2007'den Bugüne 92,232 Tavsiye, 28,206 Uzman ve 19,964 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Çoçukluk Çağı Travmaları ile Duygu Düzenleme Becerisi ve Borderline Kişilik Bozukluğu Arasındaki İlişki
MAKALE #22168 © Yazan Uzm.Psk.Esra BAL ÇELİK | Yayın Şubat 2021 | 3,193 Okuyucu
ÇOÇUKLUK ÇAĞI TRAVMALARI İLE DUYGU DÜZENLEME BECERİSİ
VE BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU ARASINDAKİ İLİŞKİ

Çocukluk çağında yaşanan ve yetişkinlikte de etkilerini devam ettirdiği düşünülen; istismar ve ihmal gibi travmatik yaşantılar, kişilerin sağlıklı duygu düzenleme stratejileri oluşturabilmesini engellemektedir. Duygu düzenleme konusunda yaşanan güçlükler ise; bireyleri psikopatolojilere ve kişilik bozukluklarına açık hale getirmektedir. Yapılan bu derleme çalışmasında; çocukluk çağında yaşanan istismar ve ihmal gibi insan kaynaklı travmatik yaşantıların, duygu düzenleme güçlükleri üzerindeki etkisi incelenmiştir. Maruz kalınan bu olumsuz yaşam deneyimleri ve duygu düzenlemedeki zorlukların Borderline Kişilik Bozukluğu oluşumundaki rolü ile ilgili yapılan araştırma sonuçları incelenerek çalışmaya dahil edilmiştir.

1.TRAVMA

Travma; kişinin maruz kaldığı yaşam olayına özgü olarak, maruz kalınan
tehdit unsuru ile kişinin başa çıkma yöntemlerinin çelişkili olmasından kaynaklanan; çaresizlik, korku, başka kişilerin ve olayların insiyatifine kalmış olmak gibi duyguların hissedildiği, kişinin kendisine ve dış dünyaya dair algısında şiddetli etki yaratan olumsuz yaşam deneyimleridir (Ruppert, 2011; Yücel 2014). Kişinin savunma mekanizmaları ve geçmiş deneyimleriyle üstesinden gelemeyeceği kadar şiddetli bu yaşam deneyimleri, kişilerin ruhsal dengesi üzerinde sarsıcı etkiler meydana getirmekte ve literatürde “ruhsal travma” olarak adlandırılmaktadır (Ruppert, 2011; Yücel 2014). Aker (2012) ruhsal travmayı; kişiyi tehdit eden, rutinini sekteye uğratan, yaşam bütünlüğü ile ilgili algısını çeşitli biçimlerde sarsan, dehşet ve korku gibi duyguları ortaya çıkaran ve kişinin olaylara anlam verme yeteneğini bozan olumsuz yaşantılar olarak tanımlamaktadır. Travmatik yaşam deneyimleri; savaş, doğal afetler, trafik kazaları, yaşamın devamına yönelik tehdit meydana getiren bir hastalık tanısı alma, duygusal bağa sahip olunan bir kişinin ölüm haberi gibi beklenmedik anlarda meydana gelen olaylardan (Eskin, Akoğlu ve
Uygur, 2006) kaynaklanabilmektedir. Bunun yanında; şiddet, istismar ve erken çocukluk döneminde yaşanan bağlanma süreçlerindeki aksaklıklar gibi ilişkiler alanında da meydana gelebilmektedir (Şenkal, 2013). Bu çalışmada; erken dönem travmatik yaşantılar, istismar ve ihmal başlıkları altında incelenmeye çalışılacaktır.

