Uzman Üyelerimizin Öykü ve Şiirleri
|
Ne büyüktü ve de uzun yaşam
Çocuk gözlerimde
Memelerde hep süt vardı
Kuytular sıcak, orman ıssız
Pırnal altlarında aşk vardı
Sevişmelerden kalan
Çocuk düşlerimde büyüdü
Yaşam… kısacık
Ses, gül, bomba
“la soleil mi la mort ne se
Peuvent regarder en face”
-güneşin ve ölümün yüzüne
Doğrudan bakamazsınız-
Şimdi bir özet her yerde
Bu da yaşam, meğer yaşamakmış
Meğer yaşam seke seke
Iskalamakmış…
22.7.2009
Çocuk gözlerimde
Memelerde hep süt vardı
Kuytular sıcak, orman ıssız
Pırnal altlarında aşk vardı
Sevişmelerden kalan
Çocuk düşlerimde büyüdü
Yaşam… kısacık
Ses, gül, bomba
“la soleil mi la mort ne se
Peuvent regarder en face”
-güneşin ve ölümün yüzüne
Doğrudan bakamazsınız-
Şimdi bir özet her yerde
Bu da yaşam, meğer yaşamakmış
Meğer yaşam seke seke
Iskalamakmış…
22.7.2009
5 Beğeni
BİLİYORUM BAŞARI DA BAŞARISZLIKTA BİR SEÇİMDİR.
BEN KENDİM İÇİN BAŞARIYI SEÇİYORUM.
HERKES GİBİ BENİM İÇİN DE BAŞARI MÜMKÜNDÜR.
ÇÜNKÜ BENDE HERKES GİBİ DÜNYA’YA BAŞARI KAPASİTESİYLE GELDİM.
DOĞARKEN BAŞARI PROGRAMIMLA; İLGİ VE YETENEKLERİMİ
VE BUNLARI GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN TÜM İÇSEL GÜÇLERİMİ GETİRDİM.
HER İNSAN GİBİ BEN DE ZİHİNSEL,BEDENSEL, RUHSAL ÖZELLİKLERİMLE TEK’İM.
DÜNYA’DA BENİMLE AYNI ÖZELLİKLERE SAHİP BİR KİŞİ DAHA YOK.
BÖYLECE BAŞKASINA BENZEMEYE ÇALIŞMAK YERİNE
KENDİ EN YÜKSEK POTANSİYELİMİ ORTAYA KOYMAYI HEDEFLİYORUM.
BENİM RAKİBİM YİNE BENİM.BEN HER GÜN DÜNKÜ BENLE YARIŞIYORUM.
HEDEFİME KOŞARIM HER GÜN. HEDEFİ OLMAYANIN BAŞARI ŞANSI DA OLMAZ BİLİRİM.
NEREYE GİTTİĞİNİ BİLMEYENİN HANGİ YOLDAN GİTTİĞİNİN DE ÖNEMİ YOKTUR ÇÜNKÜ.
BEN ROTAMI HİÇ KAYBETMEM HEP KARSIMDA GÜNEŞ GİBİ PARLAR DURUR HAYALİM.
BEN BAŞARIYI SEÇİYORUM;BAŞARININ HERKES İÇİN MÜMKÜN OLDUĞUNU BİLİYORUM CÜNKÜ.
ÇALIŞMAKTAN VE ÜRETMEKTEN ZEVK ALIYORUM ÇÜNKÜ.
ÇALIŞMANIN ÜRETİME KATILMANIN EVRENİN BİR PARCASI OLMANIN DEĞERİNİ BİLİYORUM ÇÜNKÜ.
VE ŞÖYLE BİR DÜŞÜNDÜĞÜMDE;
BENİM BU SINAV YILINDA ÇALIŞMAMI, DERSE YOĞUNLAŞMAMI ENGELLEYEN ,
ÇALIŞMANIN ZEVKİNE VARMAKTAN ALIKOYAN;
BÜTÜN ERTELEYEBİLECEĞİM İLGİLERİMİ,DAHA KÜÇÜK HEDEFLERİMİ FARKEDİYORUM.
KARAR VERDİM ŞU ANDAN İTİBAREN BEN HEDEFİME BAŞARIYLA ULAŞMAK İÇİN;
KÜÇÜK HEDEFLERİMİ BİR SÜRELİĞİNE ERTELİYORUM!
POTANSİYEL TÜM BEYİN GÜCÜMÜ BU SINAV DÖNEMİNDE;
KENDİ EN YÜKSEK BAŞARIMI ORTAYA KOYMAK İÇİN YÖNLENDİRİYORUM.
BUGÜN KÜ BEN DÜNKÜ SEÇİMLERİMDİ!
GELECEKTE Kİ BEN BUGÜNKÜ SEÇİMLERİM
BU SEÇİMİMLE BEN ŞİMDİDEN;YARIN Kİ HAYALİNİ KURDUĞUM BENİM!
BEN KENDİM İÇİN BAŞARIYI SEÇİYORUM.
HERKES GİBİ BENİM İÇİN DE BAŞARI MÜMKÜNDÜR.
ÇÜNKÜ BENDE HERKES GİBİ DÜNYA’YA BAŞARI KAPASİTESİYLE GELDİM.
DOĞARKEN BAŞARI PROGRAMIMLA; İLGİ VE YETENEKLERİMİ
VE BUNLARI GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN TÜM İÇSEL GÜÇLERİMİ GETİRDİM.
HER İNSAN GİBİ BEN DE ZİHİNSEL,BEDENSEL, RUHSAL ÖZELLİKLERİMLE TEK’İM.
DÜNYA’DA BENİMLE AYNI ÖZELLİKLERE SAHİP BİR KİŞİ DAHA YOK.
BÖYLECE BAŞKASINA BENZEMEYE ÇALIŞMAK YERİNE
KENDİ EN YÜKSEK POTANSİYELİMİ ORTAYA KOYMAYI HEDEFLİYORUM.
BENİM RAKİBİM YİNE BENİM.BEN HER GÜN DÜNKÜ BENLE YARIŞIYORUM.
HEDEFİME KOŞARIM HER GÜN. HEDEFİ OLMAYANIN BAŞARI ŞANSI DA OLMAZ BİLİRİM.
NEREYE GİTTİĞİNİ BİLMEYENİN HANGİ YOLDAN GİTTİĞİNİN DE ÖNEMİ YOKTUR ÇÜNKÜ.
