Sosyal Medya da Buzdağının Görünmeyen Kısmı: Ördek Sendromu
SOSYAL MEDYA DA BUZDAĞININ GÖRÜNMEYEN KISMI: ÖRDEK SENDROMU
Salgın hastalıklarla mücadele yılı olarak belirlenen 2020 ‘de gördüğümüz ve görmediğimiz birden fazla salgın hastalık olduğunu söylesek ne düşünürsünüz? Şaşırmayın salgın boyutunda yayılan ruhsal ve psikolojik hastalıkların sayısı da her geçen gün artıyor. Bunlardan biri de adı oldukça sevimli olan ancak kendi o kadar sevimli olmayan Ördek Sendromu.. En kısa tanımı kişisel yetersizlik hissi olarak belirlenen bu sendrom derinlemesine incelendiğinde tablonun pek iç açıcı olmadığını görmekteyiz. Çünkü çok büyük bir kitle ördek sendromu ile baş etmek zorunda..
Özellikle sosyal yaşamda ve sosyal medyada zahmetsiz bir şekilde lüks ve konfor elde ettiğini ve çok mutlu olduğunu gösteren söyleyen insanlar olduğunu bilir ve görürüz. Bu insanlara bakıp kendi hayatlarımızı beğenmez ve nasıl oluyor da her şeye sahip olunabiliyor ve bütün bunları zahmetsiz bir biçimde yapabiliyorlar diye düşünürüz. Bu, buzdağının bize görünen tarafıdır. Hepimizin sosyal medya hesaplarımız da gezinirken kendi kendimize konuştuğumuz çok olmuştur: “Bu insanlar nasıl bu kadar iyi bir hayat yaşıyor, birde bana bak ne kadar mutsuz, umutsuz ve halsizim. Hak mıdır bu? Bu örnekten daha fazlasının zihninizde canlandığı ve bunları düşünürken: “Ben bu kadar çaba göstereyim, onlar hiçbir şey yapmadan benden daha mutlu, daha başarılı olsunlar. Ben onlardan daha fazla hak ediyorum.” diyerek sitem ettiğimiz de olmuştur. Acaba bizim gördüğümüzle gerçekte olan şey aynı mı? Bu değerlendirmek gerekir. Örneğin “Hem güzel hem de akıllı, tabiki herkes onun peşinde olur” diye değerlendirdiğimiz birisin ailesinden sevgi göremediği, “Kendi işi tabiki istediği zaman izne çıkar, ne keyifli” diye gördüğümüz kişinin geceleri iş stresinden uyuyamadığı yada “işinde başarılı, hayatında mutlu, şanslı işte” olarak nitelediğimiz birisinin başarana kadar güzel olan bir çok şeyden ödün verdi ve hala veriyor olması da onların gerçekliğidir.
Peki gerçekten herkes bu denli sorunsuz ve mutlu mu? Pek çoğumuz suyun üzerinde dans eder gibi yüzen ördekleri seyredip hayran kalmışızdır. Suyun üst kısmından bakarken herhangi bir problem olduğunu düşünmeyiz, esas karmaşıklık suyun altındadır. Ördek o küçücük perdeli ayaklarını hızlıca çırparak suyla mücadelesini sürdürmeye çalışır. Ördek Sendromu kavramı, suda yüzen ördekler izlenerek ortaya çıkmıştır. Bu ördeklere dışarıdan bakıldığında çok sakin bir şekilde suda yüzdükleri görünür. Ancak suyun altından baktığınız zaman ördeklerin bacakları hızla çalışmaktadır. Sakinlik sadece yüzeydeki görüntüdedir. Suyun altında ise çok fazla çaba vardır. İnsana yansıyan yüzeyinden bakıldığında ise ideal benlik algısıyla gerçek benlik görünümlerinin birbirlerinden farklılaştıkları görülür. Kısaca kişilerin istedikleri duyguları, başarıları zahmetsizce elde etmiş gibi göstermelerine “Ördek Sendromu” denilmektedir. Sosyal medyadaki paylaşımlarda “beğeni” fazla olduğu zaman kendinizi iyi hissetseniz bile kendinizden ve başkalarından kaygı ve depresyon belirtilerinizi gizleyebilirsiniz. Ancak sosyal medyada yapılan bu tür paylaşımlar takipçileri de etkilemektedir. Onların, “sadece ben mi kaygı duyuyorum, ben mi başarısızım” gibi soruları kendilerine sormalarına neden olmaktadır. Bu durum kişilerin özsaygılarının azalmasına ve depresyona sürüklenmelerine sebebiyet vermektedir. Yapılan araştırmalarda, idealize ettiğimiz yaşamla gerçek yaşam arasındaki pergelin açılmasından dolayı birçok psikolojik sorunlarla karşılaştığımız söylenebilir.