2.ÇOCUKLUK ÇAĞI TRAVMALARI

Çocukluk çağı travmaları; kişinin 18 yaş öncesinde maruz kaldığı, duygusal,
fiziksel ve cinsel istismar, ihmal edilme yaşantıları, ebeveyn kaybı veya boşanması, ebeveyninden istemediği halde ayrı kalınması, göç ettirilme ya da etme, kaza geçirme ya da bir kazaya yakından tanık olma, doğal afetler, şiddete maruz kalma ya da tanıklık etme gibi yaşam olaylarıdır. (Herman, 1992). Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü (ABD) çocukluk çağı travmasını; duygusal anlamda üzüntüye ve acı çekmeye sebep olan, fiziksel ve zihinsel etkilere yol açan olayların çocuk tarafından deneyimlenmesi olarak tanımlamaktadır. (Ahankoop, 2018). Sel, deprem gibi doğal kaynaklı travmaların insanlar tarafından gerçekleştirilen travmatik yaşantılardan daha kabul edilebilir olmalarından dolayı kişi üzerinde daha az etki bıraktığı düşünülmektedir (Yılmaz, İşiten, Ertan ve Öner, 2003). Çocukluk çağında yaşanan travmatik yaşam olayları literatürde genellikle istismar ve ihmal başlıkları altında incelenmektedir. 18 yaş altındaki çocuklara uygulanan duygusal, fiziksel, zihinsel, cinsel ve gelişimlerini sekteye uğratacak ya da zedeleyecek her türden davranış örüntüsü istismar; temel bakım, eğitim, korunma, sevgi gibi ihtiyaçlarının karşılanmaması gibi durumlar da ihmal olarak yer almaktadır. (Demirkapı, 2013).
İhmal; çocuğun bakımından sorumlu olan kişinin gerekli olan güvenli ortamı sağlayamaması, sağlık, eğitim, beslenme, barınma, duygusal gelişim gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamaması olarak tanımlanmaktadır (Polat 2001; WHO, 2006). Duygusal istismar ve ihmalin çocuğun gelişimine zarar verdiği ve bu zararların etkilerinin yetişkinlik döneminde de devam ettiğini destekleyen bulgulara
ulaşılmaktadır. Duygusal olarak ihmal edilen çocuklarda genellikle; ısırma, sallanma, uyku ve beslenme sorunları, enürezis-enkoprezis, emme, saldırgan davranış örüntüleri, korku ve kaygılar, obsesif kompülsif belirtiler, fobiler, boyun eğici ve pasif tutumlar görülmektedir (Bilir ve ark., 1991).
İhmal edilen çocuklar genellikle kişisel bakımları ve yetersiz beslenmeye bağlı sağlık sorunlar sebebiyle fark edilmektedir. Bebeklik dönemlerinde ihmal edilen çocukların da genellikle çevreye karşı ilgisiz ve hareketsiz kaldıkları ve parmak emme davranışı sergiledikleri görülmüştür (Bilir ve ark., 1991). Bunların yanında yeterli sözel uyarana maruz kalmadıkları için konuşma becerilerinde ve beslenme yetersizliğinden dolayı da büyümelerinde gerilikler olduğu gözlemlenmiştir (Polat, 2001).
Küçük çocuklar yaşamda kalmak için gerekli olan; beslenme, bakım, güvenlik gibi temel ihtiyaçlar konusunda bakıcılarına bağımlı olmaları sebebiyle travma etkilerine karşı savunmasız kalmaktadırlar. Bu nedenle olumsuz ve beklenmedik bu tür deneyimlerin çocukluk döneminde yaşanması, travmaların kişiler üzerinde meydana getirdiği olumsuz etkileri arttırmaktadır. Çocuğun fiziksel, zihinsel, sosyal ve psikolojik gelişimi olumsuz yönde etkilenmektedir (Ahankoop, 2018). Çocukluk döneminde travmatik yaşantılara maruz kalan çocukların fiziksel ve psikolojik olarak risk altında olduğu belirtilmiştir. Çocukluk döneminden başlayan bu riskler yetişkinlik yaşamı boyunca da devam etmektedir (Küçük, 2019).
UNİCEF (2012) raporuna göre; çocukluk çağında şiddete maruz kalmış bireylerin yaşıtlarına oranla daha fazla kaygı ve duygudurum bozukluğu tanısı alma, madde kullanma, riskli ve erken dönem cinsel ilişkilerde bulunma, iş ve akademik anlamda başarısızlık yaşama oranları daha yüksek olmaktadır (Akt. Küçük, 2019)
İstismar ve ihmal kavramları birbirlerinden bütünüyle bağımsız olmadıkları gibi yarattıkları etkinin ayırt edilebilmesi de kolay değildir. İhmalin pasif bir örüntü olmasından dolayı daha zor farkedilmesi, istismar ile arasındaki en belirgin faklılıktır. Bu nedenle çocuğun gerekli değerlendirmeler yapılarak; gelişimsel alanlarının yaş aralığına uygun olup olmadığının, davranış bozukluğu belirtileri gösterip göstermediğinin, bakımının ve fiziksel sağlığının yeterli olup olmadığının dikkatli bir şekilde incelenmesi oldukça önemlidir (Kayaberoğlu, 2001). Yapılan bir araştırmada; istismara maruz kalan çocukların ihmal edilen çocuklara oranla daha saldırgan davranışlar sergiledikleri ve ihmal edilen çocukların da istismara maruz kalan çocuklara oranla daha çok duygusal yoksunluk ve depresyon belirtileri gösterdikleri sonucuna ulaşılmıştır (Biçer, Çolak ve Gündoğmuş, 1999). Ayrıca istismara uğrayan çocukların ve gençlerin uğramayan akranlarına kıyasla daha fazla depreson, dikkat eksikliği hiperaktivite, kaygı bozukluğu, madde kötüye kullanımı ve davranım bozukluğu tanısı aldıkları belirtilmiştir (Dönmez ve ark., 2014; Yulaf ve Özer Gümüştaş, 2013).
Fiziksel istismar, gözle görülebilecek şekilde fiziksel hasarlara yol açması nedeniyle en kolay farkına varılabilecek istismar türüdür (Polat, 2007; Siyez, 2003). Çocuğun bakıcılarına karşı çekingen ya da korkan tavırlar sergilemesi, onlardan zarar gördüğünü sözlü olarak beyan etmesi, vücudunda morarmaların, yaraların, yanıkların, kırıkların, kafa travmalarının varlığı, fiziksel istismarı düşündüren önemli bulgular olarak değerlendirilmektedir (Child Welfare İnformation Gateway, 2013). Çocuğa yetişkinleri tarafından uygulanan fiziksel davranış müdahaleleri, pek çok toplumda bir disiplin sağlama modeli ve kişiliğin
gelişebilmesi için bir gereklilik olarak değerlendirilmekte, bu da fiziksel istismarın süregelmesine aracılık etmektedir (Öner, 1996).
Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) 2014 yılında yayımladığı rapora göre; dünya üzerinde yetişkinlerin çocukluk dönemlerinde fiziksel istismara maruz kalma oranları %22.6 iken, duygusal istismara maruz kalma oranları %36.3 tür.
Cezalandırıcı, reddedici, otoriter, aşağılayıcı tavırlar, yaşından olgun davranması konusunda baskıcı olunması, ilgi ve sevgiden mahrum bırakma, sevildiğini hissetmesine engel olma, lakap takma ve başkasına bağımlı kılma gibi davranışlar duygusal istismar olarak değerlendirilmiştir (Akgiray, 2007; Kaya, 2010;
Korkut, 2012) . Bunun yanında bakıcılarının çocukların yapabileceklerinden daha fazla beklenti içerisine girmesi de duygusal istismar tanımı içerisinde yer almıştır (Bal, 2010).
Son yıllarda Türkiye’de cinsel istismar ile ilgili yapılan pek çok araştırmada çocuklara yönelik cinsel stismar oranının oldukça yüksek olduğu görülmektedir (Salaçin, Alper ve Uçkan, 1991).
Literatürde cinsel istismar; çocuğun cinsel içerikli dokunulmaya ya da dokunmaya, mastürbasyon ya da oral seks yapmaya zorlanması gibi temas içeren eylemler ve çocuğun cinsel içerikli fotoğraflarının çekilmesi, çocukla cinsel içerikli konuşmalar gerçekleştirilmesi, çocuğun önünde mastürbasyon yapılması yada başkalarının cinsel istismarına tanık edilmesi, pornografik görsellere maruz bırakılması gibi temas içermeyen eylemler başlıkları altıda incelenmektedir (Polat, 2007).
Topçu’ya (1997) göre; kişinin çocuğa doğrudan cinsel faeliyette bulunmamasına rağmen, böyle bir yaşantıya göz yumması, izin vermesi, aracılık etmesi ve bu durumdan çıkar sağlaması da cinsel istismar başlığı altında ele alınmalıdır.
Cinsel istismar çocuğun bakımından sorumlu biri ya da akrabalık bağı olan bir kişi tarafından gerçekleşirse bu durum literatürde “ensest” olarak tanımlanmaktadır. Genellikle çocuk ile yetişkin arasındaki bir cinsel amaçlı etkileşim şeklinde değerlendirilmesinin yanı sıra eğer iki çocuk arasında 4 ya da daha fazla yaş farkı varsa büyük çocuğun kandırma ya da zorlama amaçlı bütün cinsel faaliyetleri cinsel istismar olarak değerlendirilmektedir (Bal, 2010).
ABD’de geniş bir örneklem ile yapılan araştırma sonuçlarına göre; kadınların %12 - %35 oranında erkeklerin ise %4 -%9 oranında çocukluk çağı cinsel istismarına maruz kaldıkları belirlenmiştir (Putnam, 2003).
Cinsel istismarın %75 oranında aile üyeleri , %11 oranında akrabaları, %5 oranında bakımı konusunda destek olmayan diğer kişiler ve %2 oranında da bakımından sorumlu diğer bireyler tarafından gerçekleştirildiği belirtilmiştir (Ovayolu, Uçan ve Serindağ, 2007).

