2007'den Bugüne 92,227 Tavsiye, 28,206 Uzman ve 19,962 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Yeme Bozuklukları
MAKALE #11346 © Yazan Uzm.Psk.Dnş.Özkan KENARLI | Yayın Eylül 2013 | 6,630 Okuyucu
1.1.Yeme Bozuklukları

Yeme bozuklukları beden ağırlığı ile aşırı uğraş ve yeme davranışlarındaki değişikliklerle giden anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza gibi bozuklukları içerir. Yeme bozukluğu tanılarının arasındaki sınırlar çok kesin değildir (Öztürk ve Uluşahin, 2008).

Son yıllarda modernleşmekte olan toplumları tehdit eden bir durum olan yeme bozuklukları; geçtiğimiz yıllara kadar, sadece üst ve orta sosyo – ekonomik düzeyde bulunan ergen ve genç kadınlarda görüldüğü düşünülen bir sağlık sorunu olarak bilinmekteydi. Ancak günümüzde, toplumun daha geniş bir kesimini etkilediği gözlemlenmektedir. Yeme bozuklukları; genelde kronikleşen ve ciddi komplikasyonlara neden olan hastalıklar bütünüdür (Soygüt, 2003).

Özellikle bazı toplumlarda (sanayileşmiş batılı toplumlar) “zayıflık”; fiziksel güzelliğin en önemli parçası olarak görülmektedir. Yapılan çalışmalar; bu eğilimin özellikle son yıllarda daha da arttığına dikkat çekmektedirler. Toplumdaki güzellik ve çekicilik standartlarındaki değişimi, normal yeme alışkanlıklarındaki değişiklik izlemiştir. Normal yeme alışkanlığı; günümüzde sürekli olarak diyet yapma olarak tanımlanmaya başlamıştır. Toplumdaki “ideal vücut” ölçülerine kavuşma isteği, diyet yapan insan oranındaki artışı ve hatta yeme bozukluklarının yaygınlaşmasını açıklayabilir (Soygüt, 2003).

Anoreksiya nervoza ve bulimiya nervoza vücut imajı ve yeme davranışındaki önemli bozukluklar olarak sınıflandırılmaktadır (Rodin ve ark, 2002). Tarihsel gelişim sürecine bakıldığında yaklaşık 400 yıl önce tanımlanmış olan yeme bozuklukları, özellikle Avrupa ve ABD’de son yıllarda klinisyen ve araştırmacıların ilgi odağı olmuştur.

1.2.Yeme Bozukluklarının Tanımlanması ve Sınıflandırılması

Yeme bozuklukları; anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza, tıkanırcasına yeme bozukluğu (binge eating disorders-BED) ve başka türlü tanımlanamayan yeme bozuklukları (eating disorders not otherwise specified-NOS) olarak 4 grupta ele alınmaktadır. İdeal sınıflandırma sistemi, teşhis kriterlerini geçerli kılmak için gerekli bilgilerin toplanıp değerlendirilmesi ile deneysel olarak ortaya konulmuştur. Bu sınıflama, Amerikan Psikiyatri Birliği’nin “Zihinsel Bozuklukların Teşhis ve İstatistiksel Kılavuzu”na göre yapılmıştır (DSM IV-TR, 2007).

1.2.1.Anoreksiya Nervoza

Anoreksiya nervoza önemli morbidite ve mortaliteye sahip kompleks bir hastalıktır. Sosyal, psikolojik, kültürel ve fizyolojik etmenlere bağlı olan çok yönlü bir bozukluktur. Anoreksiya nervozada ;

1- Kişi bulunduğu yaş grubu ve boy uzunluğu açısından normal kabul edilen en düşük vücut ağırlığını ya da bu vücut ağırlığının biraz üzerindeki bir değeri kendisi için uygun bulmaz ya da kabul etmez.

2- Yaş ve boy uzunluğu göz önüne alındığında beklenenden daha düşük bir vücut ağırlığı olmasına rağmen kilo almaktan veya şişmanlamaktan aşırı derecede korkar.

3- Kişinin vücut ağırlığını ya da vücut şeklini algılayışında bozukluk vardır. Kişinin kendini değerlendirişinde vücut ağırlığı ya da vücut şekli, olağandan çok daha fazla ve anlamsız ölçüde bir yer kaplar veya o anki vücut ağılığının düşük olmasının öneminin farkına varamaz.

Bu rahatsızlığın a) kısıtlı tip (bu durum yaşanırken kişide bir anda ‘patlayıncaya dek’ yeme ya da kendini kusmaya ya da lavman – idrar söktürücüler ile yediklerini çıkarma davranışının olmadığı) ya da b) bu sayılan davranışların olduğu tıkanırcasına yeme /çıkartma tipi olarak iki şekli vardır (DSM IV-TR, 2007).

1.2.1.1. Anoreksiya Nervoza Sıklık ve Yaygınlık:

Anoreksiya nervoza batı toplumlarındaki genç kadınların yaklaşık olarak % 0.5’inde ve % 0.2-0.7’sinde görülmektedir. Türkiye’deki prevelansı ve insidansı hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Ancak 12-18 yaşlarındaki genç kızlarda ve kadınlarda sık görüldüğü bilinmektedir. Anoreksiya nervozanın belirtileri; ağırlık kaybı, amenore ve iştah kaybı olarak tanımlandığı gibi, bir inkar triadı (açlık, zayıflık ve yorgunluğun inkarı) olarak da tanımlanmaktadır (Rodin ve ark., 2002).

1.2.1.2.Anoreksiya Nervoza için DSM-IV Kriterleri :

A. Vücut ağırlığını yaşa ve boy uzunluğuna göre normal sınırlarda tutmayı reddetme (örneğin ağırlık kaybı ile beklenen ağırlığın % 85’inin altında olma veya büyüme döneminde beklenen ağırlık artışının sağlanamaması)

B. Zayıf olunmasına rağmen kilo almaktan veya şişmanlamaktan aşırı korkma.

C. Beden algı bozukluğu.

D. Amenore (ardı ardına en az 3 menstrual peryodun olmaması)

Kısıtlayıcı tip: Anoreksiya nevroza oluşu sırasında kişi düzenli olarak tıkanırcasına yeme veya çıkartma (yani kendisinin yol açtığı kusma ya da laksatiflerin, diüretiklerin ya da lavmanların kötü kullanımı) davranışı görülmemektedir.

Tıkanırcasına yeme / çıkarma tipi: Anoreksiya nevroza oluşu sırasında kişide düzenli olarak tıkanırcasına yeme ve çıkarma (yani kendisinin yol açtığı kusma ya da laksatiflerin, diüretiklerin ya da lavmanların yanlış yere kullanımı) davranışları görülür.