BEN ROTAMI HİÇ KAYBETMEM HEP KARSIMDA GÜNEŞ GİBİ PARLAR DURUR HAYALİM.
BEN BAŞARIYI SEÇİYORUM;BAŞARININ HERKES İÇİN MÜMKÜN OLDUĞUNU BİLİYORUM CÜNKÜ.
ÇALIŞMAKTAN VE ÜRETMEKTEN ZEVK ALIYORUM ÇÜNKÜ.
ÇALIŞMANIN ÜRETİME KATILMANIN EVRENİN BİR PARCASI OLMANIN DEĞERİNİ BİLİYORUM ÇÜNKÜ.
VE ŞÖYLE BİR DÜŞÜNDÜĞÜMDE;
BENİM BU SINAV YILINDA ÇALIŞMAMI, DERSE YOĞUNLAŞMAMI ENGELLEYEN ,
ÇALIŞMANIN ZEVKİNE VARMAKTAN ALIKOYAN;
BÜTÜN ERTELEYEBİLECEĞİM İLGİLERİMİ,DAHA KÜÇÜK HEDEFLERİMİ FARKEDİYORUM.
KARAR VERDİM ŞU ANDAN İTİBAREN BEN HEDEFİME BAŞARIYLA ULAŞMAK İÇİN;
KÜÇÜK HEDEFLERİMİ BİR SÜRELİĞİNE ERTELİYORUM!
POTANSİYEL TÜM BEYİN GÜCÜMÜ BU SINAV DÖNEMİNDE;
KENDİ EN YÜKSEK BAŞARIMI ORTAYA KOYMAK İÇİN YÖNLENDİRİYORUM.
BUGÜN KÜ BEN DÜNKÜ SEÇİMLERİMDİ!
GELECEKTE Kİ BEN BUGÜNKÜ SEÇİMLERİM
BU SEÇİMİMLE BEN ŞİMDİDEN;YARIN Kİ HAYALİNİ KURDUĞUM BENİM!
Beğenin
Özledim seni,
kaç zammnlar oldu resmine bakmayalı.
Bu akşamın kimsesizliğinde
Remini koyup karşıma,
Bakakaldım sana.
Öyle soğuk duruşun,
Boynunu sağ yanına eğişin,
Sanki bana kırgınmış gibi bakışın,
Gözlerim gözlerinde kaldı bir an.
Geçmişe dair anılar,
Sana duyduğum sevgilerim,
Geçti aklımdan
Sonra;
Öfke duydum mağrurluğuna
Sitemli bakışlarına,
Asıl ben sitem etmeliyim sana.
Umarsızca söylediğin bir cümle yüzünden
Umutlarımın kayboluşunu,
Sevgimi çiğneyip, ateşe yürüyüşümü
Yıllarca,
Yastığımda gözyaşlarımla,
Gün doğumunu bekleyişlerimi,
Hatırladım.
Daha sonrada
Özlemimin gidişi ile başlayan
sabahsız gecelerimi,
en büyük günahımın yaşamaK olduğunu düşündüğüm,
Bu yüzden de ölmek istediğim zamanlarımı,
Nereden bileceksin
Bilemezsin ki.
işte bu yüzden;
Ben sitemkar bakmalıyım sana
Ben, boynumu bükmeliyim
ilgisizliğine, yanımda olmayışına.
Fakat ;
Bir gün gelecek,
Yıllar sonrada olsa
Söyleyeceğim sana
Özlemsizliğin
ve
Sensizliğin
Kimsesizliğinde,
Var oluşun umudu ile
Ve
seninle yaşamanın güzelliğini,
Söyleyeceğim sana,
GÖZLERİMİN GÖZLERİNDE KALDIĞI ANI.
kaç zammnlar oldu resmine bakmayalı.
Bu akşamın kimsesizliğinde
Remini koyup karşıma,
Bakakaldım sana.
Öyle soğuk duruşun,
Boynunu sağ yanına eğişin,
Sanki bana kırgınmış gibi bakışın,
Gözlerim gözlerinde kaldı bir an.
Geçmişe dair anılar,
Sana duyduğum sevgilerim,
Geçti aklımdan
Sonra;
Öfke duydum mağrurluğuna
Sitemli bakışlarına,
Asıl ben sitem etmeliyim sana.
Umarsızca söylediğin bir cümle yüzünden
Umutlarımın kayboluşunu,
Sevgimi çiğneyip, ateşe yürüyüşümü
Yıllarca,
Yastığımda gözyaşlarımla,
Gün doğumunu bekleyişlerimi,
Hatırladım.
Daha sonrada
Özlemimin gidişi ile başlayan
sabahsız gecelerimi,
en büyük günahımın yaşamaK olduğunu düşündüğüm,
Bu yüzden de ölmek istediğim zamanlarımı,
Nereden bileceksin
Bilemezsin ki.
işte bu yüzden;
Ben sitemkar bakmalıyım sana
Ben, boynumu bükmeliyim
ilgisizliğine, yanımda olmayışına.
Fakat ;
Bir gün gelecek,
Yıllar sonrada olsa
Söyleyeceğim sana
Özlemsizliğin
ve
Sensizliğin
Kimsesizliğinde,
Var oluşun umudu ile
Ve
seninle yaşamanın güzelliğini,
Söyleyeceğim sana,
GÖZLERİMİN GÖZLERİNDE KALDIĞI ANI.
1 Beğeni
"yıkılır kentlerim..yıkarım.
göçük altında yaralı hatıralarım;
ne zaman kıpırdansa kanarım..
yıkılır kentlerim..yıkarım.
lal oldu rüyalarım.
ne zaman dile gelseler gerçeklerden kaçarım.
yıkılır kentlerim..
yeniden yaparım, temelinde yıkıntılarım."
göçük altında yaralı hatıralarım;
ne zaman kıpırdansa kanarım..
yıkılır kentlerim..yıkarım.
lal oldu rüyalarım.
ne zaman dile gelseler gerçeklerden kaçarım.
yıkılır kentlerim..
yeniden yaparım, temelinde yıkıntılarım."