3.DUYGU DÜZENLEME BECERİLERİNİN ÇOCUKLUK ÇAĞI TRAVMALARI İLE İLİŞKİSİ

3.1.Duygu Düzenleme Becerisi

Duyguların sınıflandırılması psikoloji bilimin üzerinde sıklıkla durduğu bir konu olmuştur. Watson ve Tellegen (1985) duyguları pozitif ve negatif duygular olarak iki boyutta ele almıştır. Pozitif duygular; kişilerin enerjik olması, konsantrasyonunun yüksek olması, aktif ve hevesli bir yapıda olması gibi özelliklere
atfedilmiştir. Negatif duygular; korku, kaygı, öfke, suçluluk, iğrenme, memnuniyetsizlik ve sıkıntılı hissetme gibi özelliklerle açıklanmaya çalışılmıştır. Pozitif duygulanımın psikolojik sağlamlığı arttırdığına işaret eden araştırmaların (Kuyumcu, 2013) literatürde yer almasının yanında; Negatif duygulanımın kaygı seviyesini arttırdığı ve pozitif duygulanımla beraber depresyonda belirleyici bir etkiye sahip olduğu (Dua, 1993; Gençöz, 2000) yönünde de araştırma sonuçları bulunmaktadır.
Gratz ve Roemer (2004) ‘e göre duygu düzenleme; duyguların farkında olabilme, anlamlandırıp kabul edebilme ve olumsuz duygulanımları kontrol altına alabilme, içinde bulunulan bağlama uygun duygu düzenleme stratejilerini kullanabilme, amaca uygun davranabilme becerilerini kapsamaktadır.
Gross ve arkadaşları (2006)’ nın yaptığı bir araştırmada; kişilerin negatif duyguları, pozitif duygulara oranla daha fazla düzenledikleri ve katılımcıların %84 ‘ünün pozitif duygulardan ziyade negatif duyguları değiştirmeye çalıştıkları, %16 oranında katılımcının da pozitif duyguları daha fazla düzenledikleri sonucuna ulaşılmıştır.
Duygu düzenleme becerisi; duygusal tepkileri değerlendirip kontrol altına alabilmenin yanında, amaca ulaşmayı sağlamakta etkili olan bütün içsel ve dışsal mekanizmaları da kapsamaktadır (Thompson, 1994). Bu tanıma göre; kişinin kendi duygularını düzenleyebilmesi, diğerlerinin etkisiyle oluşan duyguların kontrol edilebilmesi, duygunun altında yatan kişisel özelliklerin ve duyguların kendisinin düzenlenmesi gibi pek çok alan duygu düzenleme becerisinin içerisinde yer almaktadır (Thompson ve Calkins, 1996).
Anne ve babaların çocuklarıyla kurdukları ilişki biçimlerinin, çocukların duygu düzenleme becerilerinin şekillenmesinde önemli bir yeri olduğu belirtilmiştir
(Sarıtaş ve Gençöz, 2011). Yapılan bir araştırmada; olumsuz yaşantıya sahip, zorlayıcı ve otoriter bir ortamda yetiştirilen çocukların duygu düzenleme konusunda sıkıntı yaşayarak daha tepkisel davranışlar sergiledikleri, destekleyici ve kabul edici koşularda yetiştirilen çocukların ise, olumlu duygudurum becerilerine sahip oldukları bulunmuştur (Sarıtaş ve Gençöz, 2011)
Duygu düzenleme becerisinin gelişiminde sosyal çevrenin etkisinden de söz edilmektedir. Çocukluk döneminde yakınındaki diğer kişilerin duygularını yönetmede başarılı olduklarına tanık olan çocuklar olumlu duygu düzenleme stratejileri edinebilmektedirler (Campos ve ark., 1989). Bu durumun aksine; yetişkinlerin duygularını kontrolleri dışında dışavurduklarını gözlemleyen çocuklar da kendi duygularını kontrol etmekte problem yaşayabilmektedirler (Reider ve Cicchetti, 1989)

3.2.Duygu Düzenleme Güçlüğü ve Çocukluk Çağı Travmaları İle İlişkisi

Duygu düzenleme güçlüğü; duyguları kabul etme ve anlamlandırmada güçlük çekmek, olumsuz duygular yaşanırken dürtüleri kontrol edememek, amaçlı davranışlara yönelme ve bu davranışları sürdürme konusunda zorlanmak, uyum sağlayıcı duygu düzenleme stratejilerine ulaşmakta güçlük yaşamak şeklinde tanımlanmaktadır (Gratz ve Roemer, 2004).
Linehan (1993) yaptığı kuramsal çalışmasında; duygu düzenleme güçlüğünün kendini yaralama davranışının temelini oluşturduğunu ve borderline kişilik bozukluğu’ nun önemli bir etkeni olduğunu belirtmiştir. Daha sonra yapılan ilişkisel araştırmalar da kendini yaralama davranışı ve duygu düzenleme güçlüğü arasında bu görüşü destekleyen sonuçlar ortaya koymuşlardır (Gratz ve Roemer, 2008; Karagöz, 2010).
Son yıllarda yapılan çalışmalar; istismar yaşantısı olan çocukların olmayanlara oranla daha fazla duygu düzenleme güçlüğü yaşadıklarını göstermektedir. Fiziksel istismara maruz bırakılan 6-12 yaş arasındaki çocukların, fiziksel istismara uğramayan akranlarına göre duygu düzenleme becerilerinin daha düşük olduğu belirtilmiştir (Shipman ve ark. 2007). Kronik hale gelmiş gerginlik ve endişe, duygulardan kaçınma veya duygulanımda küntlük, bir duygunun baskın olması ya da hiç olmaması, sürekli negatif duygulanım yaşamak, başka kişilerin ne hissettiğini önemsememek ya da duygularının farkında olmamak, hissedilen duygunun bağlama uygun olmayan şekilde ya da boyutta olması psikopatolojilerde sıklıkla görülen belirtileridir (Cole, Michel ve Teti, 1994).
Travma yaşantısı gibi olumsuz deneyimler kişinin çok şiddetli duygular yaşamasına neden olduğu için duygu düzenleme becerisi gelişimini sekteye uğratmaktadır. Yapılan araştırmalar özellikle istismar gibi tekrarlayan şekilde meydana gelen travmaların, çocuğun uygun duygu düzenleme stratejileri edinebilmesini ve olumlu bir kimlik geliştirebilmesini engellediğini ileri sürmektedir (Cicchetti ve White, 1990; Cloitre, Cohen ve Koenen, 2006). Literatürde, çocuğa bakım verenin travmatize davranışları ile Borderline Kişilik Bozukluğu (SKB) belirtileri arasında bir ilişkinin bulunduğundan ve duygu düzenleme becerisinin aracı rölü oynadığından behsedilmiştir (Fernando ve ark., 2014). Yapılan bir araştırmada; SKB belirtileri ile saldırgan davranışlar sergileme ve şiddet mağduru olma arasında ilişkinin bulunduğu ve duygu düzenleme becerisinin de aracı rolü üstlendiği belirtilmiştir (Scott, Stepp ve Pilkonis, 2014).
Bulgular değerlendirildiğinde çocukluk çağı travmaları ve erişkinlik döneminde yeniden mağduriyet yaşantısında duygu düzenleme becerisinin aracı rölü olduğuyla ilgili bir öngörüde bulunulabilmektedir. Duygu düzenleme zorlukları SKB’ nin temel özelliklerinden bir tanesidir ve duyguların aşırı ya da yetersiz düzenlenmesi şeklinde görülmektedir (Chevans ve ark., 2012).
Karagöz (2010) yaptığı bir araştırmada; kendini yaralama davranışını duygu düzenleme güçlüğü ve çocukluk dönemi travma deneyimleri açısından incelemek istemiş ve AMATEM’ de yatmakta olan alkol bağımlısı bir grupla çalışmıştır. Kendini yaralama davranışını sık gerçekleştiren madde bağımlılarının kendini yaralamayanlara oranla daha fazla duygu düzenleme güçlüğü yaşadıkları sonucuna ulaşmıştır. Çoğunlukla negatif duygulanım altında olduklarında uyum sağlayıcı duygu düzenleme stratejilerine ulaşmaları, amaçlı davranışlara yönelmelerini ve davranışlarını kontrol etmekte zorluk yaşadıklarını gözlemlenmiştir. Yaşanan bu zorlukların çocukluk döneminde duygusal ve fiziksel istismarın yanında ihmal yaşantısına maruz kalınmış olmasıyla açıklanmıştır. Elde edilen bir diğer bulgu ise; bu kişilerin daha fazla intihar girişiminde bulundukları yönündedir.