Başka bir boyuttan başka bir örnekle açıklayalım şimdi;
Bir çift düşünün. Evden çıkıp sinemaya gidiyorlar. Adam karısına geç hazırlandığı için kızıyor. Asansörde tartışarak iniyorlar. Yolda trafik sıkışıyor. Adam bir yandan kendisini sıkıştıran araçlara bağırıp çağırıyor, bir yandan da geç kalmalarına sebep olan karısına söyleniyor. Park yeri bulamayıp bir on dakika da öyle dolanıyorlar ve tam bir sinir harbi yaşıyorlar. Film de hoşlarına gitmiyor. Çıkışta bu sefer kadın, kötü bir film seçtiği için eşini suçluyor. Tartışarak eve dönüyorlar.
Şimdi bu yaşanılanı sosyal medya da yaşadıkları şeye bakalım; Siz bu çiftin arkadaşınız olduğunu düşünün. Evinizde pijamalarla huzur içinde oturuyorsunuz. Bu arada Instagram’a arkadaşınızın fotoğrafı düşüyor. İki tane gülümseyen yüz, kucakta kocaman bir patlamış mısır paketi, arka planda filmin afişi. Fotoğrafın altında şöyle yazıyor; “Harika bir bahar akşamı, enfes bir film, patlamış mısır ve aşkım.” Cümlenin sonunda bir de kalp var. Moraliniz bozuluyor. “Ben evde atletle oturuyorum. Millet nasıl da eğleniyor!” diye canınızı sıkıyorsunuz. İşte sosyal medyanın illüzyonu bu. Herkes ucu bucağı olmayan bir podyumda ha bire poz veriyor. Seyirciler de bu büyük kıyaslama oyununa ha bire özeniyor. Sosyal medyada mutlu gözükmek için harcanan çok büyük bir gayret var. Ama ekranda bu gayret gözükmüyor. Sosyal medyada suyun altında kalan kısımlar da ekranda gözükse, aslında kimse kendini kötü hissetmez..
Risk altındaki gruplar kimlerdir?
Z Kuşağı
Z kuşağı olarak tanımlanan teknolojinin içine doğmuş nesil ördek sendromuna karşı risk altındadır. En yakın çevrenizde henüz 15 yaşına girmemiş çocukların, sürekli sosyal medyadan bahsettiğine şahit oluyorsanız, onları sevinçten havaya zıplatan like sayıları ve takipçilerse orada bir ördek sendromu oluştuğundan emin olabilirsiniz.
Bağımlı Kişilik Yapısına Sahip Bireyler
Ruh sağlığını, mutluluğunu bir şeyin varlığına bağlayan bireyler de ördek sendromuna karşı risk altındadır.
Mükemmeliyetçi Yapıdaki İnsanlar
Her şeyin mükemmel olmasını isteyen insanların da ördek sendromuna yakalanması muhtemeldir. Her şey aynı anda mükemmel olamaz ama mükemmeliyetçi insanlar olayları öyle algılayabilir ve algılatabilir.
Travmaya Maruz Kalanlar
Ördek sendromunu tetikleyen en önemli etkenin bireyin kendi içerisinde yaşadığı yetersizlik duygusu olduğunu unutmamak gerekmektedir. Çocukluk travmaları ve eksiklik hisleri de sizi ördek sendromu ile karşı karşıya getirebilir.
Ne yapalım peki; Kendimizi hiç kimseye ya da hiçbir mecraya ispat etmek zorunda olmadığımızı öğrenmemiz tedavinin ilk aşaması olacaktır. Hayatımızın kendi halinin de kıymetli olduğunun bilincinde olarak yaşama devam etmeliyiz. Tek başımıza bunun üstesinden gelemiyorsak da mutlaka psikolojik destek ve yardım almalıyız.