Beğenin
ey, kapıları kendine kapalı viran kent.
ne içindeki yabancılara tanışsın,
ne de kendine tanıksın…
çıkmaz sokaklarında cirit atarken sen,
üstü küllenmiş, küf kokulu tarihinde..
bilirsin ki:
“ya O'nu kaybedersin ya da kendini mahvedersin”
her kaybettiğinde…
viran kentin, viran girişine git
ve oku 'Altın Kapı' üstünde yazanı:
“ey suret-i saklı, kendin olasın”
kim ki, bu kelamı düstur edinir,
içindeki kent ve beşer yeşillenir.
ne içindeki yabancılara tanışsın,
ne de kendine tanıksın…
çıkmaz sokaklarında cirit atarken sen,
üstü küllenmiş, küf kokulu tarihinde..
bilirsin ki:
“ya O'nu kaybedersin ya da kendini mahvedersin”
her kaybettiğinde…
viran kentin, viran girişine git
ve oku 'Altın Kapı' üstünde yazanı:
“ey suret-i saklı, kendin olasın”
kim ki, bu kelamı düstur edinir,
içindeki kent ve beşer yeşillenir.
3 Beğeni
Adamın biri tek ayağının üstünde duruyormuş, zamanla ayak kasları, bacak kasları, sırt kasları , boyun kasları ve nihayet başı ağrımaya başlamış. Birisi gelmiş ve senin neyin var demiş .
- Çok ağrım var, her tarafım ağrıyor demiş.
Yardıma gelen adam, bunun kolayı var, al şu ilaçları hiç birşeyin kalmaz demiş.
Tek ayağı üstünde duran adam ilaçları almış. İlaçları kullanmış ağrıları biraz dinmiş ancak zamanla ağrıları tekrar başlamış ve ilaç fayda etmez olmuş.
Bir başkası gelmiş ve nedir derdin demiş.
- Çok ağrım var, her tarafım ağrıyor demiş.
Bunun kolayı var. Sabır et, dua et, olumlu düşün herşey geçecek diye düşün demiş.
Tek ayağının üstünde duran adam, düşünmeye başlamış, sabırlı olmalıyım elbet bu ağrılar geçecek, kendimi bırakmamalıyım....Ancak ağrılar devam etmiş.
Nihayet biri gelmiş ve neyin var demiş. Tek ayağnın üstünde duran adam
Çok ağrım var, her tarafım ağrıyor demiş.
Bu adam demiş ki, " Neden tek ayağının üstünde duruyorsun bak senin bir ayağın daha var. Şimdi beraberce o ayağını basalım , iki ayağını birden kullan şimdi yürü...Adam ayağını indirmiş ve yürümeye başlamış ağrıları dinmiş...N.Pessechkıan eğitiminden alıntı. Pozitif Psikoterapi Eğitimi
- Çok ağrım var, her tarafım ağrıyor demiş.
Yardıma gelen adam, bunun kolayı var, al şu ilaçları hiç birşeyin kalmaz demiş.
Tek ayağı üstünde duran adam ilaçları almış. İlaçları kullanmış ağrıları biraz dinmiş ancak zamanla ağrıları tekrar başlamış ve ilaç fayda etmez olmuş.
Bir başkası gelmiş ve nedir derdin demiş.
- Çok ağrım var, her tarafım ağrıyor demiş.
Bunun kolayı var. Sabır et, dua et, olumlu düşün herşey geçecek diye düşün demiş.
Tek ayağının üstünde duran adam, düşünmeye başlamış, sabırlı olmalıyım elbet bu ağrılar geçecek, kendimi bırakmamalıyım....Ancak ağrılar devam etmiş.
Nihayet biri gelmiş ve neyin var demiş. Tek ayağnın üstünde duran adam
Çok ağrım var, her tarafım ağrıyor demiş.
Bu adam demiş ki, " Neden tek ayağının üstünde duruyorsun bak senin bir ayağın daha var. Şimdi beraberce o ayağını basalım , iki ayağını birden kullan şimdi yürü...Adam ayağını indirmiş ve yürümeye başlamış ağrıları dinmiş...N.Pessechkıan eğitiminden alıntı. Pozitif Psikoterapi Eğitimi
Beğenin
Özlüyorsan o an dile getirilenleri, yaşananları,
Ve geride kaldıysa her şey, havaya karıştıysa söylenenler,
Elde avuçta bir şey kalmadıysa,
Avare avare yaşadıysan bir süre hayatı,
Nasıl geçtiğini anlamadıysan,
Yeniden uyandıysan hayata,
fark ettiysen anı yaşamayı,
geçen günlerde kaldığını her güzelliğin.
bunu öğrendiysen..
geçmişten demir alma zamanıdır.
yeni güzellikler yaratma zamanıdır.
yaratıp zevk alma zamanıdır.
Serkan YILDIRIM
Ve geride kaldıysa her şey, havaya karıştıysa söylenenler,
Elde avuçta bir şey kalmadıysa,
Avare avare yaşadıysan bir süre hayatı,
Nasıl geçtiğini anlamadıysan,
Yeniden uyandıysan hayata,
fark ettiysen anı yaşamayı,
geçen günlerde kaldığını her güzelliğin.
bunu öğrendiysen..
geçmişten demir alma zamanıdır.
yeni güzellikler yaratma zamanıdır.
yaratıp zevk alma zamanıdır.
Serkan YILDIRIM
Beğenin
mutluluk mu, nerede mi?
Sanırım bir kitabın içinde
Satırlar arasında,
Bir şiirde, şiirdeki bir anlamda,
Sanırım bir çiçeğin renklerinde,
Sanırım güneş ışığında, hissettirdiği sıcaklıkta,
Sanırım rüzgarın o serin dokunuşunda,
Sanırım bir arkadaşı dinlemekte,
Bir insana sarılmakta, yardım etmekte,
Bir şeyi keşfetmekte,
yeni bir şeyler öğrenmekte, öğretmekte,
Bir yemeğin tadında, bir pastanın veya bir kahvenin tadında,
Güzel bir uykunun sabahında sanırım,
Sanırım biraz cesarette biraz korkuda biraz kaygıda gizli
sanırım denizin renginde, denizin sesinde
sanırım aldığımız havada,
kendimizi sağlıklı hissedişimiz de,
sanırım bir çocuğun yürüyüşünde
belki bunların hepsinde hepsinde
hepsinden tatmak lazım
hepsinden biriktirmek lazım
toplamak lazım ruhumuza
Serkan YILDIRIM
Sanırım bir kitabın içinde
Satırlar arasında,
Bir şiirde, şiirdeki bir anlamda,
Sanırım bir çiçeğin renklerinde,
Sanırım güneş ışığında, hissettirdiği sıcaklıkta,
Sanırım rüzgarın o serin dokunuşunda,
Sanırım bir arkadaşı dinlemekte,
Bir insana sarılmakta, yardım etmekte,
Bir şeyi keşfetmekte,
yeni bir şeyler öğrenmekte, öğretmekte,
Bir yemeğin tadında, bir pastanın veya bir kahvenin tadında,
Güzel bir uykunun sabahında sanırım,
Sanırım biraz cesarette biraz korkuda biraz kaygıda gizli
sanırım denizin renginde, denizin sesinde
sanırım aldığımız havada,
kendimizi sağlıklı hissedişimiz de,
sanırım bir çocuğun yürüyüşünde
belki bunların hepsinde hepsinde
hepsinden tatmak lazım
hepsinden biriktirmek lazım
toplamak lazım ruhumuza
Serkan YILDIRIM
Beğenin
Seni sevmeyi,
Kağıt kesiği hatalar yaptığını
Anladığımda bıraktım..