4.BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU (SKB)

Otto Kernberg; ilkel savunma mekanizmalarının kullanıldığı ve nesne
ilişkilerinde sorunlar yaşayan, zayıf ego belirtileri gösteren kişilik yapıları için “sınır kişilik organizasyonu ve borderline kişilik örgütlenmesi” terimini kullanmıştır (Özçürümez, Tanrıverdi ve Zileli, 2002).
Psikoz olarak tanımlanacak kadar gerçeği değerlendirme yetisinde bozukluk olmayan; fakat nevrotik olarak da adlandırılamayan kişilik yapılarını tanımlayabilmek için sınırda anlamamına gelen “borderline” kelimesi tercih edilmiştir (Türkçapar ve Işık, 2008). SKB; yoğun dürtüselliğin hakim olduğu, kişilerarası ilişkilerde ve duygudurumunda dengesizlik, kimlik karmaşası, yoğun öfke ve kendine zarar verme davranışlarının görüldüğü karmaşık bir sendrom olarak tanımlanmaktadır (Grant ve ark., 2008). SKB ile ilgili literatürde çok fazla tanım olmakla beraber Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) DSM 5’te şu tanımlamayı yapmıştır; SKB erken yetişkinlik döneminde başlayan, benlik algısında, kişilerarası ilişkilerde ve duygulanımda dürtüsellik ve tutarsızlık ile seyreden, aşağıdaki belirtilerden beş ya da daha fazlasının görüldüğü bir örüntüdür:
1) Gerçek ya da hayali bir terk edilme yaşantısından kaçınmak için yoğun çaba sarfetme.
2) Kişileri ya da olayları aşırı büyütme ile yerin dibine sokma arasında değişen tutarsız ve gerginliğin olduğu kişilerarası ilişki tarzına sahip olmak.
3) Benlik algısında sürekli ve belirgin tutarsızlık.
4) Para harcama, madde kötüye kullanımı, cinsellik, tıkınırcasına yeme, güvensiz araba kullanma gibi alanlardan en az iki tanesinde dürtüsellik.
5) Tekrarlayan biçimlerde kendine zarar verme davranışları, göz korkutma ya da intihar denemeleri.
6) Duygulanımda tutarsızlık.
7) Doldurulamayan ve süreğen bir boşluk duygusu
8) Yoğun öfke patlamaları ve öfke kontrolünde zorluk çekme.
9) Zorlanmaya bağlı olarak gelişen gelip geçici kuşkuculuk, zaman zaman ağır çözülme yaşantıları (Akt. Derin ve Öztürk, 2018)
Yapılan bir araştırmaya göre; SKB’nin toplumda görülme oranı %5.9 dur ve en yaygın kişilik bozuklukları arasında yer almaktadır (Grant ve ark., 2008). Elde edilen araştırma sonuçları; SKB hastalarının %75’ inin 35-40 yaşlarına kadar belirtilerinde yüksek oranda bir azalma olduğu, %90’ının da 50 yaşına gelene kadar iyileşme gösterdiğini belirtmektedir (Aydın, 2016).
Sınırda kişilik bozukluğuna sahip olan bireylerde tutarsız bir benlik algısı oluşmaktadır. Kendilerini bazen çok değerli ve güvende hissederken, bazen de tamamen değersiz ve güvensiz hissedebilmektedirler. Sürekli devam eden bir boşluk duygusu, yalnızlık hissi, yoğun şekilde hissedilen bir terk edilme korkusu hakimdir.
Duygu, düşünce ve davranışlarda ciddi bir tutarsızlık ve şiddetli duygusallık sebebiyle meydana gelen saldırgan davranışlar gözlemlenebilmektedir (Şahin, 2009).
Borderline Kişilik Bozukluğu ile ilgili literatürdeki en yaygın etiyolojik faktör olarak çocukluk çağında yaşanan; fiziksel, duygusal ve cinsel travmalar belirtilmiştir (Bornovalova ve ark., 2013). Cinsel istismar başta olmak üzere çocukluk çağında deneyimlenen travmatik yaşantılar, çocuk ile bağlanma figürleri arasında gerçekleştiğinde etkisinin çok daha şiddetli olduğu ve amneziler oluştuğuna dair araştırma sonuçları belirtilmiştir. Buna bağlı olarak çocukluk çağı travmaların temel oluşturduğu tablolardan biri olan SKB meydana gelebilmektedir (Kutlu, 2018).
Yapılan diğer bir çalışmada, SKB hastalarının %30-%90’ ının çocukluk döneminde fiziksel, duygusal ve cinsel istismara maruz kaldıklarını belirttikleri bulunmuştur (Ball ve Links, 2009).
Yaşanan travmatik olaylar; anksiyete bozuklukları, depresyon, madde kötüye kullanımı ya da madde bağımlılığı, sınırda kişilik bozukluğu ve dissosiyatif bozukluklar gibi pek çok hastalığa sebep olabilmektedir (Ross, 2007). Yaşamın erken dönemlerinde maruz kalınan cinsel ve fiziksel travma gibi deneyimlerin, yetişkinlik döneminde yeniden mağdur olma deneyimi yaşanması için de bir risk faktörü olduğu belirtilmiştir (Chu, 1991).
Mahkumlar üzerinde yapılan boylamsal bir araştırmada sınırda kişilik bozukluğuna sahip kişilerin %58’ inin ‘bazen’ ya da ‘sık sık’ kavgalara karıştıkları, %25 ‘inin de silah kullandıkları sı-onucuna ulaşılmıştır (Soloff ve ark., 2003). Öfke ile amaç doğrultusunda hareket eden antisosyallerin tersine, dürtüsel bir saldırganlık eyleminde bulundukları belirlenmiştir. Öfke ifadelerinin ani ve dürtüsel şekilde olduğu değerlendirildiğinde; SKB’ li hastaların erken çocukluk dönemlerinde maruz kaldıkları travmatik yaşam deneyimlerinin ve özellikle terk edilme korkularının tetiklenmesi sebebiyle kendilerini sakinleştirebilmek için dürtüsel davranışlar sergilediği ve suç işlemelerinin çok sık gerçekleştiği sonucuna ulaşan araştırmalar mevcuttur (Chapman & Cellucci, 2007; Sinnamon, 2014).
Erken dönem travmatik yaşantılara maruz kalan mağdurlar, diğer kişilere karşı süreğen bir güvensizlik duygusu geliştirerek şiddeti de sonraki ilişkilerinin olası bir parçası olarak değerlendirmektedirler (Desai, Arias, Thompson ve Basile, 2002).
Ayrıca; çocukluk çağında yaşanan istismar deneyimleri, özellikle kadınlarda sınır ihlallerinin bir norm haline gelmesine sebebiyet vermektedir. Çocukluk döneminde devam eden sınır ihlalleri, yaşamın ilerleyen dönemlerinde de bu türden davranışların kabul edilmesine ya da kararsızlık yaşanmasına yol açmaktadır. SKB gelişimi için etiyolojik bir faktör olarak literatüre konu olan erken dönem cinsel istismara yaşantısı, kişilerarası ilişkilerde sorunlar yaşanmasına ve paylaşılan her türlü deneyimin ödüllendirici olarak algılanmasına sebebiyet verebilmektedir (Cloitre, Scarvalone ve Difede, 1997).
Finkelhor ve Brown (1985)‘un ‘Travma Oluşturan Deneyimler’ modeline göre; çocuk erken dönemde hazır olmadığı yetişkin cinselliği deneyimi yaşadığında cinsel ve duygusal gelişiminde engellenmeyle karşılaşmakta, bu nedenle cinsel kimlik ve normların gelişiminde bozulmalar görülebilmektedir. Bu durum da yeniden mağduriyete, dürtüsel davranışlara, güçsüz hissetmeye, kendini suçlamaya neden olabilmektedir. Kime güvenebileceğini ayırt etmekte güçlük yaşayan çocuk, erişkinlik döneminde istismara zemin hazırlayan, kısa soluklu ilişkilere açık hale gelebilmektedir. Ayrıca kişi bu travma deneyimini yaşarken tehdit edilmiş ve zarar geleceği korkusunu da tecrübe etmişse, ilerleyen dönemlerde cinsel paylaşımlarında kontrolün kendisinde olmadığını hisseder hale gelebilmekte ve partneri ne isterse kabul edebilmektedir.
SKB’nin temel özelliklerinden birisi ‘terke dilme kaygısı’ dır ve ‘reddedilme korkusu’ da terk edilme kaygısının bir çeşidi olarak ele alınmaktadır Erken dönem uzun süreli reddedilme deneyimleri, ilerleyen dönemlerde reddedilme beklentileri oluşmasına ve en küçük ipuçlarının reddedilme olarak değerlendirilmesine sebep olabilmektedir. Bu yorumlama biçimi sonucunda kişi kendisini ve diğerlerini suçlama, incinmişlik ve kızgınlık hissetme, saldırganlık ve kendini geri çekme gibi işlevsel olmayan davranış örüntülerine sahip olabilmektedir (Staebler, Helbing, Rosenbach ve Renneberg, 2011).
Sınırda kişilik bozukluğunun bir diğer önemli özelliği olan dürtüsellik; olumsuz olabilecek sonuçlar göz önünde bulundurulmadan içeriden ya da dışarıdan gelen uyaranlara plansız ve ani bir şekilde tepki vermeye eğilimli olmak şeklinde tanımlanmaktadır (Moeller, Barratt, Dougherty, Schmitz ve Swann, 2001).
Araştırmalar çocukluk çağı istismarı ve ihmali ile dürtüsellik arasında da ilişki olduğuna işaret etmektedir (Çınar, 2010). Yapılan bir diğer araştırma sonucu; SKB belirtileri gösteren kişilerin daha yüksek oranda partner tecavüzüne maruz kaldıklarını ve daha küçük yaşta cinsellik deneyimi yaşadıklarını göstermektedir (Sansone, Barnes, Muennich ve Wiederman, 2008).
Literatürdeki bulgular değerlendirildiğinde; çocukluk döneminde bağlanma figürleri ve diğer kişiler tarafından gerçekleştirilen istismar ve ihmal gibi olumsuz yaşantılara maruz bırakılma ile duygu düzenleme güçlüklerinin meydana gelmesi arasında ilişkili olduğundan söz edilebilmektedir. Duygu düzenleme güçlüklerinin çeşitli psikopatoloji belirtilerine zemin hazırladığı ve Borderline Kişilik Bozukluğu’ nda aracı rölü üstlendiği yorumu yapılabilmektedir.

