2007'den Bugüne 92,313 Tavsiye, 28,222 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Hayatımı Paylaşıyorum
MAKALE #15399 © Yazan Psk.Dnş.İbrahim GÜLYAŞAR | Yayın Eylül 2015 | 4,003 Okuyucu
Her anı paylaşmanın verdiği keyfi size nasıl anlatayım diye başladı.

Duraksamadan söze girdi, yaşadığım her anı içimdeki bir duygu ölümsüzleştirmem gerektiğini söylüyor ve elime telefonu alıp harika anları ölümsüzleştiriyorum. Evde, işte, arkadaşlarımla, yemek yerken, bir şeyler içerken, bir yerlerde gezerken, gördüğüm ne varsa bunları çekiyorum ve anında paylaşarak tüm arkadaşlarıma, sayfamda beni takip edenlere göstermek istiyorum.

Harika bir şey bu her yerde her zaman paylaşım için birçok görüntü var. Yalnız kaldığımda da yaşadığım anı paylaşıyorum. Arkadaşlarım ve sayfamda kim varsa çektiklerimi yaşamımın birçok anının o an daki durumlarımı görmeleri, onlara yorumlar yapmaları, beğeni yapmaları çok hoş, kötüsü de var tabi, olumsuz yorumlar ve beğeni sayısının düşük olması...

Yukarıda yazdıklarım az çok hepinize tanıdık gelmiştir. Akıllı telefonlar çıktı ve hayat baştan ayağa değişim geçirdi sanki. Kimimiz bunun adına teknoloji dedi ve kimimiz gelişen dünyanın fenomeni, kimimiz de sosyalleşme ve ardı arkası kesilmeyen uzayıp giden bir tanımlama listesi...

Neden bu kadar paylaşım yapma ihtiyacı doğdu bir anda. Çok değil bu durum facebook hayatımıza girdiğinde çekine çekine oluşum aşaması geçirirken akıllı telefon sektörünün çığır açan yaklaşımı ile en zirve noktasına çok hızlı bir şekilde tırmandı.

Genelden özele kadar giden selfie namı diğer öz çekim sınır tanımayan, sınırları aşan, nerede ne şekilde olacağı o anda çekim yapanın zihinsel ve duygusal dünyasına bağlı şekilde hayatımızın temeline yerleşti.

İnsanlar durmak bilmez bir şekilde saniyeler içinde sayısı bilinmez paylaşım yapmaya, görmeye, izlemeye, beğenmeye başladı.

Peki nedir bu paylaşım yapma isteği?

İnsan neden kendine ait olan şeyleri başkalarının hayatına sunma ihtiyacı hisseder?

Tanıdıkları haricinde bilmediği, hayatında hiç oturup konuşmadığı, hatta gerçek kimliğine hiç mi hiç mi bilgi sahibi olmadığı kişilere bile yaşantısındaki bu kareleri neden paylaşma ihtiyacı ister?

Hangi duygu ki bu isteği en zirve noktasına çıkarır ve bu duygu neden doyumu dışarıdaki kişilerin geri dönüşlerindeki yansıyışlarda kendini bulmaya çalışır.

Paylaşım yapılan anda ki doyum hissi nedir?

Paylaşım yapılmadan geçen bir gün bazen gün içindeki farklı anlar iç dünyamda neden huzursuzluk, gerginlik ve bir eksiklik duygusu oluşturuyor?

Beğenilme duygusu her insanın ihtiyaç duyduğu, engel olunamayan kişiyi iyi hissettiren, mutluluk hormonu salgılatan bir his. İlk çocukluk dönemiyle başlayan gözlerimizin etrafı net bir şekilde seçmesi bize yönelenlerin verdikleri tepkiler ile iç dünyamızda mutluluk, sevinç, hüzün, sıkıntı oluşmaya başlamakta.

Yaptığınız bir hareket sonucunda karşı tarafın yüzünde oluşan bir tebessüm, sesindeki sıcaklık, bakışlardaki hayranlık iç dünyamızda olumlu hislerin oluşmasına, duygusal kabarmaların artmasına sebebiyet vermekte. Coşku diye tabir edilen önlenebilen veya önlenemeyen duygu patlaması ruhumuzu, bedenimizi ve hormonlarımızı kaplamaktadır.. Bu evreden sonra o kişiyle ilgili iletişimimizin çerçevesi netleşmeye başlamaktadır.

Yaşanılan bu olumlu duygu durumu devam ettikçe karşı tarafla olan hissel dünyamızda pozitif yönelim çok daha fazla olmakta ve çocukluk döneminde bile iyi hissetme, mutlu hissetme, değerli ve önemli hissetme duyguları güçlenmektedir. Bu ilişki süreç içerisinde optimal kırılmalar - yerinde yeterince sınır koyma eylemleri- yaşatılmadan ilerlemeye devam ettiğinde hep sevilen, el üstünde tutulan, tek, özel, bir tane algısı oluşumunu tetikleyerek etrafın kendi çevresinde döndüğü algısını oluşturacaktır çocukta. Sonraki ilişkilerin içerisinde de hep bu duyguyu, düşünceyi ve davranışları aramaya başlayacaktır.

Aile ve çevresindekiler bu optimal kırılmaları yapmak yerine çocuğun beklediği gibi davranışları sergiledikleri ilk kişilik oluşumu sürecinde - ilk üç yıl- devam ettirdiğinde gelecekte yapacağı her eylemin altında insanların kendisini özelsin hissini yaşatan düşünce, duygu ve davranışlarını arayacaktır.