(N.Eyin)
Kağıt kesiği hatalar yaptığını
Anladığımda bıraktım..
(N.Eyin)
1 Beğeni
Sahtekar tebessümünde
Başkasını güldürüp
Kendini ağlatmandı
Müebbet cezan...
Ölüsü senin,dirisi benim şimdi!
Nalan Eyin
Başkasını güldürüp
Kendini ağlatmandı
Müebbet cezan...
Ölüsü senin,dirisi benim şimdi!
Nalan Eyin
Beğenin
Şimdi bir kara delik gibi
Yutuyor mu yalnızlığın seni?
Demek ki kimse benim gibi
Kalp çekiminde tutamamış yüreğini...
Nalan Eyin
Yutuyor mu yalnızlığın seni?
Demek ki kimse benim gibi
Kalp çekiminde tutamamış yüreğini...
Nalan Eyin
Beğenin
Küçük Kemal ?
Bizim mahallede bir çocuktu. Bitlisli bir ailenin çocuğu olarak doğmuştu. Kendisi 3 yaşındayken gelmişlerdi bizim oralara. Göç etmişlerdi. Neden göç ettiklerini bilmiyordum. Birlikte top oynardık. O, ben ve diğer çocuklar. Çocuktuk tabii, farkında değildik hayatın henüz. Yüzümüze vuracak o tokatının. Sabah çıkardık evden top peşinde koşardık, akşamları saklambaç oynardık. Gürültümüzden bütün mahalleyi rahatsız ederdik. Sonra okul çağımız geldi, okula başladık. Aynı sınıftaydık Küçük Kemal’le. İkimizin de dersleri iyi sayılmazdı. Ama ben takıntısız bitirdim okulu. Kemal kaldı 2. ve 3. sınıfta. Babası zaten sık sık döverdi onu sınıfta kalması da bahane oldu, daha çok dövmeye başladı. Okulda da çok ezilirdi, iyi Türkçe konuşamazdı, aksanı bozuktu. O sınıftaki bütün kötülüklerin mümessiliydi, dersin huzurunu bozardı, öğrencilerden birinin çalınan bir şeyi olsa ondan sorulurdu hesabı. “Öğretmenim ben çalmadım yemin ederim” derdi. Ama ağlamazdı hiç. Ağlamayı bebekken unutmuştu. Baba dayağı unutturmuştu ona ağlamayı. Sonra babası okuldan aldı onu, o da zaten sınıftan memnun değildi “kötü” çocuk olarak. Alışamamıştı okula ve bizim hayatımıza. Ben devam ettim okumaya, ilk okulu bitirdim, o babası ile pazarcılığa başladı. Perşembe günleri bizim mahallede kurulan pazarda görürdüm onu okul çıkışında. Benim elimde okul çantam, onun gözlerinde özlem vardı sanki içten içe. Çağırırdım onu top oynamaya, gelemeyeceğini söylerdi. “Ben artık çalışıyorum oğlum, bana göre değil top mop”.
Büyüyordu Kemal ?
Ailesinin ekonomik durumu mahallenin genelinden çok daha düşüktü. 12 kardeşi vardı. Anne ve babası ile 14 nüfus. Kardeşlerinin bir kısmı köylerindeydi. Bir kısmı ise çalışıyordu. Oto tamircisinde, tornacıda, bir kısmı ise kendisinden küçüktü. Ailesine destek olmak zorundaydı. Top oynamak ona göre değildi. O büyüyordu, biz hala çocukken. Bu dönemde baba dayağı daha da arttı, hem dayak yedi, hem çalıştı. Hem çalıştı, hem dayak yedi. Akşamları yorgun geçerdi sokaktan biz saklambaç oynarken. Genelde görmemezlikten gelirdi bizi. Bazen de yönlenirdi bize doğru fakat babasının tokatı ile yoluna devam ederdi. “Eşek herif kaç yaşına geldin hala saklambaç mı oynayacaksın?” Öyle ya büyümüştü artık Kemal! Çalışıyordu o! Saklambaç çocukların işiydi.
Büyüdü Kemal ?
O büyüdükçe babası daha çok döverdi onu. Annesi dilsiz gibiydi. Eve hizmetçi gelmişti sanki. Reis ne derse onu yapardı, Kemal’in yediği dayaklara ses çıkartmazdı. Sanki hayat önce çocukluğunu, sonra anneliğini çalmıştı. Artık insanlığı da çalıntı olmuştu, aramıyordu, bulmak istemiyordu, belki de bulunması gerektiğini de bilmiyordu. Kemal dayak yemeye devam ediyordu. Biz 15 yaşına gelmiştik. Kemal yeniden sokaklara dönmüştü, işten çıktıktan sonra eve gitmezdi, sokaklar onun evi olmuştu. Babası da karışmazdı ona, zaten çalışmaya geliyordu gün boyu, eve gelse de olurdu gelmese de. Kemal baba dayağından kaçmıştı. Sokaklara atmıştı kendini, ama atladığı sokak bizim denizimiz değildi, o kayalıklara atlamıştı. Bizim kumlu denizimizin içinde okul vardı, aile vardı, oyun vardı, dayak yoktu. Bizim deniz sığdı ona göre, o derinlere yüzdü. Kemal uzaklaştı bizim hayatımızdan, yeni arkadaşları oldu, sigaraya başladı. Elinde sigarayla geçerdi sokaktan “büyük Kemal”. Evinden ayrıldıktan sonra nerede kaldığı belli değildi, babası sormazdı hiç, biz de sormadık, unutuyorduk Kemal’i yavaş yavaş. Bizim ahlaklı ailemize göre artık ipsiz sapsız olmuştu, Sapsız ipsiz adamların arkadaşıydı çünkü. Babalarımızdan öğütler gelirdi, Kemal ile arkadaşlık yapmamamız hususunda, bizde zamanla konuşmamaya başladık serseri Kemal’le. Bizim Kemal’i reddetmemiz ile ailesinin reddetmesi aynı zamana denk gelmişti. Babası artık onu görmek istemiyordu. Kemal aileye yarar değil zarar getiriyordu. Kemal’i seven kalmamıştı.