5.TEDAVİ AMAÇLI ÇALIŞMALAR

Yapılan bir çalışmada; 4-8 yaş grubu korunmaya muhtaç çocuklarda gelişimsel oyun terapisi uygulamalarının travma sonucunda ortaya çıkan stres belirtilerinde farklılığa sebep olup olmayacağı araştırılmıştır. Devletin koruması altında yetiştirilmeye çalışılan çocukların gerekli olan sağlıklı rol modele sahip olamamasının çocuklarda olumsuz etkilere sebep olabileceği düşünülmüştür. Örneklem grubundan elde edilen veriler üzerinde yapılan istatistiksel analiz sonucunda uygulanan gelişimsel oyun terapisi programının stres belirtilerinde belirgin azalma meydana gelmesinde etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır ( Altun, Demir, Ünübol, 2019).
Şema Terapi yaklaşımının, yetişkinlikte süreğen bir şekilde devam eden hayatın her alanına yayılmış olan bozuklukların tedavisinde etkili olduğu düşünülmektedir. Borderline Kişilik Bozukluğu başta olmak üzere kişilik bozukluklarının tedavisinde bütünleştirici bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir (Ertürk ve Kaynar, 2017). SKB, Şema Terapi temelinde değerlendirildiğinde, bu bozukluğun yatkınlık, çocukluk dönemindeki güvensiz ve istikrarsız bağlanma şekli, duygusal yoksunluğun yaşantıları, otoriter, reddedici ve cezalandırıcı bir düzen içerisinde yetişmiş olma gibi deneyimlerin etkileşiminden kaynaklandığı düşünülmektedir (Young ve ark., 2003). Şema Terapi modeli; değerlendirme, eğitim ve değişim evrelerinden oluşmaktadır. Ve terapi esnasında oluşturulacak terapötik ilişki, değişim için en temel gereklilik olarak görülmektedir. Bu terapi modelinin amacı; terapistin sınırlı ebeveynlik rolünü üstlenerek, danışanların ebeveynlerinden yaşamlarının erken döneminde alamadığı ve ihtiyaç duyduğu duygusal eksiklikleri karşılaması, ‘Empatik Yüzleştirme’ ve ‘Bilişsel ve Davranışsal Teknikler’ yardımıyla danışanların olumsuz şemalarıyla savaşmasını sağlamaya çalışmasıdır (Young ve ark., 2003)
Duygu düzenleme güçlüğü ile ilgili yapılan deneysel çalışmada; Diyalektik Davranış Terapisi (DDT) temelinde bir program hazırlanarak, bu programın üniversite öğrencilerinin duygu düzenleme konusundaki güçlüklerini azaltmasında etkili olup olmadığı incelenmek amaçlanmıştır. Bu çalışmada, deney grubuna 8 hafta boyunca duygu düzenleme güçlüklerini giderme amaçlı program her seans 2 saat sürecek şekilde uygulanmıştır. Her oturumun sonunda ev ödevleri verilmiş ve diğer oturumun başlangıcında ödevlerin teslim edilmesi istenmiş ve ilk on dakika ödevleriyle ilgili konuşulmaya ayrılmıştır. Oturumlar tamamlandığında deney ve kontrol grubu karşılaştırılmış ve üniversite öğrencilerinin duygu düzenleme stratejilerini değiştirmesi ve duygu düzenleme güçlüklerini azaltması konusunda uygulanan programın etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Gülgez ve Gündüz, 2015).