Bu kriterler üzerine de bazı tartışmalar bulunmaktadır. Örneğin, bazı araştırmacılar Hong Kong'daki anoreksiyalı hastalarda vücut ağırlığı fobisinin çok az görüldüğünü göstermiştir ve anoreksiya nervozanın kültürel bir doğası olması nedeniyle ağırlık fobisinin gerçek bir kriter olmaması gerektiğini savunmuşlardır (Kocabaşoğlu, 2001). Standart ağırlığın çok altında olan bazı hastalarda hala menstrual kanama görülebilmektedir. Ayrıca önceden önemli kilo kayıpları olan kadınlarda da amenore görülebilmektedir. Tüm bunlara rağmen amenore iyi bir göstergedir. Erkeklerde buna eşdeğer olarak seksüel potansiyel ve ilgi kaybı ortaya çıkar. Amenore, endokrin bir bozukluğun göstergesidir ve anoreksiyada “normal kilo”yu “düşük kilo”dan ayıran bir etkendir. Çünkü hipotalamik disfonksiyonu belirtir ve osteoporoz, kısırlık gibi olası sonuçlar için uyarıcıdır (Rodin ve ark, 2002).

Anoreksiya nervozalı hastaların yaklaşık olarak % 30-40’ı tam olarak iyileşmekte ve normal yaşamlarına devam etmektedir. Hastaların % 20-30’u kronikleşmekte, geri kalan 3’te 1’lik (1/3) kısımda ise hastalık tedavi sonrası yeniden ortaya çıkmaktadır. Kronikleşmeden; dört yıl boyunca ideal standart ağırlığın % 85’in altında vücut ağırlığına sahip olma, besin kısıtlamasının devam etmesi ve amenorenin sürmesi durumunda söz edilmektedir. Hastalık süresi genellikle 18 ayın altına inmez, ancak birkaç aydan tüm bir yaşam boyu süren çeşitli vaka örnekleri de bulunmaktadır. Her yıl tedavi edilen 200 hastadan 1’i açlık komplikasyonları veya intihar yüzünden ölmektedir. Mortalite oranı % 5-10 olarak bildirilmiştir. Onbeş-25 yaş arası genç hastalarda ise mortalite oranı % 20’dir. Ölümlerin çoğu kardiyovasküler komplikasyonlar, açlık ve intiharlar yüzünden olmaktadır (Rodin ve ark, 2002) .

Kuramsal “normal aile” modeli ile anorektik ailede gözlenen patolojiler kıyaslanıp anorektik aile tiplemesi yapılmıştır. Aşırı korumacı, aşırı ilgili, kuralcı, sert, çatışmadan kaçınan aileler tanımlanmış olup; ebeveynler arasındaki tartışmalara tanık olma, anne baskınlığı, ailede gizli ittifakların olması, ebeveynlerin başarı odaklı olmaları üzerinde durulmaktadır.

Anoreksiya nervoza, bulimiya nervozadan daha şiddetli sonuçlar doğurmaktadır ve daha büyük tıbbi risklere sahiptir. İkisinin beraber görüldüğü tipi ise, en fazla riske sahip gruptur. Yapılan araştırmalar bu gruptaki hastaların yüksek ölüm riskine sahip olduklarını ve intihar oranının yüksek olduğunu göstermiştir (Rodin ve ark, 2002) .

1.2.2.Bulimiya Nervoza

Bulimiya nervoza tekrarlayan aşırı yemek yeme, kilo alma ve bir yandan da kilo almayı durdurma çabaları ile belirtilen bir bozukluktur (DSM IV-TR, 2007). Bu nöbetler esnasında hastaların tüm çabalarına, korkularına rağmen yemek yemeyi durduramadığı görülür. Tıpkı anorektiklerdeki gibi beden ağırlığı, güzellik, çirkinlikle aşırı uğraş vardır ve hastalar kilo almamak için laksatif, diüretik kullanmaktadırlar. Yaş ve cinslere göre görülme sıklığı anoreksiya nervozaya benzemekte, ancak başlangıç yaşı biraz daha geç olmaktadır.

Aşırı miktarda, adeta patlayıncaya dek, tıkanırcasına krizler halinde tekrarlayan yeme nöbetlerinin olduğu bir rahatsızlıktır. Aşağıdaki iki belirti bu duruma eşlik etmektedir :

1- Kişi belirli bir süre içinde, benzer durumdaki pek çok kişinin yiyebileceği besin miktarının çok daha fazlasını tüketir.

2- Bu durum yaşanırken yemek yeme davranışı üzerinde kişide kontrol kaybı hissi (yemeği sonlandıramayacağı, miktarında aşırıya kaçıp, kontrol sağlayamayacağı hissi) olur.

Kişi; kilo almamak için isteyerek kusma, dışkılamayı arttırıcı ya da idrar söktürücü, yan etki olarak zayıflama yapabilecek ilaçları kullanır. Yemek yemeyi kendine yasaklayıcı tutumlar ya da normalden daha çok fiziksel aktivite ya da yoğun kültür fizik hareketleri gibi uygun olmayan telafi edici davranışlar içine girer. Bulimiya nervoza tanısı konması için kişinin tıkanırcasına yemek yeme ve uygun olmayan telafi edici davranışlarını en az 3 ay süre ile ve en az haftada 2 kez tekrarlamış olması gerekmektedir. Bu bozukluğun bulunduğu kişinin kendini tanımasında ve değerlendirmesinde, vücut şekli ve vücut ağırlığı önemli bir yer tutar.

İki tipi vardır: Birincisinde düzenli olarak kusma, idrar söktürücü ve dışkılamayı arttırıcı ilaçlar kullanılmaktadır. İkinci şekilde ise kişide bunun yerine yemek yememe ya da anormal derecede fiziksel aktivite ya da vücut egzersizleri ile alınan enerjiyi ortadan kaldırmayı amaçlayan davranışlar görülmektedir (DSM IV-TR, 2007).

1.2.2.1.Bulimiya Nervoza Sıklık ve Yaygınlık:

Bulimiya nervoza bütün toplumlarda yaklaşık % 1 oranında görülmektedir. Genç kadınlarda erkeklerden 10 kat fazla rastlanmaktadır. A.B.D.’de üniversite çağındaki kızlarda % 5 oranında bulimiya nevroza saptandığı bildirilmiştir. Fransa’da yapılan bir çalışmada delikanlı erkeklerde %0,7, kızlarda %1,1 oranında görülmüştür (Öztürk ve Uluşahin, 2008).