Bu durumun tam tersinde yaşanılan bir ilk çocuklukta ise kişinin ilk ulaşmaya çalıştığı duygu değerli olma, önemli olma, sevilen ilgi duyulan birisi olma çabası olacaktır. Etrafındaki kişilerin dikkatini çekebilmek, kendi varlığını onayabilmek için akla hayale gelmeyen birçok davranışın içinde olabilecektir. Bilinçaltının tek bir amacı olacaktır kendini ortaya koy yoksa seni kimse görmez, beğenmez, sevilmek, ilgi duyulmak istiyorsan hep bir şeyler yapman gerekecek diye içten içe sürekli fısıldayacaktır.

Diğer bir yapıda ise ilk çocukluk döneminde on, on ikinci aylar arasında başlayan ilk emekleme süreciyle aktifleşen bir dönemde çocuğun dünyayı keşfetme arzusuna annenin ve ona bakım verenlerin tepkisi ile geleceği şekillenecektir.

Çocuk anneden bağımsızlığını kazanmaya adım attığı emekleme sürecinde ilk ayrılışında - ilk emekleme- yeni dünyanın karmaşıklığı içerisinde hissedecek kendisini ve dönüp anneye bir bakış atacaktır. Bu bakışın içinde ben keşfe çıktım fakat ilerleme için senin vereceğin duyguya, bunların bedensel yansıyışlarına ihtiyacım var.

Anne kaygılı mısın?,
Senden uzaklaşma eylemlerimde bana zarar geleceğine dair korku duyuyor musun?,
Etrafın güvensiz olduğuna dair endişeleniyor musun?,
Seni terk edeceğimden korkuyor musun?

Çocuk bu ihtiyacı anneden sağlıklı bir dönütle alabilirse yoluna devam eder eğer anne negatif duygu yüklemesi yaparsa çocuk ilk eyleminde ileri atılacak cesareti bulamaz ve anneye geri döner. Bu durumda bu çocukta neler olur, her eylemini başkasının gözünde değerlendirme süreci yaşı ne olursa olsun aktif hale gelir. yaptıklarından emin olsa bile her zaman şüphe duyan, gerçekten oldu mu ki kuşkusu içinde kalan bir tarafı ortaya çıkmaya başlar.

Süreç içerisinde yapacağı kişisel eylemlerinde bile birilerin fikir ve düşüncelerine önem vermeye başlar. ( bu durum istişare etmekten, fikir yordaması yapmaktan farklıdır. Kişi diğerlerinden aldığı geri dönüşleri değerlendirme veya süzgeçten geçirme eylemi yapamaz, farkında olarak veya olmayarak onların fikir ve düşünceleri kendisinden değerli ve önemli görerek kabul ederek seçimleri üzerine yansıtır.)

Birileri tarafından onanma, kabul edilme, doğru yaptığının, güzel yaptığının söylenmesi içerisinde ve beklentisinde kalır. Tepkisiz kalınan her durum iç dünyasında derin bir boşluğun temellerini atar ve tepkisiz kalınan her an yoğun bir sıkıntının başlangıç süresini tetikler. Bu sıkıntılı süreç tepkisizlik artıkça engel olamadığı istenmeyen, dürtüsel davranışlar altında kendini göstermeye başlayabilir. Aniden alışveriş isteği, yeme isteği, biranda uyuma isteği, ani bir kararla bedensel bir değişim içine girme, kıyafetlerinde ciddi bir değişim, karar verdiği bir işten hemen vazgeçme vb.

İlk çocukluk döneminde Anne-babanın veya çocuğa bakım verenlerin ( çocukla en çok ilgilenen kişi veya kişiler) katkılarıyla oluşan kişilik örüntülerinden iki tanesini kısa özetle burada ifade ettim. Yetişkinlik döneminde kişilikle ilgili değişimler de bulunmadığımızda aslında çocukluğun nasıl hayatımızda yansıdığını çok net görebiliriz.

Peki siz hangi grupta olduğunuzu düşünüyorsunuz?

Bir paylaşımda bulunurken aşağıdakilerden hangisi sizin iç dünyanızı tanımlıyor olabilir?

* Görülme ihtiyacı:
* Hissedilme ihtiyacı
* Onanma ihtiyacı
* Sevilme ihtiyacı
* İlgi duyulma ihtiyacı
* Değerli olma ihtiyacı
* Özel, biricik olma ihtiyacı
* Var olma ihtiyacı
* Sosyalleşme ihtiyacı
* İçsel boşluğu doldurma ihtiyacı
* Beğenilme arzusu ihtiyacı
* Gizemli olma ihtiyacı
* Ünlü, aykırı, absürt, fenomen olma ihtiyacı.........
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Hayatımı Paylaşıyorum" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Dnş.İbrahim GÜLYAŞAR'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Dnş.İbrahim GÜLYAŞAR'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     2 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
İbrahim GÜLYAŞAR Fotoğraf
Psk.Dnş.İbrahim GÜLYAŞAR
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Psikolojik Danışman
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi32 kez tavsiye edildi
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Dnş.İbrahim GÜLYAŞAR'ın Makaleleri
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Hayatımı Paylaşıyorum' başlığıyla benzeşen toplam 2 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Okul Fobisi Eylül 2015
► Aşk Yarası Mart 2015
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


11:44
Top