanımı ile çıkartılmasına sebep olur. Bir kez kusma veya laktasif kullanımı kişinin davranışları arasına girdiğinde kendini kontrol etme becerisi ve inancıda zedelenir. Bu davranışlar tıkınırcasına yemek yeme konusunda kişinin kendini engelleme becerisini oratadan kaldırır.
Yapılan bir çalışmada, anket cevaplarına bakılarak kısıtlı yemek yiyen(kronik diyet yapanlar) ile kısıtlamadan yiyenler (diyet yapmayanlar) olarak ayrılan iki grup deney laboratuvara getirilir. Bir dondurma tadım testine tabi oldukları söylenir. “Tadım testi” öncesinde, deneklerin yarısı (bir ya da iki sütlü içecekten oluşan) sütlü içecek önyüklemesine tabi tutulur. Yani bu kişilerden sütlü içecek içmeleri istenir. Hipoteze göre diyet yapmayan guruptaki deneklerden ,sütlü içecek içen denekler, içmeyenlerden daha az dondurma tüketecektir. Çünkü daha tok olacaklardır. Fakat kısıtlı yemek yiyen deneklerden sütlü içecek içenler, içmeyenlerden daha çok dondurma yiyecektir çünkü artık diyeti bozmuş olduklarını düşünüp kısıtlamanın tam tersi bir davranış sergileme yönünde baskı hissedeceklerdir. Çalışma sonuçları da hipotezi desteklemiştir. Diyet yapmayanlardan dondurma öncesinde süt içenler 119 gr, içmeyenler ise 205 gr dondurma tüketmiştir. Diyet yapanlardan ise dondurma öncesinde süt içenler 163 gr dondurma tüketirken, süt içmeyenler 93 gr donturma tüketmiştir. Bu tür veriler kısıtlı yiyenlerin kilolarını bir takım bilişsel yöntemler aracılığıyla- yani çeşitli kurallar ve yönlendirmeler ile- başarmaya çalıştıklarını; kısıtlamadan yiyenlerin ise daha çok fizyolojik açlık ve tokluk hislerine göre gerçekleştirdiklerini düşündürmektedir.
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Yemek Bozukluğuna Bilişsel/Davranışçı Bakış - Bulimiya Nevroza" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Gizem PEKCAN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Gizem PEKCAN'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
Beğenin
Yazan Uzman
|
Makale Kütüphanemizden | ||||
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.