Yaşlanıyordu Kemal ?
Sigara, alkol, uyuşturucu kullanmaya başlamıştı. Kafası dumanlı geçerdi serseri Kemal sokaktan. Yürüyemezdi, yüzünün rengi değişmişti, yüzünün kemikleri belli oluyordu, rüzgar sarsıyordu Kemal’i yürürken sanki. Kemal sanki 17 yaşında yaşlanmıştı. Parada lazımdı Kemal’e, nerden bulacaktı kullandığı maddelerin parasını? Çalışmıyordu, çalışamazdı zaten. Çalmaya başladı, gaspa… Evlere girmeye, araba teybi çalmaya, bakkal soymaya. Kızardık biz, küfür ederdik. Kendimiz ile kıyaslardık. “Salak herif” derdik. Adam olamadığı için küçümserdik. Artık Kemal’in bizim denizimizde yeri yoktu, kirletirdi sularımızı. Tamamen konuşmaz olduk, gördüğümüzde yolumuzu çevirmeye başladık.
Öldü Kemal ?
Sonra…
Doğdu, büyüdü, yaşlandı, öldü Kemal. Öldüğünde 20 yaşındaydı. Evinde ölü bulundu yani sokakta. Otopsi raporunda şunlar yazıyordu.
•Çok düşük ekonomik seviye,
•Çocuk yaşta çalışma hayatı,
•Baba dayağı,
•Dışlanma/reddedilme,
•Sokak yaşantısı,
•Madde kullanımı,
•Sahipsizlik.
Kimse gitmedi cenazesine anne ve babası da dahil. Belediye kaldırdı.
Kemal, Mustafa, Ali, Ahmet, Hüseyin, Ayşe, Halise sokaklarımızın bütün çocukları. Kaç çocuğumuz sokağa itiliyor, kaç çocuğumuz suça yönlendiriliyor. Kaç çocuğumuz çocukluğunu yaşamadan ölüyor acaba? Göz göre göre, her gün, her saat.
15.06.2009
İstanbul
Bizim mahallede bir çocuktu. Bitlisli bir ailenin çocuğu olarak doğmuştu. Kendisi 3 yaşındayken gelmişlerdi bizim oralara. Göç etmişlerdi. Neden göç ettiklerini bilmiyordum. Birlikte top oynardık. O, ben ve diğer çocuklar. Çocuktuk tabii, farkında değildik hayatın henüz. Yüzümüze vuracak o tokatının. Sabah çıkardık evden top peşinde koşardık, akşamları saklambaç oynardık. Gürültümüzden bütün mahalleyi rahatsız ederdik. Sonra okul çağımız geldi, okula başladık. Aynı sınıftaydık Küçük Kemal’le. İkimizin de dersleri iyi sayılmazdı. Ama ben takıntısız bitirdim okulu. Kemal kaldı 2. ve 3. sınıfta. Babası zaten sık sık döverdi onu sınıfta kalması da bahane oldu, daha çok dövmeye başladı. Okulda da çok ezilirdi, iyi Türkçe konuşamazdı, aksanı bozuktu. O sınıftaki bütün kötülüklerin mümessiliydi, dersin huzurunu bozardı, öğrencilerden birinin çalınan bir şeyi olsa ondan sorulurdu hesabı. “Öğretmenim ben çalmadım yemin ederim” derdi. Ama ağlamazdı hiç. Ağlamayı bebekken unutmuştu. Baba dayağı unutturmuştu ona ağlamayı. Sonra babası okuldan aldı onu, o da zaten sınıftan memnun değildi “kötü” çocuk olarak. Alışamamıştı okula ve bizim hayatımıza. Ben devam ettim okumaya, ilk okulu bitirdim, o babası ile pazarcılığa başladı. Perşembe günleri bizim mahallede kurulan pazarda görürdüm onu okul çıkışında. Benim elimde okul çantam, onun gözlerinde özlem vardı sanki içten içe. Çağırırdım onu top oynamaya, gelemeyeceğini söylerdi. “Ben artık çalışıyorum oğlum, bana göre değil top mop”.
Büyüyordu Kemal ?
Ailesinin ekonomik durumu mahallenin genelinden çok daha düşüktü. 12 kardeşi vardı. Anne ve babası ile 14 nüfus. Kardeşlerinin bir kısmı köylerindeydi. Bir kısmı ise çalışıyordu. Oto tamircisinde, tornacıda, bir kısmı ise kendisinden küçüktü. Ailesine destek olmak zorundaydı. Top oynamak ona göre değildi. O büyüyordu, biz hala çocukken. Bu dönemde baba dayağı daha da arttı, hem dayak yedi, hem çalıştı. Hem çalıştı, hem dayak yedi. Akşamları yorgun geçerdi sokaktan biz saklambaç oynarken. Genelde görmemezlikten gelirdi bizi. Bazen de yönlenirdi bize doğru fakat babasının tokatı ile yoluna devam ederdi. “Eşek herif kaç yaşına geldin hala saklambaç mı oynayacaksın?” Öyle ya büyümüştü artık Kemal! Çalışıyordu o! Saklambaç çocukların işiydi.
Büyüdü Kemal ?