1.2.2.2.Bulimiya Nervoza için DSM-IV Kriterleri :

A. Tekrarlayan tıkanırcasına yeme olayı.

1) Örneğin 2 saat gibi herhangi bir zaman periyodunda tüketilen besin miktarı, birçok kişinin benzer şartlar altında benzer sürede yediğinden belirgin bir şekilde daha fazla olması,

2) Atak esnasında kontrol hissinin kaybının (yemeyi durduramama hissi veya ne kadar yediğini kontrol edememesi) olması,

B. Kilo artışını önlemek için tekrarlayan uygunsuz davranışlar; kendini kusturma, laksatif, diüretik, lavman veya diğer ilaçların kötüye kullanımı, açlık veya aşırı egzersiz yapılması,

C. Tıkanırcasına yeme ve uygunsuz dengeleyici davranışların ortalama olarak 3 ayda en az haftada 2 kez olması,

D. Kendini değerlendirirken vücut şekli ve kilosundan etkilenme durumu,

E. Vücut imajı anoreksiya nervozadaki kadar bozulmaması,

Çıkartma olan tip: Bulimiya nevroza durumunda kişi düzenli olarak kendini kusturmakta veya laksatif, diüretik veya lavman kullanmaktadır.

Çıkartma olmayan tip: Bulimiya nevroza durumunda kişi diğer uygunsuz dengeleyici davranışları uygulamakta (açlık veya aşırı egzersiz gibi), fakat kendini kusturması veya laksatif, diüretik, lavman kullanılmamaktadır. Bu kriterler 1980 yılında belirlenen kriterlere göre daha belirgin hale gelmiştir. Bu da bulimiya prevelansının düşmesini sağlamıştır. Ayrıca vakaların bir kısmı, başka türlü tanımlanamayan yeme bozukluğu kategorisine girmiştir (Rodin ve ark, 2002) .




1.2.3.Başka Türlü Tanımlanamayan Yeme Bozuklukları

Bu kategori (eskiden atipik anoreksiya nervoza veya bulimiya nervoza olarak bilinen) anoreksiya nervoza ve bulimiya nervozanın tüm teşhis kriterlerini göstermeyen fakat önemli yeme tutum ve davranış bozukluğu gösteren bireylerden oluşmaktadır (Rodin ve ark, 2002) .

1.2.3.1.Başka Türlü Tanımlanamayan Yeme Bozukluğu için DSM-IV Kriterleri :

Bu kategoriye giren örnekler:

1) Kadınlarda; menstruasyon döngüleri düzenli olup, anoreksiya nervozanın diğer bütün kriterlerine rastlananlar,

2) Önemli kilo kaybına rağmen vücut ağılığı normal sınırlar içinde olup anoreksiya nervozanın diğer bütün kriterlerine uyanlar,

3) Tıkanırcasına yeme ve sonraki uygunsuz davranışların haftada ikiden daha az veya üç aylık sürelerden daha az olması haricinde, bulimiya nervozanın diğer bütün kriterlerini gösterenler,

4) Normal vücut ağırlığındaki bir bireyin az miktarlarda yedikten sonra düzenli olarak uygunsuz davranışları yapması (örneğin 2 bisküvi yedikten sonra kendini kusturması),

5) Büyük miktardaki besinleri yutmadan tekrar tekrar çiğneme ve tükürme olgusunun varlığı,

6) Tıkanırcasına yeme bozukluğu: tekrarlayan tıkanırcasına yeme olayı sonrası bulimiya nervozanın özelliği olan uygunsuz davranışları yapmayanlar.

Daneyger ve Garfinkel’in (1955) 1000 lise öğrencisinde yaptığı araştırmada başka türlü tanımlanamayan yeme bozukluğunun prevelansını % 5 olarak bulduğunu belirtmişlerdir. Genç kadınlar arasında yapılan toplum çalışmalarında da benzer sonuçlar bulunmuştur. Toplumlarda (erkek ve kadın dahil) hastalık prevelansı % 4-6 olarak tahmin edilmektedir (Akt: Rodin ve ark, 2002).

Başka türlü tanımlanamayan yeme bozukluğu, anoreksiya nervoza veya bulimiya nervozaya göre daha az ciddi bir sendrom olarak görülmektedir. Fakat bunlar ile vücut hoşnutsuzluğunun derecesi ve diğer zihinsel semptomlar arasında bir fark bulunamamıştır. Bazı araştırmacılar ise başka türlü tanımlanamayan yeme bozukluğu sonrasında anoreksiya nervoza ve bulimiya nervozanın geliştiğini göstermiştir (Rodin ve ark, 2002) .

1.2.4.Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu (Binge Eating Disorder-BED)

Belirli bir zaman süreci içinde hastalarda kontrol hissinin yitirilmesi ile birlikte aşırı miktarda besin alımı ve bunun sonrasında kendini kusturma, laksatif ve diüretik kullanımı gibi kilo almayı engelleyici bir çıkarma (kusma) işleminin yapılmasıdır (Kazancıoğulu ve ark, 1999). .

1.2.4.1.Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu Tanı Kriterleri (DSM-IV-TR,2007):

A. Tekrarlayan tıkanırcasına yeme atakları. Bu ataklar aşağıdaki özellikler ile karakterizedir:
1) Örneğin; 2 saat gibi herhangi bir zaman periyodunda alınan gıda miktarı, birçok kişinin benzer şartlar altında benzer sürede yediğinden belirgin bir şekilde daha fazladır.

2) Atak esnasında kontrol hissinin kaybı (yemeyi durduramama hissi veya ne kadar yediğini kontrol edememe) görülür.

B. Atakların çoğunda aşağıdaki davranışsal kontrol kaybı göstergelerinden en az üçünün bulunması gerekmektedir.

1) Olağandan daha hızlı yemek,

2) Rahatsız olana kadar yemek,

3) Aç olunmamasına rağmen aşırı miktarda yemek,

4) Çok aşırı yemek yediği için yalnız yemek yemeyi tercih etmek,

5) Aşırı yemek yendikten sonra depresyon ve suçluluk hissinin varlığı,

C. Ataklardan sonra belirgin bir suçluluk duygusu gelişir.

D. Ataklar 6 aylık bir süre zarfında ortalama haftada 2 gün görülür.

E. Anoreksiya nervoza veya bulimiya nervozanın kısıtlı (restricting) veya tıkanırcasına yeme (binge eating)/çıkarma (purging) tip kriterlerine uymama durumudur.