Salgın hastalıklarla mücadele yılı olarak belirlenen 2020 ‘de gördüğümüz ve görmediğimiz birden fazla salgın hastalık olduğunu söylesek ne düşünürsünüz? Şaşırmayın salgın boyutunda yayılan ruhsal ve psikolojik hastalıkların sayısı da her geçen gün artıyor. Bunlardan biri de adı oldukça sevimli olan ancak kendi o kadar sevimli olmayan Ördek Sendromu.. En kısa tanımı kişisel yetersizlik hissi olarak belirlenen bu sendrom derinlemesine incelendiğinde tablonun pek iç açıcı olmadığını görmekteyiz. Çünkü çok büyük bir kitle ördek sendromu ile baş etmek zorunda..
Özellikle sosyal yaşamda ve sosyal medyada zahmetsiz bir şekilde lüks ve konfor elde ettiğini ve çok mutlu olduğunu gösteren söyleyen insanlar olduğunu bilir ve görürüz. Bu insanlara bakıp kendi hayatlarımızı beğenmez ve nasıl oluyor da her şeye sahip olunabiliyor ve bütün bunları zahmetsiz bir biçimde yapabiliyorlar diye düşünürüz. Bu, buzdağının bize görünen tarafıdır. Hepimizin sosyal medya hesaplarımız da gezinirken kendi kendimize konuştuğumuz çok olmuştur: “Bu insanlar nasıl bu kadar iyi bir hayat yaşıyor, birde bana bak ne kadar mutsuz, umutsuz ve halsizim. Hak mıdır bu? Bu örnekten daha fazlasının zihninizde canlandığı ve bunları düşünürken: “Ben bu kadar çaba göstereyim, onlar hiçbir şey yapmadan benden daha mutlu, daha başarılı olsunlar. Ben onlardan daha fazla hak ediyorum.” diyerek sitem ettiğimiz de olmuştur. Acaba bizim gördüğümüzle gerçekte olan şey aynı mı? Bu değerlendirmek gerekir. Örneğin “Hem güzel hem de akıllı, tabiki herkes onun peşinde olur” diye değerlendirdiğimiz birisin ailesinden sevgi göremediği, “Kendi işi tabiki istediği zaman izne çıkar, ne keyifli” diye gördüğümüz kişinin geceleri iş stresinden uyuyamadığı yada “işinde başarılı, hayatında mutlu, şanslı işte” olarak nitelediğimiz birisinin başarana kadar güzel olan bir çok şeyden ödün verdi ve hala veriyor olması da onların gerçekliğidir.
Peki gerçekten herkes bu denli sorunsuz ve mutlu mu? Pek çoğumuz suyun üzerinde dans eder gibi yüzen ördekleri seyredip hayran kalmışızdır. Suyun üst kısmından bakarken herhangi bir problem olduğunu düşünmeyiz, esas karmaşıklık suyun altındadır. Ördek o küçücük perdeli ayaklarını hızlıca çırparak suyla mücadelesini sürdürmeye çalışır. Ördek Sendromu kavramı, suda yüzen ördekler izlenerek ortaya çıkmıştır. Bu ördeklere dışarıdan bakıldığında çok sakin bir şekilde suda yüzdükleri görünür. Ancak suyun altından baktığınız zaman ördeklerin bacakları hızla çalışmaktadır. Sakinlik sadece yüzeydeki görüntüdedir. Suyun altında ise çok fazla çaba vardır. İnsana yansıyan yüzeyinden bakıldığında ise ideal benlik algısıyla gerçek benlik görünümlerinin birbirlerinden farklılaştıkları görülür. Kısaca kişilerin istedikleri duyguları, başarıları zahmetsizce elde etmiş gibi göstermelerine “Ördek Sendromu” denilmektedir. Sosyal medyadaki paylaşımlarda “beğeni” fazla olduğu zaman kendinizi iyi hissetseniz bile kendinizden ve başkalarından kaygı ve depresyon belirtilerinizi gizleyebilirsiniz. Ancak sosyal medyada yapılan bu tür paylaşımlar takipçileri de etkilemektedir. Onların, “sadece ben mi kaygı duyuyorum, ben mi başarısızım” gibi soruları kendilerine sormalarına neden olmaktadır. Bu durum kişilerin özsaygılarının azalmasına ve depresyona sürüklenmelerine sebebiyet vermektedir. Yapılan araştırmalarda, idealize ettiğimiz yaşamla gerçek yaşam arasındaki pergelin açılmasından dolayı birçok psikolojik sorunlarla karşılaştığımız söylenebilir.