6.SONUÇ

Çocukluk çağındaki travmatik yaşantıların kişilerin ruh sağlığında farklı derecelerde ve sürelerde olumsuz etkiler yarattığı ile ilgili litertürde pek çok araştırma mevcuttur. Özellikle erken dönemde maruz kalınan istismar ve ihmal gibi insan eliyle süreğen bir şekilde meydana gelen olumsuz deneyimler; duyguları düzenleyebilme becerisi başta olmak üzere pek çok alanda önemli olumsuz etkiler meydana getirmektedir. Travmatik yaşantılar sonrası çocuklarda; travma sonrası stres bozukluğu, parmak emme, enürezis-enkoprezis, içe kapama, saldırganlık, ağlama nöbetleri, mastürbasyon davranışında ve cinsellikli ilgili konulara olan ilgide artma, içe kapanma, evden çıkmak istememe, üzüntülü ve ürkek tavırlar sergileme, davranım bozuklukları, uyum problemleri gibi belirtiler gözlemlenebilmektedir.
Erken dönem travmalarının yetişkinlik döemindeki belirtileri ise; saldırganlık, öfke patlamaları, duyguları anlamlandırma ve kontrol etmede güçlük, dürtüsellik, sıklıkla bağlama uygun olmayan tepkilerde bulunma, depresyon, post travmatik stres bozukluğu, kaygı bozuklukları, kişilik bozukluları gibi durumlarla açıklanmaktadır. Bu çalışmada; çocukluk dönemindeki travmalar sonucunda meydana gelen duygu düzenleme güçlükleri ve borderline kişilik örgütlenmesi ile ilgili literatür incelenmiş; yapılan deneysel ve ilişkisel araştırma sonuçları derleme yöntemiyle bir araya getirilmiştir. Araştırma sonuçları; travmatik yaşantıların, duygularımızı kontrol edebilme, ikili ilişkilerde sınırlarımızı koruyabilme, bütüncül ve olumlu bir kimlik algısı edinebilme, başkalarının duygularını anlamlandırabilme ve bağlama uygun tepkiler verebilme, dürtülerimizi kontrol edebilme ve dengeli, duruma uygun duygulanıma sahip olabilme gibi becerilerin önemli ölçüde sekteye uğradığını göstermektedir. Ayrıca kimlik gelişimini önemli ölçüde etkileyerek özellikle; sınırda kişilik anlamına gelen ‘Borderline Kişilik Bozukluğu’ na sebebiyet verebilmektedir.
Borderline kişiliklerin temel özellikleri; dürtüsel davranışlar ve saldırganlık eğilimi gösterme, duygularının ani ve şiddetli bir şekilde değişkenlik göstermesi, kolay sakinleşememe, sınır koymada güçlük, terk edilmeye karşı aşırı hassasiyet, yalnız kalma konusunda yoğun kaygı, doldurulamayan bir boşluk hissi ve kendini yaralama davranışları ile intihar girişimleri olarak belirtilmektedir. Erken dönem travmatik olaylara maruz kalınmasında etkili olan; demografik özellikler, eğitim, cinsiyet, çocuk sayısı, aile yapısı, gibi diğer değişkenler açısından detaylı bir inceleme yapılmamış, daha çok travmaların psikolojik sağlık ile ilişkisi irdelenmeye çalışılmıştır. Bu çalışmada ayrıca; doğal kaynaklı meydana gelen; doğal afetler, trafik kazaları, hastalık, sevilen bir yakının kaybı gibi travmatik yaşantılar detaylı olarak yer verilmememiştir. Bunların yanında; doğal ya da insan eliyle meydana gelen bu türden olumsuz deneyimlerin tedavisinde etkili olduğu belirlenmiş bazı tedavi yaklaşımlarının deneysel uygulamalarına ilişkin çalışmalar belirtilmiştir.  


KAYNAKÇA

Ahankoob M., (2018). The Role of Childhood Trauma on Health and Diseases.
https://360integrativemedicalcentre.com/childhood-trauma-on-health-anddiseases/


Aker, A.T. (2012).Temel Sağlık Hizmetlerinde Travmaya Yaklaşım. Ankara: Türkiye Psikiyatri Derneği Ruhsal Travma ve Afet Psikiyatrisi Çalışma Birimi Yayını.


Akgiray, A. (2007). Çocuk İstismarı: 8-10 yaş çocuklarda istismarı önleme yöntemleri. Yüksek lisans projesi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.


Altun, K., Demir, V., Ünübol, H. (2019). Gelişimsel oyun terapisinin çocuk evlerinde kakmakta olan 4-8 yaş grubu çocukların travma sonrası duygusal streslerine olan etkisi. Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi International Journal Of Sciences. Cilt/Vol: 2, Sayı /Is: 2, Yıl7Year:2019, Sayfa:35-46.


Alexander L. Chapman, and Tony Cellucci, (2007). The role of antisocial and borderline personality features in substance dependence among incarcerated females.


Bal, S. (2010). Çocukluk örselenme yaşantıları, ana-baba ergen ilişki biçimleri ve sosyal destek algısının, kural dışı davranışlarla ilişkisi. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.


Ball, J.S. & Links, P.S. (2009). Borderline personality disorder and childhood trauma: evidence for a causal relationship. Current psychiatry reports 11.1, 63‐68

Bengisu Nehir Aydın, Sınır kişilik bozukluğunun suç ve şiddet ile ilişkisi: Bir gözden geçirme. Klinik Psikiyatri Dergisi 19.1, 2016: 37‐44


Biçer, Ü., Çolak, B. & Gündoğmuş, Ü.N. (1999). Bir Çocuk İstismarı Olgusu, Çocuk Forumu, 2(1), 18-22


Bilir, Ş., Arı, M., Dönmez, N.B. ve Güneysu, S. (1991). 4-12 yaşları arasındaki 16.100 çocukta örselenme durumları ile ilgili bir inceleme, Esin Konanç ve diğerleri (Der.) Çocuk İstismarı ve İhmali, Çocukların Kötü Muameleden Korunması 1. Ulusal Kongresi, (45-53), Ankara: Gözde Repo Ofset


Bridget, F., Grant et al. (2008). Prevalence, correlates, disability, and comorbidity of DSM‐IV borderline personality disorder: results from the Wave 2 National Epidemiologic Survey on Alcohol and Related Conditions. The Journal of clinical psychiatry 69.4, 533


Campos J. J.; Campos R. G. ve Barrett K. C. (1989). Emergent themes in the study of emotional development and emotion regulation. Developmental Psychology, Vol 25(3), May 1989, 394-402


Child Welfare İnformation Gateway. (2013). What is child abuse and neglect? Recognizing the signs and sympomts. Washington, DC: U.S. Department of Health and Human Services, Children’s Bureau


Cicchetti, D. & White, J. (1990). Emotion and developmental psychopathology. In N. Stein, B. Leventhal, & T. Trebasso (Eds.), Psychological and biological approaches to emotion (359-382). Hillsdale, NJ: Erlbaum.