Tıkanırcasına yeme bozukluğu, bulimiya nervozadan farklıdır. Kişiler kilo artışını önlemek için yediklerini karşılamaya yönelik davranışlarda bulunmaz, ancak bu kişiler bulimik kişilere nazaran obez veya obez olmaya yatkın bireylerdir (Rodin ve ark, 2002) . Birkaç yönden tıkanırcasına yeme bozukluğuna benzeyen başka bir yeme bozukluğu da gece yeme sendromudur. Kazancıoğlu ve arkadaşları (1999), gece yeme sendromunun Albert J. Stunkard ve arkadaşları tarafından 1955 yılında tanımlandığını belirtmişlerdir. Bu tablonun özellikleri arasında sabahları iştahsızlık ve bu nedenle kahvaltı yapamama; akşamları bilhassa akşam yemeğinden sonra aşırı miktarda yemek eme ve uyku sorunları sayılabilir. Hastalığın tanı kriteri olarak akşam enerji alımının gündüzden fazla olması dikkati çekmektedir. Yapılan bir çalışmada, toplam enerjinin en az % 25’inin akşam yemeğinden sonra alınması tanı kriteri olarak ileri sürülmüştür . Daha sonra farklı bir yazar tarafından yanlış pozitif sonuçlardan kaçınma amacı ile bu sınır % 50 olarak kabul edilmiştir (Kazancıoğulu ve ark, 1999).

Kazancıoğlu ve ark. (1999), Rand ve arkadaşlarının çalışmalarında tanı amacıyla diğer kriterlerin yanı sıra akşam anksiyetesi varlığını da kullandığını belirtmişlerdir. Gece yeme sendromunda, hasta sabahleyin uyandığı zaman ruhsal durumu iyi durumdadır ve gün ilerledikçe ruhsal durumu bozulma göstererek akşamları stres ve aşırı yeme durumları görülmektedir. Gece yeme sendromu bulunan hastalarda, melatonin düzeyleri, geceki melatonin ve leptin artışı normal yeme örneği olan kişilerden anlamlı olarak düşük bulunmuştur. Ayrıca gün içindeki kortizol seviyeleri de yüksek bulunmuştur. Gece yeme sendromu daha çok obez kişilerde görülmektedir ve hastalar genelde karbonhidrattan zengin besinleri tüketmektedir (Rodin ve ark, 2002). Tıkanırcasına yeme bozukluğu ve gece yeme hastalığının birbirinden farklı iki hastalık olduğu ileri sürülmektedir .

1.3.Yeme Bozuklukları Oluşum Nedenleri

Şişmanlık: Şişmanlama durumunun ilerlemesi, yeme patolojisinin gelişmesinde risk etmeni oluşturmaktadır. Çünkü zayıf olma yönündeki sosyal baskı, vücut hoşnutsuzluğunu, diyet yapmayı arttırmaktadır. Geçmişteki en fazla vücut ağırlığı ve son zamanlarda vücut ağırlığındaki artışlar gibi vücut ağırlığı öyküsünün alınması yararlı olmaktadır (Rodin ve ark, 2002) .

Zayıf Olmak için Sosyokültürel Baskılar: Aileden, arkadaşlardan, kitle iletişim araçlarından gelen baskılar yeme sorununun gelişimini ilerletmektedir (Rodin ve ark, 2002). Günümüzde, özellikle batı kültüründe kadın güzelliği (ince beden yapısı) konusunda sosyal baskı ve uygulamalar (aerobik, fitness, jogging) abartılı düzeydedir. Kadın haklarında büyük gelişmelere karşın cinsiyetlerin toplumsal varoluşlarının tanımlanmasında büyük değişiklik olmadığı, toplumsal varoluşun tanımlanmasında kadın için “güzellik”, erkek için ise “akıl” ve “güç”ün daha önemli olduğu görülmektedir. Modern toplumda kadının değerinin daima genç, ince, çekici kalmasına bağlı olduğu vurgulanmaktadır. Günümüzde bu toplumsal baskı medya kanalıyla daha da artmıştır .

Vücut Hoşnutsuzluğu: Vücut hoşnutsuzluğu ve kilo kaygısı bulimik semptomları arttırmakta, bireyi diyet yapmaya yöneltmekte ve sonucunda yeme patolojisini oluşturmaktadır. Vücut hoşnutsuzluğu yeme bozukluklarında en önemli risk etmenlerinden birisidir .

Diyet Yapma: Diyet yapmak, tıkanırcasına yeme ve bulimiya nervoza başlama riskini arttırmaktadır. Sıkı diyet kurallarını bozma aşırı yemeyle sonuçlanmaktadır. Bu etkilerin daha çok kısa süreli düşük enerji içeren diyetlerde ortaya çıktığı görülmüştür .

Mükemmeliyetçilik: Mükemmeliyetçilik yeme patolojisinin gelişmesinde önemli bir risk etmenidir. Yapılan araştırmalarda mükemmeliyetçilik, diğer risk etmenleriyle beraber olduğunda yeme bozukluklarına neden olmaktadır (Rodin ve ark, 2002).

Ergenlik Dönemi: Ergenlik döneminde kızlardaki adipoz dokusunun artması, erken menstruasyon, vücut hoşnutsuzluğu ve yeme patolojisi gelişmesini sağlamaktadır .

Sosyokültürel Etkiler: Toplumdaki bazı gruplar yeme bozukluğu gelişmesine daha yatkındırlar. Örneğin işleri dolayısıyla zayıf olması gerekenler (dansçılar, modeller, atletler, vb.) ayrıca psikiyatrik bozukluğu olanlar (depresyon gibi) ile, ailelerinde depresyon, yeme bozukluğu, alkolizm görülenlerde de yüksek oranda görülmektedir. İlk olarak Russell’in bulimiya nervozayı tanımlamasından sonra bulimiklerde alkol, sigara, kafein ve ilaç kullanımının normal kontrollere göre daha fazla olduğu belirtilmiştir. Hatta alkolikler ile bulimikler arasında “symptom substitution” olarak isimlendirilen “belirtiler arası geçişlerden” de söz edilmektedir (Öztürk ve Uluşahin, 2008).

Genetik Etkenler : Genetik etkenler yaklaşık 100 yıldan beri araştırılmakta olup bu konudaki araştırmalar, aile ve ikiz çalışmaları ile yeme bozukluklarında önemli görülen eşhastalanma durumlarını konu almaktadır. Yapılan aile çalışmaları, yeme bozukluklarında tek yumurta ikizlerinin, çift yumurta ikizlerine göre daha yüksek bir hastalanma oranı görülmüştür (Öztürk ve Uluşahin, 2008).