O büyüdükçe babası daha çok döverdi onu. Annesi dilsiz gibiydi. Eve hizmetçi gelmişti sanki. Reis ne derse onu yapardı, Kemal’in yediği dayaklara ses çıkartmazdı. Sanki hayat önce çocukluğunu, sonra anneliğini çalmıştı. Artık insanlığı da çalıntı olmuştu, aramıyordu, bulmak istemiyordu, belki de bulunması gerektiğini de bilmiyordu. Kemal dayak yemeye devam ediyordu. Biz 15 yaşına gelmiştik. Kemal yeniden sokaklara dönmüştü, işten çıktıktan sonra eve gitmezdi, sokaklar onun evi olmuştu. Babası da karışmazdı ona, zaten çalışmaya geliyordu gün boyu, eve gelse de olurdu gelmese de. Kemal baba dayağından kaçmıştı. Sokaklara atmıştı kendini, ama atladığı sokak bizim denizimiz değildi, o kayalıklara atlamıştı. Bizim kumlu denizimizin içinde okul vardı, aile vardı, oyun vardı, dayak yoktu. Bizim deniz sığdı ona göre, o derinlere yüzdü. Kemal uzaklaştı bizim hayatımızdan, yeni arkadaşları oldu, sigaraya başladı. Elinde sigarayla geçerdi sokaktan “büyük Kemal”. Evinden ayrıldıktan sonra nerede kaldığı belli değildi, babası sormazdı hiç, biz de sormadık, unutuyorduk Kemal’i yavaş yavaş. Bizim ahlaklı ailemize göre artık ipsiz sapsız olmuştu, Sapsız ipsiz adamların arkadaşıydı çünkü. Babalarımızdan öğütler gelirdi, Kemal ile arkadaşlık yapmamamız hususunda, bizde zamanla konuşmamaya başladık serseri Kemal’le. Bizim Kemal’i reddetmemiz ile ailesinin reddetmesi aynı zamana denk gelmişti. Babası artık onu görmek istemiyordu. Kemal aileye yarar değil zarar getiriyordu. Kemal’i seven kalmamıştı.
Yaşlanıyordu Kemal ?
Sigara, alkol, uyuşturucu kullanmaya başlamıştı. Kafası dumanlı geçerdi serseri Kemal sokaktan. Yürüyemezdi, yüzünün rengi değişmişti, yüzünün kemikleri belli oluyordu, rüzgar sarsıyordu Kemal’i yürürken sanki. Kemal sanki 17 yaşında yaşlanmıştı. Parada lazımdı Kemal’e, nerden bulacaktı kullandığı maddelerin parasını? Çalışmıyordu, çalışamazdı zaten. Çalmaya başladı, gaspa… Evlere girmeye, araba teybi çalmaya, bakkal soymaya. Kızardık biz, küfür ederdik. Kendimiz ile kıyaslardık. “Salak herif” derdik. Adam olamadığı için küçümserdik. Artık Kemal’in bizim denizimizde yeri yoktu, kirletirdi sularımızı. Tamamen konuşmaz olduk, gördüğümüzde yolumuzu çevirmeye başladık.
Öldü Kemal ?
Sonra…
Doğdu, büyüdü, yaşlandı, öldü Kemal. Öldüğünde 20 yaşındaydı. Evinde ölü bulundu yani sokakta. Otopsi raporunda şunlar yazıyordu.
•Çok düşük ekonomik seviye,
•Çocuk yaşta çalışma hayatı,
•Baba dayağı,
•Dışlanma/reddedilme,
•Sokak yaşantısı,
•Madde kullanımı,
•Sahipsizlik.
Kimse gitmedi cenazesine anne ve babası da dahil. Belediye kaldırdı.
Kemal, Mustafa, Ali, Ahmet, Hüseyin, Ayşe, Halise sokaklarımızın bütün çocukları. Kaç çocuğumuz sokağa itiliyor, kaç çocuğumuz suça yönlendiriliyor. Kaç çocuğumuz çocukluğunu yaşamadan ölüyor acaba? Göz göre göre, her gün, her saat.
15.06.2009
İstanbul
Beğenin
Bizim hiç yıldızımız olmadı gökyüzünde, her gece bakıştığımız.
Bizim hiç güneşimiz olmadı, altında denize girdiğimiz.
Bizim hiç ağacımız olmadı, gölgesinde piknik yaptığımız.
Bizim hiç yağmurumuz olmadı, evin camından izlediğimiz.
Bizim hiç karımız olmadı, kardan adam yapıp burnu yerine havuç taktığımız.
Dört mevsimi severek yaşamadık biz, hani ilk baharda aşık olunur derler, hani sonbahar hüzün getirir insana. Bizim baharımızda olmadı, yazımızda, kışımızda.
Ailemiz olmadı akşam birlikte yemek yediğimiz, kardeşimiz olmadı kıskançlık yaptığımız, sevgilimiz olmadı dudaklarından öptüğümüz.
Bizim sadece bir şeyimiz oldu. Sokaklarımız.
Orada yağan yağmurda bir, açan güneçte bir bizim için,
Açlık aile,
Tehlike sevgili oldu bize,
Okulumuz hayat okulu,
Mezun olamaz kimse…!
Bizim hiç güneşimiz olmadı, altında denize girdiğimiz.
Bizim hiç ağacımız olmadı, gölgesinde piknik yaptığımız.
Bizim hiç yağmurumuz olmadı, evin camından izlediğimiz.
Bizim hiç karımız olmadı, kardan adam yapıp burnu yerine havuç taktığımız.
Dört mevsimi severek yaşamadık biz, hani ilk baharda aşık olunur derler, hani sonbahar hüzün getirir insana. Bizim baharımızda olmadı, yazımızda, kışımızda.
Ailemiz olmadı akşam birlikte yemek yediğimiz, kardeşimiz olmadı kıskançlık yaptığımız, sevgilimiz olmadı dudaklarından öptüğümüz.
Bizim sadece bir şeyimiz oldu. Sokaklarımız.
Orada yağan yağmurda bir, açan güneçte bir bizim için,
Açlık aile,
Tehlike sevgili oldu bize,
Okulumuz hayat okulu,
Mezun olamaz kimse…!
Beğenin
Kapkaranlık bir hücredesin, uyumaya yerin var, uyanmaya ise gücün yok.
Ya yürüyebiliyorsun bu hücrede 10 adım sağa, 10 adım sola, ya da uyanmaya yerin yok.
Sırtın sürekli sağlamda, hücre 4 duvar.
Aynı hayatı yaşamanın kolaylığı, bir o kadar da sıkıcılığı.
Yıllar geçiyor yavaşlamadan.
Hücre, orada mutlu olduğunu sandığın şeylerle dolu.
Küçücük böceklerle.
Not ortalaması böceği, diploma böceği, kariyer böceği, yüksek gelir böceği, 1-2-3 ev, araba ve yazlık böceği.
Alışıyorsun hücre böceklerine. Böcekler mutlu ediyor önce seni.
Yıllar sürekli geçiyor. Sıkılıyorsun.
Sonra böceklerin küçüklüğünü ve pis olduğunu fark ediyorsun.