Chevans, J. S., Strunk, D. R. ve Chiriki, L. (2012). A comparison of three theoretically important constructs: What accounts for symptoms of borderline personality disorder? Journal of Clinical Psychology, 68, 477-486.


Chu, J.A. (1991). The repetition compulsion revisited: Reliving dissociated trauma. Psychotherapy: Theory, Research, Practice, Training 28.2, 327.


Cloitre, M., Cohen, L. & Koenen, K. C. (2006). Treating survivors of childhood abuse: Psychotherapy for the interrupted life. New York: Guilford.


Cloitre, M., Scarvalone, P. ve Difede, J. (1997). Posttraumatic stress disorder, self- and interpersonal dysfunction among sexually retraumatized women. Journal of Traumatic Stress, 10(3), 437-452


Cole, P. M., Michel, M. K. & O’Donnell Teti, L. (1994). The development of emotion regulation and dysregulation: A clinical perspective. Monographs of the Society for Research in Child Development, 59, 73–102

Colin A. Ross. (2007). "Borderline personality disorder and dissociation." Journal of Trauma & Dissociation 8.1, 71‐80.


Demirkapı, E.Ş. (2013). Çocukluk çağı travmalarının duygu düzenleme ve kimlik gelişimine etkisi ve bunların psikopatolojiler ile ilişkisi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi: Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın.


Derin, E. ve Öztürk, G. (2018). Dissosiyatif bozukluklar ve sınırda (Boderline) kişilik bozkluğunda ruhsal travma. Bartın Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi Cilt: 3, Sayı: 3, s. 29‐41 Aralık 2018


Desai, S., Arias, I., Thompson, M. P. ve Basile, K. C. (2002). Childhood victimization and subsequent adult revictimization assessed in a nationally representative sample of men and women. Violence and Victims, 17(6), 107


Dönmez, Y. E., Soylu, N., Özcan, O. O., Yüksel, T., Demir, A.C., Bayhan, P. C.,
Miniksar, D. Y. (2014). Cinsel istismar mağduru çocuk ve ergen olgularımızın sosyodemografik ve klinik özellikleri. J Turgut Ozal Med Cent 21, 44-8 doi:10.7247/jtomc.2013.1170


Dua, J. K. (1993). The role of negative affect and positive affect in stress, depression, self-esteem, assertiveness, Type A behaviors, psychological health, and physical health. Genetic, Social, and General Psychology Monographs, 119(4), 515-552.


Ertürk İ.Ş., Kaynar G. (2017) . Kişilik bozukluklarında şeme terapi yaklaşımı. Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Yıl:6 Sayı:12


Eskin, M., Akoğlu, A. ve Uygur, B. (2006). Ayaktan tedavi edilen psikiyatri hastalarında travmatik yaşam olayları ve sorun çözme becerileri: İntihar Davranışıyla İlişkisi. Türk Psikiyatri Dergisi, 17(4), 266-275


Fernando, S. C., Beblo, T., Schlosser, N., Terfehr, K., Otte, C., Löwe, B. (2014). The impact of self-reported childhood trauma on emotion regulation in borderline personality disorder and major depression. Journal of Trauma and Dissociation, 15(4), 384-401.


Finkelhor, D. ve Brown, A. (1985). The traumatic impact of child sexual abuse: A conceptualization. American Journal of Orthopsychiatry, 5, 530-541.


Gençöz, T. (2000). Pozitif ve negatif duygu ölçeği: geçerlik ve güvenirlik çalışması. Türk Psikoloji Dergisi, 15(46), 19-26


Gratz, K. L. ve Roemer, L. (2004) Multidimensional assessment of emotion regulation and dysregulation: Development, factor structure, and initial validation of the Difficulties in Emotion Regulation Scale. Journal of Psychopathology and Behavioral Assessment, 36, 41-54.


Gratz KL. ve Roemer L. (2008). The Relationship Between Emotion Dysregulation and Deliberate Self‐Harm Among Female Undergraduate Students at an Urban Commuter University. Cognitive Behaviour Therapy, 37(1), 14-25.


Gross JJ, Richards JM. ve John OP. (2006). Emotion gegulation in everyday life. Chapter 1, 13-35.


Gülgez, Ö. ve Gündüz, B. (2015). Diyalektik davranış terapisi temelli duygu düzenleme programının üniversite öğrencilerinin duygu düzenleme güçlüklerini azaltmadaki etkisi. Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Cilt: 44 Sayı: 2 Sayfa: 191-208


Herman, J. L. (1992). Travma ve İyileşme. (Çev. T. Tosun, 2007). İstanbul: Literatür Yayıncılık.


Karagöz, B. (2010). Alkol veya madde bağımlısı bir grupta kendini yaralama davranışının incelenmesi: çocukluk dönemi istismarı ve ihmali ile duygu 91 düzenleme güçlüğü faktörleri. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.


Kaya, İ. (2015). Ergenlerin çocukluk dönemi istismar yaşantıları ile davranış problemleri ve psikolojik sağlamlıkları arasında ilişkinin incelenmesinde otomatik düşünceler ve bilişsel duygu düzenleme stratejilerinin aracı rolü. Yayınlanmamış doktora tezi. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü.


Kayaberoğlu, İ. (2001). İhmal, açlık ve hipotermiye bağlı ölüm, Çocuk Forumu, 4, 29-34


Korkut, Ş. (2012). Lise öğrencilerinde çocukluk örselenme yaşantıları ve öfke ifade biçimleri ile benlik saygısı ve yaşam doyumu arasındaki ilişkilerin incelenmesi. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Kutlu, M.A. (2018). Borderline Kişilik Bozukluğu: Bir Gözden Geçirme. Medeniyet Araştırmaları Dergisi 3.5, 11‐20. Lloyd DeMause, Foundations of psychohistory. Creative Roots Pub, 1982.

Kuyumcu, B. (2013). Üniversite öğrencilerinin pozitif ve negatif duygu durumlarının psikolojik iyi oluşlarını yordama gücü. Kuramsal Eğitimbilim Dergisi, 6(1), 62- 76.


Küçük, T. (2019). Çocukluk çağı örseleyici yaşantıları: Geç ergenlik döneminde duygu düzenleme, psikolojik uyum ve sağlamlık. Yüksek lisans tezi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.


Linehan, M. M. (1993). Cognitive- behavioral treatment of borderline personality disorder. New York: Guildford Press.


Marina A. Bornovalova et al. (2013). Tests of a direct effect of childhood abuse on adult borderline personality disorder traits: a longitudinal discordant twin design. Journal of abnormal psychology 122.1, 180.


Moeller, F. G., Barratt, E. S., Dougherty, D. M., Schmitz, J. M. ve Swann, A. C. (2001). Psychiatric aspects of impulsivity. The American Journal of Psychiatry 158, 1783- 1793.