1.4.Yeme Bozuklukları ve Cinsiyet:

Yeme bozuklukları; toplumlarda % 15 ile % 50 (ortalama % 30) oranında, kadınlarda erkeklere göre 1.5 kez daha fazla görülmektedir. Bunun nedenlerinden biri, kadınların özellikle ergenlik döneminde yaşadıkları bedensel değişim ve görsel kaygılar gösterilebilir. Bu dönemde vücuttaki yağ oranı artar, göğüsler belirginleşir ve kalçalar genişler ve bir çok kadın bu dönemde kilo almaya başlar. Bu durum kişiyi toplumun belirlediği ideal ölçülerden uzaklaştırır. “Diyet yapma” olgusu özellikle genç-yetişkin dönemde ortaya çıkar ve yeme bozukluklarının bu yaşlarda belirginleştiği gözlemlenmektedir (Nielsen ve ark, 1998, akt:Dönmez, 2005).

Buna ek olarak, kadınlar çevreden daha zayıf olmak doğrultusunda baskı alırken, erkeklerde bu durum daha “kaslı beden” ideali haline dönüşmüş durumdadır. Bu da yeme bozukluğunun kadınlarda daha sık görülme nedenlerinden biri olarak gösterilebilir (Nielsen ve ark, 1998, akt:Dönmez,2005). .

1.5.Yeme Bozuklukları ve Aile:

Aile yapıları itibariyle, hareket serbestisinin verilmediği ve aile işleyişi açısından yeterli keyif alınamayan, doyum sağlanamayan ilişkilerin varlığı kişiyi bu bozuklukları göstermeye eğilimli hale getirebilir. Yeme bozukluğu olan çocukların, ailelerini daha az empatik, daha az destekleyici ve daha sorunlu olarak buldukları gözlemlenmiştir. Ayrıca bu ailelerin çocuklarından başarı eklentisinin yeme bozukluğu olmayan çocukların ailelerine göre daha fazla olduğu bulunmuştur (Nielsen ve ark, 1998,akt: Dönmez, 2005).

Bu rahatsızlığı olanların ailelerinde depresyon, alkolizm, şişmanlık ve yeme bozukluğuna daha çok rastlanmaktadır. Bu kişilerin annelerinin de zayıflamaya çalıştığı, yeme bozukluğunun olduğu, sürekli diyet yapma düşünceleri ile haşır neşir oldukları, kızlarının da diyet yapma konusunda yoğun düşünceler içinde olabildikleri gözlenmiştir. Buna ek olarak kimi ailelerde çocukların diyet yapmayı aileden model olarak öğrendikleri ve bunu yaşam şekline dönüştürdükleri de görülmüştür (Nielsen ve ark, 1998, akt: Dönmez, 2005).

1.6.Yeme Bozuklukları ve Kişilik:

Yapılan araştırmalar diyetle başlayan her kilo verme döneminin sonucunun yeme bozukluğu olmadığını göstermektedir. Kişiyi yeme bozukluğunu göstermeye daha eğilimli kılan bazı kişilik özelliklerinden söz edilmektedir. Bunlar (Erol ve ark., 2002):

Kontrol:Özellikle kendi yaşamı üzerinde kontrol sahibi olmayan kişilerde daha sık sorun görülmektedir. Kişi kendisine kontrol edebileceği alan olarak kendi bedenini ve vücut ağırlığını seçer. Bu durum ilk başlarda kişiyi çok mutlu kılar. İlk birkaç kiloyu verdikten sonra tatmin duygusu daha da artar. Ancak daha sonrasında kilo vermek başlı başına bir amaç haline gelebilir.

Benlik değeri: Araştırmalar anoreksiya ve bulimiya hastalarının benlik değerinin diğer kişilere göre daha düşük olduğunu göstermektedir. Bunun nedeni ise; bireyin benlik değerini dış görünüşüne endekslemiş olması olabilir. Dış görünüşünün toplumsal değerlere uymaması halinde kişi kendisini değersizleşmiş hisseder ve değerini arttırmanın yolu ise zayıflamaktadır. Vücut ağırlığı azaldıkça benlik değeri artar. Kimi vakalarda kişi kimlik sorunu da yaşamaktadır ve kendisine kimlik olarak seçtiği durum “zayıf” olmaktır. Bu kimliğe erişme ve bunu elde tutma düşüncesi kilo vermek için motivasyonu arttırmaktadır Ayrıca bu hastalar, ergenlik çağında göğüsleri, kalçaları normal olarak gelişen, cinsel istekleri bulunan genç bir kız olmaya ve böyle görünmeye; yani cinsel kimlik ve çekicilik kazanmaya karşı aşırı bir direnç göstermektedirler (Öztürk ve Uluşahin, 2008).

1.7.Yeme Bozuklukları ve Sosyokültürel Etmenler:

Yeme bozukluklarının son yıllarda bu kadar yaygınlaşmasının en önemli nedenlerinden biri olarak da sosyokültürel etmenler görülmektedir. Yazılı basın, televizyon ve buna ek olarak yaşıtların ideal güzellik kriterleri (ne kadar zayıfsan o kadar güzelsindir konusundaki baskısı) kişi üzerinde önemli etkiler bırakmaktadır (Öztürk ve Uluşahin, 2008).

Araştırmalar, özellikle son yıllarda dergi ve gazetelerde çıkan diyet konulu makale sayısındaki artışa dikkatleri çekmektedir. Bunun dışında televizyon ve gazetelerde yer alan, reklamlarda görülen ve ideal ölçülere tam olarak uyan manken ve modellerin fotoğrafları ile sık karşılaşma bir çok kadının diyete başlamasının nedenlerinden biri olarak görülmektedir. Kendilerine sunulan güzellik kriterleriyle kendi bedenini kıyaslayan kişi sonunda kendini yetersiz, çirkin hissedip diyet yapmaya başlamaktadır. Kimi durumlarda bu ölümüne girişilen bir zayıflama sürecine dönüşebilmektedir. Medyanın dayattığı güzellik simgesi sadece bu kadınların % 5’inin sahip olduğu bir özellik olup ancak geri kalan % 95’lik kesime karşı bu % 5’lik kesim üstün görünmeye zorlanmaktadır (Nielsen ve ark, 1998, akt: Dönmez, 2005).