Başka bir boyuttan başka bir örnekle açıklayalım şimdi;
Bir çift düşünün. Evden çıkıp sinemaya gidiyorlar. Adam karısına geç hazırlandığı için kızıyor. Asansörde tartışarak iniyorlar. Yolda trafik sıkışıyor. Adam bir yandan kendisini sıkıştıran araçlara bağırıp çağırıyor, bir yandan da geç kalmalarına sebep olan karısına söyleniyor. Park yeri bulamayıp bir on dakika da öyle dolanıyorlar ve tam bir sinir harbi yaşıyorlar. Film de hoşlarına gitmiyor. Çıkışta bu sefer kadın, kötü bir film seçtiği için eşini suçluyor. Tartışarak eve dönüyorlar.
Şimdi bu yaşanılanı sosyal medya da yaşadıkları şeye bakalım; Siz bu çiftin arkadaşınız olduğunu düşünün. Evinizde pijamalarla huzur içinde oturuyorsunuz. Bu arada Instagram’a arkadaşınızın fotoğrafı düşüyor. İki tane gülümseyen yüz, kucakta kocaman bir patlamış mısır paketi, arka planda filmin afişi. Fotoğrafın altında şöyle yazıyor; “Harika bir bahar akşamı, enfes bir film, patlamış mısır ve aşkım.” Cümlenin sonunda bir de kalp var. Moraliniz bozuluyor. “Ben evde atletle oturuyorum. Millet nasıl da eğleniyor!” diye canınızı sıkıyorsunuz. İşte sosyal medyanın illüzyonu bu. Herkes ucu bucağı olmayan bir podyumda ha bire poz veriyor. Seyirciler de bu büyük kıyaslama oyununa ha bire özeniyor. Sosyal medyada mutlu gözükmek için harcanan çok büyük bir gayret var. Ama ekranda bu gayret gözükmüyor. Sosyal medyada suyun altında kalan kısımlar da ekranda gözükse, aslında kimse kendini kötü hissetmez..
Risk altındaki gruplar kimlerdir?
Z Kuşağı
Z kuşağı olarak tanımlanan teknolojinin içine doğmuş nesil ördek sendromuna karşı risk altındadır. En yakın çevrenizde henüz 15 yaşına girmemiş çocukların, sürekli sosyal medyadan bahsettiğine şahit oluyorsanız, onları sevinçten havaya zıplatan like sayıları ve takipçilerse orada bir ördek sendromu oluştuğundan emin olabilirsiniz.
Bağımlı Kişilik Yapısına Sahip Bireyler
Ruh sağlığını, mutluluğunu bir şeyin varlığına bağlayan bireyler de ördek sendromuna karşı risk altındadır.
Mükemmeliyetçi Yapıdaki İnsanlar
Her şeyin mükemmel olmasını isteyen insanların da ördek sendromuna yakalanması muhtemeldir. Her şey aynı anda mükemmel olamaz ama mükemmeliyetçi insanlar olayları öyle algılayabilir ve algılatabilir.
Travmaya Maruz Kalanlar
Ördek sendromunu tetikleyen en önemli etkenin bireyin kendi içerisinde yaşadığı yetersizlik duygusu olduğunu unutmamak gerekmektedir. Çocukluk travmaları ve eksiklik hisleri de sizi ördek sendromu ile karşı karşıya getirebilir.
Ne yapalım peki; Kendimizi hiç kimseye ya da hiçbir mecraya ispat etmek zorunda olmadığımızı öğrenmemiz tedavinin ilk aşaması olacaktır. Hayatımızın kendi halinin de kıymetli olduğunun bilincinde olarak yaşama devam etmeliyiz. Tek başımıza bunun üstesinden gelemiyorsak da mutlaka psikolojik destek ve yardım almalıyız.
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Sosyal Medya da Buzdağının Görünmeyen Kısmı: Ördek Sendromu" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.İlkten ÇETİN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.İlkten ÇETİN'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
9 Beğeni
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.