Böcekler tat vermiyor sana. Miden bozuluyor, hasta oluyorsun.
Hastalık düşündürtüyor seni. Düşünmeye başlıyorsun.
Başladıkça korku sarıyor seni. Alışkanlıklarından vazgeçme korkusu.
Böceklerin sahte sıcaklığından ayrılmanın belirsizliği, onlara sahip olmanın verdiği varoluşun anlamsız anlamı.
Sırtını dayadığın, böcekli dört duvarın sana yaşattığı muhafazakar olmanın kolaylığı aklını çelmeye başlıyor.
Ama hastalık düşündürtüyor, böceklerin monotonluğu mideni ağrıtıyor.
Yıllardır buradasın.
Dışarısı nasıldır acaba?
Karar veriyorsun. “çıkacağım buradan”
“sıkıldım lanet olası dört böcekli duvardan”
“aynı şeyleri yapmak, aynı hengameyi, ilişkisiz ilişkileri yaşamaktan”
Başlıyorsun kazmaya.
Küreği her vuruşunda toprağa, biraz daha sen oluyorsun.
Korkuyorsun, merak ediyorsun, terliyor ve yoruluyorsun.
Emek verdikçe sen oluyor, sen oldukça daha çok emek veriyorsun. Yaaavaşşş yaaavaşşş.
Kısa sürmüyor kazı işi, kazdıkça kazıyorsun.
Gözlerin karanlığa alışmış, ışığı merak ediyorsun.
Yavaş yavaş aç diyor bir ses gözlerini.
Yavaaaşşş yavaaaşşş.
Korkma !
Orası aydınlık, sonunda huzur bulacaksın.
23.12.2009
İstanbul
Ya yürüyebiliyorsun bu hücrede 10 adım sağa, 10 adım sola, ya da uyanmaya yerin yok.
Sırtın sürekli sağlamda, hücre 4 duvar.
Aynı hayatı yaşamanın kolaylığı, bir o kadar da sıkıcılığı.
Yıllar geçiyor yavaşlamadan.
Hücre, orada mutlu olduğunu sandığın şeylerle dolu.
Küçücük böceklerle.
Not ortalaması böceği, diploma böceği, kariyer böceği, yüksek gelir böceği, 1-2-3 ev, araba ve yazlık böceği.
Alışıyorsun hücre böceklerine. Böcekler mutlu ediyor önce seni.
Yıllar sürekli geçiyor. Sıkılıyorsun.
Sonra böceklerin küçüklüğünü ve pis olduğunu fark ediyorsun.
Böcekler tat vermiyor sana. Miden bozuluyor, hasta oluyorsun.
Hastalık düşündürtüyor seni. Düşünmeye başlıyorsun.
Başladıkça korku sarıyor seni. Alışkanlıklarından vazgeçme korkusu.
Böceklerin sahte sıcaklığından ayrılmanın belirsizliği, onlara sahip olmanın verdiği varoluşun anlamsız anlamı.
Sırtını dayadığın, böcekli dört duvarın sana yaşattığı muhafazakar olmanın kolaylığı aklını çelmeye başlıyor.
Ama hastalık düşündürtüyor, böceklerin monotonluğu mideni ağrıtıyor.
Yıllardır buradasın.
Dışarısı nasıldır acaba?
Karar veriyorsun. “çıkacağım buradan”
“sıkıldım lanet olası dört böcekli duvardan”
“aynı şeyleri yapmak, aynı hengameyi, ilişkisiz ilişkileri yaşamaktan”
Başlıyorsun kazmaya.
Küreği her vuruşunda toprağa, biraz daha sen oluyorsun.
Korkuyorsun, merak ediyorsun, terliyor ve yoruluyorsun.
Emek verdikçe sen oluyor, sen oldukça daha çok emek veriyorsun. Yaaavaşşş yaaavaşşş.
Kısa sürmüyor kazı işi, kazdıkça kazıyorsun.
Gözlerin karanlığa alışmış, ışığı merak ediyorsun.
Yavaş yavaş aç diyor bir ses gözlerini.
Yavaaaşşş yavaaaşşş.
Korkma !
Orası aydınlık, sonunda huzur bulacaksın.
23.12.2009
İstanbul
Beğenin
Bir masalcı varmış, köyleri gezer, her gittiği köyde masal anlatırmış.
Parça parça anlatır, ilk kısım bittikten birkaç ay sonra gelir masalını tamamlarmış.
Köyün bütün çocukları masalcı gidince ağlar “o günü” beklermiş. Geliş gününü…
Masalcı gelecek masalını anlatacak, gülen yüzünü gösterecek, çocukların başını okşayacak, onları kucaklayacak ve yanaklarından öpecek…
Bir baba varmış bir de anne
Köyleri boşaltılmış, göçe zorlanmış, ailesi ile birlikte şehir merkezlerinin varoşlarına yerleşmişler.
Gittikleri yerde topraksız, işsiz kalmışlar.
Kamu istihdamı az, özel sektör acımasızmış.
Karınlarını doyuramaz, çocuklarına şeker alamaz, onları okula gönderemez olmuşlar.
Sonra kendileri gibi onlarcası ile bir kamyona binmişler.
Balık istifi yolculuk
Irkçı tacizler
Sağlıksız barınma
Düşük ücret
Sigortasız bir şekilde birkaç ay çalışıp varoşlarına geri döneceklermiş.
Gidenlerin çocukları ağlar “o günü” beklermiş. Geliş gününü…
Babaları gelecek onlara şeker alacak, anneleri gelecek yanaklarından öpecek.
Doğudaki çocuğun beklentisi ile batıdakinin beklentisi çok farklı.
Fakat, göz yaşları bütün çocuklarda aynı.
Çocukların ağlamadığı, anne ve babalarından ayrılmak zorunda kalmadığı, eşit ve adaletli bir dünya mümkün !
27.10.2010
Zonguldak
Parça parça anlatır, ilk kısım bittikten birkaç ay sonra gelir masalını tamamlarmış.
Köyün bütün çocukları masalcı gidince ağlar “o günü” beklermiş. Geliş gününü…
Masalcı gelecek masalını anlatacak, gülen yüzünü gösterecek, çocukların başını okşayacak, onları kucaklayacak ve yanaklarından öpecek…
Bir baba varmış bir de anne
Köyleri boşaltılmış, göçe zorlanmış, ailesi ile birlikte şehir merkezlerinin varoşlarına yerleşmişler.