1.8. Yeme Bozukluklarının Sonuçları

Bulimik olan kişiler normal vücut ağırlığında oldukları sürece yaşamlarını tehdit edici sonuçların ortaya çıkma riski düşüktür. Ancak anoreksiya nervoza ölümle sonuçlanabilen ciddi bir durumdur. Bulimik yeme bozukluğunda diş sağlığında sorunlar, kullanılan ilaçlara bağlı olarak şişkinlik, su tutulması ve vücutta ödemlere sık rastlanır. Aşırı kusmaya bağlı olarak sıvı ve elektrolit kayıpları, halsizlik, mide problemleri, yemek borusunda aşırı kusmaya bağlı divertikül (fıtıklaşma) ve yara, aşırı ishale bağlı rektumda incelme sık görülür. Kalpte ritm düzensizlikleri ve kalp yetmezliği aşırı boyutlara vardığında ölüme neden olabilir. Anorektik hastalarda stres hormonlarındaki artış, östrojen hormonunun azalması ve tiroid hormonu salgısındaki bozukluklar amenore (adet görememe), infertilite (kısırlık), osteoporoz (kemik kaybı) nedeni olabilir. Anorektik hastalar gebe kaldıklarında da artmış düşük riski, bebeklerinde gelişme geriliği ve anomali riskinde artış ile risk altındadırlar.

Anoreksiya uzun süre devam ettiğinde beyinde ve sinir sisteminin diğer kısımlarında kalıcı hasara neden olabilir (Öztürk ve Uluşahin, 2008).
2.0.Yeme Bozuklukları için Tanı Yöntemleri

Anoreksiya ve bulimiya nervozalı hastalarda görülen fiziksel ve laboratuar bulgular şunlardır (Kocabaşoğlu, 2001) :

2.1.Fiziksel Bulgular

Saç dökülmesi, tükrük bezi genişlemesi, derinin kuruması gastrit, el ve ayaklarda hipotermi, aspirasyon pnemonisi, mide bulantısı, diş komplikasyonları, hipotansiyon, bradikardi, kas zayıflığı, ödem, kabızlık, aşırı kıllanma, ödem, kaslarda kramplar, stres kırıkları, kardiyak aritmiler, aşırı zayıf görünüm, yorgunluk, osteopeni, osteoporoz, kusma ve buna bağlı komplikasyonlar görülebilir (Öztürk ve Uluşahin, 2008).

2.2.Laboratuvar Bulguları

Hematolojik değişiklikler, elektrolit dengesinde bozukluk, karaciğer fonksiyon testlerinde artma, hipokalemi, hipoalbuminemi, hipokloremi, hipoglisemi, böbrek fonksiyon bozukluğu, hiperkolesterolemi, metabolik alkolozis, prerenal azotemi, renal yetmezlik, hipokalemi, hipomagnezemi, hipokalsemi, hipofosfatemi, büyüme hormonu artışı, plazma kortizol düzeyinde yükselme, tiroid hormonu (T3) ve östrojen düzeylerinde azalma vardır (Öztürk ve Uluşahin, 2008).

2.3.Ayırıcı Tanı: Hastanın belirtileri yadsıması ayırıcı tanıyı güçleştirebilir. Sekonder anoreksiya nervoza tıbbi bir hastalığa bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Bu yüzden endokrin sistem, sindirim sistemi ve merkezi sinir sistemi iyice gözden geçirilmelidir. Ayırıcı tanıda tüberküloz, tümör, hipotalamik hastalıklar, Addison hastalığı, hipertiroidizm, diabetes mellitus gibi bazı primer endokrin bozukluklar: majör depresyon, şizofreni, obsesif kompulsif nevroz gibi bazı fonksiyonel bozukluklar görülebilmektedir (Öztürk ve Uluşahin, 2008).

2.4.Testler: Yeme bozukluklarının değerlendirilebilmesi için çeşitli testler bulunmaktadır. Bunlardan bazıları (Akt:Öztürk ve Uluşahin, 2008);

• Yeme tutum testi (Eating attitudes test-EAT) Garner D. M. ve Garfinkel P.E.(1979)

• Bulimiya kognitif (bilişsel) bozukluk skalası (Bulimia cognitive distortions scale) Schulman, Kinder, Powers, Prange and Gleghorn (1986)

• Bulimik düşünceler ölçeği (Bulimic thoughts questionnaire) Franco, Zuroff ve Rosenthal (1986)

• Yeme kişisel etkinlik ölçeği (Eating self-efficacy questionnaire) Wilson, Rossiter, Kleifield ve Lindholm (1986)

• Mizes’in anorektik bilişsel skalası (Mizes anorexics cognitions scale) Mizes (1992)



3.0.Yeme Bozuklukları Tedavi Şekilleri

Bulimiya nervoza ve anoreksiya nervoza fiziksel, psikolojik ve sosyal işlevlerde önemli bozukluklara neden olan ciddi yeme bozukluklarıdır. Yeme bozukluğu olan birçok hastanın teşhis edilmeyip, tedaviye başvurmamalarına rağmen son 15 yılda tedavi şekilleri önemli ölçüde gelişmiştir. Anoreksiya nervozalı hastaların bulimiya nervozalı hastalara göre tedavi olmaları ve iyileşebilme şansları daha yüksektir (Kocabaşoğlu, 2001).

Tedavide amaç; hastalığın tekrarlanmasını önlemek, uzun vadede kişisel, sosyal ve ekonomik zararları azaltmaktadır. Tedavi psikolojik, beslenme ve tıbbi yaklaşımları içermektedir (Kocabaşoğlu, 2001). Uygun bir tedavide doktorların (psikiyatrist, pediatrist, gastroenterolog, jinekolog ve endokrinolog), psikologların ve diyetisyenlerin ortak çabaları gerekmektedir. Hastalık belirtileri ortaya çıkar çıkmaz hasta ve ailesinin psikolojik tedaviye başlaması gerekmektedir. Hastalığın ilerlemesi hastanede psikiyatrik tedaviyi de gerektirebilir.


3.1.Anoreksiya Nervozada Tedavi Yaklaşımları

Tedavinin birinci amacı hastanın yaşamını tehdit eden ağırlık kaybının düzeltilmesidir. Daha sonra hastanın kilosuyla aşırı uğraşısının aza indirgenmesi, kendine güvenin oluşturulması ve geliştirilmesi gerekmektedir. Son aşama ise fiziksel ve psikiyatrik komplikasyonların düzeltilmesidir. Ancak hasta tedavi ekibine inanmalı, şişmanlamayacağına inandığı bir diyeti uygulamalı, tedavide amacın yalnız kilo almak olduğu hissine kapılmamalıdır (Kocabaşoğlu, 2001). Anoreksiyalı hastaların yaklaşık % 50’sinin tedavisi başarılı olmaktadır. Bu hastalar genelde yüksek motivasyonlu, kendilerine destek olan ailelere sahip, genç kişilerdir. Olması gereken ağırlığın % 25- 30 daha altında olan kişilere hastanede daha kapsamlı tedavi programları yapılmalıdır. Anoreksiya nervozalı hastaların çoğunluğunda iyileşme süreci 1-5 yıl arasında uzayan uzun bir süreçtir .