Ovayolu N., Uçan Ö. & Serindağ S.(2007). Çocuklarda cinsel istismar ve etkileri. Fırat Sağlık Hizmetleri Dergisi, 2


Öner, U. (1996). Farklı okullarda görev yapan öğretmenlerin çocuk istismarı potansiyellerinin incelenmesi. Ankara. 72 Tasarım Dizgi.


Özçürümez, G. N., Tanrıverdi, N. ve Zileli, L. (2002). Sınır kişilik organizasyonu temelinde narsisistik kişilik bozukluğu ve yapay bozukluk: Psikanalitik psikoterapi süreci. Türk Psikiyatri Dergisi 13.2, 152‐60.


Paul H. Soloff et al. (2003). Impulsivity and prefrontal hypometabolism in borderline personality disorder. Psychiatry Research: Neuroimaging 123.3, 153‐163.


Polat, O. (2001). Çocuk ve şiddet. İstanbul: Der Yayınları


Polat, O. (2007). Tüm boyutlarıyla çocuk istismarı:1 Tanımlar (2. Baskı). Ankara: Seçkin.


Putnam, F.W. (2003). Ten-year research update review: child sexual abuse. Journal of the American Academy of Child & Adolescent Psychiatry, 42


Ruppert, F. (2011). Travma, Bağlanma ve Aile Konstelasyonları. (Çev. Fatma Zengin). (1. Basım). İstanbul: KaknüsYayınları.


Rieder C ve Cicchetti D. (2009). Organizational perspective on cognitive control functioning and cognitive-affective balance in maltreated children. Developmental Psychology, Vol 25(3), 382-393


Salaçin, S., Alper, B. & Uçkan, H. (1991). Seksüel saldırılarda mağdurun muayenesinde karşılaşılan sorunlar. Adli Tıp Dergisi, 7, 133-139.


Sansone, R. A., Barnes, J., Muennich, E. ve Wiederman, M. W. (2008). Borderline symptomatology and sexual impulsivity. International Journal of Psychiatry in Medicine, 38(1), 53-60.


Sarıtaş, D. ve Gençöz, T. (2011). Ergenlerin duygu düzenleme güçlüklerinin, annelerinin duygu düzenleme güçlükleri ve çocuk yetiştirme davranışları ile ilişkisi. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi, 18 (2), 117-126


Scott, L. N., Stephanie, D. S. ve Pilkonis (2014). Prospective associations between features of borderline personality disorder, emotion dysregulation, and aggression. Personality Disorders: Theory, Research, and Treatment, 5(3), 278-288


Shipman KL, Schneider R, Fitzgerald MM, Sims C, Swisher L ve Edwards E. (2007) Maternal emotion socialization in maltreating and non-maltreating families: Implications for children’s emotion regulation. Social Development, 16(2): 268-285


Siyez, D.M. (2003). Duygusal İstismara Maruz Kalan ve Kalmayan Ergenlerin Benlik Algıları ile Depresyon ve Kaygı Düzeylerinin Karşılaştırılması. Yüksek Lisans Tezi, İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü.


Staebler, K., Helbing, E., Rosenbach, C. ve Renneberg, B. (2011). Rejection sensitivity and borderline personality disorder. Clinical Psychology and Psychotherapy, 18, 275-283


Şahin, D. (2009). Kişilik bozuklukları. İstanbul Üniversitesi. İstanbul Tıp fakültesi.
22.4, 45‐55.


Şenkal, İ. (2013). Üniversite Öğrencilerinde Çocukluk ÇağıTravmaları ve Bağlanma
Biçiminin Depresyon ve Kaygı Belirtileri ile İlişkisinde Aleksitiminin Aracı Rolünün İncelenmesi. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Hacettepe Üniversitesi, Psikoloji Bölümü.


Thompson RA. (1994). Emotion Regulation: A Theme In Search of Definition. Monographs of The Society For Research in Child Development. Vol. 59 No: 2/3. The Development of Emotion Regulation: Biological and Behavioral Considerations, 25-52


ThompsonRA ve Calkins SD. (1996). The double-edged sword: Emotional regulation for children at risk. Development and Psychopathology / Volume 8 / Issue 01 / December 163-182.


Topçu, S. (1997): Çocuk ve gençlerin cinsel istismarı. Ankara: Doruk Yayınevi.


Türkçapar, M.H.ve Işık, B. (2000). Borderline kişilik bozukluğu. Psikiyatri Dünyası
4.2, 44‐49.


Unicef. (2012). Türkiye’de çocuk ve genç nüfusun durumunun analizi. 12.11.2018, http://abdigm.meb.gov.tr/projeler/ois/egitim/033.pdf


Watson, D. ve Tellegen, A. (1985). Toward a concensual structure of mood. Psychological Bulletin, 98 (2), 219-235.


World Health Organization and International Society For Prevention Of Child Abuse and Neglect. (2006). Preventing child maltreatment: a guide to taking action and generating evidence. 25 Şubat 2014, http://whqlibdoc.who.int/publications/2006/9241594365_eng.pdf?ua=1


Yılmaz G., İşiten N., Ertan Ü. ve Öner A., (2003). Bir çocuk istismarı vakası. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 46 (4), 295-298.

Young, J. E., Klosko, J. S. ve Weishaar, E. M. (2003). Schema Therapy: A Practitioner’s Guide. New York: The Guilford Press


Yulaf, Y. ve Özer Gümüştaş, F. (2013). Çocuk ve ergenlerde cinsel istismarın psikiyatrik sonuçlarını etkileyen faktörler. Klinik Psikiyatri, 16; 197-205.


Yücel, D. (2014). Çocukluk çağı istismar yaşantılarının genç yetişkinlik dönemindeki bağlanma süreçleri, psikopatolojik semptomlar, ilişki yeterlilikleri ve aşk tutumları ile ilişkilerinin incelenmesi. Yayınlanmış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Çoçukluk Çağı Travmaları ile Duygu Düzenleme Becerisi ve Borderline Kişilik Bozukluğu Arasındaki İlişki" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Esra BAL ÇELİK'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Esra BAL ÇELİK'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Esra BAL ÇELİK Fotoğraf
Uzm.Psk.Esra BAL ÇELİK
İstanbul
Uzman Klinik Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi15 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Esra BAL ÇELİK'in Yazıları
► Çocukluk Çağı Travmaları Psk.Dnş.Kıvanç TIĞLI
► Çocukluk Çağı Travmaları Psk.Serap BOZAN
► Borderline Kişilik Bozukluğu Psk.Berivan ŞENTÜRK
► Borderline Kişilik Bozukluğu Psk.Muhammed Erdinç TÜRK
► Borderline Kişilik Bozukluğu Psk.Alpaslan KESKİN
► Borderline Kişilik Bozukluğu Psk.Berna GÖRGÜLÜ ÇELİK
► Borderline Kişilik Bozukluğu Psk.Sema KAHVECİ KAANOĞLU
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,964 uzman makalesi arasında 'Çoçukluk Çağı Travmaları ile Duygu Düzenleme Becerisi ve Borderline Kişilik Bozukluğu Arasındaki İlişki' başlığıyla benzeşen toplam 40 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Sınav Kaygısı Şubat 2021
◊ Trikotilomani Nedir ? Şubat 2021
◊ Sağlıklı Çocuklar Şubat 2021
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


12:29
Top