Gittikleri yerde topraksız, işsiz kalmışlar.
Kamu istihdamı az, özel sektör acımasızmış.
Karınlarını doyuramaz, çocuklarına şeker alamaz, onları okula gönderemez olmuşlar.
Sonra kendileri gibi onlarcası ile bir kamyona binmişler.
Balık istifi yolculuk
Irkçı tacizler
Sağlıksız barınma
Düşük ücret
Sigortasız bir şekilde birkaç ay çalışıp varoşlarına geri döneceklermiş.
Gidenlerin çocukları ağlar “o günü” beklermiş. Geliş gününü…
Babaları gelecek onlara şeker alacak, anneleri gelecek yanaklarından öpecek.
Doğudaki çocuğun beklentisi ile batıdakinin beklentisi çok farklı.
Fakat, göz yaşları bütün çocuklarda aynı.
Çocukların ağlamadığı, anne ve babalarından ayrılmak zorunda kalmadığı, eşit ve adaletli bir dünya mümkün !
27.10.2010
Zonguldak
Beğenin
Bir bebek geldi dünyaya
Tertemiz, saf.
Papatya koydu adını annesi babası
İç ısıtan gülümsemesi, gülen gözleriyle etrafa baktı.
Çayırlarda bayırlarda büyüdü papatya
Açtı yapraklarını
Sevgisini verdi, umut oldu etrafına.
Papatya büyüdükçe herkes ona bakar oldu
En vahşi, en kirli en akıl almaz hesaplarla
Herkesin düşüncesinde o vardı.
Yeşerdi papatya, yaprakları uzadı, boyu büyüdü
Planlar yapıldı
Herkesin düşüncesinde, hesabında onun bir yaprağı…
En vahşi, en kirli en akıl almaz hesaplar adına kopartılmak istendi yaprakları
Önce kadınlar koparttı yapraklarını
Kopartmak yetmedi paylaşmak istedi hesaplar uğruna
Kamu görevlileri, esnaf, vatandaş
Herkes istedi yaprağını
Her yaprağı koptuğunda incildi, kırıldı, korktu
Ağladı, ağladı, ağladı papatya
O ağladı birileri güldü
Birileri güldü o ağladı
O ağladı adalet sustu
İnsanlık sustu.
Yaşayacak mı? Yaşayamayacak mı?
Sağlıklı mı olacak? Hasta mı?
Güvenebilecek mi insanlara? Güvenemeyecek mi?
Olgunlaşabilecek mi? Çocuk mu kalacak?
Gülebilecek mi papatya?
Sevebilecek mi acaba?
04.10.2010
Zonguldak
Tertemiz, saf.
Papatya koydu adını annesi babası
İç ısıtan gülümsemesi, gülen gözleriyle etrafa baktı.
Çayırlarda bayırlarda büyüdü papatya
Açtı yapraklarını
Sevgisini verdi, umut oldu etrafına.
Papatya büyüdükçe herkes ona bakar oldu
En vahşi, en kirli en akıl almaz hesaplarla
Herkesin düşüncesinde o vardı.
Yeşerdi papatya, yaprakları uzadı, boyu büyüdü
Planlar yapıldı
Herkesin düşüncesinde, hesabında onun bir yaprağı…
En vahşi, en kirli en akıl almaz hesaplar adına kopartılmak istendi yaprakları
Önce kadınlar koparttı yapraklarını
Kopartmak yetmedi paylaşmak istedi hesaplar uğruna
Kamu görevlileri, esnaf, vatandaş
Herkes istedi yaprağını
Her yaprağı koptuğunda incildi, kırıldı, korktu
Ağladı, ağladı, ağladı papatya
O ağladı birileri güldü
Birileri güldü o ağladı
O ağladı adalet sustu
İnsanlık sustu.
Yaşayacak mı? Yaşayamayacak mı?
Sağlıklı mı olacak? Hasta mı?
Güvenebilecek mi insanlara? Güvenemeyecek mi?
Olgunlaşabilecek mi? Çocuk mu kalacak?
Gülebilecek mi papatya?
Sevebilecek mi acaba?
04.10.2010
Zonguldak
Beğenin
Kelâmımdan zerre korkmazken,
Kağıt üzerinde
Kalemimle kurduğum
Darağacında
veriyorum idam hükmünü...
Nalan Eyin
Kağıt üzerinde
Kalemimle kurduğum
Darağacında
veriyorum idam hükmünü...
Nalan Eyin
Beğenin
Kader, elimizdeki seçeneklerin koalisyonudur.
Bir başkasının kaderi ise,
Hayatımızın matrisidir.
Nalan EYİN
Bir başkasının kaderi ise,
Hayatımızın matrisidir.
Nalan EYİN
Beğenin
Sana bahşiş olarak bıraktım
Veda sözcüklerini...
::::::::::::::::::::::
Yastık niyetine başımın altına alıp,
Uykusuz kalmamak için her gece.
Nalan Eyin
Veda sözcüklerini...
::::::::::::::::::::::
Yastık niyetine başımın altına alıp,
Uykusuz kalmamak için her gece.
Nalan Eyin
Beğenin
soru: Acılar mı olgunlaştırır insanı
Yoksa olgunlaştıkça mı acı çekmeye başlıyor insan?
cevap: Canını acıtan şey,ruhunda yamanması zor delikler açtığında ,
Evrim geçirir ruhun, varlığını sürdürebilmek için...
Yani ruhuna "OL"-an bu,
Olgunlaşan şey acı aslında...
Nalan Eyin
Yoksa olgunlaştıkça mı acı çekmeye başlıyor insan?
cevap: Canını acıtan şey,ruhunda yamanması zor delikler açtığında ,
Evrim geçirir ruhun, varlığını sürdürebilmek için...
Yani ruhuna "OL"-an bu,
Olgunlaşan şey acı aslında...
Nalan Eyin
Beğenin
Bu sayfada yayınlanan öykü ve şiirlerin tüm hakları yazarlarına aittir ve üye yazarlarımız tarafından TavsiyeEdiyorum.com Öykü ve Şiirler kütüphanesinde yayınlanmak üzere gönderilmiştir. Burada yer alan eserler yazarlarından önceden izin alınmaksınız başka platformlarda yayınlamaz, sadece kaynak gösterilerek ve yazar ismi zikredilerek KISA ALINTILAR yapılabilir. Aksine davranış Fikir ve Sanat Eserleri yasasına aykırılık teşkil edecektir.
|