3.1.1.Beslenme Tedavisi:

Diyet tedavisi anorektik bireyin besinlere karşı olan duygu ve düşüncelerini değiştirmeyi amaçlar, tedaviye başlamadan önce ağırlık değişimi ve beslenme öyküsü alınır. Bu bağlamda ağırlık kaybetmeye başladığı zaman ve o andaki ağırlığı ile BKİ değerleri belirlenir. Olanak varsa deri kıvrım kalınlığı ölçülür ve vücut yağ yüzdesi bulunur .

Ağırlık artışı için gerekli olan pozitif enerji dengesi, enerji alımını arttırmakla sağlanır (Imbierowicz ve ark, 2002). Enerji alımı yavaş yavaş arttırılmalıdır. Tedavi başlangıcındaki enerji alımı 30-40 kkal / kg / gün (yaklaşık olarak 1000-1600 kkal / gün) olmalı ve daha sonra yavaş yavaş 70-100 kkal / kg / gün (yaklaşık olarak 2600-3700 kkal / gün) olacak şekilde arttırılmalıdır. Protein 0.75 g / kg üzerinden hesaplanmalı, iyi ve kaliteli protein kaynaklarından sağlanır. Diyet, toplam enerjisinin % 25-30’u yağlardan, % 50-55’i ise karbonhidratlardan gelecek şekilde düzenlenir. Hastalara günlük vitamin ve mineral desteği yapılmalıdır. Diyetin yeterli miktarda çözünür posa içermesine özen gösterilmelidir .

Hastaların büyük çoğunluğu tedavi sırasında ağızdan yeterli olarak beslenebilmekte nadir olarak da tüple veya intravenöz (damar yoluyla) beslenme de uygulanabilmektedir. Yaşamı tehlikeye düşürecek elektrolit ve sıvı dengesizliği, kalp yetmezliği, aşırı diyare gibi durumlar olmadıkça özel beslenme yöntemlerine başvurulmamalıdır (Imbierowicz ve ark, 2002, akt: Dönmez, 2005).

Yapılan bir çalışmada anoreksiya nervozalı 2 grup tedavi süreleri ve ağırlık artışları bakımından karşılaştırılmıştır. Bir gruba normal ağırlık artışını sağlayacak 3 ana ve 2 ara öğünden oluşan normal diyet, diğer gruba ise bu normal diyete ek olarak günlük yüksek enerjili içecekler verilmiştir. Diyete yapılan ekler ile haftalık ağırlık kazanımı en az 500 g olduğunda, yüksek enerjili içecekler yavaş yavaş azaltılmaya başlanmıştır. Bu ekler yaklaşık 6 hafta süre ile uygulanmıştır. Sonuç olarak, ek alan grupta daha hızlı ağırlık artışı olmuştur ve tedavi süresi kısalmıştır (Imbierowicz ve ark, 2002, akt: Dönmez, 2005).

3.1.2.Danışmanlık ve Psikoterapi:

Bilişsel-davranışçı terapi, hastanın anormal düşünceleri ve davranışları kabul etmesine, kilo ve yeme hakkındaki düşüncelerini değerlendirmesine yardımcı olmaktadır. Anoreksiya nervoza tedavisinde bilişsel davranışçı terapi yeterli olarak çalışılmamasına rağmen, genel olarak yararlı olduğu düşünülmektedir (Imbierowicz ve ark, 2002, akt: Dönmez, 2005).

Aile terapisi, hastalık teşhisi erken konulan genç hastalarda daha etkili olmaktadır. Bireysel estekleyici psikoterapiler, anoreksiya nervozanın ortalama başlama yaşından daha sonra yakalananlarda aile terapisine göre daha etkilidir. Geçmişlerinde fiziksel ve cinsel olarak kötü davranışlara maruz kalanlarda bireysel danışmanlığa ek olarak grup ve aile terapilerinin olması daha yararlı görülmektedir (Imbierowicz ve ark, 2002, akt: Dönmez, 2005).

3.1.3.Psikofarmakoterapi:

Anoreksiya nervozanın psikofarmakolojik tedavisinde birkaç ilaç grubu kullanılmaktadır. En yaygın olarak kullanılan grup antidepresanlardır. Antidepresanlar yaklaşık 20 yıldan beri kullanılmaktadır. İlk denemelerde negatif sonuçlar (konstipasyon, hipotansiyon gibi) ortaya çıkmıştır. Fakat son çalışmalarda anoreksiya nervoza hastalığının tekrarlanma oranını azalttığı gösterilmiştir. İlaç tedavisinin etkili olması isteniyorsa uzun bir dönem (en az 6 ay olmak üzere 1 yıl süre ile) kullanılması gerekmektedir. Ayrıca ilaç tedavisi anoreksiya nervozada tek tedavi olarak görülmemeli, diğer tedavilere ek olarak yapılmalıdır (Striegel ve Smolak, 2001, akt: Dönmez, 2005).

3.2. Bulimiya Nervozada Tedavi Yaklaşımları

Bulimik hastaların yaşı genelde daha büyük olduğu için bireysel eğitim yeterlidir. Eğer hasta aile ile birlikte kalıyorsa eğitim onları da kapsamalıdır (Kocabaşoğlu, 2001) .

3.2.1.Beslenme Tedavisi:

Beslenmenin programlanmasında amaç hastaların iyi beslenmenin ilkelerini, besin gereksinimlerini ve aşırı yeme ile diyet arasındaki ilişkiyi anlamalarını sağlamaktır. Düzenli yeme örneği sağlayabilmek için yemek planı yapılmalıdır. Hastanın beden ağırlığı ve besinlere karşı tepkisi öğrenildikten sonra diyet düzenlenmelidir. Bulimik hastaların beslenme tedavisi de anoreksiyaya benzer ilkeler içermektedir (Kocabaşoğlu, 2001) .

3.2.2.Bilişsel-Davranışçı Terapi:

Bulimiya nervozanın tedavisinde en çok kullanılan yöntem bilişsel-davranışçı terapidir (Striegel ve Smolak, 2001, akt: Dönmez, 2005).

Bilişsel-davranışçı terapi;

1) Hastanın bulimik ataklar öncesinde ve sırasındaki düşünceleri, hissettikleri ve sonuçları anlamasına, tıkanırcasına yeme ve çıkarma olaylarını nasıl yatıştıracağını, duygularını nasıl kontrol edeceğini anlamasına olanak sağlar.

2) Bulimik davranışlarını devam ettiren inançlarını tanımlayıp bunları değiştirmesine olanak sağlar.

3) Tıkanırcasına yeme ve kusma dürtülerine karşı davranış teknikleri geliştirir, bu düşünceleri ve hisleri bozmak için bulimik yeme örneğine seçenekler geliştirir.

4) Genel olarak problemleri çözme becerisi sağlar.

Bilişsel-davranış terapisinde önce hastalar hastalıkları konusunda eğitilmeli, tedavi için motivasyon sağlanmalıdır. Hasta kendisi yediklerinin farkına varmalı, normal yeme düzeni sağlanmalı, en son olarak da hastalığın yeniden ortaya çıkması önlenmelidir (Striegel ve Smolak, 2001, akt: Dönmez, 2005).

3.2.3.Fiziksel Egzersiz:

Tedavide, fiziksel egzersiz yapmadaki amaç;

1) Fiziksel sağlığı arttırması,

2) Yeme ile birlikte şişkinlik ve şişmanlama duygularını azaltması,

3) Daha pozitif bir vücut imajı sağlaması,

4) Tıkanırcasına yeme ve çıkarmayı önlemesidir.

Yapılan bir araştırmada bulimiya tedavisinde fiziksel egzersiz-bilişsel davranışçı terapi ve bilişsel-davranış terapi-beslenme danışmanlığı karşılaştırılmıştır. 18- 29 yaş arası normal kilodaki bulimik kadınlardan 15’i fiziksel egzersiz, 16’sı bilişsel davranışçı terapi, 17’si beslenme danışmanlığı almıştır. Sonuç olarak beslenme danışmanlığının bilişsel-davranışçı terapiden daha az etkili olduğu bulunmuştur. Fiziksel egzersizin de bilişsel-davranışçı terapiye göre tıkanırcasına yeme, çıkarma ve laksatiflerin kötüye kullanımını, vücut hoşnutsuzluğunu azaltmada daha etkili olduğu bulunmuştur. Fiziksel egzersizin normal kilodaki bulimik hastalarda çok önemli olduğu belirtilmiştir (Striegel ve Smolak, 2001, akt: Dönmez, 2005).

3.2.4.Psikofarmakoterapi:

Farmakoterapi, bulimiya nervoza tedavisinde yararlı bir tamamlayıcı tedavidir. Bulimiya nervoza hastalarındaki en yaygın gözlem depresif olmalarıdır. Antidepresanlar kullanılan ilaç grupları arasındadır. Antidepresanlar tıkanırcasına yemeyi ve sıklığını baskılamada etkili olup ilaç tedavisi ile bilişseldavranışçı tedavi karşılaştırıldığında sonuçlar bilişsel-davranışçı terapinin daha etkin olduğu, ek olarak ilaç tedavisi verildiğinde ise daha yararlı olduğu yönündedir (Striegel ve Smolak, 2001, akt: Dönmez, 2005).






































KAYNAKÇA

Amerikan Psikiyatri Birliği. (2007) Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal ElKitabı (DSM-IV-TR), Köroğlu, E., (Çev.), Amerikan Psikiyatri Birliği,Washington DC, Ankara: Hekimler Yayın Birliği

Doğan, O.(1985). Anoreksiya nervozada bir izleme çalışması. Yayaınlanmamış Uzmanlık Tezi Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, Ankara.

Dönmez, N.(2005). Tip I Diabetes Mellitus’lu Bireylerde Yeme Davranışı Bozukluklaı ve Etkileyen Etmenleri Saptamaya Yönelik Bir Çalışma. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Hacettepe Üniversitesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü.Ankara

Erol, A., Toprak, G., Yazıcı, F.(2002) Üniversite öğrencisi kadınlarda yeme bozukluğu ve genel psikolojik belirtileri yordayan etkenler. Türk Psikiyatri Dergisi, 13(1):48-57

Imbierowicz, K., Braks, K., Jacoby, G. ve ark.(2002) High caloric supplements in anorexia treatment. Int. J. Eat. Disord., 34(2): 190-195.

Kazancıoğlu, R., Özbey, N., Sezgin, U. ve ark.(1999) Şişman kadınlarda gece yeme sendromu. İstanbul Tıp Fakültesi Mecmuası, 62 (1).

Kocabaşoğlu, N.(2001). Yeme bozuklukları. Yeni Symposium, 39(2): 95-99,

Nielsen, S., Molbak, A.G. (1998) Eating disorder and type I diabetes: Overview and summing-up. Eur. Eat. Disorders Rev., 6, 4-26.

Öztürk O.M ve Uluşahin, A.. (2008). Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. 11.Basım, Ankara: Nobel Tıp Kitapevleri.

Rodin, G., Olmsted, M.P., Rydall, A.C. ve ark. (2002) Eating disorders in young women with Type 1 DM. Journal of Psychosomatic Research, (53): 943-949.

Soygüt, G.(2003) Yeme Bozukluklarının Bilişsel-Davranışçı Terapi Yaklaşımı. “Bilişsel Davranışçı Terapiler”(Ed. I Savaşır, G Soygüt, E Kabakçı). Ankara, Türk Psikologlar Derneği Yayınları No:7, Genişletilmiş 3. Basım, s. 113-141.

Striegel-Moore, R.H. ve Smolak L.(2001). Eating disorders. Innovative Directions in Research and Practice, American Psychological Association, Washington DC,
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Yeme Bozuklukları" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Dnş.Özkan KENARLI'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Dnş.Özkan KENARLI'nın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Uzm.Psk.Dnş.Özkan KENARLI
İstanbul
Uzman Psikolojik Danışman
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi15 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Dnş.Özkan KENARLI'nın Makaleleri
► Yeme Tutumu ve Yeme Bozuklukları Psk.Şeyma ALTINEL
► Yeme Bozuklukları Psk.Mehmet ARAS
► Yeme Bozuklukları Psk.M.Enes İMERT
► Yeme Bozuklukları Psk.Dnş.Havva BAYAR
► Yeme Bozuklukları Psk.Tamer Numan DUMAN
► Yeme Bozuklukları Dr.Psk.Ezgi TUNA
► Yeme Bozuklukları ÇOK OKUNUYOR Psk.Seda GENÇ
► Yeme Bozuklukları ve Sebepleri Psk.Berivan ŞENTÜRK
► Ergenlerde Yeme Bozuklukları Psk.Semra EVRİM
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,962 uzman makalesi arasında 'Yeme Bozuklukları' başlığıyla benzeşen toplam 34 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Alfred Adler- Bireysel Psikoloji ÇOK OKUNUYOR Eylül 2013
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


05:05
Top